|
Konu Kimliği: Konu Sahibi nurşen35,Açılış Tarihi: 09 Nisan 2018 (17:23), Konuya Son Cevap : 22 Şubat 2019 (21:50). Konuya 8 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
09 Nisan 2018, 17:23 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | Türk Dili II Tüm Özetler/ MEDİNEWEB Türk Dili II Tüm Özetler/ MEDİNEWEB TÜRK DİLİ II Ünite I: Kompozisyon Bilgileri Kompozisyonla İlgili Genel Bilgiler Kompozisyon sözcük anlamı olarak farklı parçaların bir araya getirilmesiyle oluşturulan bütünü ifade eder. Kompozisyonun iki türü vardır: Yazılı ve sözlü kompozisyon. Yazılı kompozisyon, yazılı anlatım içinde bir bütünlük gerektirirken sözlü kompozisyon konuşma içinde bir bütünlüğü gerektirir. Sözlü kompozisyonun değişebilirliğine, esnekliğine karşın yazılı kompozisyon değişmez ve durağandır. Bu yönüyle daha kuralcı ve daha düzenli, üzerinde durup oluşturulan bir anlatımdır. Okur, yazılı bir metni tekrar tekrar okuyabilir; ancak yazar okurun tepkisini hemen göremez. Sözlü kompozisyonda etkileşim söz konusu olduğundan, konuşan, dinleyelerin tepkisini anında alabilir ve kendini daha doğru ifade etme yollarını çeşitlendirir. Kompozisyon salt bir yazı uygulaması değildir. Resim, müzik, heykel gibi sanat dalları ile çeşitli bilim dallarında parçaların bütünü oluşturacak bir düzende bir araya getirilmesi anlamına da gelmektedir. Sözlü ve yazılı kompozisyonda bütünlük, güzellik, etki bırakma ve doğruluk vazgeçilmez kavramlardır. Bu kavramlar, kişiyi yazının kurallarına uymaya, belli bir yazım disiplini kazanmaya yönlendirir. Dil Becerileri ve Bilgi Donanımı: Okul öncesinde ilk gelişen dil becerisi dinlemedir. Ardından konuşma becerisi gelişir. Dil becerisini geliştiren en önemli etkinlik okumadır. Okuma ile bir yandan söz varlığı genişlerken öte yandan da anlatım gücüne vakıf olunur. Yazma yeteneğinin geliştirilmesine de okuma etkinliği büyük katkıda bulunur. İyi bir dinleyici bir yandan sözcüklerin kurallı söylenişleriyle kulak yeteneğini geliştirirken diğer yandan da tonlama ve vurgu ile sözcüklerin konuşmada etkili kullanımına tanık olur. Yazılı Kompozisyon: Yazı en kısa tanımıyla duygu ve düşüncelerin çeşitli işaretlerle belirlenmesidir. Yazıya geçirmede kullanılan kelimeler, insanoğlunun yüzyıllardır yararlandığı temel iletişim aracıdır. Yazının Önemi: Yazmak insana özgüdür ve belli bir bilgi birikimine, duygu yoğunluğuna ulaşan kişiler için insani bir gereksinimdir. Gündelik yaşamda dilekçe, özgeçmiş, rapor, seminer, teklif mektubu gibi yazıları iş gereği yazar insan. Çeşitli konulardaki görüşlerini, deneyimlerini, deneme, günlük, makale, hayal ve duygularını şiir, öykü, roman gibi ürünlerle yazıya döker. Yazılı Kompozisyonun Oluşturulması Kompozisyon yazma sürecinde konunun seçilmesi, sınırlarının çizilmesi, konuyla ilgili ana düşünce ile yardımcı düşüncelerin belirlenmesi önemlidir. Konu: Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum konu olarak adlandırılır. Kompozisyonda üzerine yazı yazılan her şey yazma konusu olabilir. Bir özdeyiş, bir atasözü, bir deyim, birkaç dize,bir olay hatta bir sözcük konuyu oluşturabilir. Yazılı kompozisyonda konunun türlü yönlerden ele alınması gerekir. Üzerinde kompozisyon yazmamız için bize bir özdeyiş, dize veya atasözü verilmişse, öncelikle ne anlatılmak istendiği kavranmalı, düşünülmeli ve yorumlanmalıdır. Sözcüklerin farklı anlamlarını öğrenmek için temel kaynakların başında gelen sözlüklerden yararlanılabilir. Yine Türkçenin zengin söz varlıklarından olan atasözlerinden yararlanılarak anlatım güçlendirilebilir. Atasözleri doğruluğu, halkın yüzyıllar alan deneyimlerine dayanan, halkın sınama yanılma yoluyla bulduğu doğruları anlatan bir tür kalıplaşmış sözlerdir. Deyimler de atasözleri gibi anlatıma katkı sağlarlar. Deyimler anlatıma renk ve açıklık katan söz varlığı öğeleridir. Olgular, veriler, sorunlar da kompozisyonun bir parçasını oluşturabilir. Konunun Sınırlandırılması: Bütün çalışmalarda dikkate alınması gereken bir özelliktir. Çalışmanın derecesine, araştırma sürecine, tasarlanan kapsama göre konu sınırlandırılmalıdır. Konunun çerçevesinin belirlenmesi ve sınırlarının çizilmesi en önemli noktadır. Başarılı olabilmek için konuyla ilgili üzerinde durulacak noktaları önceden belirlemek gerekir. Ana ve Yardımcı Düşüncelerin Belirlenmesi: Konunun belirlenmesinden sonra yazının ana düşüncesini ve bu düşünceyi destekleyecek, açıklayacak geliştirecek yardımcı düşünceleri bulma adımının atılması gerekir. Ana düşünce, yazarın iletmek istediği temel düşüncedir. Ana düşünceyi ve temel düşünceyi belirleme işi, yazmaya başlamadan önce duygu , düşünce üretme aşamasıdır. Yazar, yazıyı ana düşünceye ulaşmakta araç olarak kullanır. Yardımcı düşünce ise yazarın iletmek istediği temel düşünceyi destekleyen yan düşüncedir. Konu ortak olduğu halde ana ve yardımcı düşünceler bireyseldir. Ana düşünce tek yardımcı düşünce birden çoktur. Yardımcı düşünceler an göstermelidir. Kişi, yer-zaman, olay ve ileti bu planın vazgeçilmez unsurlarıdır. Sanatsal yazıların yanı sıra günlük, gezi gibi düşünce yazılarında uygulanan bu plan, herhengi bir soruna veya olguya değinirken de kullanılabilir. Genellikle öykü, roman, tiyatro gibi sanatsal yazıların hazırlanmasında olaya dayalı plan uygulanır. Bakış açısının egemen olduğu, düşüncelerin işlendiği, kavramların ve sorunların tartışıldığı yazılarda düşünceye dayalı plan uygulanır. Düşüncelerin ele alınışında tümevarım yöntemi uygulanabileceği gibi tümdengelim yöntemine de başvurulabilir. Tümevarım özel olay ve durumlardan genel yargılar elde etme yöntemiyken, tümdengelim genel yargılardan, ilkelerden özel yargılara, ilkelere ulaşmaktır. Makale, konferans, araştırma gibi bilgilendirici metinlerin hazırlanmasında düşünceye dayalı plan uygulanır. Belirli nesne, olaya veya bireylerin iç dünyamızda uyandırdığı işlenişlerin heyecanların egemen olduğu, betimlemelerin yer aldığı yazılar duyguya dayalı plan ile yazılır. Bazı kaynaklarda şiirle özdeşleştirilir ve bu tür planda şiirin konusu, teması, işlenen duygular, söz sanatları, nazım türü gibi öğelerin yer alması beklenir. Önemli olan kompozisyonda bu duyguların okuyucuda iz bırakacak biçimde işlenmesidir. Yazının sonuna doğru duyguların yoğunluğunun arttırılarak, okuyucunun etkili bir sona hazırlanması, kompozisyonun başarıya ulaşmasını sağlar. Planın Bölümleri: Bir düzen içerisinde tasarlanan ve planlanan yazılar, • Giriş • Gelişme • Sonuç bölümlerinden oluşur. Bu bölümler kompozisyonda başlıklarla ifade edilmez, ancak uygulanan planla okuyucu konunun sunuluşundan tartışılmasına ve ana düşünceye ulaştırılmasına kadar adeta bir yolculuğa çıkarılır. Giriş, yazının başlangıç bölümüdür. Konunun ana hatlarıyla ele alındığı bu bölüm, özellikle düşünceye dayalı konularda kısa tutulur. Etkili yazılması okuyucuyu yazıya bağlar. Olaya dayalı olanlarda giriş bölümüne “serim” de denir. İlgi çekme bölümü olan giriş, çoğu kez bir paragraftır. Bazen iki, üç paragraf da olabilir. Gelişme, konunun türlü yönlerden açılıp genişlediği, zenginleşip olgunlaştığı bölümdür. Yardımcı düşünceler bu bölümde ele alınır. Konuyla ilgili örnek verilecekse yeri gelişme bölümüdür. Olaya dayalı yazılar da gelişme bölümüne “düğüm” de denir. Sonuç, yazının bitiş bölümüdür. Son söz bu bölümde söylenir. Düşünceye dayalı anlatımlarda bu bölüm, ana düşüncenin ifade edildiği yerdir. Hiçbir yoruma meydan vermeyecek şekilde açık ve anlaşılır yazılır. Düşünceye dayalı anlatımlarda bu bölüm, ana düşüncenin ifade edildiği yerdir. Konunun Başlığı: Başlık bir yazının, bir kitabın bölümlerinin başına konulan ve konuyu kısaca tanıtan ibaredir. Kompozisyonda bölümlerden biri olan başlık yazıda düzeni sağlayan öğelerden biridir. Konu ile başlık arasında bir bağlantı bulunmalı, ana düşünce ile çelişmemelidir. Paragraf ve Paragrafta Anlatım Biçimleri: Paragraf: Yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri paragraflardan oluşur. Yazının bir bölümü olan paragraf, bir duyguyu, düşünceyi, bilgiyi, dileği, öneriyi ya da olayı, olaylardan alınmış bir kesiti yalnız bir yönüyle tam olarak çözümleyen, açıklayan, tartışan, öyküleyen, betimleyen cümleler bütünüdür. Satır başı yapılarak belirtilir. Paragraflandırma, düşünceleri belirli kılar ve okumayı kolaylaştırır. Her paragraf kendi içinde bir bütünlük ifade eder. Bu anlam kümeleri birbirlerini bütünleyerek yazıyı oluşturur. Paragraf birkaç cümleden oluşur. Sözcük, kavram birimi; cümle, yargı birimi; paragraf ise anlatım birimidir. Paragrafın uzunluğu açıklanan bilgiyi, anlatılan olayı, betimlenen varlığı, savunulan düşünceyi açık seçik kapsayacak kadardır. Okurun ilgisini canlı tutacak kadar kısa; savunduğu düşünceyi açıklayacak kadar uzun olmalıdır. Her paragraf bir düşüncenin ele alındığı, işlendiği, örneklendirildiği , geliştirildiği ve sonuca bağlandığı bir bütünlüktür. Paragrafta Anlatım Biçimleri: Paragrafta işlenen konunun, ele alınan düşüncenin verilen örneklerin anlatım biçimi, tutulan yola göre farklı nitelik ve özellik taşır. Her paragrafta konu, düşünce ve örneklerin niteliğine göre anlatım biçimlerinden biri ya da birden fazlası seçilebilir. Tanımlama: Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirterek, açıklayarak onu tanımlamaktır. Yazıda savunulan düşünceyi çeşitli özellikleriyle tanımlayarak ilgili düşüncenin kavranmasına yardımcı olunur. Örneklendirme: Genellikle soyut düşünceleri somutlaştırmak için daha çok gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir. Konuyu daha ayrıntılı bir biçimde anlatmanın bir yolu da örneklendirmedir. Karşılaştırma: Paragrafta okuyucunun zihninde karşılaştırma yapmasını sağlayarak konunun kavranmasına yardımcı olur. Daha çok gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir. Tanıklama: Anlatılanlara somutluk kazandırmak için başkalarının düşüncelerinden, sözlerinden yararlanmadır. Tanık göstererek bilginin sağlam bir kaynağa dayandığı gösterilmiş olur. Önce alıntı yapılacak kişinin adı anılır, sonra da sözleri aktarılır. Tanık, bazen söz bazen kişi olabilir. Bilimsel yazılarda yararlanılan alıntılar da tanık niteliği taşır. Tanıtlama: Bir iddianın gerçekliğini inkar edilemeyecek kesinlikte ispatlamaktır. Bir düşüncenin gerçekliğini yadsınamayacak bir kesinlikte göstermek anlamında olan tanıtma, yazıda sayısal verilerin, istatistiklerin, göstergelerin, tahminlerin kullanılmasıdır.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Gündem Korona Aşısı | Gündem/ Manşetler | Esma_Nur | 6 | 1484 | 10 Aralık 2020 12:20 |
DHBT Muhteşem Özetler | DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler | nurşen35 | 4 | 2250 | 08 Aralık 2020 18:40 |
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | nurşen35 | 1 | 963 | 08 Aralık 2020 17:46 |
TENKİD | Serbest Kürsü | nurşen35 | 0 | 852 | 08 Aralık 2020 12:44 |
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... | Namaz-Abdest-Teyemmüm | nurşen35 | 0 | 978 | 04 Aralık 2020 13:56 |
09 Nisan 2018, 17:24 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
Ünite 2: Noktalama İşaretleri Yazılı anlatım, insanlığın ortak belleği olan yazının bulunması ile başlar. Belli bir düzene sahip olmasa da noktalama işaretlerinin yazının icadından beri kullanıldığı belirtilmektedir. Antik çağda noktalama işaretlerinin kullanımı, kopyası tamamlanan kitapların gözden geçirilip düzeltilmesi sırasında yapılıyordu. 16. yüzyılda matbaanın gelişmesi ile noktalama işaretlerinin kullanımı da yaygınlık kazanmıştır. 19. Yüzyılda noktalama işaretleri genelleşmiş ve belli kurallara bağlanmıştır. Bugün dünyada kullanılan Çin, Arap, Ermeni, Kiril gibi birçok alfabede çoğunlukla Batılı noktalama işaretleri kullanılmaktadır. Noktalama işaretleri kurallarının tam ve doğru betimlenmesi, yazılı anlatımı seçen kişilerin, yazılarında noktalama işaretlerini doğru ve tutarlı kullanmasını sağlayacaktır. Bu ünitede günümüz Türkçesindeki başlıca noktalama işaretleri ve kullanıldığı yerler üzerinde durulacaktır. Noktalama İşaretleri: Konuşmanın inceliklerini yazıya aktarmak ve iletiyi eksiksiz ve doğru olarak okura ulaştırabilmek için yazılı anlatımda birtakım işaretler kullanmak gerekir. Anlatımda okumayı, anlamayı kolaylaştıran, yazarın okura aktarmak istediği duygu ve düşüncelerin doğru ulaşmasına yardımcı olan, sözdeki vurguyu, tonu belirten bu işaretlere noktalama işaretleri denir. Türkçenin yazıldığı alfabelerde kullanılan noktalama işaretleri Batı’dan aldığımız sistem kadar kapsamlı değildi. Sayfa 28 Resim .21, 2.2 ve 2.3’te farklı dönemlerde ve farklı metinlerde kullanılan noktalama işaretlerine örnekler verilmiştir. Günümüzde kullandığımız noktalama işaretlerinin birçoğu, yazı dilimize Batı’dan, Tanzimat döneminde geçmiştir. Nokta (.) 1. Cümlenin bittiğini göstermek amacıyla cümle sonuna konur. 2. Rakamlardan sonra konursa sıra sayı sıfatlarını türetir; yani –ncı eki yerine geçer. 3. Kimi kısaltmalarda kullanılır. 4. Tarih yazarken gün, ay ve yıl rakamla yazılıyorsa bunların arasına nokta konur. 5. Saat yazımında saat ile dakika arasına nokta konur. 6. Bir yazıda maddeleme yapılıyorsa maddeleri belirtmek için kullanılan rakam veya harflerden sonra konur. 7. Bilimsel yazılarda kaynakça yazımında kullanılır. 8. Büyük rakamların okunuşunu kolaylaştırmak için rakamlar basamaklara ayrılarak aralarına nokta konulmaktadır. 9. Matematikte çarpma işlemi işareti olarak kullanılır. Virgül (,) 1. Öznenin yüklemden uzak düştüğü cümlelerde, özneden sonra virgül konur. 2. Cümlede kelime öbeklerini belirginleştirmek için kullanılır. 3. Cümlede benzer veya eş değer öğeler, art arda sıralanıyorsa bunların arasına konur. 4. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur. 5. Bu, şu, o zamirleri özne olarak kullandığında bunları işaret sıfatlarıyla karıştırmamak ve anlam karışıklığına yol açmamak için konur. 6. Çünkü, ama, fakat, ancak gibi bağlaçlar cümleleri birbirine bağlıyorsa bu bağlaçlardan önce virgül konabilir. 7. Alıntı cümleler tırnak içi yerine virgüllerle de verilebilir. 8. Konuşma çizgisiyle verilen alıntıların bitiminde kullanılır. 9. Kelimeler pekiştirme amacıyla tekrarlanıyorsa birbirinden virgülle ayrılır. 10. Hitap (seslenme) kelimelerinden sonra kullanılır. 11. Onaylama veya ret bildiren kelimelerinden sonra kullanılır. 12. Bilimsel çalışmalarda kaynakça yazımında kullanılır. 13. Rakamların yazımında kesirleri göstermek için kullanılır. Noktalı Virgül (,) Sıralı cümleyi oluşturan cümleler, virgülle ayrılıyor ve kendi aralarında gruplanabiliyorsa bu gruplar birbirinden noktalı virgülle ayrılır. 1 Bir cümlede virgüllerle ayrılan kelimeler veya kelime öbekleri kendi içinde gruplanabiliyorsa bunlar da birbirinden noktalı virgülle ayrılır. 2 Bağlaçlı cümleleri birbirine bağlamak için, çok defa bu bağlaçlardan önce kullanılır. 3 Birden çok cümlenin birlikte kullanıldığı yapıların öznesi ortak ise bu durumda noktalı virgül özneden sonra konur. 4 Aynı eki alan kelimeler virgülle art arda sıralandığında oluşabilecek anlam karışıklığını önlemek için kullanılır. İki Nokta ) 1. Cümleyle ilgili verilecek örneklerden önce kullanılır. 2. Cümleden sonra, cümle ile ilgili yapılacak açıklamadan önce kullanılır. 3. Karşılıklı konuşma bölümlerinde konuşucuyu bildiren kelimenin sonunda kullanılır. 4. Ses bilgisiyle ilgili çalışmalarda ünlünün uzun olduğunu göstermek için ünlüden sonra konur. 5. Matematikte bölme işlemi işareti olarak kullanılır. 6. Genel ağ adreslerinde kullanılmaktadır. Üç Nokta (…) 1. Yazarın söyleyeceklerinin tam olarak bitmediği ya da devamını okuyucuların hayal gücüne bıraktığı izlenimini uyandıran cümlelerin sonuna konur. 2. Konuyla ilgili örneklerin devam ettiğini bildirmek için üç noktadan yararlanılır. 3. Alıntı yapıldığında atlanan yeri belirtmek için kullanılır. 4. Konuşma bölümlerinde, duraksama veya kekelemeyi göstermek için kullanılır. 5. Karşılıklı konuşmalarda cevap verilmediğini, sessiz kalındığını belirtir. 6. Devam eden bir dizinin tamamını, uzun uzun yazmamak için üç noktadan yararlanılır. 7. Açıkça ne olduğunu yazmak istemediğimiz kişi, yer, kurum vb. adı yerine üç nokta konur. Aynı şey argo, küfür sözlerini yazarken de söz konusudur. 8. Ünlem ve soru işaretinden sonra anlatımı pekiştirmek için konur. Soru İşareti (?) 1. Türkçede soru cümleleri, ya mi soru eki yada kim, ne, neden, niçin, nere, nasıl, niçin gibi soru bildiren kelimelerle kullanılır. Bunların bulunduğu cümlelerin sonuna soru işareti konur. 2. Konuşma dilinde, hiçbir soru eki veya kelimesi kullanılmadan vurguyla cümleye soru ifadesi katılabilir. Bu durum konuşma metinleri yoluyla yazıya da aktarılabilir. 3. Bir yazıda yer, tarih vb. verilen bilgilerle ilgili olarak tereddütler varsa bu durum, ayraç içinde soru işareti kullanarak belirtilir. 4. Soruyu pekiştirmek için soru işaretinden sonra iki nokta konabilir. Ayraç/Parantez ( ) 1. Cümleyle doğrudan ilgisi olmayan açıklamalar ayraç içinde verilebilir. 2. Bilinmediği düşünülen veya başka dillerdeki karşılığı verilmek istenen bir kelimenin yabancı dildeki veya Türkçedeki karşılığı ayraç içinde verilebilir. 3. Örnekler ayraç içinde gösterilebilir. 4. Bilimsel yazılarda, önemli kişilerin doğum ve ölüm tarihleri; aynı şekilde devletler, kurumlar veya kuruluşların kurulma ve yıkılma tarihleri; eserlerin üretilmesinin başlama ve bitiş tarihleri ayraç içinde gösterilir. 5. Olayların yaşandığı, eserlerin yazıldığı, basıldığı tarih veya yer ayraç içinde verilir. 6. Soyadı Kanunu çıkmadan önce tanınmış olup da kanunla birlikte soyadı alan kişilerin soyadları ayraç içinde yazılabilir. 7. Alıntılarda atlamalar yapılıyorsa bu kısım ayraç içinde üç nokta ile gösterilebilir. 8. Konuşma dilinde kimi zaman olumlu görüş belirtir; ancak aslında görüşün olumsuz olduğu jest ve mimiklerle ifade edilebilir. Yazı dilinde bunu belirtmek için ayraç içinde ünlem işareti kullanılır. 9. Bilimsel yazılarda verilen bilgilerle ilgili olarak tereddütler varsa ayraç içinde soru işareti kullanılarak bu durum belirtilir. 10. Bilimsel yazılarda alıntının veya bilginin kaynağı ayraç içinde gösterilebilir. 11. Tiyatro eserlerinde oyuncunun konuştuğu sıradaki davranışları veya o sırada sahnede gelişen diğer olaylar ayraç içinde verilir. 12. Maddeleri belirtmek için kullanılan rakam veya harflerden sonra konur. 13. Bilimsel yazılarda kaynakça yazımında kullanılır. Köşeli Ayraç 1. Ayraç içinde ayraç açılacağı zaman, yay ayraçtan önce köşeli ayraç kullanılır. 2. Eski dillere ait metinleri inceleyen bilimsel çalışmalarda, metinde okunamayan yerler hakkında yazarın bir tahmini varsa bunlar köşeli ayraç içinde gösterilir. Tırnak İşareti (“ “) 1. Aynen aktarmalar, kelime, kelime öbeği ya da cümle olsun tırnak içinde verilir. 2. Cümlede özellikle vurgulanan unsurlar tırnak içinde verilebilir. 3. Vurgulanmak istenen özel adlar, bölüm başlıkları veya kitap, makale, köşe yazısı başlıkları vb. tırnak içinde verilebilir. 4. Bilimsel yazıların kaynakçalarında makale adları tırnak içinde verilir. Tek Tırnak (‘ ‘) 1. Açılan tırnak içinde ikinci bir tırnak açma ihtiyacı duyulursa tek tırnak işareti kullanılır. Eğik Çizgi (/) 1. Düz yazıda yapılan şiir alıntılarında mısraları birbirinden ayırmak için kullanılır. 2. Özellikle bilimsel yazılarda veya, hem o hem bu bağlaçlarının yerine kullanılır. 3. Dil bilgisi çalışmalarında eklerin farklı biçimlerini gösterirken kullanılır. 4. Matematikte bölme işareti olarak da kullanılır. Kesme İşareti (‘) 1. Özel isme gelen iyelik, hal ve bildirme eklerinden önce araya kesme işareti konur. 2. Kesme işareti kullanılması gerekmeyen kimi cins isimler vurgulanmak istendiğinde ve bunların ardına ek getirildiğinde kesme işareti konabilmektedir. 3. Türkçeye Arapçadan giren ve kelimenin aslında, bu dile özgü aynı sesi olan kelimelerde, bu ses için kesme işareti kullanılmaktadır. 4. Türkçede n’olmak , n’etmek gibi birleşik yapıların yazımında kullanılır. Bu durum daha çok, ölçü gereği, şiir dilinde görülür. 5. Harflere veya rakamla yazılmış sayılara ek getirildiğinde konur. 6. Kısaltmalara durum eki getirildiğinde bunlar, kesme işaretiyle ayrılır. Kısa Çizgi (-) 1. Satır sonuna sığmayan kelimeleri bölerken konur. 2. Cümledeki kelime öbekleri veya ara cümleleri belirginleştirmek içi başlarına ve sonlarına konur. 3. Türkçeye yerleşen ve yer, kurum, eser veya önemli bir olay adı vb. biçimde kullanılan Farsça ve Arapça asıllı tamlamalarda kullanılır. 4. İki rakamın arasına konduğunda yaklaşıklık, aşağı yukarılık anlamı katar. 5. Tarih bildiren iki rakamın arasına konunca arasında, ve, ile, ila ….den …e anlamı katar. 6. Birbiriyle ilişkili kavramlar birlikte yazıldığında araya kısa çizgi konabilir. 7. Karşıtlık ilişkisi belirtmek amacıyla ilgili kelimelerin arasına konur. 8. Bilimsel yazılarda, önemli kişilerin doğum ve ölüm , olayların başlangıç ve bitiş, aynı şekilde devletler, kurumlar veya kuruluşların kurulma ve yıkılma, eserlerin üretilmesinin başlama ve bitiş tarihleri ayraç içinde aralarına kısa çizgi konarak gösterilir. 9 . Dil bilgisiyle ilgi çalışmalarda eklerden önce konur, kelimelerin köklerini, gövdelerini, eklerini belirmek için kullanılır. 10. Dilbilgisiyle ilgili çalışmalarda eklerden önce konur. 11. Fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır. 12. Kelimeleri hecelerine ayırırken kullanılır. 13. Matematikte çıkarma işleminde eksi işareti olarak kullanılır. 14. Sıfırın altındaki dereceleri göstermek için rakamın başına konur. Uzun Çizgi (–) 1. Roman, hikaye, masal, tiyatro gibi türlerde kişilerin konuşmaları verilirken kullanılır. Ünlem İşareti (!) 1. Acıma, üzüntü, sevinç, kızma, korku, şaşırma, coşma gibi her türlü duyguyu ifade eden kelime, kelime öbeği veya cümlelerden sonra konur. 2. Hitap, çağrı, seslenme, uyarı vb. bildiren kelime, kelime öbekleri veya cümlelerden sonra konur. 3. Onay veya ret bildiren kelimelerden sonra konabilir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
09 Nisan 2018, 17:27 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
Ünite 3: Yazım Kuralları Yazım Kuralları: Bir yazının amacına ulaşabilmesi için uyulması gereken kurallara yazım kuralları denir. Türkçenin yazım kurallarının oluşması süreci, Türk Yazı Devrimi ile başlamış, 1981 yılına değin Yeni Yazım Kılavuzu beş kez basılmış, Türkçenin yazımı büyük ölçüde geleneksel bir yapıya kavuşmuştur. Yazımla ilgili kurallar zaman içinde değişebilmektedir fakat temel konularda büyük ölçüde birlik sağlandığı görülmektedir. Büyük Harf Kullanımı: Bütün özel isimler, kısaltmalar, iki nokta veya tırnak içi cümleler, unvan ve lakaplar büyük harfle başlar. Özel İsimler Dışında Yabancı Sözcüklerin Yazımı Türkçeye doğu dillerinden giren sözcükler okunduğu biçimde, batı dillerinden giren sözcükler sözcükler özgün yazımı ile yazılmaktadır. Birleşik Sözcüklerin Yazımı: İki sözcük birlikte kullanıldığında ses düşmesi, türemesi, anlam değişmesi, birleşik yapıdaki kişi ve kurum adları, ara yönleri bildiren ve “alt, “üst”, ”üzeri” sözcükleriyle kurulan sözcükler, pekiştirme sıfatları birleşik yazılır. Ayrı Yazılan Sözcükler: İsim+fiil tarzında kurulan sözcükler, hayvan, bitki, eşya, zaman, yol, renk vb. sözcüklerden biri ile oluşan ve bunlardan birisinin anlamını koruduğu bileşik sözcükler ve ikilemeler ayrı yazılır. Karıştırılması Olası Eklerle Bağlaç ve Edatların Yazımı: Aitlik bildiren “ki” eki bitişik, iki cümleyi bağlayan “ki” ve pekiştirme görevindeki “ki” ayrı yazılır. “Da” , cümleden çıkardığımızda anlam bozuluyorsa birleşik, bozulmuyorsa ayrı yazılır. “İle” , bağımsız veya ekleştirilerek kullanılabilir. Ekleştiğinde, ünsüzle biten sözcüklere gelince baştaki /i/ sesi düşer; sonu ünlüyle biten sözcüklerde ise /i/ > /y/ olur. Soru Ekinin Yazımı Soru eki, diğer eklerden farklı olarak daima ayrı yazılır ve sonuna “?” işareti konur. Ancak soru eki “DI mI” zarf-fiil yapısında , “iyisi mi” gibi kalıp ifadelerde , ikilemelerde pekiştirme amacıyla kullanıldığında soru işareti kullanılmaz. Kısaltmaların Yazımı: Tek sözcük kısalacaksa bu büyük ya da küçük harfle yazılabilir, bu kısaltmanın anlamını değiştirmez. Birden çok sözcükten oluşan kısaltmalar sözcüklerin ilk harfleri biraraya getirilerek oluşturulur ve tamamı büyük harflerden oluşur. Ses Uyumları ve Yazım Kuralları: Türkçede asıl olan büyük ünlü uyumudur ve ekler de bu kurala uyar. Küçük ünlü uyumu, büyük ünlü uyumu kadar yaygın değildir. Ancak bugün Türkçede eklerin ünlüsü küçük ünlü uyumuna göre getirilir. Türkçedeki ünsüz uyumu ötümlü ve ötümsüz diye ikiye ayrılır. Sözcük ötümsüz ünsüzle bitiyorsa ötümsüz ünlü, ötümlü ünlüyle bitiyorsa ötümlü ünlü getirilir: (Türk+çe, yol+cu). Dilimizde sonu /ç/, /t/, /p/ veya /k/ ile biten birtakım sözcükler, ünlüyle başlayan ek aldığında veya ünlüyle başlayan sözcüklerle kullanıldığında, bu seslerin geçici olarak, srasyla /c/, /d/, /b/ ve /g/ olduğu görülür. Ünlü Daralması Türkçede fiillere bir ek geldiği zaman temel olarak kök değişmez. Ancak birtakım eklerde geçici ünlü daralması görülür. Tek Heceli Sözcüklere Ek Geldiğinde Ünsüz Türemesi: Türkçede ikiz ünsüz yoktur. Bu yüzden dilimize Arapçadan giren ve aslında sonunda ikiz ünsüz bulunan sözcükler tek ünsüzle yazılır. Ancak bu tip sözcükler ünlüyle başlayan ek veya fiille kullanıldıklarında sondaki ünsüz ikizleşir. İkinci Hecelerdeki Ünlülerin Düşmesi: Türkçede kurallı olmamakla birlikte ünlüyle başlayan sözcüklere ek geldiğinde, ikinci hecedeki dar ünlüler düşer (gönül+ü+m > gönlüm, koyun+u+n+a > koynuna, burun+u > burnu vb.)
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
09 Nisan 2018, 17:27 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
Ünite 4: Yazılı Anlatım Türleri ve Uygulamaları I: Düşünce Yazıları Düşünce Yazıları: Duygu ve düşüncelerin yazı ile anlatılmasına yazılı anlatım denir. Okuyucuyu herhangi bir konu üzerinde düşünmeye, irdelemeye, gerçekleri ortaya çıkarmaya yönlendiren yazı türlerine düşünce yazıları denir. Düşünce yazılarında sanatsal gayelere rastlanmaz, yazar okuyucuyla; konu ile ilgili düşüncelerini, gözlemlerini, deneyimlerini paylaşır. Bazı düşünce yazı türlerinde bilimsel kavram ve terimlere yer verilir. Kendi içerisinde çeşitli özelliklere ayrılan düşünce yazıları; araştırmaya dayalı bilgi verme amaçlı, sosyal ve kültürel konularda düşünceleri paylaşma amaçlı öznel yanı bulunabilen ya da gündelik hayata dair yazılar olabilir. Düşünce yazılarının genel özellikleri aşağıdaki biçimde sıralanabilir: • Bilgilendirici • Öğretici • Bilgi verici • Düşünsel Düşünce yazıları aşağıdaki maddeler altında toplanır: • Makale • Fıkra • Eleştiri • Deneme • Söyleşi/Sohbet • Röportaj • Gezi Yazısı • Anı • Günlük • Yaşam Öyküsü/Biyografi • Öz Yaşam Öyküsü/Otobiyografi Makale: Gazetecilikle doğmuş ve gazetecilikle gelişmiş bir yazı türüdür. Bir konuda bilgi verme, bir düşünce ya da konuya açıklık getirme, yeni bir düşünceyi ileri sürme, araştırmalara dayanan kanıtlarla ortaya atılan yeni düşüncelerin doğruluğunu kanıtlamak amacıyla yazılan bilimsel ağırlıklı gazete ve dergi yazılarıdır. Bir uzmanlık alanıyla ilgili olup ayrıntılı araştırmalara dayanan bilimsel yanı ağır basan makaleler ile gazetelerde yayınlanan güncel konulu makaleler birbirinden ayrılır. Açıklama ve bilgi verme amaçlı anlatım türlerinden biri olan makalede konu sınırı yoktur. Makale giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan bir plan içinde yazılır. Sözcüklerin mecaz anlamlarından çok gerçek anlamlarının kullanıldığı yalın bir anlatıma sahiptir. Makalelerde öne sürülen görüş ve düşünceleri kanıtlamak için karşılaştırmalardan, sayısal verilerden, farklı örneklerden, alıntılardan faydalanılabilinir. Makale; açık ve tarafsız şekilde, bilimsel bir tazda, üçüncü tekil anlatımıyla yazılmalı ve sonuç kısmında bir yargıya varılmalıdır. Fıkra: Gazete ve dergilerde yayımlanan, kanıtlama ve belgelendirme amaçı taşımayan, yazarın bir konu, günlük olaylar, ülke sorunları gibi konular hakkında görüşlerini paylaştığı kısa yazılardır. Öznel bir anlatıma sahip olan fıkra yazıları, geniş kitlelere hitap ettiği için kolay anlaşılır duru yazılardır. Fıkra yazılarında bilimsel bir gerçeği ortaya koyma iddiası yoktur. Gazete fıkralarında temel amaç okuyucunun dikkatini çekmek ve konu üzerinde düşünmesini sağlamaktır. Bu tir fıkralar günümüzde köşe yazısı olarak da tanımlanmaktadır. Eleştiri: Yazılı anlatım türü olarak eleştiri; eseri, sanatçıyı, dönemi ya da okuyucuyu değerlendirme amacıyla yazılan yazılardır. Eleştirinin temel amacı eser hakkında bilgilendirmektir. Eleştiri yazıları olabildiğince öznellikten uzak şekilde, belirli ölçütlere göre bir amaç doğrultusunda değerlendirilip yazılmalıdır. Eleştiri türleri yapılarına göre; sanatçıya dönük eleştiri; eleştirmenin değerlendirmesi eserin sanatcısına yönelik yaptığı, yapıta dönük eleştiri; eleştirmenin bakış açısınında sanat eserinin kendisi olduğu okura dönük eleştiri; eleştirmenin yapıtın kendisinden ziyade okuyucu üzerindeki etkisini değerlendirdiği topluma dönük eleştiri; değerlendirilen yapıtın ortaya konduğu dönemdeki toplumsal ve tarihsel özelliklerin yağıt üzerindeki etkilerinin gözlemlendiği, çözümleyici eleştiri; yukarıdaki türlerin yetersiz kaldığı durumlarda birden çok yöntemle konuya yaklaşarak bir değerlendirme sunmaya çalışan eleştiriler olarak beş grupta toplanır. Eleştiri yıkıcı değil, yapıcı ve yol gösterici olmalıdır. Deneme: Herhangi bir konuyu yeni ve kişisel düşüncelerle ele alarak yazılan düzyazılara deneme denir. Deneme yazılarında makaledeki belgelerle kanıtlama, fıkradaki bir düşünceyi benimsetme, eleştirideki bir yargıya varma çabalarına rastlanmaz. Söyleşi havasında, içten bir dille kaleme alınan yazılardır. Anlatımda öznelliğin hakim olduğu deneme yazılarında ironiden geniş ölçüde yararlanılır. Her konuda deneme yazılabilir. Deneme yazılarında bilgi vermekten çok düşündürme amacı güdülür. Deneme yazıları klasik deneme, edebi deneme, felsefi deneme, eleştirel deneme olarak dört biçimde değerlendirilirler. Söyleşi/Sohbet: Yazarın kendi seçtiği herhangi bir konuyla ilgili görüşlerini konuşma doğallığı içinde anlattığı, nesnel olma zorunluluğu bulunmayan yazılara söyleşi denir. Bir düşünce yazısı olan söyleşi, karışılıklı konuşma havası içinde kaleme alınır. Konusu genellikle günlük sanat olaylarıdır. Konuşma doğallığında kaleme alınan söyleşi yazılarında sıklıkla devrik cümlelere rastlanır. Yazar; şiirlerden, atasözlerlerinden, deyimlerden, özdeyişlerden yararlanır, konuya ilişkin okuyuculara soru sorar. Röportaj: Tanınmış bir kişiyi, yeri, sanat dalını okuyucuya kendi düşünce ve görüşleriyle birleştirerek inceleme yoluyla tanıtan ve ayrıntılı bilgi veren yazılardır. Röportaj yerine “mülakat, görüşme” terimleri de kullanılmaktadır. Röportaj türünde görüşme tekniğinden yararlanılarak bir yeri, yapıtı ya da bir kişiyi tanıtmak için sorular hazırlanır. Röportaj yazıları gerçekleri olduğu gibi ele alan haber yazılarıyla benzeşse de, düşünceye dayalı bir anlatıma sahip olması ve yazarın kendi birikimi ile gerçeği saptırmayacak ölçüde öznellik katmasıyla, tümüyle nesnel olan haber yazısından ayrılır. Gezi yazısı: Yazarın gözlem ve bilgiye dayalı olarak gördüğü yerleri farklı yönleriyle anlattığı yazılara gezi yazısı denir. Gezi yazısında okuyanın ilgisini çekebilmek, gezip görme arzusunu tesvik edebilmek, beğeni duygusunu uyandırmak önemlidir. Bu sebeple, yazarın akıcı ve etkileyici bir anlatıma sahip olması, sıradanlıktan, sıkıcılıktan uzak olmak için hem betimleyici hem de öyküleyici anlatım diline sahip olabilmesi gerekir. Gezi yazılarında gözlemlerden beslenen nesnelliğin yanı sıra, yazarın kendi izlenimlerinin öznelliği de bulunur. Gezi yazısında öncelik olarak anılar değil coğrafyalar temel alınır. Osmanlı imparatorluğunun son yüzyıllarında Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi maksadıyla gönderilen elçilerin yazmış olduğu Sefaretnameler de gezi yazısı sınıfında değerlendirilebilmektedir. Anı: Anı yazıları yaşanan ya da tanık olunan olayları paylaşma amaçlı kaleme alınan yazı türüdür. Bir dönemi geleceğe aktarma ya da tarihe ışık tutma gereksiniminin bir ürünüdür. Anı türünde yaşanılanların tüm detayının eksiksiz anlatılması beklenmez. Yazarın belleğinde iz bırakmış olayların anlatılmasında inandırıcılığı sağlamak için çeşitli belgeler, tanıklar, mektuplardan faydalanılabilir. Anı yazıları farklı amaçlarla yazılabilir yazarın toplumdaki yerine, mesleğine, ya da yazının içeriğine göre sınıflandırılabilir. Siyasi anılar, askeri anılar, gençlik anıları, öğretmenlik anıları, kültürel anılar, edebi anılar gibi farklı biçimlerde toplanılabilir. Anı yazılarında her ne kadar öznellik söz konusuysa da, gerçeği saptırmamak ve içsel olaylardan ziyade dışsal olaylara yer vermek önemlidir. Tarih sırası olmaksızın veya kronik sıralamayla yazılabilir. Tanzimat öncesindeki menakıpname, vakayi’name, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bugünkü anlamıyla birer anı türü olmasalar da anı türüne özgü özellikler taşırlar. Günlük: Kişinin kendi algı ve bakış açısına göre günü gününe yazılan, üzerinde yazıldığı günün tarihi bulunan yazılara ve bu yazılardan oluşturulan yapıtlara günlük denir. Günlükler bir anlamda yazarın kendisi ile konuşması, iç dökmesidir ve yazıldığı andaki duygu ve düşünceleri, değişikliğe uğramadan bugüne taşırlar. Günlük yazıları, olayların yaşandığı zaman diliminde kaleme alınırlar ve bu yönleriyle olayların yaşandığı zamandan çok sonra bir kerede kaleme alınan anı yazılarından ayrılırlar. Günlük yazıları üç biçimde değerlendirilebilir bunlar; yazarın kendi iç dünyasını içten bir şekilde yansıttığı içe dönük günlükler, yazarın dönemin önemli olaylarını, tarihi, sosyal yapıyı anlattığı dışa dönük günlükler ve yazarın günlükte yapıtı ile ilgili kaygılarını, çalışma yöntemini gösterdiği yapıt ortaya çıkarma sürecini günü gününe aktardığı günlükler olarak sıralanabilir. Günlük yazılarında bir şeyi kanıtlama amacı bulunmaz, içtenlik çok önemlidir. Eğer bir olay anlatılacaksa mantıksal bir düzen içerisinde anlatılmalıdır. Günlüklerde öznel ve konuşma diline yakın bir dil kullanılır. Yaşam Öyküsü/Biyografi: Edebiyat, spor, sanat, fen ve sosyal bilimler gibi alanlarda tanınmış, ünlenmiş kişilerin yaşam öykülerini araştırıp derleyerek okuyucuya bilgi veren yazı türüdür. Yaşam öykülerinin belirli bir ölçüsü yoktur, bir fıkra kadar kısa ya da roman kadar uzun olabilir. Yaşam öyküsü belgelere dayalı, öznelliği ve düşleri karıştırmadan olabildiğince nesnel bir yazım diliyle yazılmalıdır. Tarihsel gerçekliğin çok önemli olduğu yaşam öyküleri açık, sade ve tarafsız bir dille yazılır. Yaşam öyküsü anlatılacak kişinin çocukluğundan itibaren öğretim yaşamı, yetişmesini etkileyen başlıca etkenler ele alınır. Yaşam öyküsünde ele alınan kişinin ürettiği değerler, başarılar ve bunların önemi aktarılır. Gerçekler saptırılmadan sanatçı duyarlılığı ile yazılır. Yaşam öyküsünde üçüncü kişili anlatım kullanılır. Yaşam öyküleri amacına göre; kişinin yaşamından önemli kesitlerin verildiği, ama yaşamına dair bilgi verilmediği Ansiklopedik yaşam öyküleri, söz konusun kişiyi ayrıntılı olarak anlatan belgesel yaşam öyküleri, tanınmış kişilerin yaşamının yazınsal bir değer taşıyacak şekilde yazıldığı Edebi yaşam öyküleri ve kişi hayatteyken birinci elden toplanan bilgi ve belgelerin birleştirilmesiyle üretilen söyleşi biçiminde yaşam öyküleri olarak dört başlıkta değerlendirilir. Öz Yaşam Öyküsü/Otobiyografi: Bilim, sanat, siyaset, spor vb. alanlarının herhangi birinde tanınmış kişilerin, kendi yaşamını anlattığı yazı türüdür. Öz yaşam öyküsü birinci kişi ağzından anlatılır. Bu yönüyle anı türüne benzer; ancak anı türündeki gibi dönemi yansıtmak kaygısı yoktur. Yazar merkeze kendisini alır ve zamansal sıralamaya dikkat ederek, gerçeğe bağlı kalarak, doğal ve yalın bir dille kendi yaşamını yazar. Öz yaşam öyküleri, belgesel öz yaşam öyküleri ve edebi öz yaşam öyküleri olmak üzere iki biçimde yazılabilir. Belgesel öz yaşam öyküsünde yazan kişinin kendi hakkında bilgi aktarımı, kendini tanıtma amacı ön olandadır. Bu tip yazılarda sanatsal kaygı geri plandadır. Edebi öz yaşam öykülerinde ise, yazar kendisi hakkında geçmişinden kesitleri paylaşırken, eserini sanatsal bir kaygı ile ortaya koyar. Yazar öykü ya da roman olarak öz yaşam öyküsünü kaleme alır ve bu tür öz yaşam öyküleri anı yazıları ile benzerlik taşırlar.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
09 Nisan 2018, 17:28 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
Ünite 5: Yazılı Anlatım Türleri ve Uygulamaları II: Sanatsal Yazılar SANATSAL YAZILAR Yazı, insanoğlunun duygularını ve düşüncelerini, tasarılarını kâğıda dökme gereksiniminin bir yansımasıdır. Sanat sözcüğü, bir duygunun, bir tasarının, bir düşüncenin ya da güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü ve bunların sonunda erişilen üstün yaratıcılık olarak tanımlanır. Sanatsal yazılar kurguya dayalı yazılardır. Buna bağlı olarak yeni bir gerçekliğin aktarımı söz konusudur. Bu gerçeklikte estetik değer önemlidir. Sanatsal yazılar, edebi, yazınsal metinler veya kurmaca, kurgusal metinler olarak da ifade edilmektedir. Sanatçı sanatsal yazılarda sözcüklerin anlam sınırını genişletir ve onlara günlük dilin kullanımından farklı anlamlar kazandırır. Sanatsal yazılar şiir ve düz yazı olmak üzere iki türde yazılabilir. ŞİİR Şiir, zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, durak bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebi anlatım biçimi olarak tanımlanır. Ortak bir tanımına ulaşmakta zorlanılan şiirin ölçütleri, toplumlara ve dönemlere göre değişse de belirgin bazı ortaklıkları bulunmaktadır. Şiirde çağrışım, imge, duyular, sezgi, duygular önemli yer tutmaktadır. Anlatım, düz yazı türüne göre daha kapalı, söyleyiş daha ritmik ve algılar daha ön plandadır. Şiirde dizelerin kümelenişi, uzunluk kısalık durumu ve uyak dizilişi gibi özellikler büyük önem taşır. Uyak, dize sonlarındaki ses benzerliğidir. Uyaklar yapılışlarına göre farklı adlar alırlar. Yarım uyak, dize sonundaki tek ses benzerliğine; tam uyak, iki ses benzerliğine; zengin uyak, ikiden çok ses benzerliğine dayanan uyak türüdür. Ölçü, şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine (açıklık-kapalılık, uzunluk-kısalık) göre bir uyum içinde olmasıdır. Şiirde ritmi sağlar. Halk edebiyatında hece ölçüsü, Divan edebiyatında aruz ölçüsü kullanılmıştır. Cumhuriyet’ten sonra bu iki türe serbest ölçü eklenmiştir. Şiirler içerdikleri konulara göre altı türe ayrılmaktadır. 1. Lirik Şiir 2. Epik Şiir 3. Didaktik Şiir 4. Pastoral Şiir 5. Dramatik Şiir 6. Satirik Şiir Lirik şiir: Duyguları coşkulu bir dille anlatan şiirlerdir. Aşk, özlem, acı, ölüm benzeri duyguları dile getiren lirik şiir türü, 19. yüzyılda Romantizm akımı ile güçlenmiştir. Fuzuli, Nedim, Şeyh Galip, Karacaoğlan, Aşık Veysel, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Cahit Sıtkı Tarancı, Attila İlhan ve birçok şair lirik şiir türünde örnekler vermiş şairler arasındadır. Epik şiir: Bir ulusun başından geçen olayları, savaşları, ayaklanmaları, toplum ile ilgili sorunları, doğal afetleri, yurt sevgisini coşkulu bir dille anlatan şiir türüdür. Eski Yunan’da epik şiire epos, Batı’da epope, Türk edebiyatında destan denir. Destanlar ilk epik şiirler olarak bilinir. Epik şiirler oluşum tarihine göre doğal ve yapay olmak üzere iki türde incelenir. Doğal epiklerin oluşumları eskiye dayalıdır ve söyleyeni unutulmuştur. Yapay epikler ise daha yakın tarihte oluşmuş, yazarı belli olan epiklerdir. Didaktik şiir: Bilgilendirme, öğüt verme, bir düşünceyi açıklama amacı güden şiirlerdir. Didaktik şiir yerine öğretici şiir terimi de kullanılmaktadır. Manzum hikâyeler ve fabllar da bu grup içinde değerlendirilmektedir. Türk edebiyatında didaktik şiirin ilk örneği 11. yüzyılda yazılmıştır. Pastoral şiir: Doğayı, doğa güzelliklerini ve bunları sevdirmeyi amaçlayan, çobanların yaşamını, aşklarını, üzüntülerini anlatan şiirlerdir. Pastoral sözcüğü “çobanlara ilişkin” demektir. Türk edebiyatında, divan edebiyatında, halk edebiyatında pastoral şiirin örnekleri bulunmaktadır. Çağdaş Türk şiirinde Kemalettin Kamu, Behçet Necatigil, Cahit Külebi bu türde şiirler yazmıştır. Dramatik şiir: Bir olayı, durumu tiyatro gibi canlandıran şiirlere dramatik şiir denir. Dramatik sözcüğü “drama” dan türemiştir. Drama hareket halinde oyun demektir. Eski Yunan’daki tragedyalar ile başlayan dramatik şiir, günümüzde manzum tiyatrolarla varlığını sürdürmektedir. Türk edebiyatında Namık Kemal, Faruk Nafiz dramatik şiirin örneklerini verirler. Satirik şiir: Bir kimseyi, bir düşünceyi, bir durumu açık ya da kapalı biçimde, iğneli bir dille, eleştirme yönü ağır basan şiirlerdir. Dilimize Fransızcadan geçen satirik terimi için halk edebiyatında taşlama, divan edebiyatında hiciv ve günümüz edebiyatında da yergi sözcükleri kullanılmaktadır. Tarihin her d Olay ya da durum: İnsanın başından geçebilecek her türlü olay ya da insanın karşılaşabileceği her durum öykünün konusu olabilir. Buna göre olay ya da durum öykünün konusu olarak düşünülebilir. Kişiler: Öyküdeki olay ya da durumun kahramanlarıdır. Öykülerin kısa olması nedeniyle, kişiler genellikle çok derinlemesine betimlenmez ve derinlemesine duygu çözümlemelerine yer verilmez. Yer ve zaman: Öyküde olayın geçtiği, yaşandığı çevre, yerdir. Yer olaya göre değişebilir. Zaman ise öykünün başlangıç, gelişme ve bitişini kapsayan süredir. Öyküler kuruluş biçimlerine göre ise ikiye ayrılırlar. 1. Olay öyküsü 2. Durum öyküsü Olay öyküsü: Konusunu tarihten, ulusal duygulardan ya da toplumsal gerçeklerden alır. Olay öykülerinde kişiler, belirgin özellikleri olan ya da üstün nitelikleri olanlardır. Türk edebiyatında Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Orhan Kemal bu türde örnekler vermiş yazarlarımızdandır. Durum öyküsü: Yaşamdan bir kesit sunan ya da belli bir insanlık durumunu belli bir ortam içinde veren öykü biçimidir. Gözlemci ve betimleyici gerçekçilik belirgin özelliklerindendir. Türk edebiyatında Memduh Şevket Esendal bu türün öncüsüdür. ROMAN Roman, yaşanmış ya da yaşanması olası olayları, durumları kurmacaya dayalı olarak anlatan düz yazı türüdür. Roman terimi, Latince (romanus) Roma imparatorluğu içindeki halkların kullandıkları Latinceye verilen addır. Latinceden türeyen bu dillere Roman dilleri ve Roman dilleriyle yazılan ilk destan ve halk hikâyelerine de roman denmiş; bu terim zamanla tür adı olmuştur. Romanın konusu da insan ve yaşamın kendisidir. İç içe geçmiş birçok öyküden kurulmuş gibidir. Romanın insanın, toplumun ve çevrenin değişimlerine kendini uyduracak esnek yapısı, en temel niteliğidir. Romanın bir tür olarak bağımsızlaşması Rönesans’la başlar ve ilk olgun örneği 17. yüzyılın başlarında görülür. 18. yüzyılda Aydınlanma felsefesinin etkisiyle Fransız edebiyatında, İngiliz edebiyatında ve Alman edebiyatında birçok ünlü yazar tarafından felsefi görüşlerin dile getirilmesinde tercih edilen bir tür olmuştur. 19. yüzyılda roman, bir ayna olarak gezdirildiği yol boyunu değil, merkezine yerleştirildiği toplumu ve çağını yansıtmayı üstlenir. Roman bu yüzyılda romantizm ve realizm akımlarıyla altın çağını yaşamıştır. 20. yüzyılın başlarından itibaren roman, Nihilizm, Varoluşçuluk, Sezgicilik gibi akımlarla çağının bunalımlarını yansıtan bir tür olmuştur. Dönemin yazarları, yapıtlarında insan ve yaşamı yeniden ele almışlar, romanın anlatım biçimiyle ilgili köklü değişimlere öncülük yapmışlardır. 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan yeni roman akımı pek çok yazarı etkilemiştir. Yeni roman akımı, özünde, roman türünde yapısal bir değişim ve dönüşümle, gerçekliği farklı bir biçimde oluşturmayı deneyen, neyin anlatıldığından çok, anlatımın şekline, tekniğe önem veren edebi harekettir. G. G. Marquez, Umberto Eco, Paulo Coelho çağdaş romanın ünlü isimlerinden bazılarıdır. 1860’lı yıllarda gazetecilik ve tercüme alanında yürütülen çalışmalar, Türk romanının çıkışında etkili olmuştur. Türk edebiyatının Tanzimat’tan itibaren geçirdiği köklü değişim süreci, edebi anlamda Batılılaşma süreci olarak da görülür. Cumhuriyet döneminde hem içerikte hem de biçimde çok seslilik görülür. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında roman, her alanda köklü değişimler getiren bir iletişim aracı olarak kullanılmıştır. Bu dönemde Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Sabahattin Ali gibi ustalar yetişmiştir. 1960 ve sonrasında sosyal gerçekçi romana yönelim başlamıştır. 1970’li yıllarda ideolojik boyutu ağır basan romanlar çoğalmıştır. 1980’lerden sonraki toplumsal ve siyasal hayattaki değişimlerin yanı sıra dünya edebiyatındaki post modern eğilimler Türk romanını da etkilemiştir. Post modern, modernist arayışın canlılığını kaybetmesinden sonra 20. Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan çeşitli üslup ve yönelişlerin adıdır. Post modernist romanda metnin kendi gerçekliği öncelik kazanır ve neden sonuç ilişkisi ortadan kaldırılarak sonuca ulaşılamayan kendine dönük anlatılar oluşturur. 1980–1990 yılları arasında, dönemin en dikkat çekici isimlerinden biri Orhan Pamuk’tur. Turgut Özakman, Tahsin Yücel, Alev Alatlı, Ayşe Kulin, İnci Aral 1980–2000 yılları arasında Türk romanını konu çeşitliliği ve kurgu değişikliği yönünden zenginleştiren roman yazarlarından bazılarıdır. Son dönemin ilgi çeken yazarları arasında Elif Şafak, Ahmet Ümit, İskender Pala sayılabilir. TİYATRO Tiyatro, insanoğlunun en eski sanatsal yaratılarından biridir. Yazınsal bir tür olarak, sahnede canlandırılmak üzere yazılmış eserlerin ortak adıdır. Tiyatro eseri ise insanın kendisiyle ve çevresiyle ya da doğayla etkileşiminden kaynaklanan olayları anlatır. Seyirciye yöneliktir. Tiyatro eserinin izleyiciye seslenme amacı düşünüldüğünde günlük ve sıradan bir konuşma bile eserin temelindeki hareketi yansıtmanın bir aracı olabilir. Bu nedenle tiyatro eserinin temel anlatım biçimi konuşmadır. Betimlemelerden de yararlanılır. Tiyatro, Tanzimat dönemine kadar gelişememiştir. Tanzimat ile başlayan tanışma süreci, daha sonraları bu türde eserler verilmesiyle önemli ölçüde gelişme göstermiştir. Tiyatro, halkı aydınlatma ve bilinçlendirme çabasında en önemli eğitim aracı olarak görülmüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında tiyatro eseri yazarları daha çok tarihe ve efsanelere yönelerek ulusçuluğu aşılayan düşünceler üzerinde durmuşlardır. 1950’li yılların tiyatrosunda köy sorunlarına eğilme görülür. 1970’ten sonra 12 Mart Olayı ve buna bağlı olarak Türk tarihini yeniden gözden geçirme, işçi sorunları, Almanya’ya gidenlerin kültür çatışmaları, Almanya’da yetişmekte olan birinci, ikinci kuşağın sorunları işlenir. Konuyu işleyişi bakımından, Batılı anlamda üç türlü tiyatrodan söz edilebilir. 1. Tragedya 2. Komedi 3. Dram Bu türlerden trajedi ve komedi ana tür, drama ya da diğer türler ise bu iki türün birleşmesi ya da değişmesiyle ortaya çıkan türlerdir. Tragedya: Okurda ya da izleyicide korku ve acımaya yönelik hisler uyandırmayı amaçlayan, kurallı bir anlatımı olan tiyatro türüdür. Tragedyanın başlıca nitelikleri; konusunu tarihten ve mitolojiden alması, erdemin ve ahlaksal değerlerin ele alınması, kahramanların sıradan insanlar yerine seçkin ya da olağanüstü kişilerin olması, kanlı, çirkin, korkunç sahnelere, kaba sayılabilecek sözlere yer verilmemesi, klasik bir dil ve üslup anlayışıyla yazılması, yazımında üç birlik kuralına uyulmasıdır. Üç birlik kuralı, bir olayın belirli bir yerde (yer), belirli bir zaman (zaman) içerisinde ve belirli bir olay çatısı (olay) altında gerçekleşmesidir. Üç birlik kuralının temel amacı, oyunu izleyenlerin olay çizgisini ve temel sorunu gözden kaçırmamalarını, eseri bütün olarak algılayabilmelerini sağlamaktır. Komedi: İnsanların, olayların ya da durumların gülünç yönlerini genellikle eleştirel bir bakış açısı ile ele alıp işleyen bir tiyatro türüdür. Komediler, toplumda, günlük yaşamda, siyasette bozuk ya da garip olanı eleştirerek izleyicilerin bunun üzerine düşünmesini sağlama eğilimindedir. Komediler yoğunlaştıkları konulara göre karakter komedileri, töre komedileri ve entrika komedileri olarak adlandırılırlar. Türk edebiyatında komedi, Tanzimat’tan sonra özellikle Moliere’in örnek alınmasıyla tiyatro dünyasına girmiştir. Modern Türk tiyatrosunda komedi Aziz Nesin’in ve Haldun Taner’in tiyatro eserlerinde eleştirel söylemle bütünleşmiştir. Dram: İnsanı doğal ve toplumsal çevresinden soyutlamadan, yaşamın acıklı yanlarıyla gülünç yanlarını bir arada yansıtan tiyatro türüdür. Dram türüyle birlikte tiyatro, tragedya ve komedideki kesin ve değişmez kurallardan kurtulur. Dram ile gelen değişimler tiyatronun daha esnek daha özgür bir yazınsal tür olmasını sağlamıştır. Günümüz çağdaş tiyatrosunda bütün geleneklere başkaldırma, kurallara yani ölçüye, açık ve düz anlatıya karşı geliş söz konusudur. Günümüzde aşk, para, aile, toplum, politika, ekonomik hayat, psikolojik hayat gibi insanı ilgilendiren her konu tiyatronun konusu olabilmektedir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
09 Nisan 2018, 17:30 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
Ünite 6: Bilimsel Yazılar ve Yazışma Türleri BİLİMSEL YAZILAR Bilginin bulunması ve geliştirilmesi için araştırılan ve gerçekliğinin bilimsel yöntemlerle kontrol edilerek sonuçlanan çabanın ürünü olan yazılara bilimsel yazılar denir. Bilimsel yazı, belli kaynakların araştırılmasını ve bu kaynaklardan belli ölçüde faydalanılmasını içeren bir sürecin sonunda ortaya çıkar. BİLİMSEL ARAŞTIRMA SÜRECİ Bilimsel araştırma, seçilen bir probleme, çözüm bulmak için verilerin planlı ve sistemli bir biçimde toplanması, sınıflandırılması ve yorumlanması sürecidir. Araştırılacak konunun sınırlarının iyi belirlenmiş olması ve yeterli kaynağın bulunması, sonucun derinlikli ve yeterli olması için dikkat edilmesi gereken unsurlardır. Her araştırmanın bir tezi olmalı ve bu tez araştırma sürecinde desteklenerek ve gelişerek yazıyı ilgi çekici bir hale getirmelidir. Seçilen konu ile ilgili kaynak taraması yaparken, konu ile ilgili daha önce yapılmış araştırmalar ele alınmalı ve tekrara düşmekten kaçınma yolu bulunmalıdır. Araştırmacı yazıya başlamadan önce bulunan kaynakları eleme yöntemi ile sınıflandırmalı, not almalı ve özetlemelidir. BİLİMSEL YAZININ İÇERİĞİ Bilimsel bir yazının başlığını belirlemek, içeriğini sağlıklı ifade etmesi bakımından önem arz etmektedir. Araştırmacı, yazının giriş bölümünde araştırmanın amacını açıkça ifade etmelidir. Giriş bölümünde, araştırmanın çerçevesi çizilerek ve izleyeceği yol tanımlanarak bir tür harita oluşturulur. Yazıya başlayan araştırmacı, giriş bölümünde belirttiği yöntemi izleyerek, yazım ve etik kurallarına uyarak tezini sunar. Sonuç bölümü, yazarın girişte hedeflediği sonuca ulaşılıp ulaşılmadığının anlatıldığı ve çalışmanın en vurucu bölümüdür. Bilimsel yazı yazma stili IMRAD formatında olmalıdır. BİLİMSEL ARAŞTIRMADA DİL VE ANLATIM Bilimsel araştırmalarda akademik üslup kullanılmalı, gündelik dildeki kişisel ifadelerden kaçınılmalıdır. Akademik üslubun en belirgin özelliği “kelime ekonomisi”dir. Yani sözcüklerin ekonomik kullanımı, tekrardan kaçınılması ve anlatılmak istenen konunun açıkça en kısa yoldan ifadesidir. Yazımda Standartlaşma Bilimsel yazılar, araştırma sonuçlarını ilgili bilim insanlarına ulaştırmada kullanılan, bilimsel yazım kurallarına uygun yazılmış yazılardır. Yazımda standartlaşma, bilgiye kolay erişimi ve evrensel paylaşıma olanak tanır. Dünyada Kabul Gören Yazım Stilleri Bilimsel yazı ölçütlerini standart hale getirmek için uluslararası yayın kuruluşlarının belirlediği yazım stilleri şunlardır: APA: American Psychological Association (Amerikan Psikoloji Birliği) AMA: American Medical Association (Amerikan Tıp Birliği) CONSORT: Consolidated Standarts of Reporting Trials Group ASA: American Statistical Association (Amerikan İstatistikçiler Birliği) APSA: American Political Science Association (Amerikan Politik Bilimler Birliği) MLA: Modern Language Association (Modern Dil Birliği) CHICAGO. Türkiye’de bu yazım stillerinden biri tercih edilmekte, kendine özgü bir stil bulunmamaktadır. KAYNAK GÖSTERME Yazar araştırmasında mutlaka kaynak göstermeli ancak alıntılarda ölçülü olmalı, kendi özgün fikirlerine daha çok yer vermelidir. Başkalarının araştırmalarını, atıfta bulunmadan kullanmak yazım etik kurallarına aykırıdır. Yazar aktarımı doğrudan ya da dolaylı olarak iki yolla yapar ve kaynağını belirtir. Kaynak gösterme, dipnotla ya da parantez içinde yapılır. Dipnotlu Kaynak Gösterme Yöntemi Bu yöntemde her sayfanın altına çizgi çekilerek tanımlanan kaynağa bir numara verilir ve o numara metindeki ilgili kelimenin üzerine yazılır. Dipnotta tanıtılan kaynağın önce yazarının soyadı sonra adı, italik olarak eserin adı, yayın evi, yayın yılı ve alıntı yapılan sayfa numarası belirtilir. Paragraf İçi Kaynak Gösterme Yöntemi Bu sistemde kaynakların tam künyesi sadece paragraf sonunda parantez içinde gösterilir. KAYNAKÇA YAZIMI Gerek dipnot gerekse de paragraf içi kaynak gösteriler tüm kaynakların tam listesi, çalışmanın sonunda yer almalıdır. Kaynak künyesinde yazar adları, kaynak adları, yayın evleri, yayın yılları yer almalıdır. YAZIŞMA TÜRLERİ Yazışma türleri, resmî ve özel yazışmalar olmak üzere iki gruba ayrılır. RESMÎ YAZIŞMALAR Devlet kurum ve kuruluşlarının kendi aralarındaki veya kişi ve kuruluşlarla iletişimi sağladıkları yazılardır. Dilekçe Resmi ya da özel kişilere, gerçek ya da tüzel kişilere yazılan, bir dilek, istek, ihbar ya da şikayet amacıyla yazılan resmi yazılardır. Tutanak Meclis, kurul, mahkeme ya da toplantılarda söylenen sözlerin aynen yazıldığı metinlerdir ve yalnızca yetkili kişilerce tutulduğunda resmiyet kazanır. Karar Bazı resmi veya tüzel kişilerin yaptıkları toplantı ya da oturumların sonucunda oluşan fikirlerin resmi kayıtlı deftere yazılmasına karar denir. Kararlar toplantıya katılanların oyuyla belirlenir ve yazılı metnin altı bu kişilerce imzalanır. Rapor Bir konu ya da olayın incelenmesi sonucu elde edilen verilerin ışığında ortaya çıkan görüşlerin yazıldığı türdür. Tutanaktan farklı olarak kişisel görüşlere de yer verilir. Öz Geçmiş Kamu veya özel kuruluşların iş başvurusu sırasında kişilerin niteliklerini kısaca yazdıkları yazı türüdür. Uluslararası tanımla kısaca CV olarak bilinen bu yazı türü, tek sayfa olarak hazırlanmalı ve doğruluğu ispatlanabilir bilgiler içermelidir. ÖZEL YAZIŞMALAR Özel yazışmalar, kişiler arasında yapılan ve özel konuları içeren yazışmalardır. Mektup İşledikleri konuya göre, özel, edebi, iş, resmi ve açık olmak üzere beş türü olan yazım türüdür. Özel Mektup Yakın akraba ve arkadaşlar arasında yazılan ve özel konuları içeren mektup türüdür. İş Mektubu Ticari kuruluşların işle ilgili konuları, kısa net ve anlaşılır biçimde ifade ettikleri bir yazım türüdür. Resmî Mektup Resmi dairelerin ve tüzel kişilik taşıyan kuruluşların birbirlerine yazdıkları resmi yazılarla, bunların vatandaşların başvurularına verdikleri yazılı yanıtlara denir. Açık Mektup Bir düşüncenin açıklanması, bir tezin savunulması için yayın organları aracılığı ile halka duyurulmak amacıyla yazılmış yazılardır.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
09 Nisan 2018, 17:32 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
Ünite 7: Okuma ve Dinleme Okuma Okuma, bir yazıyı bütün öğeleriyle algılama, anlama ve kavrama süreci olarak nitelendirilir. TDK’ye göre okuma “yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu sessizce çözümleyip anlama, seslere çevirme”dir. Okuma sürecinde dikkat edilmesi gereken okumanın beş temel ilkesi vardır. Bunlar: 1. Okuma anlam kurma sürecidir. 2. Okuma akıcı olmalıdır. 3. Okuma stratejik olmalıdır. 4. Kişi okumaya güdülenmelidir. 5. Okuma yaşam boyu devam etmelidir. Okuduğunu Anlama Okumak ve anlamak kavramları birbirinden farklı gibi görünse de aslında birbiriyle çok bağlantılı kavramlardır. Okuduğunu anlamayla ilgili bazı temel ilkeler şu şekilde sıralanabilir: • Okuma bir anlam kurma sürecidir. Anlamanın gerçekleşmediği okuma, sadece mekanik bir eylemdir, kelimeleri seslendirmeden öteye gitmez. • Okuduğunu anlama süreci beynin aktif olmasını gerektiren çok boyutlu bir süreçtir. Dolayısıyla yoğun bir zihinsel çabayı zorunlu kılar. • Okuduğunu anlamanın gerçekleşmesi ciddi bir dikkat gerektirir. Dikkat, okuduğunu anlamanın temel ölçütlerinden biridir. • Okuduğunu anlama, ön bilgilerle ilişkiler kurmayı, dikkatli bir düşünmeyi, yorumlama becerisini, analiz ve sentezi gerektirir. • Okuduğunu anlama, okunanların ön bilgilerle ve bağlantılı diğer konularla ilişkilendirilip zihinde yeniden yapılandırılmasıdır. • Okuduğunu anlama, zengin bir kelime dağarcığını gerektirir. Kelime dağarcığının kısıtlı olması okuduğunu anlamayı güçleştirecek, buna bağlı olarak ya anlama gerçekleşmeyecek ya da anlama hızı yavaşlayacaktır. • Okuduğunu anlama geniş bir bilgi birikimini ve var olan bilgiler arasında sağlam ilişkiler kurma becerisini gerektirir. • Okuduğunu anlama, metnin ana düşüncesini, konusunu, metinde sunulan düşünceler ağını bulma, kavrama, metinde iletilmek istenen mesaj ya da mesajları doğru algılamadır. Okuduğunu anlayabilmenin başlıca şartları vardır. Bunlar: 1. Yoğun dikkat 2. Yeniden yapılandırma 3. Zihinde canlandırma 4. Çıkarımlarda bulunma 5. Anlam kavrama Okuma Alışkanlığı Okumanın bir davranış haline getirilmesinde okuma alışkanlığının payı büyüktür. Okuma alışkanlığı edinmeyi etkileyen faktörler; 1. Bireysel etkenler 2. Çevre 3. Aile 4. Okuldur. Okuma Türleri 1. Sesli okuma 2. Göz atarak okuma 3. Sessiz okuma 4. Özetleyerek okuma 5. İşaretleyerek okuma 6. Tahmin ederek okuma 7. Soru sorarak okuma 8. Tartışarak okuma Okuduğunu Anlama Stratejileri Okuduğunu anlama stratejileri; okuduğunu anlama ve kavramayı kolaylaştırmak, bu süreçte yaşanan sorunları çözmek amacıyla kullanılan stratejilerdir. Bunlar; . Okuma öncesinde kullanılan stratejiler: Okuma amacının ve metinden ne alınmak istendiğinin belirlendiği aşamadır. . Okuma sırasında kullanılan stratejiler: Okuma öncesinde belirlenen amaçlar doğrultusunda metnin okunması, değerlendirilmesi ve anlama düzeyinin kontrol edilmesidir. . Okuma sonrasında kullanılan stratejiler: Okumanın amaçlara uygun gerçekleşip gerçekleşmediğinin denetlenmesidir. Eleştirel Okuma Eleştirel okuma kavramı eleştirel düşünme ile yakından ilişkilidir. Eleştirel okuma, eleştirel düşünme yaklaşımının okuma eyleminde, metin üzerinde uygulanmasıdır. Temelinde dikkat, nesnellik, geniş bir bakış açısı ve yorumlama vardır. Eleştirel düşünmenin temel özellikleri arasında; 1. Önyargılardan uzak durmak 2. Zihinsel düşünme süreçlerini aktif kullanmak 3. Çok yönlü bakış açısı 4. Bilimsel yaklaşım 5. Neden-sonuç ilişkisi 6. Yoğun dikkat vardır. Eleştirel düşünme ve okumanın içerdiği beceriler ise; 1. Tanımlama 2. Bilgi toplama 3. Hipotez kurma 4. Yorumlama ve genelleme 5. Akıl yürütme 6. Değerlendirme 7. Uygulama’dır. Dinleme Dinleme en genel anlamıyla, kulağa gelen seslerin doğru algılanması, anlamlandırılması ve uygun tepkinin verilmesini içeren yoğun bir zihinsel süreç olarak ifade edilebilir. Dinlemenin temel özellikleri şöyle sıralanabilir: • Konuşan ve dinleyen tarafların varlığı söz konusudur. • Konuşanın mesajının düzgün iletilmesi gerekir. • Dinleyici doğru şekilde mesajı alır, uygun tepkiyi verir. • Dikkat, dinleme eyleminin temelidir. • Dinleyicinin kelime dağarcığı ve bilgi birikimi önemlidir. • Dinleyici mesajı aldıktan sonra sözlü ya da jestmimiklerle geri bildirimi, sürecin sağlıklı işleyip işlemediği hakkında bilgi verir. Dinleme Sürecini Etkileyen Faktörler Bunlar kaynak (konuşmacı), alıcı (dinleyici) ve çevreortam temelli faktörler olarak sıralanabilir. Kaynak (Konuşmacı) Temelli Faktörler: • Mesajda kullanılan sözcükler, terimler, yanlış anlaşılmaya yol açacak cümle kuruluşları, yanlış vurgu ve tonlamalar • Konuşma bozuklukları, konuşmayı etkileyen fiziksel etkenler • Konuşma hızı • Ses tonu • Jest ve mimikler • Bilgi birikimi • Konuyla ilgili yapılan hazırlık • Konunun sunuluş şekli Alıcı (Dinleyici)Temelli Faktörler: • Alıcının zihinsel ve fizyolojik yetileri • Dikkat • İlgi, istek • Kelime dağarcığı • Bilgi birikimi • Ön yargı • Dinleme sürecinde uygun dinleme davranışları gösterme (Dik oturma, konuşanla göz teması kurma, not tutma, soru sorma, dinlenenlere uygun geri bildirimlerde bulunma, vb.) • Dinleme hızı Çevre-Ortam Temelli Faktörler: • Isı • Ses • Işık • Fiziksel konfor Dinleme Türleri . Aktif Dinleme: Dinleyenin aktif olduğu türdür. Tepki, söz ve jest-mimiklerle gösterilebilir. . Pasif Dinleme: Dinleyicinin sözlü tepkide bulunmadan, sessizce dinlemesidir. . Not Alarak Dinleme: Dinlenenlerin kolay anlaşılması ve hatırlanması için kısa notlar alınmasıdır. . Grup Hâlinde Dinleme: Dinleyenlerin birbirleriyle etkileşimde oldukları dinleme. . Empatik Dinleme: Kişinin yerine kendimizi koyarak dinleme. . Yaratıcı Dinleme: Dinlenenleri zihinde yapılandırarak yeni fikirler üretilen dinleme. . Amaçlı Dinleme: Belli bir amaca odaklı olarak yapılan dinleme. . Seçici Dinleme: Dinlenenlerin içinden ilgi ve ihtiyaca yönelik olanları seçerek dinleme. . Eleştirel Dinleme: Dinlenenlerin çok yönlü açıdan tarafsız ele alındığı dinleme. Okuma-Dinleme İlişkisi Okuduğunu ve dinlediğini anlama birbirine çok benzeyen süreçlerdir. Her ikisi de anlama becerisinin temel bileşenidir. Her ikisinde de zihnin aktif olması gerekir. Okuma/dinleme öncesi, sırası ve sonrasındaki davranışlar her ikisinde de anlama sürecini etkilemektedir
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
09 Nisan 2018, 17:36 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
Ünite 8: Sözlü Anlatım Giriş İnsanın karşısındakine dileklerini, duygularını sözlü olarak anlatması eylemine sözlü anlatım denir. Sözlü anlatımın temeli, yazılı anlatımda olduğu gibi dildir. Ana dilinde sözlü anlatımın anlama boyutunu dinleme, anlatma boyutunu ise konuşma oluşturur. Konuşma ile İlgili Temel Kavramlar Sözlü anlatımda düşüncelerin ve duyguların karşımızdakine doğru, etkili ve yeterli bir biçimde aktarımı önemlidir. İnsan için temel gereksinim olan konuşma, kişinin toplumsal ilişkilerinde de temel değişkenlerdendir. Konuşma ile temel kavramlar aşağıda verilmiştir; • Konuşma • Ses • Boğumlanma • Sıklık / Frekans • Ton / Tonlama • Ezgi • Vurgu • Durak / Duraklama • Tını / Renk • Pes ve Tiz Sestir. Konuşma: Konuşma, insanın duygularını, düşüncelerini sese dayalı bir dizge halinde sunması, başka bir deyişle anlamlı parçalara dönüştürülmüş seslerden yararlanarak düşüncelerini ifade etmesidir. İnsan için konuşma, temel gereksinim oluşunun yanı sıra yine insanın çevresiyle ilişkilerini kolaylaştıran veya zorlaştıran bir araçtır. Konuşmada kullanılan dilin bir toplumsal, bir de bireysel yönü vardır. 19. yüzyılda çağdaş dilbiliminin kurucusu olarak bu ayrımı ortaya koyan Saussoure, insan dilinin toplumsal yönünü ifade eden dil (langue) ile bireysel yönünü ifade eden söz (parole) arasındaki farka ve aynı zamanda konuşan (veya yazan) bireyin var olan dili özgün kullanımına işaret etmektedir. Ses: Konuşma sesleri, akciğerlerden başlayıp ağız ve burunda sona eren solunum yollarında sıralanmış organlara çarpıp veya sürtünüp seda haline geldikten sonra en son olarak bir kalıptan, engelden geçip ağızdan çıkan titreşimlerdir. Boğumlanma: Ciğerlerden gönderilen havanın ağız ve burun yolundaki ses aygıtlarının yardımıyla ağızdan çıkarken konuşma sesi biçimlerini almasıdır. Seslerin doğru biçimde boğumlanması (sesletilmesi) etkili konuşmanın temel koşullarından biridir. Sıklık / Frekans: Titreşen her nesnenin 1 saniyedeki yalın titreşimleridir. Ölçü birimi Hertz’dir. Ton/ Tonlama: Titreşen, ses veren varlığın titreşim sayısının az ya da çok oluşuna tonlama denir. Tonlama, iletilmek istenen mesajın, duygunun doğru şekilde dinleyiciye ulaşmasına, dinleyici üzerindeki etkisinin artmasına yardımcı olur. Tonlama aracılığıyla, konuşmanın içeriğine uygun coşkun, güçlü, kesin, yumuşak, hassas duygular dinleyiciye iletilir. Ezgi: Sözcük içerisinde hecelerin sesletiminde alçalan veya yükselen tona karşılık, cümle düzeyinde sözcüklerin, sözcük gruplarının da alçalan veya yükselen tonda sesletildiği görülür. İletilmek istenen mesaja, oluşturulmak istenen duygu değerine bağlı olarak konuşmacının cümle düzeyinde yaptığı tonlamalara ezgi denir. Vurgu: Sözcüklerde ve sözcük öbeklerinde bazı hecelerin, cümlenin bütününde de bazı sözcüklerin diğerlerine göre daha yüksek tonda seslendirilmesidir. Durak / Duraklama: Özellikle vurgulanan bir yargının, mesajın, yüksek tonlu ifadenin veya bir sorunun ardından gelen kısa süreli sessizliktir. Tını / Renk: Bir sesi başka seslerden ayırmamızı sağlayan fiziksel niteliğe tını ya da renk denir. Pes ve Tiz Ses: Seslerin, kulağa kalın veya ince, yavaş veya hızlı, alçak veya yüksek ulaşmasını ifade etmek için pes ve tiz terimleri kullanılır. Buna göre pes; kulağa kalın, yavaş, alçak gelen sesler için kullanılırken tiz; kulağa ince, hızlı, yüksek gelen sesler için kullanılır. Doğru, güzel, iyi bir sesin sahip olması gereken temel fiziksel özellikler şöyle sıralanabilir: • İşitilebilirlik • Esneklik • Akıcılık • Hoşagiderliktir. Doğru, Güzel ve Etkili Konuşmanın Temel İlkeleri Konuşmanın doğru, güzel ve etkili bir şekilde gerçekleşmesi için kişinin konuşmayla ilgili olarak dikkat etmesi gereken özellikler şunlardır: • Açıklık • Doğallık • İnandırıcılık • İlginçlik • Konuşmacının bilgi ve donanımı • Ön çalışma • Yöntem ve plan • Konuşmayı destekleyen yardımcı unsurlar • Üslup. Beden Dili ve Sözlü Anlatımdaki Yeri Beden dili iletişim sürecinde dinleyicinin algısını etkileyen el, kol, baş, yüzdeki her bir uzuv ve diğer vücut azalarının hareketleridir. Beden, sözlü iletişim sürecine jest ve mimik aracılığıyla katılır. Konuşmacı söze dökmediği düşüncelerini beden dili ile isteyerek veya istemeden dinleyiciye aktarabilir. Sözlü iletişimde konuşma ile uyumlu olarak gerçekleşen sözsüz hareketlerin, doğal vücut hareketleri olarak ortaya konmuş olmaları halinde dinleyici üzerinde istenen etkiyi sağlaması mümkündür. Bu haliyle değerlendirildiğinde beden dili, sözlü anlatımda konuşmayı bütünleyen, konuşma yoluyla dinleyici üzerinde etki oluşturmaya yardım eden bir araçtır. Konuşma Türleri Sosyal yaşamdaki ilişkileri düzenleyen konuşma, hazırlanış biçimine göre hazırlıksız ve hazırlıklı konuşmalar olarak üzere iki farklı biçimde sınıflandırılabilir. Hazırlıksız Konuşmalar/ Günlük Konuşmalar Hazırlıksız, günlük konuşmalar, sözlü iletişime konu olan günlük dialoglarda belirli bir araştırmaya, plana, programa gerek duyulmadan gerçekleşen konuşmalardır. Hazırlıksız konuşmalar günlük hayatta en çok karşılaşılan, genellikle iki kişi arasında geçen ve karşılıklı konuşma olarak da adlandırılan konuşmalardır. Örneğin, telefon konuşması ve iş görüşmeleri. Hazırlıklı Konuşmalar/ Topluluk Konuşmaları Hazırlıklı konuşma türlerinden söylev, konferans, kurultay grup tarafından ve belirli bir topluluk karşısında gerçekleşen konuşmalardır. Örnek olarak nutuk, açılış konuşmaları, açık oturum konuşması, forum, panel, sempozyum, kurultay, münazara konuşmaları gibi. Forumu diğer benzer konuşma türlerinden ayıran en önemli özelliği, dinleyicilerin, forum süresince yönetici kontrolünde söz alarak soru ve görüşlerini ifade edebilmeleridir. Sempozyum, yalnızca ülke içinden konuşmacıların katılımıyla gerçekleşiyorsa ulusal, ülke dışından konuşmacılara da yer veriliyorsa uluslararası nitelik taşır. Sempozyumda amaç, herhangi bir konuyu tartışmaktan çok konuya açıklık ya da çözüm getirmektir. Genellikle ilk ve orta dereceli okullarda öğrencilerin belirlenen bir konu veya görüşe dair araştırma yapmasına, araştırma sonuçlarını topluluk önünde sunmasına, tartışmaya katılarak bu görüşleri savunmasına olanak sağlamak suretiyle münazaradan etkin bir eğitim uygulaması olarak yararlanılır. Münazara, kişilerde nitelikli tartışma kültürünün yerleşmesine katkısı bakımından çok önemlidir. Başarılı Sunumun İlkeleri ve Teknikleri Hazırlıklı konuşmalarda belirli bazı teknikler, uygulama öncesi, sırası ve sonrasında dikkate alınacak bazı hususlar konuşmacının işini kolaylaştırdığı gibi etkili ve kalıcı bir sunum yapmasını da sağlayabilir. Sözlü sunum aynı ses tonunda, kişinin yalnızca aralıksız konuşmasından oluşacak şekilde değil; içerik, ses, beden dili uyumuyla ve de çeşitli görsel yardımcılarla zenginleştirilmiş olarak dinamik bir yapıda gerçekleştirilmelidir. Sunum öncesinde dinleyici kitlenin yaş, cinsiyet, eğitim, sosyal rol ve statü ile ilgili özellikleri hakkında bilgi alınmalı, konuşmanın içeriği, üslubu, yeri ve süresi bunlara göre belirlenmelidir. Sunum sırasında orada bulunanların okuma yapmak üzere değil, konuşma dinlemek üzere gelmiş olduklarını bilerek sunum yapılmalıdır. Dinleyicilerin konsantrasyon eğrisine dair bilgiler, yirmi dakikadan sonra ciddi oranda dikkat eksilmesi yaşandığını göstermektedir. Buna göre, ilk yirmi dakikada önemli mesajlar verilmelidir. Sunum açılış cümlelerini özellikle dikkatli seçmek gerekir. Sunum sonrasında kapanış cümleleri sırasında dikkatin yoğun olduğu göz önünde bulundurulmalı ve önemli mesajları iletmek için bundan yararlanılmalıdır. Sözlü Anlatımda Bazı Söyleyiş Özellikleri Asalak Ses, Sözcük ve İfadelerin Kullanımı Konuşma sırasında ifadelerin aralarına takılan ve genellikle düşünülmeden kullanılan bazı sesler, sözcükler veya ifadeler bulunur. Söz dağarcığı geniş olan, konuşma sırasında psikolojik koşullarında sorun yaşamayan, konuşması için gerekli hazırlıkları yapmış olan kişiler bu türden sözlü anlatım bozukluklarından uzak durabilirler. ıı, hı, şey, yani, falan, evet, tamam mı, oldu, işte, artı, dermişim, ondan sonra, neyse, efendime söyleyim, anlatabildim mi vb. asalak ses ve sözler konuşmacının dikkat eksikliği ile çok yakından ilişkilidir. Bazı Sözcüklerin Kullanımında Dikkat Edilmesi Gereken Özellikler Türkçede bazı sözcükler, söylenişlerinde ortaya çıkan ses değişimleri nedeniyle yazımlarından farklı olarak kullanılırlar. Ses daralması, ses veya hece düşmesi örnekleri olarak ortaya çıkan bu biçimler konuşma ile sınırlıdır, yazıda gösterilmez. Günlük konuşmalarda sıkça rastlanan bu kullanımlar, dinleyici karşısında yapılan konuşmalarda daha az tercih edilir. Ünlü uzunluğunun veya inceliğinin anlam ayırıcı olduğu durumlarda yazıda bazı sözcüklerin ‘^’ işareti kullanılarak birbirinden farklı gösterildiği görülür. Bu sözcükler arasındaki ayrım, konuşma sırasında da gözetilmeli; uzun veya ince söylenmesi gereken sözcükler buna göre doğru biçimde kullanılmalıdır. Başka dillerden geçen ve tarihî dönemlerde Türkçede kullanılmış olan bazı dil bilgisel yapılar, artık Türkçede yer almadığından ve dolayısıyla çağdaş Türkçe konuşurları için bilişsel düzeyde işlevlerini yitirmiş bulunduklarından, eski örneklerin kalıntısı olarak ne yazık ki yanlış biçimde kullanılmaktadır.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
2018 Temel Bilgi Teknolojileri II Tüm Özetler/MEDİNEWEB | nurşen35 | Temel Bilgi Teknolojileri 2 | 8 | 20 Şubat 2019 18:26 |
Tefsir Tarihi ve Usulü Tüm Özetler/MEDİNEWEB | nurşen35 | Tefsir Tarihi Ve Usulü | 10 | 20 Şubat 2019 18:21 |
Türk dili notları | makbergülü | Türk Dili 1 | 1 | 18 Kasım 2018 20:43 |
Türk Dili II /2011/2012/2013/2014 Bahar Dönemi Sınavı MEDİNEWEB | nurşen35 | Türk Dili 2 | 11 | 03 Mart 2016 20:50 |
Türk Dili II -2015 Bahar Ara Sınav Soruları MEDİNEWEB | nurşen35 | Türk Dili 2 | 0 | 27 Aralık 2015 00:21 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|