Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Tevhid Ve Şirk Konuları

Konu Kimliği: Konu Sahibi zümer65,Açılış Tarihi:  19 Şubat 2011 (13:44), Konuya Son Cevap : 16 Şubat 2012 (19:43). Konuya 20 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 19 Şubat 2011, 13:44   Mesaj No:1
Avatar Otomotik
Durumu:zümer65 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13372
Üyelik T.: 19 Şubat 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3
Konular: 1
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart --İşte / Tevhid--

Tevhid nedir..

--İşte / Tevhid--
Türkçede birlemek anlamına gelir.Arapçada "vahd" kökünden türemiş bir mastardır.Tevhid aynı zamanda Allah (c.c)'ın bize gönderdiği dinin adıdır.
Tevhid 3'e ayrılır.Ama biz bunların 2'sini işleyeceğiz.

 1-)--ULUHİYET TEVHİDİ--

 Uluhiyet 3 islam tevhidinden bir tanesidir.Uluhiyet "İlah" sıfatına bağlıdır.Onun için gelin bir yüce Allah'ın "İlah" sıfatına bir bakalım.

İlah Nedir?:
Cahiliye insanının ilah düşüncesi İslamdan önceki arapların ve eski milletlerin ilahlık bağlamında ne gibi düşüncelere sahip olduklarına,buna karşılık Kuranın bu sözcükle ilişkili hangi yaklaşımları reddettiğine de bakmamız gerekmektedir.

1.
Onlar,kendileri için bir güç kaynağı olmak üzere (ya da onların himayesine girerek mahfuz kalmak için) Allahtan başka ilahlar edindiler. (Meryem, 81)

Yardım edilecekleri (Yani ilahların kendilerine yardım edecekleri) ümidiyle Allahtan başka ilahlar edindiler. (Yasin, 74)

Sözlük anlamı kulluk edilen,alışılan,düşkün olunan'dır."İlah" Allah'ın bir sıfatıdır.Kendisinden türediği fiili; yönelmek, düşkün olmak, kulluk yapmak, örtüp gizlemek, alışmak gibi anlamlara gelmektedir.

Kavram olarak kendisine ibadet edilen ,herşeyden çok sevilen ,tazim edilen ,kutsal varlık anlamına gelir.İbadet edilen derken onun söylediği şekilde yapmak ,ona uymak anlamı çıkarılır.

Yani "Uluhiyet"in bir anlamıda kanun koymak demektir.
Kanun koymak çok önemli bir husustur.Eğer kendi kanunlarımızı koymuş olursak,kanun koymak Allah'ın bir sıfatı olduğundan dolayı ona(Allah)a ortak koşmuş oluruz.Buda "Şirk" demektir ve şirk oldukça büyük bir günahtır.
2-)--RUBUBİYET TEVHİDİ--
Rububiyet 3 islam tevhidinden bir tanesidir.
"Rububiyet" tevhidinin kökü "Rab" sıfatına dayanır.Şimdi bir "Rab" sıfatına bakalım.
RAB NEDİR?:
Tabiat üstü bir düzenle insanların terbiyesini üstlenen, ihtiyaçları gidermeyi, onları koruyup gözetmeyi üstlenen emredip yasaklayan, yüce egemenlik sahibi, doğruluk ve hidayetin, kanun ve yasamanın kaynağı, devlet ve ülke hakimi, toplumun ve medeni hayatın merkezi anlamına gelen RAB kelimesinin insanlık tarihi boyunca değişik bir anlama gelmiştir."Rab" Allah'ın çok güzel sıfatlarından biridir.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi zümer65 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Tevhid nedir.. Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 20 9058 19 Şubat 2011 13:44

Alt 20 Şubat 2011, 00:09   Mesaj No:2
Avatar Otomotik
Durumu:zümer65 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13372
Üyelik T.: 19 Şubat 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 3
Konular: 1
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Tevhidler

"Rab" sıfatı kuranda birkaç anlamda kullanılmaktadır.Bunlar:


a) Özel İsim Olarak: Birçok yerde Rab kavramı, Allah’ın özel ismi olarak geçmektedir (26/Şuarâ, 77-80; 73/Müzemmil, 9; 6/En’âm, 164).


b) Kendisine Yönelinen: Bazı âyetlerde, etrafında toplanılan, kendisine dönülen en yüce varlık anlamında kullanılmaktadır. Bu anlam ile Allah’ın özel ismi Rab arasında bağlantı vardır. (34/Sebe’, 26)


c) Karşı Gelinemeyen Otorite: Emrine uyulan, kendisinden daha üstün kimsenin olmadığı, koyduğu ilkelere uyulan ve karşı gelinmeyen otorite anlamında da kullanılır: “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu İsa’yı (Mesih’i) rab olarak kabul ettiler. Halbuki bir tek ilâhtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ilâh yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir (uzaktır).” (9/Tevbe, 31; Ayrıca bkz. 3/Âl-i İmrân, 64). Âyette geçen “erbâb” rab kelimesinin çoğuludur.


Birtakım insanlar, Allah’ı bırakıp O’nun dışındaki bazı şeyleri rab haline getirirler, onları rabb kabul ederler. Onların emirlerini, sözlerini ve koydukları hükümleri mutlak ölçü olarak alırlar. Allah’ın kanun ve ölçülerini bırakıp, bu yücelttikleri ölçüleri en doğru ilke kabul ederler. Allah, onların rab haline getirdiği şeylerin aslında rab olmayıp, güçsüz varlıklar olduğunu vurgulamaktadır.



d) Efendi-Yönetici Anlamında: Yûsuf sûresi âyet 50’de rab kelimesi sahip, efendi veya yönetici anlamında kullanılmaktadır.


e) Mâlik/Sahip Manasında: Bazı âyetlerde rab kelimesi, mâlik/sahip anlamındadır. “Yedi göğün Rabbı, yüce Arşın da Rabbı kimdir?” (23/Mü’minûn, 86) “Eğer yerde ve gökte birden fazla tanrılar olsaydı, şüphesiz her ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki Arş’ın Rabbı olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir/uzaktır.” (21/Enbiyâ, 22)


d) Allah’ın Sıfatı Olarak Rab: Görüldüğü gibi Rab olmak, Allah’ın sıfatlarından biridir. İlâhlığının bir gereğidir. Rab ismi geniş anlamlı bir sıfattır. Allah’ın yaratıcılığını, evrene sahip ve hâkim oluşunu, insana ait her şeyi yaratıp şekil verdiğini, evrende olan her şeye yüce kudretiyle tasarruf ettiğini, insanlar hakkında hükümler/yasalar koyduğunu ve bu hükümlere itaat etmenin gerekliliğini, mutlak anlamda itaatın ancak Allah’a yapılması gerektiğini, ıslah edenin, şekil verenin, her şeyi elinde tutanın yalnızca Allah olduğunu ifade eder. (2)


Bunlarda başka ayetler:


"Hamd alemlerin "Rabbi" olan Allah'a mahsustur"(fatiha 2)


"O putlar, benim düşmanlarımdırlar. Benim tek dostum alemlerin "Rabbi"i olan Allah'tır.O beni yaratan ve doğru yola iletendir.O beni doyuran ve içirendir.Hastalığımda beni iyileştiren O'dur.(şuara 77-80)


De ki; "Rabb'imiz bizi biraraya getirecek, sonra aramızdaki uyuşmazlıkları hak uyarınca çözecektir. O son derece âdil bir yargıç ve her şeyi bilendir."(Sebe 26)


“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu İsa’yı (Mesih’i) rab olarak kabul ettiler. Halbuki bir tek ilâhtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ilâh yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir (uzaktır).” (9/Tevbe, 31)


"Kral O adamı bana getiriniz" dedi. Yusuf, yanına gelen kralın elçisine dedi ki; Efendinin yanına dön ve ellerini yemek bıçakları ile kesen kadınlara ilişkin olayın içyüzünü kendisine sor. Gerçi Rabbim, o kadınların bana kurdukları tuzağı iyi bilir."(Yusuf 50)


“Yedi göğün Rabbı, yüce Arşın da Rabbı kimdir?” (Mü’minûn, 86)


“Eğer yerde ve gökte birden fazla tanrılar olsaydı, şüphesiz her ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki Arş’ın Rabbı olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir/uzaktır.” (Enbiyâ, 22)
__________________
''LA İLAHE İLLALLAH BİR HAYAT NİZAMIDIR ''
Alıntı ile Cevapla
Alt 20 Şubat 2011, 00:42   Mesaj No:3
Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:54
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Tevhidler

selamun aleykum

İslam termolojisinde uluhiyet,rububiyet,ubudyet tevhidleri vardır.
Uluhiyet ve rubibiyet tevhidleri hususunda mazeret söz konusu olamaz.Kişi uluhiyet ve rububiyet tevhidlerine Allah'ı birlemek durumdadırlar.

Tek merci olarak yasama yetkisi ibadet ve kulluğun yapıldığı terbiye edici ve yaratıcı olarak onu birlemek insanı islam dairesi içerisine girmesini sağlamaktadır.

Kişi Allah'tan başka rabler ve ilahlar edindiği takdirde akidesini bozmuş,islam dairesi dışına çıkmış olur..Bu sebeple yaratıcı,terbiye edici kanun koyucu,ibadet ve kulluk edici olarak Allah'ı birlemek zorunluluğu vardır.
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Ağustos 2011, 18:57   Mesaj No:4
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:180
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Standart Tevhid nedir..

TEVHİD NEDİR ?

Birlik, birlemek. Allah'ın varlığını, birliğini, tüm yetkin niteliklerin kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak. Bu bilgi ve inanç en özlü biçimde "Lâ İlâhe İllallah' (Allah'tan başka ilah yoktur) cümlesiyle ifade edilir. Bu nedenle bu cümleye tevhid kelimesi (kelime-i tevhid) denir. Tevhid kelimesini manasını bilere...k söyleyen ve buna inanan kişi mümin ve muvahhid adını alır.

La İlahe İllallah'ın manası:

Tek ilah'tan başka kulluk edilecek başka bir ilah yoktur. O tek olan ilah da, şeriki olmayan Yüce Allah'tır. Çünkü ibadete layık olan, ancak O'dur.

Bu kelimenin gereği, Allah'ın (c.c.) dışındaki bütün sahte ilahları reddetmektir.

Zira Allah (c.c.) dışındaki mabutların ilahlık iddiası batıldır. Çünkü O'ndan başka bir şey ibadete (dua edilmeye, emir ve yasak koymaya, nizam tespit etmeye) layık değildir.

Uluhiyetin başkaları için reddedilmesi, ilahlığı sadece ortağı olmayan Allah'a (c.c.) ait kılmayı ve O'nun yanında ikinci bir ilah edinmemeyi gerektirir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayın..." (Nisa: 4/36)

"Kim tağutu inkar edip Allah'a iman ederse, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa (La İlahe İllallah'a) yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir." (Bakara: 2/256)

"... Biz her ümmete, yalnız Allah'a kulluk etmeleri ve tağuttan da sakınmaları için Rasul gönderdik." (Nahl: 16/36)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Kim La İlahe İllallah der ve Allah'tan başka tapınılanları (ibadet edilenleri) reddederse malı ve kanı haram olur..." (Müslim, İman: 8)

Bütün rasullerin kavimlerini davet ettikleri söz şudur:

"...Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur..." (A'raf: 7/59 )

İbn-i Receb (Allah ona rahmet eylesin) şöyle demiştir:

"İlah; yüceliğiyle, aşk ve muhabbetiyle korku ve ümidiyle kendisine güvenilen, tevekkül edilip dayanılarak kendisinden istenilen, kendisine dua ve yakarışta bulunulan, itaat edilip isyan edilmeyendir. Tüm bunlar ancak aziz ve celil olan yüce Allah'a yaraşır."

İşte bu sebeple; Rasulullah (s.a.v.) Kureyş müşriklerine:

"La ilahe illallah" deyiniz, dediğinde müşriklerin cevabı;

"İlahları tek bir ilah mı kıldı? Gerçekten bu çok acayip bir şey" (Sa'd: 38/5) demek olmuştur.

Kelime-i Şehadet'in genel manası Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilenleri reddeder ve batıl kılar. Yani tağutu red ve Allah'a (c.c.) iman etmeyi gerektirir.

Tağutu reddetmek, Allah'ın (c.c.) emir ve yasağına ters düşen emirlerde bulunan kişi ve kurumları, hevayı ve şeytanı reddetmektir. "La ilahe illallah" ın manasıyla birlikte gereğini de yerine getirmek, ibadette Allah'ı (c.c.) birleyerek O'na benzer tutulanları terketmektir.

Kul, "La ilahe illallah" dediğinde; ibadette Allah'ı (c.c.) birlediğini, Allah'tan (c.c.) başkalarına, putlara, kabirlere, evliyalara ve salihlere ibadet etmenin batıl olduğunu ilan eder.

"La ilahe illallah" ın gereği, Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığını, yaratıcı, kudret sahibi ve her şeye kadir olanın Allah (c.c.) olduğunu kabul etmek, Allah'tan (c.c.) başka hiç kimsenin hakimiyet hakkı olmadığına inanmaktır. Çünkü hakimiyet yalnız Allah'a (c.c.) aittir. Kim, "La ilahe illallah" ı bu şekilde inanarak açıklarsa mutlak olarak tevhidin hakkını vermiş olur.

Allah'a (c.c.) yaklaşmak için ölülere kurban kesen, türbelerden yardım isteyen, kabirlerin etrafını tavaf eden ve adak adayanlar, Allah'ın (c.c.) yaratıcı ve her şeyin sahibi olduğuna inansalar bile, ilk Arap müşrikleri gibi Allah'a (c.c.) şirk koşmuş olurlar. Mekke müşrikleri, kabirlere ve putlara tapmadıklarını söylüyor fakat uygulamada aksini yapıyorlardı. Onlar yaratıcı ve rızık verici olduğuna inanmadıkları halde, sırf kendilerini Allah'a (c.c.) daha çok yaklaştırsınlar diye salih olduğuna inandıkları bazı kişilere ibadet ediyorlardı.

Hakimiyet, "La ilahe illallah"ın gerçek manasının tamamını değil sadece bir cüzünü oluşturur. Çünkü ibadette şirk koşan bir kimsenin, şeriatın hükmünü kabul etmesinin bir faydası yoktur. Şayet "La ilahe illallah"ın manası onların zannettiği gibi olsaydı, Rasulullah (s.a.v.) ile müşrikler arasında herhangi bir mücadele olmaz, onlar da Rasulullah'a (s.a.v.) bağlanırlardı.

Böyle bir durumda, Rasulullah (s.a.v.) onlara:

"Allah'ın varlığını ve her şeye kadir olduğunu tasdik edin. Hukuki, meselelerde şeriatın hükmüne tabi olun" der ve onları ibadetlerinde serbest bırakırdı. O zaman Allah Rasulü'ne tabi olurlardı.

Bunlar, Arap lisanının ehli olan bir kavim oldukları için "La ilahe illallah" ın putları tapmayı reddettiğini ve sadece lafzi bir mana taşımadığını anlıyorlardı. Bundan dolayıdır ki bu kelimeden nefret ederek uzaklaştılar ve şöyle dediler:

"...İlahları tek bir ilah mı kıldı? Şüphesiz bu çok acayip bir şey..." (Sa'd: 38/5)

Allah (c.c.) onları şöyle vasfediyor:

"Onlara "La ilahe illallah" denildiği zaman kibirlenirlerdi ve "mecnun bir şair için ilahlarımızı mı terk edeceğiz" derlerdi." (Saffat: 37/35-36)

Onlar, "La ilahe illallah"ın Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilen her şeyi reddetmek, ibadette sadece Allah'ı (c.c.) birleme manasına geldiğini çok iyi biliyorlardı.

Şayet müşrikler "La ilahe illallah" dedikleri halde putlara ibadet etmeye devam etselerdi, kendi içlerinde çelişkiye düşerek bundan rahatsız olurlardı.

Günümüzde kabirlere ibadet edenler, bu şiddetli çelişkiden hiç rahatsız olmuyor, onlar "La ilahe illallah" demelerine rağmen birçok ibadeti ölülere yapmaya devam ediyorlar.

Ebu Cehil ve Ebu Leheb, bu kelimenin manasını günümüzde kabirlere ibadet edenlerden çok daha iyi biliyorlardı. Onların bile eli kurudu!

Sonuç olarak:

Kim bu kelimeyi, manasını bilerek söyler, gereğiyle amel edip açık ve gizli şirkten kaçınırsa, ibadeti tam bir itikatla yalnız Allah'a (c.c.) has kılıp bununla amel ederse, işte o gerçek bir mümindir.

Kim "La ilahe illallah" deyip inanmadığı halde zahiren amel ederse, o da münafıktır. Kim bu kelimeyi diliyle söyler, fakat onu bozacak amellerden birini işler ve Allah'a (c.c.) şirk koşarsa o da müşriktir.

"La ilahe illallah" kelimesinden kastedilen; manasını bilip bu mananın gerektirdiği şekilde Allah'a (c.c.) ibadet etmektir.

İbadet, muamelat ve bütün meselelerde Allah'ın (c.c.) hükümlerini kabul edip, beşeri kanunları reddetmek, insan ve cin şeytanlarının revaca çıkardığı bütün hurafeleri ve bid'atleri ortadan kaldırmak bu kelimenin ameli gereklerindendir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Yoksa onların dinde Allah'ın izin vermediği bir şeyi kendileri için din gösteren ortakları mı vardır?" (Şura: 42/21)

"...Eğer siz onlara itaat ederseniz, muhakkak ki müşrik olursunuz..." (En'am: 6/121)

"...Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i Rabler edindiler." (Tevbe: 9/31)

Nebi (s.a.v.) bu ayeti kerimeyi okudu. Bunun üzerine Adiyy b. Hatem Rasulullah'a (s.a.v.) dedi ki:

"Muhakkak onlar, onlara ibadet etmiyorlar ki.

Rasulullah (s.a.v.):

"Onlar Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?" dedi.

Adiyy b. Hatim: "Evet" deyince,

Rasulullah (s.a.v.):

"İşte böylece onlara ibadet ediyorlar." buyurdu. (Tirmizi, Tefsir: 10; Taberi: 14/210 (61632-61634); Suyuti, Durru'l-Mensur: 3/230; Beyhaki, Sünenü'l-Kübra)

Şeyh Abdurrahman b. Hasan dedi ki:

"Allah'tan başkalarına itaat etmekle alimlerini rabler edindiler. Aynı olaylar bu ümmetin içinde de vuku bulmaktadır. Bu ise en büyük şirk olup, "La ilahe illallah" ın manasını ortadan kaldırır."

Bu kelimeyi söyleyen bir kimsenin, beşeri kanunlarla muhakeme olmayı da reddetmesi gerekir. Çünkü sadece Allah'ın kitabıyla hükmolunmak, onun dışında kalan beşeri sistemleri terketmek farzdır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"... Eğer bir şeyde ihtilafa düşerseniz onu Allah'a ve Rasulü'ne götürün." (Nisa: 4/59)

"Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onun hakkında hüküm vermek hakkı Allah'ındır. İşte benim Rabbim olan Allah O'dur..." (Şura: 26/10)

Allah (c.c.) kendi indirdiği şeriatle hükmetmeyenler hakkında kafir, zalim, fasık diye hüküm vermiştir. Allah'ın (c.c.) indirdiğinin dışında hüküm veren kişide iman yoktur.

"La ilahe illallah" müslümanların yaşamlarının her yönüne hakim olması gereken bir hayat nizamıdır.

Bazılarının zannettikleri gibi, sadece manasını anlamadan gereğiyle amel etmeden, sabah ve akşam virdlerinde bereket için tekrar edilen bir söyleyişten ibaret değildir.

"La ilahe illallah"ın gereklerine bağlılık, Allahû Teala'nın isim ve sıfatlarına Allah (c.c.) ve Rasûlünün (s.a.v.) bildirdiği şekilde iman etmeyi gerektirir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlarla dua edin. Onun isimlerinde ilhad etmeyin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir." (A'raf: 7/180)

Abdurrahman b. Hasan dedi ki:

"Arap dilinde ilhad kelimesinin manası, Allah Teala'nın isim ve sıfatları hakkında sapmaya meyletmek ve yalana yönelmektir.

Bilerek veya bilmeyerek birtakım tevillerle Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarının hak olan manasını inkar etmek ve O'nu mahlukata benzetmektir."

Her kim Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarını bozar, tevil eder veya kabul etmez, Celil olan manalarına delalet eden manasını ortadan kaldırırsa, Cehmiyye, Mutezile, Eş'ariler gibi La ilahe illallah'ın delaletine muhalefet etmiş olur. Çünkü ilah, isim ve sıfatlarıyla dua edilen ve vesile olunandır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"... En güzel isimler Allah'ındır. Onunla O'na dua edin..." (A'raf: 7 /180)

İsim ve sıfatları olmayan nasıl ilah olur? Kendisine ne ile ve nasıl dua edilir?" (Fethu'l-Mecid: 237-238)

İmam ibn-i Kayyım dedi ki;

"İnsanlar ahkam ayetlerinin tefsirinde ihtilafa düştüler. Fakat Allah'ın (c.c.) sıfatlarıyla ilgili ayet ve hadislerin herhangi birinde ihtilafa düşmediler, bilakis sahabe ve tabiin bu ayetlerin manasını anladılar ve gereğiyle amel ettiler.

Kur'an'da bulunan ahkam ayetlerinin manasını ilim ehlinden başkası anlayamaz, fakat sıfat ile ilgili ayetlerin manasını bütün insanlar anlayabilirler. Bundan kastettiğim mananın kefiyetinin değil de aslının anlaşılmasıdır." (İbn Kayyım el-Cevziyye, Medaricu's-salikin: 1/29-30)

"Bu konu selim fıtrat ve semavi kitaplarla bilinen bir konudur. Kemal sıfatlarını yitiren ilah, müdebbir ve rab olamaz. Bilakis eksikliği sebebiyle kendisiyle alay edilir.

Hamd, ezelde ve ebedde celal ve kemal sıfatlara sahip olana aittir. Çünkü hamd'e layık olan sadece O'dur. (Muhtasar Sevaiku'l-Mürsele: 1/10)

Allah'ın (c.c.) kemal sıfatlara sahip olduğuna ve bütün noksan sıfatlardan ve mahlukata benzemekten uzak olduğuna mutlaka inanmak gerekir." (İbn Kayyım el-Cevziyye, Medaricu's-salikin: 1/26)


İSLAMIN TEMEL KAVRAMLARI

RABB ne demektir ?

Yüce Allah'ın güzel isimlerinden biri. Sözlükte "Rabb" kelimesi mâlik, yaratıcı, sâhip, bir şeyi ıslâh eden, terbiye eden, efendi anlamlarını ifade etmektedir.

İbnul-Enbârî'ye göre "Rabb"lık, yani bir şeyin Rabbi olmak üç... mânâya gelir:

...

1. Mâlik olmak; yani tasarrufu, kudreti altında bulunan her şeyin yegane sahibi ve idarecisi olmak. İşte sadece o "Rabb", bütün onların sahibi, yöneticisi ve istediği gibi, ilmine ve iradesine uygun olarak tasarrufta bulunandır.

2. Kendine itaat edilecek, boyun eğilecek efendi anlamını da ifade eden "Rabb", Kur'an-ı Kerim'deki "Mevlâ" kelimesiyle eş anlamlıdır. Yine o "Rabb", kendisine itaat edilecek, emirlerine uyu-lup, yasaklarından uzak durulacak yegâne, tek efendi anlamına da gelir.

3. "Rabb"; ıslâh eden, arıtıp, saflaştırıp, olgunlaştıran anlamındadır. Yani o "Rabb", her şeyi düzelten, sivrilikleri, çıkıntıları tesviye eden, tam bir şekilde halden hale geçirerek düzenleyen, terbiye edendir. Bilindiği gibi "Rabb"kelimesinin asıl mânâlarından biri de "terbiye eden" anlamıdır.

Bununla beraber bu ayetlerde geçen "Rabb" kelimeleri doğrudan doğruya Yüce Allah'a işaret etmektedir. er- "Rabb", Allahu Teâlâ demektir. O, her şeyin rabbi, mâliki, sâhibi, efendisi, ıslâh edeni, varlıkların ihtiyaçlarını tekeffül edeni yani görüp gözeteni, ihtiyaçlarını karşılayanıdır. İşte bu anlamlarda " "Rabb"", Allah Teâlâ'dan başkası için kullanılmaz. Bu kullanım şeklini daha iyi anlayabilmek için Kur'an-ı Kerim'den örnekler vererek birbirini destekleyen bu mânâları şöylece sıralayabiliriz:

1. Hz. İbrahim (a.s), milletine Şuarâ süresinin 77-81. ayetlerinde şöyle diyordu: "İşte o taptıklarınız benim düşmanımdır. Fakat sadece âlemlerin "Rabb"i dostumdur. O "Rabb" ki, beni yaratan ve doğru yola eriştirendir. Beni yediren de içiren de Odur. Hasta olduğumda bana şifayı O verir. Beni öldürecek ve diriltecek O'dur".

De ki; Allah her şeyin "Rabb" iken O'ndan başka bir "Rabb" mı arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir. Kimse başkasının yükünü taşıyamaz. Sonunda dönüşünüz "Rabb"inizedir, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir." (el-En'am, 6/164)

"O, doğunun ve batının "Rabb"idir. Ondan başka ilâh yoktur, öyleyse O'nu vekil tut." (el-Müzzemmil, 73/9)

Görüldüğü gibi bu ayetlerde geçen "Rabb" lafızları Allahu Teâlâ'nın ismi olup Allah lafzı yerine kullanılmıştır. Terbiye eden, kefil olan, vekil olan, ihtiyaçları gideren, yetiştiren, yaratan, kanun ve hüküm koyan yegane kişi şâri, murâkabe eden, her şeyin sahibi ve maliki olan Allahu Teâlâ anlamında kullanılmıştır.

2. "...O sizin "Rabb"inizdir, O'na döneceksiniz." (Hud, 11/34)

"...Hiç kimse diğerinin günahını yüklenmez, sonunda dönüşünüz "Rabb"inizedir..." (ez-Zümer, 39/7)

"De ki, "Rabb"iniz sonunda hepinizi toplar, sonra aramızda adaletle hükmeder..." (es-Sebe', 34/26)

Bu ayetlerde de " "Rabb"", etrafında toplanılacak mümtaz varlık anlamındadır. Zira lugatta " "Rabb"" kelimesi "Toplum içinde kutup sayılacak ve etrafında toplanılacak mümtaz kişi" anlamına da gelmektedir.

3. "...Allah'ı bırakıp da birbirimizi (kimimiz kimimizi) "Rabb"ler edinmeyelim." (Âl-i İmran, 3/64)

Günümüz İnsanının Çeşitli "Rabb"leri !!!

Günümüzde, insanların, vicdanlarında inanıp kabul ettikleri "Rabb" ile yaşantılarında, hükümlerine teslim oldukları "Rabb"ler aynı değildir. Teorik olarak inandıklarını ifade ettikleri Allah'ın "Rabb"lığını, vicdanlarına hapseden günümüz insanlarının pek çoğu, pratik hayatlarında Allah'tan başka "Rabb"lerin emirlerine ve hükümlerine teslim olmaktadırlar. Üzülerek belirtelim ki, insanların pek çoğunun mâruz kaldığı en büyük tehlike, Allah'ı günlük yaşantılarında "Rabb" kabul edemeyişleridir. Onlar, bir yandan mü'min ve müslüman olduklarını söylerlerken, diğer yandan da Allah'ın emir ve yasaklarını bir tarafa atarak çeşitli varlıkların ve rehber edindikleri önderlerinin emirlerine uyarlar. Onların koyduğu gayr-ı meşrû hükümlere gönüllü olarak itaat ederler; böylece Allah'tan başkalarını "Rabb" edinmiş olurlar. "Lâ"sı olmayan bir inanç yaygınlaştırılıyor; herşeyle, özellikle egemen tüm güçlerle ve onların "Rabb"anlayışlarıyla uzlaşan, tepkisiz, laik müslümanlık (!). Allah'a inanan, ama tâğuta itaattan ayrılmayan, Allah'a inanan ve tâğutların ilke ve hükümlerini kabul ettiğini ifade eden, hakla bâtılın karıştığı bir din!

Kur'an-ı Kerim'in eski kavimleri ve peygamberleri anlattığı âyetlerinden anlaşılmaktadır ki, en eski asırlardan, kendi nüzûlü zamanına kadar, sapıklık ve inanç bozukluğu ile tanıttığı tüm toplumların, doğrudan Allah'ın varlığını inkâr etmediklerini görüyoruz. Ancak onların hepsinin müşterek sapıklıkları; Allah'ın mutlak "Rabb"lığını kabul etmeyişleri, Allah'ın yaratıcı olduğuna inansalar da O'nun tek "Rabb"lığına pek çok varlıkları ortak etmeleridir. Rabblığın bir kısım özelliklerini Allah'tan başkalarında görmeleri, ahlâkî, sosyal ve kişisel hayatları için gerekli olan emir ve kuralları, Allah'tan başkalarından almalarıdır. Bunun için, insanların pek çoğu, ya doğrudan doğruya Allah'tan başka "Rabb"ler olduğuna inanıyorlar, veya Allah'ın "Rabb"lığına teorik olarak inansalar da pratik hayatlarında Allah'tan başkalarının "Rabb"lığına teslim oluyorlar. İşte "Rabb" konusunda, peygamberlerin her asırda yıkmak istedikleri asıl sapıklık budur. Hükmü sadece göklere geçen; dünyaya, insanlara, yönetime, sosyal ve siyasal hayata karışmayan bir Allah inancı. Yani göklerin "Rabb"i. Halbuki Allah; göklerin, yerin, bütün âlemlerin "Rabb"idir.

Önceden hıristiyan olan Adiyy b. Hâtem, boynunda altından bir haç olduğu halde Rasûlüllah'ın huzuruna geldi.

Peygamberimiz (s.a.v) ona:

... "Ya Adiyy, boynundan şu putu çıkar." buyurdu. Bu sırada Rasulullah "Yahudiler ve hıristiyanlar, haham ve râhiplerini Allah'tan başka "Rabb"ler edindiler." (Tevbe: 9/31) meâlindeki âyeti okuyordu. Adiyy:

"Ey Allah'ın Rasûlü, hıristiyanlar, râhiplere ibâdet etmediler ki (onları "Rabb" edinmiş olsunlar)" dedi. Peygamberimiz (s.a.v):

"Evet ama onlar (hıristiyan râhipleri ve yahudi hahamları) Allah'ın helâl kıldığını haram; haram kıldığını da helâl saydılar. Onlar da bunlara uydular. İşte onların bu tutumları, onlara ibâdet etmeleri ve onları "Rabb" edinmeleridir." buyurdu.

Bu hadis-i şerif açık olarak gösterir ki, herhangi birini "Rabb"edinmiş olmak için, ona rabb adı vermek şart değildir. Allah'tan başkalarının emrine, Allah'ın dinine uyup uymadığı hiç hesaba katılmaksızın isteyerek itaat etmek, hükümle ilgili konularda Allah'tan başkalarının sözünü dinleyip kabullenmek, Allah'tan başkasına itaat ederek O'nun dininin emir ve hükümlerine başkasını tercih ederek muhalefet etmek, Allah'tan başkalarını "Rabb"edinmek ve onlara tapmak demektir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Ağustos 2011, 21:21   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
YaŞuHa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YaŞuHa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13867
Üyelik T.: 24 Mayıs 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj: 1.005
Konular: 399
Beğenildi:30
Beğendi:5
Takdirleri:53
Takdir Et:
Ümmet-i Muhammed Tevhid Toplumudur

Ümmet-i Muhammed Tevhid Toplumudur
İslâm tevhîd dinidir. İslâm'ı dîn olarak kabul edenler O'nu bir hayat tarzı, bir sistem, hayatın bütün alanlarını kuşatan bir nizam olarak benimserler. İslâm, bir tek Allah'a teslim olan Müslümanları, "ümmetün vahide" kılar. Müslümanlar hep birlikte, vahdet halinde "Allah'ın İpi"ne yani Kur'ân'a yapışırlar. Kur'ân onların akleden ve îman eden kalpleri arasında bir ülfet oluşturur; vahyî gerçekliği kavrayıp itminana eren, yatışan kalpler birbirine yakınlaşır, kaynaşır ve müminler "kardeş" olurlar(3/103). Böylece İslâm toplumu, mümin kardeşlerden oluşan bir Tevhid Toplumu haline gelir.

İslâm ümmeti, yüzyıllar boyu kendi aralarındaki çeşitli farklılıkları zenginlik olarak görmeyi, bunları zaaf yerine imkâna dönüştürmeyi bilmiş ve genel manada ortak idealler etrafında vahdet içinde olmayı başarmıştır. Tarihte yaşanan kimi iktidar kavgalarına ve modern dönemlerdeki ulusçu akımlara rağmen Müslümanlar, 'İslâm kardeşliği' inancını ve ümmet bilincini her türlü çıkar ilişkilerinin üstünde tutabilmişlerdir. Batı tarihinin kanlı mezhep, ulus ve sınıf savaşları ile mukayese edildiğinde aktif "ümmet şuuru"nun ve potansiyel İslâm Birliği'nin kıymeti ve değeri daha iyi kavranacaktır.

Son yıllarda ise, Müslümanların vahdeti ve canlı ümmet şuuru küresel şeytani odakların hedef tahtasındadır. Bir başka ifade ile söylersek; Müslümanların birliği ve varlığı kelimenin tam anlamıyla "akrep kıskacı"ndadır. 1991'de NATO'nun konsept değişikliğine gitmesiyle başlayan İslâm-karşıtı süreç, 2001'de gerçekleştirilen mürettep 11 Eylül saldırısı ile doruk noktasına çıkmış, bu süreç İslâm dünyasına daha çok zulüm, daha fazla kan ve gözyaşı olarak yansımıştır. Bosna'dan Çeçenistan'a, Keşmir'e ve Filistin'e uzanan İslâm coğrafyasında sayısız katliamlar olmuştur. Afganistan ve Irak işgal edilmiştir ve yeni işgal senaryoları konuşulmaktadır. Ve bir biçimde hâlâ Müslüman kanı akmaktadır.

Bugün gelinen noktada ise, Müslümanlar yeni bir tezgâhla ve yeni bir oyunla karşı karşıyadırlar... ABD politikasına yön veren Siyonist liderlerden Henry Kissinger'in, 11 Eylül sonrası İslâm dünyasına yönelik saldırı politikasında çok önemli bir değişikliğe işaret eden şu cümlesi, karşı karşıya olduğumuz tehlikenin boyutlarını apaçık ortaya koymaktadır: "Şimdiye kadar savaş Müslümanlarla diğerleri arasında idi; bundan sonra ise savaş, Müslümanlarla Müslümanların savaşı olacaktır." İşte bu yeni şeytani strateji Müslümanlar tarafından çok iyi okunmalı ve imanımızdan kaynaklanan ümmet bilincimizi zedeleyici, kadîm kardeşliğimizi parçalayıcı plân ve oyunlara karşı çok uyanık olunmalıdır. Allah'ın nimeti sayesinde "kardeş" olan müminler; hiçbir zaman kavmî ve mezhebî kışkırtmalara, terörizm tuzaklarına kapılmamalı, Sırât-ı Müstakim'den şaşmamalı ve ümmet şuurunu diri tutmak için ellerinden gelen her şeyi yapmalıdırlar. Karikatür saldırganlığı karşısında Türk'ü, Kürt'ü, Şiî'si, Sünni'si ile tek yürek olarak cevap veren Müslümanlar, bugün vahdetleri ile sınanmaktadırlar. Müslüman dünyanın bir anda tek yürek olabilmesi, bizleri sevindirirken elbette birilerini de kıskandırmış, hatta ürkütmüştür.

Son iki ay içinde, tam da Ümmet-i Muhammed'in "Peygamber sevgisi" ekseninde birleştiği bir süreçte, Irak'ta Şiî ve Sünnî camilerinin karşılıklı olarak bombalanması ve karşılıklı olarak Şiî ve Sünnî Müslümanların kanının dökülmesi son derece manidardır. Bu bombalama ve saldırılarda, ihtimaldir ki, ümmet bilincinden yoksun, mezhebî ya da kavmî hissiyatı ağır basan kimi unsurlar kullanılmış olabilir. Ama olayların arkasındaki küresel şeytani planları görmek, ona göre tutum belirlemek zorundayız.

Aynı şekilde, Türkiye'de uzun yıllardır bir Türk-Kürt kavgası çıkarmak için ellerinden geleni yapan ve Allah'a şükürler olsun ki, iki "kardeş" -sadece İslâm sayesinde "kardeş"- toplumu birbirine düşürmeyi bir türlü başaramayan şer güçler, son günlerde Türkiye'yi böyle bir iç savaş girdabına doğru sürüklemek peşindedirler. Ama inanıyoruz ki, Peygamber sevgisi etrafında tek yürek olmayı başaran Müslüman Türk ve Kürt halkı, bu şeytani tuzağın üstesinden gelecek ve bu sinsi planlar geri tepecektir.

Hasılı, zaman fark değil tevhid/birlik zamanı... O halde, bu süreçte kavlî ve fiilî duâmız şu olmalı:

"Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin/ukde bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!"
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Ağustos 2011, 21:40   Mesaj No:6
Medineweb EDİTÖRÜ
su damlası - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:su damlası isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13055
Üyelik T.: 18 Aralık 2010
Arkadaşları:18
Cinsiyet:-
Memleket:sivas
Mesaj: 10.759
Konular: 697
Beğenildi:8588
Beğendi:10215
Takdirleri:28065
Takdir Et:
Standart Cevap: Ümmet-i Muhammed Tevhid Toplumudur

"Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin/ukde bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!"

Amin Amin..

ALLAH (cc) Razı olsun emeğine sağlık......
__________________

"Bir yαrım αklın kuyusundα öbür yαrım αşkın kuytusundα...
Cennet ve cehennem αrαsındα.Ucu sırαttαn geçen bir uçurum kenαrındα...
Â'râftα.....
Ârâfın dα αrαsındα...Ar ve αf yαrαsındα..."
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Ağustos 2011, 22:10   Mesaj No:7
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:180
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Standart Cevap: Ümmet-i Muhammed Tevhid Toplumudur

Bu dönemin sahabisi,havarisi,rabbanisi olmak isteyenler kuran dışında hiç bir şeyi itikat etmemeliler ki vahded oluşsun yoksa ne tevhid nede vahded olur..kurana dönmek lazım ,asrı saadette sahabiler kuranla aralarına başka hiç bir kaynak almadılar İTİKATLERİNİ kuran oluşturdu daha sonra gelen sözleride bu yönde değerlendirdiler ve o çağın sahabileri oldular.....

ve hatta bazen rasulullah onlara hitab edince sahabiler ya rasulullah söylediğiniz VAHİY MİDİR diye sorup ona göre davranıyorlardı...

Günümüzde ise HER SÖZÜ KUTLAŞTIRMAYA GİDİP VAHİY GİBİ ALGILANAN YORUMLARDAN DOLAYI NE TEVHİD EHLİ NEDE TEVHİD ERİ OLUNMUYOR VE VAHDED değil tefrika danda öteye gidilmiyor...
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Aralık 2011, 22:37   Mesaj No:8
Medineweb Sadık Üyesi
MusabBinumeyr - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:MusabBinumeyr isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13855
Üyelik T.: 22 Mayıs 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:
Memleket:Güneşin Doğduğu YerdeN..
Yaş:37
Mesaj: 745
Konular: 254
Beğenildi:52
Beğendi:0
Takdirleri:160
Takdir Et:
Standart Tevhid ve Allah Sevgisi

İçten geçeni söylemede söyleyene değil, söyletene bakacak ve "Onu Allah konuşturdu" diyeceksiniz. Bu tarz düşünce, hem hatasız, hem de tehlikesiz olur.

İstediğini Allah'tan isteyen, hiçbir zaman mahrum kalmaz.

Allah'a dayanan hep diridir, ölüp gitse bile Hakk'a intisabıyla yaşıyor sayılır.

Allah sevgisinin en güzeli, bir tarafta mehâbetullah, öte tarafta mehâfetullah ile çevrili olanıdır.

Allah'ın bize kendisini sevmemiz için imkân tanıması ne büyük bir pâye..!

Bin bir tecrübe ile sabittir ki, "Şu dinamiklerle hedefe varılır" dendiğinde, çok geçmeden o dinamikler zîr ü zeber olmuştur. Bize düşen, canımızı dişimize takıp, Allah'a tevekkül içinde çalışmaktır.

Kahrolacağa sen ilişmesen de, mevsimi gelince Kudret mutlaka onun hakkından gelir.




M.Fethullah Gülen
Ölçü veya Yoldaki Işıklar
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2012, 21:45   Mesaj No:9
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:180
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Standart Tevhid nedir,.

Birlik, birlemek. Allah'ın varlığını, birliğini, tüm yetkin niteliklerin kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak. Bu bilgi ve inanç en özlü biçimde "Lâ İlâhe İllallah' (Allah'tan başka ilah yoktur) cümlesiyle ifade edilir. Bu nedenle bu cümleye tevhid kelimesi (kelime-i tevhid) denir. Tevhid kelimesini manasını bilerek söyleyen ve buna inanan kişi mümin ve muvahhid adını alır.

La İlahe İllallah'ın manası:
Tek ilah'tan başka kulluk edilecek başka bir ilah yoktur. O tek olan ilah da, şeriki olmayan Yüce Allah'tır. Çünkü ibadete layık olan, ancak O'dur.

Bu kelimenin gereği, Allah'ın (c.c.) dışındaki bütün sahte ilahları reddetmektir.
Zira Allah (c.c.) dışındaki mabutların ilahlık iddiası batıldır. Çünkü O'ndan başka bir şey ibadete (dua edilmeye, emir ve yasak koymaya, nizam tespit etmeye) layık değildir.

Uluhiyetin başkaları için reddedilmesi, ilahlığı sadece ortağı olmayan Allah'a (c.c.) ait kılmayı ve O'nun yanında ikinci bir ilah edinmemeyi gerektirir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayın..." (Nisa: 4/36)

"Kim tağutu inkar edip Allah'a iman ederse, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa (La İlahe İllallah'a) yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir." (Bakara: 2/256)

"... Biz her ümmete, yalnız Allah'a kulluk etmeleri ve tağuttan da sakınmaları için Rasul gönderdik." (Nahl: 16/36)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kim La İlahe İllallah der ve Allah'tan başka tapınılanları (ibadet edilenleri) reddederse malı ve kanı haram olur..." (Müslim, İman:
Bütün rasullerin kavimlerini davet ettikleri söz şudur:

"...Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur..." (A'raf: 7/59)

İbn-i Receb (Allah ona rahmet eylesin) şöyle demiştir:
"İlah; yüceliğiyle, aşk ve muhabbetiyle korku ve ümidiyle kendisine güvenilen, tevekkül edilip dayanılarak kendisinden istenilen, kendisine dua ve yakarışta bulunulan, itaat edilip isyan edilmeyendir. Tüm bunlar ancak aziz ve celil olan yüce Allah'a yaraşır."

İşte bu sebeple; Rasulullah (s.a.v.) Kureyş müşriklerine:
"La ilahe illallah" deyiniz, dediğinde müşriklerin cevabı;
"İlahları tek bir ilah mı kıldı? Gerçekten bu çok acayip bir şey" (Sa'd: 38/5) demek olmuştur.

Kelime-i Şehadet'in genel manası Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilenleri reddeder ve batıl kılar. Yani tağutu red ve Allah'a (c.c.) iman etmeyi gerektirir.

Tağutu reddetmek, Allah'ın (c.c.) emir ve yasağına ters düşen emirlerde bulunan kişi ve kurumları, hevayı ve şeytanı reddetmektir. "La ilahe illallah" ın manasıyla birlikte gereğini de yerine getirmek, ibadette Allah'ı (c.c.) birleyerek O'na benzer tutulanları terketmektir.

Kul, "La ilahe illallah" dediğinde; ibadette Allah'ı (c.c.) birlediğini, Allah'tan (c.c.) başkalarına, putlara, kabirlere, evliyalara ve salihlere ibadet etmenin batıl olduğunu ilan eder.

"La ilahe illallah" ın gereği, Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığını, yaratıcı, kudret sahibi ve her şeye kadir olanın Allah (c.c.) olduğunu kabul etmek, Allah'tan (c.c.) başka hiç kimsenin hakimiyet hakkı olmadığına inanmaktır. Çünkü hakimiyet yalnız Allah'a (c.c.) aittir. Kim, "La ilahe illallah" ı bu şekilde inanarak açıklarsa mutlak olarak tevhidin hakkını vermiş olur.
Allah'a (c.c.) yaklaşmak için ölülere kurban kesen, türbelerden yardım isteyen, kabirlerin etrafını tavaf eden ve adak adayanlar, Allah'ın (c.c.) yaratıcı ve her şeyin sahibi olduğuna inansalar bile, ilk Arap müşrikleri gibi Allah'a (c.c.) şirk koşmuş olurlar. Mekke müşrikleri, kabirlere ve putlara tapmadıklarını söylüyor fakat uygulamada aksini yapıyorlardı. Onlar yaratıcı ve rızık verici olduğuna inanmadıkları halde, sırf kendilerini Allah'a (c.c.) daha çok yaklaştırsınlar diye salih olduğuna inandıkları bazı kişilere ibadet ediyorlardı.

Hakimiyet, "La ilahe illallah"ın gerçek manasının tamamını değil sadece bir cüzünü oluşturur. Çünkü ibadette şirk koşan bir kimsenin, şeriatın hükmünü kabul etmesinin bir faydası yoktur. Şayet "La ilahe illallah"ın manası onların zannettiği gibi olsaydı, Rasulullah (s.a.v.) ile müşrikler arasında herhangi bir mücadele olmaz, onlar da Rasulullah'a (s.a.v.) bağlanırlardı.

Böyle bir durumda, Rasulullah (s.a.v.) onlara:
"Allah'ın varlığını ve her şeye kadir olduğunu tasdik edin. Hukuki, meselelerde şeriatın hükmüne tabi olun" der ve onları ibadetlerinde serbest bırakırdı. O zaman Allah Rasulü'ne tabi olurlardı.
Bunlar, Arap lisanının ehli olan bir kavim oldukları için "La ilahe illallah" ın putları tapmayı reddettiğini ve sadece lafzi bir mana taşımadığını anlıyorlardı. Bundan dolayıdır ki bu kelimeden nefret ederek uzaklaştılar ve şöyle dediler:

"...İlahları tek bir ilah mı kıldı? Şüphesiz bu çok acayip bir şey..." (Sa'd: 38/5)

Allah (c.c.) onları şöyle vasfediyor:

"Onlara "La ilahe illallah" denildiği zaman kibirlenirlerdi ve "mecnun bir şair için ilahlarımızı mı terk edeceğiz" derlerdi." (Saffat: 37/35-36)

Onlar, "La ilahe illallah"ın Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilen her şeyi reddetmek, ibadette sadece Allah'ı (c.c.) birleme manasına geldiğini çok iyi biliyorlardı.

Şayet müşrikler "La ilahe illallah" dedikleri halde putlara ibadet etmeye devam etselerdi, kendi içlerinde çelişkiye düşerek bundan rahatsız olurlardı.

Günümüzde kabirlere ibadet edenler, bu şiddetli çelişkiden hiç rahatsız olmuyor, onlar "La ilahe illallah" demelerine rağmen birçok ibadeti ölülere yapmaya devam ediyorlar.
Ebu Cehil ve Ebu Leheb, bu kelimenin manasını günümüzde kabirlere ibadet edenlerden çok daha iyi biliyorlardı. Onların bile eli kurudu!

Sonuç olarak:
Kim bu kelimeyi, manasını bilerek söyler, gereğiyle amel edip açık ve gizli şirkten kaçınırsa, ibadeti tam bir itikatla yalnız Allah'a (c.c.) has kılıp bununla amel ederse, işte o gerçek bir mümindir.

Kim "La ilahe illallah" deyip inanmadığı halde zahiren amel ederse, o da münafıktır. Kim bu kelimeyi diliyle söyler, fakat onu bozacak amellerden birini işler ve Allah'a (c.c.) şirk koşarsa o da müşriktir.

"La ilahe illallah" kelimesinden kastedilen; manasını bilip bu mananın gerektirdiği şekilde Allah'a (c.c.) ibadet etmektir.
İbadet, muamelat ve bütün meselelerde Allah'ın (c.c.) hükümlerini kabul edip, beşeri kanunları reddetmek, insan ve cin şeytanlarının revaca çıkardığı bütün hurafeleri ve bid'atleri ortadan kaldırmak bu kelimenin ameli gereklerindendir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Yoksa onların dinde Allah'ın izin vermediği bir şeyi kendileri için din gösteren ortakları mı vardır?" (Şura: 42/21)

"...Eğer siz onlara itaat ederseniz, muhakkak ki müşrik olursunuz..." (En'am: 6/121)

"...Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i Rabler edindiler." (Tevbe: 9/31)

Nebi (s.a.v.) bu ayeti kerimeyi okudu. Bunun üzerine Adiyy b. Hatem Rasulullah'a (s.a.v.) dedi ki:
"Muhakkak onlar, onlara ibadet etmiyorlar ki.
Rasulullah (s.a.v.):
"Onlar Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?" dedi.
Adiyy b. Hatim: "Evet" deyince,
Rasulullah (s.a.v.):
"İşte böylece onlara ibadet ediyorlar." buyurdu. (Tirmizi, Tefsir: 10; Taberi: 14/210 (61632-61634); Suyuti, Durru'l-Mensur: 3/230; Beyhaki, Sünenü'l-Kübra)

Şeyh Abdurrahman b. Hasan dedi ki:
"Allah'tan başkalarına itaat etmekle alimlerini rabler edindiler. Aynı olaylar bu ümmetin içinde de vuku bulmaktadır. Bu ise en büyük şirk olup, "La ilahe illallah" ın manasını ortadan kaldırır."

Bu kelimeyi söyleyen bir kimsenin, beşeri kanunlarla muhakeme olmayı da reddetmesi gerekir. Çünkü sadece Allah'ın kitabıyla hükmolunmak, onun dışında kalan beşeri sistemleri terketmek farzdır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"... Eğer bir şeyde ihtilafa düşerseniz onu Allah'a ve Rasulü'ne götürün." (Nisa: 4/59)

"Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onun hakkında hüküm vermek hakkı Allah'ındır. İşte benim Rabbim olan Allah
O'dur..." (Şura: 26/10)

Allah (c.c.) kendi indirdiği şeriatle hükmetmeyenler hakkında kafir, zalim, fasık diye hüküm vermiştir. Allah'ın (c.c.) indirdiğinin dışında hüküm veren kişide iman yoktur.

"La ilahe illallah" müslümanların yaşamlarının her yönüne hakim olması gereken bir hayat nizamıdır.
Bazılarının zannettikleri gibi, sadece manasını anlamadan gereğiyle amel etmeden, sabah ve akşam virdlerinde bereket için tekrar edilen bir söyleyişten ibaret değildir.
"
La ilahe illallah"ın gereklerine bağlılık, Allahû Teala'nın isim ve sıfatlarına Allah (c.c.) ve Rasûlünün (s.a.v.) bildirdiği şekilde iman etmeyi gerektirir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlarla dua edin. Onun isimlerinde ilhad etmeyin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir." (A'raf: 7/180)

Abdurrahman b. Hasan dedi ki:
"Arap dilinde ilhad kelimesinin manası, Allah Teala'nın isim ve sıfatları hakkında sapmaya meyletmek ve yalana yönelmektir.
Bilerek veya bilmeyerek birtakım tevillerle Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarının hak olan manasını inkar etmek ve O'nu mahlukata benzetmektir."

Her kim Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarını bozar, tevil eder veya kabul etmez, Celil olan manalarına delalet eden manasını ortadan kaldırırsa, Cehmiyye, Mutezile, Eş'ariler gibi La ilahe illallah'ın delaletine muhalefet etmiş olur. Çünkü ilah, isim ve sıfatlarıyla dua edilen ve vesile olunandır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"... En güzel isimler Allah'ındır. Onunla O'na dua edin..." (A'raf: 7 /180)
İsim ve sıfatları olmayan nasıl ilah olur? Kendisine ne ile ve nasıl dua edilir?" (Fethu'l-Mecid: 237-238)

İmam ibn-i Kayyım dedi ki;
"İnsanlar ahkam ayetlerinin tefsirinde ihtilafa düştüler. Fakat Allah'ın (c.c.) sıfatlarıyla ilgili ayet ve hadislerin herhangi birinde ihtilafa düşmediler, bilakis sahabe ve tabiin bu ayetlerin manasını anladılar ve gereğiyle amel ettiler.
Kur'an'da bulunan ahkam ayetlerinin manasını ilim ehlinden başkası anlayamaz, fakat sıfat ile ilgili ayetlerin manasını bütün insanlar anlayabilirler. Bundan kastettiğim mananın kefiyetinin değil de aslının anlaşılmasıdır." (İbn Kayyım el-Cevziyye,
Medaricu's-salikin: 1/29-30)

"Bu konu selim fıtrat ve semavi kitaplarla bilinen bir konudur. Kemal sıfatlarını yitiren ilah, müdebbir ve rab olamaz. Bilakis eksikliği sebebiyle kendisiyle alay edilir.
Hamd, ezelde ve ebedde celal ve kemal sıfatlara sahip olana aittir. Çünkü hamd'e layık olan sadece O'dur. (Muhtasar Sevaiku'l-Mürsele: 1/10)

Allah'ın (c.c.) kemal sıfatlara sahip olduğuna ve bütün noksan sıfatlardan ve mahlukata benzemekten uzak olduğuna mutlaka inanmak gerekir." (İbn Kayyım el-Cevziyye, Medaricu's-salikin: 1/26)
__________________
önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ...
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Şubat 2012, 23:20   Mesaj No:10
Medineweb Sadık Üyesi
YASEMİN ATAMAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YASEMİN ATAMAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 11916
Üyelik T.: 02 Mart 2010
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:55
Mesaj: 487
Konular: 102
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Tevhid nedir,.

Allah razı olsun kardeşim güzel bir konu, izninle bende ek paylaşım girmek istiyorum. Bu kadar önemli konu gündemde kalmalı.farklı yazılar ve bilgilerle desteklenmeli.



Tevhid; Anlam ve Mâhiyeti


Türkçede birlemek şeklinde ifade edilen tevhid, Arapça v-h-d kökünden türemiş bir mastardır. Tevhid sözlükte, bir şeyin bir olduğuna hükmetmek, onu bir olarak bilmek, bir şeyi diğerlerinden ayırarak onu tek kılmak, birlemek gibi anlamlara gelmektedir. Kavram olarak tevhid, mutlak anlamda Allah’ın bir olduğuna, O’ndan başka ilâh bulunmadığına, ortağı ve benzeri olmaktan uzak bulunduğuna inanmayı ifade eder. Tevhid; Allah’ı zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde tek kabul etmek; eşi, benzeri, yardımcısı, ortağı, babası, oğlu olmadığına iman edip ibâdet ile de O’nu birlemektir. Yani ibâdeti O’ndan başkasına yapmamak ve yalnız O’na tahsis etmektir.

Tevhid, en geniş anlamıyla ‘bir’ Allah inancının, insanların düşündüğü bütün yanlış ilâh düşüncelerinden uzak bir dünya görüşünün, tek Yaratıcı, tek Rab tanımanın açıkça ortaya konulmasıdır. ‘Tevhid’ aynı zamanda âlemlerin Rabbi Allah (c.c.) tarafından insanlara gönderilen İlâhî dinin adıdır. İnsanlar ya Tevhid Dinine, ya da şirk dinlerine inanırlar. Üçüncü bir yol yoktur insanın hayatında. Şirk, nasıl insanların kendi hevâ ve heveslerinden uydurdukları bütün dinleri tanımlıyorsa; Tevhid de Allah’ın vahy yoluyla gönderdiği hak dini tanımlar. Tevhid, hem inanç açısından Allah’ı zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde “bir”lemek, hem de ibâdeti yalnızca Allah’a mahsus kılmaktır.

Tevhid, Allah’tan başka ilâh olmadığına inanan mü’minlerin, bütün ilgi ve dikkatlerini Allah’a yöneltmeleri, Allah’a teslim olmaları, mutlak kudret sahibi olarak O’nu görmeleri, O’nun gösterdiği yolda yürümeleri, O’nun istediği gibi O’na kulluk yapmalarıdır. Tevhid ehline, yani şehâdet getirip mü’min olanlara; Allah’ı tevhid edip birleyen anlamında muvahhid denilir. Muvahhidler, tevhid gerçeğine bu bilinçle yönelirler ve bu bilince göre hayatlarını sürdürürler. Tevhid ehli, yalnızca “Allah vardır” demekle kalmaz. Bunu demekle beraber, O’ndan başka ilâh, O’ndan başka yaratıcı, O’ndan başka rızık verici, O’ndan başka hüküm koyucu, O’ndan başka rab olmadığına da inanır. İşte bu inanç, Tevhid Dininin özüdür.

__________________
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Din, ilah, islam, tevhid nedir? Fatıma-i Zehra Tevhid Ve Şirk Konuları 0 31 Mayıs 2014 20:23
Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları (3)/Muhsin iyi muhsin iyi Makale ve Köşe Yazıları 3 22 Temmuz 2013 22:09
Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları (2)/Muhsin İyi muhsin iyi Makale ve Köşe Yazıları 0 19Haziran 2013 10:51
Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları/Muhsin İyi muhsin iyi Makale ve Köşe Yazıları 1 04Haziran 2013 00:49
Tevhid'in insanlara etkisi Nedir? MERVE DEMİR Tevhid Ve Şirk Konuları 1 25 Aralık 2011 14:56

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.