|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Emekdar Üye,Açılış Tarihi: 19 Nisan 2008 (01:01), Konuya Son Cevap : 19 Nisan 2008 (01:04). Konuya 7 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
19 Nisan 2008, 01:01 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) قُلْ يَاعِبَادِي الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ De ki(Allah şöyle buyuruyor) : "Ey nefislerine karşı (günah işleyip) aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah(şirk koşan ve inkar edenler dışında, dilediği kimseler için) bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir." Feyzu'l Furkân Meali - Hasan Tahsin FEYİZLİ |
Konu Sahibi Emekdar Üye 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Hz. Ali ile Fatıma'nın Aç Kalmaları | İslam/Dinler/Mezhepler | Emekdar Üye | 0 | 2412 | 31 Temmuz 2008 02:53 |
Seleme bin el-Ekvâ'nın Hz Peygambere Ölüm Üzerine... | Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader | Emekdar Üye | 0 | 2278 | 31 Temmuz 2008 02:52 |
Mekke, Savaşılmadan Nasıl Fethedildi? | İslam/Dinler/Mezhepler | Emekdar Üye | 0 | 2697 | 31 Temmuz 2008 02:51 |
Hz. Peygamber'in Hac Esnasındaki Hutbeleri | Hacc-Umre-Kurban | GÖKCEN_AZRA | 1 | 3036 | 31 Temmuz 2008 02:49 |
Bu Mübarek Zat kimdir ?? | Hz.Muhammed(s.a.v) | Mihrinaz | 4 | 2822 | 31 Temmuz 2008 00:27 |
19 Nisan 2008, 01:01 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) Zümer-39/53(Taberî Tefsiri - İmam Taberî) De ki: "Ey kendi nefisleri aleyhine aşırı davranan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin: Ey Muhammed de ki: Ey öz nefislerine karşı aşırı giden, büyük veya küçük günahlardan dolayı musibete uğrayan kullarım! Yüce Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe düşmeyin.* Muhakkak ki Allah günahları bağışlar: Günahkarların tevbe etmeleri durumunda Cenab-ı Allah günahların hepsini affı ile örter. Çünkü O Gafûr'dur,Rahîm'dir: Tevbe etmelerinden sonra onları cezalandırmayıp merhamet eder. *Taberî dedi ki: Bu ayet-i kerîme ile Cenab-ı Allah gerek iman ehlinden olsun, gerek şirk ehlinden olsun; nefsine karşı aşırı giden bütün kulları kastetmiştir.Çünkü Cenab-ı Allah ayet-i kerîmede "Ey kendi nefisleri aleyhine aşırı davranan kullarım!" ifadesini kullanmıştır. Yani bütün günahkarları kastetmiştir. Mümin- kafir ayrımı yapmamıştır. Cenab-ı Allah, tevbe etmesi durumunda müşrikin de günahını bağışlar. Şirkten başka günahlara gelince; bu Cenab-ı Allah'ın istemesine bağlıdır: Dilerse lûtfedip affeder, dilerse adalet edip cezalandırır. |
19 Nisan 2008, 01:02 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) Zümer-39/53(Tefhim'ul-Kur'an Tefsiri - el-MEVDÛDÎ) Bazıları bu ifadeyi hayret verici bir şekilde tevil etmişlerdir. Onlara göre, Allah Teâlâ, elçisine, insanlara "Ey kullarım" demesini emretmiştir. Yani, -Haşa- insanlar Hz. Peygamber'in (s.a) kulları olmuş oluyor. Buna tevil değil, açıkça Kur'an'ı tahrif ve tağyir etmek denir. Böyle kimselere, belki cahil müntesipleri hayran kalabilirler, ama böyle bir tevili kabul ettiğimizde, Kur'an'ı tümüyle tutarsız kabul etmiş oluruz. Çünkü Kur'an başından sonuna kadar, yalnızca Allah'a kulluk edileceğinden söz eder ve Hz. Muhammed'in (s.a) Rab değil kul olduğunu vurgular. Hz. Peygamber'in (s.a) bir gün Mekke'deki kafirlere, "Bugünden itibaren sizler, "Abdüsşems" değil, "Abdu'l-Muhammedsiniz" dediğini kim düşünebilir? Böylesine sapık düşüncelerden Allah bizleri muhafaza etsin!" demiştir.Burada, İbn Kesir'in anladığı gibi sadece mü'minlere değil, tüm insanlığa hitab edilmiştir. Çünkü aksini düşünebilmek için elimizde herhangi bir delil bulunmamaktadır. Ancak bu hitabın genel olması, her tevbe edenin, günahlarının affedileceği anlamına gelmez. Çünkü hemen sonra gelen ayet, günahların affını, tevbe etmekle birlikte, Allah'ın gönderdiği "hidayete" tabi olmanın gerekliliğini izah etmektedir. Bu ayet, aslında cahiliye bataklığına batmış olan katil, zani, hırsız ve haydutlar için bir ümit ışığıdır. Bu kimselere sanki şöyle denmektedir: "Allah'dan ümidinizi kesmeyin, O'na yönelin ve tevbe edin ki, affolunasınız. Allah merhamet sahibidir." Bu yorum İbn Abbas, Katade, Mücahid, İbn Zeyd tarafından yapılmıştır. (İbn Cerir, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Ayrıca izah için bkz. Furkan an:84) |
19 Nisan 2008, 01:02 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) Zümer-39/53(Fizilal'il-Kur'an Tefsiri - Prof. Seyyid KUTUB) Yüce Allah, zalimlerin kıyamet günündeki korkunç hallerini, "Eğer yeryüzünde olanların hepsi ve onunla birlikte bir misli daha fazlası o zalimlerin olsaydı, kıyamet günündeki kötü azaptan kurtulmak için onu fidye olarak verirlerdi. Çünkü hiç hesap etmedikleri şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılmıştır." (Zümer suresi, 47-48) ayetiyle tasvir ettikten sonra rahmetinin kapılarını ardlarına kadar açmıştır. Yeter ki tövbe etsinler. Günahkârlar ne kadar günahlara batmış da olsalar yeter ki O'nun rahmetine ve bağışlamasına içtenlikle yönelsinler. Yüce Allah, onları her şeye rağmen ümitsizliğe kapılmadan ve karamsarlığa düşmeden kendisine yönelmeye çağırıyor. Bu rahmet ve bağışlama çağrısı ile birlikte kendilerine verilen bu fırsat kaçmadan ve iş işten geçmeden dönüş yapmadıkları, tövbe etmedikleri taktirde kendilerini bekleyen azabın da bir tablosu sergilenmektedir. De ki: "Ey kendilerine kötülük edip, aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." Nasıl yorumlarsak yorumlayalım, bu bütün günahları içine alan, Allah'ın geniş rahmet deryasıdır. Bu, Allah'a dönüş çağrısıdır. Bu, sapıklık çölünde kör, yalnız başına kalmış, uzaklara düşmüş savurgan günahkâra bir çağrıdır. Arzu, umut ve Allah'ın bağışlamasına güvenme çağrısıdır bu. Yüce Allah, kullarına merhametlidir. Onların acizliğini ve zayıf olduklarını, içten ve dıştan bünyeleri üzerine etki eden faktörleri çok iyi bilmektedir. Şeytanın her konuda onları avlamak için tetikte beklediğini, bir açıklarını kolladığını, onları saptırmak için bütün yolları kullandığını, piyade ve süvari askerleriyle onlar üzerine akınlar düzenlediğini, bu iğrenç eyleminde çok ciddi olarak çalıştığını bilmektedir. Bunun yanında insan denen varlığın zayıf bir bünyeye sahip, çok zavallı bir yaratık olduğunu, kendisini bağlayan ipin elinden kaçması ve yapıştığı kulpun kopmasıyla çabucak yere serileceğini de bilmektedir. Onun bünyesine yerleştirilen görevlerin, eğilimlerin ve ihtirasların dengesinin çabucak bozulabileceğini, onu sağa sola çarptırabileceğini, günaha sokabileceğini ve buna karşı onun sağlıklı dengeyi koruma konusunda zayıf düştüğünü de bilmektedir. Yüce Allah, insan denen yaratığın bütün bu durumlarım biliyor. Bunun için de ona yardım elini uzatıyor; rahmetinin geniş kapılarını ona açıyor. Hemen günahlarının cezasını vermiyor; hatasını düzeltmesi ve yolda doğru yürümesi için ona bütün şartları hazırlıyor. İsyana daldığından, günaha battığında dolayı kovulduğu ve işinin bittiği, tövbesinin kabul edilip yüzüne bakılacak halinin kalmadığı düşüncesine kapıldığı bir sırada... Evet, işte bu umutsuzluk ve karamsarlığın egemen olduğu bir sırada, rahmetin cazip tatlı çağrısını işitiyor: "De ki: "Ey kendilerine kötülük edip, aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." İsyânkarlıkta aşırı gittiği, günahlara daldığı, korunmuş sahadan kaçtığı ve yoldan saptığı halde insan ile huzur veren, tatlı rahmet ve O'nun diriltici, hoş görünümlü gölgeleri arasında hiçbir engel yoktur. Onunla bunların hepsinin arasında tövbeden başka bir şey yoktur. Tek engel, tövbedir. Girenlere engel olan hiçbir kapıcının bulunmadığı ve oraya dalan kimsenin bir başkasından izin almaya mecbur olmadığı açık kapıya dönüş yapmak yeterlidir. |
19 Nisan 2008, 01:03 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) Zümer-39/53(Tefsir-i Kebîr - Fahruddîn er-Râzî) (Tefsir-i Kebîr'de 54. ayet ile birlikte tefsiri yapılmıştır.O yüzden 54. ayeti de yazarak bu tefsiri aktarıyorum: "(Bundan böyle) size azap gelmeden önce,Rabbinize dön(üp tevbe ed)in ve O'na (gönülden) teslim olun.Sonra yardım olunmazsınız." Zümer-39/54 ) Büyük Günahların Affı Ehl-i sünnet âlimlerimiz, Allah Teâlâ'nın, büyük günahlarıatfedebileceğine dair, bu ayeti delil getirerek şöyleemişlerdir: "Biz, bu kitapta, Kur'ân'ın örfünün, "kullarım"fadesinin, mü'minler için olacak şekilde kullandığınınlatmıştık. Nitekim Hak Teâlâ, "Rahman'm yeryüzünde mütevazı olarak yürüyen kulları..." (Furkân, 63) ve "Allah'ın kullarının içeceği göze..."(insan, 6) buyurmuştur. Bir de "kullarım" lafzı, ta'zim (saygı ve değeri) gösterme sadedinde kullanılmıştır. Dolayısıyla bunun, sadece mü'minler hakkında kullanılmış olması gerekir. Bunun böyle olduğu sabit olunca, bu ayetteki, "Ey kullarım" lafzının, mü'minler hakkında kullanıldığı anlaşılır. Bir de mü'min, kendisinin Allah'ın abdi (kulu) olduğunu itiraf eden kimsedir. Müşrikler ise, kendilerini Abdullât, Abduluzzâ ve Abdulmeslh diye adlandırmışlardır. Böylece "ey kullarım" ifadesinin ancak mü'minlere uygun düştüğü sabit olur. Bu da sabit olunca diyoruz ki: Allah Teâlâ, "Kendilerine karşı İsraf eden, haddi aşan kullarım..." buyurmuştur. Bu ise, bütün israf edenleri içine alan genel bir ifadedir. Cenâb-ı Hak, bundan sonra, "Çünkü Allah bütün günahları bağışlar" buyurmuştur ki bu, O'nun, mü'minterden sâdır olan günahların hepsini bağışlayıcı olmasını gerektirir. Bizim anlatmak istediğimiz de budur. |
19 Nisan 2008, 01:03 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) Af İçin Tevbe Şart mı? Şimdi, eğer sorulacak olursa ki: "Bu ayeti zahirî manasına almak mümkün değildir. Aksi halde, günahların bağışlanmış olduğuna kesin hükmetmek gerekir. Siz (ehl-i sünnet) ise, böyle demiyorsunuz. Dolayısıyla, bu ayetin manası, sizin söylediğiniz şey değildir. Sizin söylediğinize ise bu ayet delâlet etmemektedir. Binaenaleyhyaptığınız istidlal düşer. Bir de Allah Teâlâ, bunun peşisıra, "Size azab gelip çatmazdan önce Rabbinize dönün, O'na teslim olun ... farkında olmaksızın, ansızın (başınıza) azap gelmezden önce..." buyurmuştur. Eğer ayetin evvelinden, Allah Teâlâ'nın bütün günahtan kesinkes bağışlayacağı kastedilmiş olsaydı, bunun peşinden tevbeyi emretmez ve onları, anlamadıkları ve beklemedikleri bir yönden kendilerine gelecek bir azabla korkulmazdı. Hem sonra Cenâb-ı Hak, "Her nefsin, "Allah yanında işlediğim taksirattan dolayı vay yazıklar olsun bana..." diyeceği gün (,..)" buyurmuştur. Eğer bütün günahlar affedilmiş olsaydı, insanın böyle demesine gerek kalmazdı. Ayrıca eğer, anlatılmak istenen şey, ayetin lafzının zahirinin delâlet ettiği şey olsaydı, o zaman bu, adetâ günahları işlemeye bir teşvik ve günah yapmaya bir salıverme gibi olurdu ki böyle birşey Allah'ın hikmetine uygun düşmez. Bunun böyle olduğu sabit olunca, o zaman ayetten "Günahkârın ilâhi azabtan kesinlikle kurtulamayacağı" zannına kapılmasının caiz olmayacağına dikkat çekmek olduğunu söylemek gerekir. Çünkü böyle inanan kimse, Allah'ın rahmetinden ümit kesmiş olur. Zira her günahkâr ve asî, ne zaman tevbe etse, cezası silinip, mağfiret ve rahmet ehlinden olur. Dolayısıyla ayetteki, "Allah bütün günahlan bağışlar" ifadesi, "Tevbe etmek ve O'na yönelmek şartıyla Allah günahları bağışlar" manasında olmuş olur." Evet böyle bir suale karşı şöyle cevap verilir: Karşı tarafın (Mu'tezlle'nin) "Ayet bütün günahların kesinkes affını gerektirir. Siz ise bunu söylemiyorsunuz" şeklindeki sözüne gelince, biz diyoruz ki, "Aksine biz bunu söylüyor ve benimsiyoruz. Çünkü yağfiru "affeder" fiili muzâri olup, muzârî gelecek zaman için kullanılır. Bize göre Allah, "LA İlahe illallah, Muhammedü'n-Rasûlüllah" diyen herkesi, cehennemden çıkaracaktır. Böyle olması halinde büyük günah sahibi de, İster cehennem ateşine girmeden önce, ister girdikten sonra olsun, kesinlikle neticede affedilecektir. Böylece ayetin zahirinin delâlet ettiği mananın, bizim inancımızın tâ kendisi olduğu sabit olur. Yine karşı tarafın, "Günahların tamamının bağışlanması durumunda, Allah Teâlâ tevbeyi emretmezdi" şeklindeki sözüne de şöyle cevap verebiliriz: Bize göre, insanın her zaman tevbesi vâcibtir (gereklidir). Çünkü ilahî ceza, her zaman için söz konusudur. Çünkü ilâhî cezanın hiç olmadığını söylemiyoruz. Aksine Cenâb-ı Hak kayıtsız şartsız da affedebilir, bir müddet cehennemde azab ettikten sonra da affedebilir, diyoruz. İşte aynı yol ite, onların diğer sorularına da cevap verilebilir. Allah en fyi bilendir. |
19 Nisan 2008, 01:03 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) Af Delilleri Bil ki bu ayet, ilahi rahmetin olacağına, şu bakımlardan delâlet eder: 1) Allah Teâlâ günahkârı "kulum" diye adlandırmıştır.Kulluk ise, kişinin ihtiyaç içinde olduğunu, zillete düştüğünü anlatır. Rahim ve Kerîm'e uygun düşen ise, miskin ve muhtaç kuluna, hayır ve rahmetini bol bol vermesidir. 2) Allah Teâlâ, mütekellim ya'sı ile onları kendisine nisbet ederek, "Ey kendi aleyhlerine olarak israf eden kullarım " buyurmuştur. Allah'a nisbet edilme şeref ve bahtiyarlığı, ilahî azabtan emin olmayı ifade eder. 3) Cenâb-ı Hakk, "Kendi aleyhlerine olarak israf edenler..." buyurmuştur. Bu, "O günahların zararı bana değil onlaradır. Dolayısıyla, günahlardan Ötürü zararın onlara yönelik olması onlara yeter. Öyleyse, bu kullara, ayrıca bir zararın verilmesine gerek yok" demektir. 4) Allah Teâlâ, "Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin" buyurarak, kullarını, ümidsizliğe düşmekten nehyetmiştir. Binâenaleyh bu, adetâ bir ümid ve keremi (ikramı) bekleme hususunda bir emir olur. Ümidi ve keremi beklemeyi emrettiğinde Kirîm'e uygun düşen ancak keremdir. 5) Allah Teâlâ önce, "Ey kullarım..." demiştir. Binâenaleyh buna uygun olan O'nun, "Rahmetimden ümid kesmeyiniz" demesi idi. Ama o, böyle değil de, "Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyiniz" buyurmuştur. Çünkü bizim "Allah" dememiz, Allah'ın en büyük ve yüce ismidir. Dolayısıyla, böylesi yüce bir isme nisbet (izafe) edilen rahmetin de, rahmet ve lütuf çeşidlerinin en büyüğü olması gerekir. 6) Cenâb-ı Hakk, "Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyiniz" buyurunca, gerekli olan, bunun peşisıra, "Çünkü O, bütün günahları bağışlar" demesi idi. Ama O, böyle değil de, "Allah" ismini tekrarlayarak, en büyük te'kidi ifâde eden ö[ edatını eklemiştir. Bütün bunlar, Rahman'ın vaadindeki mükemmelliğe delâlet eder. 7) Eğer Cenâb-ı Hak, "O, günahları bağışlar" demiş olsaydı, maksad yine anlatılmış olurdu. Ama O, buna te'kid ifade eden, "cemî'an" lafzını da eklemiştir. Bu da, rahmeti te'kid eden bir diğer husustur. 8) Allah, kendisini gafur diye tavsif etmiştir. Gafur lafzı İse, bu mağfiret hususunda çok ileri dereceyi ifade eder. 9) Cenâb-ı Allah, Kendisini "Rahîm" diye tavsif etmiştir. Rahmet ise, mağfirete ilave bir mana ifade eder. Dolayısıyla, "O, gafurdur" ayeti, ilahî cezayı gerektiren suç ve günahları sileceğine; "rahîmdir" ifadesi de, rahmeti ve mükâfaatı gerektiren şeyleri varedeceğine ve vereceğine bir işarettir. 10) Hak Teâlâ'nın yani, "Gafur ve rahîm olan ancak O'dur O" sözü, hasr (sadece) manası ifade edip, "Ondan başka gafur ve rahîm yoktur" demektir. Bu, Allah'ın alabildiğine gufran ve rahmet sahibi olduğunu gösterir. Binâenaleyh işte bu on husus, ayette mevcuttur ve herbiri de Allah'ın rahmet ve mağfiretinin mükemmelliğini göstermektedir. Allah'dan, bunları elde etmemizi ve fazl-u rahmeti sayesinde cezasından kurtulmamızı temenni ediyoruz. |
19 Nisan 2008, 01:04 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Zümer-39/53(Ayet ve açıklamalı meali) Ayetin Nüzul Vesilesi Alimler, ayetin sebeb-İ nüzulü hususunda çeşitli görüşlerileri sürmüşlerdir. "Bu Mekkeliler hakkında nazil olmuştur.Çünkü onlar, "Muhammed, putlara tapanların ve adamÖldürenlerin bağışlanmayacağını iddia ediyor. Biz iseputlara taptık ve adam öldürdük. Dolayısıyla daha nasıl müsiüman olabiliriz?"demişler (ayet bunun üzerine nazil olmuştur)" denildiği gibi, ayetin, müsiümanolmayıp, arzu edip de, tövbesinin kabul olmayacağından korktuğu için, Hz. Hamza(r.a)'nm katili Vahşî (r.a) hakkında nazil olduğu ve ayet nazil olunca müsiüman olduğuda söylenmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s)'e, "Bu ayet ona mı mahsustur. Yoksa bütün müslümanlar için genel midir?" diye sorulduğunda O, "Hayır, bütün müslümanlar için geneldir" buyurmuştur. Yine bu ayetin, câhiliyye döneminde büyük günahlar işleyip, İslâmiyet gelince, Allah Teâlâ'nın tövbelerini kabul etmeyeceği korkusu ile ti rt i r/titreyen bazı müslümanlar hakkında nazil olduğu da söylenmiştir. Yine bu ayetin, İyâş b. Ebî Rebî'a ile Velîd b. Velîd ve bir grup müslüman hakkında nazil olduğu söylenmiştir: Bunlar müslüman oldular, sonra fitneye düşüp (irtidâd ettiler). Müslümanlar onlar hakkında, "Artık Allah onların tövbelerini kabul etmez" demeye başladılar. İşte bunun üzerine, bu ayetler nazil oldu. Hz. Ömer (r.a), bu ayetleri yazıp onlara gönderdi. Böylece onlar da müslüman olup, hicret ettiler. Bil ki ayetlerde nazar-ı dikkate alınması gereken şey, sebeb-i nüzulün husûsî oluşu değil, ayetin lafzının umûmî manasıdır. Dolayısıyla bu ayetlerin, işte yukarıda sayılan hadiselerden dolayı, nazil oluşu, hükmünün umûmî (genel) oluşuna manî değildir. Farklı Kıraat Nâfî, İbn Kesîr, İbn Âmir ve Âsim yâ'nın fethası ile yâibâdiye okurlarken; diğer kıraat imamları ile rivayetlerin birine göre Âsim, fethasız yâ Ibâdî okumuşlardır. Amabütün kıraat imamları burada vakfe yaparken, yâ üzerinde vakfetmişlerdir. Çünkü bu ya, mushafın esas yazısında yer almıştır. Fakat Âsım'ın râvisl Ebû Bekr'in rivayetine göre, Âsim, burada "yâ"şız vakfedermiş. Ebû Amr ve Klsâf fiili, nûn'un kesresiyle diğerleri fetha ile, şeklinde okumuşlardır. Her iki okuyuş da, kullanılan birer lehçedir. Keşşaf sahibi, İbn Abbas ve İbn Mes'ûd'un bu ayeti, "Allah, dilediği kimselerin bütün günahlarını bağışlar" tarzında okuduğunu nakletmiştir. Cenâb-ı Hak sonra, "Rabbinize dönün..." buyurmuştur. Keşşaf sahibi, "Bu, "O'na yönelin, O'na teslim olun, yani amellerinizi sırf O'nun için yapın" tlemektir. Hak Teâlâ, bir, bu işin tevbesiz olacağını hiç kimsenin ummaması, bir de tevbenin, mağfiret için ayrılmaz bir şart olduğuna delâlet etsin diye, mağfiretin peşisıra, inâbeyi, yani Allah'a dönmeyi zikretmiştir" der. Ama ben diyorum ki bu söz gerçekten tutarsızdır. Çünkü bize (ehl-i sünnete) göre, günahlardan tevbe etmek gereklidir. Dolayısıyla tevbenin emredilmesi, ilahî mağfiret vaadini zedeleyecek birşey değildir. Eğer Mu'tezfle "Şayet mağfiret va'di kesinkes bulunsaydı, insanın tevbesine hiç gerek yoktu. Çünkü tevbe ancak, ilahî cezayı kaldırmak İçin yapılır. Dolayısıyla, Hak Teâlâ'mn kişiyi affetmesiyle, ilahî ceza kalkınca, artık kişinin tevbesine gerek kalmamış olur" derlerse, biz deriz ki: Bu da tutarsızdır. Çünkü bize göre, her nekadar Cenâb-ı Hak, günahları kesinkes affedecek ve mağfiret edecek ise de, bu af ve bağışlama, şu iki şekilde, yani bazan doğrudan, bazan da bir müddet cehennemdeazab edip, sonra cehennemden çıkarıp onu affetmesi şeklinde olur. Binâenaleyh tevbenin gayesi, bu ilahî cezayı kaldırmaktır. Böylece Keşşaf sahibinin dediği şeyin tutarsız ve manasız olduğu anlaşılır |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
A'raf-7/204(Ayet ve açıklamalı meali) | MERVE DEMİR | Tefsir Çalışmaları | 1 | 14 Ekim 2008 00:16 |
Zümer-39/3(Ayet ve açıklamalı meali) | MERVE DEMİR | Tefsir Çalışmaları | 5 | 10 Ekim 2008 10:10 |
Cum'a-62/9(Ayet ve açıklamalı meali) | MERVE DEMİR | Tefsir Çalışmaları | 3 | 10 Ekim 2008 10:01 |
Ra'd/31(Ayet ve açıklamalı meali) | MERVE DEMİR | Tefsir Çalışmaları | 3 | 06 Ekim 2008 12:49 |
Nur 24/31 Ayet( Açıklamalı Meali) | Emekdar Üye | Tefsir Çalışmaları | 26 | 29 Nisan 2008 02:49 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|