|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Verda_Naz,Açılış Tarihi: 26 Eylül 2008 (02:58), Konuya Son Cevap : 03 Temmuz 2013 (21:55). Konuya 16 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
20Haziran 2010, 00:34 | Mesaj No:11 |
Alak Suresi'ndeki mucize
Abdulmecid El-Zidani 'Ve Yarın İman Çağı' isimli kitabında Allahu Teala'nın yüce kitabında yer alan 'perçeminden yakalarız' ibaresinin sırrını açıklıyor. Mucizelerle dolu yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim keşfedilmeye devam ediyor. Kur'an-ı Kerim üzerine bilimsel çalışmalar yapan Yemenli yazar Abdulmecid El-Zidani yeni kitabında Alak Suresi'nin 15 ve 16. ayetlerinde neden 'alın/perçem' kelimesinin geçtiğini Allahu Teala'nın 'alından/perçeminden yakalarız' ayeti kerimesi ile aslında neyi kasdettiğini açıklamaya çalışıyor. Yazar kitabında konuyu aydınlatma gayesiyle Kanadalı bir bilim adamının alnın tam ardında beynin yalan ve hataları emreden kısmının olduğunu ortaya koyan araştırmasına yer veriyor. 'Ve Yarın İman Çağı' isimli kitabında Şeyh Abdulmecid El-Zidani Alak Suresi hakkında şöyle diyor; 'Allahu Teala'nın : 'كلا لئن لم ينته لنسفعا باالناصية * ناصية كاذبة خاطئة' (Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden) o yalancı, günahkar alnından (perçeminden) yakalarız (cehenneme atarız) ayetlerini daima okuyordum. Nasıye, başın ön tarafıdır. Kendime soruyor ve sonra da şöyle dua ediyordum; 'Allah'ım bana bunun manasını aç... Neden yalancı ve günahkar alın/perçem dedin?'. Bunu on sene boyunca düşündüm. Şaşkınlık içindeydim. Tefsir kitaplarına başvurduğumda tefsircilerin tümünün şöyle dediğini görüyordum; 'buradaki kasıt yalancı bir alın değildir. Burada mecazi bir anlam vardır. Hakiki bir anlam yoktur. Alın/perçem başın ön tarafı olduğu için alnın sahibi kasdedilerek yalan sıfatı yüklenmiştir... Şaşkınlığım Kanadalı bir bilimadamının alın hakkında yaptığı bir araştırmayı Kahire'de düzenlediği bir tıbbi konferansta sunmasına kadar sürdü. Bu araştırmasında bilim adamı şöyle diyor; 'Sadece 50 yıldır şunu keşfettik ki yalan ve hatalardan beynin, direk alnın/perçem altında kalan kısmı sorumludur. Bu kısım kararları almanın kaynağıdır. Beynin direk kemiğin altında kalan bu kısmı kesilirse insanın bağımsız iradesi olmaz ve seçemez... Çünkü orası seçim mekanı. Allahu Teala; 'alından yakalarız' diye buyuruyor. Yani onu alır ve günahlarıyla yakarız...İlmin büyük ilerleme kaydetmesinden sonra hayvanlarda alındaki bu kısmın zayıf ve küçük olduğu, hayvanların onu yönetip yönlendirme gücüne sahip olmadığını buldular. Allahu Teala bu noktaya şu ayeti kerimede işaret etmektedir; 'Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun pençeminden tutmuş olmasın'. (Hud Suresi-56). Bir hadis-i şerifte de şöyle geçmektedir; 'Allah'ım! Ben senin kulunum, kulunun oğluyum, cariyenin oğluyum, senin avucunun içindeyim, alnım senin elinde'. Allah'ın koyduğu ilahi hikmet ki bu alın secdeye varıp Allah'a boyun eğmektedir. | |
26 Şubat 2012, 01:01 | Mesaj No:12 |
Durumu: Medine No : 13855 Üyelik T.:
22 Mayıs 2011 | Alâk sûresi Kur'an-ı Kerîm'in doksanaltıncı suresi. Ondokuz ayetten doksaniki kelime ve ikiyüz seksen harften ibarettir. Fasılaları, kaf, mim, ye, te ve be'dir. Bu surenin ilk ayetleri; Kur'an-ı Kerîm'in ilk nazil olan ayetleridir. Sure, İkra kelimesiyle başladığı için ona İkra suresi de denilir. Kalem kelimesi geçtiği ve kalemle öğretmenin öneminden bahsettiği için bazı selef âlimlerince Kalem Suresi diye de adlandırılmıştır. Hz. Âişe (r.a.) validemizden nakledilen bir rivayette, bu surenin ilk ayetlerinin indirilişi hakkında, şu bilgiler verilmektedir: "Resulullah (s.a.s.)'a gelen ilk vahiy, uykusundaki sadık rüya hâlindeydi. Ne zaman bir rüya görse mutlaka gün aydınlığı gibi çıkardı. Sonra ona yalnız başına kalmak hoş gösterildi. O, Hıra Dağı'ndaki mağaraya çekilerek belirli gecelerde orada ibadet etmekteydi. Bu sırada ailesine yaklaşmamaktaydı. Beraberinde yiyeceğini de götürüyordu. Yiyeceği tükenince tekrar Hz. Hatice'nin yanına gelip azığını almakta ve geri gitmekteydi. Nihayet 27 Ramazan pazartesi gecesi Hak ona Hıra mağarasında geldi. Yaklaşan melek 'Oku' dedi. O ise 'Ben okuyamam' diye cevap verdi. Resulullah buyurdu ki 'Melek beni sıktı, son derece yordu ve bıraktı. Sonra 'Oku' dedi. Ben ise 'Okuyamam' dedim. ikinci defa beni aldı ve sıktı. Son derece yordu. Sonra bıraktı ve 'Oku' dedi. Ben 'Okuyamam' deyince üçüncü defa aldı ve sıktı Kur'an'ın ilk ayetlerini okudu." "Oku, yaratan Rabb'inin adıyla. O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. Ki o kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini öğretmiştir. " (el-Alâk, 96/1 -5) Böylece Resulullah ilikleri titreyerek döndü ve Hz. Hatice'nin yanına geldi. Eve varır varmaz 'Beni örtünüz' dedi. Üzerini örttüler. Korku ve dehşeti gidinceye kadar yattı. Resulullah, 'Ey Hatice, bana ne oldu?' diyerek başından geçenleri anlattı. Ve, 'Kendimden korktum' dedi. Hz. Hatice ise ona; "Aslâ! Seni müjdelerim. Andolsun ki seni Allah ebediyyen mahcûp etmez. Çünkü sen, akrabalarını ziyaret edersin, doğru söylersin, zahmetlere katlanır, misâfirlere ikram edersin, haklı olanlara destek olursun" dedi. Surenin ilk bölümü bu olay sırasında, geri kalan kısmı da daha sonra nazil olmuştur. Zîra daha sonra, ibadet ve tebliğin alenen yapılmasının emredildiğini bildiren ayetler inmiştir. Bu ayetlerde, surenin ikinci kısımda yer alır. Nitekim bu durum suredeki "O alıkoyanı gördün mü sen, bir kulu namaz kılarken" ayetinden anlaşılmaktadır. Bu son ayetlerin Ebu Cehil hakkında nazil olduğu bilinmektedir. İkra Suresi'nde beyan buyurulanları şöylece sıralayabiliriz: Her işe Allah'ın adıyla başlanması gerekir. İnsanlara kalemi ve bilmediğini Allah öğretmiştir. Okumak ve ilim sahibi olmak farzdır. Okumayınca insan azar. Kendisini Allah'a muhtaç hissetmeyen kişi ona afi olur. Son dönüş yine Allah'a olacaktır. Hak yolda olanları engelleyenler ve bu durumdan vazgeçmeyenler ebedî Alemde cezalandırılacaklardır. Gâfillere uyulmaması gerekir. Allah'a secde edip ona yakın olmak kul için bir vazifedir. Sure vahiy düzenini ve vahiy medeniyetini insanoğluna ilk tanıtan sure olarak İslâm ve Kur'an'ın insanı ve dolayısıyla bütün toplumu olgunlaştırdığını bu ilk mesajla bildirmektedir. Okumanın ve ilmin ilk temeli Allah'ı tanımaktır. Bu, İslâm'ın ilk temeli olduğu gibi ilmin de esasıdır. Kur'anî mesajın "Oku" emriyle başlaması, vahyin ve İslâm'ın okumaya ve ilme verdiği önemi en güzel bir şekilde yansıtmaktadır. Ayrıca ilmin ve dünya nimetlerinin insanı hak yoldan ve Allah'a tam anlamıyla bir kul olmaktan alıkoyması muhtemel olduğu için, bunun ancak Allah'a ibadet ile tamamlanacağı ve ilim ile ibadetin birbirlerinden ayrılmaz unsurlar olduğu da surenin ilk ve son ayetleri arasındaki insicâmdan anlaşılmaktadır. |
03 Temmuz 2013, 12:26 | Mesaj No:13 |
Alak suresi meali okunuşu anlamı açılımı mesajları
ALAK SURESİ 1-İkra' bismi rabbikellezi halak. İkra, Oku. Okumak, anlamadan Arapçasını tekrar etmek olmasa gerek. Kelimeleri yüzünden okumak, tekrar etmek bir anlamda telaffuz etmek, okumak olabilir mi? Anlamını dahi bilmeden seslerin tekrarı ancak telaffuz olabilir. Okumak, telaffuz edilen seslerin kelimelerin anlamını bilmeyi de gerektirir. Oysa, ikrada bu da yetmez. Telaffuz edilenlerin anlamının düşünülmesi, ders çıkarılması, ibret alınması, yaşanılması, anlatılması elzemdir. Zira, Kuran, akledenler, düşünenler için ibretler vardır; hala düşünmeyecek misiniz, böyle kolaylaştırdı ki düşünüp ibret alasınız; kafa patlatırcasına düşünmekten bahseder. Hatta tedebbür düşünmesine yer verir. Yani, temellerini, ilkelerini dikkate almayı, arka planını, satır aralarını düşünmeyi ister. Öyle ki, Kuran, tertil okumasını; azar azar, yavaş yavaş, tek tek, tane tane, düşüne düşüne, hazmederek, sindirerek, muhakeme ederek, adeta suyunu çıkarırcasına okumayı över. Aynı zamanda ikra okumasında; bu çıkarımların, elde edilen sonuçların, yaşanılması, hayata geçirilmesi, yaşama nakşedilmesi şarttır. Böylece, telaffuz edilenlerin anlamının öğrenilmesi, düşünülmesi, ders çıkarılıp ibret alınması, bunların yaşanılması ve insanlığa anlatılmasıdır, ikra. Takip etmek, ardından gitmek, aralarında hiç kimsenin bulunamayacağı kadar yakın bir şekilde izlemek, ona uymak, okumak ve manayı düşünmek, izlemek anlamına gelen tilavetten farkı da bu çıkarımları yaşamakla yetinmeyip insanlığa iletmektir, sunmaktır, tebliğ etmektir. Bu nedenle, Kuranı ikra yapmak, ayetleri telaffuz etmenin yanı sıra, mealini anlamını okumak, bunları düşünmek, gerektiğince fikirlerden yararlanarak ibretler çıkarmak, bunları yaşama geçirmek ve insanlığa sunmak, anlatmaktır. Arı misali çiçeklerin özünü alıp, düşünüp, yoğurup Kuran potasında bal yapıp, yemek ve yedirmektir. Bu amaçla Kurana yaklaşmaktır, yaşamaktır. Kuranın hakikatlerine ulaşmak, özümlemek, yaşamak ve anlatmaktır. Bu bağlamda kainat, kuran ve peygamber evrensel hakikatin, farklı tezahürleridir, ikra yapanlara. “Bu emir "anla" vurgusu taşıyan bir emirdi İkra' emrinin etimolojik anlamı; "birleştirmek, şeyleri yan yana getirerek aralarındaki bağı keşfetmek"tir. Şu halde; "oku emri, kainat, insan ve hadisat ayetlerini, Kur'an ayetleri ışığında bir araya getirerek oku ve aralarındaki bağı keşfet" anlamını taşır.Mİslamoğlu.” Bismi Rabbikellezi Halak. Rabbinin isimlerine yapışarak, tutunarak, teslim olarak, güvenerek ikra yapmaktır. İkrayı, Onun terbiyesine girmek için yapmaktır. Kuranın terbiyesinde yaşamak, hayat bulmak amacıyla gerçekleştirmektir. Yeni bir ahlaka, Kuran ahlakına ulaşmak için ikra yapmaktır. İkra yaptıkça eskiden ayrılmak yeni yepyeni bir ahlakla doğmaktır. Kuran ahlakıyla yaratılmaktır, yoğrulmaktır. Ayeti, baştan veya sondan okursak: Şayet, kuran ahlakıyla yaratılmak, yapılanmak istersen; Rabbin terbiyesine girmek, Ona yapışmak, aşkla bağlanmak, tutunmak gerektir. Bunun da tek yolu ikra yapmaktır. Bilesin ki, ikra yaparsan Rabbin seni terbiye eder ve yeni, yepyeni bir ahlakla, Kuran ahlakıyla yaratır, yapılandırır, cennete layık insan eder. 2-Halekal insane min 'alak. İnsan alaktan Halak oldu. Halak olması, ahlakın, hal, hareket, tavır, yaşam biçimi, programı, felsefesinin alakla ilgili, bağlantısı anlatılır. Kim neye alaka duyarsa, alakasının derecesiyle paralel onun ahlakıyla Halaklanır. Kuran ahlakında yaratılmak, doğmak; insanın alakına bağlıdır. Alakası varsa, Kuran insanı terbiye eder ve yeni bir ahlaka ulaştırır. Alakası ne ölçüde ise halakı, ahlakı, Kuranı yaşamı da o ölçüde olmaktadır. Kurana sevgisi, ilgisi, alakası ahlakını belirlemektedir. Alak gibi, döllenmiş yumurtanın, emriyonun rahim duvarına tutunurken gerçekleştirdiği gibi taa atardamarlarına kadar uzanıp, anasının en güçlü damarlarından beslenmesi misali, insan da Kuranın taa temellerine, ilkelerine, evrensel değerlerine, özüne, esasına, manasına ulaşacak şekilde alaka kurarsa, o nispette Kuranla beslenip, ahlaklanır. Yoksa, ikrası, alakası sadece telaffuzda kalırsa, ahlakının da yüzeysel kalması kaçınılmazdır. Oysa, öyle bir alaka isterki, tilaveti, tertili, ikra okumasını; tezekkürü, tedebbürü, taakulü, tefekkürü vb düşünmeleri bekler. Bu alak, alaka, sevgi, istek ne ölçüde ise Kuranda o ölçüde ahlaklandırır. Peygamber ve arkadaşlarının alakasının büyüklüğü, ahlakının da Kuran olmasını sağladı. Şayet, Kuran ahlakı istiyorsak, önceliklerimizi ve önem verdiklerimizi sorgulayıp, Kurana alakamızı, ilgimizi, sevgimizi, gözden geçirmeliyiz. Ahlakımızı Kuranlaştırmak için alaka duyduklarımızı ve alakamızın derecesini yeniden yapılandırmalıyız. 3-İkra' ve rabbukel'ekram. İkra yapana Rabbi ikram eder. Kuran ahlakına kavuşturur. İkra ile ikramın paralelliği anlatılır. Herneye ihtiyaç duyarsa onu sunar, lutfeder. Gerekli bilgiye, hikmete, terbiyeye kavuşturur. İkra yaptıkça, alakası arttıkça bu ikramlar da çoğalır. Kuran ahlakına uygun yaşamayı ikram eder. 4-Ellezî 'alleme bilkalem. Şöyle ki, Kalemle öğretendir. Kuranı, azar azar, kalem kalem, kısım kısım öğretendir. Lif lif, ayrıntılarına kadar anlatandır. Kalemle, yazarak, çizerek, not alarak, bağlantı kurarak, yaşama indirgeyerek, unutmamak için, Kuran ahlakından uzak düşmemek için çaba harcayanlara belletendir. Yaşama kaydedenlere, hayata geçirenlere, ömürlerine nakşetmek isteyenlere öğretendir. Hayatını, ahlakını Kuran yapandır. 5-Allemel'insane ma lem ya'lem. SA-İnsana bilmediğini öğretendir. Bildiklerinden, önceki öğretilerden, atalar ahlakından vazgeçmeye niyetli olana öğretir. Ezberini bozmaya, kendini değiştirmek isteyene yol gösterir. Akledene, düşünene, ibret alıp ders çıkarana, yaşama kaydedene yardım eder. Kuranı ikra yapana, alakası olana, hayata geçirene, Kuran ahlakını ve bilmediklerini öğretir. Kuran ona rehber olur, yol gösterir, cennete layık insan yapar. Hayatını, ahlakını cennet eder. 6-8 6-Kella innel'insane leyatğa. Hayır; gerçekten insan, azar. 7-Er raehusnağna. A. Bulaç Kendini müstağni gördüğünden. 8-İnne ila rabbikerruca'. A. Bulaç Şüphesiz, dönüş yalnızca Rabbinedir. Hayır, Kuranı ikra yapmayan, alakası olmayan, kendini yeterli gören muhakkak ki azmaktadır. İkraya, okumaya, anlamaya, düşünmeye, ders çıkarmaya, ibret almaya gerek görmeyenler, yaşamlarını Kuranın rehberliğinden kopuk sürdürenler, amaçları Kuranı bir hayat olmayanların azması, yoldan sapması, saptırılması kaçınılmazdır. İkrayla, alakayla Kuran terbiyesine ulaşır. Bu dünyaya gelişinin gidişinin nedenini, niçinini, hikmetini anlar, yaşam amacını kavrar, alakını, önem ve öncelik vermesi gerekenleri belirler. Kuranı rehber edinmeyen başkalarını rehber edinir. Kurandan mahrumlaştıkça, tagutlaşmayı sürdürür. Önem ve öncelik verdikleri, alaka gösterdikleri Kuranın yerini aldıkça, tabi olduğu tagutları olur. Kuran ahlakı yerini tagutların ahlakı hüküm sürmeye başlar. Önem ve öncelik verdiği Kuran dışındaki her şey yaşamını belirler. Zahiri farklı olsa da Ruhunu, özünü, amacını onlara teslim eder. Verilen her şey araç iken, amaçlaşınca, tagut olur, hükmeder. Azdırır. Sonunda dönüş Rabbinedir. Geç olmadan, ölüm çatmadan ikra yap, alakanı Kurana yönelt. Dünyadaki amacını hatırla önem ve öncelik verdiklerini gözden geçir, araçları amaç edinmekten vazgeçip kurtuluşa er. 9-13 9- Eraeytellezi yenha. A. Bulaç Engellemekte olanı gördün mü? 10- Abden iza salla. A. Bulaç Namaz kıldığı zaman bir kulu. 11- Eraeyte in kane 'alelhuda. A. Bulaç Gördün mü? Ya o (kul) doğru yol üzerinde ise, 12- Ev emara bittakva. A. Bulaç Ya da takvayı emrettiyse. 13-Eraeyte in kezzebe ve tevella. A. Bulaç Gördün mü? Ya (bu engellemek isteyen) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise. Salla yapanı engelleyeni gördün mü, anladın mı? Kuranı ikra yapanı, okuyanı, anlayanı düşüneni, yaşayanı, anlatanı, toplumu bu ahlaka davet edeni bu uğurda salla yapanı, destek olanı; engelleyeni, bu yoldan alıkoyanı, mani olanı anladın mı? İnsanla Kuran arasına giren engeller, maniler neler. İçsel ve dışsal unsurları, bireysel ve toplumsal faktörleri, ulusal ve uluslar arası güçleri, bunların tağutlaşarak esir alışlarını düşünmek, tanımak, anlamak ve görmek ve kurtulmak gerekmektedir. Zira, ikra yapmak, gereğince alaka göstermek, Allah’a, Kurana önem ve öncelik vermek olan takva, Kuran terbiyesindeki bir yaşamı sağlar. Kuran ahlakıyla boyar. Kuranı yaşama taşır. Hayata nakşeder, dantel gibi işler. Bunun için, Kuranla bu denli alakamızı kesen, mani olan, Hakkı yalanlayan, yüz çeviren tüm söylemleri, öğretileri, kabullenim ve yargıları, gözden geçirmek, değiştirmek, terk etmek elzemdir. Dünyadaki amacımızı unutturan, peşinde kullaşıp köleleştiğimiz tüm tutkuların, hedeflerin, gayelerin farkına varıp, kurtulmalıyız. İlahlaştırdığımız; mal, mülk, makam, şöhret, para, pul, herneyse tüm araçları amaçlaştırarak girdiğimiz esaret girdabından ayrılmalıyız. Hele bir zengin olayım bak nasıl çalışacağım, destek olacağım diyerek araçları bilerek bilmeyerek amaç edinip de Kuran ahlakını öteleyenlerin kıssaları, farkına varmak için yetmez mi? Oysa bunların amaç değil birer araç olarak ihtiyacımız kadar yaşamımızdaki yerini alması doğaldır. Dünyadaki yaşamın sürdürülmesi için gereklidir. Öncelikle içimizdeki bu anlayış engellerini yok etmeliyiz. Atalar kültürünü bırakmalıyız. Kuranla aramıza giren tüm engelleri, perdeleri yırtıp atmalıyız. Sonra toplumda var olan; Kuranı, ikra yapmayı, alakayı zorlaştıran tüm şartları değiştirmeliyiz. 14-16 14-Elem ya'lem biennallahe yera. A. Bulaç O, Allah'ın gördüğünü bilmiyor mu? 15-Kella leil lem yentehi lenesfe'am binnasiyeh. A. Bulaç Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; 16-Nasiyetin kezibetin hatieh. A. Bulaç O yalancı, günahkar olan alnından. Önem ve öncelik verdiğimiz, her gün aynı perçem, kakül gibi bakıp, gözettiğimiz bu geciçi dünyada araç iken Kuranı amaçlarımızın yerine baş tacı yaptığımız, mal, makam, şöhret vb hedeflerimiz yok mu? Eğer farkına varıp vazgeçmezsek bu yalancı, aldatıcı, insanı yanlışa, günaha daldıran perçemlerimizden, amaç edindiğimiz, uğruna ne günahlara katlandığımız Kuran dışı gayelerimizden, ihtiraslarımızdan, yığma ve biriktirme hastalığından kurtulmazsak, bunların peşinde sürünmek mukadder olur. Hele bir zengin olayım, şu olayım, bu olayım da bir gör ve benzeri perçemlerimiz, bizi aldatmıyor mu, Kurandan, ikradan uzaklaştırmıyor mu? Araçken amaç edindiğimiz ve önümüze kızıl elma gibi koyduğumuz bitmez tükenmez, dipsiz, yalancı, günahkar perçemlerden vazgeçmezsek, o zaman da Sünnetullah gereği bu perçemlerin peşinde köleleşir, sürünür insan. Oysa tüm nimetler, araçlar hayatı kolaylaştırmak, insana hizmet etmek için yaratılmış, ikram edilmişken, bunları amaç edinen insan bunların kölesi olur. Bunlara binmek, kullanmak varken, onlar insana biner, insanı hamal eder. Atalar dininin efendileri olup toplumsal güçleri kullananlar, bu güçlerle tagutlaşanlar, zorbalık yapanlar, Hakka, Kurana ve Kurani ahlakın yayılmasına engel olmaya çalışanlar da, bu güçlerin, bu perçemlerin esiri olur, sürünür, süründürülür. 17-18 17-Felyed'u nadiyeh. A. Bulaç O zaman da meclisini (yakın çevresini ve yandaşlarını) çağırsın. 18-Sened'uzzebaniyete. A. Bulaç Biz de zebanileri çağıracağız. Bu perçemler uğrunda tüm çevresini kullanır, tüm imkanlarını seferber eder. Bu yolda tüm ömrünü heba eder, sonra da zebanilere layık olur. Vahyi önceliklerimizle aramıza giren bu ve benzeri yalancı, günahkar perçemlere ulaşanlar da, muradına eremez, uğruna alakasını, ikrasını, takvasını bozduğu, ne günahlara battığı bu perçemler eliyle tokat yer, sürünür. Salat edenlere, ikra yapanlara, Kurana önem ve öncelik verenlere karşı yaptıkları tüm engellemelerde tüm taguti güçleri seferber etmesine rağmen sonuçta bu güçler eliyle bile darbe yer, hançerlenir. sürünür ve yerle bir edilir. 19-Kella, la tuti'hu vescud vakterib. A. Bulaç Hayır; ona boyun eğme (Rabbine) Secde et ve yakınlaş. Hayır, tüm bu engellerin farkında olup, anlayıp, bunlara uyma; Kurana tabi ol, tam bir itaatle bağlan ve yaşayan Kuran ol. Bunun içinde ikra yap, alakanı ilgini artır. Önem ve önceliklerini Kuran yap. Kuran ahlakına tabi ol. ALAK SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI 1İkra' bismi rabbikellezi halak. Yaratan Rabbinin adıyla oku. K-r-e (H Yılmaz Tebyinil Kuran İşaret Yayınları) “İkra sözcüğü, karae fiilinin emir kipidir. Bu sözcük İbranice ve Süryanice’de de mevcuttur. Meselâ, şu anda bile Süryanice’de “oku¬mak” sözcüğü için kıryono kullanılır. İkri sözcüğü de “adımla, oku” anlamındadır. Araştırmacılar “ikra” sözcüğünün hangi dilden diğe-rine geçmiş olduğu konusunda kesin bir kanaat sahibi değildirler. Henüz defter-kitap ortada yokken karae sözcüğü, “hayız kanının rahîmde toplanması ve dışarı atılması” anlamına üretilmiş [vaz edil¬miş] ve zaman içerisinde de kadınların hayızlı günleri ile hemen arkasından gelen kanamasız günleri kapsayan dönemlerin adı olarak kullanılmıştır. Nitekim sözcüğün Bakara sûresinin 228. âyetin ‘deki kullanımı da bu anlamdadır. Daha sonra sözcük, istiare [ödünç alma] yoluyla “bir şeyleri biriktirip onu dağıtmak, başka yerlere nakletmek” anlamında kulla¬nılmaya başlanmıştır. “Develerin hamile kalarak yavruyu rahîmde ta¬şıyıp sonra da doğurmasına” karaet’in-nâkatu denilirdi. Aynı sözcük, yukarıdakilere ek olarak “harfleri, kelimeleri, cümleleri ya da bilgileri bir araya getirip bir başkasına nakletme” ey¬lemi için de kullanılmaktadır. Zaten bu sözcüğün “okumak” anlamında kullanılma nedeni de budur. Ne var ki, karae sözcüğünü “okumak” diye çevirmek yeterli olmadığı gibi, böyle çevrilmesi onun Kur’ân’da neden kullanıldığını anlamak bakımın¬dan da yanlış sonuç verir. Çünkü Türkçe’de kullanılan “okumak” sözcüğünün karşılığı, Arapça’da “tilâvet “tir. Buna, hazırdaki bir met¬ni okumak diyebiliriz.” İkra “2:222 Ve yes'eluneke anil mehiyd, kul hüve ezen fa'tezilün nisae fil mehiydi ve la takrabuhünne hatta yathurn, fe iza tetahherne fe'tuhünne min haysü emerakümllah, innellahe yühibbüt tevvabine ve yühibbül mütetahhirin 2:222. Sana kadınların aybaşı hâlinden de soruyorlar. De ki: “O, bir eziyettir. Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.” حِيضِ = Hayd = aybaşı 2:228 Vel mütallekatü yeterabbasne bi enfüsihinne selasete kuru', ve la yehillü lehünne ey yektmne ma halekallahü fi erhamihinne in künne yü'minne billahi vel yevmil ahir, ve büuletühünne ehakku bi raddihinne fi zalike in eradu islaha, ve lehünne mislüllezi aleyhinne bil ma7rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh, vallahü azizün hakim 2: 228. Boşanmış kadınlar da, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Ve onların kocaları, barışmak isterlerse o süre içersinde onları geri almaya daha çok hakk sahibidirler. Onların da aleyhlerindeki gibi, ma‘rûf ile kendileri için de vardır. Erkekler için de, onların üzerinde bir derece vardır. Ve Allah azîz'dir, hakîm'dir. قُرُوَءٍ = Kuru’ = aybaşı halinden sonraki zaman, iki aybaşı arasındaki zaman. Kuru’ kadınlara yaklaşmanın yasak olmadığı zaman yani birleşme toplama zamanı, spermle yumurtanın birleşmesiyle, toplanmasıyla, bir araya gelmesiyle “İKRA ile” fetus veya cenin oluşur, Yeni bir hayat ortaya çıkar. Kuran’ın toplanmasıyla, Kuran’ı kendimizde toplamamızla yeniden doğarız, yeni bir hayat oluşur.”YB (TDV Dini Kavramlar Sözlüğü) “kitabı okumak, takip etmek, ardından gitmek, tâbi olmak ve uymak” anlamlarına gelen tilâvet, ıstılahta, Kur’ân’ı usulüne uygun olarak okumak demektir. Kur’ân’da “telâ” fiili 61 defa geçmiş ve takip etmek (Şems, 91/2), okumak (Enfâl, 8/2), ilim ve amel ile tâbi olmak (Bakara, 2/121), indirmek (Âl-i İmrân, 3/58) ve uydurmak (Bakara, 2/102), anlamlarında kullanılmıştır. Bu kelime daha çok âyetleri, Kur’ân’ı okuma anlamındadır.” Anılan Sözlükte, (En’âm, 6/151) ayeti gerekçe yapılarak, “ tilâvet kıraatten daha özeldir. Her tilâvet kıraattır, fakat her kıraat tilâvet değildir. Tilâvette, ittiba, bildirme ve duyurma anlamı da vardır” Görüşüne de yer verilmiş olmakla birlikte, De ki: "Gelin, Rabbinizin size harâm kıldığı şeyleri okuyayım… ayetinden tilavetin kıraatten daha kapsamlı olduğu anlamı çıkarılamaz, aksine Rabbinden gelen ayetin olduğu gibi, değişikliğe uğratılmadan, aynen insanlara aktarılması manası baskın olması nedeniyle tilavet, kıraat/ ikra kavramından daha dardır. Nitekim, 10/16 قُلْ لَوْ شَاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا اَدْرٰیكُمْ بِهٖ فَقَدْ لَبِثْتُ فٖيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهٖ اَفَلَا تَعْقِلُونَ Kul lev şaellahu ma televtuhu aleykum ve la edrakum bihi fe kad lebistu fikum umuram min kablihi e fela ta'kilûn. S. Ateş De ki:"Eğer Allâh dileseydi, onu size okumazdım ve onu size hiç bildirmezdi. Ben ondan önce aranızda bir ömür boyu kalmıştım (böyle bir şey yapmamıştım), düşünmüyor musunuz? " Ayetinde, okuma ile idrak etme aynı zamanda kullanılarak tilavet ile idrak etmenin ayrı ayrı vurgulanmış olması da dikkat çekicidir. Bu nedenle, tilavetin, idrak etme gereği duymadan da, yüzünden, yazılı olanı okuma, yazıyı takip etmek, yazılı olana uyarak onu seslendirmek, sesli veya sessiz dillendirmek olduğu anlaşılmaktadır. İdrak ise anlamına vararak, düşünerek, ibret alarak okumadır. Böylece, tilavet ile ikranın farkı ortaya çıkmaktadır. Bu iki kavramı ayıran temel unsur idraktir. Bu açıdan, (Elmalı) “Hz. Peygamber'in hadisinde söylendiği üzere yüzünden okumanın, sevab ve fazileti, kavrama ve ezberlemeye vesile olmasından dolayıdır.” Derken; tilavetin ikra ile farkını ortaya koymuş ve eğer ikra yapması veya ikraya yardımcı olması halinde tilaveti, yüzünden okumayı teşvik ettiği anlaşılmaktadır. (M Esed) “İkra’ emri, “oku” yahut “telaffuz et/dile getir” olarak çevrilebilir. Birinci çeviri, bana göre, bu bağlamda daha tercihe şayandır; çünkü “telaffuz etmek/dile getirmek” kavramı, yalnızca o anda yazılı olan veya hafızada bulunan bir şeyi -anlayarak veya anlamadan- dil ile söylemeyi ifade eder; oysa “okumak”, bir dış kaynaktan, burada Kur’an mesajından, alınan sözleri veya düşünceleri, yüksek sesle olsun veya olmasın, ama anlamak niyetiyle bilinçli olarak zihnine nakşetmeyi ifade eder.” Diğer bir anlatımla, (H Yılmaz) “ Nitekim Biz sana biriktireceğiz ve dağıttıracağız , sen de unutmayacaksın/terk etmeyeceksin (A’lâ sûresinin 6. âyeti ile Kıyâmet sûresinin. 17–19 âyetin ‘de tekrarlanan benzer ifadeler de göstermektedir ki, kıraat , “ön¬ce bir şeyleri zihinde, kitapta vs. toparlayıp-hazırlayıp, sonra başka¬larına sözlü ya da yazılı olarak aktarmaktır.” Bu durumda, konumuz olan ikra emrinden, Peygamberimizde bir şeylerin biriktirileceğinin ve sonra da bunların yine ona dağıttırılacağının anlaşılması gerekir. Diğer bir ifadeyle, Peygamberimiz Allah’tan bir şeyler öğrenecek; öğrendiklerini de insanlara sözlü veya yazılı olarak öğretecektir. Kendisine ikra ile emredilen [verilen görev] işte budur. Bu konuda şu âyetlere bakılabilir: İsrâ/14.45.93.106; Nahl/98; Şu’arâ/199; A’râf/204; İnşikak/21; A’lâ/6 ve Müzzemmil/20 . Özetle, ikra emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde “vahyolunacakları zihninde toparla/oku/dağıt, tebliğ et” anlamına gelir.” (F Razi) “Ayetteki, "oku" ifadesi ile, "Kur'ân oku" manası kastedilmiştir. Çünkü "okuma" (kıraat), ancak Kur'ân hakkında kullanılır. Nitekim Hak Teâlâ, "Biz onu okuduğumuz zaman, onun kıraatine '{Kıyame, 75/18) ve "Kur'ân'ı parça parça indirdik ki sen onu insanlara yavaş yavaş kıraat edesin, okuyasın" (İsra, 17/106) buyurmuştur.” (Elmalı) “"Sen Kur'ân'dan önce bir kitap okumuyordun." (Ankebut 29/48) kitabın niteliğini, imanın esasının neden oluştuğunu bilmezdin... "Sen önceleri kitap nedir iman nedir bilmezdin." (Şurâ, 42/52)” (Kuran Yolu) “Bu ayette “emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine in-dirilen vahiy ve kozmik evrendeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması ge¬reken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir.” (A Küçük) “Kur’an’ın okunmasından maksat tedebbürdür. Yani düşünerek onun ne dediğini anlamaya çalışmak ve hayatı onunla düzenlemektir. Hz. Ali efendimiz buyurur ki:“Anlamayarak yapılan ibadette ve düşünülmeden gerçekleştirilen kıraatte hayır yoktur.” Zaten Allah’ın Resûlü bir hadislerinde kişinin okuduğu şeyle kalbinin irtibatının kesildiği ve okuduğu âyetlerden başka şeyler düşünmeye ve dikkati başka taraflara dağılmaya başladığı andan itibaren onun okumaya devamını menetmektedir. Selef âlimlerimizin hepsi böyle düşünür böyle inanırdı. Bakın Süleyman Ed-Dârâni: “Anlamadığım ve kalp huzuruyla okumadığım âyetlerden sevap alacağımı ummuyorum. Ben bir âyeti okurum, sonra dört-beş gece onunla meşgul olurum ve onu iyice anlamadan başka bir âyete geçmem.” der. Öyleyse Okuma = Okuma + Başkasına anlatma + Uygulama, yani okunanı yaşama, okunanla hayatı düzenleme + Samimiyettir diyebiliriz.” Nitekim, (Mevdudi) “Eğer meleğin maksadı kendi söylediğini Rasulullah'ın sadece tekrar etmesini istemek olsaydı, Rasulullah "Ben okuma bilmem" demezdi.” Açıklamasından da anlaşılacağı üzere; istenilenin, ne telafuz, ne de tilavet olmadığını vurgulamaktadır. Ikra, vahyedilen Kuran ile birlikte, yaratılan kitabı Kainatı da okumak, incelemek, düşünmek, dersler, ibretler çıkarmak, idrak etmek veya toplamak, içselleştirmek, bunlara uygun yaşamak ve insanları da bu eyleme davet etmektir. Kitabı yüzünden, manasını bilmeden, kelimeleri tekrar etmekten ibaret olan eylemin adı tilavet dahi değildir. Olsa olsa kelime tekrarıdır. Taklittir. Telaffuzdur. Tilavette okunan metnin anlamını bilmek vardır. Bu anlamı kavrayıp, toplayıp, düşünerek ders çıkarmak, ibret almak, yaşama geçirmek, anlamak ve anlatmakla ikra gerçekleşmiş olur. Böylece, ikra yapılınca, Kuranla yoğrulmuş, Kainata, varlık alemine layık, bir insan oluşur. Bi ismi nin manası, ismine, iradesine, kudretine yapışarak, tutunarak, ona dayanarak, ona bağlanarak, onun rehberliğine uymak anlamındadır. R-b-b :Alemlerin Yaratıcısı, yarattıklarını, belirlediği programa uygun hedeflere götüren, olgunluk dere¬cesine ulaşıncaya kadar aşama aşama, yavaş yavaş inşa eden, kemâle erdiren, terbiye edendir. H-l-k : Yaratılışıyla ilgili olarak, yaratma anlamının nüansları şeklinde Bedee, fetara, berae, felaka, zerae, enşee, ceale, savvera, sevvâ, ehyâ, sanea, feale, ahrece, eâde, enbete, a'tâ, vehebe, elkaa, vedaa, enzele kelimeleri de Kuranda, zikredilmektedir. Halak kelimesinin bu kelimelerden anlam farkı da; güzelce ölçüp biçip takdir etmektir. Ahlak üzere yaratmaktır. Varlıkların, hal ve hareketlerini, ahlakını, huyunu, fıtratını, davranışlarını belirlemektir. (26/Şuarâ 137 ve 68/Kalem, 4.) Kuranı, kitabı Kainatı ıkra yapan, yani; okuyan, anlayan, düşünen, ibret alan, ders çıkaran, bunları yaşama geçiren, başkalarına aktaran kişi, Rabbin terbiyesine, okuluna girer, Onun terbiyesine yapışıp tutunarak, ona dayanarak, ona bağlanarak, onun rehberliğine uyar, böylece, Halaka ulaşır, Kurana uygun bir ahlaka, hal ve yaşam biçimine kavuşur. Peygamberin ilan ettiği tamamlanmış ahlakın yolcusu olur. Ayeti sondan alırsak, Kurana uygun bir ahlaka, hal ve yaşam biçimine kavuşmak, Halak a ulaşmak, ahlaklı kişiliğe sahip olmak için Rabbin terbiyesine girmeli, Ona dayanmalı, Ona yapışmalı, Onun rehberliğine uymalı, Kuran okuluna girmeli ve ıkra yapmalıdır. 2- Halekal insane min 'alak. O, insanı alaktan (embriyodan) yarattı. A-l-k : askıya alınmış, bağlanmış, vb (Elmalı) “Bunlardan başka "alak", ru¬hanî ve manevî olarak, alâka gibi aşk ve muhabbet mânâsına da ge¬lir.” (A Tekin) “O, insanı aşk ve sevgiden, bir ilişkiden, rahim duvarına yapışıp yerleşen döllenmiş hücrelerden yarattı.” İnsan Alaktan Halak olmuştur. İnsanın Halakı Alaktandır. İnsanın Kuran ahlakına kavuşması alakasına bağlıdır. Alakla ilgilidir. Kuran ahlakına ulaşmak, bunu aşk derecesinde istemekle mümkündür. Herkesin Halakı, ahlakı Kurana verdiği öneme, alakaya, sevgiye bağlıdır. Alakası, sevgisi aşkı ne kadar yüksek ise, Halakı, ahlakı da o denli olmaktadır. Peygamberin Allah’a ve Kurana olan alakası, sevgisi, aşkı, verdiği önem ve öncelik zirvede olduğundan, Onun ahlakı, Halakı da en yüksekti, en üstündü, en zirvedeydi. Bunun için de örnek insandı.Yaşayan Kurandı. SONUÇ Bu iki ayet, insanlığa; değişimin, dönüşümün yolunu yöntemini vermektedir. Kuranı ıkra yapanların, Rabbin eğitimine terbiyesine girdiklerini, Allah’a ve Kurana verdikleri öneme, önceliğe, alaka, sevgi ve aşk derecesine paralel olarak Halaklandıkları, Kuranın ahlakıyla yenilenip yaratıldıklarını açıklamaktadır. Yaşayan Kuran olmak, Kuran ahlakıyla değişmek dönüşmek isteyenlerin yapması gereken ıkradır, Kuran okuluna girip terbiye olmaktır, bütün benliğiyle Kurana yönelmektir, önem ve öncelik vermektir, alaka göstermektir. Alakın döllenmiş zigot anlamını, asılı, askıda vb manalarını da dikkate aldığımızda, bu alaka öyle olmalıdır ki, aynı döllenmiş yumurtanın rahim duvarına tutunması, ana damarlarına, atardamarlarına ulaşması kadar güçlü ve kapsamlı ve olgunlaşıncaya, kemale erinceye kadar sürmelidir. Haftada bir gün, bir saat vs değil. Bu alaka ne ölçüde ise, Kuran ahlakıyla Halaklanmak, yaratılmak ta o ölçüde olmaktadır. Bu Allah’ın sünnetidir. Neye alaka gösterirse insan, alakasını yönelttiği alanda ve alakası ölçüsünde halaklanır, ahlaklanır, o ahlak üzere yaratılır, değiştirilir. Şimdi şu soruyu sormalıyız: Biz neden gereğince Kuran ahlakıyla ahlaklanamadık? Toplumun yaşamı Kuran ahlakından neden uzak? Kurana alakamızı sorgulayalım, Kuranı ıkra yapışımızı sorgulayalım. Önem verdiklerimizi, yaşamdaki önceliklerimizi, amacımızı sorgulayalım. | |
03 Temmuz 2013, 12:29 | Mesaj No:14 |
Cevap: Alak Suresi'ndeki mucize
öncelikle şükran, cidden önemli bir alıntı. alak suresi sözkonusu ayete de bir bakalım isterseniz. 14-16 14-Elem ya'lem biennallahe yera. A. Bulaç O, Allah'ın gördüğünü bilmiyor mu? 15-Kella leil lem yentehi lenesfe'am binnasiyeh. A. Bulaç Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; 16-Nasiyetin kezibetin hatieh. A. Bulaç O yalancı, günahkar olan alnından. Önem ve öncelik verdiğimiz, her gün aynı perçem, kakül gibi bakıp, gözettiğimiz bu geciçi dünyada araç iken Kuranı amaçlarımızın yerine baş tacı yaptığımız, mal, makam, şöhret vb hedeflerimiz yok mu? Eğer farkına varıp vazgeçmezsek bu yalancı, aldatıcı, insanı yanlışa, günaha daldıran perçemlerimizden, amaç edindiğimiz, uğruna ne günahlara katlandığımız Kuran dışı gayelerimizden, ihtiraslarımızdan, yığma ve biriktirme hastalığından kurtulmazsak, bunların peşinde sürünmek mukadder olur. Hele bir zengin olayım, şu olayım, bu olayım da bir gör ve benzeri perçemlerimiz, bizi aldatmıyor mu, Kurandan, ikradan uzaklaştırmıyor mu? Araçken amaç edindiğimiz ve önümüze kızıl elma gibi koyduğumuz bitmez tükenmez, dipsiz, yalancı, günahkar perçemlerden vazgeçmezsek, o zaman da Sünnetullah gereği bu perçemlerin peşinde köleleşir, sürünür insan. Oysa tüm nimetler, araçlar hayatı kolaylaştırmak, insana hizmet etmek için yaratılmış, ikram edilmişken, bunları amaç edinen insan bunların kölesi olur. Bunlara binmek, kullanmak varken, onlar insana biner, insanı hamal eder. Atalar dininin efendileri olup toplumsal güçleri kullananlar, bu güçlerle tagutlaşanlar, zorbalık yapanlar, Hakka, Kurana ve Kurani ahlakın yayılmasına engel olmaya çalışanlar da, bu güçlerin, bu perçemlerin esiri olur, sürünür, süründürülür. | |
03 Temmuz 2013, 12:33 | Mesaj No:15 | |
Cevap: RE: Tefhimul kuran Alak suresi tefsiri Alıntı:
DÜşünenlere selam olsun. İKRa yapanlara selam olsun | ||
03 Temmuz 2013, 12:34 | Mesaj No:16 | |
Cevap: İkra` (Alak) Suresi Alıntı:
| ||
Konuyu Toplam 5 Kişi okuyor. (0 Üye ve 5 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Fizilalil Kuran Rum Suresi Tefsiri | MERVE DEMİR | Fizilalil Kur'ân | 2 | 08 Ekim 2008 12:30 |
Fizilalil Kuran Sad Suresi Tefsiri | MERVE DEMİR | Fizilalil Kur'ân | 2 | 08 Ekim 2008 12:10 |
Fizilalil Kuran Tur Suresi Tefsiri | MERVE DEMİR | Fizilalil Kur'ân | 0 | 08 Ekim 2008 11:36 |
Fizilalil Kuran Nuh Suresi Tefsiri | MERVE DEMİR | Fizilalil Kur'ân | 0 | 08 Ekim 2008 00:05 |
Fizilalil Kuran Asr Suresi Tefsiri | MERVE DEMİR | Fizilalil Kur'ân | 0 | 22 Eylül 2008 10:43 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|