|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 01 Aralık 2016 (21:40), Konuya Son Cevap : 01 Aralık 2016 (21:43). Konuya 3 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
01 Aralık 2016, 21:40 | Mesaj No:1 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Dirâyet Tefsîrinin Esasları Dirâyet Tefsîrinin Esasları Rivâyet tefsîri verileri yanında dil, edebiyat, mantık ve diğer ilimler doğrultusunda oluşan görüş ve çıkarımlara göre tefsîr yapan bir dirâyet müfessirinin hataya düşmemesi, yanlış görüş ve yorum bildirmemesi şu kurallara dikkat etmesine bağlıdır: 1. Müteşabih alana ait hususiyetlerin farkında olmak. 2. Yorumlarında delil ve karineye dayanmak, kişisel ve subjektif yorum yapmaktan kaçınmak. 3. Mezhep taassubundan uzak durmak. 4. Delilsiz olarak Allah’ın muradı konusunda kesin yargıya varmamak. Dirâyet müfessirinin Kur’ân’da üç çeşit ilim olduğunu ve bunların da kesin olarak bilinemeyeceğini hatırdan uzak tutmaması gerekir. Bunlar şu üç alandır: 1. Allah’ın zatı, sıfatları ve gaybi konular alanıdır ki bu hususlarda hiç kimsenin söz söylemesi caiz değildir. 2. Allah’ın peygamberine bildirdiği alan. Bu alanda söz söylemek ise ancak Peygamber’e ve onun haber ve izin verdiği kimseler için söz konusu olabilir. 3. Allah’ın peygamberini tebliğ etmeğe memur ettiği alan. Bu da iki kısımdır:
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
Konu Sahibi Medine-web 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması... | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 5 | 211 | 23 Eylül 2024 20:24 |
Mustafa İslamoğlu Sözler | Medineweb.net Videolar | Mihrinaz | 2 | 393 | 30 Nisan 2023 16:51 |
Şirk Hakkında Kuran Ne Diyor? | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 0 | 263 | 29 Nisan 2023 18:52 |
DÜNYA KABE'NİN NERESİNDE | Hacc-Umre-Kurban | Medine-web | 0 | 1106 | 27 Nisan 2020 21:40 |
01 Aralık 2016, 21:41 | Mesaj No:2 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Dirayet Tefsiri Yöntemi
İnsanın karşısına değişik dönemlerde farklı meselelerin çıkması doğaldır. Tâbiîn ve sonrası dönemlerde konuşulan meseleler de sahabe döneminde gündemde olan ve cevap aranan meselelerden farklı olmuştur. Bu bakımdan müfessirin Kur’ân’da bulmaya çalışacağı cevap ve çözüm ihtiyacına, bir de insandaki merak duygusu katıldığında dirâyet tefsîrinin ortaya çıkış sebebi daha açık anlaşılmaktadır. Çünkü rivâyet tefsîri kanalıyla gelen sınırlı bilgiler, bazı meseleler için yeterli değildir, çok daha geniş açılımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yüzden dirâyet tefsîrinin ihtiyaç sonucu ortaya çıktığı rahatlıkla söylenebilir. Fetihlerle birlikte İslâm coğrafyasının genişlemesi sonucunda Müslümanlar arasında daha önce hiç duyulmamış yeni problemler, felsefî fikirler ve akımlar ortaya çıkmıştır. Bir de nübüvvet asrından uzaklaştıkça Müslümanların vahyî ve nebevî bilgi ve kültürlerinin zayıflaması, hem daha önce üzerinde durulmayan nassların, hem de açıklanmış olmakla birlikte yeniden ele alınması gereken âyetlerin tefsîrini zorunlu hale getirmişti. İşte böyle hassas bir dönemde söz konusu edilen tefsîrin, rivâyet kaynakları yanında farklı bilgilere ve içtihada da yer vermesi icap ediyordu. Bazen de farklı rivâyetler arasında tercihte bulunmak gerekiyordu. Bu da dirâyet tefsîrinin ilk adımıydı. Dirâyet tefsîrini rivâyet tefsîrinden ayıran en belirgin özellik, müfessirin çeşitli yollarla elde ettiği bilgi ve birikimi neticesinde oluşan kanaatine yer vermesidir. Dirâyet tefsîrinde müfessir, rivâyet müfessirine oranla çok daha aktif ve teyakkuz durumundadır. Fakat burada bir meseleyi izah etmekte yarar vardır: Acaba dirâyet tefsîri, rivâyetlerden hiç istifade edemeyecek midir? İşte burada dirâyet tefsîrinin kabule şayan görülen kısmıyla, yani memduh dirâyet ile kabule şayan görülmeyen, kötülenen, yani mezmum dirâyet kısımları anlaşılır hale gelmektedir. Sağlıklı ve kabule şayan görülen bir dirâyet tefsîri, elbette rivâyet tefsîr kaynaklarını kullanmalıdır. Memduh dirâyet tefsîrinin takip etmesi gereken belki en sağlıklı yöntem, öncelikle rivâyet tefsîri kaynaklarına başvurmak olmalıdır. Sonra da dirâyet müfessiri bu kaynaklardan elde ettiği bilgileri, kendi döneminin bilgi, birikim ve akıl süzgecinden geçirmelidir. Ortaya koyduğu yorumların heva ve hevese değil, delil ve karineye dayalı olmasına dikkat etmelidir. Dirâyet müfessirinin ortaya koyacağı bu zihinsel çaba esasında içtihat demektir. Her âyet için böyle bir çalışma yapılması gerekmeyebilir. Rivâyet tefsîri kaynaklarından elde ettiği bilginin problemi çözmesi durumunda dirâyet müfessirinin belki sadece problemi ve bulduğu çözümü tahlil etmesi gerekecektir.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
01 Aralık 2016, 21:42 | Mesaj No:3 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Sahâbenin Kur’an’ı Tefsîr Metodu
Hz. Peygamber’in vefatının ardından Kur’ân’ı tefsîr etme göreviyle karşı karşıya kalan sahâbileri, bu husustaki yaklaşımları itibariyle iki gruba ayırmak mümkündür. Bunlardan bir grup, özellikle müteşâbih nassları tefsîr etme konusunda oldukça çekingen davranarak re’y ile tefsîre karşı çıkıyordu. Bu anlayışta Allah Resûlü’nün: “Kim bilgisizce Kur’ân hakkında bir şey söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın”, “Kim sırf kendi içtihadıyla Kur’ân hakkında bir şey söylerse isabet etse bile hata etmiştir” şeklindeki tehdit dolu sözlerinin etkili olduğu söylenebilir. Bu yüzden olmalı ki meselâ Hz. Ebû Bekir kendisine “ebben” (Abese (80), 31) kelimesinin anlamı sorulduğunda: “Allah’ın kitabına dair herhangi bir şeyi kendi fikrime göre tefsîr eder veya anlamını bilmediğim bir şey hakkında konuşursam, hangi arz beni üzerinde taşır ve hangi semâ beni altında gölgelendirir?” demiştir. Yine nakledildiğine göre Hz. Ömer, Subeyğ (Sebiğ) b. Asel adında bir şahsın Medine’ye gelip Kur’ân’ın müteşâbihleri hakkında soru sorduğunu öğrenince, onu huzuruna getirtip yaş bir hurma dalıyla kafasını kırıncaya kadar dövmüş sonra da, Ebû Musâ el-Eş’arî’nin refakatinde Medine’nin dışına çıkartmıştır. Bu rivâyetler bize gösteriyor ki o dönemde bir kısım sahâbî Kur’ân âyetlerini yorumlama noktasında çok duyarlı hareket ederek, nassları kendi tercihleri doğrultusunda anlamlandırmayı ilâhî irâdeye müdâhele olarak telakki ediyor; bunun için de böyle bir müdâheleden uzak durmayı daha isabetli bir yol olarak görüyorlardı. Buna mukabil bir kısım sahâbî de naklin bulunmadığı yerde kendi içtihâdlarıyla Kur’ân’ı tefsîr etme cihetine gidiyordu. Bu durumdaki sahâbîler, herhangi bir âyeti tefsîr ederken öncelikle Kur’ân’a, sonra da Resûlullah’ın sünnetine başvuruyorlar; şayet aradıklarını bu iki kaynakta bulamazlarsa, o takdirde kendi içtihadlarıyla tefsîr ediyorlardı. İçtihadî tefsîrlerinde de genel olarak ya dil ya da din konusuna önem veriyorlardı. Çünkü Kur’ân, kendi ana dilleriyle nâzil olduğu için onun lafız ve terkiplerini ve bu terkiplerin inceliklerini iyi biliyorlardı. Bu bakımdan sahâbiler bir taraftan dil tahlilleriyle diğer taraftan da eski Arap şiiriyle istişhâdda bulunmak suretiyle Kur’ân’ı tefsîr etmişlerdi. Özellikle İbn Abbâs’ın, tefsîrde Arap şiirini çok kullandığı hatta kendisini imtihan etmek maksadıyla soru soran Nâfi b. el-Ezrak’ın sorduğu her kelimeyi şiirlerden beyit okuyarak cevaplandırdığı bildirilmektedir.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
01 Aralık 2016, 21:43 | Mesaj No:4 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Hz. Peygamber’in Kur’an’ı Tefsiri
Resûlullah’a gelen vahiyler çoğu zaman ashab tarafından anlaşıldığı için hiçbir açıklamayı gerektirmezdi. Böylesi durumlarda o, inen âyetleri tebliğ etmekle yetinirdi. Ancak bazen de bunun tersi olur, açıklama zarureti doğardı. O zaman da genellikle Hz. Peygamber ihtiyaç duyulduğu kadar tefsîr ederdi. Meselâ Yüce Allah namazı, orucu, haccı, zekâtı farz kılmış; ancak bunların nasıl yapılacağını, şartlarını, miktarlarını, mânilerini açıklama işini sünnete bırakmıştır. Ayrıca avlanma, hayvanları boğazlama, nikâh, talak vb. birtakım hususlar aynı şekilde sünnetle açıklanmıştır. İşte sünnet, Kur’ân’ı açıklamaya yönelik bu görevi gelişi güzel değil belli bir şekil ve usüllerle gerçekleştirmiştir ki bunları şöyle sıralamak mümkündür: Mücmelin Tebyini Mücmel, kendisinden ne kastedildiği anlaşılmayacak derecede kapalı olan âyet demektir. Bunların bir kısmı Yüce Allah, bir kısmı da Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır. Allah Resûlü’nün açıkladığı nasların başında ahkâm, gayb, yaratılış, kader, kıyâmet vb. konuları içeren âyetler gelmektedir. Meselâ “Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları(kötülükler) kalplerini paslandırmıştır”( Mutaffifîn (83), 14) âyeti, Ebû Hureyre’nin naklettiği, “kul bir günah işledi mi onun kalbine siyah bir nokta konulur. O bunu tevbe ve istiğfar ile koparıp attığı zaman kalbi cilalandırılır. Ancak tekrar günah işlerse siyah noktalar artırılır. Nihayet onlar kalbini tamamen kuşatır. İşte bu Yüce Allah’ın Kur’ân’da buyurduğu pastır” şeklindeki hadisle açıklığa kavuşmuştur (tebyin). Mübhemin Tafsili Mübhem kavramı, insan, melek ve cin gibi varlıkların veya bir topluluk ya da kabilenin veyahut bir kelime ve nitelemenin Kur’ân’da açık değil de ism-i işâretler, ism-i mevsuller, zamirler, cins isimleri, belirsiz zaman zarfları ve belirsiz mekân isimleriyle zikredilmesi anlamına gelmektedir. Görüldüğü gibi müphem lafızlar anlam bakımından bir belirsizliği ve anlaşılmazlığı ifade etmektedir. Böyle olunca mübhem olan hususların açıklığa kavuşturulmasında doğal olarak bir zaruret söz konusudur. Bu zaruretin ortadan kaldırılmasında da belirleyici olan aklî yaklaşımlar değil rivâyetlerdir. Bu sebepledir ki İslâm âlimleri mübhem lafızların açıklığa kavuşturulması noktasında sahâbe kavillerini bağlayıcı görmüşlerdir. Meselâ “Namazlara (özellikle) orta namaza devam edin” (Bakara (2), 238) âyetindeki orta namazdan maksadın ne olduğu açık değildir. Yani cins bir isim olan “namaz” ve onu tavsif eden “vustâ” lafzından dolayı âyette anlam yönüyle bir mübhemiyet vardır. İşte burada Resûlullah’ın: “Orta namaz ikindi namazıdır” sözü, bu müphemiyeti ortadan kaldırıp âyeti anlaşılır hale getirmektedir.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
İslam inanç Esasları 1-10- Medineweb | mücahitayan | İslâm İnanc Esasları(1.Sınıf) | 4 | 07 Ocak 2019 10:17 |
İslam İbadet Esasları 1-10 üniteler | Mutercim | İslam İbadet Esasları* | 2 | 16 Kasım 2018 17:20 |
islam ibadet esasları 7.ünite | mehmet akif2 | İslam İbadet Esasları* | 2 | 21 Ağustos 2015 02:43 |
İslam İbadet Esasları Ara Sınav | muuskem | İslam İbadet Esasları* | 0 | 23 Aralık 2012 17:02 |
Dirayet | Emekdar Üye | İslami Kavramlar | 0 | 05 Mayıs 2008 01:27 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|