|
Konu Kimliği: Konu Sahibi İqra,Açılış Tarihi: 24 Aralık 2011 (23:35), Konuya Son Cevap : 27 Aralık 2011 (15:47). Konuya 25 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
26 Aralık 2011, 15:37 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
kuranın dışına çıkmış tasavvufu tabikide kimse onaylamaz yani neden bu yapılıyo neden yani bi çok allah dostu buralarda kötüleniyo ben ne mevlanacıyım ne bediüzzamancı nede cübbeli vs.... lakin ben bunları seviyorumm mevlananın hayatını çok okumadım ona bişey demiyim ama bediüzzaman neden kardeşim neden kötüleniyo kim diyo bunları bozulmuş degişmiş yanlışı olan fakat bnu kendisi degil güya talabelerinin yaptıgı hata neden bu allah dostlarına vuruluyo bu söylediginiz şeyleri siz alim misiz yada kendiniz mi araştırma yaptınız ki iddea ediyosunuz demek yokki ya bu adamın hayatı çelelerle geçmiş ilmi anlatıyo diye senelerse sürgün yemiş bu nası şirk ehlinden olabilir deyip aylarınızı vererek araştırdınız mı ? hiç düşünmediniz mi ki bu risaleler degişmiş olabilir yazdıgı gibi korunmuyo olabilir düşündünüz mü hayır tek yaptıgımız aç risade hata oldugu söyleniyo aç bak oraya aaa evet burda yanlış var bu şirke düşmüş deyip teşhisi koymak ama diger ihtimal yok degişmiş olabiler demek yok neden bunu yapıyoruz
|
26 Aralık 2011, 16:01 | Mesaj No:12 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
imam rabbaniden delil getiren hoca vahdedi vucutta ve vahdedi şuhudda öyle bir şey diyorki,PEYGAMBER EŞİTTİR ALLAH,dahası ALLAH YASİN OKUYOR KİŞİ DİNLİYOR...Sapıklık değilde ne bi dinleyin... [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
26 Aralık 2011, 17:12 | Mesaj No:13 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler.. Aslıı hanım kabul etsek de kabul etmeseke de tasavvufun özü bunlar. Eğer bizler bu görüşleri kabul etmiyorsak bu şu anlama gelir. Tasavvufu kökünden red etmiş oluruz. Yukarıda vermiş olduğum nakiller onların kendi kitaplatında geçiyor. Yani tasavvufun temel felsefesini oluşturuyor. Bazen Muhsin hocam tasavvufu tarif ederken kurani kavramları işaret ederek anlatıyor. Diyorumki sizin görmek istediğiniz yada arzuladığınız tanım o fakat tasavvufun kurucuları sizin anladığınız manada bu kavramları anlatmamışlardır. Sonuç olarak temelini islam dışı kaynaklara dayandıran tüm ideolojiler kökünden red (tekfir) edilmek zorundalar. Aksi takdirde tevhid gerçekleşmiş olmaz. Nedeni şu. "la ilahe illAllah" kelimesi önce reddi sonra kabulu gerektiren bir terimdir. Bu anlam bakara suresi 256 ve nahl suresi 36 da açıkça beyan edilmiştir. Bu akit cenabbi Allah ile kulları arasında bir antlaşmadır. Önce red sonra iman sonra salih amel gerektiren tevhid dini ancak bu şekilde tamamlanmış olur. Niyet her zaman insanın yapmış olduğu bozuk ameli telafi etmez niyet ancak salih amel ile bütünleştiği takdirde değer kazanır. Münafıklar bir yolculuk esnasında müminlerle alay edercesine kendi aralarında konuşuyorlardı ,onlar hakkında ayetler inince hemen Nebi sav) e koşarak vAllahi biz yol yorgunuyduk kendi aramızda şakalaşıyorduk bizim niyetimiz kötü değildi gibi mazaret bildirmeye başladılar. Bunun üzerine cenabbi Allah onların bu mazaretlerini kabul etmemiş onlara hitaben mealen şöyle buyurmuştur. "Siz Allah ile peygamber ve müminler ile mi dalga geçiyordunuz hayır hayır özür beyan etmeyini siz imandan sonra küfre saptınız" buyurarak onların ne niyetlerini kabbul etmiş nede özürlerini kabul etmiştir. Bu ayetin tefsirinde ibn-i teymiyye Allah ondan razı olsun şöyle der. Eğer bu münafıklarda iman olmuş olsa idi onlar bu kötü emeli işlemzlerdi. Bu olaydan çıkarılacak dersler. 1) Dinin temelini oluşturan meselelerde bilmemek mazeret değildir. 2) Kişi iyi niyetlede olsa küfür şirk türü ameller işlediğinde dinden çıkar
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
26 Aralık 2011, 17:25 | Mesaj No:14 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler.. İmam-ı Rabbani bu konuda sarfettiği kelamlarının hepsini yaşamamış olsaydı acaba sarf edermiydi ? Yaşanılan halleri nalayamamak o haller yok demek değildir diye düşünüyorum. Tasavvuf terimi de dahil şu an İslami ilimlerin hiç birisi zaten isimlendirildikleri gibi Efendimiz s.a.v zamanında mevcut değildi, Daha sonra neşredilmiş ve kişilerin daha iyi anlayabilmeleri için Fıkıh , Akait, Tevsir ,Hadis ilimleri olarak zuhur etmiştir.Nasılki Fıkıh hükmi yani ahkam konularını inceler Tasavvufta Kuran ve Sünneti Muhammedi s.a.v Ahlak ile süslemez mi ? Allahın c.c. gönderdiği hiçbir Peygamber bu şekilde kavramları kullanmamıştır, bu doğrudur. Lakin Allahın c.c. Peygamberlerinin zaten muhatap oldukları Zat için bu şekilde bir tasvir kullanma ihtiyaçları varmıydı? Teşbihte hata olmaz niyeti ile “ Kişi tanıdığı ve muhatap olduğu bir zatı arayış içerisinde olurmu? Olsa bile bu zat kendisinden üstün ise Onun saltanatı karşısında Onu övmezmi ve saltanat sahibin tek o olduğunu söylemezmi? Şimdi gelelim Vahdet-i Vücuda , İmam- ı Rabbani bu konuda hatamı etmiş derken aslında şuydu amacım ; Vahdaniyet, Allah'ın bir olması demektir. Vahdaniyet, Allah Teâlâ'nın kemal sıfatlarının en önemlisidir. Çünkü bu sıfat, Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde bir olduğunu; saltanat ve icraatında ortaksız bulunduğunu ifade etmektedir. “Kul huvallâhu ehad”, Allah c.c. Kuranda zaten Vahid olduğunu belirtimişmidir? El cevap: Elbette Allah Vahdeniyetini yani Tekliğini ,Zatı ve Sıfatları ile bir olduğunu ve Evvel ve Ahir esmaları ilede kendisinin yegane olduğunu bildirmiştir. Gelelim Vücut sıfatına ; Bu sıfat, Allah Teâlâ'nın vâr olduğunu ifâde eder. Allah Teâlâ'nın varlığı başka bir varlığa bağlı olmayıp, zâtının îcabıdır. Yani vücûdu, zâtıyla kaimdir ve zâtının vâcib bir sıfatıdır. Bu sebeble Hak Teâlâ'ya Vâcibü'l-Vücûd denilmiştir. Bâzı Kelâm âlimleri, Vücûd sıfatına, sıfat-ı nefsiyye adını vermişlerdir. Vücûd'un zıddı olan adem (yok olma) Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Allah'ın yok olduğunu iddiâ etmek, kâinatı ve içindeki varlıkları inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü her şey'i yaratan ve vâr eden O'dur. Şimdi hal böyle iken İmam-ı Rabbani nasıl yanlış söylemiş olabilir? Allahın c.c. sıfatlarını söyleyen bir kişi nasıl şirk işlemiş olanilir?Allah c.c. Vahid ve Vücut Sahibi değimlidir? Burada tıkanılan nokta aslında şudur diye düşünmekteyim acizane , Evvela şu aşamada kısaca anlatmak istiyorum fazla girmeden , Tasavvuf Kuran ve Sünnet ile zahiri yaşarken aynı zamanda Batında da insanın ruhuna Kuran ve Sünnetle hitap ettiği için Zahire bakan ve Zahire hükmeden Şeriat dışı gibi görünen bazı hallerde eleştirilmekte , Hallacı Mansur’un “Enel hakk’ı”, Muhyiddin-i İbn Arabinin “sizin taptıklarınız benim ayaklarımın altındadır’ı” , Ve daha bir çok Tasavvuf alimin naatlarında , dörtlüklerinde bu tip kavramları kullanmaları elbette Zahir boyutta Şer’ en küfür gibi görülmektedir. Nitekim Hallacı o zaman benim bulunduğum ortamda “Enel Hak” deseydi bende vurun kellesini derdim belki , Ama ne zamanki kişi Nefsi ile mücadele ve müşahede ye başlıyor işte o zaman o eşsiz ummandan yol açılıyor.Hakikatta yolun sonunun nereye vardığını kavrıyor.Nitekim bir hadis te buyrulurki “Efendimiz s.a.v mescitte sahabeye Allah c.c. Evvelde var idi hiçbir şey yok idi ve Allah Ahirde var idi hiçbirşey yok idi derken Hz Ali ra ayağa kalkmış ve “halanda öyle” demiştir.” Tasavvufun bu manevi ahlakı anlaşılmadığı ve bir çok kişiye bu şirktir, küfürdür dedirten halleri o kişiler tarafından anlaşılmadığından yaşanan bu kargaşalar ne acıdır. Tasavvufi aynalar olup bu hallerini bir şekilde yansıtan İmam-ı Rabbani gibi mücedditler maalesef hep bu tarz çıkışları ile ele alınmış ve ilimleri ne değinilmemiş arka planda kalmıştır. Çünki anlaşılamayan bu halleri onların lehine olmuşta mıhlanmışlardır. Allah c.c. Kuranda daima nefsin hasetlerinden , nefsin kula yaptırabileceği kötülüklerden ve nefsin hilelerinden bahsetmiştir. Buna karşılık kendisininde bizden tertemiz , tevbe etmiş, arınmış ve Onu tanıyan bir nefse sahip olmamızı istemiştir.Ve yine O Rahmeti biz acizlerin dile getiremeyeceği kadar fazla olan Allah c.c. nefsi nasıl alt edeceğimizi de bize bildirmiştir. İşte nefisle, Allahın c.c. ve Resulünün s.a.v. ve Onlara tabi olanların verdiği metodlar ile mücadele eden Tasavvuf Nefsin terbiyesi için insanları en güzel şekilde yönlendirmeye çalışmıştır ve hala da buna devam etmektedir. Yoksa Tasavvuf Haşa Şirk batağına sürüklemek ile alakası olmayan bir yoldur, kula benliğini ve nefsini tanıtan , kulu amaca ulaştırmaya çalışan ve kulluğu anlatan ,bunu yaparkende Kuran ve Sünnet çizgisinden çıkmayan bir yol elbetteki ne güzel yoldur.Diğer güzel yollar gibi… Şimdi sormak lazım önemli olan gidilen yolmudur?Yoksa yolun sonunda varılması gereken yermidir? Hangi yoldan gidersen git amaç Allah c.c. olduktan sonra bunun ehemmiyeti varmı ? Bu aciz kul acizliği ve cehaleti ile fikirlerini Hakkın ona nasip ettiği kadar aktarmaya çalıştı , Tasavvuf un güzel yanlarını ve anlamsız gibi gelen gerçeklerini umarım Hak Teala bizlere daha çok açarda Onun eşsiz ırmaklarından akan suları sizlerinde bardaklarına doldururuz.Tasavvuf insanı şirk e değil aksine Hakka ulaştıran yegane yollardan birisidir. Kulu Kuran ve Sünnet ışığında Hakka çağıran tüm gönül dostlarına selam olsun … Vesselam veddua |
26 Aralık 2011, 17:26 | Mesaj No:15 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
iyi niyetle şirk işlenmez zaten ablacım yani bi insan iyi niyetle allaha ortak koşmak ayeti inkar ile de kifüre iyi niyetle düşmez biz tasavuf yolundan gidiyoruz ama sizin dediginiz gibi şirk dolu bi yol degil bunun adına siz tasavvufa şirk gözü ile bakın ben bakmıyorum ablacım ama size ve düşüncelerinize saygı duyuyorum aeo
|
26 Aralık 2011, 17:30 | Mesaj No:16 | |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler.. Alıntı:
| |
26 Aralık 2011, 17:33 | Mesaj No:17 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler..
[QUOTE=kamer34;149228] Aslıı hanım kabul etsek de kabul etmeseke de tasavvufun özü bunlar. Eğer bizler bu görüşleri kabul etmiyorsak bu şu anlama gelir. Tasavvufu kökünden red etmiş oluruz. Yukarıda vermiş olduğum nakiller onların kendi kitaplatında geçiyor. Yani tasavvufun temel felsefesini oluşturuyor. Bazen Muhsin hocam tasavvufu tarif ederken kurani kavramları işaret ederek anlatıyor. Diyorumki sizin görmek istediğiniz yada arzuladığınız tanım o fakat tasavvufun kurucuları sizin anladığınız manada bu kavramları anlatmamışlardır. Sonuç olarak temelini islam dışı kaynaklara dayandıran tüm ideolojiler kökünden red (tekfir) edilmek zorundalar. Aksi takdirde tevhid gerçekleşmiş olmaz. Nedeni şu. "la ilahe illAllah" kelimesi önce reddi sonra kabulu gerektiren bir terimdir. Bu anlam bakara suresi 256 ve nahl suresi 36 da açıkça beyan edilmiştir. Bu akit cenabbi Allah ile kulları arasında bir antlaşmadır. Önce red sonra iman sonra salih amel gerektiren tevhid dini ancak bu şekilde tamamlanmış olur. O zaman Enel Hak diye inkar etmek ile ilk adım atılmış sonrasında ise normal bir salih olarak zuhur etmek size görede hak vahdet-i vücut ta bunun ta kendisi değilmidir.La demeden iman etmek olmuyorsa o zaman eleştirileriniz bence abesle iştigal etmiş sevgili kardeşim... Niyet her zaman insanın yapmış olduğu bozuk ameli telafi etmez niyet ancak salih amel ile bütünleştiği takdirde değer kazanır. Münafıklar bir yolculuk esnasında müminlerle alay edercesine kendi aralarında konuşuyorlardı ,onlar hakkında ayetler inince hemen Nebi sav) e koşarak vAllahi biz yol yorgunuyduk kendi aramızda şakalaşıyorduk bizim niyetimiz kötü değildi gibi mazaret bildirmeye başladılar. Bunun üzerine cenabbi Allah onların bu mazaretlerini kabul etmemiş onlara hitaben mealen şöyle buyurmuştur. "Siz Allah ile peygamber ve müminler ile mi dalga geçiyordunuz hayır hayır özür beyan etmeyini siz imandan sonra küfre saptınız" buyurarak onların ne niyetlerini kabbul etmiş nede özürlerini kabul etmiştir. Bu ayetin tefsirinde ibn-i teymiyye Allah ondan razı olsun şöyle der. Eğer bu münafıklarda iman olmuş olsa idi onlar bu kötü emeli işlemzlerdi. Bu olaydan çıkarılacak dersler. 1) Dinin temelini oluşturan meselelerde bilmemek mazeret değildir. 2) Kişi iyi niyetlede olsa küfür şirk türü ameller işlediğinde dinden çıkar İbni Teymiyye bunu münafıklara hitaben demiş bu ayetten Tasavvuf u da münafıklıklamı anacağız acaba? Ki Teymiyye yi anlayamanlar bugün kendi ideolejilerini oluşturmuş ve bunuda Teymiyye ye yıkmaktalar. |
27 Aralık 2011, 00:50 | Mesaj No:19 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler.. Selamun Alyekum Esadullah adlı üyemiz sarf ettiğiniz cümlelere baktım her birine ayrı ayrı reddiye yazmak gerektiğini gördüm. Bu kadar islama aykırı ve panteizmin başka bir versiyorununu kalkıp islami motiflere bürümekte açıksası ustasınız. Bak güzel insan yüce Allah’ın tekliği yani (Bir) olması ihlas suresindede geçtiği gibi eşi ve bnezeri olmayışındandır. O’nun tekliği zatı sıfatları filleri ile olan tekliktir. İslam literetüründe bu şöyle tarif edilir. Kişi Allahı birlerken Uluhiyet Rububiyet Ubudiyet tevhidleri olarak gerçekleştirir. İbn-i arabiye ilah yada rab nerdedir diye sorulmadı ibn-i arabiye Allah nerededir diye sorulduğunda onun cevabı sizin taptığınız benim ayaklarımın altındadır diye cevap verdi. Bu cevap karşılığında suriyeli bir bedevi ibn-i arabinin kafasını taşla ezerek öldürmüştür. Allah kavramı tüm dinlerde takriben aynı manada kast edilmiştir. Şirkin her türlüsü pisliktir. Din anlayışını şirkin temeli üzere oturtanlar kuranın tabiriyle necistirler. Hallacı mansur ve benzerleri her nedense hep ayetlerin müteşabbih ayetlerinin arkasına sığınırak kendi iğrenç fikirlerine dayanak aramışlardır. Bunu ibn-i arabide rabbainede mahmut usta osmanoğluda menzilde kıbrıslıda kısacası tasavvuf kisvesine bürünen herkes yapmıştır. Kuranın açık ve net hükümlerini görmemzlikte gelip batını yönlerinden kendi kafalarına göre dinlerine dayanak arayanları bakın cenabbi hak kuranda nasıl yerden yere vuruyor. هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). “Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir hastalık olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: 'Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır' derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez” Ali-i imran/7 Tasavvufun bu manevi ahlakı anlaşılmadığı ve bir çok kişiye bu şirktir, küfürdür dedirten halleri o kişiler tarafından anlaşılmadığından yaşanan bu kargaşalar ne acıdır. Tasavvufi aynalar olup bu hallerini bir şekilde yansıtan İmam-ı Rabbani gibi mücedditler maalesef hep bu tarz çıkışları ile ele alınmış ve ilimleri ne değinilmemiş arka planda kalmıştır. Çünki anlaşılamayan bu halleri onların lehine olmuşta mıhlanmışlardır. Esadullah adlı üyeden Alıntı Sayın Esadullah bey yada bayan bilemiyorum şimdi bu ayetin üzerine bu yorum yapılırmı bunu izah edermisiniz? Dedim ya hangi cümlenize cevap vereyim. Daha evvelde açıkladım bir düşünce temelde islama aykırlık arz ediyorsa onun teferuatlarını mülaza etmek abesi iştigaldir. Hz. Ömer yada hz. Ebubekirden biri olmalı Allahu alem şöyle demişti. Şimdiye kadar peygamber aramızda yaşıyordu insanlar kalplerindeki ilede biliniyordu ama şimdi peygamber aramızda yok biz artık zahire hüküm verir ona göre insanlarla ve milletlerle hukukumuzu kurarız. İşte bu söz kurana uygun ve tüm müslümanları bağlayıcıdır,anlam olarak. Birkaç cümlede henüz bu dünyada iken cenneti müritler kendi mürşitlerine mürşitlerde kendi müritlerine nasıl ve neye dayanarak parsellediklerine değinmek istiyorum. Peygamber (sav) kızım fatıma ben peygamberin kızıyım diyerek sakın seni gevşeme tutmasın,bana bile ahirette ne olacaını bilmiyorum diyen bir peygamber dururken,bazı insanlara ne oluyor ki ellerinde hiçbir delil yokken kendi gavslarını cennetin üst mertebelerine yerleştiriler onu anlamak mümkün değildir. Tasavvuf dininin bir kitabında aynen şu cümleleri okumuştum fakat nerde okuduğumu bulamadım kaynağını şuanda hatırlamıyorum. Şöyle diyordu rabbabinin mektubatı dinde hüccettir. Şimdi bu mantığın üstüne söz söylenirmi? Bu mantık islamdır denilebilinirmi? Bu nasıl bir analyış böyle? Bizler bu kadarmı cahilmiyiz? Haşa rabbanin yazdıkları vahiymidir ki dinde hüccet olsun? Artık aklımızı birilerinin cebinden çıkarıp Allah’ın ipine yani kuran ve uygulamalı sünnete sımsıkı sarılmanın zamanı gelmedimi? Ahirete kimin cennete kimin cehenneme gideceğine bu dünada karar verenler kesinlikle sapıklık içerisindedirler. Biz müslümanlar ancak şunu söyleyebilirz müslümanlar cennete kafirler cehenneme gideceklerdir. Ben imam Ahmed bin hanbeli yada imam Şafi-i yi müslüman olarak bilirim ama onların ahirettede yüksek tahtlar üzerine kurulu mekanlarının olduğunu bilmem, bu gaybi bir bilgidir. Bazı arakadaşlarımız Allah’ın dostları deyip duruyorlar eve müminler ister ister bedevi olsunlar ister alim olsunlar Allah’ın dostlarıdırlar bunda şüphe eden kafir olur. Kafirlerde kafirlerin dostlarıdırlar bundada şüphe eden kafir olur. Siz dünyanın neresinde olursanız olun benden yardım isteyin ben maneviyatımla yardımınıza koşarım diyen bir zihniyet, kesinlikle Allah’a iftira atmış ve kendisinin ilahlaştırmıştır ve yalancının biridir.Tasavvuf mürşitlerinin hepsi kendilerini peygamberle manevi alemde irtibat halinde olduklarını başka insanlarda olmayan bir takın ker-amet-lerinın kendilerine verildiğini iddia ederler. Onları bu iddialarını ispata davet ediyorum. Kendi ölümlerine kendi hastalıklarına bile bir çare bulamayan bu zavallı aciz insanlar nasıl oluyorda uçup kaçıp birilerine yardım edebiliyorlar bunu izah etsinler. Evet ibn-i Teymiyye o ayeti münafıklar için olduğunu söylemiştir. O ayeti vermemdeki gayem şuydu eğer bir insanda zerreyi (mıskal) kadar iman olsaydı muhkem ayetleri bırakıp müteşabbih ayetlerin peşine takılmazdı. Not: Bir insanın yada zümrenin münafık sayılabilmesi için zahiren müslüman gibi gözükmesi lazımdır. Zahiren şirke küfre batmış bir zümrenin münafık statüsünde değerlendirelemeyeceğini elhemdüllillah bilirim. Allah’a emanet olunuz
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
27 Aralık 2011, 13:38 | Mesaj No:20 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: Imam rabbani ve mekrtubat'ta ki şirk sözler.. Bismillahirrahmanirrahim Bu aciz ve edna kul usta olsaydı burada işi olmazdı sevgili kardeşim, belki bu etki Tasavvufun o güzel nurlu Ummanlarından bir damlada olsa dilimize değişindendir. Evvela Panteizm gibi kendisine çıkış bulamayan ve bir zamanlar Hristiyan kesmin düştüğü hataya düşerek anlayamadıkları olayı kendilerine göre yorumlayan ve bunu Şirke çeviren Felsefi görüşe İslamı dayandırmanız bizi üzmüştür. Panteizmin ne olduğunu fazla açıklamayacağım zaten aradaki dağlar kadar fark ortadadır.Allahın c.c. tekliğini ve Mevcut olan her şeyin Onun eseri olmasını ve O nun gerçek var olan diğer her şeyin geçici ve O nun elinde olduğunu haykırmak ayrıdır.Allahı c.c. yarattığı her şeyin bir parçası görmek apayrı bir şeydir.Allahı c.c. yarattıkları ile bir görmek işte bunun adına Panteizm derler. Bu kadar açıklama zaten aradaki farkı göstermektedir. Vahid ve Vücut kavramları İslam literatüründe Allahın Zati sıfatları içerisinde daha evvel size bildirdiğim şekildedir kardeşim , sizin bildirdiğiniz şekil Allah c.c. diğer güzel ve Nadide sıfatlarıdır.Bu konuyuda acizane Mevlam bize zaten öğretmiştir.Hem konumuz Vahdet-i Vücut olduğundan bu iki sıfatı ele aldık , İhlas Suresinde Vahid geçmez derseniz zaten orada Allah c.c. Ehad olark kullanmıştır ama kökeni Vahid dir. Hem olaya uluhiyet, rububiyet ve ububiyet noktasında baksak maksat bu dizaynı görerek Allahı c.c. tek bilmektir. Öyle ise Allahın c.c. tekliğine İlmel Yakin ve daha sonra da Allahın c.c. kulun bu çabası sonrasında Aynel Yakin kendisini tanıtması ve kul bu Aynel Yakin halde Onun büyüklüğü karşısında kendi dahil başka bir şey görebilirmi? Yada bu Aşk ve Muhabbetten dolayı heryerde Onu görmesi ne kadar ters olabilir.? Bugün sıradan bir insana bile aşık olan bir kişi bu aşk yüzünden gözü sadece Aşıkını görüpte baktığı heryerde onu gördüğünü dile getirmiş ise bence Allahı c.c. bu derece Aşk ile muhatap alan bir kişininde sarfettiği sözler Aşıka yakışır sözler değilmidir? İbn-i Arabi ks nin bu konudaki hayatı herkesçe blinmektedir.Sarf ettiği söz o zaman ki kişilere ne kadarda şirk olarak gelseki bu sözü neden sarf ettiği Sin Şin e girince ortaya çıkmıştır. Ne kadar acıdırki Allahın c.c. nerde olduğunu bilemeyen bir insana verilen bu cevap daha Allahı c.c. tanıyamayan gine o insan tarafından kendi küçük aklınca bu şekilde bir muameleye uğramıştır.İnsanların yaşantıları ve hal ve hareketleri zaten kendilerinin neye inandığını göstermektedir. Şimdi sormak lazım “O nefislerini İlah edenleri gördünmü” Ayeti sırrınca bugün nefsini İlah edinen kişileri ne yapacağız ? Bugün Rızgını patronundan , Şifayı Doktordan bekleyen Patronu izin vermedi diye namazını terk eden, namazdan feragat eden , hastalandığı zaman beni falanca Doktor iyi etti o olmasaydı ölecektim diyen ve Maddeye sıkı sıkı sarılmış işi gücü para pul olan ve kurtuluşu şans oyunlarında arayan ve zamanın Lat, Uzza ve Menatlarını oluşturan kişiler kalkıp Allah c.c. nerdedir? diye sualde bulunsa ve bizde bu hallerine istinaden bunların vesile gerçek verenin Allah c.c. olduğunu bilerek desekki….!Sizin taptıklarınız bizim ayaklarımızın altındadır. abesmi olur? Ki hoş böyle bir cevap sizin bu şekilde naklettiğiniz bir soruyada verilmez zaten olay o şekilde de olmamıştır. Anlatmaya çalıştığım gibi Tasavvuf karşıtı akımlar ve bunun esareti altına girmiş kişiler her ne kadar savunma mekanizmalarını çelıştırmak isteselerde bunu başaramışlardır. Zamanlarında bidat olan görüşlere reddiyeler hazırlamış ve bir çok oluşumu daha o zaman bastırmışlardır. İsimlerini zikrettiğiniz kişilerin hayatlarını güvensizlik olmasın diye resmi kaynaklardan okumanızı isterim ha eğer zaten sizde Ehli Sünnet inancı var ise bu şahıslara yaklaşımınız en baştan böyle olmamalıydı. İbni Arabinin kitaplarını bir inceleyin giriş sayfasında ne demiştir? Eserlerinin herkes tarafından anlaşılamayacağını , Ehli olmayanların okumamasını şayet okurlarsa Şirke gidebileceklerini açık ve seçik beyan eden bir şahıs benim nazarımda eli öpülesicedir. Verdiğiniz hadisler elbette mevcuttur yalnız unutmayın Efendimizin s.a.v sadece 10-20 yada 100 ler hadisi değil onbinler hadisi mevcuttur.Zaten bu sebebten dolayı Hadis , usul olarak bir ilim olmuştur. Eğer konuları onun tam tersi olan bir iki hadisle değerlendirecek ve bu hadislerden başka kaynak hadisleri görmeyeceksek konunun vukufiyetini anlayamayız kardeşim … Şeriat zahire bakar. Bunun aksini hiçbir Tasavvuf aliminin yada Mürşidin dediğini idda edemezsiniz ama Tasavvufta yaşanan haller kişileri bağlar.Tasavvuf daha evvelde bildirdiğim gibi Kuran ve Sünnet ışığında Muhammedi s.a.v Ahlakı öğreten bir yoldur.Tasavvufta Batıni ilimlerede ağırlık verildiğinden ve manevi haller zuhur ettiğinden bazen bu şekilde haller görülmektedir. İşte bu Alimlerin halleride böyledir.Ama siz İmamı Rabbani , İbni Arabi ve saydığınız ve aklınıza gelen hiç Tasavvuf erbabından Şerita ve Sünnete aykırı bir uygulama zahiren göremezsiniz … O zaman da derizki batını ve hal ile söylediği sözler kendisini bağlar zaten bunun ile kimse de amel edemez İmanda edemez, Bu kişiyi ilgilendiren bir durumdur yani kul ile Allah c.c. arasında…. Şimdi son olarak gelelim verdiğiniz ayete kardeşim ; Sana bu muazzam kitabı indiren O'dur. O'nun bir kısmı anlamları kesin olup kitabın temelini oluşturan ayetlerdir. Diğer bir takımları da anlamları benzeşik olanlardır. Ama kalplerinde bir yamukluk bulunanlar fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece anlamı benzeşiklerin ardına düşerler. Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar da: «İnandık, hepsi Rabbimizdendir.» derler. Bunları özü temiz olanlardan başkası düşünemez. Şimdi işaretle verdiğiniz kısımda ve bu kısma uyan niceleri olduğunu söylememek Allaha c.c. isyandır.Bu konuda Efendimizinde s.a.v bir çok hadisi vardır.Lakin dediğimiz gibi aynı zamanda gerçek ilim sahiplerinin övüldüğü hatta Kuranın onlardan sorulması gerektiği hadisleride mevcuttur.Bu hitap islama fitne düşürenlere ve düşürecek olanlaradır.Ki öyle olmasaydı verdiğiniz ayette gecen “. İlimde derinleşmiş olanlar da: «İnandık, hepsi Rabbimizdendir.» derler. Bunları özü temiz olanlardan başkası düşünemez.” Hitabı gecersiz olurdu zira Allah c.c. bu konuda açıkça beyanda bulunmuşturki işte onlardan bazıları ; Enam Suresi 38 - Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar. 59 - Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın. Demekki Ayette “ ve er Rasuhüne” diye bahsedilen derin ilim sahipleri Allahın c.c. kendilerine nasip ettiği kadarı ile hiçbir şeyin eksik olmadığı bu Kitapdan faydalanır ve faydalandırırlar. Şimdi dersenizki bu şekilde kişiler varsa da bunlar İmamı Rabbniler, İbn Arabiler, Gazaliler yada diğer Tasavvuf Alimleri olamaz, Bizde derizki…. Sevgili kardeşim Alemlerin yegane ve tek sahibi , Adl olan ve Hesap günü zerreden küreye her şeyin hakkını vercek ve hatta boynuz yüzünden hayvanatın hakkını dahi verecek Kadir ve Alim olan Allah c.c. O gün bizlere gerçek Rasihlerin kimler olduğunu gösterecektir.O Merhamet i anlatamayacağımız kadar fazlası ile çok olan ve hatta çokluktan çok olan Azimüşşan dan dileğimiz ve yalvarışımız o dehşetli gün gelmeden bizlere gerçek Rasih olanları tanıtması ve herkesin İmamları ile çağrılacağı o gün Allahın c.c. kendi övdüğü İmamlar ile huzuruna çıkmamızı nasip eylesin….amin Vesselam veddua velmahabbe kardeşim Not: Bu konuda defalarca yapılan münazaralar sebebi ile fazla detaya girmeden aktarmaya çalıştık inşallah… |
Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
RABBANi SİSTEMDE ÇOCUK EĞİTİMİ | bilinmez | Çocuk ve Aile Sağlığı | 4 | 28 Mart 2014 19:42 |
İmam-ı Rabbani'nin sürpriz yardımı | EyMeN&TaLhA | Alimler(Rh) | 0 | 09 Mart 2013 11:42 |
imam-ı rabbani hz | aslıı | Tasavvuf-Tarikat | 0 | 27 Aralık 2011 14:10 |
Rabbani metodda,insani kamil olmak | bilinmez | Muhtelif Konular | 1 | 27 Ekim 2011 14:34 |
İmâm-ı Rabbânî hazretleri de buyuruyor | Belgin | Bilgi Dağarcığı | 0 | 10 Nisan 2009 09:51 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|