|
Konu Kimliği: Konu Sahibi FECR,Açılış Tarihi: 22 Mart 2012 (15:57), Konuya Son Cevap : 02 Nisan 2012 (00:34). Konuya 5 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
22 Mart 2012, 15:57 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | İslam’da Anarşi: Tekfircilik İslam’da Anarşi: Tekfircilik İslam’da Anarşi: Tekfircilik ******BU BİR ALINTIDIR***** Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile. Alemlerin Rabbine hamd olsun. Salat ve selam aziz önder islam peygamberi Muhammed Mustafaya, ehl-i beytine, ashabına ve hidayete tabi olanlaradır. “Kişi Müslüman kardeşini tekfir ettiğinde o küfür ikisinden birine geçer. Müslim’in bir rivayetinde ise: “Eğer adam dediği gibi ise kâfirdir, değilse küfür ona döner.” (Buhari-Ebu Davud) 11 Eylül saldırılarıyla yükselen cihadi anlayışın güçlü fikri dinamiği olan selefilik – ki buna cihadi selefilik de denebilir- revaç bulmuş ve buna paralel olarak tekfircilik de yer yer taraftar toplamıştır. Yaptığımız paralellik tespiti selefiliğin ve tekfirciliğin aynı şey olduğu değil, tekfirciliğin selefilikten beslendiği anlamındadır. Selefiliği tekfircilikten tefrik ve tenzih ederiz. Tekfirciliğin neden selefilikten beslendiği hususu ve selefilikle tekfirciliğin ayırd edilemeyişindeki nedenler üzerinde durmayacağız. Çünkü bu müstakil olarak işlenmeye değer başka bir meseledir. Yine islamdaki tekfir ile hristiyanlıktaki afaroz olgusunun benzerliği ve ayırtları üzerinde de durmayacağız. Bu da müstakil olarak işlenmesi gereken ve bu yazıda söylemek istediklerimizle çok ilintili olmayan bir meseledir. İnşallah başka kardeşlerimiz yahut ağabeylerimiz bu iki mesele hakkında ayrı çalışmalar yaparlar diye umuyoruz. Tekfirciliğin sakıncaları hususunu işlerken sık sık kendilerini nispet ettikleri selefi anlayıştan alıntılar yapmayı ve onların söylemleriyle onlara cevab vermeyi uygun bulduk. Böylece kısmen, tekfirciliğin kendilerini nispet ettikleri selefilik iddiasının da geçerli olmadığına dair bir şeyler söyleyebilmiş oluruz. Tekfir, islamlık iddiasında bulunan kişinin müslümanlığına hükmetmek lazım gelirken belli bir “açık nedenden” dolayı kişinin küfrüne hükmetmektir. Tekfircilik ise tekfiri meslek edinmek ve kişilerin küfrüne hükmetmek için delil ve karine bulmak maharet ve sanatıdır. Böylece tekfire mevzu olan muayyen bir zattır ve müslümanlık iddiasında olmalıdır. Değilse müslüman olmayan bir kimsenin -örneğin bir ehl-i kitabın- küfrüne hükmetmek tekfir olmadığı gibi bir sözün veya fiilin küfür olduğunu söylemek de -muayyen- tekfir değildir. Tekfir meselesini ele alan bütün selef/i alimler öncelikle işin çekincelerini ortaya koymuş ve bunun nasıl ağır bir mesele olduğu hakkında konuşmuşlardır. Yukarda alıntıladığımız hadislerden anlaşıldığı gibi eğer tekfirde isabet edilmezse bu çok büyük bir vebal ve tehlikeli sonuçlara gebedir. Çünkü müslüman olduğu halde bir kimseyi tekfir etmek: 1) bunu nefsinden dolayı yapmışsa kendi küfrüne hükmetmektir. 2) O müslümana islamın tanıdığı hürmet ve saygıyı tanımamak ve hürmetleri ihlal etmektir. 3) Bir müslümanı inandığından dolayı tekfir etmek eğer o kimse islam dairesinde ise islam akidesinin küfrüne hükmetmektir ki bu durum küfrün ve sapıklığın ta kendisidir.(Muasır Alimlerin Tekfir Meselesi) Şeyhü’l-islam Teymiye(r.) tekfir meselesini ele alırken hemen konunun başında çekincesini çok bilinen bir olayla örneklemiştir. Önemi nedeniyle alıntılıyoruz: “Tekfir hususunda hz. Ali’nin(r.) haricilere muamelesi, bize bu meseleye nasıl yaklaşmamız gerektiği hususunda önemli dersler vermektedir. Efendimiz(s.) ilerde gelecek belli bir taifeden söz etmiş ve onlar hakında “onları bulduğunuz yerde öldürün” ve başka benzer sözler sarfetmiştir. Hz. Ali, onun zamanına yetişen sahabeler, tabiin, tebe-i tabiin, müçtehid imamlar ve müteahhirun ulema ihtilaf etmeksizin bu taifenin hariciler olduğunu söylemişlerdir. Hz. Ali, bizzat peygamberin(s.) “onları öldürün” dediği kimseleri dahi tekfir etmemiş, onlara kafir dememiştir. Kaldı ki bu adamlar bizzat Ali’ye ve kendileri dışında kim varsa hepsine kafir diyorlardı. Buradan anlıyoruz ki Ali onları düşünceleri nedeniyle tekfir etmediği gibi yine düşünceleri nedeniyle cezalandırmamıştır. Onlar, müslümanların can, mal ve ırzlarına musallat olunca onları cezalandırmak zorunda kalmıştır. Çünkü hariciler kendi mıntıkalarında yaşarken Ali onlara müdahale etmedi, ne zaman ki beldelerinden çıkıp mal ve cana kast ettiler Ali o zaman onlara savaş açtı.” Bu kıymetli sözlerden hareketle diyebiliriz ki islam iddiasında olan bir kimseyi tekfir etmek onun canına kıymaktan daha ağır bir vebaldir. Tekfircilik ise bu ağır vebali hafif gören ve hemen her muhalifini küfürle itham etmek yoluna meyleden bir anlayıştır. İkinci olarak tekfirde esas olan kolaylık değil zorluktur. Gazali(r.) mustasfasında şöyle diyor: “bir kimsenin işlediğinde 99 yönden küfür ve bir yönden iman varsa , o kimsenin küfrüne hükmedilmez” Çünkü -yine Gazaliden alıntı ile- “haksız yere bir müslümanın kanını dökmektense hataen bir kafiri sağ bırakmak daha ehvendir” Bu, durum aynı zamanda önceki ve çagdaş selef/i anlayışta da kabul edilmiştir. İbn teymiye Şöyle diyor: “ mümkün olduğunca söylenen söze husn-ü zanla bakılmaldır.” Tekfircilik ise bir yönden küfür zannı bulaya görsün, artık o zanna kat’i süsü vermek için her çabayı harcar. --------devamı var------------------
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konu Sahibi FECR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Eskiden Hayat Daha Güzeldi... | Gönülden Dökülen Nağmeler | FECR | 0 | 52 | 12 Ekim 2024 10:01 |
Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Önemli Açıklamalar | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 59 | 07 Ekim 2024 20:33 |
Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 65 | 23 Eylül 2024 11:06 |
Şehit Haniye İçin Ezgi | MultiMedya-İzleme Vb | Esma_Nur | 1 | 75 | 03 Ağustos 2024 22:38 |
NELERİ BİLMELİYİZ? | Kurân-ı Kerîm | FECR | 0 | 89 | 01 Ağustos 2024 17:31 |
22 Mart 2012, 16:04 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Cevap: İslam’da Anarşi: Tekfircilik Üçüncü olarak tekfir ilmi bir meseledir, Gazali, Feysalu’t-Tefrikada şöyle diyor: “tekfir malları helal kılan, kanları döken, cehennemde ebedi kalma hükmü veren şer’i bir hükümdür” Bu durumda “Tekfirin şartlarını ve manilerine bilmeyen avam veya âlimin, muayyenin tekfirine dalmasının imanın şartlarından olması mümkün olmadığı gibi, bu iş değil vacip, caiz dahi değildir.. “((Muasır Alimlerin Tekfir Meselesi) Hasılı tekfir islama dair söz söylemektir ve ehil olan yani müfti/müçtehid tarafından verilmesi gereken bir karardır. Tekfircilerin hemen çoğu ise bu alt yapıya sahip değildir. Keza onların tekfir hastalığına tutulmalarının nedeni de bi-zatihi cehalettir. Dördüncü olarak tekfirciler “cehalet özürdür” kuralını sık sık ihlal etmektedirler. İbn Teymiyeye göre aleyhine delil olacak bir nastan habersiz olan kimse tekfir edilmez. Teymiye şöyle diyor: “Kişiye hakkı bildiren naslar ulaşmamış olabilir, ulaşmış olsa bile onları sabit görmemiş olabilir veya anlamamış olabilir yada Allah Tealanın mazur göreceği şüpheler ile karşılaşmış olabilir.” Yine kendi örneği ile: Buhari ve müslimde geçtiği üzere öldükten sonra Allah onu bir araya getiremeyip azab etmesin diye cesedimi yakın diye vasiyette bulunan bir adamı Allah bir araya getirip diriltmiş ve “neden böyle yaptın diye sormuş”, adam “senin haşyetinden” diye cevab verince Allah onu bağışlamıştır. Teymiye, “halbuki böyle bir davranış islamda apaçık küfürdür. Ancak adam Allahın onu bir araya getirebileceğinden habersizdi ve cehaleti nedeniyle bağışlandı. O zaman bu adam affa mazhar oluyorsa ilim sahibi olan müevvil/tevilci affa haydi haydi mazhardır” diyor. Tekfirci ise cehalet özürdür der ama öte yandan bütün bir toplumu sırf bir karineyle tekfir etmekten elini de çekemez. Dördüncü durumdan hareketle, beşinci olarak ilimden kaynaklı tevil veya red isabetli olmasa da küfrü gerektirmeyebilir. Çünkü tekfir hiçbir şüphe veya cerh barındımamalıdır. Örneğin bir vacibi inkar küfürdür. Bununla beraber bir mezhebin farz dediğine bir diğerinin farz demediği meselelerde küfür söz konusu değildir. Ancak tekfirci mutaassıptır ve kendi görüşünden başkasına ilmi müsamaha göstermez. Onlardan biraz fıkıh kitabı okuyanlar bile daha hoşgörülüdür. Altıncı olarak tekfirciler “her küfür işleyenin kafir olmayacağı” kuralını ötelemektedirler. Şeyhü’l-islam Teymiye anlatıyor: “Bir adam içki içtiği için sık sık Resulullahın(s.) yanına getiriliyor ve kendisine had uygulanıyordu. Sahabelerden biri, adam için “Allah ona lanet etsin, ne de çok getiriliyor” dedi. Efendimiz(s.) “ona lanet etme, çünkü o Allah ve resulünü seviyor” dedi. Halbuki “Allah içikiyi içene, sunana…….. lanet etsin “ diyen yine Peygamberin kendisi idi. Peygamber bir fiili lanetlemiş ama o fiili işleyen muayyen bir zatı lanetlememiştir.” Teymiye bu meseleyi, tekfiri ele alırken “her küfür sözünün veya fiilinin o söz ve fiil sahibinin küfrünü gerektirmediği” hususuna delil olarak zikrediyor. Teymiyeye göre, Bu tür lafızlar -yani şunu yapan kafirdir veya lanetlenmiştir gibi lafızlar- “genel ibareler” olup o işi yapanların küfrünü veya lanetlenmesini kesin olarak gerektirmez. Ancak bazı insanlar bunu yanlış işletmiş ve o işi her yapan kimseyi küfür dairesine dahil etmiştir. Halbuki tekfir muayyen zatlarla ilintilidir. Şeyh Makdisi(r.) şöyle diyor: “Sonuç olarak muayyen tekfir ile mutlak tekfir arasındaki farkı göz önünde bulundurmamak, bazı kişilerin yuvarlandıkları bidat uçurumudur.Bu uçuruma yuvarlananlar …. dolayısıyla hem kendileri sapmış hem de başkalarını saptırmışlardır.” Tekfircilerin bu kuralı pas geçmeleri onların siyer, hadis ve fıkıhtaki cehaletlerini ifşa eder. Bırakın alimliklerinin talebe bile değillerdir.. Şeyh makdisi şöyle diyor: “ilim talebesi, şu küfürdür sözü ile şu kafirdir sözü arasındaki farkı bilir” ----------------DEVAMI VAR-----------
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
22 Mart 2012, 16:08 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Cevap: İslam’da Anarşi: Tekfircilik Yedinci olarak tekfirciler ‘küfrü kat’i olan kâfiri tekfir etmeyen kâfirdir’ kuralını çok kötü işletiyorlar. Şeyh Makdisi anlatıyor: “Pakistan’da iken tekfircilerden bir grup bu kuralla amel ediyorlardı. Bin Bazı tekfir ediyorlardı. Bin Bazı tekfir etmeyenleri tekfir ediyorlardı. Aynı şekilde silsileye devam ediyorlardı. Bana, Bin Bazın durumunu sordular dedim ki: “Bu gibi muayyenlerin kâfir olup olmama konusunu bırakıyorum. Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: insanlar Muhammed, ashabını öldürüyor demesinler”(Buhari) Bugün insanlara tağutları, ordularını, askerlerini tekfir etmek ağır geliyor ve hazmedemiyorlar… Dolayısıyla bu aşamada onlarla meşgul olmamızın gerekli olduğunu düşünmüyorum… Bu sözümü beğenmeyip beni tekfir ettiler. Ben muvahhid bir gruba cuma namazı kıldırdım. Onları da beni tekfir etmiyorlar diye arkamda namaz kılan herkesi tekfir ettiler. Arkamda namaz kılanları tekfir etmeyenleri de tekfir ettiler…” Teymiye şöyle diyor: “ bunlar gele gele ana babalarını da tekfir ederler ve en sonunda müslüman olarak kendilerinden başka kimse kalmaz” Teymiye üçüncü şahıslar nedeniyle tekfiri kabul etmez. Delili şudur: “Ömer(r.), biri için bu adam münafıktır deyince, efendimiz(s.) “hayır o münafık değildir” demiştir. Bu durum gösteriyor ki üçüncü bir şahıs hakkında iki kişi farklı görüşlerde olabilir” Malesef bu kural -Makdisinin de belirttiği üzere- o kadar kötü işletildi ki tekfircilik neredeyse haricilik oldu. Çünkü bu kuralın bu şekilde işletilmesi, -İbn Teymiyenin belirttiği gibi- kendinden başka kimsenin islamlığını kabul etmemeye varır. Tıpkı haricilerin kendilerinden başka kimsenin islamlığını kabul etmemeleri gibi. Son olarak tekfir, işlenen bir fiil veya sözden ziyade sahip olunan akideyle ilgilidir. Esas olan işlenen fiil ve sözdeki kasıttır. Mesela resulullah(s.) açık emir ve davetine rağmen gazveye katılmayan Ka’b bin Malik’le konuşulmasını yasaklamış ama onu küfür yahut nifakla nitelememiştir. Yahut Mekke fethini haber vermek isteyen sahabenin yaptığına karşılık onun küfrüne veya nifağına hükmetmemiş ve ona bunun nedenini sormuş, o sahabe bu hareketinin akidesiyle ilgili olmadığını, ancak belki Mekke’deki akrabalarını korumak kasdıyla böyle yaptığını söyleyince ona itibar etmiştir. Teymiye göre küfrü gerektiren bir iş yapan kimseye neden böyle yaptığı ve dediği yani kastı sorulur. Keza kişi sahih akide üzere olduğu halde cehalet, tevil veya akideye taalluk etmeyen başka bir saikle söylemiş olabilir. Bediüzzaman Said(r.) şöyle diyor: “İman yakindendir. Küfür ise bazen şüpheden olabilir ve şüphe yakini izale etmez.” işte tekfircilik niyet sorgulayıcılığıdır. İnsanın zahiri halleri farklı farklı olduğu için tekfirci kendi kardeşleri hakkında devamlı şüphededir ve bu nedenle güvensizdir. Kendi kardeşleri de onun bu tavrı yüzünden ona karşı mütereddit ve mesafelidir. Böylece tekfir islam toplumunda güvensizliğin ithamın, şüphenin ve birçok manevi sıkıntı ve endişenin, bunalımın belki işkencenin nedenidir. Sonuç olarak -elbette tekfir meselesi oldukça geniştir ve bunu her yönüyle ele almak beni aşan bir durumdur- tekfircilik, müslümanların kan ve mallarını helal saymak, onların ebedi cehennemine hükmetmektir. Bu ise anarşiyi doğurur. Şeyh Makdisi şöyle diyor: “ Bu boş laflar ancak cahillere geçer. Bunlardan dolayı kanlar dökülür namuslar helal kılınır. Mallar yağmalanır ve bütün ümmet cihadi hareketten nefret eder. Böyle bir durum ancak Allah düşmanlarını sevindirir…. hakkın ortaya çıkması konusunda bir şey veremezleri susamış kişinin su sandığı, ama yanına geldiğinde su değil, zehir olduğu hamasi sözlere ve genellemelere ihtiyacımız yoktur.” Topluma, insanlara kanları dökülmesi, malları alınması gereken kimseler olarak bakmak çok acı sonuçlar doğuracaktır. Böyle çetrefilli bir meselede, yetersiz bir ilimle vakit harcamak hem manevi ve dış dünyamızı kaosa ve sonu gelmez düşmanlıklara teslim etmek hem de ahiretimizi ucuza vermektir. Efendimiz(s.) şöyle buyuruyor: “bir müslümanı tekfir etmek onu öldürmek gibidir” Bu hadise masadak olan haricilik -çağdaş karşılığı tekfircilik- ve benzeri anlayışların pratizesinin ne olduğuna tarih şahittir. Gazalinin tespitiyle : “ haksız yere bir müslümanın kanını dökmektense hataen bir kafiri sağ bırakmak daha ehvendir” ve Bediüzzaman Saidin tespitiyle: “Bir masumu haksız yere öldürmek on caniyi affetmekten daha büyük bir şuçtur.” En iyisini bilen Allahtır… Wesselam…
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
22 Mart 2012, 16:13 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: İslam’da Anarşi: Tekfircilik
örneğin bir ehl-i kitabın- küfrüne hükmetmek tekfir olmadığı gibi bir sözün veya fiilin küfür olduğunu söylemek de -muayyen- tekfir değildir. fecr hocadan,alıntı.... Benim tekfir dediğim ve açıkladığım olay yukardaki örnekte olduğu gibidr,var mı bi yanlış...ha bundan sonrada TEKFİR diye bi kelimede kullanmıyacam ve yazmamda,halk arasında TEKFİR deyince başka şeyler anlaşılıyormuş...BENCEDE BU KELİMEYEİ TEBLİĞCİ KULLANMAMLI ORTAM DAN DOLAYI...
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
22 Mart 2012, 21:43 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 13966 Üyelik T.:
27Haziran 2011 | Cevap: İslam’da Anarşi: Tekfircilik fecr hoca bu yazıyıda siz okuyun ve karşılaştırma yapın bakalım nasıl bi sonuç çıkaracaksınız..... Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor: "Tevhid akidesine aykırı hareket edenler çeşit çeşittir. Bunlar içinde muhalefetçe en aşırı olanı, tıpkı bugün birçok kimsenin yaptığı gibi, bütün konularda İslam'a aykırı hareket eden; şirki kabullenip, bunu kendine din edinerek tevhidi inkar eden ve batıl kabul eden kimsedir! Bunun sebebi; kitap ve sünnette bildirilen gerçekleri ve tevhidin esaslarını bilmemeleri, şirki ve heva ve hevese uymayı bırakmamaları, atalarının ve benzerlerinin rasullere düşmanlık gösterdiklerini bilmelerine rağmen onların yaptıkları batıl davranışları yapmayı sürdürmeleri, onların yolundan gitmeleridir ki, bunun temelinde cehalet yatmaktadır. Öncekiler, tevhid ehlini yalanlayıp iftiralarda bulunurlarken, getirdikleri tek gerekçe şu olmuştu: "Biz atalarımızı da böyle yaparken gördüğümüzden dolayı bunları işliyoruz." İşte bu zihniyete sahip olan insanlar ve onlardan sonra gelenler "La ilahe illAllah" kelimesiyle çelişip ifade ettiği mananın aksine hareket ettiler. Bunun kapsadığı dini manayı anlamadılar ve anlamak da istemediler. Oysa ki yüce Allah, bu kapsamın dışında bir din istememekte ve İslam dininden başka bir din kabul etmemektedir. Zira yüce Allah, tüm nebi ve rasullerini bununla göndermiş ve hepsinin daveti İslam üzerinde ittifak etmiştir. Yüce Allah, bu gerçeği rasulleriyle gönderdiği kitabında insanlara açıkça bildirmiştir. Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor: "Bir takım kimseler de yalnızca Allah'a (c.c.) ibadet ettikleri halde, müşrikleri tekfir etmiyor ve onlara düşmanlık beslemiyorlar." Şurası bilinen bir gerçektir ki, müşrikleri tekfir etmeyen bir kimse tevhidi bilmiyor ve yaşamıyor demektir. Çünkü tevhid; ancak, müşrikleri ve tağutu tekfir etmekle gerçekleşir. Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor: "Kimisi de, müşriklere düşmanlık gösteriyor; fakat onları tekfir etmiyor." İşte bu da yine "La ilahe illAllah" kelimesinin manasını kavrayamamaktan ileri gelmektedir. Halbuki bu kelime şirki reddetmeyi gerektirdiği gibi, aynı zamanda bunu işleyen kimseleri de tekfir etmeyi gerektirir. Bu konuda alimler icma etmişler. Ayrıca "İhlas" ve "Kafirun" surelerinde de bu gerçek dile getirilmiştir. Muhammed b. Abd'l Vehhab, "Mümtahine: 60/4" ayetinde geçen " Sizi tekfir ettik" sözüyle ilgili olarak şöyle diyor: "Kim Kur'an'ın kafir kabul ettiğini kafir olarak kabul etmezse, rasullerin getirdiklerine muhalefet etmiş olur." Muhammed b. Abdu'l Vehhab yine şöyle diyor: "Kimileri de var ki, ne tevhidi seviyor ne de buğzedilmesi gerekenlere buğzediyor." Tevhidi sevmeyen kimse muvahhid olamaz. Çünkü tevhid, yüce Allah'ın kulları için razı olduğu dinidir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "...Ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim..." (Maide: 5/3) Şayet kişi, Allah'ın (c.c.) razı olduğu şeye rıza gösterseydi ve bunun gerekleriyle amel etseydi, kesinlikle tevhidi severdi. Zira sevgi olmadan İslam'dan söz edilemez. İslam, ancak tevhidi sevmekle mümkün olur. Şeyhü'l-İslam İbni Teymiyye de şöyle diyor: " İhlas, Allah sevgisinden geçer ve O'nun rızasını istemeye bağlıdır. Kim Allah'ı severse, Allah'ın dinini de sever. Eğer Allah'ı sevmiyorsa, dinini de sevmiyor demektir (veya dinini sevmiyorsa Allah'ı sevmiyor demektir)." Muhammed b. Abdu'l Vehhab diyor ki: "Kimileri de var ki, şirki sevmiyor; fakat şirke buğzetmiyor da." Eğer bir kimsenin durumu böyle ise bu, onun henüz şirki terketmediğini gösterir. Allah'tan başkasına kulluğu reddetmesi gerekirken bunu yapmamıştır. İşte bu kimse, İslam'dan bir şey taşımadığından İslam ona mal ve can güvenliği tanımaz. Nitekim, önceki hadis buna delil oluşturur. Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor: "Kimileri de şirki bilmedikleri için müşrikleri tekfir etmiyorlar." Böyle bir kimse de muvahhid olamaz. Muvahhid olabilmesi için şirki terketmesi ve ondan uzak durması gerektiği gibi, şirk fiilini işleyenlerden de uzak durması ve bunları tekfir etmesi gerekir. Kim, bu kelimenin içerdiği manaya göre hareket etmezse, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda İslam üzere değildir ve İslam'dan birşey bilmiyor demektir. Çünkü kim; bu kelimenin kapsadığı manayı; ilme ve yakine dayandırarak doğrulamak suretiyle, ihlas ve sevgiyi de ön planda tutarak kabul etmez ve buna boyun eğmezse, o, bu kelimenin gereklerini yerine getirmemiş demektir. İşte bu kimseler, hak din üzere olmadıklarından muvahhid olamazlar. Bunlar "La ilahe illAllah" demiş olsalar da, bu kelimenin nelere delalet ettiğini ve neleri kapsadığını bilmemektedirler. Muhammed b. Abdu'l Vehhab diyor ki: "Kimileri de tevhidi bilmediklerinden dolayı inkar edilmesi gereken şeyleri inkar etmiyorlar." Bu da tıpkı bir önceki paragrafta geçen ifadeye benzemekte, kişilerin ne için yaratıldıkları ya da dinleri konusunda ne yapmaları gerektiği hususunda bir bilgileri olmadığını göstermektedir. Oysa, bütün rasuller toplumlarına bunları anlatmak için gönderilmişlerdi. Bu şekilde olan kimselerin durumu yüce Allah'ın, haklarında: "...Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler, belki de yolca daha sapıktırlar." (Furkan: 25/44) buyurduğu kimseler gibidir. Muhammed b. Abdu'l Vehhab diyor ki: "Kimileri de -ki bunlar en tehlikelileridir- tevhidle amel eder, tevhidin kıymetini bilmez, tevhidi terkedenlere buğzetmez ve onları tekfir de etmez." Muhammed b. Abdu'l Vehhab'ın, "Bunlar en tehlikelileridir" ifadesini kullanmasının sebebi şudur: Çünkü bunlar amel ettikleri şeyin kıymetini bilmiyor, tevhidin ağır şartların da gereğince yerine getirmiyorlar. Halbuki tevhidi doğrulayacak ve sahih hale getirecek olan, bu şartlardır ve bunlar kesinlikle gereklidir. Daha önce de açıkladığı gibi tevhid; delillere dayanarak müşriklerin kafir olduklarını bildirerek onlara düşmanlık göstermeyi, şirkten uzak durmayı, şirki reddetmeyi gerekli kılar. İşte bu kimseler, ancak kendi kendilerini aldatıyorlar. Çünkü bunlar, "ihlas kelimesi" de dediğimiz, "La ilahe illAllah" kelimesinin, içerdiği hususların hiçbirini yerine getirmiyorlar. Muhammed b. Abdu'l Vehhab diyor ki: "Kimileri de, kendince şirki terkediyor ve doğru bulmuyor; fakat şirki tanımıyor da." İşte böyleleri bir öncekilere oldukça yakındırlar; ancak şirkin ne demek olduğunu henüz takdir edememektedirler. Eğer şirkin ne demek olduğunu takdir edebilselerdi, o zaman muhkem ayetlerin delalet ettiği şeyleri yerine getirirlerdi. Tıpkı İbrahim (a.s.)'ın şu ifadelerindeki gibi: "... Doğrusu ben, beni yaratan hariç, sizin taptıklarınızdan uzağım." (Zuhruf: 43/26) "... Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ettik. Yalnızca Allah'a inanmanıza kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..." (Mümtahine: 60/4) Şirki bilen ve terkeden bir kimsenin mutlaka; müşrik olan abidden ve tağuttan uzak durması, inananlarla dost olup, şirke ve müşriklere buğzetmesi, onlara karşı kin ve öfke beslemesi, onları düşman olarak kabul etmesi gerekir. İşte bu iki çeşit insan tipi, İslam iddiasında bulunan birçok kimseyi içine alan insan tipleridir. Bunlar, kendilerini kamil anlamda muvahhid yapacak olan tevhidin gereklerini, sırf bilgisizliklerinden dolayı yerine getirmemekte, ihlas kelimesinin neleri gerektirdiğini ve neleri yasakladığını bilmemektedirler.Doğrusu dini, gerçek manasıyla bilmeyen aldanmışların sayısı ne kadar da çoktur. Açıkça anlaşıldığı gibi yüce Allah, bunların hepsini kafir olarak kabul etmekte ve muhkem ayetlerinde onları bize tanıtmaktadır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Müşriklerin, kendilerinin kafirliğine bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah'ın mescidlerini imar etme yetkileri yoktur..." (Tevbe: 9/17) Durum sünnette de aynen bu şekildedir. İbni Teymiyye diyor ki: "Tevhid ve Sünnet ehli, rasullerin haber verdikleri şeyleri tasdik edip emrettikleri şeylere itaat eder, dediklerini anlayıp kavrayarak gerekleriyle amel ederler. Aşırıların tahrif ve yanlışlarını reddederek, cahillerin tevillerine karşı çıkarlar. Rasullere muhalefet edenlerle, sırf Allah'a (c.c.) yaklaşmak ve O'nun rızasını kazanmak için, cihad ederek, mükafaatlarını onlardan değil, yalnızca yüce Allah'tan (c.c.) beklerler. Cahiller ve aşırı giden taşkınlarsa, nelerin emredilip nelerin yasaklandığını ayırdedemediklerinden, nelerin doğru, nelerin de yanlış olduğunu fark edemez, rasullerin amacını kavrayamaz, rasullere itaat yollarını da araştırmazlar. Aksine, getirilen şeyler hakkında cahil ve kendilerine verilenler konusunda bilgisizdirler. Sadece kendi amaçlarını yüceltip durmaktadırlar.
__________________ önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ... |
02 Nisan 2012, 00:34 | Mesaj No:6 |
Cevap: İslam’da Anarşi: Tekfircilik
tekfircilik selefi hastalığı. Allah şifa versin.
__________________ İmanı olanın, imkanı tükenmez. | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Dicle İslam Tarihi-1 ve İslam AHLAK Felsefesi 2013 Final soruları | Mihrinaz | DİCLE İlitam | 1 | 08 Nisan 2019 22:21 |
İslam’a girebilmek için İslam’ın aslı ve risalete iman konusunda yerine getirilmesi g | bilinmez | Tevhid Ve Şirk Konuları | 0 | 05 Eylül 2015 22:47 |
İslam Hukukunda Darul-Harp ve Darul-İslam Meselesi | Esadullah | Tevhid Ve Şirk Konuları | 4 | 13 Kasım 2013 21:31 |
16.Haftanın Konusu Tekfir ve Tekfircilik Hastalığı | MERVE DEMİR | Hafta'nın Konusu | 18 | 11 Ocak 2011 20:34 |
İnkilâbî İslam anlayışı ile Muhafazakar İslam anlayışı arasındaki Farklar Nelerdir? | ALİ SALDIRAN | Makale ve Köşe Yazıları | 3 | 26 Ekim 2010 20:54 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|