|
Konu Kimliği: Konu Sahibi akgün,Açılış Tarihi: 08 Nisan 2008 (17:01), Konuya Son Cevap : 08 Nisan 2008 (22:17). Konuya 12 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
08 Nisan 2008, 17:01 | Mesaj No:1 |
ınşirah suresi tefsiri ınşirah suresi tefsiri بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ(1) وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَ(2الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ(3) وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ(4 [فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا(5) إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا(6 [فَإِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ(7) وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ(8) Meâl Rahmân ve Rahîm Allah’ın Adıyla 1. Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? 2-3. Senin belini çatırdatan o ağır yükünü indirmedik mi? 4. Hem senin şanını yüceltmedik mi? 5. Demek ki güçlükle beraber kolaylık vardır. 6. Evet, güçlükle beraber kolaylık vardır. 7. O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş. 8. Hep Rabbine yönel, O’na yaklaş! Mekke’de ve ve’d-Duhâ’dan sonra inmiştir. Sekiz âyettir. Bu sûre adını ilk ayetinde geçen bir kelimeden almıştır. Allah Tea*la’nın Resûlünün kalbini ferahlandırmasını ifade eden bu neşrah kelimesi sûrenin esas konusunu teşkil etmektedir. Çok ağır olup, onun belini çatırdatan risalet ve tebliğ meşakkati, Allahın ihsanı ile hafiflemiştir. Hz. Peygamber’e tâbi olarak tebliğ ve hakka hiz*met vazifesini devam ettiren bütün müslümanlara da bu sûre mü*him bir kuvvet kaynağıdır. Konusu Duhâ Sûresine o kadar benzemektedir ki, bu iki Sû*renin hemen hemen aynı dönem ve şartlarda nazil olduğu anla*şılmaktadır. Resûlullah’a teselli vermek için önce Duha Sûresi, sonra da bu Sûre indirilmiştir. Burada Allah önce şöyle buyur*maktadır: Biz sana üç nimet verdik. Bunlar varken üzülmen ge*rekmez... Birisi “Şerh-i Sadr” nimetidir. İkincisi, “belini büken yükten kurtulman”dır. Üçüncüsü, “isminin yücelmesi”dir. Tefsir أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ 1. Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Senin için, senin mutluluğun için göğsünü açıp genişletmedik mi? Böylece nefesine genişlik, kalbine ferahlık, nefsine kuvvet ve ferahlık vermedik mi? Sadr, her şeyin ön ve baş tarafı olduğu gibi, insanın gövde*sinin de belinden başına doğru ön ve içinden kalp ve ciğerleri kapsayan üst kısmı yani sîne, göğüs veya bağır dediğimiz yerdir. “Şerh-i sadr”, esasen göğsünü, bağrını açıp genişletmek de*mek olduğu halde bununla kalbe ferahlık vermek ve nefsini her*hangi bir fiil veya söze açıp neşe ve sevinç ile o fiil ve sözü almak üzere genişletmek mânâsından kinâye edilmek de yaygın olmuş*tur. Öyle ki şerh ve gönlün açılması denildiği zaman maddi ola*rak göğsü veya kalbi açmak veya yarmaktan ziyade manevi olan bu neşe ve ferahlık mânâsı anlaşılır. Âyetteki istifhâm (soru) istifhâm-ı takrîrîdir. Yani, Ey Peygam*ber! Hidayet, iman ve Kur’an nuruyla, biz senin kalbini rahat*lattık. Nitekim Yüce Allah meâlen “Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun kalbini İslâm’a açar”(En’am, 6/125) buyurmuştur. İbn Kesîr şöyle der: Yani, kalbini nurlandırdık ve onu geniş ve rahat kıldık. Allah, Peygamberin kalbini açıp rahatlattığı gibi, aynı şekilde, dinini de geniş, hoşgörülü ve kolay kıldı. Onda ne bir zorluk, ne bir ağırlık, ne de bir darlık vardır Ebû Hayyan ise şöyle der: Göğsü açmak demek, kendisine vahyedileni alabilmesi için onu hikmetle aydınlatmak ve rahat*latmak demektir. Bu çoğunluğun görüşüdür Bazı müfessirlere göre ise, bu ayetteki “Resûlullah’ın göğsünü açmakta” iki anlam olduğu anlaşılmaktadır. Birinci anlam şöy*ledir: Resûlullah nübüvvetten önce de, Arap müşriklerin, Hıris*tiyanların, Yahudilerin ve Mecusilerin dinlerinin yanlış olduğuna inanıyordu. Aynı zamanda, Araplar arasındaki haniflikten de mutmain değildi. Çünkü bunların akidesi de müphemdi. Resû*lullah, doğru yolun hangisi olduğunu bilmiyordu. Bu nedenle o, zihnî bakımdan tereddüt içindeydi. Allah peygamberlik vererek Resûlullah’ın tereddütlerini gidermiş ve apaçık doğru yolu gös*tererek, ona tam bir itminan-ı kalp vermiştir. “Göğüs açmak”ın diğer anlamı da şöyledir: Allah, Resûlul*lah’a nübüvvet ile birlikte, cesaret, himmet, yüksek irade ve kalp ferahlığı vermişti. Resûlullah peygamberliğin sorumluluğunu ye*rine getirebilmesi için gerekli olan ilme de o kadar geniş sahip olmuştu ki, başkasının zihni bunu alamazdı. Resûlullah’a, en bü*yük fesatları gidermek, onu düzeltmek ehliyeti bir hikmet olarak verilmişti. Bu hikmet ona, cahiliyyeye batmış ve her yö*nüyle aşırı kaba bir toplumda zâhirde elinde hiç bir imkan, arkasında da hiç bir kuvvet olmadan İslam’ın bayrağını yücel*tmesi için verilmişti. Bazı müfessirler ise “Şerh-i sadr” kelimesini “Şakku’s-sadr” (göğsün yarılması) manasına almışlardır. Bunlara göre şerh-i sadr, haberlerde geldiği üzere çocukluğunda veya peygam*berliği sırasında veya İsrâ gecesinde cismanî bir ameliyat Sûre*tinde göğsü yarılarak kalbi çıkarılıp yıkanmış, yine yerine kon*duktan sonra iman ve hikmetle doldurulmuş olmasıdır. Maddî kalp yıkanmasının iman, ilim, hikmet, şefkat gibi ma*nevî şeylerle ilgi ve münâsebeti bulunduğuna inanmayanlar bu husustaki rivayetleri mantıkî görmeyerek reddetmişlerdir. Bu ameliyatın esas itibariyle mümkün olduğunu ve maddî temizliğin manevî temizlik ile de ilgi ve münasebetini düşünenler ise bunu kabul etmiş, bununla beraber burada muradın o olduğunda ise ısrar etmemişlerdir. Fakat bu hâdise, Buharî ve Müslim gibi çok önemli hadis kitaplarında anlatıldığı için -her ne kadar olayın mahiyeti tam olarak bilinemese de- doğrudur ve inanılması gerekir kanaatin*deyiz. قَلْبَك“Senin kalbini” denilmeyip de صَدْرَكَ“senin göğsünü” denilmesi, bu yarmanın genişliğine, yani yalnız içte kalmayıp eserleri dışta da göründüğüne dikkat çekmek olmalıdır. Yani Resûlullah (sav)’ın sinesi “Mü’minler için kanadını indir.”(Hicr, 15/88) emri gereğince bütün müminlere şefkat ve merhametle açıktır. “Nûn” ile نَشْرَحْأََلَمْ“açmadık mı?” buyurulup da, أَلَمْ أَشْرَحْ “açmadım mı?” buyurulmamasının izahı ise şöyledir: “Nûn” tazim ve ululuk gösteren nûn olması itibariyle, nimeti verenin büyüklüğü nimetin de büyüklüğünü gösterir. وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ(2) الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ(3) 2-3. Senin belini çatırdatan o ağır yükünü indirmedik mi? Vad’, burada yükü indirmek mânâsınadır. Vizir ise, ağır yük demektir. Günah ve vebal mânâsı da vardır. Bazı tefsircilere göre وِزْرَكَ ‘yükün’den maksat, Resûlullah (sav)’ın işlemiş olduğu hatalardır. Onların, Resûlullah (sav)’tan kaldırılmasından maksat ise, bağışlanmalarıdır. Nitekim Yüce Allah meâlen “Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar”(Fetih, 48/2) buyurmuştur. Buradaki günahlardan mak*sat, isyanlar ve büyük günahlar değildir. Çünkü peygamberler suç işlemekten korunmuşlardır. Fakat bunlar, Hz. Peygamber (sav)’in kendi içtihadı ile yapıp ta kınandığı şeylerdir, demişlerdir. Fakat vizr kelimesinin mânâsı, mutlaka “günah” anlamına gel*mez. Bu kelime -biraz önce de söylediğimiz gibi- ağır yük anla*mında da kullanılır. Bu nedenle, hiç bir sebep yokken bu keli*meyi kötü mânâda, yani günah mânâsında alamayız. Vizir, gü*nah mânâsına değil, ağır yük mânâsıyla, peygamberliğin ağırlığı veya Hz. Peygamber (sav)’i peygamberlikten önce veya başlan*gıcında son derece üzen ve dayanılması ağır gelen bir takım zor*luklar demek olması daha doğrudur ve çoklarının tercihi de bu*dur. Çünkü, Resûlullah’ın hayatı nübüvvetten önce de o kadar temizdi ki, Kur’an onun hayatını örnek vererek muha*liflerine meydan okumaktadır. “İnkâd-ı zahr”: yükün sırta ağır basarak kemiklerini çatırdat*ması veya üzüp zayıf düşürmesi, bitkin ve güçsüz etmesi demek*tir. Burada maksat, Hz.Peygambere, peygamberliğinin ilk döne*minde dayanılması ağır gelmiş olan zorlukların böyle ağır bir yü*ke benzetilerek anlatılmasıdır. Sırtında gıcırdamakta, bu şekilde sana eza vermekte olan o ağırlığı, o ağır yükü senden attık, indir*dik, demektir. وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ 4. Hem senin şanını yüceltmedik mi? Zikir, burada şeref ve şan mânâsınadır. Resûlullah (sav)’ın nam ve şanının yüksekliği, bütün Nebî ve Resûller içinde dere*celerle yüksekliğidir ki, bunun özeti nam ve şanının Allah’ın na*mını takip etmesi, Allah anıldıkça onun da anılmasıdır. Bir hadiste Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Cebrail (as) bana geldi ve dedi ki: Rabb’im ve Rabb’in şöyle buyuruyor: Bilir misin, senin zikrini nasıl yükselttim?”. “Yüce Allah en iyisini bilir” dedim. Dedi ki: إِذَا ذُكِرْتُ ذُكِرْتَ مَعِى“Ben anıldıkça sen de benimle beraber anılacaksın.” Bu ise nam ve şan yüksekliğinin en büyük mertebesini açıklamaktadır. “Allah” denilince Resûlü beraber anılır. لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُdenilince beraberinde مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِdenilir. Ebu Hayyan şöyle der: Yüce Allah, Peygamber (sav)’in adını kelime-i şahâdette, ezanda, kamette, teşehhütte, hutbelerde ve Kur’an’da birçok yerde kendi adıyla birlikte zikretti. Dünyada hiç bir yer yoktur ki orada müslümanların yerleşim yeri olmasın ve orada ezan okuyarak Resûlullah’ın risâleti ilan edilmesin. Namazda ve cuma hutbelerinde de Resûlullah’a salavat getirilir. Senenin on iki ayının hiçbir günü ve günün 24 saatinin hiç bir anı yoktur ki yeryüzünde bir yerde Resûlullah zikredilmesin. Bu Kur’an-ı Kerim’in doğruluğunun açık ispatıdır. فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا 5. Demek ki güçlükle beraber kolaylık vardır. إنّİnne edatı, bu vaadin gerçek olduğunu bildirir. O göğsü açma ve yarma, yükü kaldırma, adını yüceltme ma*dem ki oldu, demek ki o senin çektiğin zorlukla beraber büyük bir kolaylık vardır. Çünkü her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Ondan dolayı seni kolaylığa erdirdik, yine de erdiririz. Tefsircilerin bazılarına göre; Hz.Peygamber (sav) ve ashabı, müşriklerin eziyetleri sebebiyle Mekke’de sıkıntı ve darlık içinde idiler. Yüce Allah onu tesellî etmek ve rahatlatmak için, sûrenin başındaki nimetleri ona saydığı gibi, burada kolaylık da vaadetti ki, gönlü hoş olsun ve ümidi artsın. Dolayısıyla bu vaadi vurgu*lamak için tekrarladı. إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا 6. Evet, güçlükle beraber kolaylık vardır. Bu da evvelkini vurgulamakla beraber yeni bir başlangıç ile vaatten vaade genelleme halinde bir vurgudur. Bundan sonra da bir zorluğa tesadüf edersen onu da başka bir kolaylığın izleyece*ğini veya beraberinde bir kolaylık bulunduğunu bil, bu vaadi tas*dik et de o zorluktan yılma. Onu da gönül hoşnutluğuyla kar*şıla. Burada مَعَ“baraber” lafzı بَعْدَ“sonra” mânâsındadır. Zira zorluk ve kolaylık zıt şeylerden olduğu için bir arada bulunmaları câiz olmaz. Bir yere peş peşe ve art arda gelirler. Âyet, müminler için her zorlukta iki kolaylık var demektir ki, bunun birine dünya kolaylığı, diğerine âhiret kolaylığı demek uygun olur. Rivâyet olunmuştur ki, Resûlullah (sav) bu âyet inince ferahlık ve neşe içinde gülerek çıkmış, لَنْ يَغْلِبَ عُسْرٌ يُسْرَيْنِ “bir zorluk iki kolaylığı yenemez”, إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا(6) فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا(5)* “Zorlukla beraber bir kolaylık vardır, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” diyordu. Bu mânâ çoğunlukla zorluk mânâsına gelen “usr” kelimesinin ma’rife (belirli), kolaylık mânâsına gelen “yüsr” kelimesinin ise nekre (belirsiz) olmasıyla izah edilmiştir. Ayrıca, zorlukla beraber kolaylığın var olması, onun herkes için meydana gelmesini de gerektirmez. Ebu Ubeyde Hz. Ömer b. Hattab (ra)’a mektup yazmış, Rumlar’ın çokluğunu ve onlar*dan korktuğunu, endişe duyduğunu anlatmıştı. Hz. Ömer (ra) de ona: “Şu muhakkak ki mümin bir kalbe herhangi bir sıkıntı inerse yüce Allah ona bunun arkasından bir rahatlık verir ve bir zorluk iki kolaylığı yenemez.” diye yazmıştır“Mümin bir kalbe” denil*mekle imanın gereği olan gönül huzuru ve sabra da işaret vardır. فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ 7.O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş. Boşaldığın vakit, yani her zorluğa bir kolaylık vurgulanarak vaat edilmiş olduğu için bir görevi, bir ibadeti bitirip bir zorluktan bir kolaylığa geçtiğin, biraz dinlendiğin, meselâ aldığın vahyi ye*rine ulaştırdığın, farzlarını yerine getirdiğin vakit yine yorul, iş bitti diye rahata düşüp kalma da yine zahmeti tercih edip diğer bir ibadet için kalk, çalış, yorul; farz bittiyse nafileye geç, namaz bit*tiyse duaya geç ki, kolaylık da artsın, şükürde devam etmiş ola*sın. Bu emir de, sadece Hz. Peygamber için değil, her bir müs*lüman içindir. Bu âyet-i kerime, İslâm’da çalışmanın önemine işâret eden en önemli âyettir. Çünkü Müslümana önemli bir hareket felsefesi ve bir hayat düsturu sunuyor. Evet mü’min her zaman hareket ha*linde olmalıdır. Çalışırken hareket, dinlenirken de hareket.. bir diğer ifadeyle o, mesaisini öyle tanzim etmelidir ki, hayatında hiç boşluğa yer kalmamalıdır. Gerçi insan olmanın gereği, dinlen*meye ihtiyaç duyduğunda dinlenecektir ama, böyle bir dinlenme de yine aktif dinlenme şeklinde gerçekleşmelidir. Meselâ, dimağı okuma ve yazma ile meşgul olan ve yorulan biri, yatarak din*lenebileceği gibi, pekâlâ meşguliyet değiştirerek dinlenebilir; Kur’an okuyabilir, namaz kılabilir, kültür-fizik yapabilir, sohbet, hatta yerinde şakalar yapabilir ve hâkeza. Bunlarla yorulduğunda da döner, tekrar kitabı mütalâaya koyulur. Kısaca, sürekli hare*ket; mesâisini, sürekli bir meşgaleyi bırakıp diğerine geçme şek*linde sürdürme.. böylece, “çalışarak dinlenme, dinlenirken çalış*ma” metoduyla hareket etme, mü’mince bir davranış olsa gerek. وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ 8. Hep Rabbine yönel, O’na yaklaş! Mef’ul (tümlec) olan وَإِلَى رَبِّكَ“Rabb’ine” kelimesinin fiilden önce getirilmesi “ancak” ve “sadece” mânâsını ifade etmek içindir. Yani ancak Rabb’ini iste ve arzula, her ne umarsan ondan um. Onun dışındaki sebep ve illetlerde veya gayelerde duraklayıp kalma, başka maksada bağlanma da bütün çalışmalarında ancak ona yönel, durmadan ona doğru yürü. Muhtasar-ı İbn Kesir, 3/125. İbn Hayyan, Bahru’l-Muhit, 8/487. Buhârî, Menâkıb 42; Müslim, İmân, bâbu’l-isrâ; Nevevî Şerhi, 2/215-217; Kurtubî, 20/104. et-Taberî, Câmiu’l-Beyan, 30/151; İbn Hibban, Sahih, 5/162. .Muvatta, Cihad 6. .a.y. | |
Konu Sahibi akgün 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü... | Tefsir Çalışmaları | akgün | 0 | 2167 | 21 Kasım 2010 00:12 |
Meşrulaştırılmaya çalışılan Haram: Alay etmek .... | Kur'ân-ı Kerim Genel | Vuslat Zamanı | 1 | 2375 | 14 Kasım 2010 21:18 |
Kainatın Efendisi | Hz.Muhammed(s.a.v) | akgün | 5 | 2308 | 14 Kasım 2010 21:13 |
Ali Şeriati'ye Reddiye | Alimler(Rh) | Vuslat Zamanı | 22 | 13873 | 14 Temmuz 2009 21:21 |
Yüreğim seninle mühürlensin... | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | huzzam | 2 | 1897 | 02 Temmuz 2009 18:26 |
08 Nisan 2008, 22:10 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: ınşirah suresi tefsiri Allah razı olsun bizde eklemeler yapalım inşALLAH. İNŞİRAH SÜRESİ (94) 1-Biz senin "Sadr" ını "Şerh" etmedik mi?" "Şerh" kelimesi, Kalbin de içinde bulunduğu göğsün genişletilerek sıkıntı ve üzüntüden arındırılması ve ferahlık ve sevinçle dolması anl----- gelir. Aynı zamanda bilgi ve hikmet genişliği ve zengin fikir vermek manası da verilmiştir (E.H.Yazır, Hak Dini, Kur'an Dili, Feza G.Y., c:9, s:290). "Göğsün açılması", Peygamberimizin (S.A.V.) ilahî nur, ilim ve hikmetle desteklenmesi, kalp ve zihindeki sıkıntının alınıp ferahlığın verilmesi şeklinde açıklanmıştır (9/292-4). Bu kelime, Kur'an'da bu sûreden başka dört ayette daha geçmektedir Hz.Musa, Firavun'u uyarmak için görevlendirilince Dua etti: "Rabbim sadrımı genişlet, işimi kolaylaştır, dilimdeki bağı çöz!" (20/25). "İmandan sonra kim sadrını küfre açarsa Allah'ın gazabı ve azabı ona olacaktır" (16/106) "Allah kimin sadrını İslam’a açarsa o Rabbinden bir nur üzeredir. Allah'ı anmada kalbi katılaşana yazıklar olsun!.." (39/22) "Allah kime hidayeti isterse göğsünü İslam’a açar, kimi saptırmak isterse, göğe çıkıyormuş gibi göğsünü daraltır" (6/125). Ayetlerden anlaşıldığına göre, iki peygamberin zikrettiği bu kavram, Üç ayette kalp anlamında kullanılan "Sadr" ın, imana, İslam’a veya inkara açılması anlamında alınmıştır. Buna göre şerh etmek, kalbin inanca, dilin de beyana açık hale gelmesi şeklinde özetlenebilir. Ki bu, insanın içine ve dış dünyaya yönelmesi, hem enfüse hem de âfâka açılması ve iç-dış uyumunu sağlayıp, zorlukları aşması böylece feraha ve huzura ermesi olarak da yorumlanabilir. "Şerh" kelimesinin, insanın iç dünyasının, bütün boyutlarıyla derinlemesine analiz edilmesi, psikolojik tahlillerin yapılması ve onu inşiraha sevk edecek şekilde, derinlemesine etütlerde bulunulması dersini verdiği düşünülebilir. "Sadr" kelimesi, göğüs ve bağır demektir. Kalp daha çok içte olup biten bir duruma isim olurken, "Sadr" kavramında ise, ruhun eserlerinin, insanın bütün benliğiyle ilgili olması ve dışa da yansıması söz konusudur. Sadr, kalpten farklı olarak dünyaya yönelik cepheye de sahip bulunmaktadır. |
08 Nisan 2008, 22:11 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: ınşirah suresi tefsiri a-Sadr, benlik anlamında: "Allah sadrlarda olanı yoklamak, kalpte olanları temizlemek için böyle yaptı, sadrlarınızda ne varsa bilir" (3/154.) "Allah kimin sadrını İslam’a açarsa o Rabbinden bir nur üzeredir. Allah'ı anmada kalbi katılaşana yazıklar olsun!.." (39/22). b-Sadr, akıl ve kalbin kılıfı anlamında: "Yeryüzünü dolaşıp ibret alsalardı, düşünen kalpleri, işiten kulakları olurdu. Gözler kör olmaz, sadrlar içindeki kalpler kör olur" (22/46). c-Sadr, kalp anlamında: "Allah sadrı İslam’a ve küfre açar" (6/125,16/6,39/22.) d-Sadr, akıl anlamında: "Kur'an, ilim sahibi olanların sadrlarında yer eden apaçık deliller-ayetlerdir" (29/49). e-Sadr, kalpten ve akıldan geçen duygu ve düşünceler anlamında: "Allah, sadırlarda olanı bilir, yerde ve gökte olanı bilir, gizli açık her şeyi bilir" (35/38; 64/4). f-Sadr, hafıza anlamında: (Diriliş sonrası)"Sadırlarda olan ortaya döküldüğü zaman!" (100/10). g-Sadr, nefsin arzuları anlamında: "Sadırlarınızdaki arzulara ulaşırsınız!" (40/79). h-Sadr, bilinç-bilinçaltı ve hayal anlamında. "Sadrınızda ortaya koyduğunuz, büyüttüğünüz yaratık bile olsanız dirileceksiniz" (17/51.) ı-Sadr, ruhsal hastalıkların mekanı anlamında: "Size Rabbinizden bir nasihat, sadrlarınızda olana bir şifa, hidayet kaynağı ve Rahmet olarak Kur'an gönderildi" (10/57, 9/14). i-Sadr, vesvese alanı anlamında: "Sadırlara vesvese veren ins ve cinin şerrinden Allah'a sığınırım de!" (114/5). k-Sadr, olumsuz duyguların merkezi anlamında: "Sadrlarında olan düşmanlığı gizlerler"(3/18,11/5), "Sadrlarında kibir var" (40/56), "Sadrlarında korku hissederler" (59/13) "Sadrlarındaki öfke- ye çare olsun diye" (9/14). "Sadrlarında kıskançlık hissetmezler" (59/9). |
08 Nisan 2008, 22:11 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: ınşirah suresi tefsiri l-Sadr, ruhtaki darlık, sıkıntı, kaygı, üzüntü vb.anlamında: Peygamberimizin, müşriklerin yaptıklarına ve görevi konusunda sadrının daralmasını, endişesini, hüznünü dile getirir (7/2,11/2,15/97,94/1) "Sadrlarında sıkıntı ve kaygı duyanlar!" (4/90). "Sanki semaya çekiliyor (oksijen azalıyor) gibi, inkarcı, sadrında daralma hisseder" (6/125). "Cennetliklerin sadrlarından, dünyada sıkıntı veren ne kadar olumsuz duygu-düşünce varsa çıkarılır" (7/43,15/47). m-Sadr, tutum ve davranışlar anlamında: İki yerde beden davranışı anlamında kullanılır. Birinde, müşriklerin Peygamberimizden yan dönmeleri gizlenmeleri, sadrlarıyla beraber bedenlerini çevirip gizlemeleri (11/5) ki büyük ihtimalle bu, beden dillerinin, yüzlerine yansıyan davranışlarının, Peygamberimiz tarafından çözülmesini ve okunmasını (47/30) engellemeye yönelikti. Diğerinde ise, Şuayb Peygamberin kızları, su başındaki çobanların, sadrlarını-bedenlerini çevirip, dönüp gitmeleri ni beklediklerini ifade ederler (28/23). Öyle anlaşılıyor ki, "Sadr" kavramı, İnsanın Ruh ve Benliğinin, bütün varlık mekanizmalarındaki kaynak ve tezahürlerinin genel ismidir. Bu kavramın en büyük özelliği, kapsamının geniş olması, insanı bütünlük içinde ve derinlemesine ifade etmesidir. Bu kavramın, özellikle psikoloji ve Pedagoji ilimleri için son derece yararlı açılımlar sağlayabileceğini söyleyebiliriz. Bu kavramın en büyük özelliği, kapsamının geniş olması, insanı bütünlük içinde ve derinlemesine ifade etmesidir. Bu kavramın, özellikle psikoloji ve Pedagoji ilimleri için son derece yararlı açılımlar sağlayabileceği söylenebilir. Buna göre "Sadr" kavramı Ruhun tamamını kapsayan bir anlam içermektedir. "Şerh" de ruhtaki bütün tıkanıklıkların giderilmesi, iman ilim ve hikmetle donatılması, bunun sonucu olarak da ruhta sevinç, huzur ve saadetin hakim olmasıdır. Şerh edilen bir sadr, inanç ve bilgiyle aydınlanmış akıl kalp ve nefis bütünlüğü içindeki ruhun, psikolojik olarak, duygu, düşünce ve davranışlar anlamında olumlu, yararlı, düzenli ve sistemli fonksiyonlara sahip olduğunu ifade eder. Aslında her bir ayetin ayrı ayrı ele alınıp, farklı ayetlerle de irtibatlandırarak açıklanması yararlı olurdu. Ne var ki konumuzu aşmak, detaya inmek istemiyoruz. Genel bir fikir verdikten sonra çıkan sonucu belirleyelim. Başta Peygamberimiz olmak üzere bütün Peygamberler, deyim yerindeyse, bütün Ruh Varlığı üniteleriyle birinci sınıf bir Ruha, diğer ifadeyle şerh edilmiş bir sadra sahiptirler. Çünkü seçilmişlerdir, süzüle süzüle kaymak, kaymağın özü haline gelmişlerdir. Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim'i…ve diğer Nebileri saflaştırarak seçtiğini bizzat beyan etmektedir (3/33,22/75) Birinci sınıf dedik, çünkü yukardaki "Sadr" bütünlüğünden parçalar koptukça, ana orijinal bütünlük parçalanmakta; saf altına demir, elmasa kömür katılması gibi, cevher değeri düşmekte, derecelenme kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. İnsanlar, bu genel "Sadr" şablonuna uyum sağladıkları oran da ruh dünyalarının aydınlanacağını ve insanlık skalasında durumlarına uyan bir yere sahip olacaklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Aynı şekilde ruh rahatsızlıklarından, kişilik ve davranış bozukluklarından kurtulmanın çaresi, açık akıl ve kalp ameliyatı geçirmek, duygu ve düşüncelerde operasyon yapmak, yaptırmaktır. Böyle liyakatlı, elleri Nurlu ve kadirli, "Sadr" hastalıkları uzmanı, cerrahlar bulursanız, en yakın tarihe gün almanızı öneririz!..Yoksa tabipler kervanı yol alır da ortada kalırız, yaralı halimizle sonra ıssız çöllerde ne yaparız? Sonuç olarak: Allah'a yönelen, "Sadr"ını ona yöneltip açan insana Allah da yönelir ve huzur, mutluluk ve ferahlıkla ruhuna genişlik verir. Bu ayet bize, insanın "Psikolojik yapısı" konusunu düşündürmektedir. |
08 Nisan 2008, 22:12 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: ınşirah suresi tefsiri 2,3-"Sırtını ezen, belini büken-çatırdatan o ağır sıkıntı yükünü senden indirmedik mi? "Vizr" kelime olarak ağır günah anl----- gelmekteyse de bu ayette ağır sıkıntı, gam, keder ve tasa olarak yorumlanmıştır (Yazır,9/295). En başta Vahiy ağırlığı gelir ki, Müzzemmil Süresi, 5.ayette : "Üzerine ağır bir söz bırakacağız!" şeklinde beyan edilmiş ve Peygamberimiz gelip, üzerinin örtülmesini istemişti. O'na, bütün Peygamberlerden farklı olarak; evrensel çapta bütün insanlığın sorumluluk yükü yüklenmişti!.. Öncelikle Peygamberimiz verilen (Duhâ süresinde hatırlatıldığı gibi) büyük nimetlerin sorumluluk ağırlığını vicdanında derinlemesine hissediyor ve Allah'ı, Allah'ın büyüklüğüne göre tanıma, ibadet etme, şükretme ve Peygamberlik görevini hakkıyla yerine getirme hassasiyetini taşıyordu. Bunların yanında Mekke toplumunun, Puta tapması, Vahyi hafife alıp alay etmeleri, Peygamberimize deli ve büyücü şeklinde iftiralar atmaları, Müslümanlara işkence yapmaları da Peygamberimiz ağır gelen ve üzen sebeplerdi (Yazır,9/297-8). Peygamberimizin, Mirac'a giderken olduğu ve bu sûrede de kapalı bir şekilde ifade edildiği gibi, göğsü gerçekten yarılıp fizik ötesi bir müdahale gerçekleşmiş olsun ya da olmasın ( Yazır,9/292), sonuçta Allah bu seçkin Peygamberinin Ruhuna, nur, marifet, ilim, hikmet, güç ve huzur vermiştir. "Vizr" yani günah kavramını gerçek anlamıyla ele alırsak, çıkaracağımız ders; günahlarımızdan arınmak ve günahlarımızın oluşturduğu, ruhumuzu zorlayan belimizi büken psikolojik rahatsızlıklardan uzaklaşma adına gönlümüzü açması için Allah'a yöneltmek olmalıdır. İnsanın ruhunu ezen, ağırlığıyla zayıf düşüren bütün sıkıntı, kaygı, korku ve üzüntülerin oluşumunda, yerleşmesinde, güçlenmesinde ve insanın hayatını etkilemesinde "Vizr" kavramı, "Sadr" ve "Şerh" kavramlarının içerdiği anlamlarla yakın ilişkisi içindedir. Vizr, diğer tanımlama ile psikolojik her ağırlık; ister doğrudan günahlardan kaynaklansın isterse insanın biyolojik ve psikolojik rahatsızlıklarından dolayı ortaya çıkmış olsun, sonuçta insan ruhu için problem oluşturan bir anlam ihtiva etmektedir. Buna göre "Vizr" kavramının, Psikolojik hayatın bütün olumsuzluklarını temsil ettiğini söyleyebiliriz. Günahın büyüğünün ve küçüğünün olması gibi, psikolojik rahatsızlıkların da farklı boyutlarda olup ruha değişik derecelerde ağırlık ve sıkıntılar verdiğini düşünebiliriz. Sözgelimi "Vesvese" insanın bilinçaltı ve hayal dünyasına gönderilen süslü bir görüntüden ibarettir ve çoğunlukla kaçınmak zordur. Ancak insan bunu "Evham" haline getirir, iç dünyasında şişirir büyütürse, değişik fobilere yol açabilir, paronaid bir kişilik bozukluğu yaşayabilir. Vesvese aslında hayalî ve hafif bir özelliğe sahip olmasına ve bunu olumlu ileri adımlar için bir vasıta yapma şansına sahip bulunmasına rağmen, insan bunu büyüterek ağırlaştırıp ruhuna yüklerse, psikolojik hayatını tehlikeye atmış olacaktır. Ele aldığımız bu üç kavramın ortak özelliği, kapsamlarının geniş, etkilerinin güçlü olması, insanı bütünlük içinde ve derinlemesine ifade etmeleridir. Bu kavramın, özellikle psikoloji ve Pedagoji ilimleri için son derece yararlı açılımlar sağlayabileceği söylenebilir. "Sadr" kavramı Ruhun tamamını kapsayan bir anlam ve yapı içermektedir. Vizr de ruha ağırlık veren her çeşit olumsuzluğu simgelemektedir. "Şerh" ise ruhtaki bütün tıkanıklıkların giderilmesi, iman ilim ve hikmetle donatılması, bunun sonucu olarak da ruhta sevinç, huzur ve saadetin hakim olmasıyla Psikolojik denge ve ahengi anlatmaktadır. Psikolojik ağırlıklardan arınarak şerh edilen bir sadr, nefsin tezkiyesiyle, inanç ve bilgiyle aydınlanmış akıl kalp ve nefis bütünlüğü içindeki ruhun tanımı olarak karşımıza çıkar. Ve psikolojik olarak, duygu, düşünce ve davranışlar anlamında olumlu, yararlı, düzenli ve sistemli ve de huzur verici fonksiyonlara sahip olduğunu ifade eder. Özetle Allah'a yönelen, "Sadr"ını ona yöneltip açan insana Allah da yönelir ve huzur, mutluluk ve ferahlıkla ruhuna genişlik verir. Öte yandan bu ayet, hiç kimseye kaldıramayacağı yükün yüklenmeyeceğini ifade eden ayeti hatırlattığı gibi (2/286) böyle bir durum söz konusu olduğunda bu yükün kaldırılacağı konusunda da ilahî bir teminatın verildiği şeklinde bir yorum da yapılabilir. Hayatî sınırdaki rızkın taahhüt altına alınması gibi... Bu aynı zamanda sabır gücünün, insanın başına gelebilecek her zorluğu aşmada yeterli olacağı ve insana her psikolojik rahatsızlıkla baş edebileceği konusunda, güçlü bir iç enerjisinin verileceği anl----- da gelir. Bu sabır ve tahammül enerjisi konusu, insanın belini çatırdatacak kadar ağırlığı olan zorluklar konusunda da geçerli olmaktadır, bir işi bitirip yeni bir işe başlama gücünü kendini bulma konusunda da...Ve bu dayanma gücü, insanın şânının yükselmesi, bir isim yapması, iş, eş ve aş sahibi olma-sı ve insanlığa çaplı projeler sunması adına hayatta hedeflediği başarılar için de son derece gereklidir. Ve insanın himmetinin çapı millet bazında buut kazanmışsa, en azından bir aileyi idare etme zorluğu içinde, milletleri perspektifine almışsa, bu sabır enerjisinin gerekliliği evrensel bir boyut kazanmış demektir. Hz.Nuh'un 950 yıllık sabır dolu hayatı, zamana karşı sabır açısından bize bir ipucu verebilir. Bu sebeple insanın, hem mevcut sabır gücünü ölçülü ve yerinde kullanması hem de, sabır gücüne yeni bir sabır gücü eklemesi gereği ortaya çıkmaktadır. |
08 Nisan 2008, 22:12 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: ınşirah suresi tefsiri Böyle evrensel sabır gücüne sahip olmak için, buluğ çağına gelinceye kadar çocuklarımıza verilen eğitim son derece önemlidir.. Oruç, sabrı en iyi öğreten bir ibadettir. Bunun yanında ebeveynin, çocuklarını sabırlı davranışlara alıştırmaları adına katkıları gereklidir. Öncelikle çocuklara zevklerini erteleyebilme yetisi kazandırılmalıdır. Onlara iş ve vazife vermeli, başladıkları işi tamamlamaları sağlanmalıdır. Zaman zaman faturayı ödeme, kitap okutma, spor yaptırma, alışveriş yaptırma, otobüse binme, bir konuşmacıyı sessizce dinleme gibi sabır gerektiren pratik uygulamalarla, hayata karşı sabırlı davranmayı, psikolojik yatkınlık ve alışkanlık haline getirmeleri sağlanmalıdır. Bir haltercinin orantılı olarak, gittikçe ağırlığını arttırması gibi ölçülü biçimde onların sabır güçlerini geliştirmeye çalışmalıdır. Bunların yanında özellikle ergenlik dönemlerinde, çocukları meşgul edip olumlu yönde gelişmelerini sağlayacak meşguliyetlere yönlendirilmeli asla boş vakit geçirmelerine fırsat verilmemelidir. Sabır gücü her zaman her insan için, hem fazla enerjisini denetim altında tutma, hem de boş zamanlarda duyarlı halde bulundurmada yeterli olmayabilir. Bu sebeple sabrın, küçük yaşlarda bir yaşam şekli haline getirilmesi, yavrularımızın gelecek hayatları için bir zorunluluktur. Hayat başlı başına bir zorluktur ve hiç bir zorluk çekmeden, zorluklara göğüs germeden başarıya ulaşma şansı yoktur. Ayet insanın, zorluklar karşısında kolaylık sağlayacak sabır gücünün geliştirilmesini ve aynı zamanda mutlaka meşgul edilmesini isterken, aslında, hayatta insanın yararına olabilecek şeyleri istemiş olmaktadır. Hayatta karşılaşılan bütün zorluklar karşısında, yetişkinlerde ortaya çıkan çoğu psikolojik rahatsızlıkların temelinde de aslında, zamanında yeterince sabır eğitimi almamış olmalarının bulunduğunu ve boş zamanları değerlendirme alışkanlığını edinmemiş olduklarını söylemek yanlış olmasa gerektir. Bu ayetler bize, insanın "Psikolojik hastalıkları" konusunu düşündürmektedir. |
08 Nisan 2008, 22:13 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: ınşirah suresi tefsiri 4-"Senin şânını yükseltmedik mi?" Bu konuda ilk belirtilen husus, Peygamberimizin isminin, Allah'ın ismiyle beraber her gün hatta her saniye, sayısız dille ezanlarda ve dualarda anılmasıdır (Yazır, 9/299). Çok ayette Peygamberimiz, "Allah ve Rasûlü" şeklinde anılır (4/59,80; 48/28-9). Allah ve melekler O'na Salâtü Selâm getirirler (33/56). Ve asırlardır milyonlarca gönülde baş köşede O'na yer verilir. Hacca gidenler gözyaşlarını hediye olarak O'na sunarlar. O'nu anlamak, anlatmak ve övmek için kalemlerle diller yarış ederler, ama ne ederlerse kendilerine ederler; çünkü O'nu anlatmakla aslında kendilerini değerlendirirler!.. Allah'ın şânını yücelttiği ve gönlüne huzur verdiği Peygamberimiz, ona yönelen her insan için yanıltmaz bir huzur ve yücelik kaynağı olarak tanımlanabilir. Peygamberimize Salâtü selam getirmekten başlayarak, onu tanımak ve örnek güzel ahlakını hayatımıza model olarak almak, hem insanın şânını ve değerini yüceltir hem de, ruhundaki her çeşit ağırlığı hafifleterek, psikolojik hayatına huzur kazandırır. Allah'ın şânını yücelttiği ve gönlüne huzur verdiği Peygamberimizle, gönlümüzdeki sıkıntı ve üzüntülerimizin tedavi edilmesine ne dersiniz?..İç düşünceye yönelik, telkin ve hipnoz gibi tavsiyelerde bulunan kitaplardaki öneriler, ciddi uygulanınca insanlara yarar sağlayabiliyor. Peygamberimizin ismi ve O'na Salâtü selam getirme, daralmış "Sadr" lara ferahlık kazandıracaktır, bunda hiç kuşkunuz olmasın!..Bu eylemimizle aslında Allah'ın ve meleklerin yaptığı işi beraber yapmış olacağız. Bu kadar şerefli, bereketli ve etkili bir sözcük dizisi belirlemek imkansızdır. "Allâhümme Salli Alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed!...". Her tekrar, aynı zamanda bir tanıtım mesajı sayılır. O, bizi Ahirette tanır ve bendendir der alır!..Abdest uzuvlarının parlaklığıyla tanıması gibi, Secde eden ve Hizmetlerde koşan Nurlu Simaları tanıması gibi… Şânı yüce Nebimizi iyi tanımak, O'nu yaşamak, O'nu tanımayanlara tanıtma yolunda çalışmak, şânımızı yükseltecek, ruhumuzu ferahlatacaktır Modelleme, Psikolojinin ve Pedagojinin önemli kavramlarından birisidir. Özellikle kariyer ve zenginlik konularında başarı yolunda sivrilmiş kişilerin modellenmesi üzerinde hassasiyetle durulur ve dünyada örnekleri gösterilir. İnşirah süresi, bize kısacık ömürde fani hedeflerin çok fevkinde, evrenseli kucaklayan, ebetlere uzanan başarı yolunda modellenecek bir Yüce Zat ve O Zat'la bütünleşmiş iki önemli yöntem önermektedir. Birisi başarı yolunu kolaylaştırmak için, zorluklarla boğuşarak, sürekli çözüm alternatifleri üretmek, diğeri de, ebedî başarıyı elde etme yolunda hiç durmadan, boşluk bırakmamacasına hayatı hizmet ve eylemlerle doldurmak!.. Bunun getirisi de Psikolojik bütün ağırlıklardan kurtulup iç huzuruna kavuşmak, bütün zorlukları aşarak başarıya ulaşmaktır. Peygamberin şanının yüceltilmesinden yola çıkarak, insanların onore edilmesinin psikolojik etkisini de değerlendirmeye ala biliriz. İnsanları onurlandırmak, zorluklarla baş etme ve meşguliyeti sürdürme adına çok iyi bir motivasyon yöntemidir. Çünkü insan yaratılış itibariyle kendisi hakkın da güzel şeyler söylenmesini ister ve bunu duyunca da mutlu olur. İnsanın onurlandırılması bir çeşit teşvik ödülü gibidir. İnsanları taltîf etmek toplumda da pozitif etki yapar. Böylece iyi işlerin çoğalmasına vesile olur. Çünkü insanlar güzel sonuçları olan davranışları model olarak alırlar ve onu genellikle taklit ederler. Peygamberimizin adının Allah tarafından yüceleştirilmesi, Peygamberimiz için nasıl büyük bir şeref ise, Allah katında şânı böylesine yüce bir Nebi'nin sevenleri olma şerefine ermek de bizim için tarifi imkansız büyük bir şeref sayılmalıdır. Ve insanları onurlandırmanın en önemli yöntemi de, onların Allah ve Peygamber katındaki değerlerinin yücelmesi adına yapılan; kalplerine iman, akıllarına bilgi ve psikolojik hayatlarına huzur ve inşirah kazandırma adına güzel çalışmalarda ve faaliyetlerde bulunmak olacaktır. |
08 Nisan 2008, 22:14 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: ınşirah suresi tefsiri 5,6-"Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır", "Evet, her zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık vardır!" Peygamberimizin çektiği zorluklardan sonra, "Sadr"ına ilim, hikmet, güç ve ferahlık verilmesiyle ulaştığı kolaylık ve bundan sonra devam edecek kolaylıklara dikkat çekilmiş oluyor. İki kez tekrarlanarak adeta otomatik bir davranış ve alışkanlık durumu kazanmamızı istercesine dikkatimizin çekildiği bu konu, son derece önemli bir konudur. Ve insanın psikolojik hayatını doğrudan motive edici bir gücü vardır. Kolaylık anlamındaki kelimenin, azamet ifade eden tenvinle gelmesi ve umum ifade eden nekre oluşu sebebiyle kolaylık, zorlu ğa oranla daha fazla ön plana çıkarılmakta ve bir zorluğa karşı adeta pek çok kolaylık yollarının bulunabileceği uyarısı yapılmaktadır. Ayetlerden konuyla ilgili şu mesajları okumak herhalde mümkün olabilir. a-Ayetler öncelikle zorluk kavr----- bir bakış açısı getirmektedir. İfadede, zorluğun kolayca, bir kolaylık olarak kabul edilebileceğinin bir anlatımı hissediliyor. Zorlukla karşılaşan bir insana, bir çırpıda düşünmeden, emniyet, huzur ve güven telkin ederek: "Üzülme zorluklar kolaylıklar için var, zorlukta pek çok kolaylık var, zorluktan kolayca kurtulma ve kesin çözüme ulaşma yolu var, ben de seninle beraberim!" diyorsunuz. Bu, en azından karşı tarafa olumlu bir ileti olarak gidecek, zorluğun ilk anda oluşturduğu şok etkiyi hafifletecek, bilinçsizse davranarak ortaya çıkacak zarar riskini ortadan kaldıracak ve moral ve motivasyon konusunda ön hazırlık anlamında ilk peşin ve en önemli kolaylığı sağlamış olacaktır. Her şeyden önce zorlukları hayatın doğal parçaları ve süreçleri olarak görmek gerekir. İmtihan, eğitim ve hizmet dünyasına salınan bir Ruha, Maddenin hareket ettiği, zamanın ortaya çıktığı bir evrene ve yıpranmak zorunda olan bir bedene sahibiz. Biyolojik ve Psikolojik yapımız, mükemmelleşebilmek ve sonsuzluğa göre bir form kazanabilmek için, geçici dünyada geçici meşakkatlere bulaşmak ve onlarla ateşlenmek zorundadır. Yerken lezzet almayı kabullendiğimiz gibi, dolaşım ve boşaltım zorluklarını da doğal kabule diyoruz. Ama tedbir olarak yeterince yiyor ve uygun besinleri almaya yerinde ilaç kullanmaya çalışıyoruz. Yörüngesinde dönen dünyamızın mevsimleri meydana getirerek bizi üşütmesini de terletmesini doğal karşılıyoruz. Ama ısınmak ya da serinlemek için zorluklarla mücadele de ediyoruz. Evlat sahibi olmak, peşin avans bedensel lezzetlerin yanı sıra mutluluk ve sevinç de yaşatıyor fakat bu, getirdiği sorumluluk zorluklarını zevkle kabullenmeye ve uğraş vermeye engel olmuyor. Hayat gerçekten güzel!..Hayat başlı başına güzel!..Çünkü hayatı veren "Hayy" güzel!..Fakat hayat zorluklarıyla bir başka güzel!.. Zorluklar, hayatın güzelliklerinin ortaya çıkmasına yardımcı olduğu, anlam ve değerini daha iyi anlamamıza ve sevmemize sebep olduğu, çoğu zaman pek çok güzelliklere başlangıç ve nüve olarak fonksiyon gördüğü için, aslında hayatın güzellikleri kadar onlar da güzel!.. Ve zorluklarla elde edilen şeylerin kadir ve kıymeti daha iyi bilinir, daha güzel muhafaza edilir. Güzelin mukaddimesi de güzel olur; acı ve çirkin görünse de!..Acı veren iğne ve ilaç gibi...Hastalık ve ölüm gibi!.. Her güzellik gibi çirkinlik de, iyilik gibi kötülük de, hayat gibi ölüm de, kolaylık gibi zorluk da bir "Vakıa" dır. Bunu kabullenmek ilk ve en önemli adımdır. Bu aslında kolaylığa yönelmenin de ilk basamağıdır. Kabullenilmeyen zorlukların, kolay çözümden uzaklaşma riski her zaman yüksek olur. Zorluklar aslında insan için avantaj olabilir. Bu sayede insanın bilinmeyen farklı yetenekleri ve gizli enerjisi ortaya çıkar, duygu ve düşünceleri gelişir, bilgi ve deneyimi artar. Büyük şair ve yazarların çok zor şartlar altında, başka zaman ortaya koyamayacakları eserler meydana getirdikleri bilinir. Rakip ne kadar güçlü olursa, bir sporcu, o denli hazırlık yapar ve gerilime geçer. Peygamberimizin: "Kolaylaştırın zorlaştırmayın!" şeklindeki ifadeleri bu konu içinde ayrı bir anlam kazanmaktadır. |
08 Nisan 2008, 22:14 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: ınşirah suresi tefsiri Zorlukların, kolay yolla çözüme ulaşabilmesi, kolaylaştırılması için farklı alternatifler üretilmelidir. Bu, kolay ve isabetli olanı seçme imkanı verir. Zor olanın yüklenmesi ile zorlaştırmak ayrı şeylerdir. Öncelikle zor olan konular, görevler vb sorumluluklar, onları kaldırabilecek kapasitede olanlara verilerek, kaldırabilecekleri zorluklar yüklenerek, herkese bir kolaylık sağlanmış olur. Zor olan konuya kolay yöntemlerle ulaşarak kolaylaştırmak gerekir. Bu tedrîcilik demektir ki Kur'an'ın ve Peygamberimizin temel eğitim yön temlerindendir. Zor olan da istenir fakat kolay yöntemlerle alıştırılarak istenir. Bir sporcunun yavaş yavaş ağırlık arttırarak çalışması ve sürekli zor olan ağırlığa doğru ilerleyerek rekor kırması gibi. Çıtanın yüksekliği kademeli olarak arttırılması gibi... Kolaylaştırmak ve zorlaştırmamak kişiye göre bir uygulama biçimi sunmak anl----- da gelebilir. Mezheplerin asılda, ana konularda, temel meselelerde bir oldukları halde, teferruata ait meselelerde farklı olmalarının bir hikmeti de Peygamberimizin alternatif davranış biçimleri sunmasıdır. Öte yandan Peygamberimiz çölden gelen bir insanla, başından beri kendi kültür çevresinde yetişmiş insana yaklaşımı ve yüklediği sorumlulukları ve beklentileri de farklılık arz etmiştir. Ve O daima zor işlere kendi seçtiği zorun adamlarını görevlendirmiştir. Şu iki durum yanlış sonuç verebilir: Zorluklara önem vermemek, ilgisiz kalmak, ihmal etmek ve gerekli görevleri yerine getirmemek, zorlukları baş edilebilir olmaktan çıkarır, insanın hem kendine hem de çevresine zarar verecek hale dönüştürebilir. Öte yandan zorlukları gereğinden fazla büyütmek, üstesinden gelinemez olarak nitelemek de insanı ümitsiz yapar, hayal kırıklığına uğratabilir, psikolojik problemlere yol açabilir. b-Ayetlerde her zorluğun içinde bir kolaylığın gizlendiği anlatılıyor. Zorluklar, kolaylıklar konusunda birer uyarıcıdır. Zorluklar, tedbir alma ve çözüm üretme davetçileridir. Zorluklar, gerçek anlamda bir zihin tetikleyicisidir. Zorluklar insanın hem kendisiyle hem dış dünya ile yakın temasa geçmesini ve buluşmasını sağlayan ciddi arabuluculardır. Zorluklar irade ateşleyicileri, başarı yolunda mücadele tatlandırıcılarıdır. Zorluklar hem Allah'a yöneltmesi hem de insanı hedefine ulaştırması yönüyle mutluluk üreten sabır mekanizmalarıdır. Zorlukla beraber bir kolaylığın olduğundan, ikisinin birlikteliğinden söz ediliyor. Bunu ifade ederken de ilginç bir anlatımla, iki zıt olay yan yana getiriliyor. Aslında zıtlar bir araya gelmez; bir iş ya kolay ya da zordur. Sadece zorluk dereceleri farklıdır. Fakat ne kadar zor olursa olsun, zorluktan kurtulmanın zor ve imkansız olmadığı, bir çıkış yolunun mutlaka bulunduğu gerçeği, imkansız kavramların yan yana getirilmesiyle vurgulu biçimde anlatılmış oluyor. Nitekim geceyle gündüz de aslında bir arada olmaz fakat kesinlikle biliriz ki her kışta bir bahar, her gecenin bağrında mutlaka bir gündüz ve ı-şık saklı bulunmaktadır. Ya da bir topuma ve çekirdeğe baktığımızda son derece basit gelir oysa içinde meyveleriyle birlikte koca bir ağacın programının saklı bulunmaktadır Sperm ve yumurta hücresinde de gen haritalarıyla insan serüveninin bulunduğunu biliriz. Aynı şekilde psikolojik her rahatsızlığın içinde mutlaka bir çıkış yolu ve huzura ermek için bir terapi yöntemi var demektir. Zorluğun içinde kolaylığın olması şöyle de açıklanabilir: Her zorluğu da kolaylığı da veren, insanın iradesini de hesaba katan Allah'dır. Her zorluk, içinde ilahî Rahmeti, Hikmeti ve İnayeti de barındırıyor demektir. Her zorluğa yönelen insan içindeki Rahmet kolaylığını hissedebilir; onu arayıp bula bilir, üstelik peşin hizmet lezzeti ve ücreti şeklinde bir kolaylığın gizli olduğunu da fark edebilir. Demek ki kolaylık deyince aslında başarılı bir sonuçtan önce, Allah'ın insana lütfettiği manevî lezzet ve ruhî haz gelmektedir ki insan için moral açısından en büyük kolaylık şüphesiz bu olmalıdır. Moral ve motivasyon eksikliği çok mükemmelliği gölgede, teşebbüsleri yarıda bırakabilir. Güçlü motivasyon ise, diğerlerine göre avantaj sayılabilecek pek çok niteliği aşarak insanı başarı yolunda koşturabilir. Tarihî fıtrat gerçekliği içinde, inançlı, az ve zayıf güçlerin, silah gücü üstün çok kalabalıklara galebe etmesi gibi... |
08 Nisan 2008, 22:15 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: ınşirah suresi tefsiri c-Ayetlerde her zorluğun içinde bulunan kolaylığın, aynı zamanda yeni zorlukların kolaylaşmasında da bir başlangıç olabileceği anlatılmış oluyor. Bunu gelen ayetten çıkarabiliriz "Bir işten boş kalınca yenisine yönel!"... "Zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Bir zorlukla mücadele edip onu kolayladıktan ve çözüme ulaştırdıktan sonra, boş kalma, yeni zorluğa yönel ve onu da kolaylamaya bak!" gibi bir anlam hissedilmektedir. Yani zorlukların kolayca açılması ve aşılması için, bir işin, teşebbüsün, çabanın ardın dan bir diğeri getirilmelidir. Bu durumda zorluk sonrası kolaylık yeni zorluğun başlangıcı oluyor. O da kolaylanıyor, ardından bir başka zorluk geliyor!..Ve bir salih daire oluşuyor: Zorluklar kolaylaşıyor; başarı tadı alınıyor, güven tazeleniyor, enerji birikiyor, şevk ve metafizik gerilim içinde, yeni bir solukla yeni zorluklara yöneliş, kazanılmış bu kolaylık içinde başlıyor. Ve bir zorluk bir kolaylık, bir zorluk bir kolaylık..............şeklinde bir yükseliş merdiveni oluşuyor. Bu önemli bir konudur. Zorluğun içinde kolaylık kolaylığın içinde zorluk olduğu anlaşılıyor. Her zorluk kolay olmaya, her kolaylık da zor olmaya aday durumdadır. Her zorluk kolaylıkla çözülürken ve sonuçlanırken, her kolaylık da bir zorluğun başlangıcı olmaktadır. Zorluk kolaylığa, kolaylık da zorluğa bürünmektedir. Bu durumda biz doğru anlamlı ters bir bakış açısı geliştirebiliriz. Yani zorluğa kolaylık adını verebilir, kolaylığa da zorluk diyebiliriz. Mesela, alışmamış bir insan için kolay denilebilecek iki rekat namaz kılmak çok zor gelirken, bedenine su içirir gibi ruhuna namazı içiren insanlar için gece boyu namaz bambaşka lezzet verebilir. Oruç için de benzer yaklaşımda bulunabiliriz, malından veren cömertle vermeyen cimri için de... Kolaylık ve başarı hakim olunca zorluk ortadan kalkmış oluyor. Zorluğun kendini bütün ağırlığıyla hissettirdiği yerde ise, hiç bir şeyin öyle bir çırpıda kolayca olamayacağının da bilincine varıyoruz. Bir ayet, "Öncekiler gibi bir kısım sıkıntılara uğramadan cennete kolayca girivereceğinizi mi zannediyorsunuz?" (2/214) demekle benzer yaklaşımı sergilemektedir. Zorluk da kolaylık da doğurgan bir yapıya sahiptir. Zorluk bağrında kolay çözüm nüvelerini de taşır. Ortaya çıkan çözüm ve kolaylaşmış durum ise, yeni zorlukları doğurur, yeni mücadele alanları açar. Hem iç dünyada hem de dış dünyada fetihlerin ise sonu yoktur... Psikolojik yatkınlık haline getirilmiş alışkanlıklar zorluk olmaktan çıkıp ruhun kolay davranışına dönüşür. Ve her mertebedeki zorluk, alışkanlık sonucu kolay olur, diğer zorlukları kolaylaştırmak da kolay hale gelir. Bu kuralın dışında kalmış hiç bir zorluk gösterilemez... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Fizilalil Kuran İnşirah Suresi Tefsiri-Medineweb | MERVE DEMİR | Fizilalil Kur'ân | 3 | 06Haziran 2018 23:21 |
İnşirah Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri | MERVE DEMİR | Sürelerin Nuzul Sebepleri | 0 | 19 Mart 2009 10:41 |
Cum'a suresi tefsiri... | TÜRKcan | Tefsir Çalışmaları | 4 | 16 Ağustos 2008 03:47 |
Felak Suresi Tefsiri 20 | Emekdar Üye | Tefsir Çalışmaları | 1 | 09 Nisan 2008 13:08 |
Nas Suresi Tefsiri | Emekdar Üye | Tefsir Çalışmaları | 1 | 05 Nisan 2008 12:53 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|