|
Konu Kimliği: Konu Sahibi antivirüs,Açılış Tarihi: 20 Aralık 2008 (01:06), Konuya Son Cevap : 20 Aralık 2008 (01:17). Konuya 6 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
20 Aralık 2008, 01:06 | Mesaj No:1 |
Önemli Enfeksiyon Hastalıkları Önemli Enfeksiyon Hastalıkları VİRAL HEPATİTLER Viral hepatit, virüs denilen çok küçük mikroorganizmaların oluşturduğu, esas olarak karaciğeri etkileyen sistemik infeksiyonlardır. Günümüzde viral hepatitlerin A, B, C, D, E ve G harfleri ile isimlendirilen en az 6 farklı virüsle oluştuğu bilinmektedir. Farklı virüslerle oluşan bütün viral hepatitlerde hastalık belirtileri birbirine benzer. Belirtisiz hastalıktan, karaciğer komasına kadar değişebilen klinik tablolarla karşımıza çıkabilir. Bulaşıcı sarılık A virüsü için 15-45 gün, B virüsü için 30-180 gün, C virüsü için 30-250 gün, D virüsü için 21-50 gün, E virüsü için 21-90 günlük bir kuluçka süresini takiben, halsizlik, iştahsızlık, mide bulantısı, karnın sağ üst bölgesinde ağrı, derinin ve göz akının sararması, idrarın koyulaşması ile başlar. Bu belirtilerin şiddeti kişiden kişiye değişebilmektedir. Kısa süren ateş olabilir. Ancak çocukların çoğunda, yetişkinlerin de bir kısmında belirtilerin silik kalması mümkündür. A ve E virüsü ile olanlar şifa ile sonlanırlar. B, C ve D virüsleri ile olan bulaşıcı sarılıkların çoğu şifa ile sonlanmakla birlikte, bir kısmı kronikleşir. Bulaşma Yolları: A ve E virüsleri dışkı ile atılırlar. Bu virüsler ile oluşan hepatitler, virüs taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve besin maddelerinin ağızdan alınması suretiyle bulaşırlar. A virüsü ile olan bulaşıcı sarılıkta hastanın dışkısı, sarılığın ortaya çıkışından 2 hafta öncesi ile 1 hafta sonrası çok bulaşıcıdır. Hepatit A virüsü ellerde saatlerce canlı kalabilir. Virüsle kirlenmiş yüzeylere temas etmiş ellerin ağıza değdirilmesi de kişisel bulaşmada ve virüsün yayılmasında çok önemlidir. B ve C virüsleri ise, başlıca kan yoluyla (kan ve kan ürünlerinin alınması, virüs bulaşmış enjektör ve iğnelerin kullanılması, ortak jilet veya diş fırçası kullanımı, akupunktur, diş tedavisi) ve cinsel ilişki ile bulaşırlar. Hastalığın (özellikle de hepatit B’nin) bu virüsleri taşıyan anneden bebeğe geçişi de mümkündür. Hastalığın Yaygınlık Durumu: A ve B virüsleri ile oluşan hepatitler ülkemizde çok yaygındır. Türkiye’de 20 yaş üzeri kişilerin % 90’ı A virüsü hepatitini farkında olmasalar bile çocukluk çağında geçirmiş bulunurlar. B virüsü hepatitine yakalanma şansı genç yetişkin ve orta yaş grubunda en yüksektir. C virüsü hepatitinin ise ülkemizdeki yaygınlığı düşüktür. Burada en önemli risk grubu hemodiyaliz hastalarıdır. Kronikleşme: Viral hepatitlerde hastalığın akut dönemi geçtikten sonra tam şifa olmadan hastalık kronik bir sürece girer. Kronikleşme B, C ve Delta hepatitlerinde görülür. B hepatit geçirenlerin % 5-10 kadarı kronikleşir. Kronik hastalıkta hastaların bir kısmında virüs karaciğerde hasar yapmadan ve hastada bir belirti vermeden kalır. Kronik B hepatitinde bazı hastalarda denge kişi aleyhine bozularak kronik aktif karaciğer hastalığı gelişir. Kronik hepatitte en önemli belirti yorgunluktur. Karaciğer testleri orta derecede yükselir. Sarılık olmayabilir veya hafiftir. C virüsü ile oluşan hepatitlerin ise büyük çoğunluğu kronikleşir (% 75-90). Kronik C virüsü hepatiti ilerleyerek siroza ve karaciğer kanserine gidiş gösterebilir. Fakat bireysel açıdan tehlikeli bir hastalık olan C hepatiti toplumdaki yaygınlığı düşük olduğundan toplumsal açıdan fazla tehlike yaratmamaktadır. D virüsü hepatit yapabilmek için B virüsü ile birlikte olmak zorundadır. Hepatit B taşıyan bir hasta D virüsü ile de infekte ise D virüsünün kronikleşme oranı % 70-95 arasındadır. A ve E tipi viral hepatitlerde ise kronikleşme görülmez. Hepatit B Taşıyıcılığı: Belirgin olarak ya da farkına varılmadan geçirilen bir hepatit B virüs infeksiyonundan sonra, hastalığa ait hiçbir belirti veya bulgu olmayıp, kanlarında hepatit virüsü 6 aydan daha uzun süre saptanan kişilere hepatit B taşıyıcısı denilmektedir. Hastalık belirti ve bulguları olmadığı için bunlara “sağlıklı taşıyıcı” veya “belirtisiz hepatit B taşıyıcısı” denebilir. Ancak belirtisiz ve sağlıklı görünen bu taşıyıcılarda da kronik hepatit ve siroz gelişme olasılığı bulunmaktadır. Bu nedenle sağlıklı hepatit B taşıyıcılarının da belli aralarla (örneğin 6 ay) infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji kliniğince kontrol edilmeleri doğru bir yaklaşımdır. B virüsü taşıyıcısı, kanı ve diğer vücut sıvıları ile hastalığı başkalarına bulaştırabileceğini bilmelidir. Kan vermemeli, korunmasız olarak bağışık olmayan kişilerle cinsel ilişkiye girmemelidir. B virüs taşıyıcısı gebeyse, bebeklerine bu virüsü bulaştırabileceklerini bilmelidirler. Anneleri taşıyıcı olup hepatit B virüsüyle infekte doğan bebeklerde hastalık % 95 oranında akut bir tablo oluşturmadan, kronik olarak seyreder. Viral Hepatitler İçin Risk Grupları: Hepatit B virüsü alma riski sağlık personelinde, virüsü taşıyan kişilerle birlikte yaşayanlarda, kan transfüzyonu yapılan kişilerde, damar yolundan ilaç bağımlılarında, diş tedavisi görenlerde, hemodiyaliz hastalarında, hayat kadınlarında daha fazladır. C virüsü alma riski ise hemodiyaliz hastalarında ve sık kan transfüzyonu yapılanlarda fazladır. D virüsü için ise damar içi ilaç kullananlar sık kan ve kan ürünü alan kişilerde risk fazladır. Tanı: Viral hepatitlerin tanısında en önemli tanı yöntemi kan tetkikidir. Kanda şüphelenilen virüse ait antijen veya antikor bulunduğunun gösterilmesi tanı için temel yoldur. Tedavi: Akut hastalıkta özel bir tedavi yoktur, ama hastaların izlenmesinde temel prensipler vardır. Bunlar; İstirahat (tercihen yatak istirahatı) Uygun beslenme rejimi (sindirimi kolay yiyecekler önerilir, glikozdan zengin besinlerin alınmasına dikkat edilir) Gerekenlerde destek tedavisi olarak sınıflandırılabilir. Akut hepatit genelde 4-6 haftada şifa ile sonlanır. Kronik hepatitlerden B ve C virüsü ile oluşan kronik hepatitte interferon-alfa tedavisi hastaların üçte birinde uzun süreli iyileşme sağlayabilir. Ancak, bu tedavinin hem çok pahalı hem de bazen yan etkileri olan bir tedavi yöntemi olduğu bilinmelidir. Korunma: Öncelikle, hepatitler açısından bulaşma ve yayma kaynağı olan nedenler belirlenerek ıslah edilmelidir. Örneğin, bir su kaynağı hepatit A ve E yayılmasına neden oluyorsa, belirlenerek düzeltme yoluna gidilmelidir. Kanalizasyon ve dışkı ile su, yiyecek ve içeceklerin bulaşması önlenmelidir. Bulaşma şüphesinde, sebze ve meyve gibi yiyecekler, yeterli oranda klorlanmalı, şehir suyu ile iyice yıkanmalıdır. Hastaların tabak, çatal, bıçak, havlu, yatak takımı, elbiseleri ayrılarak, sabun ve sıcak su ile yıkanmalıdır. Hastanın kanı veya dışkısı ile bulaşmış eşyalar % 10’luk çamaşır suyu ile temizlenmelidir B, C ve D hepatitlerinin korunma şekilleri birbirine benzer. Test edilmemiş kanlar kullanılmamalıdır. Ancak test sonuçlarının temiz çıkmasına rağmen, çok az da olsa, yine bulaşma riski bulunduğu bilinmelidir. Enjektör iğnesi veya parmak delici iğne birden fazla insanda kullanılmamalıdır. Jilet, diş fırçası gibi malzemeler ortak kullanılmamalıdır. Prezervatif kullanmanın, cinsel ilişki ile bulaşmadan korunmada güvenilir yöntem olduğu sıkça vurgulanmalıdır. B virüsü taşıyıcılarının kullandıkları aletler, yarım saat binde 5’lik çamaşır suyunda bırakılırsa veya 100 ° C’de 10 dakika kaynatılırsa virüsün yok edilmesi mümkündür. Taşıyıcının kanı veya diğer vücut sıvıları ile bulaşmış yüzeyler % 10 çamaşır suyu ile bolca ıslatılarak silinmelidir. Her hastalıkta olduğu gibi, viral hepatitlerde de en akıllıca korunma, onun etkeni ile karşılaşmadan önce bağışıklık kazanmış olmaktır. Bunun yolu aşılanmaktır. Viral Hepatitlerde Aşı: Günümüzde aşıyla A ve B virüsü hepatitine karşı aşıyla korunmak mümkündür. Hepatit C ve E virüslerine karşı henüz aşı yoktur. Hepatit D virüsüne karşı da özel bir aşı yoktur. Ancak hepatit B’ye karşı aşılama, kişiyi D virüsü hepatitine karşı da korumaktadır. Hepatit A’ya karşı aşılamada 1 ay ara ile 2 doz ve 6-12 ay sonra rapel doz yapılırsa, 20 yıl kadar süren bir bağışıklık sağlanır. Hepatit B’ye karşı mevcut aşılarla yüksek oranda (% 95) bağışıklık sağlanır. Bu bağışıklık en az 5 yıl devam eder. Hepatit B aşısı çok güvenilir bir aşıdır. Piyasada bulunan aşılar arasında pratik olarak önemli bir fark yoktur. Aşılama ideal olarak birer ay arayla 2 doz ve ilk aşıdan 6 ay sonra 3, doz yapılarak uygulanır. Aşı ile kişinin kendi bağışıklığını oluşturması, zaman isteyen bir olaydır. Eğer ciddi bir bulaş söz konusu ise hepatit B immünglobulini olarak önceden hazır bağışıklayıcı maddelerin kişiye aktarılması gereklidir. Hepatit B Aşısı Kimlere Uygulanmalıdır?
| |
Konu Sahibi antivirüs 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Dua... | Dua Bölümü | Kara Kartal | 2 | 1983 | 28 Aralık 2008 21:34 |
Yüreğime Sor Beni | Şiirler ve Şairler | Kara Kartal | 1 | 2257 | 27 Aralık 2008 00:58 |
Kahve Gözlüm!** | Şiirler ve Şairler | Kara Kartal | 1 | 2304 | 27 Aralık 2008 00:46 |
Yokluğun Adı Yok | Şiirler ve Şairler | Kara Kartal | 2 | 2178 | 27 Aralık 2008 00:27 |
Bazı Çocukluk Çağı Hastalıkları | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | Tuba_ | 7 | 2697 | 24 Aralık 2008 22:36 |
20 Aralık 2008, 01:08 | Mesaj No:2 |
Cvp: Önemli Enfeksiyon Hastalıkları KUDUZ Kuduz, merkezi sinir sistemine özgül nörotrop bir virüs tarafından meydana getirilen akut, infeksiyöz bir ensefalittir. Genellikle kuduza yakalanmış bir hayvanın ısırmasıyla insanlara bulaşır ve daima ölümle sonuçlanır. Hastalığın insanlara bulaşmasındaki en önemli kaynak, evcil hayvanlar ve özellikle köpeklerdir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde insan kuduzu olgularının % 90’dan fazlasından köpekler sorumlu tutulmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, kuduz hayvanın salgısında semptomların ortaya çıkmasından 10 gün öncesine kadar virüsün bulunabileceğini kabul etmektedir. Bu nedenle uluslararası bir kaide olarak insanı ısıran bir hayvan 10 gün süre ile gözlem altında tutulmaktadır. Eğer hayvan kuduz ise, bu süre içinde ölmektedir. Kuduz virüsünün temel özelliği sinir hücrelerine yerleşmesidir (nörotrop). İnfeksiyon hemen daima, sinir sisteminde sınırlı kalır. Klinik bulgular: Kuduz virüsü ile temastan sonra hastalığın ortaya çıkışına kadar geçen süre genellikle 3-8 haftadır. Nadir olmakla birlikte dört gün kadar kısa olabileceği gibi, birkaç yıla kadar uzayabilir. Hastalığın ilk bulguları kırıklık, halsizlik, ateş, yorgunluk, baş ağrısı gibi üst solunum yolu infeksiyonu bulguları veya iştahsızlık, karın ağrısı, bulantı, kusma gibi sindirim sistemine ait bulgulardır. Hastaların yarısında ısırık yerinde ağrı ve uyuşma hissi vardır. Bu yakınmalar 2-10 gün sürer. Ardından hasta nörolojik bulgularla seyreden bir döneme girer. Hiperaktivite, sinirlilik, huzursuzluk, davranış bozuklukları ortaya çıkar. İstemsiz kasılmalar, konvülziyonlar görülebilir. Yutkunma, ağıza su alma, hatta su sesi bile refleks olarak kasılma nöbetleri uyandırabilir. Kuduz için karakteristik olan bu bulguya su korkusu (hidrofobi) denir. Işığa karşı hassasiyet, hava akımına karşı hassasiyet de olabilir. Spazm nöbetleri zamanla artan hasta, 2-7 gün içinde koma evresine girerek kısa bir süre sonra kaybedilir. Hayvanlarda kuduz: Ülkemizde kuduza yakalanma olasılığı olan hayvan türleri:
Kuduz şüpheli hayvanla temas sonrası korunma: Kuduz şüpheli hayvanla temas sonrası yapılacak ilk şey YARA BAKIMI uygulamak olmalıdır. Hayvanın ısırdığı veya salyasının bulaştığı yara bol akar su ve sabunla hemen yıkanmalı, temizlenmeli, ardından iyotlu antiseptikle silinmelidir. Bu işlem kuduz virüs geçişini çok büyük oranda azaltmaktadır. Bu ilk işlem yapıldıktan sonra, en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Temas edilen hayvan evcil ve sahipli bir hayvansa, varsa aşı karnesi de birlikte getirilmelidir. Şüpheli hayvanın 10 gün süreyle gözlem altına alınması gerekir. Bunun için gerektiğinde belediyeye başvurulmalıdır. Hayvan ölmüş veya öldürülmüş ise, kuduz yönünden incelenmesi için Tarım ve Köyişleri İl veya İlçe Müdürlükleri’ne başvurmak gereklidir. Kuduza karşı bağışıklama: Bu amaçla aktif bağışıklama (Kuduz aşısı) ve pasif bağışıklama (Kuduz immünglobulini) uygulanır. KUDUZ AŞISI: İnsan diploid hücre aşısı (Human Diploid Cell Vaccine-HDCV), temel aşı olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde de kuduz aşısı olarak HDCV kullanılmaktadır. Yeterli düzeyde yanıt olması için birkaç dozdan oluşan standart bir aşılama şeması uygulanır. Aşının yan etkileri: Doku kültürü ile aşılama sonrası yan etkiler önceden kullanılan aşılara oranla daha hafiftir ve daha az sıklıkla görülür. HDCV ile aşılama sonrası aşılananların % 30-70’inde iğnenin yapıldığı yerde ağrı, eritem, ödem ve kaşıntı gibi lokal yan etkiler görülür. % 5-40’ında baş ağrısı, kas ağrısı gibi belirtiler gözlenmektedir. Nadiren ciddi yan etkiler ortaya çıkar. Kimler kuduz aşı programına alınmalıdır ? Tüm evcil ve vahşi etobur hayvan ısırıkları, yeri ne olursa olsun kuduz için risk oluşturur. Açık yaranın, kesinin veya müköz membranların (göze sıçrama, vb.) şüpheli hayvanın tükrük, salyası ile teması, tırmalama da kuduz açısından riskli kabul edilir. Ancak kuduz bir hayvanı sevmek, etini pişirip yemek, sütünü pişirdikten sonra içmek kuduz açısından risk oluşturmaz. Bugünkü verilerle fare, sincap, sıçan, hamster, kobay, tavşan ısırıklarında insana kuduz geçişi gösterilmemiştir. Bu nedenle hayvan sağlığı ile ilgili kurumlar özel bir veri bildirmedikçe, bu tür hayvan ısırıklarında aşılama programı uygulamak gereksizdir. Kuduz yönünden sürekli risk oluşturan işlerde çalışan kişileri de (veteriner hekimler, hayvan bakıcıları vb.) farkına varılmayan temaslara karşı korumak için düzenli aralıklarla aşı uygulaması yapılır. | |
20 Aralık 2008, 01:11 | Mesaj No:3 |
Cvp: Önemli Enfeksiyon Hastalıkları AIDS Human Immunodefficien Vırus (HIV)’ünün neden olduğu, Acquired Immuno Deficien Syndrome (AIDS) kelimelerinin baş harflerinden oluşmuş bir infeksiyon hastalığı olarak tanımlanır. Hastalığın oluşumunda temel neden, kişinin infeksiyonlarda hastalığa karşı koymada yetersizlik ve infeksiyona karşı savaşamama durumudur. Hastalık ilk kez 1981 yılında tanımlanmış olup, şu anda 36 milyon kişinin mücadelesidir. Hastalığın dünyada ve ülkemizdeki durumu nedir? Hastalık tüm dünyada yaygın bulunmakla birlikte, infeksiyonun görülme sıklığı ülke ve bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir. Tüm dünyada günde 16.000 ve dakikada 11 yeni olgu saptandığı bildirilmektedir. Tüm olguların %94’ü gelişmekte olan ülkelerde olup, %86’sı Sahra-altı Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya’dadır. Tanımlandığı tarihten günümüze hastalığın görülme yaşı 20’den 15’e inmiş, %20 olan kadın/erkek oranı %45-50 olmuştur. Türkiye’de ilk AIDS olgusu 1985’te saptanmıştır. Ülkemiz Aralık 1999 verilerine göre, olguların %74’ü erkek ve %26’sı kadındır. 1992 yılından itibaren olgu sayılarında hızlı artış olmuştur. Bu artışın nedenleri ; nüfusun genç olması, cinsel yolla bulaşan hastalıklar dahil bilgi eksikliği, turizm sektörünün gelişmesi, yurt dışında çalışan sayısının çok olması ve artması, damar yolu ile uyuşturucu kullanımının artmasıdır. Eldeki veriler, olguların %78’inin 15-49 yaş arasında olduğunu göstermektedir. Tüm dünyada ilk saptandığı andan itibaren 21.8 milyon kişi bu hastalıktan hayatını kaybetmiştir. Dünyadaki HIV/AIDS olgu sayısı 2000 yılı itibarı ile 36.1 milyona ulaşmıştır. Türkiye’de, 2000 yılı verilerine göre 1141 HIV olgusu bulunmakta, ancak gerçekte bu sayının çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir. AIDS hangi yollarla bulaşır? Hastalığın bulaşması üç ana yolla olmaktadır. Cinsel ilişki ile bulaş yolu en önemli yol olup; homoseksüel, heteroseksüel (kadın-erkek), biseksüel (her iki cinsle ilişki kuran), vaginal, oral, anal temasla bulaş olabilir. Yapılan incelemeler, özellikle gelişmekte olan ükelerde, cinsel yolla bulaşların %45-50’sinin heteroseksüel (normal kadın-erkek ilişkisi) ilişki sonrası olduğunu göstermektedir. Semen veya kan ile temasa neden her türlü aktivite bulaş nedeni olabilir. Tek bir cinsel temas bile yeterli olup, sayı artınca risk artar. Birden fazla partneri olanlar, sık eş değiştirenler, damar yolu ile uyuşturucu kullananlar, hemofili ve diğer kanama bozukluğu nedeni ile sık kan verilen kişilerle cinsel temas durumunda bulaş riski artar. Kan ve kan ürünlerinin alımı, ortak enjektör kullanımı, organ-doku nakilleri, sağlık çalışanlarına infekte iğne batması ve mukozalara infekte kanın teması ile bulaş olabilmektedir. Ancak tüm kan ve kan ürünleri 1985’ten itibaren HIV/AIDS açısından düzenli olarak test edilmeye başlandığından, kan ve kan ürünleri ile bulaş riski dramatik olarak azalmıştır. Bilinen üçüncü bulaş yolu ise, infekte anneden bebeğe olan bulaştır. HIV(+) anneden gebelik süresinde, doğum sırasında veya doğum sonrası emzirme döneminde bulaş olabilmektedir. Hangi durumlarda bulaş olmaz? Sadece kan, semen ve vaginal sekresyonlar bulaştırıcıdır. AIDS hastaları ile normal yaşamdaki temaslarda hastalık bulaşmaz. Dokunma, el sıkışma, sarılma ile, aynı saunayı, havuzu, banyo ve tuvaleti kullanma, ortak giysi kullanma, telefon kulaklığı, gözyaşı, ter ile, sivrisinek, böcek, arı sokması ile bulaşma olmaz. Şüpheli bir temas durumunda ne yapılmalıdır? HIV/AIDS açısından riskli davranışlarda bulunmuş olan kişiler, öncelikle konunun uzmanlarına danışarak, hastalığı edinme risklerinin ne olabileceği ve neler yapması gerektiği konusunda bilgi edinmelidirler. Virüsün, vücuda alınışından sonraki 6-12 haftada ELISA testi ile yapılan incelemelerde virüse karşı oluşan antikor testleri pozitifleşmektedir. Şüpheli temas sonrasında bu süre geçmeden yapılan tetkiklerde antikor saptanamayacağından, kişide yalancı rahatlama oluşturabilir. Bu süre sonrasında testler negatif çıkarsa, 6. ve 12. aylarda testin tekrarı önerilmektedir. HIV/AIDS hastalığından nasıl korunulabilir? Halen AIDS tedavisinde başarıların sınırlı olması ve etkin bir aşının bulunmaması nedeniyle bu infeksiyondan korunma, virüsün bulaşmasının önlenmesi temeline dayanmaktadır. Bulaşmanın önlenmesindeki ilk adım, toplumun hastalığın bulaş yolları konusunda bilgilendirilmesi ve eğitimidir. En önemli bulaş yolu olan cinsel ilişki olduğundan, çok eş değiştirme veya çok sayıda eş değiştiren kişilerle cinsel temas gibi, cinsel yaşamdaki riskli davranışlardan kaçınılması gerekmektedir. Korunmada önemli nokta, tek eşle , güvenli cinsel yaşamdır. Sağlıklı görünüp, HIV virüsü taşıyanların hastalığın bulaşmasında en büyük etken olduğu unutulmamamlıdır. Kaput (kondom) kullanımı bulaş riskini tümüyle azaltmayabilir. İğne veya cerrahi alet gibi, kesici-delici araçların ortak kullanımından kaçınılmalı, iğnelerin tek kullanımlık olmasına ve aletlerin sterilize edildikten sonra kullanılmasına dikkat edilmeli, ortak kesici alet kullanımından kaçınılmalıdır. | |
20 Aralık 2008, 01:13 | Mesaj No:4 |
Cvp: Önemli Enfeksiyon Hastalıkları BARSAK İNFEKSİYONLARI Barsak infeksiyonları bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı gibi yakınmalar ile seyreden klinik tablodur. Bazı durumlarda kramp tarzı karın ağrısı ve ateş olabilir. Gelişmekte olan ülkelerde barsak infeksiyonları önemli bir sağlık sorunu olup, çocuk ölümlerinin önemli nedenlerindendir. Dünyada bir yılda 3-5 milyarı aşan ishal olgusu meydana gelmekte ve çoğunluğunu çocukların oluşturduğu 5-8 milyon kişi ishal sonucu gelişen klinik tablolar nedeni ile ölmektedir. Beş yaş altı çocuklarda bütün ölümlerin yaklaşık %25’inin nedeninin ishalli hastalıklar olduğu bildirilmektedir. Ülkemizde de 1-5 yaş grubundaki ölümlerin alt solunum yolları infeksiyonundan sonra ikinci nedeni ishallere bağlıdır. Barsak infeksiyonlarının oluşmasında yaş, çevre koşulları, kişisel ve kültürel alışkanlıklar önemli etkenlerdir.Yoksulluk, kalabalık ve sağlıksız evlerde yaşama, kanalizasyon sorunu, temiz su eldesinde güçlük, sağlıklı gıda sağlayamama, eğitimsizlik barsak infeksiyonları gelişiminde kolaylaştırıcı etkenlerdir. Belirtisiz taşıyıcılar ile temas edenlerde, kalabalık ve uygunsuz yerlerde yaşayanlarda ve sağlıksız su kullananlarda yüksek oranda barsak infeksiyonları görülmektedir. Su dağıtım şebekelerinin ve kanalizasyonların yetersizliği durumlarında salgınlar olabilmektedir. Bulaşmada mevsimlerin de etyolojik faktörler yönünden önemi vardır. Sıcak iklimlerde, yaz aylarında barsak infeksiyonları daha sık görülmektedir. İshal başta barsak infeksiyonları olmak üzere değişik nedenlere bağlı olarak oluşabilen günde üç veya daha fazla sayıda, miktar olarak yaş ve beslenme faktörlerine bağlı olarak değişmek üzere 200 gramdan fazla olup,artmış sıvı ve elektrolit kaybına neden olan bir klinik tablodur.Barsak infeksiyonlarında olguların çoğu kendi kendini sınırlayıcı olmakla beraber ciddi hastalık tablosu olabilir. Vücuttan çok miktarda elektrolit ve sıvı kaybı gelişen durumlarda ölüm meydana gelmektedir. Barsak infeksiyonlarının tedavisinde ilk yapılması gereken hastanın su-tuz eksikliğini gidermektir. Bu amaçla Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği ORS ( oral rehidratasyon sıvısı ) kullanılabilir. ORS 1 litre suda 3.5 gram sodyum klorid, 2.5 gram sodyum bikrbonat,1.5 gram potasyum klorid ve 20 gram glikoz içermektedir. Su ve tuz kaybının az olduğu, ishalli hastalarda genellikle uygun bir diyetle hasta ayaktan tedavi edilir. İshali olan kimselerin düzelene kadar posasız ve yağsız gıdalar alması gerekir. Aşırı su ve tuz kaybı, ağır dizanteri halleri,kolera şüphesi durumlarında hasta mutlaka hastaneye yatırılarak öncelikle kaybedilen su ve tuzun yerine konması amacı ile serum verilir,daha sonra uygun ilaçlara başlanır. Antibiyotik tedavisi olguların çoğunda gerekmez, belirli bakterilerin ( kolera ve basilli dizanteri etkeni gibi ) infeksiyonlarında antibiyotik kullanımı uygundur. Barsak infeksiyonlarının önlenmesinde korunma ve kontrol oldukça önmelidir. Bunun için yapılması gerekenler ise şu şekildedir:
| |
20 Aralık 2008, 01:13 | Mesaj No:5 |
Cvp: Önemli Enfeksiyon Hastalıkları MENENJİTLER Menenjit çeşitli mikroorganizmaların neden olduğu, beyin zarının iltihabıdır. Beyin dokusunu da etkileyebilir. Beyin omurilik sıvısında ( BOS ) hücresel ve biyokimyasal değişiklikler ve klinikte belirleyici nörolojik bulgular ile karakterizedir.Tedavi edilmeyen olgular ölümle sonlanabilir, tedavisi geciken olgularda da ciddi sakatlıklar kalabilir. İnfeksiyöz etkenler bakteriler, viruslar, funguslar ve parazitler içinde yer alan çeşitli etkenler menenjit etkeni olabilir. Ayrıca infeksiyöz nedenler dışında etkenler de beyin zarında inflamasyon yapabilir. Menenjit etkenleri yaş, coğrafi faktörler, mevsim, populasyonunun belirli etkenlere karşı aşılı olup olmaması, genetik yapı, sosyoekonomik koşullar, lokal endemisite gibi risk faktörlerine bağlı olarak önemli değişmeler gösterir. İyi istatistik verilerine sahip ülkelerdeki veriler dikkate alınırsa, bakteriyel menenjit sıklığı 100 bin kişide 4.6-10 olarak hesaplanmıştır. Tüm olguların %70’i 5 yaş altındaki çocuklarda görülmektedir. Dünyanın bir çok ülkesinde H.influenzae, N.meningitidis ( meningokok ) ve S.pneumonia ( pnömokok ) en sık görülen bakteriyel menenjit etkenleridir. Ayrıca ülkemiz için tüberküloz önemli bir menenjit etkenidir. Bakteriyel menenjitlerin klinik bulguları yaşa göre farklılıklar gösterir.Yenidoğanda menenjit tanısı koymak güçtür. Nörolojik bulgular belirsiz veya hiç yoktur. Bir yaşına kadar olan bebeklerde klasik menenjit tablosu oluşmayacağı gözönünde bulundurulmalıdır. Genellikle süt emmeme, kusma, huzursuzluk, ağlama gibi belirtiler vardır. Büyük çocuklarda ve yetişkinlerde akut bakteriyel menenjit genellikle ateş, titreme, şiddetli baş ağrısı, kusma şeklinde başlangıç bulguları ile başlar. Ense sertliği menenjitin klinik tablosunda hemen daima vardır.Diğer nörolojik bulgular şüpheli olsa bile ateş, başağrısı ve ense sertliği saptanan her olguda bir engel durum yoksa beyin omurilik sıvısı alınmalı ve incelenmelidir. Menenjit tanısının konulması tedavi için yeterli değildir.Bakteriyel menenjitlerde hastanın yaşı, hastalığın şiddeti, etken cevabı, tedavinin başlangıç zamanı gibi faktörler prognozu etkilemektedir. Menenjitlere karşı korunmada çok güvenilir olanaklara sahip değiliz. Prensip olarak, mikroorganizmaların konağa ulaşmaları önlenebilirse invazyon olasılığının da ortadan kalkacağı düşünülebilir.Çocukluk çağında önemli menenjit etkenleri içinde yer alan bazı bakterilere karşı aşılama ile menenjit önlenebilir. H.influenzae b ( Hib ) aşısı doğumdan sonra 2. ve 4. aylarda yapılarak, meningokok ve pnömokok polisakkarid aşıları da yüksek risk altındaki ( örneğin dalağı alınmış ) kişiler ve 2 yaş üstü çocuklara yapılarak bu infeksiyonlara karşı korunma sağlanabilir. | |
20 Aralık 2008, 01:17 | Mesaj No:6 |
Cvp: Önemli Enfeksiyon Hastalıkları ÖNEMLİ HASTALIKLAR SIKÇA SORULAN SORULAR Grip nedir? Soğuk algınlığından farkı nedir? Grip, İnfluenza virüsünün yol açtığı, özellikle sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başında salgınlar yapan bir infeksiyon hastalığıdır. Grip, hastayı yatağa düşürecek şiddette şikayetlerle seyreder. Hastalarda 40 ° C’ye varan yüksek ateş, genel vücut kırgınlığı, şiddetli eklem, kas ve bel ağrıları, baş ağrısı ve aşırı halsizlik görülür. Soğuk algınlığı, diğer ismiyle nezle, nezle virüslerinin yaptığı burun akıntısı, hapşırma, öksürme, gözlerde yanma, boğazda ağrı ve yanma hissiyle seyreder. Genellikle ateşsiz bir üst solunum yolu infeksiyonudur. Hastalık 3-7 günde kendiliğinden düzelir. Hastalık genellikle ayakta geçirilmektedir. Grip nasıl bulaşır ve gripten korunmada nelere dikkat etmeliyiz? Grip de nezle gibi, hasta kişilerin bulunduğu ortamlarda öksürme ve hapşırma yoluyla ve virüsün bulaşmış olduğu ellerle temas sonrasında (tokalaşma, vb.) kolaylıkla bulaşır. Solunum yolu hastalıklarının topluma yayılmasında sağlam kişilerden çok, hasta olanların daha dikkatli davranması gerekir. Hastalar hastalıkları süresince başkasıyla öpüşmemeye dikkat etmelidirler. Öksürük ve hapşırık nedeniyle ellerine sekresyonlar bulaşacağından ellerini sık sık yıkamalıdırlar, tokalaşmamaya özen göstermelidirler. Hastalıkları sırasında kalabalık, kapalı ortamlarda (otobüs, sinema, metro vb.) bulunmamalıdırlar. En etkili korunma, hastaların alacağı bu gibi tedbirlerle olur. Korunmada sağlıklı kişilerin uygun beslenme ve kişisel temizlik ve hijyen kurallarına dikkat etmesi öenmlidir. Ayrıca aşırı yorgunluk, alkol, sigara kullanımı, uykusuzluk ve beslenme bozukluğu gibi vücut direncini düşüren durumlardan kaçınılmalıdır. Grip aşısı ne zaman ve kimlere uygulanmalıdır? Grip aşısı Dünya Sağlık Örgütü’nün önerileri doğrultusunda, bir önceki yılda en sık karşılaşılan virüs tipine karşı, her yıl yeniden hazırlanmaktadır. Her yıl sonbahar aylarında tek doz şeklinde yapılmalıdır. Grip aşısı özellikle hastalığa yakalanma ve sonrasında oluşabilecek hastalıklar yönünden risk taşıyan “yüksek risk grubu” dediğimiz kişilere faydalıdır. Aşı yapılması gereken bu risk grupları şunlardır:
Hepatit B taşıyıcılığı tehlikeli bir durum mudur? Hepatit B taşıyıcılığı büyük oranda hasta açısından çok düşük oranda kronik hepatit ve karaciğer kanseri oluşturma olasılığını saymazsak tehlikesiz bir durumdur. Ancak çevresi için hastalık etkeni virusu taşıdığından tehlikeli olmaktadır. Hepatit B taşıyıcılarında tedavi mümkün müdür? Hepatit B taşıyıcılarında virusu kandan temizleyen bir tedavi şekli yoktur. Kronik hepatit için uygulanan interferon-a tedavisinin sağlıklı taşıyıcılıkta yeri yoktur. Hepatit B taşıyıcılığı ne kadar devam eder? Hepatit B taşıyıcılığı, genellikle ömür boyu devam eder. Yalnız taşıyıcıların her yıl için %1-2’sinde virusun kaybolması ve yerini koruyucu antikorlara bırakması olasılığı vardır. Aynı virusla ikinci kez hastalık geçirilebilir mi? A ve B virusu hepatitlerinde, hastalık şifa ile sonlanmışsa hemen hemen ömür boyu devam eden bağışıklık oluşur ve bu viruslarla oluşan hepatitler tekrarlamaz. E virusu hepatitinde bağışıklık daha kısa sürelidir ve yıllar sonra hastalık tekrarlayabilir. Hepatit virusları birbirlerine karşı bağışıklık oluştururlar mı? Hayır, oluşturmazlar. Bu nedenle kişi farklı viruslarla değişik zamanlarda birden fazla hepatit geçirebilir. Gebelerde viral hepatitlerin seyri nasıldır? Eğer E virusuna bağlı hepatit söz konusuysa gebelerde tehlikelidir. Diğer viruslarla oluşan hepatitlerin seyri normal kişiden farklı değildir. Gebelik sırasında hepatit B geçiren veya B virusu taşıyıcısı olan anneden doğan bebeğe ne yapılmalı? Gebeler doğum öncesi veya doğumdan hemen sonra test yaptırarak taşıyıcı olup olmadıklarını öğrenmelidirler. Taşıyıcı anneden doğan bebeğe doğumda veya doğumdan sonra ilk 72 saatte, 0,5 ml HB immunglobulini yapılmalı ve bebek aşı programına alınmalıdır. Erişkinler için şüpheli hepatit B virusu ile karşılaşmada ne yapılabilir? Eğer kişi bağışık değilse, temastan sonraki birkaç gün içinde 0,06ml/ kg HB immungloblini yapılmalı ve aşı programına alınmalıdır. Kimlere kuduz aşısı uygulanmaz?
İshal olunca ne yapmalıyız ? İlk tedbir olarak kaybedilen su ve tuzu geri koymak için pratik olarak hazırlanabilecek şu solüsyon içilebilir.1 litre kaynatılmış,soğutulmuş suya bir çorba kaşığı şeker, bir tatlı kaşığı sofra tuzu, bir çay kaşığı karbonat konularak karıştırılır, içilebildiği kadar sık aralıklar ile içilir.Ancak 24 saatten fazla süren ishallerde en yakın sağlık merkezine başvurulmalıdır. İshal diyeti nasıldır? İshali olan kimselerin düzelene kadar posasız ve yağsız gıdalar alması gerekir.Yani sebze, meyve, kuru yemiş, çikolata, kızartma gibi gıdalar alınmamalıdır.Yağsız makarna,pirinç pilavı, haşlanmış et ve bol miktarda içecek alınmalıdır. İshal nasıl önlenebilir ? Kaynağı bilinmeyen suların tüketilmemesi ve kişisel temizliğe dikkat edilmesi; özellikle yemeklerden önce ve sonra ellerin yıkanması; kullanılan ve içilen suların klorlanması; şüpheli suların salgın durumlarında şüpheli olmasa bile kaynatılarak kullanılması gereklidir. | |
20 Aralık 2008, 01:17 | Mesaj No:7 |
Cvp: Önemli Enfeksiyon Hastalıkları ÖNEMLİ HASTALIKLAR SIKÇA SORULAN SORULAR Grip nedir? Soğuk algınlığından farkı nedir? Grip, İnfluenza virüsünün yol açtığı, özellikle sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başında salgınlar yapan bir infeksiyon hastalığıdır. Grip, hastayı yatağa düşürecek şiddette şikayetlerle seyreder. Hastalarda 40 ° C’ye varan yüksek ateş, genel vücut kırgınlığı, şiddetli eklem, kas ve bel ağrıları, baş ağrısı ve aşırı halsizlik görülür. Soğuk algınlığı, diğer ismiyle nezle, nezle virüslerinin yaptığı burun akıntısı, hapşırma, öksürme, gözlerde yanma, boğazda ağrı ve yanma hissiyle seyreder. Genellikle ateşsiz bir üst solunum yolu infeksiyonudur. Hastalık 3-7 günde kendiliğinden düzelir. Hastalık genellikle ayakta geçirilmektedir. Grip nasıl bulaşır ve gripten korunmada nelere dikkat etmeliyiz? Grip de nezle gibi, hasta kişilerin bulunduğu ortamlarda öksürme ve hapşırma yoluyla ve virüsün bulaşmış olduğu ellerle temas sonrasında (tokalaşma, vb.) kolaylıkla bulaşır. Solunum yolu hastalıklarının topluma yayılmasında sağlam kişilerden çok, hasta olanların daha dikkatli davranması gerekir. Hastalar hastalıkları süresince başkasıyla öpüşmemeye dikkat etmelidirler. Öksürük ve hapşırık nedeniyle ellerine sekresyonlar bulaşacağından ellerini sık sık yıkamalıdırlar, tokalaşmamaya özen göstermelidirler. Hastalıkları sırasında kalabalık, kapalı ortamlarda (otobüs, sinema, metro vb.) bulunmamalıdırlar. En etkili korunma, hastaların alacağı bu gibi tedbirlerle olur. Korunmada sağlıklı kişilerin uygun beslenme ve kişisel temizlik ve hijyen kurallarına dikkat etmesi öenmlidir. Ayrıca aşırı yorgunluk, alkol, sigara kullanımı, uykusuzluk ve beslenme bozukluğu gibi vücut direncini düşüren durumlardan kaçınılmalıdır. Grip aşısı ne zaman ve kimlere uygulanmalıdır? Grip aşısı Dünya Sağlık Örgütü’nün önerileri doğrultusunda, bir önceki yılda en sık karşılaşılan virüs tipine karşı, her yıl yeniden hazırlanmaktadır. Her yıl sonbahar aylarında tek doz şeklinde yapılmalıdır. Grip aşısı özellikle hastalığa yakalanma ve sonrasında oluşabilecek hastalıklar yönünden risk taşıyan “yüksek risk grubu” dediğimiz kişilere faydalıdır. Aşı yapılması gereken bu risk grupları şunlardır:
Hepatit B taşıyıcılığı tehlikeli bir durum mudur? Hepatit B taşıyıcılığı büyük oranda hasta açısından çok düşük oranda kronik hepatit ve karaciğer kanseri oluşturma olasılığını saymazsak tehlikesiz bir durumdur. Ancak çevresi için hastalık etkeni virusu taşıdığından tehlikeli olmaktadır. Hepatit B taşıyıcılarında tedavi mümkün müdür? Hepatit B taşıyıcılarında virusu kandan temizleyen bir tedavi şekli yoktur. Kronik hepatit için uygulanan interferon-a tedavisinin sağlıklı taşıyıcılıkta yeri yoktur. Hepatit B taşıyıcılığı ne kadar devam eder? Hepatit B taşıyıcılığı, genellikle ömür boyu devam eder. Yalnız taşıyıcıların her yıl için %1-2’sinde virusun kaybolması ve yerini koruyucu antikorlara bırakması olasılığı vardır. Aynı virusla ikinci kez hastalık geçirilebilir mi? A ve B virusu hepatitlerinde, hastalık şifa ile sonlanmışsa hemen hemen ömür boyu devam eden bağışıklık oluşur ve bu viruslarla oluşan hepatitler tekrarlamaz. E virusu hepatitinde bağışıklık daha kısa sürelidir ve yıllar sonra hastalık tekrarlayabilir. Hepatit virusları birbirlerine karşı bağışıklık oluştururlar mı? Hayır, oluşturmazlar. Bu nedenle kişi farklı viruslarla değişik zamanlarda birden fazla hepatit geçirebilir. Gebelerde viral hepatitlerin seyri nasıldır? Eğer E virusuna bağlı hepatit söz konusuysa gebelerde tehlikelidir. Diğer viruslarla oluşan hepatitlerin seyri normal kişiden farklı değildir. Gebelik sırasında hepatit B geçiren veya B virusu taşıyıcısı olan anneden doğan bebeğe ne yapılmalı? Gebeler doğum öncesi veya doğumdan hemen sonra test yaptırarak taşıyıcı olup olmadıklarını öğrenmelidirler. Taşıyıcı anneden doğan bebeğe doğumda veya doğumdan sonra ilk 72 saatte, 0,5 ml HB immunglobulini yapılmalı ve bebek aşı programına alınmalıdır. Erişkinler için şüpheli hepatit B virusu ile karşılaşmada ne yapılabilir? Eğer kişi bağışık değilse, temastan sonraki birkaç gün içinde 0,06ml/ kg HB immungloblini yapılmalı ve aşı programına alınmalıdır. Kimlere kuduz aşısı uygulanmaz?
İshal olunca ne yapmalıyız ? İlk tedbir olarak kaybedilen su ve tuzu geri koymak için pratik olarak hazırlanabilecek şu solüsyon içilebilir.1 litre kaynatılmış,soğutulmuş suya bir çorba kaşığı şeker, bir tatlı kaşığı sofra tuzu, bir çay kaşığı karbonat konularak karıştırılır, içilebildiği kadar sık aralıklar ile içilir.Ancak 24 saatten fazla süren ishallerde en yakın sağlık merkezine başvurulmalıdır. İshal diyeti nasıldır? İshali olan kimselerin düzelene kadar posasız ve yağsız gıdalar alması gerekir.Yani sebze, meyve, kuru yemiş, çikolata, kızartma gibi gıdalar alınmamalıdır.Yağsız makarna,pirinç pilavı, haşlanmış et ve bol miktarda içecek alınmalıdır. İshal nasıl önlenebilir ? Kaynağı bilinmeyen suların tüketilmemesi ve kişisel temizliğe dikkat edilmesi; özellikle yemeklerden önce ve sonra ellerin yıkanması; kullanılan ve içilen suların klorlanması; şüpheli suların salgın durumlarında şüpheli olmasa bile kaynatılarak kullanılması gereklidir. | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Önemli Göz Hastalıkları | antivirüs | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 5 | 20 Mart 2014 10:32 |
Cilt Hastalıkları | antivirüs | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 5 | 07 Mart 2014 00:28 |
çocuk hastalıkları | sessiz23 | Çocuk ve Aile Sağlığı | 0 | 21 Nisan 2009 17:45 |
Böbrek Hastalıkları | antivirüs | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 6 | 12 Ocak 2009 16:51 |
Üroloji Hastalıkları | antivirüs | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 3 | 24 Aralık 2008 22:34 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|