|
Konu Kimliği: Konu Sahibi zinnureyn,Açılış Tarihi: 19 Şubat 2009 (19:29), Konuya Son Cevap : 19 Şubat 2009 (19:29). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
![]() ![]() |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
![]() | Mesaj No:1 |
![]() Tasavvufun menşei TASAVVUFUN MENŞEİ Tasavvufun başlangıcı Resulullah Aleyhisselâm'ın ve Ashâb-ı kiram -radiy ![]() Kaynağı Kur'an-ı kerim ve Hadis-i şeriflerdir. Asr-ı saâdet'te tasavvuf adı ve mutasavvıf adı ile anılan zümre yoktu. Sufilik yaşanırdı, fakat adı yoktu. Tasavvuf ilminin müslümanlar arasında zuhuru, hicri ikinci asrın ortalarına doğrudur. Bugün elimizde mevcut eski tasavvuf kitaplarından sayılan "Nefehâtül-Üns" ün beyanına göre, sofi ismi verilen ilk zat hicrî 150 tarihlerinde vefat etmiş olan Ebu Hâşim isminde bir zâhiddir. Bu zatın Suriye'de Remle şehrinde bir zaviye meydana getirdiği ve sâliklerine sofi ismi verdiği rivayet edilmektedir. Süfyan Sevri, Ebu Hâşim hakkında: "Ben Ebu Hâşim'i görmeden önce sofinin ne olduğunu bilmiyordum" demiştir". Sofi ismi Peygamber Efendimiz zamanında yoktu. Bu kelime "Tâbiîn" devrinde söylenmeğe başladı. Saadet asrında en yüksek mevkiyi, Resulullah -sall ![]() ![]() Resulullah Aleyhisselâm'dan sonra Ashâb-ı kiram'a yetişenlere ve ilmi onlardan alanlara "Tabiîn" denilmiştir. Ondan sonra da "Tâbiîn"e erişen "Tebe-i tabiîn" gelmektedir. Bu üç nesil, eri hayırlı insanlar olarak kabul edilmişlerdir. Peygamber Efendimiz zamanında bütün müslümanlar o'nun sohbetlerinde feyz aldıklarından, kendilerine "sahabe" ismi verilmişti. Hazret-i Muhammed sallâllahu aleyhi ve sellem efendimizin irtihallerini müteakip, sahabe-i kiramdan bu feyzi ahzedenlere "tabiîn" denmeye başlandı. Bu sırada müslümanlar arasında vahdet zayıflamaya, birtakım bâtıl fikirler İslâm camiası içersine sokulup yayılmağa başladı, işte tam bu sırada bir topluluk, sâlih ameller işlemekte, doğrulukta, dinlerine olan samîmi bağlılıklarında, zühd ü takvada ileri giderek, uzlet ve vahdeti ihtiyar ettiler. Kendi nefisleri için birtakım zaviye ve hücreler meydana getirdiler. Bu şekilde hareket eden kimselere "sofiyye" denmeğe başlandı. İslâmî ilimler ilk devirlerde bir bütündü. Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf gibi bölümlere ayrılmış değildi. Bugünkü şekliyle bir Tefsir, bir Hadis ilmi yoktu, itikadî ve fıkhî mezhepler de yoktu. Bu tasnifler daha sonraki yıllarda ortaya çıkmıştır. Ashâb-ı kiram Tarikat-ı aliye'nin ne olduğunu bilmiyordu, amma yaşıyordu. Peygamber Efendimizin sohbetinde kendilerine icabeden herşey veriliyordu. Resulullah -sall ![]() İlk devirlerde zühdî bir hareket tarzında başlayan tasavvuf; İslâm dininin kendi bünyesinde doğmuş, gerçek canlılığının ve tazeliğinin bir devamı niteliğinde gelişmiştir. Tasavvuf ismiyle zuhuru, hicrî ikinci asrın ortalarına rastlamaktadır. Tarikat kelimesi ise tasavvufun sistemleşmesinden sonra kullanılmaya başlamıştır. Zühd hareketi "Mutasavvıfe" adı ile bir topluluk meydana getirince tasavvuf sistemleşmeye başladı. Fakihler nasıl ki fıkıh ilmini, kelâmcılar kelâm ilmini sonradan meydana getirdilerse; başlangıçta sadece hareket halinde beliren tasavvuf da öteki, İslâmî ilimler gibi, sonradan bir ilim haline geldi. İslâmiyetin ilk zamanlarında nefislerini riyâzat ve zâhidliğe vakfedenlere "zâhid, âbid" gibi isimler verilirdi. Daha sonraları zahidâne hayata sülük etmiş kimselere "sofi" denmeye başlandı. Söfiyyenin zuhuru ile şeriat ilmi iki kısma ayrılmıştır : a) Fukahâ ve ehl-i fetvaya mahsus olan ahkâm-ı âmmedir ki, ibadât ve muamelâttan ibarettir. b) Tasavvuf ehline ait mücahede, muhasebe-i nefs, bunlardan hasıl olan zevk, vecd haletleri, bunları ifade için kullanılan ıstılâhat ve izahattır. Daha ziyade zevken anlaşılabilen bu haller için"Men lem yezuk lem ya'rif" yani "Tatmayan bilmez" derler. Hazret-i Mevlâna'ya "Âşıklık nedir?" diye sordukları vakit: "Benim gibi ol da öğrenirsin" demiştir. Bedenî ameller için hükümler konduğu gibi, kalbî ameller için de hükümler kondu. Böylece "Tasavvuf ilmi " doğmuş oldu. Namaz, oruç ve diğer amellerin zahirî bir şekli varsa ve bunlar zahirî fıkhın mevzusunu teşkil ediyorsa; yine bu ibadetlerin aynı şekilde huzur ve huşu gibi bâtınî bir şekli de vardır. Bu da bâtını fıkhın yani tasavvufun mevzusunu teşkil eder. Fıkıh konularının dört mezhep imamı tarafından toparlanıp sistemleştirildiği ve bu imamların adları ile anılmaya başlandığı gibi; zikrin cehri kısmını Abdülkadir Geylâni -kuddise sırruh- Hazretleri, hafi kısmını ise Muhammed Bahaüddin Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri sistemleştirmişlerdir. Bundan sonra çeşitli kollar zuhur etmiş ise de, hepsinin aslı birdir. Tarikat-ı Muhammediye'dir. Gaye, ![]() Bu yazı çeşitli kaynaklardan derlenmiştir.Alıntıdır | |
![]() |
![]() | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
![]() | Tasavvuf-Tarikat | zinnureyn | 0 | 2092 | 20 Mart 2009 23:27 |
![]() | Tasavvuf-Tarikat | zinnureyn | 0 | 1930 | 19 Şubat 2009 19:29 |
![]() | Forum Etkinlileri | Kara Kartal | 56 | 23543 | 22 Ocak 2009 18:56 |
![]() | Fıkralar-Hikayeler | Kara Kartal | 9 | 2480 | 18 Ocak 2009 20:34 |
![]() | Tasavvuf-Tarikat | zinnureyn | 0 | 2441 | 18 Ocak 2009 13:18 |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
![]() | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Tasavvufun Aslı | KardelenGül | Tasavvuf-Tarikat | 4 | 06 Ağustos 2015 15:03 |
Tasavvufun bu günki havarailerinden videolar.. | bilinmez | Videolar/Slaytlar | 2 | 29 Mayıs 2014 08:11 |
Tasavvufun Dili | Esadullah | Tasavvuf-Tarikat | 3 | 07 Nisan 2013 15:24 |
tasavvufun neresini tutsan orada kopuyor.. | bilinmez | Tasavvuf-Tarikat | 0 | 30 Kasım 2011 15:32 |
TASAVVUFUN ANAHTAR TERİMLERİ | Armagan | Tasavvuf-Tarikat | 1 | 07 Nisan 2010 02:43 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|