|
Konu Kimliği: Konu Sahibi AlimOğlu,Açılış Tarihi: 28Haziran 2012 (13:55), Konuya Son Cevap : 17 Kasım 2013 (20:27). Konuya 115 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
01 Ocak 2013, 14:43 | Mesaj No:91 | |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol Alıntı:
geleg sıpaz heval,...İlginiz olan konular ve bilginizdende faydalanmak isteriz inşaallah....
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... | |
01 Ocak 2013, 16:36 | Mesaj No:92 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol
Mistizm dinsel öğretilerin fonksiyonelliğini yok etmek üzerine kuruludur. Bizim coğrafyada ki, adı, “tasavvuftur.” Bundan dolayı, dinsel anlayışı mistik hale getirenlerin, yapmaya çalıştıkları ile "reel", uyuşamaz... Amaçları kişiyi “ruhanileştirme projesidir.” Bundan dolayı, tasavvufla uğraşanlar, matematikle, fenle uğraşmazlar. Genel öğretilerinde de, bunlar olmadığı gibi, üniversite okumak da, yoktur. Bundan dolayı, tasavvuf öğretilerini sunulduğu yerlere bakın, bilimsel ve teknik, sanayileşme adına bir şey bulamazsınız… İnancı, dünyanın dışına attılar ve tamamen “mistizm” üzerine kurdular. Her saat başı namaz, ellerinde tespih ile üç bin, beş bin zikir, (kalben anmak anlamında) vb… öğretiler. Tüm bunlar kişinin fonksiyonelliğini yok edip etmediği tartışılmaz. Ama kişi bunu yapar. Neden yaptığını da, bilmez. Öyle sunuldu, çünkü soru sormak, “edep dışı…” anlayış olarak yutturulmuştur. Tüm bunlar, kişinin ve toplumun ne işine yarar? Gibi soru aklına gelirse, şeytanın vesvesesi diye düşün, denilmiştir. Amaç aklın devre dışı bırakılmasıdır. Yani sorgulama, tükürüleni yut… (tiksinmeye bile zaman vermiyorlar.) Bu düşünce sistemi çok eskidir. Ne zaman bir peygamber gelse, onu, “insan olmakla suçluyorlardı.” Neden? Çünkü onların din adamları, yaratıcı ile irtibatı olan yani insanlardan “üstün” varlıklardı. Yani ruhaniydi. Yaratıcını alında, ya da kişide zuhur(kendini göstermesi) bu düşüncenin ürünüdür. Yoksa insanlar, neden? Peygamberi, “insan olduğu” için suçlasın, değil mi? Her davranışın mutlaka bir arkada bahçesi olduğu gibi, bunu da arka bahçesi budur. Bu öğretini aksine, hiçbir peygamber kimseye, ölürken ya da öbür dünyada hiçbir şey vaat etmemiştir. Ve hizmet ettikleri topluluktan da, kişisel olarak hiçbir istekleri de, olmamıştır. Toplum için, adaleti (hukuk ve paylaşımda) sağlamışlardır. Dikkatinize… Fakat o, din adamları, ölürken “iman kurtaracak”, diğer dünyada ise, “Allaha takdim“ edecekler. Sanki Allah kulunu bilmiyor… Yeryüzünde olması gereken adalet bu öğretilerin ilgi alanına girmez. İstediğiniz kadar “aç” olun, fark etmez… … Aracılık hizmeti burada da bitmiyor. Bir şeyhe sahip değilseniz, dualarınız yaratıcıya ulaşmaz. Şeytanlar gökte duayı çevirirler. İşte gökte duanız giderken, şeytanın geri çevirmesini engellerler ve duanızı ulaştırırlar… Maalesef durum bu! Sonra, Şu duayı, şu saatte, şu kadar tekrar edersen, Allah(c.c) kabul eder. Şu saatte yapılan dua, asla geri çevrilmez. Nereden biliyorsunuz? Öyle olsaydı, reçetede(zamanı ve miktarı) yazan duayı herkes yapar ve memlekette fakir kalmazdı, değil mi? … Din ise, toplumun sorunları ile uğraşır. Bu sorunları yok etmek ister ve bu dünya ile diğerini ayırmaz. Din insanın içinde ve dışındaki doğal yasalardır. Tevhid dinin öğretileri, kişiyi “ruhanileştirmek” için değildir. Bunu oradan kaldırmak içindir. Daha açık ifade ile kişiye tapınmayı, yok etmek ve kişiyi özgürleştirmek içindir. Bundan dolayı, kurana bakarsanız, “dinde ruhban sınıfı yoktur,” der. Ruhban sınıfı, ruhani olmakla kalmaz, inancı babasını çiftliği haline getirir ve istediğini, dine alır, istediğini ise, dinden atar. İstediklerini yerine getirmeyenlerin, başlarına felaket getireceğini söyler. Buna da, inandırmışlardır. İnsanüstü güçleri var ya… Bundan dolayı korkarlar… … Gerçektende insan üstü birtakım güçleri olduğuna inanan ve size empoze eden, sıfatı ne olursa olsun, kişilik varsa, buna asla inanmayınız. Bu kişilik zamanla da, değişmiyor. Bunlar “şizotipal” kişiliğe sahiptir. Bu kişiliğe sahip olanlar, kendilerinde insanüstü, büyüsel güç olduğuna inanırlar. Kısaca normal insan değillerdir. Hâlbuki öyle güçleri yoktur. Bunlara birilerini normal insan olduğuna nasıl ikna edebilir, bilemem. Amakuranı kerim “onlarda, sizin gibi kuldur”, sonra“öyle bir günden korkun ki, kimse, kimse için hiçbir şey yapamaz.” Şunu da, hatırlatalım.Fatiha suresi“din gününün(devamı olan dünya) mutlak hâkimi, Allah’tır.” diyor. Onlar bu bilgileri bile dikkate almıyor. (Not: “İnsana Tapmanın Kuranı Kerimdeki Karşılığı” isimli paylaşıma göz atınız…) … Dine istediği kuralı koyar. Daha ileri gidersek, şunu, şöyle yapmazsanız, “Allah kabul etmez,” gibi keskin ifadeler kullanabilirler. Kimsenin aklına da, “sen bunu nereden biliyorsun gibi soru sormak gelmez.“ ya da sen ”Allah’mısın be kardeşim,” demez… Sistem, kutsal kavramı ile uyutmak üzerine kuruludur… “Rüyada yazdırılıyor” ifadesi en meşhurudur. Çünkü o kutsal kişi… Aklınız bir söz gelse, deyin ki… Bu hadistir, kaynaksa “Buharı, Müslim ya da Tilmizi”, “anında kutsala bağlayarak kabul ettirir ve uyutursunuz.” Mistizm öğretileri, kuranı kerime, taban tabana zıttır. Doğal olarak da, Mistizm, insan öldürme aracıdır… Ve toplumun da, hiçbir sorunun çözmüyor… Dindeki vesayet(tarikat ve cemaat) kavramının çıkış kaynağıdır. Bizim coğrafyada bunlardan bol miktarda bulunur. Fakirine de, denk gelmeniz mümkün değil… … Siz, Hz.Peygamber’in, her saat başı namaz kılarak, elinde tespih ile bilmem kaç bin zikr çekerek, şu soruna karşı, şu duayı, bu soruna karşı, bu duayı okuyarak, toplumun sorunun çözdüğüne inanıyor musunuz? Toplumun sorunu neyse, dinin sorunu “o” dur. Tevhid(Kuranı Kerim) dini, muhteşem bir vicdan oluşturmayı hedefler. Yani özeleştiri yapabilen empati kurabilen, ilkeli kişilik oluşturma sanatıdır. Buna teknik olarak günümüzde “gelişmiş(ilkeli, özbenlik) kişilik” denir. Bu içimizdeki, doğal dindir. …. Sorgulamanız dileğiyle… Selamlar…
__________________ KUL HAKKINI ÖDEYEMEMEKTEN ENDİŞE EDEN İNSAN, ÖNCE ALLAH\'IN HAKKINA TECAVÜZ EDİŞİNİN SORUMLULUĞUNDAN KORKSUN !.. |
01 Ocak 2013, 17:22 | Mesaj No:93 | |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol Alıntı:
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... | |
02 Ocak 2013, 05:50 | Mesaj No:94 |
Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol Hayy Allah !!!! kişiler birilerinin hakkında bir şeyler yazarken günaha girilmesin açık aranmasın gıybet edilmesin , hadisler çiğnenmesin derken nerelere gelmiş.. bir arkadaşımızda elli yüz beşbin tesbih ile milleti kandıranlar demiş... acaba ülmemizde kaç tane doktor avukat mühendis tanıyorsunuz .. cemaatten veya tarikatten olmasın .. bunlar sadece tesbih çekip oturuyorlar mı ? .. veya yurt dışında içinde okullar açıp sadece tesbih mi çekiyorlar.. ? veya o kişi hiç imamı gazalinin hayatını okumuş mu ? hangi ilmleri okumuş ve hangi yabancı dili öğrenipte filozoflara cevap yazan kitap yazmış bir baktı mı ? söylemek istediğim mahşerde atıp tuttuğunuz alimlerin üzerinizde hakkının kalması ve bununla sorguda ne cevap verileceği .. ?? ayrıca başkarı ile uğraşacamıza kendi kendimize baksak .. demiştim ... ama halen kişilerin saygı duyduğu kimisinin ilm elde ettiği kimisinin sohbetlerle feyz aldığı topluluklar ve ve önderleri hor görülmekte haklarında iftira edilmekte veya fikirleri alimlikleri red etmekle büyüklük taslanmakta veya kibirlenilmekte .... hala inatla direnilmekte .. bir arkadaşımızda daha yakın bir yazı yazmış .. tebrik ediyorum .. diğer buna benzer yazı yazanlarıda .. bu gün israil ortadoğuyu almak için elinden geleni yapmakta .. amerikada islamiyet yayılıyor diye 11 eylül saldırıları adı altında kuleler patlatılmakta , fransızlar yollarda 2000 kişi namaz kılıyor diye sahte iftiralar atmakta ( al fath camii mahallesinde içki domuz eti satılmamakta islamiyet bu mahallede yayılıyor diye ) meclise kadar gitmede.. bu gün suriye de çıkan olaylarda şia ve sunnilerin çatışması ile birbirlerine girmekte bunlarda kimlerin parmağı var ? .. iranın sırf sunni düşmanlığı yüzünden suriyeye destek vermesi .. rusyanın uçak düşürerek !!! oraya sattığı silahve üssünün kaybetmemek istemesi .. ve bunların hepsinin kimilerin kasıtlı kimlerinde oyunla islamiyetin orta yerinden vurulmak istenmesi ... bu gün ülkemizde 2. ci uydu fırlatırken olayların çıkması .. yarın uçak gemisi ihalesi tamamlandı bitince başka nelerle karşılaşacağımız vs. vs . bunlarla uğraşacağımıza düşüneceğimize nelerle uğraştığımıza bir baksak .... söylemek istediğim buydu .. ayrıca bende tarikatlıyım ama kimseyi incitmemek için dikkatli olmaya çalışıyorum ... önemli olan kalp kırmak veya sataşmak kesin hüküm vermek değil ki .? önemli olan'' ALLAH'a giden yolların '' hepsini sevmek sevmesekde saygı göstermek ... kalbin bir çok yolları vardır .... ordan bir yol bulupda Allah'a yaklaşmak ne güzeldir .... sende yapabiliyorsan Allah'a yaklaş hangi yoldan yaklaşabiliyorsan ...namaz kılar , kuran okur.. kimi hadis öğrenir ..kimi tesbih çeker , kimi sema yapar . kimi ilm kitabı okur .. ( sadece dini ilm değil her konuda ) ama ahiret ön planda ... işini yapmakta ibadettir ... temizlikte .... Ama bunların hepsi farzları yaptıktan sonra saygılarımla | |
02 Ocak 2013, 08:51 | Mesaj No:95 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol mahmuud arkadaşım,biz kimsenin şahsında ve heleki ölmüş,gitmiş bu dünya ile irtibatı kesilmiş,ki tasavvuf dinine göre ölülerin irtibatı kesilmez,neyse yani biz bu zat dedikelrinizin şahsında değil BU GÜN ELİMİZDE BULUNAN KİTAPLARINDAKİ ŞİRK,KÜFÜR VE İSLAMA YAPILAN İFTİRALARI red edip kabul etmiyoruz.. Ben bunu yaparken, İSLAMIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK TEHLİKE,budur diyerek bu batılı ifşa ediyorum. Siz eğer söylediklerinizde haklı,bizimde haksız olduğumuzu düşünüyorsanız,buyrun bize, MEVLANANIN MESNEVİSİNDE SAYFALARCA ANLATILAN SADECE KABAK HİKAYESİNİN İSLAM VE ALLAHA GİDEN Bİ YOL OLDUĞUNU İSPATLAYIN O ZAMAN,bakalım bizim ikrah ettiğimiz bu vb konularda nasıl ALLAH a bi yol buluyorsunuz görelim... BUYRUN BAKALIM... NOT.LÜTFEN BU SORUMU MAHMUUD ARKADAŞTAN ÖNCE KİMSE CEVAPLAMASIN...
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
02 Ocak 2013, 19:22 | Mesaj No:96 |
Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol hz isa (as ) ahmaklardan dağa kaçışı ...mesnevi den Bir gün Hz. İsa, arkasından vahşi bir aslan kovalıyormuş gibi, dağa doğru bütün gücüyle koşmaktadır. Adamın biri de peşinde koşarak kendisine yetişir. Neden böyle kaçtığını sorar. Hz. İsa acelesinden, adamın sorusuna cevap veremez. Adam bir müddet daha arkasından koştuktan sonra, ”Allah rızası için biraz dur da neden böyle kaçtığını söyle. Çünkü arkanda ne bir düşman nede vahşi bir hayvan var” dedi. Hz. İsa, ”Beni oyalama, yürü işine git. Ben bir ahmaktan kaçıp kurtulmak için böyle koşuyorum” der. Adam hayretler içinde, ”Ey İsa! Allah'ın izniyle körlerin gözlerini, sağırların kulaklarını açan, ölüyü dirilten, topraktan kuşlar yapıp dirilten sen değil misin?” diye sorar. Hz. İsa, ”Evet” diye cevap verir. Adam bütün merakıyla, ”Peki, öyleyse neden böyle kaçıyorsun? Bunca mucize sana gelmişken neden korkuyorsun?” diye sorunca; Hz. İsa: ”Allah'ın bana öğrettiği ism-i azam'ı ile bile ahmağın gönlüne dua ettim, bir faydası olmadı. O ahmak bir kaya parçası, bir mermer kesildi. Ahmaklık huyundan vazgeçmedi. Onun için kaçıyorum” der. Soruyu soran adam, ”Bu büyük duaların bile ahmağa tesir etmemesinin hikmeti nedir?” deyince, Hz. İsa, ”Ahmaklık Allah’ın bir kahrıdır. Hastalık, körlük sağırlık bir beladır, kahır değildir. Hastalığa, belaya uğramış kimseye acınır. Ahmak olan ise başkasına acı verir incitir” der. Hz. İsa’nın kaçtığı gibi, ahmaktan kaçmak gerekir. Ahmağın sohbeti zarardır. Havanın suyu çekip buharlaştırdığı gibi, ahmak da insanın ruhi özelliklerini kaybettirir, manen yoksullaştırp gönlünü taşa çevirir. Ahmaklık damgası Allah'ın bir mührüdür. Ona hiç kimse çare bulamaz." Kur'ân-ı Kerîm'deki iki çeşit ahmaklıktan bahsedilmektedir. Bunlardan birinci sınıf, kafirler ve müşrikler olup, Allah Teala Hazretleri bunlar hakkında şöyle buyurmaktadır: "Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeble düşünemez ve idrak edemezler." (Bakara 2/171) Ebu Cehil, Ebu Lehep, Muğire b. Şu'be v.b. kimseler kalpleri mühürlü, sağır kör ve dilsiz olduklarından hidayete eremediler. Bu yüzden onlar:" Biz sana inanırsak Kureyş'in kadınları bizi ayıplar" veya "Peygamberlik bize gelmeliydi. Çünkü, bizim malımız ve çocuklarımız daha çoktur" diyerek akıl ve mantık dışı şeyler söylemişlerdir. Öyle ki, Resûlullah'ın (as)hak peygamber olduğunu çok iyi bildikleri halde ahmaklıkları sebebiyle mat ve inkar etmişlerdir. Yine aynı şekilde kuru ve sığ akılla yola çıkan fiylosoflar, birbirlerini tekzip ederken; Peygamberler, vahye ve te'yidi ilahî'ye mazhar oldukları için daima birbirlerini tasdik etmişlerdir. Kur'ân-ı Kerîm'de zikredilen ikinci sınıf ahmağa gelince, bunlar kendilerini akıllı zannedenlerdir. Dünyevî arzu ve istekleri kendilerini gaflete sürüklediği için, hakikat onlara perdelenmişdir. Bu gibiler ancak bir felakete uğradıklarında kısmen uyanabilirler. Mevlana yine ahmaklık hakkında şöyle buyuruyor: "Ahmaklardan kaç ki, İsa (a.s.) onlardan kaçtı. Ahmakla sohbet nice kanlar dökmüştür." Tarihte üzücü bir olay olarak yer alan Timur ile Yıldırım Bayezid'in Ankara muharebesi, ahmakça bir inatlaşmanın neticesinden başka bir şey değildir. Çünkü muharebe sonunda, on binlerce müslüman kanı dökülmüş, bir çok kadın dul ve çocuk yetim kalmıştır. Bu facialara sebeb olan Timur dört bin kilometre yol katetmiş olmasına rağmen sonuçta eli boş olarak geri dönmüştür Ahmaklık, neticede gafleti doğurur. Gaflet ise yaşanan anın, meçhul bir istikballe değiştirilmesi ve gelecek endişesi taşımamaktır. Bu yüzden Hakk Teala Hazretleri "gafillerden olma" buyurmakla, esasen insanın gaflete düşmesine sebep olan ahmaklığı yermektedir. .................................................. .................................................. ................................ şimdi arkadaşım burdada gafiller için ayetler yazsak sığmaz taşar .... eğerki bu hikaye ,(rubailer, kıssalar) sizin kalbinizde bir şey yaratmıyorsa o zaman kalple ilgili taş kesilen kalplerle ilgili ayetleri okuyun .... veya kur'an da her sürede aşağı yukarı bulunan fravun ve musa kıssası size ne yi anlatıyor ?? sadece zahiri yönünümü düşündünüz ... .. ene'den (ben'lik ) kurtulmadıça fravunu da anlayamazsınız .... musa’yıda (as ) veya ‘’biz gökten su indirdik .. onunla ölü toprakları diriltiriz ‘’ ayetinde siz zahireni sadece dünyadaki yağmurdan ve topraktan mı bahsettiğini anladınız…. Gökten su indiririz dediğinde anlatılan kur’an dır Ölü yaşayan ölülerdir… toprakda insandır … o kur'anla ölü kapleri diriltiriz..diyor...... Veya başka bir açıklama ile bir su indirdik dediğinde su peygamberdir Ölü yine yaşayan gafiller , kalpleri ölmüşler .. toprak da yine insandır … Allah’ın kelâm’ında son yoktur bu gibi ayetleri açıklamak için kur anda kıssalar vardır.. arkasından hadisler sonra bu hikayeler .. anlaşılması için herkes elinden geleni yapar .. melekler peygamberler alimler veliler ..mü'min ler salihler muttakiler ama o sırrı anlamak nerede ?? | |
02 Ocak 2013, 19:30 | Mesaj No:97 |
Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol GURURUN AKILA OYUNU Aklın aklından kaçan, peygamber ve velilere uymayan kişi meşhur Harut’la Marut’a benzer. Onlar da gururları yüzünden zehirli ok yediler. Mukaddes yaradılışlarına, melek olduklarına itimat ettiler. Fakat bu itimat, su sığırının aslana itimadı gibidir. Manda, aslana ne kadar itimat edebilir? Onun yüz tane boynuzu olsa ve bu boynuzlarla korunmaya çalışsa yine aslan, onun boynuzunu değil; boynuzunun boynuzunu bile parça parça eder. Kirpi gibi baştan aşağı diken olsa, aslan, yine onu çaresiz öldürür. Kasırga, birçok ağaçları kökünden sökerse de alçacık bir ota ihsanda bulunur. O sert rüzgar, otun zayıflığına acır. Gönül, artık sen de kuvvetten dem vurma. Balta ağaçların, dalların çokluğundan, sıklığından hiç korkar mı? Hepsini paramparça eder, kesip biçer. Fakat bir ota saldırmaz. Neşter yaradan başka yere vurulmaz. Aleve odunun çokluğundan ne gam? Kasap koyun sürüsünden kaçar mı? Manaya nispetle suret nedir? Çok zayıf, çok aciz. Kötüyü baş aşağı tutan ondaki manadır. Dolap gibi dönüp duran gökten kıyas tut. Onun dönmesi nedendir? Onda müdebbir olan akıldan. Oğul, siper gibi olan bu kalıbın dönüşü, hareketi de gizli ruhtandır. Bu rüzgarın hareketi onun manasından ( o suretle zahir olan manadan, Allah kudretindendir) değirmen çarkına benzer; çark, ırmak suyunun esiridir. Bu nefesin alınıp verilmesi, girip çıkması da hevesli candan başka kimdendir? Can, o nefesi, nefesle çıkan sözü, bazen cim haline kor; bazen de ha ve dal haline ( bu suretle de inkar da bulunur). Gah o sözü barış sözü yapar, gah savaş sözü. Can, o nefesi bazen sağa götürmektedir, bazen sola ..Bazen gül bahçesine koymaktadır, bazen diken haline. Yine böyle Allahmız, bu rüzgarı Ad kavmine ejderha yaptığı halde, Yine aynı rüzgarı; müminlere rahmet, hayat ve emniyet verici bir hale getirmişti. Alemlerin Rabbinin manalar denizi olan bin Şeyhi, “ mana Allah’dır” dedi. Bütün yerler, gökler; o yürüyen denizde, o can deryasında çör çöp gibidir. Suda çör çöpün saldırması, oynaması, suyun dalgalanmasındandır. İnat eder de onları hareketsiz bırakmayı dilerse kıyıya atıverir. Kıyıdan dalgalandığı yere, kendisine çekti mi... ateş, ota ne yaparsa deniz de onlara onu yapar (hepsini siler, süpürür, yok eder) Bu söze de son yoktur. Ey genç sen yine Harut Marut hikayesine dön. Bu iki melek, cihan halkının günahını, kötülüğünü görünce, hiddetlerinden ellerini ısırıyorlardı. Fakat gözleriyle kendi ayıplarını görmüyorlardı. Bir çirkin, aynada kendisini görünce yüzünü çevirmiş, kızmış. Kendisini gören kendisini beğenen; birisinde bir suç gördü mü...İçinde cehennemden daha şiddetli bir ateş parlar. O, bu kibre din gayreti adını takar; kendi kafir nefsini görmez. Din gayretinin başka alameti vardır. O ateşten bütün bir dünya yeşerir, hayat bulur. Allah; Harut’la Marut’a “ Eğer siz, nurdan yaratılmış, masum melekseniz aldanmış, ziyankar suçları görmeyin. Ey gökyüzünün askerleri, benim kullarım! Şükredin ki şehvetten ve cinsi temayülden kurtulmuşsunuz. Eğer size de şehvet versem, artık gök, sizi kabul etmez. Sizdeki masumluk, benim ismetimin, benim korumamın aksindendir. O masumluğu benden bilin, kendinizden değil. Kendinize gelin, kendinize... Lanetlenmiş Şeytan, size galip gelmesin” dedi. Nitekim Peygamberin vahiy katibi de hikmeti kendisinde gördü, kendine de vahiy geliyor zannetti. Allah kuşlarının sesi, kendinde de var sandı, o kötü ıslık, o kuşların sesi gibi güzeldir zannına düştü. Sen, kuşların seslerini övüp dururken nereden kuşun muradını anlayacaksın. Bülbülün sesini öğrensen, tanısan da gül ile ne yapıyor, ne işi var? Nereden bileceksin? Kıyas ve şüphe yoluyla bildiğini farz edelim... O biliş sağırların, dudak oynamasından anladıkları kadar bir anlayış ve bilişten ibarettir. Anlayışlı, hal hatır, yol yordam bilen birisi bir sağıra “ komşun hasta” diye haber verdi. Sağır kendi kendisine dedi ki: “ Bu sağır kulakla ben onun sözünü nereden anlayacağım. Hele hasta olur, sesi pek çıkmazsa... Fakat mutlaka da gitmek lazım. Dudağını oynar görünce ne dediğini kıyas yoluyla kendiliğinden düşünür, bulurum. Ey benim mihnete düşmüş dostum, nasılsın? Derim. O, elbette iyiyim, yahut hoşum, diyecek. Şükürler olsun diye cevap verir, ne çorbası yedin diye sorarım. O mesela, mercimek çorbası diye cevap verir. Afiyet olsun der, hekimlerden kim geliyor, kendini hangisine tedavi ettiriyorsun? derim. O, filan deyince derim ki: ayağı çok kutludur. Geldi mi işin yoluna girdi demektir. Biz de onun kademini denedik. Nerede vardıysa dilek hasıl oldu.” O iyi adam, kıyas yoluyla tasarladığı bu cevapları düzüp koşarak hastaya hal hatır sormaya gitti. “Nasılsın “dedi. Hasta “öldüm” deyince dedi ki: “ Çok şükür!” Hasta, bu sözden hiddetlendi, canı pek sıkıldı. “ Bu ne biçim şükür? O bizim kötülüğümüzü istiyormuş, anlaşıldı” diye düşündü. Sağır bir sözdür, tasarladı ama yanlış düştü. Sonra “Ne yedin ?diye sorunca hasta “Zehir” dedi. Sağır “ Afiyet olsun” der demez hastanın kahırlanması fazlalaştı. Sağır, bundan sonra da “ Tedavi için hekimlerden kim geliyor?” diye sordu. Hasta “ Hadi be, defol, Azrail geliyor!” diye cevap verdi. Sağır “ Ayağı pek kutludur, sevin, neşelen!”dedi. Sağır; şükür, böyle bir zamanda hal hatır sorup komşuluk hakkını gözettim diye sevinerek dışarı çıktı. Sağır, eşekliğinden tamamı ile aksini sandı, ziyanın ta kendisi olan o işi kar zannetti. Hasta ise “Bu, bizim canımıza düşmanmış, onun cefa madeni olduğunu bilmiyormuşuz” diyordu. Hatırına yüz türlü kötü şeyler geliyor, ona türlü ,türlü haber göndermeyi kuruyordu. Kötü bir yemek yiyenin o yemeği kusuncaya kadar gönlü bulanır. İşte hiddeti yenmek budur; onu kusma ki karşılık tatlı sözler duyasın. Hasta olmadığı için hasta kıvranmakta, “ nerede bu kötü sözlü köpek ki. Söylediklerinin hepsine karşılık vereyim. O zaman tamamı ile hastaydım, aslan gibi olan aklım uyumuştu, hatırıma bir şey gelmedi. Hal hatır sorma, gönül almak ve teselli etmek içindir. Halbuki bu, hatır sorma değil, düşmanlık! Düşmanını zayıf ve bitkin bir halde görüp memnun olmak istemiş” diyordu. Nice ibadetten vazgeçmiş, kulluktan çıkmış kişilerin gönüllerinde Allahnın rızasını almak, sevaba nail olmak vardır, bunu umarlar. Halbuki bu, esasen gizli bir günahtır. Nice bulanık şeyler vardır ki sen, onları saf ve berrak sanırsın. O sağır gibi...Sağır, iyilik yaptım sanmıştı, halbuki aksi zuhur etti. O, bir hastaya iyilikte bulundum hatırını ele aldım, komşuluk hakkını ele getirdim diye rahatça oturmuştu. Halbuki hastanın gönlünde bir ateş alevlenmiş, kendisini de yakmıştı. Yaktığınız ateşlerden korkun. Siz, onu günahlarınızla çoğalttınız, günahınız yüzünden alevdesiniz. Peygamber bir riyakara namaz kıldığı halde “ Ey yiğit kalk, namaz kıl, çünkü senin kıldığın namaz değil” dedi. Bu korkular yüzünden her namazda “ ihdinassıratal müstakime- sen bizi doğru yola hidayet et” denir. Yani “ Ey Allah! Bu namazımı yolunu azıtmışların, riyakarların namazıyla karıştırma” O sağır adamın seçtiği kıyas yüzünden on yıllık konuşma hiç olup gitti. Ulu kişi, hele bu kıyas, tavsif edilemeyecek vahiyde aşağılık duygusunun kıyası olursa... Senin duygu kulağın harfleri anlayabilirse de bil ki gaybı duyan kulağın sağırdır. Allah nurlarına karşı bu kıyasçıkları ileri süren ilk kişi, İblisti. Dedi ki: “ Şüphe yok, ateş topraktan daha iyidir. Ben ateşten yaratıldım Adem kapkara topraktan. Şu halde fer’i, asla nispetle mukayese edelim: O zulmettendir, biz aydın nurdan.” Allah “ Hayır, soy sop yok. Zahitlik ve şüpheli şeylerden çekinmek, faziletin mihrabıdır. Bu, fani dünyanın mirası değildir ki soy sop yüzünden onu elde edesin. Bu can mirasıdır. Hatta peygamberlerin mirası. Bunun varisi şüpheli şeylerden sakınan müminlerin canıdır. O Ebucehl’in oğlu, açıkça müslüman oldu; şu Nuh Peygamberin oğlu yolunu yanılanlardan. Topraktan yaratılan, ay gibi nurlandı. Ateşten yaratılan sen, yüzü kara oldun, defol!” dedi. Bu kıyaslar, bu araştırmalar; bulutlu günde, yahut geceleyin kıbleyi bulmak içindir. Fakat güneş doğmuş, Kabe de karşıdayken bu kıyası, bu araştırmayı bırak, arama! Kıyas yüzünden Kabe’yi görmezlikten gelme, ondan yüz çevirme. Doğruyu Allah daha iyi bilir. Allah kuşundan bir ötüş duyunca ders beller gibi yalnız zahirini beller, hatırında tutarsın. Sonra da kendinden kıyaslar yapar, hayalin ta kendisini hakikat sanırsın. Abdalların ıstılahları vardır ki sözlerin, onlardan haberi yok. Sen, kuş dilini, yalnız ses bakımından öğrendin; yüzlerce kıyas ve hevesler ateşledin. Fakat o hastanın incindiği gibi senden de gönüller incindi, kederlendi. Halbuki sağır, kendi zannına kapılıp, isabet ettiğini sanıp sevincinden sarhoş oldu. O vahiy Katibi de kuşun sesini duyup kendini de o kuşla eşit sandı. Fakat kuş, bir kanat vurup onu kör etti işte... Onu ölümün ve elemin ta dibine kadar götürdü. Kendinize gelin, sizde bir akis, yahut zan yüzünden göklerdeki duraklarınızdan düşmeyesiniz. Harut’la Marut’sanız da, “ Biz sana saf ,saf ibadet ediyoruz” damının üstünde herkesten ileriyseniz de. Kötülerin kötülüklerine acıyın. Benliğin kendini görüp beğenmenin etrafında dolaşmayın. Kendinize gelin. Allah gayreti, pusudan çıkmayı görsün; baş aşağı yerin dibine gidersiniz. İkisi de dediler ki: “ Allah, ferman senin ihsanın, senin koruman olmazsa nerede bir ihsan, nerede bir koruyan?” Hem bunu söylemekte, hem de yeryüzüne inip hükmetmek için yürekleri oynamaktaydı. “ Bizden kötülük gelir mi? Biz ne güzel kullarız!” diyorlardı. Bunların bu gurur ve istekleri, kendilerini rahat bırakmadı: nihayet bunları kendilerini beğenmiş bir hale soktu. “Ey toprağa, suya, yere, ateşe mensup insanlar, ey ruhanilerin temizliğinden haberi olmayanlar. Biz şu gökyüzünün üstünde perdeler dokuyor, yeryüzüne inip şadırvanlar kuruyoruz. Adalet yapar, ibadet eder; her gece yine göklere uçar gideriz. Bu suretle de şu devrin şaşılacak büyükleri olur, yeryüzüne adalet ve emniyeti yayarız” diyorlardı. Gökyüzü ahvalini yeryüzüne kıyas ettiler, fakat bu kıyas, doğru değil... Arada büyük bir fark var! Perde altına girmiş olan Hakimin sözünü dinle: Şarap içtiğin yere baş koy, yat. Meyhaneden çıkıp yol, yanılan sarhoş, çocukların maskarası ve oyuncağı olur. Her tarafa, her yola, çamurların içine düşer, her ahmak da ona güler. O bu haldeyken onun sarhoşluğundan, içtiği şarabın neşe ve zevkinden haberleri olmayan çocuklar peşine takılırlar. Allah sarhoşundan başka bütün halk, çocuktur. Heva ve hevesinden kurtulmuş kişiden başka baliğ yoktur. Allah “ Dünya kuru bir istek, faydasız bir oyuncaktan ibarettir, siz de çocuklarsınız.” Dedi. Allah doğru buyurur. Oyuncağı terk etmedikçe çocuksun. Ruh arınmadıkça nasıl temiz olabilirsiniz? Dünyada daima istenen, peşinde koşulan, bir türlü terk edilemeyen bu şehvet; bil ki çocukların cimaı gibidir. Çocuğun cimaı nedir ki? Bir Rüstem’in, bir yiğidin cimaına nispetle oyundan ibaret. Halkın savaşı da çocukların savaşı gibidir. Tamamı ile manasız, esassız ve hor! Hepsi sopadan kılıçlarla savaşırlar. Hepsi faydasız bir şeyle uğraşıp dururlar. Hepsi, bu bizim Burak’ımız Düldül yürüyüşlü atımız diye bir sopaya binmiştir. Sırtlarında yük var, fakat bilgisizliklerinden kendilerini yüksek görüp ata binmiş, yol gidiyor sanırlar. Hele dur... halk atlıları, bir gün atlarını sürerek dokuz kat gökten geçsinler de bak! O gün ruh ve melek Allah’ya yücelir. Ruhun yücelmesinden gök titrer! Siz ise umumiyetle çocuklar gibi eteğinize binmişsiniz... Ata binmiş gibi eteğinizin ucunu tutmuşsunuz! Allah’dan “ Şüphe yok ki zan fayda vermez” hükmü gelmiştir. Zan merkebi nerede gökler koşacak? İki türlü zan olursa kuvvet hangisindeyse o tercih edilir. Fakat güneş zuhur etti mi... onun varlığında ve parlaklığında inat edilmez. İşte o zaman bindiğiniz şeyleri görürsünüz; anlarsınız ki ancak ayaklarınıza binmişsiniz... Vehmi, fikri, duyguyu, anlayışları sopa gibi çocuk atı bil! Gönül ehlinin ilimleri, kendilerini taşır. Ten ehlinin ilimleriyse kendilerine yüktür. Gönle uran, adamı gönül ehli yapan ilim; insana fayda verir. Yalnız tene tesir eden, insana mal olmayan ilim yükten ibarettir. Allah “ Yahmilü esfara-Tevrat’ı bilip onunla amel etmeyen kitap taşıyan eşeğe benzer” dedi. Allah’dan olmayan bilgi yüktür. Allah’dan vasıtasız olarak verilmeyen ilim, gelini süsleyen kadının ona sürdüğü renk gibi diri kalmaz, uçup gider. Fakat bu yükü iyi çekersen yükünü alırlar, rahat ettirirler. Heva ve heves uğrunda o bilgi yükünü taşıma ki içindeki ilim ambarını göresin. İlmin rahvan atına bindikten sonra sırtından yükü alırlar. Allah kadehi olmadıkça heva ve heveslerden nereden geçeceksin? Ey Allah’ya ait yalnız “HU” ismine kani olan! Sıfattan, addan ne doğar? Hayal! O hayal, sahibine ancak vuslat delili olur. Medlulü olmayan bir delalet edici hiç gördün mü? Yol olmadıkça katiyen gül de olmaz... Hakikatı olmayan bir adı hiç gördün mü; yahut Kar ve Lam harflerinden gül topladın mı? Mademki ismi okudun; var, müsemmayı da ara. Ayı gökte bil derede değil! Addan ve harften geçmek istersen hemencecik kendini tamamı ile kendinden arıt (yok ol!) Demir gibi demirlikten çık, renksiz bir hale gel. Riyazatta tozsuz passız bir ayna ol! Kendini kendi vasıflarından arıt ki asıl kendi saf, pak zatını göresin. O vakit kitap, müzakereci ve üstat olmaksızın gönlünde peygamberlerin ilimlerini görür bulursun. Peygamber “ ümmetimden öyleleri vardır ki onlar, benimle aynı yaratılıştadırlar, benimle aynı himmete sahiptirler. Ben onları hangi nurla görüyorsam onların canları da beni mutlaka aynı nurla görür” dedi. Bunlar Peygamberi, Shihayn kitapları, hadisler, hadisi rivayet edenler olmaksızın, bunlara hacet kalmaksızın abıhayat kaynağında (gönüllerinde) görürler. “Kürt olarak yattık” sırrını bil, “ Arap olarak sabahladık” sırrını oku! Gizli ilme dair bir misal istersen Rum halkıyla Çinlilere ait hikayeyi söyle: | |
02 Ocak 2013, 19:35 | Mesaj No:98 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol
Yarabbi aramızdaki ahmaklardan dolayı bizi helak etme....
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
02 Ocak 2013, 19:44 | Mesaj No:99 | ||
Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol'a İman burada bir insanın ileri görüşlü düşüncesini savunuyor (gıordano bruno ) Alıntı:
Alıntı:
bu nasıl bir şey anlamadım | |||
02 Ocak 2013, 20:11 | Mesaj No:100 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Menzil tarikatı şeyhi Fevzeddin Erol burada bir insanın ileri görüşlü düşüncesini savunuyor (gıordano bruno )mahmuuddan alıntı.. cevab..ne alaka arkadaşım,o söz gaybi bi haber vermiyor ki,o fotoğraftaki olayı olduğu gibi naklediyor,ortaya ayen beyan koyuyor,tabiki anlayana... bu mesajda da bir hadisi red ederek .. efendimiz a.s ilerideki olaylar için görüşünü inkar ediyorsunuz bu nasıl bir şey anlamadım mahmuud dan alıntı.. cevab..benim red eddiğim,Rasululahın ben gaybi bilmiyorum demesine rağmen,halen rasulullahı yarı ilah konumuna getirerek,daha sonra Rasulullahın sırtından geçinmeye çalışanların batıl ve çarpık anlayışlarıdır..
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
Konuyu Toplam 77 Kişi okuyor. (0 Üye ve 77 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Menzil Şeyhi Ş.S Abdulbaki Erol Vefat Etti | Mihrinaz | Taziye-İlan-Selamlaşma | 3 | 13 Temmuz 2023 13:55 |
ilim ve menzil cemmatini bilen varmı? | tevhid_ | Soru Cevap Arşivi | 13 | 03 Nisan 2020 01:31 |
Din Felsefesi (EROL 71) 6-7-8-9-10 -11 -12..Ünite Çalışmaları | Mihrinaz | SAKARYA İlitam | 14 | 11Haziran 2016 18:13 |
Din Felsefesi (EROL 71) 1-2-3-4-5. Ünite çalışmları | Mihrinaz | SAKARYA İlitam | 11 | 11 Şubat 2016 14:46 |
arapça 3 3. ve 4. üniteler (erol 71'e ait çalışma) | mehmet akif2 | Arapça 3 | 3 | 05 Ocak 2013 23:35 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|