Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Tevhid Ve Şirk Konuları

Konu Kimliği: Konu Sahibi bilinmez,Açılış Tarihi:  27 Ekim 2018 (22:27), Konuya Son Cevap : 27 Ekim 2018 (22:27). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı1Kez Beğenildi
  • 1 Beğenilen bilinmez
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 27 Ekim 2018, 22:27   Mesaj No:1
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:180
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart ALLAH A iMAN NASIL OLUR..

ALLAH A iMAN NASIL OLUR..

ALLAH (C.C)’A İMAN

Allah (c.c)’a iman, Allah’ı gereği şekilde tanımak ve kulları üzerindeki haklarını bilmekle gerçekleşir. Allah (c.c)’ı tanımaksızın ve kulları üzerindeki haklarını bilmeksizin, Allah (c.c)’a iman iddiası geçersizdir.
Allah (c.c)’ı tanımak; Allah (c.c) hakkında vacip (aklen ve şer'an Allah (c.c)'a mutlaka verilmesi gereken, onsuz Allah (c.c)'ın düşünülemeyeceği sıfatlar), imkânsız (aklen ve şer'an Allah (c.c)'a layık olmayan, O’na verildiğinde ilahlığını zedeleyen, O'nda bulunması asla düşünülemeyen sıfatlar) ve olması mümkün olan şeyleri bilmek, bunları; kalben şeksiz şüphesiz inanıp tam bir teslimiyetle boyun eğerek tasdik etmek ve buna zıt olan her türlü söz ve fiilden sakınmakla olur.

Allah (c.c) hakkında aklen ve şer'an vacip olan şeylere iman şöyle olur:


Allah (c.c) zatı, sıfatları ve fiillerinde tektir. O’nun ne zatının ne sıfatlarının ne de fiillerinin benzeri vardır. Yani Allah (c.c)’ın zatı gibi bir zat, O’nun sıfatlarından herhangi birine sahip olan ve O’nun gibi fiil yapan hiçbir varlık yoktur.
Allah (c.c)’ın tekliği; sayı olarak değil, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde benzeri olmaması yönüyle tekliktir. Allah (c.c)’ın zatını, sıfatlarını ya da fiillerini yaratılmışlara benzeten, Allah (c.c)’ı tanımamış ve O’nu birlememiştir. Aynı şekilde herhangi bir yaratılmışın zatını, sıfatını veya fiilini Allah (c.c)'a, O'nun sıfatlarına veya fiillerine benzeten de Allah (c.c)'ı tanımamış ve birlememiş olur.
Allah ezeli (başlangıcı olmayan) ve ebedi (sonu olmayan)dir. Allah (c.c) zatı ve sıfatlarıyla ezelden beri (bir başlangıç ve öncesinde yokluk dönemi olmadan, her şeyden önce) vardır ve asla yok olmayacaktır.
Allah (c.c)’ın zatına, sıfatlarına ve fiillerine benzeyen, O’nun gibi olan hiçbir şey yoktur. Akıllar O’nu idrak edemez. Bu nedenle Allah (c.c) hakkında hayal edilen veya akla gelen herhangi bir düşünce, kesinlikle Allah (c.c) değildir.
Allah (c.c), nefsiyle kaimdir; yani varlığı için hiçbir şeye ihtiyacı yoktur ve hiçbir şey O’nu aciz bırakamaz. Allah dışındaki şeyler, her durumda; gerek var oluşlarında gerekse varlıklarının devamında mutlak olarak O’na muhtaçtır. Bir göz kırpması kadar bile olsa, asla Allah’tan müstağni (ihtiyaçsız) olamazlar.
Allah (c.c), Hayy’dır. Allah'ın hayat sıfatı vardır ve bu sıfat, O’na layık ve uygun olan bir sıfattır. Allah (c.c) asla ölmez.
Allah (c.c), ezeli ve ebedi olan kudret sıfatıyla Kadir’dir. Allah’ın bu sıfatı, zatına layık ve uygun olan bir sıfattır, mahlukatın sıfatına asla benzemez. Allah (c.c), mümkün olan (varlığını da yokluğunu da aklın kabul ettiği) her şeye kadirdir. Allah bu sıfatla, ilmine uygun olarak dilediği şeyi, dilediği şekilde ya var eder ya da yok eder.
Allah (c.c) dilediği şeyi, hiçbir yardıma ihtiyaç duymadan dilediği şekilde yapmaya kadirdir. O, mutlak sulta (hüküm) sahibidir. Hiç kimse O’nun verdiği şeyi engelleyemez, vermediğini de kimse veremez. Kullar O’na fayda da zarar da veremez. Kulların ibadetleri O’na hiçbir fayda sağlamayacağı gibi, isyanları da O’na hiçbir zarar vermez.
Allah (c.c)’ın verdiği nimetler, kullarına bir ikramdır. Bu nedenle, nimet vermediği zaman asla kullarına zulmetmiş olmaz. Allah (c.c)’ın kullarına verdiği cezalar ise adaleti gereğidir. O, hiç kimseye zulmetmez. O’nun fiillerinin hepsi hikmetli ve adaletlidir. Hak edene rahmet ve ihsan eder, hak etmeyene ise asla zulmetmez, sadece adaleti gereği hak ettiği cezayı verir.
Allah (c.c), ezeli ve ebedi olan ilim sıfatıyla Alim’dir. Allah (c.c)’ın ilim sıfatı vardır; bu sıfat, zatına layık ve uygun olup asla mahlukatın sıfatına benzemez. Bu sıfatla bilinen her şey, Allah (c.c)’a ezelden ebede kadar tüm detayı ve incelikleriyle açıktır. O’nun ilmine zıt bir şeyin olması, imkânsızdır. Hiçbir şey O’na gizli kalmaz. Allah (c.c) kendisi hakkında vacip olanları (zatını, sıfatlarını ve fiillerini) bildiği gibi, kendisi hakkında (eş, çocuk, ortak edinme gibi) imkânsız olan şeylerin asla olmayacağını bilir. Yine, mümkün olan her şeyi bilir. O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Allah, her şeyi bilendir.” (Nisa: 176)
Allah (c.c)’ın ilminde bir değişme, artma veya eksilme olmaz. O'nun ilmi zaman veya mekânla sınırlı değildir. Allah (c.c) ilmine uygun olarak mahlukatı yaratmış, onlar için kaderler ve eceller tayin etmiştir. Kullarının ne yapacağını, onları daha yaratmadan önce bilir. Çok küçük bile olsa, kulların yaptığı veya yapacağı şeylerden hiç biri O’na gizli kalmaz. Her şeyi en ince teferruatıyla bilir.
Allah (c.c), ezeli ve ebedi olan irade (dileme) sıfatıyla Murid’dir (dileyendir) ve bu sıfatıyla, ilmine uygun bir şekilde mümkün olanları tahsis eder. Yani; onları belli bir zamanda, belli bir mekânda, belli bir yönde ve belli bir sıfatla var eder ya da hiç var etmez. Allah (c.c)’ın olacağını veya olmayacağını bildiği her şey, O’nun irade ettiği şeydir.
Allah (c.c), dilediğini yapar. Her şey O’nun dilemesi ve takdiriyle olur. O’nun dilediği şey; hiçbir eksiklik, gecikme veya ilerleme olmadan dilediği zaman ve dilediği mekânda mutlaka gerçekleşir. Allah (c.c)’ın yokluğunu dilediği bir şey ise asla var olmaz.
Allah (c.c)’ın kudretiyle var veya yok ettiği şeyler, varlığını veya yokluğunu irade ettiği şeylerdir. Allah (c.c), ilmine uygun olarak irade ettiğini, iradesine uygun olarak kudretiyle gerçekleştirir. Allah (c.c)’ın kudret ve iradesi, yalnız mümkün olanlarla ilgilidir, vacip ve imkânsızlarla ilgili değildir.
Allah (c.c)’ın kudret ve iradesinin vacip ve imkânsızla ilgili olmaması, Allah (c.c)’ın aciz olduğu anlamına gelmez. Bilakis bu, vacip ve imkânsızın tabiatı gereğidir. Bu sebeple vacip ve imkânsız olan şeyler için; “Allah (c.c)’ın buna kudreti vardır ya da yoktur” denilmez. Kur’an’da geçen “Allah (c.c) her şeye kadirdir” ifadesi, “Allah (c.c) mümkün olan her şeye kadirdir” manasındadır.
Allah (c.c), ezeli ve ebedi olan sem’ (işitme) ve basar (görme) sıfatlarıyla Semi’ ve Basir’dir. Bu sıfatlar, Allah’ın zatına layıktır ve asla mahlûkatın sıfatlarına benzemez. Bu sıfatların herhangi bir alete ve organa ihtiyacı yoktur.
Görme ve işitme sıfatlarının; ister (Allah (c.c)’ın zatı ve sıfatları gibi) kadim ve ezeli olsun isterse ezelden ebede kadar Allah'ın var olmasını dilediği (mahlûkatın zat ve sıfatları gibi) hâdis (sonradan olmuş) olsun, her şeyle alakası vardır.
Allah (c.c), ezeli ve ebedi olan kelam sıfatıyla Mütekellim (Konuşan)’dir. Kelam sıfatı, Allah’a layık olan sıfattır ve diğer sıfatlarda olduğu gibi, kulların kelam sıfatının da mahiyetini bilmesi ve idrak etmesi asla mümkün değildir.
Allah (c.c), bütün kemal sıfatlara sahiptir. Allah (c.c)’ın kemal sıfatları sınırsızdır. Fakat kulların, Allah’a ait bütün kemal sıfatları bilmesi asla mümkün değildir.
Allah (c.c), hikmetsiz ve adalete zıt olan hiç bir fiil yapmaz. O’nun bütün fiilleri hikmetli ve adaletlidir. Kullarına verdiği her emir ve yasak, kulların maslahatı içindir.
Allah (c.c), gökleri ve yeri hikmetle yaratmıştır. İnsanları da başıboş bırakmamış; onlara rahmet ederek, dünya ve ahiret mutluluğunu kazandıracak emir ve yasaklar bildirmiştir. Allah (c.c)’ın bütün emir ve yasaklarında kullar için muhakkak bir maslahat ve adalet vardır.
İşte bunlar, Allah (c.c) hakkında vacip olan (aklen ve şer'an Allah (c.c)'a mutlaka verilmesi gereken, onsuz Allah (c.c)'ın düşünülemeyeceği) sıfatlardır. Bunları gereği gibi bilip iman etmedikçe, hiç kimsenin gerçek imanı sağlaması ve mümin olması mümkün değildir. Fakat bununla birlikte, gerçekten iman etmiş olabilmek için Allah (c.c) hakkında imkânsız olan (aklen ve şer'an Allah (c.c)'a layık olmayan, O’na verildiğinde ilahlığını zedeleyen, O'nda bulunması asla düşünülemeyen) sıfatları da mutlaka bilmek gerekir. Ancak bu şekilde Allah (c.c), hem kalp hem de bedenle bunlardan tenzih edilebilir.
Allah (c.c)’ı tenzih etmek ise; Allah'a zatında, sıfatlarında ve fiillerinde hiçbir şeyi ortak koşmayıp, aynı zamanda Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde mahlukata benzetmemekle olur.
Allah (c.c)’ı mahlûkata ait olan, sonradan var olmuş ve yok olabilecek her türlü eksik sıfattan tenzih etmek gerekir.
Allah (c.c), zatı ve sıfatlarıyla bir yokluktan sonra var olmamıştır; zira O’nun zatı ve sıfatları ezelidir ve asla yok olmayacaktır. Allah (c.c)’ın zatı ve sıfatlarının yokluktan sonra var olduğunu söylemek; Allah (c.c)'ın vâcibu'l-vücûd olmadığını, yaratılmış olduğunu iddia etmek demektir. Çünkü sonradan var olma ve yok olma, ancak mahlûkata ait olan, Allah'a layık olmayan sıfatlardır. Allah (c.c) zatı, sıfatları ve fiillerinde havadis (sonradan olmuş) olanlara benzemediği gibi O’nun zatı, sıfatları ve fiilleri konusunda asla değişme ve yenilenme de olmaz. Çünkü değişme ve yenilenme, sonradan var olmuş mahlûkatın özelliğidir.
Allah (c.c) zamandan, mekândan ve yönden münezzehtir. Allah (c.c)’ı zaman, mekân, yön, ihtiyaç ve acizlikten tenzih etmeden iman etmek asla mümkün değildir.
Allah (c.c)’a rağmen (Allah (c.c)’ın iradesi ve ilmi dışında) herhangi bir şeyin olması imkânsızdır. Allah (c.c)’a rağmen (Allah (c.c)’ın iradesi ve ilmi dışında) herhangi bir şeyin olabileceğine inanmak, Allah (c.c)’a imanı bozar.
Allah (c.c) uyumaz, uyuklamaz, unutmaz, gaflette olmaz, bayılmaz. Böyle eksik sıfatlardan Allah (c.c)’ı tenzih etmedikçe, Allah (c.c)’a iman söz konusu olmaz. Allah (c.c)’a herhangi bir konuda cehalet, şek ve şüphe, zan, hayal etme, düşünme gibi sıfatlar isnat etmek, Allah (c.c)’a imanı bozucu inançlardandır.
Allah (c.c) ölümden, hastalıktan, yorgunluktan, körlük ve sağırlıktan münezzehtir. Bu ve benzeri sıfatlardan herhangi birini Allah (c.c)’a isnat etmek de imanı bozar.
Allah (c.c)’ın hayatı; ruh, yeme ve içmeyle değildir. Allah’ın hayat sıfatı, mahlukatın hayat sıfatının bağlı olduğu her şeyden münezzehtir. Mahlukatın, hayat sıfatına sahip olmak için ihtiyaç duyduğu şeylerden herhangi birini, Allah (c.c)’ın hayat sıfatı için gerekli kılmak; Allah (c.c)’a, zatına layık olmayan ve imanı bozan bir şey isnat etmek demektir.
Allah (c.c) hakkında mümkün olan şeylere iman; Allah (c.c)’ın mümkün olan (aklın varlığını ve yokluğunu kabul ettiği) şeyleri, dilediği şekilde yapma yetkisine sahip olduğuna inanmaktır. Allah (c.c) mümkün olan şeylerden dilediğini, dilediği şekil ve zamanda var eder veya yok eder ya da hiç var etmez. Allah (c.c), mümkün olan bir şeyi yaptığı ya da terk ettiği zaman, yapmasının veya terk etmesinin sebebi sorulmaz, fakat insanlar yaptıklarından sorulurlar.
Allah (c.c)’ın istediği ve razı olduğu iman; yukarıda anlatılanlarla birlikte, Allah (c.c)’ın kulları üzerindeki haklarını O’na vermekle gerçekleşir. Allah’ın kulları üzerindeki haklarının neler olduğunu bilmeden, bunları Allah (c.c)’a vermek asla mümkün değildir. Allah’a gerçekten iman etmek isteyen bir kimsenin, Rabbini çok iyi tanıması, O’nun kulları üzerindeki haklarını öğrenmesi ve bu hakları eksiksiz olarak, mutlaka ve sadece Allah (c.c)’a vermesi şarttır. Allah (c.c)’a ait olan herhangi bir hakkı, ne şekilde olursa olsun, başka bir varlığa vermek, imanı bozan ve şirk olan bir ameldir.
Allah (c.c), kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu, kitabı Kur’an’da ve Rasulünün sahih sünnetinde bildirmiştir. Allah (c.c)’ın kulları üzerindeki hakkı; kullarının, hiçbir şeyi şirk koşmadan yalnız kendisine; kalp, dil ve amelle ibadet etmeleridir.
Muaz b. Cebel (r.a) şöyle rivayet ediyor:
“Rasulullah (s.a.s) eşek üzerinde idi. Ben de onun arkasına binmiştim. Bana şöyle buyurdu:
“Ey Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki ve kulların Allah üzerindeki hakkı nedir, biliyor musun?” Dedim ki:
“Allah ve Rasulü daha iyi bilir.” Buyurdular ki:
“Allah’ın kulları üzerindeki hakkı; kullarının yalnız O’na ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise; kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayan kullarına azap etmemesidir.” Dedim ki:
“Ya Rasulallah! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi?” Buyurdular ki:
“Hayır, müjdeleme! O zaman buna güvenirler.” (Buhari, Müslim)
Başka bir deyişle, Allah (c.c)’ın kulları üzerindeki hakkı; kulların Allah’ı; rubûbiyetinde, ulûhiyetinde, sıfat ve fiillerinde birlemeleri, bunlardan herhangi birini ne inanç ne de amel olarak, kesinlikle Allah (c.c)’tan başkasına vermemeleridir. Allah’ın kulları üzerindeki haklarından herhangi birini, Allah’tan başkasına vermek ise büyük şirktir.
Allah (c.c)’ın kulları üzerindeki haklarından bazıları; kulların, her konuda mutlak hüküm koyma, zatı için itaat edilme ve zatı için tabi olunma hakkını sadece Allah’a vermeleridir. Zatı için itaat edilmek ve zatı için tabi olunmaktan kasıt; bir zat ne emir verirse versin veya neyi yasaklarsa yasaklasın, kayıtsız şartsız bunları kabul edip itaat etmektir. İşte böyle bir hak, sadece ve sadece Allah (c.c)’a aittir. Büyük veya küçük, dinî ya da dünyevî konularda olsun, mutlak itaat edilme ve mutlak tabi olunma hakkını Allah’tan başkasına vermek, büyük şirklerdendir.
Mutlak itaat edilme, mutlak tabi olunma, mutlak boyun eğilme sadece Allah (c.c)’a has olan haklardır. Fakat bu hakların tamamen Allah (c.c)’a verilmesi, ancak mükemmel bir sevgiyle mümkün olur. Yani bu hakları Allah’a; gönlü razı olmayarak veya korkudan ya da herhangi bir menfaatten dolayı değil, sadece âlemlerin rabbi olan Allah (c.c)’ın hakkı olduğu için vermek gerekir. Emirlerini sevmeden, hükümlerinden hoşnut olmadan Allah (c.c)’a, itaat ya da boyun eğmek ancak münafıkların amellerindendir. Zaten gerçek mümin ile münafık arasındaki fark da budur. Müminler de münafıklar da zahiren Allah (c.c)’a mutlak itaat edilme, mutlak emir ve yasak kılma hakkını verirler. Fakat münafık bu hakkı sevgisiz ve razı olmayarak verir. Yalnız kaldığında ise, kendisini gören hiç kimse olmadığı için mutlak itaat ve mutlak tabiyet hakkını Allah'a vermez. Gerçek mümin ise mükemmel bir sevgiyle bu hakkı Allah (c.c)’a verdiği için, insanlarla iken de yalnızken de mutlak itaat ve mutlak tabiyet hakkını sadece Allah’a verir ve Allah’a ait bu hakkı bozucu her türlü amelden uzak durur.
Allah (c.c)’ı çok sevdiğini iddia ettiği halde, mutlak itaat edilme hakkını sadece O’na vermeyen kişi zındıktır, imanında yalancıdır. Aynı; “Allah (c.c)’ı çok seviyorum, O’nun için cihad ediyorum” dediği halde bir şahsa, parlamentoya ya da bir meclise teşri koyma hakkının verilmesine “evet” diyen kişi gibi… Şu iyice bilinmelidir ki; Allah’ın kulları üzerindeki hakkını severek ve isteyerek sadece Allah (c.c)’a veren bir kimse, bunu asla yapmaz.

Allahü teâlânın sıfatları

Sual: Allah’ın sıfatları hangileridir?
CEVAP
Allahü teâlânın Sıfat-ı zatiyye’si altıdır:

1- Vücûd: Allahü teâlâ vardır. Varlığı ezelidir. Vacib-ül vücûddür, yani varlığı lazımdır.

2- Kıdem: Allahü teâlânın varlığının evveli, başlangıcı yoktur.

3- Bekâ: Allahü teâlânın varlığının âhiri, sonu yoktur. Hiç yok olmaz. Ortağı olmak muhal olduğu gibi, zat ve sıfatları için de yokluk muhaldir.

4- Vahdaniyyet: Allahü teâlânın zatında, sıfatlarında ve işlerinde ortağı, benzeri yoktur.

5- Muhalefetün-lilhavadis: Allahü teâlâ, zatında ve sıfatlarında hiçbir mahlûkun zat ve sıfatlarına benzemez.

6- Kıyâm bi-nefsihi: Allahü teâlâ zatı ile kâimdir. Mekana muhtaç değildir. Madde ve mekan yok iken O var idi. Zira her ihtiyaçtan münezzehtir. Bu kâinatı yokluktan varlığa getirmeden önce, zatı nasıl idi ise, sonsuz olarak, hep öyledir.

Allahü teâlânın Sıfat-ı sübûtiyye’si sekizdir.

1- Hayat: Allahü teâlâ diridir. Hayatı, mahlûkların hayatına benzemeyip, zatına layık ve mahsus olan hayat, ezeli ve ebedidir.

2- İlm: Allahü teâlâ her şeyi bilir. Bilmesi mahlûkatın bilmesi gibi değildir. Karanlık gecede, karıncanın, kara taş üzerinde yürüdüğünü görür ve bilir. İnsanların kalbinden geçen düşüncelerini, niyetlerini bilir. Bilmesinde değişiklik olmaz. Ezeli ve ebedidir.

3- Sem’: Allahü teâlâ işitir. Vasıtasız, cihetsiz işitir. İşitmesi, kulların işitmesine benzemez. Bu sıfatı da, her sıfatı gibi ezeli ve ebedidir.

4- Basar: Allahü teâlâ görür. Âletsiz ve şartsız görür. Görmesi göz ile değildir.

5- İrade: Allahü teâlânın dilemesi vardır. Dilediğini yaratır. Her şey Onun dilemesi ile var olur. İradesine engel olacak hiçbir kuvvet yoktur.

6- Kudret: Allahü teâlâ, her şeye gücü yeticidir. Hiçbir şey Ona güç gelmez.

7- Kelam: Allahü teâlâ söyleyicidir. Söylemesi alet, harfler, sesler ve dil ile değildir.

8- Tekvîn: Allahü teâlâ yaratıcıdır. Ondan başka yaratıcı yoktur. Her şeyi O yaratır. Allahü teâlâdan başkası için yaratıcı dememelidir.

Allahü teâlânın sıfat-ı sübûtiyyesi de, sıfat-ı zatiyyesi gibi kadimdir. Bu sıfatları da, zatından ayrılmazlar. Yani sıfatları zatının, kendinin aynı da değildirler, gayrı da değildirler.

Allahü teâlânın sıfatlarının hakikatlerini anlamak da muhaldir. Hiçbir kimse ve hiçbir şey Allahü teâlânın sıfatlarına ortak ve benzer olamaz.

Sual: Allah’ın zati ve sübuti sıfatları arasındaki fark nedir?
CEVAP
Zati sıfatları, Allahü teâlânın zatına mahsus olan sıfatlardır. Bu sıfatlar, mahlûkların hiçbirinde yoktur. Bunların mahlûklara, hiçbir şekilde bağlantıları da yoktur.

Sübuti sıfatları ise, mahlûklarla bağlantılı olan sıfatlardır. Bunlardan, yaratmak sıfatı hariç, diğerlerinden kullarına da sınırlı olarak ihsan etmiştir. Bu sıfatlarında da, hiç değişiklik olmaz. Bunlar da, zati sıfatlar gibi kadim yani ezelidirler. Mahlûklar sonradan yaratıldığı için, mahlûklara olan bağlantıları ise hâdistir, yani ezeli değildir. Onun diri olması, bilmesi, işitmesi, görmesi, kudreti, dilemesi ve söylemesi kullarınkine hiç benzemez, bunların sadece isimleri benzer. Onun zatını ve sıfatlarının hakikatini anlamak mümkün değildir.

Hiç bir mahlûk, asla yaratıcısını anlayamaz, kavrayamaz. Peygamber efendimiz, (Allahü teâlânın yarattıklarını düşününüz, Onun zatını düşünmeyiniz. Çünkü siz Onun kadrini takdir edemez, Onu anlamaya güç yetiremezsiniz) buyuruyor. Bir başka hadis-i şerifte de buyuruldu ki, (Allahü teâlâ, hatıra gelen her şeyden uzaktır.)

Aynı da, gayrı da değildir
Sual: Sıfatları Allah’ın aynı da, gayrı da değildir ne demektir?
CEVAP
Allahü teâlânın sıfatları, kendisi gibi ezeli ve ebedidir, yani zatından ayrılmazlar. Eğer sıfatlar, Allahü teâlânın gayrıdır, yani kendisinden ayrıdır, başkadır denirse; sonradan oldukları söylenmiş yani ezeli oldukları inkâr edilmiş olur. Allahü teâlânın aynıdır, yani kendisidir denirse de, sıfatların varlığı inkâr edilmiş olur.

Sıfatları saymak
Sual: Allah’ın sıfatlarını teker teker saymasını bilmeyene kâfir denir mi?
CEVAP
Sıfatları sayamayıp ama anlamlarını bilirse kâfir olmaz. Mesela Allahü teâlânın her şeyi yarattığını, her şeyi bildiğini, işittiğini, gördüğünü v.s. bilen kimse Allah’ın sıfatlarını biliyor demektir.

Tekvin sıfatı
Sual: "Basar, sem' ..." gibi insanlarda da sınırlı olarak bulunan sıfatları insanlar için kullanmak elbette caizdir. İnsanın görmesi, Allah’ın ki gibi sınırsız değildir diye, hiç kimse "insanlar görebilir, demek caiz değildir" diyemez. "Tekvin" de bu tür sıfatlardan biridir. Tekvin, yaratmak demektir. Görmek sıfatını insanlar için kullanabildiğimiz gibi, yaratmak kelimesini de "yeni bir şey, fikir oluşturmak, keşfetmek, ortaya çıkarmak" manalarında insanlar için kullanmak caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir. Benzetme yanlıştır. Allahü teâlâ diridir, bilir, işitir, görür, diler, güçlüdür, konuşur. Bu sıfatlarda insan sınırlı da olsa ortaktır. Yani sınırlı da olsa, insan da diridir, bilir, işitir, görür, diler, gücü vardır, konuşur. Fakat yaratma sıfatında ortaklık yoktur. Allah her şeyi yaratır, fakat insan bir karıncayı, bir hücreyi bile yaratamaz. Yaratmak, yoktan var etmektir. Maddeyi, elemanı yok iken var etmektir. Yaratıcı, yalnız Allahü teâlâdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yaratmak Allah’a mahsustur.) [Araf 54]

(Her şeyi yaratan ancak Allah’tır.) [Rad 16]

Beka sıfatı
Sual: Öldükten sonra dirileceğimiz, imanımız var ise Cennete gireceğimiz ve ebedi hayata geçeceğimiz Kur'anda bildirilmiştir. Bu durumda Allah’ın Beka sıfatını taşıyor olmayacağız mı?
CEVAP
Ezeli ve ebedi olan yalnız Allah’tır. Diğer her şey fanidir, yani ölümlüdür yani yok olucudur. Yok olucu olan bir şey, ezeli ve ebedi olan Allah ile mukayese olur mu? O sıfatı insanlar nasıl taşır? Ama Allah’ın kudretiyle bu iş devam edecektir. Ahiret beka yurdudur. Yoksa Allah’ın sıfatını kazanmış olmuyoruz. Bizi ayakta tutacak olan Odur. Yine kendiliğimizden durmayacağız. Devamlı sonsuza kadar yaşamamız da yine Allahü teâlâya bağlıdır.

Kıyas edilemez
Sual: Hâlık mahlûk ile kıyas edilir mi? Mesela, (Allah, insanlardan daha kuvvetli) denir mi?
CEVAP
Allahü teâlânın sıfat-ı zatiyyesi altı olup biri de, muhalefetün lil havadistir. Yani hiç bir şeyde, hiç bir bakımdan, hiç bir mahlûka benzemez demektir. Allahü teâlânın insanlardan daha şefkatli, daha kudretli olduğunu bildirmekte mahzur yoktur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’ın eli, onların ellerinin fevkindedir.) [Fetih 10]

Yani, (Allahü teâlâ, hepinizden daha çok kudret ve kuvvet sahibidir) demektir. Halbuki bütün insanların kuvveti, Cenab-ı Hakkın kudreti yanında nedir ki? Allahü teâlâ, hiç bir mahlûkla kıyas edilemeyen, sonsuz kudret sahibidir.

Buna benzer âyet-i kerimeler çoktur. Hazret-i Ömer’in rivayet ettiği hadis-i şerif şöyle:

Esirler içinde, çocuğunu arayan bir kadın, onu bulunca, hemen bağrına basıp emzirmeye başladı. Resulullah efendimiz bize buyurdu ki:
- Şu kadın, çocuğunu hiç ateşe atar mı?
Eshab-ı kiram asla atmayacağını söyleyince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Allahü teâlâ da, kullarına, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden elbette daha şefkatli, daha merhametlidir.) [Buhari]


“(Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur'dur, Rahim'dir.” (Âli İmran: 31)
Daha genel bir ifade ile, Allah (c.c)’ın kulları üzerindeki hakkı; kulların nüsuk (ibadet), teşri (hüküm koyma) ve velayette (sevgi ve buğuzda) Allah (c.c)’ı birlemesidir.
Nüsukta (ibadette) Allah (c.c)’ı birlemek; rükû, secde, namaz, kurban kesme, tevekkül etme gibi zahiri ve batini ibadetleri yalnızca Allah (c.c)’a yapmaktır. Nüsukla ilgili herhangi bir ameli Allah (c.c)’tan başkasına yapan, Allah’a nüsukta şirk koşmuş olur.
Teşride (kanun koymada) Allah (c.c)’ı birlemek; mutlak hüküm verme ve mutlak teşri koyma yetkisini yalnız Allah (c.c)’a vermektir. Bu hak, sadece Allah (c.c)’a aittir. İster küçük ister büyük, ister dinî ister dünyevî, hangi konuda olursa olsun, bu hakkı Allah (c.c)’a vermeyen veya Allah (c.c)’la beraber bir başkasına veren, Allah’a teşride şirk koşmuş olur.
Allah (c.c)’ın helal kıldığı helal, haram kıldığı haram, iyi dediği iyi, kötü dediği kötüdür. İhtilaf edilen her meselede, hükmüne baş vurulacak yegane merci, sadece Allah’tır. Her Müminin bu yetkiyi, hem kalbi hem de ameliyle sadece Allah (c.c)’a vermesi gerekir.
Velayette (sevgi ve buğuzda) Allah (c.c)’ı birlemek; mutlak sevgiyi sadece Allah (c.c)’a vermektir. Bu; zatı için yalnız Allah (c.c)’ı sevmeyi, O’ndan başkalarını O’nun için sevmeyi, Allah’ın sevdiklerini sevip sevmediklerini sevmemeyi, Allah’ın düşman olduklarına veya Allah’a, rasulüne, dinine ve müminlere düşman olanlara, aynı şekilde düşman olmayı gerektirir. Mutlak sevilme hakkını Allah’tan başkasına veren veya Allah (c.c)’tan başkasını zatı için seven, Allah (c.c)’a velayette şirk koşmuş olur.

Allah (c.c)’tan başkasını zatı için seven yani; bir kimseyi, Müslüman kâfir ayırımı yapmaksızın ve ne söylediğine ya da ne amel yaptığına hiç aldırmaksızın seven, mutlak sevgi hakkını Allah’tan başkasına vermiş ve müşrik olmuştur. Fakat gerçek mümin; zatı için yalnız Allah (c.c)’ı sever, sevdiklerini ise sadece Allah için sever; Allah (c.c) ve Rasulüne dost olana dostluk gösterir, düşman olanı asla sevmez ve imkânı olduğunda tereddüt etmeden düşmanlık gösterir; Allah (c.c)’ın razı olduğundan razı olur, razı olmadığını ve sevmediğini ise sevmez.
Zatı için yaşanılacak, zatı için ölünecek, zatı için feda olunacak, zatı için sevilecek, zatı için düşman olunacak; helal haram, iyi kötü, hak batıl ve tüm değer ölçülerini belirleyecek yegane varlık, Allah’tır. Bunlar, yalnız Allah (c.c)’a ait olan hak ve yetkilerdir. Allah dışında başka bir varlığın bu hakları hak etmesi, aklen ve şer'an kabul edilmeyen şeylerdendir. Bu hakları bilerek veya bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek Allah’tan başkasına ya da O'nunla beraber bir başkasına veren, müşrik olur.

Zatından dolayı kendisinden korkulacak yegane varlık, yine Allah (c.c)’tır. Allah (c.c)’a (O’nun dilemesine) rağmen, herhangi bir varlığın zarar veya fayda verebileceğine inanmak da büyük şirktir. Kendisine mutlak olarak tevekkül edilmesi gereken yegane zat, kesinlikle Allah’tır. Allah (c.c)’tan başkasına mutlak olarak güvenen ve umudunu bağlayan da büyük şirk işlemiş olur.
Mihrinaz beğendi.
__________________
önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi bilinmez 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ELFAZI KÜFÜR Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 2 706 29 Ağustos 2021 23:16
BiR SORU Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 19 6791 19 Aralık 2018 23:11
SiZCE HANGİSİ MÜSLÜMAN Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1138 18 Aralık 2018 22:55
ALLAH A iMAN NASIL OLUR.. Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1283 27 Ekim 2018 22:27
HELVADAN KANUNLAR ve TEKFİR Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1281 03 Ekim 2018 21:57

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Allah´a iman Medineweb Akaid 1 04 Ekim 2021 14:30
Allah'a iman Etmek Medineweb İslam İnanç Esasları 3 09 Mayıs 2014 17:25
ÇOCUKLARA DİN VE ALLAH NASIL ANLATILMALI? Medine-web Çocuk ve Aile Sağlığı 4 05 Kasım 2012 22:47
Allah herşeyi biliyor diye insan sorumluluktan kurtulmuş olur mu MERVE DEMİR Soru Cevap Arşivi 2 23 Mayıs 2009 18:02
Kul kulun günahını affetmeli mi, affederse Allah katında bir sevabı olur mu? KuM TaNeSi Soru Cevap Arşivi 0 08 Nisan 2009 11:53

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.