|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Belgin,Açılış Tarihi: 29 Nisan 2008 (10:08), Konuya Son Cevap : 29 Nisan 2008 (10:17). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
29 Nisan 2008, 10:08 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 7 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Vaaz: Gençlere haya dersleri..** Vaaz: Gençlere haya dersleri..** Allah Resulu (sav) Ensar’dan bir kişinin yanından geçerken, onun kardeşini utanmaktan vazgeçirmeye çalıştığını gördü. “Onu kendi haline bırak; çünkü haya imandandır!” buyurdu. Haya mümin ahlâkıdır. Edep, kulluk ve tüm güzellikler haya ile gelir. Şimdilerde anne-babasının, öğretmeninin yanında bacak bacak üstüne atabilen, uzanabilen, kendinden büyüklerin huzurunda hiç çekinmeden sigara içebilen gençlik, haya duygusundan yoksun olduğu için bu halde. Eskiden bir şarkıyı güftesindeki bazı uygunsuz cümlelerden ötürü reddederken şimdi güftesi bir uçtan bir uca ahlâksız, klibi tamamıyla müstehcen şarkıları çocuğumuzun dilinde duyduğumuzda "Ne güzel de sesi varmış benim yavrumun!" demekle yetiniyoruz. Genç kızımız ve oğlumuzla beraber izlediğimiz dizilerde hoşumuza gitmeyen bir bölüm olursa zaplayıp, bir müddet sonra aynı kanala dönerek eğlencemizden ödün vermiyoruz. Eğlence, espri, popüler kültür derken çoğalan eksilerimizin arasında çocuklarımıza “haya”dan bahsetmek aklımıza çoğu kez gelmeyebiliyor. “Rasulullah, perdenin arkasındaki bir genç kızdan daha fazla haya sahibiydi” Gençlere haya duygusunu aşılayabilmenin en güzel yolu yaşayarak göstermektir. Ebu Said el-Hudri'nin (r.a) ifade ettiğine göre Allah Resulu (sav), perdenin arkasındaki bir genç kızdan daha fazla haya sahibiydi. O'nun gençlik çağında, Arap yarımadası hayasızlıklarla dolu bir görüntü arzetse de Efendimiz (sav) cahiliye âdetlerinden uzak kalmış ve ömrünü, hususiyetle gençlik dönemini, eşine az rastlanır haya örnekleriyle süslemiştir. O’nun gençliğinde halk Kâbe'yi çıplak bir şekilde tavaf etmeyi âdet edinmişken Efendimiz (sav), gerek tavafta gerek sair vakitlerde hiçbir zaman böyle bir tutuma yeltenmedi. Kötülüklerin yer aldığı meclislere gitmekten haya etmiş, çirkinliklerden bahsetmemeye özen göstermişti. Efendimiz (sav), haya hakkında en güzel öğüdü ashabına şöyle ifade buyurmuştur: "Haya insan için zinettir…" Haya duygusu, yanlıştan uzaklaştırır Gençlere haya duygusunu anlatırken Allah’tan (c.c) utanmanın önemine değinmeyi ihmal etmemeliyiz. Çünkü Allah'tan utanmak, hayanın hem kökü ve hem de meyvesi mesabesindedir. Allah'tan utanan bir kul, o utancı sayesinde insanlardan da haya eder. Allah’a karşı duyduğu haya hissiyle dini müeyyidelere tâbi olur. Bir gün İbn-i Ömer koyun otlatmakta olan bir çocuğun yanına giderek koyunlardan birini kendisine satmasını ister. Çocuk, satamayacağını çünkü koyunların kendisine ait olmadığını söyler. İbn-i Ömer, “Sahibine, ‘Koyunu kurt yedi!’ dersin. Böylece para da cebinde kalır” der. Çocuğun cevabı kendisindeki güzel ahlakı yansıtır: “Sahibime ‘kurt yedi!’ diyeceğim. Peki söyle bana, Allah (c.c) bunu görmeyecek mi!...” Haya duygusu kişiyi yanlış işlerden alıkoyar. Efendimiz (sav), "Utanmıyorsan dilediğini yap!" buyururken, insanın fıtratında bulunan haya hissinin nasıl kuvvetli bir otokontrol sistemi olduğuna dikkat çeker. Hayanın sembolleştiği Peygamberlerden biri olan Yusuf Aleyhisselam, ona yaklaşmayı arzu ettiğinde odadaki putun üzerini örten Züleyha’ya neden böyle yaptığını sormuştu. “Puttan utandığım için” demişti Züleyha. Yusuf Peygamber’in sözleri manidardı: “Sen sahte olan ilahından haya ediyorsun, ya ben Rabbim’den nasıl utanmam!” Utanma duygusuna sahip gençlerimize her zamankinden daha çok muhtaç durumdayız. Çünkü haya eden bir genç, ne ebeveyninin ne de kanunların ikazına ihtiyaç duyar. Hayası onu kötülüklerden uzak durmaya sevGönlün titremesidir hayâ. Gönül ki kurtulmuştur da ağırlıklarından, bir yaprak kadar incelmiştir. İşte o nazenin yapraktır müminin gönlü . Titrer bir günah, bir yanlış, bir aykırı hal gördüğünde. Gün gelir, daha bir incelir de, görmek bir yana, işlemek bir yana, bir günahı düşünmek titretir, O'nu hakkıyla bilmemek titretir o nazenin gönlü. Rabbi'ni düşünür de titrer. Taşta-toprakta, insanda, kendinde Rabbi'ni görür de, taştan-topraktan, insandan, kendinden hayâ eder. Rabbim rahmetiyle esirgesin, akrabalardan bir Zehra teyzemiz vardı. Televizyonlu odada oturması gerektiğinde, her ne vakit televizyonda bir erkek çıksa başörtüsünü düzeltir, yüzünü örterdi. Gülerdik, “O seni görmüyor ki” diye. “Ben onu görüyorum ya” derdi. Çocukluk yıllarımızdı. “O seni görmüyor ki” dediğimizde kalmışız. Duymamışız, anlamamışız onun ne dediğini… Ben seni görüyorum ya... Yıllar sonra okudum: Hz. Aişe r.a. gözleri görmeyen İshak r.a. yanına her geldiğinde kendini sakınır, örtüsüne çeki-düzen verirmiş. Onun bu durumunu hisseden İshak r.a. bir gün sorar: - Ey Müminlerin Annesi! Ben âmâ olduğum halde benden de sakınıyorsun. Halbuki ben sizi görmüyorum ! Hz. Aişe r.a. cevap verir: - Evet, sen beni görmüyorsun fakat ben seni görüyorum .
__________________ Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir. Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30. |
Konu Sahibi Belgin 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Ben Sana Gül Diyemem | Hz.Muhammed(s.a.v) | Belgin | 0 | 2468 | 29 Eylül 2009 10:25 |
Bir evliyayı vesile ederek dua edilirmi? | Soru Cevap Arşivi | Kara Kartal | 21 | 11079 | 24 Eylül 2009 10:38 |
Mahşerde âzâlarımızın konuşması | Soru Cevap Arşivi | KuM TaNeSi | 1 | 2680 | 17 Eylül 2009 16:06 |
Zekâtını vermeyenlere ibrettir Sâlebe'nin servet... | Zekat-İnfak | dua dilencisi | 1 | 2293 | 17 Eylül 2009 10:56 |
Yaşlı kadınların tesettürü... | Tesettür Konuları | Belgin | 0 | 2714 | 07 Eylül 2009 09:26 |
29 Nisan 2008, 10:11 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 7 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: Vaaz: Gençlere haya dersleri..**
Mü'minlerin emiri Hz. Ömer r.a.'ın canına kastedilmişti. Ağır yaralıydı. Anladı, hissetti ki bu yara onu götürecek, son anlarını yaşıyor. Bir dileği vardı, son bir dilek. Kızı Hafsa r.a.'ı Aişe r.a.'a gönderdi. Efendimiz s.a.v.'in ayak ucuna defnedilebilmek için Hz. Aişe'den izin istedi. Zira orası müminlerin annesine aitti ve Hz. Aişe r.a.' ın babası Hz. Ebu Bekir r.a. da oradaydı. Hz. Aişe bu isteği şöyle karşıladı: - Aslında o yeri kendim için düşünmüştüm. Fakat Ömer'i kendime tercih edeceğim. Ve Hz. Ömer r.a. vefat edince Efendimiz s.a.v.'in ayak ucuna defnedildi. Müminlerin annesi Hz. Aişe r.a ., Allah Rasulü s.a.v.'in ve babasının kabirlerini serbestçe ziyaret ederdi. Ancak Hz. Ömer de oraya defnedildikten sonra kabirleri daha bir dikkatli ve daha bir örtünerek ziyaret eder oldu. bu mu bizim Haya etmemiz şimdiki gençleri görüyorumda RABBİM affeyle bizleri . . . Zehra teyzemiz, Hz. Aişe r.a.'ın hayâsındaki bu rikkati, inceliği bilir miydi? Belki bilirdi, belki … Her insan muhakkak hayâlı doğuyor. Örtünmek hayâdan. Rabbimiz setreden, örten. Allah'tan hayâ edin Allah Rasulü sav Miraç Gecesi dünya göğüne çıktığı zaman Hz. Osman r.a.'ın suretini gördü, ona sordu: - Ey Osman! Bu mertebeye ne ile eriştin? Hz. Osman r.a .: - Gece namazı kılmakla, dedi . Efendimiz s.a.v. ikinci göğe vardı. Yine Hz. Osman r.a.' ın suretini gördü, sordu: - Bu mertebeye ne ile eriştin? Hz. Osman r.a .: - Kur'an-ı Kerim okumakla, dedi. Ve Efendimiz s.a.v. yükseldiği diğer göklerde de hep onun suretini gördü ve farklı güzel amellerle o derecelere eriştiğini öğrendi. Nihayet Efendimiz s.a.v. altıncı gök katına ulaştığında yine onu gördü ve sordu : - Bu mertebeye nasıl, neyle ulaştın? Hz. Osman r.a. şu cevabı verdi: - Allah Tealâ'dan hayâ etmekle. . . . Allah Rasulü s.a.v. bir gün sahabilerine sordular: - Hepiniz cennete girmek istersiniz değil mi? Sahabiler : - Evet Ey Allah'ın Rasulü ! Elbette isteriz, dediler. Bu cevap üzerine Allah Rasulü s.a.v. buyurdular: - O zaman uzun yaşama ümidinizi biraz kısaltın. Ecellerinizi gözlerinizin önünde tutun ve Allah'tan hakkıyla hayâ edin. Onlar: - Biz hepimiz Allah'tan hayâ ediyoruz, dediler. Efendimiz s.a.v. buyurdular: - Öyle değil! Allah'tan hayâ etmek kabirleri ve kabirlerde sizi bekleyen imtihanları unutmamanızdır. Başınızı ve başınızda taşıdığınız dü ş ünceleri , midenizi ve midenize gireni, size nimet olarak verilen azalarınızı muhafaza etmenizdir. Kim ahireti dilerse dünya hayatının aldatıcı süsünü terk etmeli, ahiret hayatını dünya hayatına tercih etmelidir. İşte Allah'tan hakkıyla hayâ etmek böyle olur. İşte Allah'ın dostluk ve himayesine böyle ulaşılmış olur. . . . Dört büyük melekten biri olan İsrafil a.s. her gün günde yetmiş kere yüzünü kendi kanadıyla örter, “Ya İlahel Alemin ! Ne yapayım, sana layık bir secde ve rükû yapamadım.” der. . . . Melekler ve peygamberler: “Ya Rabbi! Seni tesbih , tenzih ederiz. Sana hakkıyla ibadet edemedik.” derler. Layıkıyla kulluk yapamadıkları için Allah'tan hayâ ederler, utanırlardı….Hz. Musa a.s .: - Ya Rabbi! Bana cennet lazım. Senden cennet isterim. Seni görmek de bana gerekli, onu da isterim. Fakat bana ekmek, tuz, koyunların yiyeceği gibi düşük şeyler gerekince bunları senden nasıl isterim, dedi. Rabbi'nden günlük maişetine dair bir şeyler istemekten hayâ etti. Hak Tealâ buyurdu: - Ya Musa! Maksat budur, bunları isteyeceksin. Böylece her vakit bir ihtiyaç ile huzura gelinir, yalvarılır. Bu bahane ile kulluk vazifeleri yapılır, bana kavuşma yoluna girilmiş olur. Rabbimiz de kullarından hayâ ediyor Efendimiz s.a.v. buyurdu: “Allah rahimdir, kerimdir. Hayâyı çok sever. Kulu tarafından kendisine kaldırılan elleri, içine bir şey koymadan geri çevirmekten hayâ eder.” Biz, “Dua ediyorum, olmuyor, vermiyor...” demekten hayâ etmez miyiz? Bilmiyoruz, görmüyoruz belki, ellerimize neler neler koyuyor, neler veriyor. Rızasızlıktan hayâ etmez miyiz?
__________________ Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir. Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30. |
29 Nisan 2008, 10:17 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 7 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: Vaaz: Gençlere haya dersleri..**
Allah Rasulü s.a.v. kudsî hadisleriyle bizlere nakletti: “Allah Tealâ buyuruyor ki: Ey Ademoğlu ! Başınıza düşen aklık benim nurumdan bir nurdur. Ben nurumu nârımla azaplandırmaktan hayâ ederim. Öyleyse sen de benden hayâ et! Mahlukatımın bana olan ihtiyacı ve yüceliğim hakkı için müslüman olarak yaşlanmış kullarıma azap etmekten hayâ ederim.” Sonra Efendimiz s.a.v. ağladı, ağladı. Gözyaşları dinince sahabiler (Allah onlardan razı olsun) sordular: Ey Allah'ın Rasulü! Seni ağlatan nedir? Efendimiz s.a.v. buyurdu: - O kişinin haline ağlıyorum ki, ondan Allah hayâ eder de, o Allah'tan hayâ etmeyip günah işler. Kullardan utanırız. Ama gerektiği yerde, gerektiği şekilde değil. Haklarını hoyratça gasp ederiz, kendilerine verdiğimiz sözleri tutmayız. Olmadıkları yerde haklarını savunmaz, gıybetleri mi yapılıyor, bir cümle de biz ekleriz! Sonra yüzlerine gülmekten hayâ etmeyiz de … Evimize misafir geldiklerinde, Allah Tealâ'nın nimet olarak bahşettiklerini onlara ikram ederken utanır, sıkılırız: “Kusura bakmayın, size layık değil ama ev de biraz dağınık!” deyiveririz Bir güler yüz, bir güzel söz, bir bardak su ne güzel ikramdır oysa. Rabbimiz bizden hayâ eder. Biz sıkılmayız. . Gönüllerimiz bu dağınıklılığıyla onu kabul etmeye hazır mıdır? O'na layık mıdır, secdelerimiz, rükûlarımız? O'nu hakkıyla tesbih ve tenzih edebildik mi? Allah ve Rasulü'nden utandıkları gibi … Muhakkak ki sahabilerin hepsi birer hayâ timsali idi. Nitekim Allah Rasulü s.a.v “Hayâsı olmayanın dini de yoktur.” buyurmuşlardır. Bir gün Efendimiz s.a.v. bir arkadaşına rastladı ki, o Ensar'dan bir sahabiye şöyle diyordu: - Sen çok hayâ ettin. Sana hayâ zarar verdi! Bu sözleri duyan Efendimiz s.a.v .: - Onu bırak, zira hayâ imandandır ve hayâ ancak hayır getirir, buyurdu. Hz. Osman r.a. ise hayâ ile vasıflanmış, hayâ cihetiyle diğer sahabilerden daha fazla öne çıkmıştı. Bir gün Rasulullah s.a.v.'in huzurunda bir melek duruyordu.O sırada oradan Hz. Osman r.a. geçti. Melek: - Bu geçen kimdir, diye sordu. Rasulullah s.a.v .: - Affan oğlu Osman'dır. buyurdular . Melek Hz. Osman'ın ismini işitince ayağa kalktı ve şöyle dedi : - Ya Rasulallah ! Bu zattan bütün melekler utanır, ona muhabbet ve hürmet ederler. Onun Hak Tealâ katında mertebesi çok yüksektir. . . . Hz. Osman r.a. güzelliği ile Yusuf a.s.'a benzerdi. Anlatıldığına göre Allah Rasulü s.a.v. onun yüzünün tamamını pek çok kez görmek istemiş, fakat görmesi mümkün olmamıştı. Bu halini bir gün Cebrail a.s.'a anlattı. Cebrail a.s. şöyle dedi: - Ben de onun yüzünü iyice göremedim. Osman'ın hürmeti, büyüklüğü, haşmeti biz meleklerin kalbinde o kadar yer etmiştir ki, cemalini seyretmekten bizi alıkoymuştur. Her gece yarısı evinden mescide gelirken onun haşmet ve hayâsı yerdeki ve göklerdeki melekleri utandırır, mahcup eyler. . . . Bir gün Peygamberimiz s.a.v. Hz. Aişe r.a. ile oturuyordu. Hz. Ebu Bekir r.a. izin isteyerek yanlarına geldi. Daha sonra müsaade isteyerek Saad bin Malik r.a. içeriye girdi. Her ikisi de geldiğinde Rasulullah s.a.v.' ın mübarek dizleri açıktı, onlarla o şekilde konuşuyordu. Sohbetleri devam ederken Hz. Osman r.a. geldi ve girmek için izin istedi. Allah Rasulü s.a.v. elbisesini dizlerinin üzerine çekti, Hz. Aişe Validemiz'e “Sen geri çekil” buyurdu. Bir süre sohbet ettiler ve izin isteyerek kalktılar. Hz. Aişe r.a. Efendimiz'in tavrına bir mana verememişti, sordu: - Ey Allah'ın Rasulü , babam ve arkadaşı içeri girdiğinde elbiseni dizlerine çekmedin, beni de yanından uzaklaştırmadın. Osman içeriye girdiğinde ise farklı bir tavrın oldu. Rasul -i Ekrem s.a.v. buyurdu ki: - Ey Aişe , meleklerin utandığı bir adamdan ben utanmayayım mı? Varlığımı kudret elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, melekler Allah ve Rasulü'nden utandıkları gibi Osman'dan da utanıyorlar. Sen benim yanımda iken Osman içeri girseydi, yanımızda kaldığı müddetçe ne konuşur, ne de başını kaldırırdı. Gönül incelir de kanatlanır Hz. Osman r.a. hanımı Hz. Rukiye r.a. ile oturuyordu. Hanım yardımcılarından biri yemek getirdi. Hz. Osman r.a. yemek getiren hanıma baktı. Hanımı bu bakışı fark etti, üzüldü. Hz. Osman r.a. hanımının üzüldüğünü anladı. Durumu izah etti: - Ey Rukiye! Onun yüzüne bir maksatla bakmadım. Hiçbir kastım olmadığını Allah Tealâ biliyor, dedi ve yemin de etti . Hz. Rukiye r.a.' ın içi rahatladı, teselli buldu. O bakış muhakkak ki gayri iradî, manasız bir bakıştı. Hz. Osman r.a. durumu anlatmış, eşinin gönlünü de almıştı. Fakat buna rağmen Allah Rasulü'nün kızı mahzun olmuştur diye kefaret vermek istedi ve yüz köle azat etti. Allah Rasulü s.a.v.'i çok severdi ve O'nun kızı sevgili eşini bir an için istemeyerek de olsa incitmekten haya ederek bu kefareti ödemişti. Elbet, bu kadar incelmiş bir gönle açılırdı semanın kapıları. . . . Enes bin Malik r.a. bir gün yolda bir kadın gördü. Göz ucu ile baktı, güzelliğine hayran oldu. Sonra Hz. Osman r.a.' ın huzuruna girdi. Hz. Osman ona: - Gözünde zina izi olduğu halde yanıma giriyorsun. Bilmiyor musun, gözün zinası bakmaktır. Ya tevbe edersin ya da seni kınar, azarlarım, buyurdu. Bunun üzerine Enes r.a .: - Rasul -i Ekrem'den sonra sana vahiy mi geldi, diye sordu. Hz. Osman r.a. şu cevabı verdi: - Hayır , vahiy değil. Basiret, delil ve sadık feraset sayesinde bildim. bizler neyliyelim kaç bakışmalardan geçti belki bu gözler Rahmetinle körelmek ister artık . . . Böylelikle Allah Rasulü s.a.v. hayâ ile ilgili düsturları vermişlerdir. Kişinin ahlâkı dilindedir. Sözü hayâsız kişi, kat kat örtüler altında olsa nafile! Ve hayâ, ne sorular sorup dinimizi öğrenmekten alıkoyar bizi, ne -incitecek olsa da muhatabımızı- hakkı ve doğruyu söylemekten! Hayâ ise zor zamanda zikirdir. Karşımıza çıkıveren bir günah karşısında Allah'ı hatırlayarak utanmak, günahtan el çekmektir. Günahın cazibesine, albenisine rağmen durmaktır. Hayâ, mütevazi bir iklimdir. Ezelde ruhumuza nakşolunan aslî halimizdir. Layık bir kul olamadık Rabbim, utanırız. Taştan-topraktan, kullarından, kendimizden hayâ ederiz. Kullarını utandırmaktan hayâ ederiz ki, bizi utandırma! Müjde, bir kudsî hadisle gelir, yetişir: “Ey Kulum! Sen her ne kadar günahkâr isen de, bu günahlarından korkup hayâ ediyorsun . İzzetim ve celalim hakkı için senin günahlarını insanoğlunun gözünden, gönlünden gizlerim. Gözünün hıyanetlerini, gizli kabahatlerini meleklerin anlayışından saklarım. Hatalarını ve günahlarını Levh-i Mahfuz'da Kiramen Kâtibin'den gizlerim. Kıyamet günü muhasebe makamına geldiğinde hesabını kolay görürüm.” Kur'an olan odada uyumaz, sabaha kadar uykusuz beklerdi, Arapça yazılı bir kağıt parçasını Kur'an yazısıdır diye yerde bırakmazdı bu toprağın insanları. “Burnunun ucunu göstermekten ar ederdi sütninem” A benim bahtı yarim Başımın tahtı yarim Yüzünde göz izi var Sana kim baktı yarim.” Bizler Haya etmenin gönlümüze verecegi huzuru ilahiyi bile benimsemezken ve ettigimiz her amelde ALLAHtan haya ederek etmezken söylermisiniz bizi nasıl bir ölüm bekler RABBİM katında haya edenlerden eylesin
__________________ Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir. Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Hiç mi Acımıyorsunuz Bu Gençlere? | Mihrinaz | Evlilik-Nikah Konuları | 0 | 23 Eylül 2024 14:41 |
Arapça dersleri Görüntülü--1. Seviye Dersleri 1. Donem 1/15 Hafta | AlimOğlu | Genel Arapça | 15 | 20 Ocak 2022 09:59 |
Arapça dersleri Görüntülü--1. Seviye Dersleri 2. Donem 16/28 Hafta | AlimOğlu | Genel Arapça | 12 | 11 Eylül 2017 10:28 |
GENÇLERE TAVSiYELER... | bilinmez | Tevhid Ve Şirk Konuları | 0 | 03 Nisan 2013 19:54 |
Vaaz:İffte Duygusu ve Haya | Seleme | Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat | 1 | 30 Nisan 2008 17:58 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|