|
Konu Kimliği: Konu Sahibi sessiz23,Açılış Tarihi: 13 Nisan 2008 (21:36), Konuya Son Cevap : 14 Nisan 2008 (22:21). Konuya 5 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
13 Nisan 2008, 21:36 | Mesaj No:1 |
Marifetname Tüm Dostlara Marifetname Tüm Dostlara Marifetname 43. Bölüm ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI ERZURUMI HAZTLERI[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 43-BÖLÜM:043: BEŞİNCİ BAHİS İnsanı âleme tatbik, enfüsü âfaka tevfik edip; cihanın mânâ ve cüzlerinin benzerlerini bu insan vücudunda bulup, bedeninde olan aza e kuvvetlerin bütün eşyaya tek tek vücuh il benzerliğini; bedenin sıhhatinin korunma ve devamlılığını; tabii ölümle ruhun bedenden ayrılmasını dört bölüm ile ayrıntılı olarak anlatır. BİRİNCİ BÖLÜM İnsan bedeninin zamanlara ve mekanlara benzerliği sekiz madde ile bildirir. Birinci Madde ålem, ådem için yaratıldığını bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: Hak Taâlâ iki cihanı ve onlarda olanın tamamını insan için icat ve mevcut eylemiştir. Ta ki âlemde olan sanatlara bakıp, eşyada bulunan hikmetleri bilsin. Hepsinin benzerini kendi vücudunda buldukta; nefsini bilmeye erip, ondan Allah’ı tanıma kolay olsun. Zira ki Hak Taâlâ Nazm-ı Kerim’inde: Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım,È (51/56), buyurmuştur. Hadis-i kudside: Ey insan! Beni tanımak için nefsini bil, emr-i şerifiyle, nefsi bilmenin Rabbi tanımaya vesile olduğunu duyurmuştur. Çünkü Hak Taâla insanı, kendi tanınması için yaratıp, kendi tanınmasını, insanın nefsini tanımasına bağlı kılmıştır. Şu halde elbette insana, kendi nefsini bilmek istidadını vermiştir. Ta ki nefsini bilmekten, yaratıcısını bilmeye erişsin. Nitekim haberde: Nefsini bilen, Rabbini bildi,È vârit olmuştur. Allah’ı tanımanın anahtarı, nefsi bilmek bilinmiştir. Nefsi bilmenin anahtarı, âlemi bilmek kılınmıştır. Lakin Hak Taâlâ’nın âlemin ufuklarında olan eserlerinin benzersiz sanatını herkes görüp, sırlarına ermek, insana nefslerinde bulunan kudretinin kemal ve tavırlarını tamamıyla bilip, nurlarını görmek, ondan yüce istek olan Mevla’yı tanımaya ermek çok suğul, zor ve esrarlı iş bulunmuştur. Zira ki insana, mümkün ve müyesser değildir ki; dağların tepesine çıka, denizlerin dibine ine ve yerin içine görüp, süflî âlemin her birini görebile ve bütün durumlarına ve sırlarına muttali ola. Göğün üstüne çıkamaz ki, feleklerin ve yıldızların incelik ve hakikatlerine tamamiyle erip, ulvî âlimin durum ve sırlarına gereği gibi vâkıf ola. Göklerin melekût âlemine giremez ki, ruhlar âleminin durum ve sırlarını gereği gibi vâkif ola, feleklerin nefs ve akıllarını müşahede kıla. Ondan alemin yaratıcısının bunca kâinatı yaratmasından ve âlimin cüzlerini zerre zerre an an değiştirip, yetiştirmesinden işlerini temaşa ile isim ve sıfatlarına muttali olup, ondan zatını tanımaya yol bula. Şu halde rauf ve rahim olan âlemlerin Rabbi hazretleri, esirgemesinin olgunluğundan, inayetinin sonsuzluğundan, iç ve dış âlemde, ulvi ve süflî eşyadan her ne ki bu insan vücudunun dahi iç ve dışını o tavır ve tarz ile en güzel biçimde üzere âlimin nümunesi olarak yaratmış ve tasvir etmiştir. Her ne vasıflar ile ki, pak zatı sıfatlanmıştır, bu insan ruhu dahi o vasıflar ile sıfatlanmıştır. Nitekim âlemi, bütün cüzleriyle kendisine itaatli ve boyun eğici eylemiştir. Ta ki bu insan, kendi vücuduna bakıp, azasının bileşiminden ve kuvvetlerinin düzeninden süflî ve ulvî âlemde kolaylık üzere benzer ve alâmetlerini bulup, kendini âlemin numunesi bilsin. Kendi ruhunun cisminde olan türlü tasarruf ve tedbirlerinden Hak Taâlâ’nın âlemde olan türlü tasarruf ve tesirlerini bulsun. Ondan fiillerine ve sıfatlarına vâkıf olup, pak zâtına muhabbet ve ibadet kılsın. Onu tanıma saadetine erip, âriflerden olsun. NAZM Bil ey insan / Elbet sen kâinatın toplamısın Varlığı içine alansın / Varlık senin yanında göresin Görünmez sana görünür / Basiret ve irfanla Onu şu anda hatır bil / Cismin karanlık ve süflî Ruhun nurlu ve ulvî / Sırrın Rabbanî ve safî Zatınla sevin / Sıfatını anla ve oku Müjde sana, topla dağınıklığını / Kalbin Rahmen’ın evidir Beyanını yüksek ve geniş ) Ey ârif kadrini bil Güzel tatlı latifelerin / Bilgiler sendedir uyan Dostlar içinde giy taç / Zamanlar içinde an hayatını Sabit ve sakin ey şaşkın / Dairelerin kutbu sensin Gözler senden ışıklanır / Ondan öğren ey insan Sen elbette hazreti insansın İkinci Madde İnsan âlemini, büyük âlime tatbik ve bazı uzuvlarını yeryüzüne uydurmak yolunu bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeni, küçük âlemdir. İnsan ruhu, büyük âlemdir. Zira ki, her ne ki âlemde yaratılmıştır, hepsinin benzeri insan vücudunda bulunmuştur. Şu halde insanın cisim ve canlı, bütün âlemin nüshasıdır. İki âlem tamamıyle insanda mevcut ve belirli bilinmiştir. Mesele bütün hissedilen cansızlara misal uzuvlarıdır. Bütün canlılara misal, insan ahlakıdır. Dört mevsime misal, insan dişleridir. Adet ve sanayie misal, insanın his ve kuvvetleridir. Berzah âlemine misal, insanın hatıra ve fikirleridir. Melekût âlemine misal, insanın gönül ve canıdır. Bu misal ve benzerliklerin ayrıntısı sınırsızdır. Bu kitaba değil, böyle yüzbin kitaba sığmaz. Ancak ârifin kalbine sığar. Biz burada, güneşten zerre, deryadan damla açıklarız. Ta ki bu insan, büyük âlem olduğunu öğrenip, nefsi bilmeye bürhan ola, Onunla Allah’ı tanıma kolay ola. ålemin nüshası olan insanın şerefli bedeni, yer ve gökler mesabesindedir ki, bu cihandır. Ay ve yıl mesabesindedir ki, zamandır. Belde mesabesindedir ki, mekândır. İnsan bedeninin yere bir benzerliği budur ki, yerde dağlar olduğu gibi, bedende de kemikler olur. Yerde ağaçlar ve bitkiler olduğu gibi, bedende de saç ve uzuvlar olur. Bir benzerliği budur ki, yerde iklimler ve kıtalar olduğu gibi, bedende uzuvlar vardır. Yerde zelzele olduğu gibi, bedende titreme ve aksırma vardır. Yer vadileri arasıda akan nehirler var ise, beden damarlarında akan kan vardır. Yerde değişik tatta kaynaklar varsa, bedende de, kulak akıntısı, göz yaşı ve burun akıntısı gibi değişik tatlarda kaynaklar vardır. Kulak akıntısının acı olduğuna hikmet budur ki, insan uykuda iken kulağına yer haşereleri girmek istediğinde, kulak akıntısının hissine ulaşıp, geri dönsünler. O uyuyanın kulağına girmekle onu helak etmesinler. Gözyaşı o yönden tuzludur ki, gözün akı yağdandır. Yağ ise tuzsuz bozulur. Ta ki, akı taze kalıp, sürekli gözü aydınlık olsun. Burun karışımları onun için nâhoştur ki, onda olan koklama hissi, güzel kokulardan kokulanıp, lezzet alsın. Zira ki eşya, zıtlarıyle bilinir. Ağız suyu onun için hoştur ki, dilde olan tat alma kuvveti, daima lezzette bulunsun. İnsan bedeninde bulunan ilahî hikmet sonsuz bilinmiştir. Burada ancak iki âlem birbirine tatbike ve uyuma ihtimam olunmuştur. Nitekim dış âlemde bulunan eşya, insan âleminde bulunan eşyaya nümune bulunmuştur. RUBAİ Ey ilahî nüsha ki sensin Alemde olanlar hep sendedir Ey Şah’ın cemal aynası ki sensin İstediğini kendinde ara ki sensin Üçüncü Madde İnsan âleminin feleklere benzerliğini bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeninin göklere bir benzerliği budur ki, burçlar sahibi göğün oniki burcu olduğu gibi, bedenin de dışından içene oniki yolu vardır: İki kulak, iki göz, iki burun deliği, ağız, iki meme, göbek ve iki abdest yolları. Bir benzerliği dahi budur ki, feleklerde yedi gezegen olduğu gibi bedenin içinde de yedi aslî uzuv vardır: Akciğer aya, mide utarite, böbrek zühreye, yürek güneşe, safra merihe, karaciğer müşterie, dalak zühale benzer bulunmuştur. Gökte bir çok sabit yıldız olduğu gibi, bedende de çok sinir vardır. Felekte yirmsekiz meşhur menzil olduğu gibi, bedende de yirmisekiz his ve sayılan güçler vardır. Felekte üçyüzaltmış derece olduğu gibi, bedende de açıklanan üçyüzaltmış kan damarı vardır. Küllî ve cüzî feleklerin, sabit ve gezegen yıldızların türlü tabii hareketleri olduğu gibi, bedenin de bu tavır üzere türlü zorunlu ve ihtiyarî hareketleri vardır. Felek dört unsuru kuşattığı gibi, beden dahi dört karışımı kuşatmıştır ki: Safra, ateş gibi kuru ve sıcaktır. Kan, hava gibi sıcak ve rutubetlidir. Balgam, su gibi rutubetli ve soğuktur. Siyah köpük, toprak gibi soğuk ve kurudur. Dört unsurdan üç ana bileşim doğduğu gibi, bedende de dört karışımdan uzuvlar doğmuştur. Gündüze misal, insanın sürurudur. Geceye misal, onun hüznüdür. açık havaya misal, yayılmasıdır. Buluta misal, sıkılmasıdır. Gök gürültüsüne misal, sesidir. Şimşeğe misal, onun gülmesidir. Yağmura misal, onun ağlamasıdır. Rüzgâra misal, onun nefesleridir. Oluşum ve bozuşuma misal, kelamının lafızlarıdır. Gökkuşağına misal, yay kaşıdır. Hilale misal, kulağıdır. Dolunaya misal, yuvarlak yüzüdür. Gece karanlığına misal, onun saçıdır. Sabaha misal onun alnıdır. Dış âlemin, bu insan âleminin açıklanan benzerliklerinden gayri, benzerliği çoktur. Lakin ârife işaret yetmekle, uzatmaya hacet yoktur. NAZM Can vilayetinde gökler sınırsız Ruh yolunda alt ve üstler vardır Cihan gökleri gibi iş yaparlar Yüksek dağlar engin denizler vardır. | |
Konu Sahibi sessiz23 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
11 Ayın Sultanı ramazan | Oruç-Ramazan | sessiz23 | 0 | 2036 | 22 Ağustos 2009 23:40 |
Etkili Öğretmenlik Eğitimi | Çocuk ve Aile Sağlığı | sessiz23 | 1 | 2508 | 27 Nisan 2009 01:29 |
Çocuğun Gelişim Çağları | Çocuk ve Aile Sağlığı | sessiz23 | 0 | 2271 | 27 Nisan 2009 01:25 |
Çocuk eğitimi-Duygusal Gelişim | Çocuk ve Aile Sağlığı | sessiz23 | 0 | 2083 | 27 Nisan 2009 01:21 |
Çocuğu Tanımanın Eğitimdeki Yeri ve Önemi | Çocuk ve Aile Sağlığı | sessiz23 | 0 | 1956 | 27 Nisan 2009 01:18 |
13 Nisan 2008, 21:41 | Mesaj No:2 |
Cvp: MARİFETNAME TÜM DOSTLARA
Dördüncü Madde İnsan bedeninin zaman ve mekana yani ay ve yıla ve onda, ruhun sultana benzerliğini bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: İnsan bedeninin ay ve yıla benzerliği budur ki, bir senede dört mevsim olduğu gibi bedende de dört karışım vardır ki: Balgam, ilkbahar gibi rutubetli ve soğuktur. Safra, yaz gibi sıcak ve kurudur. Kan, sonbahar gibi sıcak ve rutubetlidir. Siyah köpük, kış gibi kuru ve soğuktur. Bir benzerliği dahi budur ki; İlkbahara uygun, çocukluk yaşıdır. Yaza benzer, gençlik ve olgunluk yaşıdır. Sonbahara uygun duraklama yaşıdır. Kışa uygun ihtiyarlık yaşıdır. Bir benzerliği dahi budur ki, bir senede oniki ay olduğu gibi, bedende de oniki menfez vardır. Bir haftada yedi gün olduğu gibi, bedende de yedi uzuv vardır. Bir haftada yedi gün olduğu gibi bedende de o sayıda kan damarı vardır. Bedenin şehre benzerliği budur ki, şehre bir padişah olur. Sonra veziri, emniyet âmiri, maliyecisi olur. Padişahın sarayı, memleketi, bineği, tabası, hazinedarı, bekçileri, elçileri, casusları ve hakimleri olur. Şehir içinde sanatkârlar olur. Mesela mimar, yapı ustası, ekmekçi, tabib, kasap, kuyumcu vesaire olduğu gibi, insan bedeninde de bütün bunların benzeri vardır ki: İnsan ruhu, âlemin padişahıdır. Nazari akıl, veziri azamdır, gazap kuvveti emniyet âmiridir. Şehvet kuvveti, maliyecidir. Bu padişahın sarayı, yürektedir. Memleketi bu bedendir. Bineği, hayvanî nefstir. Tabası, beden uzuvlarıdır. Hazinedarı, tutma kuvvetidir. Bekçileri, gözlerdir. Elçileri, kulaklardır. Polisleri, ellerdir. Casusları, koku alma kuvvetidir. Hakimi, tatma kuvvetidir. Bedende de sanayi erbabı vardır ki: Mimar, ameli akıldır. Bina tabiattır. Marangoz, çekme kuvvetidir. Değirmen, dişlerdir. Ekmekçi, sindirim kuvvetidir. Tabib, ayırma kuvvetidir. Kasap, şekil verme kuvvetidir. Kuyumcu, büyütme kuvvetidir ki, beden şehrine neşvü nema verip, zengin eder. Çöpçü, itme kuvvetidir ki, beden şehrinden fazlalıkları itip, çıkarır. Şehrin sair sanat erbabı benzerleri, bedenin sair kuvvetleridir. Şimdi, bu açıklamadan ortaya çıkan budur ki; insan ruhu, şehrin sultanıdır ve vücut ve bedende, diri ve dost olan Allah’ın halifesi olmuştur. NAZM Seyyid-i âlemdir âdem gayriden sevdayı kes Zâhidin vehmi gerçi ıraktan sevk eyler feres Dilde dildarın misali mahmil içre yârdır Bu maiyyetten habir olmaz figan eyler çeres (İnsan, âlemin efendisidir, gayriden sevdayı kes. Zahidin vehmi gerçi ıraktan at sevk eder. Gönülde sevgili misali, mahmil (hayvan sırtındaki kafes) içinde yârdir. Bu beraberliği bilmediği için çeres figan eyler.) Beşinci Madde İnsanın kalbinde bulunan kötü ahlakın hayvan suretlerine benzemesini, vakaların ve rüyaların tabirlerini harf sırasıyla bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: ëlemde insan ahlâkı, türlü hayvanların şekil ve suretlerinin benzer ve misalleri, insan nefsinde de vardır ki, hayvanî kötü ahlâklardır. Meselâ kibir sureti, kaplana benzerdir. Tasallut sureti, aslana benzerdir. Haset sureti, kurda benzerdir. Nitekim hazreti Yakub aleyhisselam evladının hazreti Yusuf aleyhisselama olan hasetlerinden, ayrılık olayından önce, rüyasında, yedi kurt suretinde Yusuf aleyhisselamın üzerine hamle ile hücum eder görmüştü. Onun için çocukları ona: Onu bizimle gönder, dediklerinde, onlara: Onu kurt yemesinden korkarım. demesiyle bahane buyurmuştu. Şu halde, gönülde gazap sureti, köpektir: hile sureti, tilkidir; gaflet sureti, tavşandır; ferce yönelik şehvet sureti, eşektir; arkadan yaklaşma sureti domuzdur; midevî şehvetin sureti, koyundur; oburluk şehvetini sureti, inektir; tama sureti, karıncadır, cimrilik sureti, faredir; kin sureti, beyaz devedir; vecdin sureti, kırmızı devedir; düşmanlık sureti, yılandır; ezanın sureti, akreptir; vesvese sureti, sarı arıdır ve diğer ahlâk suretleri, sair hayvanların şekillerine benzerdir. Hatta kötü ahlaktan birine galip olan gönül, rüyada kendini o surette olan hayvana dahi galip görür. Mesela ferce yönelik şehvete üstün gelen kimse, rüyasında bile eşeğe binici olur. Eğer mağlup ise, kendini eşeğin altında bulur. Diğer ahlaklar dahi bu kıyas ile malûm olur. Çünkü insan, dolayıcı berzah ve her şeyin ortaya çıktığı yerdir. Bu durumda, bütün hayvan suretleri ve kâinatın şekilleri, insanın içinde ve dışında suret bulup, şekillenmiştir. Gereğince meydana gelmiştir. Ahlakını güzelleştiren gönül, ayna gibi safia olup, her şeyi kendinde bulmuştur. Safî olmayan gönül, uyku halinde rüya ile geçmiş ve gelecek işlerden haber almıştır; ya misal ile veya tabir ile bilmiştir. Anlaşılması güç olan rüya, bu manzume ile açık olmuştur. NAZM Çün buhar-ı gıda dimağa gelir Ruh-u hayvanî ol zaman ne eder Pes havass-ı burun muattal olur Çün dimağın havassı kalbe iner Kalbe ilham olur işaretler Bî vesait bulursa nâfiadır Kalb eğer vasıta ile olsa habîr Pes gelir kalbe gördüğü rüya Arabî ismin evveli alınır Elif ululuğa işaret olur Evvel havas buruna hail olur Zahir-i cismi kor derune gider Halet-i nevmi cism onunla bulur Kalb o dem enderun-u ruha döner Asıldan kalb alır beşaretler Aynı vâki olur ki vâkıadır Gördüğü düşten olunur tabir Ya işaret veya beşaret ona Ne ise ol huruf ile bilinir Ref’at-i gadrine beşaret olur Ba ise cism ve cana rahattır Se ise düşman üzre nusrettir Ha ise izzet ve saadettir Dal ise zahme ve meşakkattir Ra dahi devlete delalet eder Sin emin olmağa alâmettir Sat kâm olmağa beşarettir Tı ise düşmanı helak olacak Ayn ise dilde bula teşvişi Fe ise rütbesi olur âli Kef ise gaibi gelr hurrem Mim olursa muradını alacak Vav ise işleri olur âsân Ya ise taate muvaffak olur Ta ise ol husul-ü hacettir Cim ise fırsat ve ganimettir Hı ise her murada vuslettir Zel ise malü ülkü devlettir Zı metin itakade kalbi yeder Şin ise fiiline nedamettir Dad mal bulmağa işarettir Zı ise kalbi hüzün ile dolacak Gayn ise zulmü nefs olur işi Kaf ise bula devlet ve mali Lem ise ol emin olur hoş dem Nun ise hâtırı melül olacak He ise hüzün ile olur giryan Hep bu tabirler muhakkak olur (Gıdanın buharı beyne geldiğinde, önce burun hislerine hail olur. Hayvanî ruh o zaman ne eder? Vücudun dışını bırakıp, içine gider, O an burun hisleri muattal olur. Uyku halini cisim, onunla bulur. Beynin hisleri kalbe indiğinde, kalb o an ruhun içine döner. Kalbe işaretler ilham olur. Asıldan kalb muştular alır. Vasıtasız bulursa faydalıdır. Aynısı çıkarsa vakıadır. Kalb eğer vasıta ile haberdar olsa, gördüğü düşten tabir olunur. O an gelir kalbe gördüğü rüya; ona ya işaret veya müjdedir. Rüyada görülen şeyin arapça isminin ilk harfi alınır. Ne ise o harflerle bilinir. Elif, ululuğa işaret olur. kadrinin yükseleceğine müjde olur. Be ise, cisim ve cana rahattır. Te ise, hacetin elde edilmesidir. Se ise, düşman üzere yardımdır. Cim ise, fırsat ve ganimettir. Ha ise, izzet ve saadettir. Hı ise, her murada kavuşmaktır. Dal ise, zahmet ve meşakkattir. Zel ise mal, mülk ve devlettir. Rı ise, devlete delalettir. Zı, metin itikade kalbe yeder. Sin, emin olmağa alâmettir. Şin, yaptığına nedâmettir. Sad, kâm almağa müjdedir. Dad, mal bulmağ işarettir. Tı ise, düşmanı helak olacak. Zı ise, kalbi hüzün ile dolacak. Ayn ise, gönülde karışıklık bula. Gayn ise, nefsine zulüm olur işi. Fe ise, rütbesi yükselir. Kaf ise, devlet ve malı bula. Kef ise, kaybettiği sevinçli gelir. Lem ise, o emin olur hoş dem. Mim olursa, muradını alacak. Nun ise, hatırı melûl olacak. Vav ise, işleri kolay olur. He ise, hüzün ile gözyaşı döker. Ye ise, taate muvaffak olur. Bu tabirler hep, muhakkak olur.) Altıncı Madde Ufukların ve nefslerin birbirine tatbik olunduğunu, insan âlemi şeklinin büyük âlemin yapısının aksi kılındığını ve iki âlemin gönül âleminde tamamen bulunduğunu bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: Her yönden afâka her vecihle nefsler uygun ve mutabık bulunmuştur. Zira ki, bütün âlemin bazı cüzleri açık, bazı cüzleri gizli kılınmıştır. Açıktakiler, dokuz felekler, dört unsur ve üç bileşiktir. Gizli olanlar, on akıl, dokuz nefstir. İnsanın dahi dışı ve için vardır ki, dışı beden uzuvlarının hepsidir. İçi, on histir ki, bütün eşyayı idrak edendir. Şu halde insan vücudu cihan kitabıdır. Bir mecmua kılınmıştır ki, âlemde her ne bulunmuşsa, bir insanda da bulunmuştur. Bu insan sureti, bir küçük âlemdir ki, büyük âlemde bulunan feleklerin ve unsurların benzerleri, onda da bulunmuştur. Nitekim defalarca açıklanmıştır. Lakin bu küçük âlem, büyük âlemin yapısı aksince bilinmiştir. Zira ki, büyük âlemin dış kabuğu çevresi hududu bulunan atlas feleğidir ki, şeriatçıların dili ile en büyük yerdir. Onun içinde burçlar feleğidir ki, o kürsüden ibarettir. Onun içinde zühal feleğidir, onun içinde müşteri feleğidir. Onun içinde merih feleğidir. Onun altında güneş feleğidir. Onun altında zühre feleğidir. Onun altında utarit feleğidir. Ondan içeri ay feleğidir. Onun içinde su küresidir. Onun içinde âlemin iç dudağı olan toprak küresidir ki, büyük âlemin yapı ve şekli böyledir. İnsan âleminin yapı ve şekli onun aksidir. Zira ki, bunun kuşatıcı kabuğu topraktır ki, bu bedenin derisidir. Onun içinde sudur ki, kandır Onun içinde havadır ki canın buharıdır. Onun içinde ateştir ki, yürekte hayvanî ruhtur. Onun içinde yedi yedi göktür ki, kalbin yedi tavrıdır. Gönül içinde insanî ruhtur ki, onun dışı kürsi ve içi Rahman’ın Arş’ıdır. Zira ki,, âriflerin kalbe Hazret-i Rahman’ın evidir. Nitekim Hak Taâlâ: ‘Yere göğe sığmam, lakin vera’ sahibi mü’min kulumun kalbine sığarım,’ buyurmuştur. Bu insan ruhu, en büyük âlem olduğunu duyurmuştur. Şu halde bu Hazreti insan, mânâda en büyük âlemdir. Gerçi surette en küçük âlemdir. Ruh ile âlemin babasıdır. Gerçi bedenle insanın çocuğudur. Huzur ile hepsinden öncedir. Gerçi meydana gelişle hepsinden sonradır. Meselâ: Büyük âlem cüz’leri ile bir ağaçtır ki, insan âlemi ondan vücuda gelmiş meyvedir. Şu halde âlemin son gayesi bu insan türüdür. Nitekim ağacın aslı meyvenin çekirdeğidir. Bunun gibi cihanın aslı, bu insan ruhudur. Nitekim ağacın neticesi ortadadır. Onun gibi âlemin sonucu insan bedenidir. Nitekim her meyvenin çekirdeklerinde kendi ağacı topluca mevcuttur. Onun gibi bu insan ruhunda bütün kâinat toplu olarak mevcuttur. Nitekim meyvenin vücudu, dalların olgunluğu sonucudur. Onun gibi insanın vücudu esasların mizası sonucudur. Nitekim meyvenin cüz’leri ağacın bütün cüz’lerinden yükselip, tepesinden ortaya çıkmıştır. Onun gibi insan vücudunun cüz’leri bütün cihan cüz’lerinin yükseklerinden geçme ve alçaklarından yükselme ile her cüz’ünden bir menfaat, bir zarar ve bir özellik alıp, hepsini toplayarak ortaya çıkmıştır. Feyz kabulüne istidatlı olup, bu derece ile sair yaratıklar arasında tek olup, bunca kerem, fazilet ve en güzel şekil ile bu yüksekliğe yetmiştir. BEYT Çâr unsurdan mürekkep nefs-i vâhittir cihân Sen gerek âdem-i hayal eyle, gerek âlem hayal eyle (Dört unsurdan bileşmiş tek nefstir cihân, sen ister insan hayal et, ister âlem hayal et.) BEYT İki görmek şaşılıktır, gayr-ı bilmek ayn-ı ceh! ålemi hem âdemi bir kendi nefsin buldu eh! (İki görmek şaşılıktır. Başka bilmek göz yanılmasıdır. årifler, âlemi de insanı da sadece kendi nefsi buldu.) Çünkü cihanın başlangıcı ve aslı bu insan ruhu bulunmuştur. Cihanın dönüş yeri yine bu ruh kılınmıştır. Zira ki, bu insanî ruh, ilâhi aşkın feyzi bilinmiştir. Halbuki ilâhi aşk küllî akıl ve izâfî ruhtur. Küllî akıl ise bütün cihan cüz’lerini kuşatıcıdır. Her anda bütün işleri tedbir edicidir. Şimdi nefsi böyle müşahade eden ârif, Mevlâ’sını bilmiştir; cihana can olup ebedi hayat bulmuştur. Büyük âlemi gönlünde görüp, en büyük âlem olmuştur. Nitekim bir ârif, bu mânâyı eda kılmıştır: NAZM Devan sendedir, şuurunda değilsin İlacın senden, görmüyorsun Cisminin küçük olduğunu sanırsın En Büyük âlem sende toplanmıştır. Yedinci Madde İnsanın iç ve dışının, cihanın iç ve dışına uygun olduğu hâkimâne bildirir. Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: İnsana önce kendi nefsini bilmek lâzımdır. İç ve dışı ne hakikat ve yaratılışta, ne özellikler taşımakta. Ta ki bu sanattan sanatkârını bilip, onun isim ve fiillerini, tecelli ve tasarruflarını âlemin içinde ve dışında bula. Nefsinden, Rabbine gönül yolundan dönüşle revan ola. Ona eşyanın hakikatleri ve mânanın incelikleri açık ola. Huzur ve ünsiyet ile ebedî kala. Zira ki insan suretinde bir küçük âlemdir ki, ondan dışta bulunan büyük âlemdir. Çünkü büyük âlemde her ne var ise, onun benzeri bu küçük âlemde de bulunmuştur. Nitekim büyük âlemin, dört denizi bilinmiştir. Onun gibi insan âleminin dahi dört denizi bulunup, ona uydurulmuştur. Büyük âlemin dört denizi: Gizli hazine sevgisi, ilk cevher, melekût âlemi ve mülk âlemidir. İnsan âleminin dört denizi: Baba sülbünde meni, ana rahminde nutfe, iç ruh ve dış bedendir. Çünkü Hak Teâlâ ezeli sevgisiyle: ‘Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevdim,’ buyurmuştur. Yani sevgi, âlemin yaratılma esası olduğunu duyurmuştur. O ilâhî sevgi, büyük âlemin cevher vücuda gelmiştir. O, büyük âlemin ikinci denizi olmuştur. O cevherin içi ve dışı vardır ki, içinden felekler ve unsurların hayatı hâsıl olmuştur. O, melekût âlemidir ki, büyük âlemin üçüncü denizidir. O cevherin dışından felekler ve unsurlar olan basit cisimler vücuda gelmiştir. O, mülk âlemidir ki, büyük âlemin dördüncü denizi olmuştur. Onun dört denizi bununla son bulmuştur. Yedi gezegen feleğine yüksek babalar; unsurlara ve dört tabiata aşağı analar denilmiştir. Bu babalar ve analar sürekli hareket kılmaktadır. Bunlardan üç bileşik vücuda gelmektedir. Nitekim Hak Taâlâ: ‘Nun ve kalem, bir de yazdıklarına andolsun,’ /63/1), buyurmuştur. Yani (nun) gizli hazine sevgisi, (kalem) ilk cevher, (yazdıkları) mülk âleminin müfredatı ve melekût âleminin mücerretleri olduğunu duyurmuştur. Fertler ile mücerretler an an yazılmadadır. O yazılmadan, bu bileşik cisimler vücuda gelmededir ki, bunlar kitabın kelimeleri benzeri hikmetle düzen bulmuştur. İlâhî kelimeler sonsuz olduğunu, Hak Taâlâ bize lütûyle duyurmuştur. Nitekim Kur’an’da: ‘Allah’ın kelimeleri tükenmez,’ (31/27), buyurmuştur. NAZM Aya nice bir devr ide bu çâr anâsır Kim ona ne evvel ola malûm ve ne âhir Kâh eyleyeler âlem-i tefridde seyran Kâhi olalar âlem-i terkibde sâir Tefridde çâr ola ve nâçâr ola devri Terkibe gelince se mevalid ola zâhir Bu cümle mezahirde ola muteber İnsanın ola cümle tufeylisi mezahir insan İnsan âleminin yaratılış mâyesi, baba sülbünde olan menidir ki, o, onun evvelki denizi bulunmuştur. Birinci cevher, ana rahminde bulunan nutfedir ki, o, onun ikinci denizi bilinmiştir. Nutfenin iç ve dışı vardır ki, melekût ve mülk âlemlerine tatbik olunmuştur. Nutfenin içinden ceninin his ve kuvvetleri hâsıl olmşutur ki, onun üçüncü denizi kılınmıştır. Dışından cüz ve uzuvları vücuda gelmiştir ki, onun dördüncü denizi itibar olunmuştur. İnsan âleminin dahi dört denizi bununla son bulmuştur. Zira ki meni, baba sülbünde gizli iken, salt sevgi idi. Ondan bir hareketle ortaya çıkıp, ana rahminde birinci cevher olmuştur ki, iç ve dışı, doğanın can ve cismi olup, insan âlemi vücuda gelmiştir. Büyük âlem, bu insan âlemine hizmetçi ve dalkavuk olmuştur. NAZM Nedir hikayet-i leylî ki doldu arsa-i hak Ne idi halet-i mecnun-u mest damen-i çak Şarab-ı aşk idi nuş etti hüsn-ü leylîden Zehi şarab-ı mustafa zehi piyale-i pâk Cemal ü aşk-ı hüdadan bulur bu mevcudât İlâhî ente ilahî ve la ilahe sivak Cihan mezahir-i sun’-u sıfat-ı Mevladır Bu seyr zevkin eder can-ı ârif çâlâk Velik mazhar-ı insan ki hâs mazhar odur Kıyas olunmaz ona gayri mazhar et hâşâk Felek-i mülkte yoğ insan misali bir cevher Hezâr bâr aradım onu bulmuşum derrâk Kemal-i illet-i gaiye nev-i insandır Delil Hakkı edersen taleb oku levlâk (Leyla hikayesi nedir ki, yeryüzü doldu? Ni idi mest olmuş ve eteği parçalanmış Mecnun’un hali? Leyla’nın güzelliğinden içtiği aşk şarabıydı. Mustafa’nın şarabı ne hoş, pâk piyale ne hoş! Güzelliği ve aşkı Hüda’dan bulur bu varlıklar. ilahî, sensin İlah, senden gayri ilah yok. Cihan, Mevla’nın sanat ve sıfatlarının tezahürüdür. Arifin hareketli canı, bu seyr zevkini eder. lakin insanın ortaya çıkışı ki, has mazhar odur. Görünen hiçbir şey ona kıyas olunmaz. Mülk feleğinde insan benzeri bir cevher yok. Binlerce kez aradım onu, bulmuşum onu süratli idrak edici. Bu sebebin kemalinin gayesi, insan türüdür. Hakkı, delil istersen, oku ‘levlak’ hadisini.) Sekizinci Madde İnsan âleminin âhiret âlemine çeşitli yönlerle benzerlik ve ortaklıklarını bildirir. Ey aziz, malûm olsun, ki, ârifler demişlerdir ki: Peygamberlerin (selam onlara olsun) rumuzlarının bir münasebeti, yani insan âleminin bekâ âlemine bir benzerliği budur ki, beka âleminin giriş yeri olan ölüme misal, insan âlemidir. Birinci, gıdanın hazmıdır. Bedenin yok olmasına misal, ikinci hazmdır. İkincisi neşveye misal, üçüncü hazımdır ki, halis kan vücut bulur. Cesetlerin haşrine misal, dördüncü hazımdır ki, menî hâsıl olur. Maşheşe misal, babanın sülbüdür ki, meni onda toplanır. Hesap, kitab ve mizana misal, nutfe cevherinde hâsıl olan felek konumlarının tesirleridir. Sırata misal, babanın mesane yoludur. Cehenneme misal, fercin içidir. Kevsere misal, ananın nutfesidir. Cennete misal, rahimdir ki, onda nimet türleri olan his ve kuvvetler ile hayat ve can bulur. Mevla’ya kavuşmaya misal, ondan doğmaktır ki, insanın güzellik ve cemalini görüp, yerin diyarına hayran olur. Bir benzerliği budur ki, ölüme misal, uykudur. Şeytana misal, vehmetmedir. Berzaha misal, rüyadır. Melekûta misal, sadık rüyadır. Mezara misal, göğsün içidir. Münker ve nekire misal, tedbir ve ihtiyardır. Kabir karanlığına misal, Hak’dan gaflettir. Kabir azabına misal, kendini bilmemektir. Kabir nuruna misal, gönül huzurudur. Kabir nimetine misal, kendini bilmektir. İsrafil’e misal, İlâhî aşktır. Sura misal, insan boğazıdır. Mahşere misal, müşterek histir. amel defterine misal, hafıza kuvvetidir. Mizana misal, nazarî akıldır. Sırata misal, fikretmedir. Cehenneme misal, tabiat zindanıdır. Zebanilere misal, kötü ahlaktır. Acıklı azaba misal, şirk ve hevadır. Masivayla şuğullanmaktır. İtiraz ve şikayettir. Zira ki hep edip eyleyen bir Mevla’dır. Kevser havuzuna misal, muhabbet şarabıdır. Cennet-i âlâya misal ârifin kalbidir. Huri ve gılmana misal, güzel ahlaktır. Dört nehre misal, ilim suyu, ilim sütü, rıza balı ve aşk şarabıdır. Ebedî nimete misal, çoklukta teklik bulmaktır ki, toplulukta halvettir. BEYT Ebediyet nimeti helâldir Elini ve dudağını dünya nimetlerine sürmeyene Mevla’ya kavuşmaya misal, hakiki fakrı bulup, fâni olmaktır. Sidreye misal, insanın başı ve yüzüdür. Tuba ağacına misal, kadınların saçıdır. Süslü tubaya misal, düzenli beden uzuvlarıdır. Zira ki eller, ayaklar ve parmaklar, turbanın alları gibi aşağıya doğrudur. Levh-i mahfuza misal, hâfıza kuvvetidir. Kaleme misal, hayal kuvvetidir. Geniş kürsiye misal, dimağın tamıdır. Onda olan yerde ve gökte bulunan meleklere misal, bedenin his ve kuvvetleridir. Büyük arşa misal, kâmil insanın sırrıdır. O Hak’ka ulaşıcıdır. BEYT Gönül tahtı mamur ve hevadan pak oldu Rahman olan Allah, arş üzerine hükümrandır. Hak Taâlâ’nın misali olmaz ki, insan ruhuna misal ola. Nitekim Kur’an’da: ‘Hiç bir şey onun misli olmadı,’(42/9) buyurmuştur. Allah’ın misilden münezzeh olduğunu duyurmuştur. NAZM Ey gönül sendedir ol kaf-ı kanaat sende Sendedir akl ü edeb nutk ü belagat sende Sendedir baht-ı âla necm-i saadet sende Sendedir ilm-i ledün remz-i beşaret sende Sendedir sırr-ı Hüda bâr-ı emanet sende Sendedir genc-i nihan ayn-ı keramet sende Sendedir dürr-ü kan-ı kerem zât-ı hidayet sende Sendedir hamr-ı ezel sekr ü feragat sende Var iken tanı özün bunca feraset sende Sendedir nur-u Hüda lütf ü inayet sende Hâsılı sendedir ol gayet-i gayet sende Sendedir dürlü hüner dürlü maharet sende Sendedir zabt ile rabt emre itaat sende Sendedir hulk-ı cihan cümle imaret sende Sendedir bahr ile ber cümle vilayet sende Bu cihan varlığı hoş buldu nihayet sende Varlığın aşka değiş eyle ferağat sen de Sendedir dûzih-i sûzan dahi cennet sende Sendedir iki cihan mülkü tamamet sende Gafil olma gözün aç âlem-i kübra sensin Sidre ü levh üalem arş-ı mualla sensin (Ey gönül, o kanaat dağı sendedir. Akıl ve edeb, konuşma belagati sende. Sendedir aşk ile can, güzellik ve melahat. Saadet yıldızı ve yüce baht sendedir. Müjde remzi ve ledün ilmi sendedir. Hüda’nın sırrı ve binler emanet sendedir. Keramet pınarı, gizli hazine sendedir. Hidayet verici zat, kerem ve kâm incisi sendedir. Ezel şarabı, sekr ve feragat sendedir. Sende bunca feraset varken özünü tanı. Hüda’nın nuru, lütfu ve inayeti sendedir. Hâsılı, o gayelerin gayesi sendedir. Türlü hüner, türlü maharet sendedir. Zabt ile rabt ve emre itaat sendedir. Cihanın halkı ve bütün imaret sendedir. Kararlar, denizler ve bütün beldeler hep sendedir. Bu cihan varlığı, sende nihayet buldu. Varlığını aşka değiş, sen de feragat eyle. Cehennem ateşi ve cennet sendedir. İki cihan mülkünün tamamı sendedir. Gafil olma, gözünü aç, büyük âlem sensin. Sidre, levh, kalem ve arş sensin.) | |
14 Nisan 2008, 22:19 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Marifetname Tüm Dostlara Allah razı olsun kardeş bizde gerekli eklemeleri yapalım o halde. Marifetname'den Beyitler Erzurumlu İbrahim Hakkı [B]1.BEYT Hudâ Rabb'im Nebim hakka Muhammeddir Rasûlullah Hem İslam dînidir dînim kitâbımdır Kelâmullah Hudâ Rabb'imdir, Peygamberin Muhammed Rasûlullahtır. (sallallahu aleyhi ve sellem) Dînim, İslam dînidir. Kitabım Allah'ın kelâmıdır. 2.BEYT Akâid içre Ehli Sünnet oldu mezhebim cem'â Amelde bu Hanîfe mezhebidir mezhebim vallah İtikadlar içerisinde gittiğim yol, Ehli Sünnet velCemaat mezhebidir. Doğrusu o haktır. Amelde ise Ebû Hanîfe rahimehullah'ın görüşleri mezhebimdir. Buna Allah'a andederim. 3.BEYT Dahî zürriyetiyim Hazreti Âdem Nebî'nin hem Halîlin milletiyim dahi kıblem Ka'be Beytullah Aynı zamanda Hazreti Âdem aleyhisselam'ın neslindenim. Ve İbrahim aleyhisselam'ın milletindenim. İbadetlerde yöneleceğim yer, Ka'be Beytullahtır 4.BEYT Bulunmaz Rabb'imin zıddı ve niddi misli alemde Ve sûretten münezzehtir mukaddestir Teâlallah Âlemde Rabb'imin zıddı, benzeri, ortağı yoktur. Rabb'im Teâlallah, sûretten münezzehtir, paktır, yücedir. 5.BEYT Şeriki yok berîdir doğmadan dahi doğurmadan Ehaddir küfvi yok İhlas içinde zikreder Allah (Rabb'imiz altı i'tibâriye ve sekiz subûtiye sıfatla vasıflandığı için) Şerîki, ortağı yoktur. Doğmaktan, doğurmaktan münezzehtir. Bir tek'tir; dengi yoktur. İhlas sûresi içinde Allah Teâlâ sıfatlarını böylece bildirdi. 6.BEYT Ne cismi ne arazdır ve mütehayyiz ne cevherdir Yemez içmez zaman geçmez berîdir cümleden Allah Rabbimiz Teâlâ, cisim değil, araz değil; bir mekana ihtiyacı yoktur. Cevher de değildir. Yemez, içmez, üzerinden zaman geçmez. Hâsılı, madde ve sıfatlarının hepsinden Allah Teâlâ münezzehtir. Not.. Araz : Süratle varlığını kaybeden ve cevhersiz olmayan, şekil, renk gibi nesneye ; Cevher : Kendisiyle olup başkasına muhtac olmayan ve taksim kabul etmeyen küçük parçaya denilir. 7.BEYT Tebeddülden teğayyürden dahi elvân u eşkalden Muhakkak ol müberrâdır budur selb-i Sıfâtullah (Maddeden enerjiye, enerjiden maddeye) Dönüşmekten, renklerden, sûretlerden, Gerçekten O berîdir. Allah Teâlâ'nın hakkında düşünülmez selbî sıfatlar bunlardır. 8.BEYT Ne göklerde ne yerlerde ne sağ u sol ne ön ardda Cihetlerden münezzehtir ki olmaz hiç mekânullah Gökler, yer; sağ, sol; ön ve arka gibi Cihetlerden , Rabb'imiz Teâlâ münezzehtir. Zira Allah Teâlâ'nın mekanı asla olmaz 9.BEYT Hudâ vardır varlığına yok evvel u âhir Yine Ol varlığıdır Kendi'den ğayrı değil Vallah Allah Teâlâ vardır, lakin varlığına başlangıç ve sonuç yoktur. O'nun varlığı, Kendi'nden başkası değildir. 10.BEYT Bu âlem yoğiken ol var idi ferd u tek u tenha Değildir kimseye muhtac ve hep muhtac ğayrullah Bu âlem yok iken dahi, O hakîkî mevcud var idi. Tek ve yalnız idi. Artık, Allah Teâlâ gayrına muhtac değildir. Dâimâ ğayrı O'na muhtacdır. 11.BEYT A'na hâdis hulûl etmez ve bir şey vâcib olmaz kim Her şeyde hikmeti vardır abes fi'l işlemez Allah O'na hâdis hulûl etmez. Ve hiçbir şey O'na vacib olmaz. Çünkü Her işte O'nun hikmeti vardır. Elbette Allah Teâlâ başıboş iş işlemez. (Binaenaleyh) 12.BEYT Hulûl etmez O Zat abde ve hiçbir ferde zulmetmez İbâdın aslahı lazım değil kim halk ede Allah O Zat bir kula hulûl etmez. Ve hiçbir ferde zulmetmez. Kendisi'ne kulunun yararına sebebleri yaratmak gerekmez ki, onu yaratsın. 13.BEYT A'na bir kimse cebrile bir iş işledemez asla Ne kim Kendi murad eyler vücûda gelir Billah Hiçbir kimse O'na cebren iş yaptıramaz Kendisi neyi dilerse, o nesne Allah Teâlâ'nın kudretiyle meydana gelir.. 14.BEYT A'nın her bir kemâli bîteğayyür hâsıl olmuştur Ki yoktur muntazır olunacak hiçbir Kemâlullah Allah Teâlâ'nın Zât-ı Şerîf'inin kemâlatı, Zât'ıyla birlikte ezelîdir; değişmeyi kabul etmez. Çünkü Allah Teâlâ'nın hakkında sonradan meydana gelecek bir kemal söz konusu değildir. 15.BEYT Sıfât-ı bâkemal ile O daim muttasıfdır kim Kalu noksan sıfatlardan berîdir Zülcelâlullah Celal ve Azamet sahibi olan allah Teâlâ, kemal sıfatlarıyla daima vasıflanır. (Mahluka isnadı mümkün olan) Bütün noksan sıfatlardan beridir. 16.BEYT Sekizdir çün sıfât-ı zâtî İlm ile İrâdetdir Hayât u Kudret u Halk-ı Basar Sem'u Kelâmullah Allah Teâlâ'nın Zâtî olan subûtî sıfatları; İlim, irade Hayat, Kudret, Halk, Basar, Semi' ve Kelam olmak üzere sekizdir. 17.BEYT Alîm Ol'dur ki erişmez ilmine kimsenin aklı İhâta eylemişdir cümle bu eşyayı İlmullah Alîm O'dur ki ilmine kimsenin aklı erişmez. Allah Teâlâ'nın İlmi her şeyi kuşatmıştır. ( Alîm, " bilici " demektir ki sıfatı, İlimdir. Böylece ) 18.BEYT Mürid Ol'dur Dileyicidir ve her şey üzre kâdirdir. Ne kim diler olur peydâ alâ vefki Murâdıllah Müriddir= Dileyicidir. Ve herşey üzere kâdirdir. Artık kendisi neyi dilerse, O'nun muradına muvafık olarak peyda olur. 19.BEYT Cemîi hayr u şerri Ol diler takdîr u halk eyler Velî hayrı sever ancak ki sevmez şerleri Allah Bütün hayrları, şerleri Kendisi diler; tesbit eder; yaratır. Allah Teâlâ, kulunun ancak hayrlı işlerini sever; şer işlerini sevmez. 20.BEYT Basîr Ol'dur hakîkatde ki hep eşyâya nâzırdır Velî gözden münezzehtir Basardır min Sıfâtillah Basîr= Görücü O'dur ki gerçekte her şeyi kontrol altına alıp bakar. Lâkin göz(gibi alet, edevat)den münezzehtir. Basar yani görmek, Allah'ın sıfatlarındandır. |
14 Nisan 2008, 22:20 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Marifetname Tüm Dostlara 21.BEYT Semîi' Ol'dur işidir her avazı sır ile cehri Münezzehdir kulaktan Ol sıfattır A'nda Sem'ullah Semîi'=işitici O'dur, ki gizli ve âşikar her avazı işitir. Kulaktan münezzehtir ancak Semi'=işitmek Allah Teâlâ'nın sıfatıdır. 22.BEYT Mütekellimdir Ol ammâ berîdir dilden ağızdan Hurûf u lafzı savt ile değil vasf-ı Kelâmullah Allah Teâlâ, Mütekellim=Konuşucudur. Amma dil ve ağızdan beridir. Kelâmullah=Allah'ın konuşma sıfatı, ses, harf ve lafızla değildir. 23.BEYT Subutiyye sıfâtı kim ne aynıdır ne ğayrıdır Kadîm dâim ve Zât'ıyla kâimdir Sıfâtullah Allah Teâlâ'nın subûtiye sıfatları, ne Kendisi ne de başkasıdır; Ezelîdir, dâimîdir, Zât'ıyla kâimdir. 24.BEYT Hakk'ın mukrim ibâdıdır melekler yerde göklerde Avâmından avâm-ı nâsı efdal eylemiş Allah Yerde ve göklerde melekler, Hakk Teâlâ Hazretleri'nin şerefli kullarıdır. Allah Teâlâ, insanlardan avam mü'minleri, meleklerin avâmından üstün kılmıştır. 25.BEYT Yemek içmek hem erkeklik dişilik yokdur anlarda Hakka hiç âsi olmazlar muti'dirler li Emrillah Meleklerde, yemek, içmek, erkeklik ve dişilik yoktur. Allah Teâlâ'nın emrlerine tabiî olarak boyun eğerler. Asla Cenâb-ı Hakk'a âsî olmazlar. 26.BEYT Ve Cebrâil u Mikâil u İsrâfil u Azrâilu Mukarrebdir Peygamberdir bu dördü hep Emînullah Cebrâil, Mîkâil, İsrâfil ve Azrâil, Allah'a en yakın elçilerdir. Bu dördü Allah Teâlâ'nın emin kullarıdırlar. 27.BEYT Hakkın yüzdört kitâbı kim nebîler üzre inmiştir. Kitabdır anların dördü suhuf yüzü Kelâmullah Allah Teâlâ tarafından nebîler üzerine yüzdört kitab inmiştir. Dördüne kitab, yüzüne suhuf denilir. Hepsi Allah Teâlâ'nın kelâmıdır. 28.BEYT Zebûr'u verdi Dâvud'a dahi Tevrât'ı Mûsâ'ya Ve hem İncîl'i İsâ'ya getirmiş Cebrâil Billah Allah Teâlâ, dört kitabdan Zebûr'u Dâvûd'a, Tevrat'ı Mûsâ'ya, İncil'i İsa'ya vermiştir. Cebrâil Allah Teâlâ'nın emriyle bunları, onlara getirmiştir. 29.BEYT Habîbullah'a Kur'ân'ı getirdi hâcet oldukça Yirmiüç yıl içre cümle kati' oldu o Vahyullah Cebrâil, yirmiüç yıl, ihtiyac oldukça, Allah Teâlâ'dan vahiyle ayet ayet Kur'an'ı Habîbullâh'a getirmiştir. Bundan sonra vahiy kesilmiştir. 30.BEYT Dahi ben enbiyâ hakkında bildim ismet u fitnet Nezâfet hem emânet sıdk ile tebliğ-i Hükmullah Peygamberlerin, günahtan masum ve mahfuz, üstün akıl ve zeka sahibi, Pak ve temiz; Allah'ın buyruklarını kullarına tebliğ etmede ve her hususta emîn; özlerinde ve sözlerinde doğru olduklarına ve Allah Teâlâ'nın hükümlerini bildirdiklerine inandım. 31.BEYT Kazerle zenb u humk u kizb u ketbân u hıyânetle Münezzehdir müberrâdır cemîi Enbiyâullah Bütün nebîler, kir ve pislikten, ahmaklıktan, yalandan, hakkı, doğruyu gizlemek ve hıyanetten, münezzehtirler; berîdirler 32.BEYT Nebîler ismini bilmek dediler ba'zılar vâcib Yirmisekizin bildirdi Kur'an'da bize Allah Bazı alimler nebîlerin isimlerinin bilinmesi vacibdir dediler; Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ nebilerden yirmisekizinin adını beyan etti; şöyleki... 33.BEYT Biri Âdem biri İdris u Nuh Hûd ile Sâlih Hem İbrâhîm u İshâk ile İsmâil Zebîhullah 34.BEYT Dahi Ya'kub ile Şuayb u Lût ile Yahyâ Zekeriyyâ ile Hârun ahi Mûsâ Kelîmullah 35.BEYT Ve Dâvud u Süleyman u dahi İlyâs u Eyyûbdur Biri de Elyasa'dır dahi İsâ'dır o Rûhullah 36.BEYT Birinin ismi Zülkifl u biri Yûnus nebidir hem Hitâmı Ol Habîb-i Hakk Muhammed'dir Rasûlullah Bazı alimler, Kur'an-ı Hakîm'in bildirdiği yirmisekiz enbiyanın isimlerini bilmenin vacib olduğunu söylediler. Bunların isimleri şöyledir: Adem, İdris, Nuh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, İshak, Allah yolunda boğazlanmayı cân-ı gönülden kabul eden İsmâil, Ya'kub, Yûsuf, Şuayb, Lût, Yahyâ, Zekeriyyâ, Mûsâ kelimullah ve kardeşi olan Hârun, Dâvud, Süleyman, İlyas, Eyyub, Elyasa', Ruhullah olan İsa, Zülkifl, Yûnus ve bunların sonuncusu Allah'ın sevmiş olduğu Muhammed Rasûlullah.. 37.BEYT Üzeyr, Lokman u Zülkarneyn üçünde ihtilaf oldu Ki ba'zı enbiyâdır der ve ba'zı der Veliyyullah Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn'de ihtilaf edildi. Bazıları bunların enbiyâ olduklarını, diğer bazısı Allah'ın dostları yani velî olduklarını söylediler. 38.BEYT Cemîi enbiyâdan evvelidir Hazreti Adem Kâmûdan efdal u âhir Muhammed'dir Habîbullah Bütün enbiyânın ilki Hazreti Adem; Sonuncusu Habîbullah Muhammed'dir ve hepsinden üstündür. 39.BEYT İkisinin arasında kati çok enbiyâ geldi Hisâbın kimseler bilmez bilir anı hemen Allah İkisi arasında, birçok enbiyâ gelmiştir. Onların hesabını Allah'tan başka kimse bilmez. 40.BEYT Risâlât-ı rusul mevtiyle bâtıl olmaz ol kat'â Ve efdaldir melekler cümlesinden Enbiyâullah Rasullerin ölümleriyle, risâletleri asla bâtıl olmaz. Peygamberler, büyük meleklerden daha büyüktürler. |
14 Nisan 2008, 22:20 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Marifetname Tüm Dostlara 41.BEYT Bizim Peygamber'in ahkâm-ı şer'î öyle bâkîdir Ki ehli mahşeri bu şeri'le fasledecek Allah Bizim Peygamberimiz'in getirmiş olduğu şeriatin hükümleri bâkîdir. Nitekim mahşerde de Allah Teâlâ bu şeriatle mahluku arasında hükmedecektir. 42.BEYT Ve mi'râc-ı Nebî hakdır Ana şahsıyla muhtasdır Çıkıb fevk-al-ulâya Hakk'ı görmüştür Habîbullah Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'in mi'râcı hak ve doğrudur; Onun şahsına hastır. Habîbullah en yüksek mevkiye çıkmış ve orada Hakk Teâlâ'yı görmüştür. 43.BEYT Cihan cümle sıfâtıyla ve eczâu sıfâtıyla Hem ef'ali ibâdın hayr u şerri cümle Halkullah Madde ve mana=mülk ve melekut âleminde ne varsa, tek tek ve toplu olarak; Aynı zamanda kulların yapageldikleri hayr ve şerlerin hepsini Allah Teâlâ yaratmıştır. 44.BEYT A'nın ilm u murâd u halk u takdîriyle hâdisdir Ki yoktur hâlık u bârî iki âlemde ğayrullah (Mahluk) O'nun ilmiyle, iradesiyle, yaratmasıyla, hüküm ve kudretiyle yoktan var olurlar. Madde ve manada, dünya ve ahirette, Allah Teâlâ'dan başka yaratıcı ve var edici yoktur. ( Şu kadar ki, ) 45.BEYT İbâdın ihtiyârı vardır ef'âlinde cüz'îce Ol ef'âl üzre bulmuşlar sevab hem İkâbullah Kulda, akıl ve aklı kullanmaktan ibaret yapabilme gücü, cüz'î de olsa vardır. Bunun için kullar, yaptıklarından dolayı sevab veyahud da azaba müstehak olurlar. 46.BEYT Ol ef'âlin cümeylidir Hakk'ın hubb u rıdâsıyla Kabîhinde bulunmaz ne mehabbet ne Rıdâullah Kulun iradesiyle meydana gelen fiilinin güzelinde, Allah Teâlâ'nın sevgi ve rızası vardır. Çirkininde ise, ne sevgisi ne de rızası vardır. 47.BEYT Sevâb efdalidir Hakk'ın ve adlidir ikab A'nın Vücûb icabsız Hakk'a bî istihkak abdullah Allah Teâlâ üzerine hiçbir hak gerekli olmaksızın kuluna sevab vermesi, fazl u keremidir. Kulu da hiçbir azaba müstehak olmaksızın, Allah Teâlâ'nın onu cezalandırması adaletidir. 48.BEYT Mukârindir bu fi'le istitâat kim o kudretdir Bulunsa istitâat olunur teklif Şer'ullah İstitâat=yapabilme gücü, kulun işlediği işle beraberdir. İstitâat kulda olduğu müddetçe, Allah Teâlâ'nın şeriatini tatbik etmeye mükelleftir. 49.BEYT Ki abdin kendi vus'ında ne kim olmaz anı asla Ana din içre teklif etmemişdir Ol Halîmullah Kulun yapabilme veya terkedebilme gücü olmadığı yerlerde, Allah Teâlâ, hilm sıfatıyla tecelli ederek, ona hükümlerini yüklemez. 50.BEYT Haram erzakdır herkes yer içer kendi rızkın hep Ve kimse kimsenin rızkın alıb ekil edemez Vallah insanın boğazından geçen, helal olsun haram olsun, rızktır. Herkes kendi rızkını yer içer. Hiçbir kimse diğerinin rızkını alıp yiyemez Vallâhi. 51.BEYT Ecel vaktinde meyyittir o maktûl ecel birdir Ve hâl-i ye'sin îmânı değil makbûl İndallah Öldürülen, ecelinin vaktinde ölmüştür. Ve ecel birdir. Ümidsizlik halinde iman etmek, Allah nezdinde makbul değildir. 52.BEYT Heyûlâ yokdur ezhan içre bir cüzü olduğu hakdır Ki ol vasf-ı tecezzîden birîdir der bu Ehlullah Heyûlâ ezelî değildir. Ancak, cevherler (elektron, nötron, proton gibi aslî cüzler ) vardır. Ehli Sünnet velCemaat dediler ki: Kâbil-i taksim olmayan cüzlerden Allah Teâlâ münezzehtir. 53.BEYT Kabirde meyyite Münker Nekir dört şey sual eyler Ki Rabb'in kim nebin kim nedir dînin ve kıblengah. Ölene kabirde Nekir ve Münker adlı melekler gelip dört şey sorarlar: Rabb'in kim, peygamber'in kim, dînin nedir, kıblen neresi? 54.BEYT Cevâbın verenin canı ile cismi zevk eder anda Şaşıb küffâr u âsiler çeker anda Azâbullah Cevabını veren, ruh ve cismiyle zevki tadar. Kafir ve âsîler şaşırırlar ve Allah'ın azabını çekerler 55.BEYT Bu dünyaya gelen gider ki kalmaz canlı hiç kimse Dahi yevmi kıyâmetde eder emvâti ba's Allah Bu dünyaya gelen bütün canlılar, ölürler; canlı kalmaz. Kıyamette dahi Allah Teâlâ ölenleri, beden ve ruhla haşre gönderecektir. 56.BEYT Verirler defter-i a'mâlini her adamın anda Kiminin sağ eline kimine soldan maâz Allah Her adamın, ameli içinde bulunan defterini verirler. Kimine defteri sağdan, Allah korusun kimisine de soldan.. 57.BEYT Kitâbıyla hisâbı var Hudâ'nın rûz-i mahşerde Sorarlar herkesin ef'âl u akvâlin Biemrillah Kıyamet gününde Allah Teâlâ'nın hükmü, hesabı vardır. Melekler, Allah Teâlâ'nın emriyle herkesin işlediği işini, söylediği sözünü sorarlar. 58.BEYT Kebâirle sağâir ehline ol gün şefâatler Ederler enbiyâ u ehli ilm u Evliyâullah Kıyamet gününde, büyük ve küçük günah işleyenlere, Enbiya, ulemâ ve Allah'ın dostları şefaat ederler 59.BEYT Ameller vezn olundukda Sırâtı geçmemiz hakdır Ve Kevserle sekiz cennet verir mü'minlere Allah Ameller terazide tartıldıktan sonra, Sırat Köprüsünden geçmemiz haktır. Allah Teâlâ mü'minlere Havz-ı Kevser ve sekiz cenneti vermiştir. 60.BEYT Girecek cennete mü'minler anda çok bulub ni'met Görürler şübhesiz anda niteliksiz cemâlullah Mü'minler cennete girecekler; onda nice nimetler bulacaklar. Şüphesiz mü'minler Allah Teâlâ'nın Cemâli'ni niteliksiz göreceklerdir. |
14 Nisan 2008, 22:21 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Marifetname Tüm Dostlara 61.BEYT Ve cennetle cehennem şimdi var ehliyle bâkîdir Cehennem yedidir ehlin yakar dâim o Nârullah Cennet ve cehennem şimdi de vardır; ehliyle ebedîdirler. Cehennem yedi kattır. Allah'ın ateşi onda, cehennemlikleri ebediyen yakar. 62.BEYT Kazâ ile gelir her hayr u şer Tanrı cenâbından Bulur hayr ehlin dâim olur şer ehline hemrah Kulun lehinde olan nimet ve hayrlar, aleyhinde olan bela ve şerler, Allah Teâlâ'nın hükmü, takdiriyle gelir. Vakti geldikçe, hayrlı sebeb hayrlılara, şerli sebeb belaya giriftâr olanlara yoldaş olur. 63.BEYT Ve Peygamber ne kim eşrât-ı sâatden haber vermiş İnandım cümlesin izhar eder vaktinde hem Allah Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, kıyametin alâmetlerinden her ne haber vermişse, Cümlesine inandım. Vakti geldikçe Allah Teâlâ onları izhar eder. 64.BEYT Çıkar Yer Dâbbesi Deccâl u Ye'cûc ile Me'cûc Doğar gün mağribden çün iner gökden o Rûhullah Dâbbet-ul-arz ( Sâlih Peygamberin devesinin yavrusu ), Deccal, Ye'cûc, Me'cûc çıkarlar. Bir de mağribden güneş doğar; Rûhullah olan İsâ aleyhisselam da gökten iner. 65.BEYT Kebîre mü'mini îmandan ihrâc eylemez dahi Ne küfre dâhil ve ne tâatin habt ede İndallah Büyük günahı irtikab, mü'mini imanından çıkarmaz. Onu küfre sokmaz. Yapmış olduğu taatini Allah nezdinde düşürmez. 66.BEYT O isyan eylemez anı muhalled hem cehennemde Meğer ki i'tikad ede anı maâz Allah İşlediği o büyük günah, mü'mini cehennemde ebedî bırakmaz. Ancak kat'î delille haram olanı, helal saymak; yahud kat'î olan helali haram saymak, Allah korusun, küfre sokar. 67.BEYT Hudâ afveylemez şirki ve illâ andan ednâyı Dilediği kulundan her günahı afveder Allah Hudâ Teâlâ, küfür ve şirki afuv etmez, amma ondan aşağı dilediği kulunun günahını afuv eder. 68.BEYT Kebâirden kaçan câiz ikab olmak sağâirle Ve bîtevbe giden câiz kebâirden geçe Allah Allah Teâlâ'nın, büyük günahtan kaçan kimseyi küçük günahla cezalandırması, Aynı zamanda büyük günah işleyip tevbesiz öleni afuv etmesi mümkündür. 69.BEYT Kabul eyler duâyı Hakk Teâlâ Kendi fazlından Ve hâcet-i ibâdı hem kabul eyler Raûf Allah Sonsuz esirgeyici merhamet sahibi olan Allah Teâlâ, kulunun yalvarışını fazlıyla kabul eyler. Kullarının ihtiyacını da fazl u keremiyle giderir. 70.BEYT Dahi îman ile islam ikisi şey'i vâhiddir Cenâb-ı Hakk'dan ol her ne getirdiyse Rasûlullah Allah Teâlâ'ya, tasdikle gönül bağlayarak inanmak ve teslim olmak, yani iman ve islam birdir. Hâsılı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in Allah'tan bildirdiği din, iman ve islamdır. 71.BEYT Kamûsun dil ile takrîr u tasdîk eyledim bilkalb Birine yokdur inkârım inandım şüphesiz Vallah Binaenaleyh cümlesini ikrar ettim; kalbimle tasdik ettim. Hiçbirine inkarım yoktur. Ve hepsinin gerçekten Allah'tan geldiğine inandım. 72.BEYT Çu din a'mâli îmandan muhakkak başka hâricdir Pes îman izdiyad nâkıs olmaz hıfzede Allah Zira din ile amel, imandan haric bir şeydir. İş böyle olunca iman, zâtı itibariyle ziyade ve eksik olmaz. Allah Teâlâ onu hıfzeder. 73.BEYT Demem ki inşâAllah mü'minim bel mü'minim hakkâ Bu ma'nâ ile îmanı kesbî u mahlûkdurur Lillah Bunun için inşâAllah mü'minim demem. Bilakis hakîkaten mü'minim derim. Bu itibarla iman, kesbî ve Allah Teâlâ'nın mahlukudur. 74.BEYT Ve ammâ Tanrı'nın Kendi kuluna ma'rifet küncin Hidayet kıldığı ma'nâ ile vehbîdir ol Tallah Fakat Tanrı Teâlâ'nın, Kendi fazl u kereminden ma'rifet hazinesini hediye ettiğine itibarla iman, Vehbî ve mücerred ihsan ve tevfîk olur. 75.BEYT Ve îman-ı mukallid hem sahîh olmuşdur ammâ ki Ol istidlâl aklı terk ile âsim olur Billah Allah ve O'nun Rasûlü'ne, delilsiz ve başkalarına uyarak inanan kimsenin imanı sahihdir. Fakat taklidci, aklî delilleri araştırmayı terketmekle, Allah Teâlâ'ya karşı günahkar olur. 76.BEYT Kerâmet-ı velî hakdır nebîsi mu'cizâtîdir Keser az müddet içre çok mesafe Evliyâullah Allah Teâlâ'nın sevdiği kulunun kerametleri haktır. Ve onun kerâmetleri nebîsinin mucizeleridir. Az bir müddette çok mesafeyi evliyaullah geçer. 77.BEYT Bulurlar vak-i hâcetde taâmı hem libâs anlar Behâim hem cemâdâtile söylerler Biiznillah İhtiyac oldukca onlar, yiyecek ve giyecekleri bulurlar Hayvanlarla, cansız varlıklarla Allah Teâlâ'nın izniyle konuşurlar 78.BEYT Gehi su üzerinde meşî ederler vecd-i hâletle Havada hem uçarlar hark eder âdâtını Allah Bazan vecd u hâletle, su üzerinde yürürler. Havada uçarlar. Allah Teâlâ tabiî kanunları onlara iptal eder. 79.BEYT Erişmez bir velî hiçbir nebînin rütbesine hem Ana ermez ki andan sâkıt ola emr u Nehyullah Hiçbir veli, hiçbir nebînin mertebesine ulaşamaz. Ondan Allah'ın emr ve yasakları düşecek bir mertebeye de ulaşamaz. 80.BEYT Ve efdal evliyâ Sıddîk-ı Ekber ba'dehu Fâruk Ve Zinnûreyn'den sonra Alî'dir ol Veliyullâh Ve evliyânın en üstünü, Sıddîk-i Ekber Hazreti Ebû Bekr'dir. Sonra Hazreti Ömer-ul-Fâruk'tur. Sonra iki nur sahibi Hazreti Osman'dır. Sonra Allah'ın dostu Hazreti Ali'dir. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
gerçek dostlara sahip miyiz? | gökçen0421 | Makale ve Köşe Yazıları | 6 | 16Haziran 2014 14:23 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|