|
Konu Kimliği: Konu Sahibi NUR,Açılış Tarihi: 14 Nisan 2008 (20:45), Konuya Son Cevap : 13 Aralık 2012 (14:37). Konuya 21 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
14 Nisan 2008, 20:45 | Mesaj No:1 |
Hat Sanatı Hat Sanatı HAT, Arap harflerinden doğarak islam medeniyetinden müstakil ve olağan üstü bir mevki kazanan güzel yazı sanatı.. HAT,Arapça bir kelimedir.Sözlükte’ince uzun doğru yol,birbirine bitişerek sıralanmasından meydana gelen çizgi ve yazı gibi anlamlara gelir Bu kelime islam kültüründe (hüsnü’l-hat) güzel yazı manasında kullanılmaktadır.. Hüsn-i hat ,estetik kurallarına bağlı kalarak, ölçülü,güzel yazma san’atıdır;fakat yalnız islam yazıları için kullanılan bir tabirdir.. San’atkarlarına verilen en eski lakap katip,muharrir ve verrak kelimeleridir.Osmanlılarda hattat ve katip kullanılmıştır Bu yazının ilk biçimi olan ve adını Kufe kentinden alan köşeli karakterli kufi yazısının yerini 9. yüzyıldan sonra aklam-ı sitte (altı çeşit yazı) almaya başlamıştır. Hat sanatı, tarihi seyir içersinde yer yer ve kol kol gelişmiş, mükemmelleşmiş ve güzel sanatlar arasında seçkin yerini fiilen almıştır. YAZI ÇEŞİTLERi Kufi yazı- Kufi yazı: İslam yazısının en eski örneği olan bu yazı, İslamiyetin zuhurunda Arap yarımadasının birçok yerinde kullanılmakta idi. Nitekim ilk Kur’an-ı kerimler bu yazı ile yazılmıştır. Düz çizgiler ve köşelerden oluşan bir yazı çeşididir. Kufi denilen yazının en temelli karakteri geometrik olmasıdır. 2- Sülüs: Sülüs yazı hicretin 4. yılında ortaya çıkmıştır. Kufi yazıdaki düz ve köşeli şekiller bu yazıda yerini yuvarlaklığa ve eğri çizgilere bırakmıştır. Sülüs yazının, bir santim veya daha fazla genişlikte açılmış kalemle yazılmış olanına “ celi sülüs ” adı verilir. Büyük levhalar, kitabeler ve birçok mezar taşları bu yazıyla yazılmıştır. 3- Nesih: Nesih,sülüs türünün gövde oluşları bakımından en ilkel olan şeklidir. Nesih yazısının gövdesi,sülüs ve celi tiplerine göre çok yalındır. Kalem uç genişliği sülüsünkinin üçde biri kadardır. Kur’an-ı kerim, Delail, En’am, Hadis kitapları, Tefsirler ve Divanların yazılmasında bu yazı kullanılmıştır. 4- Muhakkak: Sülüs yazıdaki harflerin yatay kısımlarının daha genişletilmesi sonucunda ortaya çıkmış bir yazı çeşididir. 5- Rika’: Buna, nesih yazının dişsiz, yuvarlak ve kıvrak bir çeşidi diyebiliriz. İcazetler bu yazı ile yazıldığı için “ icazet yazısı ” da denilir. 6- Tevki: Sülüs yazının daha değişik ve ufaltılmış bir türüdür. Daha ziyade resmi evrakta kullanılmıştır. 7- Ta’lik: Bütün harfleri yuvarlağımsı olan bu yazı, her şeyden evvel çizgilerin bir musikisidir. İran’da icad edilmiştir. Bir santim veya daha fazla genişlikte açılmış kalemle yazılmış olanına “ celi ta’lik ” adı verilir. KULLANILAN MALZEMELER Kalem: Hat sanatında da yazının temel aracı kalemdir. Hat sanatında kalem olarak daha çok kamış kullanılır. Kamışın ucu yazılacak yazının kalınlığına göre makta denilen sert maddelerden yapılmış altlığın üstünde eğik olarak tutulur ve kalemtıraş olarak adlandırılan özel bir bıçakla yontularak belli bir açıda kesilir. Celi yazılar da ise ağaçtan yapılmış kalın uçlu kalemler kullanılır. Mürekkep: Hat sanatında kullanılan mürekkep de özel olarak hazırlanır. İs ile arapzamkının dövülmesi neticesinde elde edilen bu mürekkep akıcı biçimde yazı yazmayı sağlar, yanlış yazma durumunda da kolayca silinir. Kağıt: Hat sanatında kullanılan kâğıtlar da özeldir. Kağıtlar evvela hamurları ne olursa olsun, nebati ve madeni boyalarla çeşitli renklere boyanırlar. Mürekkebi emip dağıtmaması, kaleme akıcılık sağlaması için kâğıtların yüzeyine âhar denilen bir madde sürülür ve daha sonra da mührelenir. Hokka : Mürekkep hokka içinde saklanır. Camdan başka pişmiş topraktan, metalden, çeşitli ağaçlardan hokka yapılabilir. Kalem sokulduğunda uç dibine vurup bozulmasın diye hokkanın içine lıka denen bir tutam ham ipek konur. HAT SANATININ MANEVİ BOYUTU Bu sanat bize peygamber efendimizin bir mirasıdır ve 15 asırdır yapılmış ve korunması için ciddi emek sarf edilmiştir. HAT;insana sevgiyi öğretir çünkü her yazdığımız ya ayeti kerime yada hadis-i şeriftir.insanı yüksek ve erişilmez bir fazilette yarattığını cenab-ı hak beyan ettiği için sevgiyi sabrı ve sebatı görüyorsunuz … Hat sanatı bir okyonus gibidir.Bu okyanusta yüzmek çok kolay değil.. Yüzmeye takatiniz ve cesaretiniz varsa hedefinize ulaşırsınız. Hatta gönül verenlerin meşakkatli ancak bir o kadarda gönüle huzur veren bir yolculuğa hazır olması gerekiyor.. Bu sanatta öyle bir hal içerisinde olmalısınız ki o yazının içinde ibadetinizin de huşu içinde her an rabbinizle berabersinizdir… İnsan manada yol alabilmesi için kendisine vesileler aramalıdır yol tektir fakat vesile çoktur Yazı insana manada yol aldırır… Hat kaleminden çıkan sesi onun Allah’ı zikri olarak kabul etmeliyiz o kalemin zikri yazıyı yazarken insana bir haz verir .. Ecdattan bize kalan kıymetli mirastan birisi olan Hat sanatını yaşatmak dileğiyle……
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
Konu Sahibi NUR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Hadîsi anlamak için nelere dikkat etmeli | Hadis-i Şerif | NUR | 0 | 2591 | 10 Ağustos 2009 21:09 |
Allah Rızası İçin Hadis Uyduranlar/Medineweb | Hadis-i Şerif | Mihrinaz | 1 | 2995 | 10 Ağustos 2009 21:07 |
18.HAFTANIN KONUSU:Çocuklar Dünya Hayatının Süsü... | Hafta'nın Konusu | NUR | 1 | 2993 | 10 Ağustos 2009 00:05 |
35.Haftanın Misafiri Elifzişan | Hafta'nın Misafiri | kurtmehmet | 11 | 6812 | 09 Ağustos 2009 23:35 |
Çocuklar Ümmetin Geleceğidir! | Çocuk ve Aile Sağlığı | NUR | 0 | 2600 | 07 Ağustos 2009 23:03 |
14 Nisan 2008, 23:10 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Hat Sanatı Resim ekleyecektim lakin resimlerin KB forumu etkliediği için yazı ekliyorum sadece. Allah razı olsun NUR Ve Verdanaz Hat Sanatı Türk hat Sanatı denilince, Türklerin İslamiyeti kabul edişlerinden sonra okuma yazma vasıtası olarak seçtikleri Arap asıllı harflerle vücuda getirilen sanat yazıları anlaşılır. Ancak şunu hemen belirtelim ki Arap harfleri İslamiyetin zuhurundan sonra yavaş yavaş estetik unsurlar kazanarak, bu hal VIII. Yüzyılın ortalarından süratlenmiş; Türklerin İslam aleminde oldukları çağda zaten mühim bir sanat dalı haline gelmişti. Bu sebeple evvela Arap asıllı harflerin bünyesi ve İslam'ın ilk asırlarında gelişmesi hakkında kısa bir bilgi vermek gerekecektir. Yazı sanatının İslam kaynaklarında en özlü tarifi "Hat, cismani aletlerle meydan getirilen ruhani bir hendesedir." cümlesiyle yapılmıştır ve hat sanatı, bu tarife uygun bir anlayış çerçevesinde asırlardır süregelmiştir. Çünkü bu yazı sisteminde harflerin çoğu kelimenin başına, ortasına ve sonuna gelişlerine göre bünye değişikliğine uğrar. Sanat haline dönüşüyle pek kıvrak bir şekle bürünen harflerin, birbirleriyle bitiştiklerinde kazandıkları görünüş zenginliği, hele aynı kelime veya cümlenin muhtelif terkiplerle yazılabilme imkanı, bu yazılara, sanatta arannılan sonsuzluk ve yenilik kapısını açık tutmuştur. Arap hattı, muhtelif devrelerde en fazla işlendiği bölgeye nisbetle, İslam öncesi anbari, hiri, mekki ve Hicret'ten sonrada medeni isimlerini alarak gelişti. İslam'ın kitap haline getirilen ilk metni olan Kur'an, işte bu mekki medeni hatla deri(parşomen) üstüne siyah mürekkeple, noktasız ve hareketsiz biçimde yazılmıştı ki, bu ilk örneklerde, elbette sanat mülahazası aranılmamıştır. Zamanla bu yazı iki tarza ayrıldı: Sert köşeli olanı mushaflara ve kalıcı yazışmalara tahsis edilerek, en ziyade Küfe'de işlendiği için küfi adıyla anılmaya başlandı.süratli yazılabilen ve sert köşeli olmayan diğer tarz ise günlük işlerde kullanıldı; yuvarlak ve yumuşak karakterinden dolayı sanat icrasına uygun bir hal aldı. Yeni yazı cinslerinin bazıları, nisbet ifade eden isimlerinden de anlaşılacağı gibi, tomar hattı esas alınarak onun muayyen nisbette (yarımi üçte bir, üçte iki) küçültülmüş kalemiyle yazılıyor, bu küçülmede yazılar yeni hususiyetler kazanırken, yazma aletinin adı olan kalem bu nisbete dayanılarak hat manasına da kullanılıyordu. Abbasiler devrinde gittikçe gelişen ilim ve sanat hareketleri sayesinde büyük merkezlerde ve bilhassa Bağdad'da kitap merakı ve bunları yazarak çoğaltan "verrak"lar artmıştı. İşte bunların kitap istinsahında kullandıkları yazıya verraki, muhakkak veya ıraki deniliyordu.VIII. asır sonlarından itibaren hat sanatkarlarının güzeli arama gayreti neticesi ölçülü olarak şekillenen yazılar asli ve mevzun hat ismiylede anılmaya başlandı. Bu yazıları ileri bir merhale'ye eriştirenler arasında, ayrı bir mevkii olan İbn Mukle(? - 328/940), hattın nizam ve ahengini kaidelere bağladı " bu yazılara "nisbetli yazı" manasına mensub hattı denildi. Bu gelişmeler olurken küfi hattı da bilhassa mushaf yazılmasında parlak devrini sürüyordu. Yayıldığı nisbette farklılıklar gösteren küfi, şimali Afrika ülkelerinde daha yuvarlaklaşarak bilhassa Endülüs'te ve Mahrip'te mağribi adıyla hükümranlığını korudu. Daha çok abidelerde görünen iri küfi hattı da, bazı tezyini unsurlarla birlikte, dekoratif bir mahiyet kazandı. Mensub hattının yukarıda verraki adıyla geçen ve umumiyetle kitap istinsahına mahsus olup bu sebeple neshi de denilen şeklinden, XI. Asrın başlarında muhakkak, reyhani, ve nesih hatları doğdu. Bu devrin parlak ismi olan İbnü'l-Bevvab (? - 413/1022), İbn Mukle yolunu değiştirdi ve XIII. Asır ortalarına kadar da uslüb sürdü. O zamana kadar düz kesilen kamış kalemin ağzını eğri kesmekte onun buluşudur ve bu hal yazıya büyük letafet kazandırmıştır. Aklam-ı Sittenin bütün kaideleriyle hat sanatındaki mevkiini alışıyla yukarıda tanıtılanlar dışında bugüne sadece isimleri kalmış bulunan birçok hat cinside unutulmaya terkedilmiş oldu. (mesela; sicillat, dibac, zenbur, mufattab, harem, lului, muallak, mürsel vb) (Yazar: Prof. M. Uğur Derman) HATTATLIK: Hattatlar üç gruba ayrılırdı; Birinci grubu oluşturanlar okullarda yazı dersi veren meşk hattatlarıydı. Ama bunların arasında da çok ileri düzeyde olanlar bulunurdu. Yazma kitapları istinsah (kopya) eden ya da ısmarlama yazan hattatlar ikinci bir grup oluştururdu. Üçüncü grupta yer alanlar öğrenci yetiştiren ve özgün yapıt veren hattatlardır. Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisari, Hafız Osman, Mustafa Rakım, Sami Efendi gibi çok ünlü hattatlar hep bunların arasından çıkmıştır. Bu tür hattatların bazıları hem Divan-I Hümayun, Enderun-I Hümayun gibi resmi dairelerde ve okullarda, hem de özel olarak ders verirdi. Ama gelenek gereği hiç biri para almazdı. Bu gelenek bugün de sürdürülmektedir. Hattatlar arasında en kıdemli ve usta olana. Hattatların reisi (reisü’l-hattatin) adı verilirdi. Onun ölümünde yerine bir başkası geçerdi. |
06 Kasım 2012, 14:07 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Hat Sanatı ve Hat Örnekleri İslâm Hat Sanatının Doğuşu ve Gelişmesi Hat san’atı, İslâm medeniyeti çerçevesinde Arap yazısına bağlı olarak doğmuş ve gelişmiş güzel san’atlardan biridir. Arap yazısı İslâm’ın zuhuru ile sür’atli bir inkişâf devresine girmiş ve hicreti ta’kîb eden iki asır içerisinde bir taraftan bağlı bulunduğu Arap dilini ifâde edebilen bir yazı sistemi, diğer taraftan hâlâ canlılığını muhafaza eden bir san’at şubesinin ana unsuru olmuştur. Arap yazısı, Ârâmî halkasıyla Fenike yazısına bağlanmaktadır. Ârâmî yazısından Nabat yazısı inkişâf etmiş ve bundan da Arap alfabesi doğmuştur. Nabatî yazı Havran, Petra, el-Ulâ yoluyla Hicâz’a veya İslâm âlimlerinin naklettiklerine göre Enbâr’dan Hîre’ye, oradan Hicâz’a veya Havran, Enbâr ve Hire’ye, oradan da Dümetülcendel yoluyla Hicâz’a gelmiş ve yayılmıştır. Hz. Peygamber’in (asm), ashabı arasında güzel yazı yazan Abdullah b. Said b. Âsî b.Ümeyye’ye Medine halkına yazı yazmayı öğretmesini emrettiği, yine ashâbdan Ubâde Sâmit’in Suffe ehlinden bazılarına Kur’ân ve yazı yazmayı öğrettiği bu konuda nakledilen haberlerdendir. Bedir Savaşında esir alınan, yazı bilen ve fidye ödeyemeyen müşriklerin on Müslüman çocuğa okuma-yazma öğrettikten sonra serbest bırakılmaları da yazı ve öğretim hususunda Hz. Peygamber’in (asm), gayret ve hassasiyetini gösteren hadiselerdir. Hz. Ebûbekir (ra) döneminde vahiy kâtibi Zeyd b. Sâbit (ra) tarafından suhuf haline getirilmiş olan Kur’ân-ı Kerîm, daha sonra Hz. Osman (ra) tarafından bir nüsha istinsâh edildi ve bu nüsha çoğaltılarak muhtelif İslâm memleketlerine gönderildi. VIII. asır sonlarından itibaren hat san’atkârlarının güzeli arama gayreti netîcesi, ölçülü olarak şekillenen yazılar Aslî ve Mevzun hat ismiyle de anılmaya başladı. Bu yazılan ileri bir merhaleye eriştirenler arasında ayrı bir mevkii olan İbn Mukle (?-328/949), hattın nizâm ve âhengini kâidelere bağladı. XI. Asrın başlarında Muhakkak, Reyhânî ve Nesih hatları doğdu. Bu devrin parlak ismi olan İbn Bevvâb (?- 413/1022), İbn Mukle yolunu değiştirdi ve XIII. asır sonlarına kadar bu üslûb sürdü. Aynı yolda çalışan İbn HâzinYâkûtü’l-Musta’sımî (? 698/1298) Bağdat’ta zuhur etti. O zamana kadar düz kesilen kamış kalemin ağzını eğri kesmek de onun buluşudur ve bu hâl, yazıya büyük letâfet kazandırmıştır. Yakut’un ölümünden sonra, onun aklâm-ı sitte anlayışı, yetiştirdiği üstâdlar eliyle Bağdat’tan, Anadolu, Mısır, Suriye, İran ve Maverâünnehr’e kadar yayıldı. Yakût’un aklâm-ı sitte üslûbu, Osmanlı topraklan dışında yüzyıllarca devam etti; lâkin zaman Yâkût çağından uzaklaştığı nisbette bu yazı üslûbu da aslından uzaklaştı. Şeyh Hamdullah (1433-1520), II.Bâyezid’in teşvîkleriyle Yakût’un yazılarındaki en câzip şekil ve üslûbu ayırarak bundan sonrası için kendisine rehber edindi. XVI. asır başından itibaren, Osmanlı topraklarında artık Yâkût yerine Şeyh Hamdullah tavrıyla yazılmaya başlanmış, Şeyh’in yetiştirdikleri de onun üslûbunu yaymışlardır. Kanunî devrinde Şemsü’1-Hat (Hat güneşi) olarak şöhret bulan Ahmed Karahisârî’nin (ö.1556) bilhassa Celî sülüs ve kendi tarzı olan Müselsel yazılarda ulaştığı kompozisyon güzelliği bütün hattatlar tarafından kabul edilmiştir. Şeyh Hamdullah ekolü, bilhassa aklâm-ı sitte’de bütün hızıyla devam etmiş, XVII. asırda Büyük Derviş Ali, Ağakapılı İsmail b. Ali, Suyolcuzâde ve Eyyûbî Mustafa b. Ömer’le devam eden Şeyh üslûbu, bu yolun en mühim üstâdlarından ve yenileyicilerinden olan Hâfız Osman’la yeniden canlanmıştır. Hâfız Osman kemâle erdiği dönemlerde Şeyh Hamdullah’ın yazılarından beğendiği en güzel harfleri seçerek ve onları küçülterek, üzerinde yaptığı uzun çalışmalardan sonra, onların bünyelerinde daha güzel nisbetler yakalamış, harf ve kelime aralıklarını yeniden gözden geçirerek kendine mahsûs üslûbunu ortaya koymuştur. Onun yazıda açtığı bu çığır Şeyh Hamdullah’tan sonra bütün İslâm âleminde hâkim ve ideal bir üslûp olmuş ve bugüne kadar Şeyh gibi yazabilmek bir özellik iken, Hâfız Osman’dan sonra Onun gibi yazabilmek bir gâye olmuştur. Bu ekol 19. asırda yetişen Mehmed Şevki Efendi’de (1829-1887) kemâle erecek, ideal ölçü ve güzelliğine kavuşacaktır. Aklâm-ı sitte’de, özellikle sülüs ve nesih yazıda sayısız murakka, levha, en’âm-ı şerif, delâilü’l-hayrât ve Kur’ân-ı Kerîm yazan Hâfız Osman, hat san’atında ilk defa Sülüs ve Nesih hattı ile hilye formunu ortaya koymuştur. Celî sülüs nev’inde her asrın san’at seviyesine göre parça parça güzelliklere rastlanmakla beraber bir bütün olarak bu yazı nev’inde, Mustafa Râkım’a (1758-1826) kadar her asırdaki ekol sahibi hattatlar dahi tam olarak muvaffak olamamışlardır. Mustafa Râkım Efendi, Hâfız Osman’ın en a’la Murakka’ları üzerinde yaptığı araştırmalardan sonra bilhassa Sülüs ve Nesih ile Hâfız Osman gibi yazmayı başarmıştır. Celî sülüste, önceleri satranç (kareleme) usûlüyle büyütme yolunu muvaffakiyetle kullanarak, eline meleke geldikten sonra doğrudan yazmaya başlamıştır. Usta bir fıgürist ressam olması dolayısıyla mükemmel seviyedeki ilm-i menâzır (perspektif) bilgisini istifteki büyük kabiliyetiyle birleştirerek, Celî yazının konacağı yüksekliğe göre, bazı harfleri daha geniş yazmak gibi vs. değişiklikleri yapmak, ancak böyle bir hat dâhisince tatbik edilmiştir. 19. asrın sonlarına doğru Kastamonu’da dünyaya gelen Mehmed Şevki Efendi, bütün hattatların Sülüs ve Nesih yazıda feyiz aldığı, yazılarını onun yazısına benzetmeye çalıştığı, bir kâmil insan, tevâzu, incelik ve zarâfet örneği olan dâhi bir hattattır. M. Şevki Efendi, Mustafa Râkım’dan sonra Sülüs ve Nesih yazılara en güzel nispet ve şekilleri vermiş, İslâm dünyasında çok benimsenen kendi üslûbunu ortaya koymuştur. Şevki Efendi’nin muâsırı ve “Celî yazmadıkça hattın esrarına vâkıf olunamaz” diyen Sâmî Efendi (1838-1912), celî sülüs yazıda Mustafa Râkım ve celî ta’lik’te ise Yesârizâde Mustafa İzzet Efendi (1776?-1849) tavrını güzelleştirerek, devrinin hattatlarına ve sonrakilere bu yolda imam olmuştur. Birbirinden güzel Sülüs-Nesih kıt’a, delâil, en’âm-ı şerîfleriyle temâyüz eden Hasan Rıza Efendi’nin (1849-1920), en muvaffak olduğu yazı nev’i Nesih’ti. Sami Efendi’den sonra zamanın en büyük üstâdı kabul edilen Nazîf Efendi’nin (1846-1913) esas ustalığı, celî’de ve taklîden yazdığı yazılarında görülür. 19. Yüzyılın sonlarında yetişen ve 20. yüzyılın en kudretli hattatlarından olan Kâmil Efendiİsmail Hakkı Altunbezer (1873-1946), Sami Efendi’nin yazdığı yazılara kendi imzasını attığı Hulûsi Efendi (1869-1940), Ebru san’atını Özbek şeyhi Edhem Efendi (1829-1904)’den öğrenerek yeni nesillere öğreten ve unutulmaktan kurtaran Hezârfen Necmeddin Okyay (1883-1976), Macid Ayral (1891-1961), ve iki nesil arasında köprü olan Hamid Aytaç (1891-1982) ve Mustafa Halîm Özyazıcı (1898-1964) bu asrın unutulmaz isimleridir. Yusuf BİLEN (?-518/1124), Tevkî’ ve Rika’ yazılarına yön verdi. Nihayet, İbn Bevvâb yolunu geliştirerek aklâm-ı sitte (altı yazı) denilen Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhânî, Tevkî’ ve Rika’ hatlarını XIII. asırda en mütekâmil şekliyle tespit edip yazabilen bir üstâd, (1861-1941), --- ----------- ----------- Hüsn-i Hat yazı çeşitleri başlıca altı kısımda toplanmış olup, buna Aklâm-ı sitte (altı kalem) denir. Aklam-ı sitte peyderpey icat olunarak, Bağdat’da Yakut-ı Musta’sami tarafından kesin şekli verilen altı çeşit yazının tamamına verilen isimdir. Bu altı ana çeşit yazı ile, ondan türeyen başlıca yazı çeşitlerini şöylece sıralayabiliriz: Sülüs--2-3 mm. Kalınlığındaki kalemle yazılan Sülüs’te harfler yumuşak ve ahenkli olarak döner. Nesih’in biraz daha büyüğü olup, harflerin yuvarlaklığı Nesih'e nazaran daha azdır. Hattın esasını teşkil eder. Sülüs bu karekteriyle Mikyasül-hat ve Mizanü'l-hat diye şöhret bulmuştur. Bütün hat çeşitleri ve kaideleri Sülüs'ten çıkmış>tır. Hüsn-i hatta da Sülüs öğrenmekle başlanır. Kur'an'ların ve el yazması kitapların başlık ve sure başları Sülüs'le yazılır. Kıvrak, yumuşak ve göz doldurucu bir yazı olduğundan hat levhaları Sülüsle yazılmıştır. Osmanlı - Türk zevkine çok uygun bir yazıdır. Nesih-- Kalınlığı Sülüs'ün üçte biri kadardır. Küfi yazının köşeleri'nin yuvarlanması ile meydana gelmiştir. Hicri IV. yüzyılda ilk örnekleri görülen Nesih, V. ve VII. yüzyıllarda klasik olgunluğa kavuşmuştur. Daha çok Kur'an'lar Nesih'le yazılmıştır. Türk hattatlarınca çok kullanılmış bir yazıdır. Muhakkak - Sülüs ve Nesih arasında bir yazıdır. Murakka kıt'alar yazılmış, ancak Besmelesi hariç rağbet görmediğinden fazla kullanılmamıştır. Reyhani - Nesih'in yatay kısımları bu yazıda daha yatkın bir hale getirilmiştir. Nesih'e nazaran daha sert ifadelidir. Tevki' - 2-3 mm. kalınlığında ve kelimelerin arası birleştirile*****rek yazılır. Tevki' , Osmanlı Divani yazısının esasını teşkil etmiş, be*****ratlarda ve menşurlarda (ferman) kullanılmıştır. Bazı eski tuğrala*****rın imzalarında da bu yazıya rastlanır. Tuğrakeşlere de önceleri Tevki-i denilmiştir. Tuğra, İmparatorluk devrinde padişahın imzası yerine kullanılmıştır. " .. An'aneye göre tuğra Oğuz Han'ın yazılı nişanıymış. Bir kısım Türk tarihçileri bu tabirin efsanevi bir kuş ve aynı zamanda Oğuz Han'ın arması olan Tuğra'dan geldiğini ileri sürmektedirler. Kelimenin aslı Oğuz lehçesinde Tuğrağ olup, hükümdarın basılı nişanı, damgası anlamına gelmektedir. Bu husus Kaşgarlı Mahmud'un Divan ü Lügat-it-'Türk'ünde de belirtilmiştir. Batı Türkçesinde kelimenin sonundaki gayın harfi okunmadığından, kelime Tuğra şeklinde kullanılmıştır. Kelimenin Farsçası Nişan, Arapçası Tevkii'dir ... Osmanlı tarih vesikalarında değişik tabirlerle kullanılan Tevki-i hümayun, Tevki-i refi, Şerif-i alişan-ı sultani, Tuğray-ı garray-ı sami mekan-ı hakani, Tevki-ı refi-i hiimayun, Nişan-ı hümayun, MisaJ.-i meymun, Nişan-ı şerif-i alişan, Alamet-i şerife ve Tuğrayı-ı garra gibi tabirlerin hepsi tuğra demektir. Ahidname, ferman, berat ve name-i hüınayun gibi vesikaların baş tarafına yazılan tuğra; Nişancı, Tevki-ı, Tuğrai veya Muvakki denilen şahıslar tarafından çekilirdi... XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Nişancıların 'Tıığrakeş adlı bir yardımcıları olmuş, tuğra çekmek vazifesini bunlar üzerlerine almışlardır. 1836'da Nişancılık ilga edilmiş ve bunların vazifesi Defter eminlerine devredilmiştir. Defter eminleri de tuğra çekmek için Tuğranü-vis adlı memurlar tayin etmişlerdir. Rıkaa' - Rık'a denilmişse de aslı Rıkaa'dır. Nesih yazının yuvarlak şekli olan ve hareketsiz yazılan Rıkaa', süratle yazılabilen, harfleri bitişik, kalem kalınlığı değişik bir yazıdır. Latin harflerinin kabulüne kadar, devlet yazışmalarında kullanılmıştır. "Tevki' ve Rıkaa', XII. yüzyılda yetişen Bağdad'lı Ebü'I-Fazl Fazl İbn-i Hazin diye tanınan Ahmed İbn-i Muhammed İbnü'l-Fazl tarafından ortaya konmuştur." Kufi - Geometrik karakterli bir yazı olan Küfi'nin her çeşidinde göze çarpan özellik, parçaların dikey ve yatay olmasıdır. "Küfi yazı; yazma küfi (kalın-celi ve ince küfi) ve yapma küfi olmak üzere ikiye ayrılabilir. Yapma küfi'ye, örgülü, yapraklı, çiçekli, geçmeli küfi gibi adlar da verilmiştir. Yazma küfi kalemle yazılan, yapma küfi gönye, pergel gibi aletlerle çizilerek yapılan yazılardır. Bunlar abide yazılarıdır. Kağıt üzerinde IX. yüzyıla kadar devam eden Küfi'nin celisi (büyüğü), dekoratif kıymetinden ötürü XII. yüzyıla kadar devamlı ve XV. yüzyıla kadar da seyrek olarak taş, alçı üzerinde mimari bir unsur olarak kullanılmıştır. Kur'an'lar ve el yazması kitaplar, başlıklar ve sure başları bazı hallerde Küfi ile tezhibli olarak yazılmıştır. Ta'lik - XII. yüzyılda İran'da ortaya çıkan bu yazı, Sülüs'le aynı kalınlıktaki kamış kalemle yazılır. Ta'lik, "Ma’kınli'nin karakter itibari ile tam aksi olup, harflerde düz hat yoktıır. Ta'lik kalemine Mcşk kalemi de denir. İranlılar Ta'Iik kalemine Çardank'da demişlerdir. Bu yazı nev'ini ilk defa ortaya kayanın Hoca Ebü!l-Al olduğu söy lenir. Bu yazının esaslarını Pehlevi hattiyle Küfi'nin parçalarından çıkarmıştır. Ta'lik'in incesine Hafi veya İnce Ta'lik, yahut Hurda Ta'lik, kalınlarına da Celi Ta'lik veya Ta'lik Celisi denmiştir. Ta'lik bir ahenk yazısı olup, yetişmiş en büyük üstadı bizden çıkmış olan Yesarı Esad Efendi (ölümü 1766) 'dir. Ta'lik'i İranlılar ortaya koymuş olmakla beraber, bu yazının en güzel örneklerini vermek yine Türk hattatlarına nasip olmuştur. Celi - Sülüs'ün istenilen büyüklükte kalın kalemle yazılan çeşidi olup, her tezyini şekil ve istife müsaittir. Büyük levhalarda, taş üzerine yazılan kitabelerde kullanılmıştır. Yerine göre 3·5 cm. kalınlığa kadar olanları vardır. Ayasofya'daki çıhar-ı yar levhaları 55 cm. kalınlıkta yazılmış olup, dünyanın en büyük yazı örneklerinden*****dir. Müsenna - Levha ve kitabelerde kullanılan bu yazı, Sülüs ilc Celi'nin karşılıklı olarak çift yazılan şeklidir. Divani -- Türk'ün kendine öz, hareketli ve girift bir yazıdır. Hem Tevki'i, hem de Ta'Iik'i andırır. Bu yazıda harf ve kelimeler birbirine kaynaşmıştır. Bu harf ve kelimeler birbirlerine ulaşa ulaşa uzanıp giderler, sona yaklaşınca yükselmeğe başlarlar. Bu yükseliş, Divani yazısındaki değerlere ayrıca bir yükselme değeri katar. Yalnız berat, menşur yazmak için tercih edilmiş bir yazıdır. Siyakat - Küfi'ye benzeyen bu yazı ile; arazi, emlak, mali ve Defter·i Hakanı kayıtları yazılmıştır. |
06 Kasım 2012, 14:07 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Hat Sanatı ve Hat Örnekleri Duâ Manası: '(En üst orta Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla başlarım. (Sağ ve sol daire içi Allah Teâlâ'ya imân ettim (orta kısım) ve meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna, (ortanın altı) öldükten sonra dirilmenin gerçek olduğuna inandım. Ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed onun kulu ve Resuludür.' Bu eser 1956 senesinde yazılmıştır ve şu anda orjinali İstanbul Topkapı Sarayı Yazı Salonu'nda bulunmaktadır. Orjinal boyutları 43x54 cm'dir. Eserin en alt satırında Arapça olarak İcazet yazı stili ile hattatın imza cümlesi yer almaktadır ve manası şöyledir: 'Bunu yazan Güzel Sanatlar Akademisi hat muallimi fakir Hacı Mustafa Halim günahlarının bağışlanmasını diler.' Hattatlar bazen eserlerinin sonuna bu tür imzalar atarlar ve kendilerini 'âciz', 'fakir', 'günahkâr' gibi sıfatlarla niteleyerek tevâzu gösterirler. Bu çalışmada İslam inancının temel taşlarını görüyorsunuz. Buradaki yazıların hepsine birden 'Amentü' adı verilir. Çoğu müslümanın ilk ezberlediğii duâlardan birisi budur. Çünkü bu duâ, Müslüman kabul edilmek için söylenmesi gereken sözleri toplu halde içermektedir. alıntı |
06 Kasım 2012, 14:31 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Hat Sanatı ve Hat Örnekleri Hadis ve ayetlerle [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bir kimse bir müminin dünya sıkıntısından birini giderirse Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından birini giderir.. Mustafa PARILDAR: Celi Talik Üçüncülük Ödülü [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Müminler birbirlerini sevmekte,birbirlerine acımakta, ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler.vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar... Mohammed D. Suriye/ Celi Divani Birincilik Ödülü [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir Muhammed YESMEN / Türkiye Celi Sülüs Birincilik ödülü [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Tevbe Suresi 71. ayet Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir. Tevbe suresi 73.ayet Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir. Muhammed Faroug Al Haddad Suriye/ Celi Divani İkincilik ödülü [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ve minhüm sabikun bil hayrati bi iznillahi, zalike hüvel fadlul kebir ( fatır 32 ) R.Sadri SAYIOĞLU Türkiye/ Celi Talik Üçüncülük Ödülü |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Sabun Sanatı.. | su damlası | Elişi ve Hobi Dünyası | 2 | 05 Nisan 2022 22:20 |
Ebru Sanatı | NUR | Elişi ve Hobi Dünyası | 3 | 05 Nisan 2022 21:11 |
Allahın sanatı | hakaşığı | Allah(c.c) | 3 | 23Haziran 2015 13:56 |
Budak Sanatı... | enderhafızım | Elişi ve Hobi Dünyası | 2 | 19 Kasım 2014 15:48 |
Kalem Sanatı, | YASEMİN ATAMAN | Makale ve Köşe Yazıları | 4 | 15 Nisan 2011 11:48 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|