Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLAHİYAT-ÖNLİSANS -AÇIK ÖĞRETİM FAKÜLTESİ.::. > 2.SINIF*Bahar Dönemİ* > Yaşayan Dünya Dinleri

Konu Kimliği: Konu Sahibi nurşen35,Açılış Tarihi:  23 Şubat 2018 (20:19), Konuya Son Cevap : 07 Nisan 2018 (23:50). Konuya 5 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı3Kez Beğenildi
  • 1 Beğenilen nurşen35
  • 1 Beğenilen damat367
  • 1 Beğenilen ysfm
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 23 Şubat 2018, 20:19   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Yaşayan Dünya Dinleri 1/10 Ünite Özetleri 2018/Medineweb

Yaşayan Dünya Dinleri 1/10 Ünite Özetleri 2018/Medineweb

Yaşayan Dünya Dinleri (Tüm Üniteler)
DİNLER TARİHİNE GİRİŞ (1. ÜNİTE)

Dinin insan hayatında önemli bir yeri vardır. O karmaşık bir yapıya sahiptir. Tarih boyunca insanla birlikte varlığını sürdürmüştür.

19. Yy. Pozitivist evrimci anlayışa göre din, insanlığın tarih içindeki evrimine paralel olarak bir gelişim göstermiştir. Ruhçuluk, atalar kültü ve büyü din ve tanrı düşüncesinin temelini oluşturur. Çok tanrıcılıktan tektanrıcılığa doğru bir gelişim olmuştur.

Hegel, din çağı öncesi sihir ve büyü dönemine, Frazer, büyü ve sihirle doğayı kontrol altına alamayan insanın kendinden daha üstüne yönelişine vurgu yapar. Ata ruhlarına tapınma ve çok tanrıcılık ilk tecrübeler olarak kabul edilir. Din zaman içinde çıktı önce yoktu. Buna örnek olarak da Okyanusya’da yaşayan kimi kabilelerden bahsedilir.

Bu tür örneklendirmelerin masa başı çalışmalar olduğu saha da yapılan araştırmalar (ör. Mircea Elieda) ve arkeolojik kazılarla çürütülmüş, her dönemde insanların bir dinsel inanca sahip ve insan yaşamının bir parçası olduğu ortaya konulmuştur.

DİNİN ANLAM VE DEĞERİ

Din terimi kutsal kutsal kavramıyla ilişkilidir. Din; kutsal olana yönelik duygu ve düşüncelerle tavır ve davranışları ifade eder. Kutsalın temel özellikleri; sıradışılık, olağanüstülük, diğer şeylerden farklı değer taşımak, bambaşkalık ve bu evrenin dışından bir anlam taşımakla ilişkilendirilir.

Din kelimesi arapça bir kelimedir. Yol, hayat tarzı, hesap günü, kanun ve hüküm gibi anlamlara gelir. Din insanın hertürlü inancını, düşüncesini, tavır ve davranışlarını ifade eden, yaşam tarzıdır. Kuran’da din, “Allah katında din islamdır, Kim İslam’dan başka din seçerse bu ondan kabul edilmeyecektir buyurulur. Bu ifade de İslam dışındaki dinlerin varlıkları da kabul edilir.

Milel ve Nihal kitapları tüm yaşam modellerini birer dinsel gelenek olarak ele alır. Abdulkahir el-Bağdadi’nin el-fark beyne’l-fırak adlı eseri bu türe bir örnektir.

Din Batı dillerinde religio ve religion kelimeleriyle ifade edilir. İnsanın, Tanrı, metefizik alem ya da kutsala yönelik, duygu, düşünce ve davranışlarını ifade eden sistem anlamına gelir. Herkes dini kendi balkış açısına göre tarif etmiştir. Dinin ne olduğuna yönelik tarifler dinsel gelenekleri kapsamakta yetersizdir. Herkesin kabul edebileceği bir tarif yapmak oldukça zordur.

Din insanın; Zihinsel fonksiyonlarını, tavır ve davranışlarını, diğer insanlarla ilişkilerini ve kurumsal yönünü, sosyal yapısını belirleyen bir sistemdir. Bu daha kapsayıcı bir tarif sayılabilir.

İnsanın kendisi ve çevresini tanıyıp algılama yönünde ontolojik ve teolojik merakları vardır. Alemi tanıma, hayat ve ölüm sonrasında ne veya neler olduğu ve daha bir çok benzer sorular maddi alemle sınırlı kalarak cevaplanamamaktadır. Dinsel inançlar insanın bu tür meraklarıyla ilişkilidir.

Dini inanç ve değerlerin insanın ahlaki yapısıyla ilişkisi vardır. Din ahlakın kaynağı mıdır? Şu kesindir ki: o, ahlaki tutumların sürdürülmesinde önemlidir. İnsan ahlaki bir varlıktır.

Din tarih boyu ****fizik alemle insan arasındaki ilişkiyi sağlamıştır.

Din, vicdan duygusunu harekete geçirir. İnsanı kötülükten alıkor. İyiliği teşvik eder. Mal, can, ırz ve yaşam hakkı, anne babaya saygı gibi temel konularda benzer yaklaşımlar göstermişlerdir. Ör. Nuh kanunları (Nuhilik)

Din, insanın sosyal ve doğal çevreyle uyumlu olmasına önem verir. Bu ilişki bazı dinlerde tanrı ile doğanın içkinliği (panteizm) şeklinde görülür.

Din, toplumsal yapının tesisi ve devamında olumlu rol oynar.

Din, ahlaki davranışlara önem verir. Teşvik eder.

Din, aile kurumuna önem verir.

DİNLER TARİHİNİN ÖNEMİ VE BİR BİLİM DALI OLARAK GELİŞİMİ

Dinler tarihi, dinleri teolojik ve kurumsal yapılarını tarihsel tezahürlerini de dikkate alarak inceler.

Yöntemi, Deiptif (betimleyici, tasvirci), Fenomenolojik yöntem, Analitik yöntem, karşılaştırmalı yöntem.

Kaynaklar, kutsal metinler, diğer dinsel materyaller, gözel, mülakat, saha araştırmaları, arkeolojik materyaller. İkincil kaynaklar: Apolojetik (savunma) ve reddiyeler.

İslam tarihinde İslam dışı dinsel geleneklere ilgi erken dönemlere rastlar. Kuran ve temel islam kaynaklarında farklı inanç sistemleri hakkında bilgiler yer alır.(kıssalar) Kuran’nın yaklaşımı teşvik edici olmuştur. Reddiyeler kaleme alındı. Tanımlayıcı eserler yazıldı. İbnü’l-kelbi’nin Kitabu’l-asnam’ı, Said Feyumi’nin Tevrat’tan bazı bölümleri tercüme etti. Dinler tarihi çalışmaları için çok önemli eserler olan Milel ve Nihal kitapları 11. Yüzyıldan itibaren görülmeye başlandı. Abdulkahir el-Bağdadi, el-Milel ve’n-Nihal; İbn Hazm, Kitabu’l-fasl fi’l-milel ve’n-nihal; Şehristani’nin Kitabu’l-milel ve’n-nihal’i bu türün önmeli eserleridir. Diyanat ve fırak türü eserler de önemli bilgiler içerir. İbnu’n-Nedim’in Kitabu’l-fihrist’i, Biruni’nin Tahkik ma li’l-hind ve Asaru’l-bakiyye ani’l-kurunil haliye’si önemli eserlerdir. Şehristani ve Biruni olabildiğince eserlerinde tarafsız yazmışlardır. Milel ve nihal kitapları, Müslümanların iletişim içinde oldukları farklı inanç ve kültürler hakkında bilgiler içeren eserlerdir. Milel ve Nihal kavramları farklı şekilde de anlaşılmıştır. Bir anlayışa göre, Milel, temel dini akımlar demektir. Nihal ise bir dini gelenek içindeki farklı görüş benimseyen grupları ifade eder. Diğer anlayışa göre Milel, vahiy geleneğine dayanan dinleri Nihal ise, vahy geleneğine dayanmayan dinleri ifade eder. Eric Sharp, Şehristani Karşılaştırmalı dinler tarihi alanında ilk özgün eser yazarlarından biri olarak tanımlanır. Milel ve nihal kitaplarında farklılıklar olduğu gibi anlatılmaya çalışılmıştır.

Dinler tarihi 19. Yüzyıldan itibaren eğitimde yer almaya başlamıştır. İlmu esatiril evvelin ve tarih-i edyan adlı isimlerle müfredatta yer almıştır. En eski Türkçe eser, Şemseddin Sami’nin “Esatir” adlı eseridir. (1878). Ahmet Mithat, Mahmut Esat, Esad Bey, Mehmet Şemseddin’in Tarih-i edyan adlı eserleri vardır.

DİNLER, MEZHEPLER VE KÜLTÜRLER

Dini sistemler zaman içinde değişimler yaşamışlardır. Bu da mezhepleri doğurmuştur.

İtikadi mezhepler. Örnek: Tanrı oğlu İsa Mesih’in şahsı üzerindeki tartışmalardan bir çok mezhep doğdu.

Fıkhi mezhepler. Dini yaşamın nasıllığı ile ilgili görüş ayrılıklarından doğdu. Örnek: Caynizm’de giyim konusunda farklı bakış açıları görüş ayrılıklarını doğurdu.

Siyasi mezhepler. Dini cemaatin siyasal otorite ile ilişkilerinden görüş ayrılıkları doğdu. Örnek: Hristiyanlığın Roma’nın resmi dini haline gelişiyle siyasallaşması.

Mezhep hareketleri ortodoksi ve heterodoksi ayrışması şeklinde de kendini gösterdi. Ortodoksi, egemen, yaygın anlayış, doğru öğreti, doğru ve kabul edilebilir inanç anlamlarına gelir.

Heterodoksi, merkezi din anlayışının dışında kalan görüş ve akımları ifade eder. Resmi öğretinin dışında kalan her türlü akımı ifade eder.

Heretik, Sapkın akımları ifade eder. Bu kavramlar tarihsel süreç içerisinde göreceli olarak kullanılmıştır.

İslam’da Hristiyanlığa nazaran heterodoksal akımlar daha azdır. Sebebi ise, İslam’ın temel kaynakları üzerinde uzlaşma daha fazla olmasıdır. Bir diğer sebep de inanç esaslarının sade ve anlaşılır olmasıdır.

Ortodoksi kendisini doğru/kanonik inanç ve öğretilere sahip olan olarak görür. Tekelcidir. Kendi dışındakileri doğrunun dışında görür. Tüm topluma üstünlüğü tesise yönelir. Kendi gibi düşünmeyen anlayışlar hem dini hem kültürel farklılığı, karşıtlığı ve yozlaşmayı ifade eder. Dışlamacı, çoğunlukla şiddet yanlısıdır.

Senkretizm, farklı inançların bir arada yaşaması ve bilinçli bilinçsiz etkileşimleri sonucu ortaya çıkan yeni dinsel yorum. Örnek: Sihizm. (İslam-Hinduizm), Yehova Şahitleri (Yahudi-Hristiyan)

Kült: Belli bir varlık ya da obje ile ilgili inançları ve ibadet anlayışını ifade eder. İçe dönük, gizemci yapılardır. Esoterizm ve komün toplum/cemaat anlayışını kendilerine temel edinmiş akımlardır. Kurulu yaygın dinsel geleneklere ve sosyal değerlere karşı bir anarşizm, başkaldırı bazen nefret, şiddet ve teröre yer veren hareketlerdir.

DİNLER TİPOLOJİSİ/TASNİFİ

Dinler çeşitli yönlerden tasnife tabi tutulmuştur. Tariflerin hepsi bir takım problemler taşımaktadır. Dinden hareketle yapılan tasniflerle tasnifi yapan kişinin dine yönelik algıları tasniflerin farklılaşmasına neden olmaktadır. Evrimci/pozitivist anlayışa göre dinler: ilkel dinler ve gelişmiş dinler şeklinde tasnif edilir.

Dinin kendisi merkezli yapılan tasnifler. Örnek, Hak-semavi-ilahi dinler/Batıl dinler. Hristiyanlık kendini hak diğerlerini pagan gelenekler olarak tanımlamıştır. Sabiilikte kuşta (yegane doğru), Kabda (yanlış anlayış) şeklinde bir tasnif yapmıştır.

Dinler nesnel bir yaklaşımla da tasnif edilmiştir. Buna göre dinler, evrensellik, tanrı düşüncesi, vahiy geleneği, merkezi kavram ve değerleri, yaşadığı coğrafi alanlar gibi çeşitli yönlerle tasnife tabi tutulmuşlardır.

ÇEŞİTLİ TANRI DÜŞÜNCELERİ VE DİNLER

Bütün dinsel inançların temelini oluşturan ve genellikle aşkın bir varlığa ya da varlıklara inanma şeklinde tezahür eden üstün güç ya da güçlere yönelik inanışlar dinlerin en temel özelliklerindendir. İnsanın yaşadığı çevrede birilerine sığınma, yardım dileme ve yakarma duyguları ile ilgilidir. Üstün güç/güçler, ilahi varlık, tanrı, tanrılar, bir obje, nesne, şahıs, evrensel düzlemde etkin ilke (yin-yang/Karma), yarı tanrısal ve ruhsal varlıklar (ata ruhları) şeklinde karşımıza çıkar.

Teizm, tanrı ya da tanrıların doğa üstü üstün güçler olarak algılandığı geleneklerdir. Monoteist *Politeist anlayış biçimleri vardır. Düalist (iki tanrıcı/iyilik*kötülük tanrısı). Henoteizm, birçok tanrı içinden birine tapınma şeklindeki tanrı anlayışıdır.

Tanrı-evren ilişkisine dayalı anlayışlar. İslam ve Yahudilikte tanrı yaratıcı ve yöneten-yönlendiren bir konumdadır.

Tanrı-insan ilişkisine bakış açısı yönünden, akıl yoluyla iletişim, yarı tanrısal veya ikinci dereceden tanrısal varlıklarla irtibat.

Tanrının sıfatları: Çok tanrılı dinlerde insan biçimli tanrı görülür. Tek tanrılı dinlerde, tanrı mutlak aşkın varlık olmakla birlikte onunla ilgili mecazi (Müteşabih) anlatımlar vardır.

Bazı inanç sistemlerine göre ise, Tanrı olumlu nitelemelerle tanımlanamaz ancak olumsuz niteliklerden sakındırılarak hakkında konuşulabilir.

HİNT DİNLERİ-I (2. ÜNİTE)

Hinduizm-Caynizm

Hindular dinlerine Sanatana Dharma/ Sonsuz Hakikat derler. Hintli olmayanlar Fars dilinde İndus nehrinin doğu tarafında yaşayanlar anlamında Hindu (Sindhu, nehir)kelimesinden türeyen Hinduizm kullanır. Varlığını devam ettiren en eski dindir. Hindistan’ın %80’i Hindudur. Hindistan dışında da 45 milyondan fazla Hindu vardır. Bunun 18 milyonu Hinduzim’i devlet dini olarak kabul eden tek ülke Nepal’de yaşamaktadır.

Benzeri olmayan bir fenomendir. Tanrı inancı merkezde değildir. Tanrının niteliği ile ilgili sistematik bir teolojiye sahip değildir. Belli bir kurucusu yoktur. Herhangi bir kutsal metnin tek başına bağlayıcılığı yoktur. Hinduizm Hindular için bir yaşam biçimidir.

Temel Özellikleri

Vedaların otoritesi

Kast sistemi

İneğin kutsallığı

Brahmanların otoritesi

Geleneksel Hindu anlayışında Hindu olarak doğulur. Hindu olunmaz. Ancak modern akımlar içinde evrensel söylem ve eylemler içinde olanlar vardır.

TARİHSEL SÜREÇ

Hinduizm, kökeni çok eskilere giden bir din olarak tarih içinde farklı dini hareketlerin birleşmesi, ayrılmasının bir sonucu olarak bir birine zıt çelişik özellikler ortaya kor.

Harappa Medeniyeti / İndus Vadisi Medeniyeti (M.Ö. 4000-2200)Dönemi: Aryan halkların bu bölgeye gelişinden önceki dönemdir. (Dönem, Mohenjo Daro ve Harappa kentlerinde yapılan kazılarla çözümlenmeye çalışılmaktadır.)

İndus Vadisi Dini denilebilen dönemdir. Hinduizmin temeli sayılan Veda dininden farklı özellikleri olan Klasik Hinduizm’le yakın ilişkileri olan bir dindir.

Mohenjo Daro kazılarında üç yüzlü, yoga yapar görünümlü, çıplak bir erkek tanrı figürü işli mühür bulunmuştur. Burada resmedilen Mohenja tanrısı olarak kabul edilir. O bu haliyle, Klasik Hinduizm’deki Şiva’ya benzer. Fallus kültünün de bu dönemin dini anlayışıyla ilişkisi ortaya çıkmaktadır. İbadet şekilleri arasında yağ ya da tütsü yakma, kan takdim etme gibi dini uygulamalar vardır. Mabet ve tapınma nesnesi heykeller bulunamamıştır. Ancak toplu ibadet, temizlenme ortak banyo alanı gibi anlaşılabilecek kamuya açık yerler bulunmuştur.

Veda Dini Dönemi (M.Ö. 2000-500): Hinduizm’in ikinci safhasıdır. Bir ara dönemdir. Ana mekanları Belh olan ilk Aryanlar tarafından ortaya konuldu. Bunlar İran, Afganistan ve Hindistan’a doğru hareket eden Hint-Avrupalıların bir koluydu. Bu dönem dini hakkındaki kaynak onlarca derlenen Vedalardır. Vedalar: Samhitalar, Brahmanalar, Upanişadlardan oluşur. Aryanlar, göç öncesi tabiata oldukça yakın ve kendilerini tabiatin bir parçası olarak gören insanlardı. Bu anlayıştan hareketle bir tür kozmik din anlayışı geliştirdiler. Bu dinin iki temel görünüşü vardı: Bir taraftan tabiatın genişliğinden cömertliğinden etkilenmiş göğü ve yeri övmüşlerdir. Öte yandan varolan ve değiştirilemeyen bir takım düzenliliklerden hareketle kozmik yasa “rta” ve bu yasanın güçlü yöneticisi Varuna anlayışını kabul etmişlerdir. İlk Aryanlar aynı zamanda bir tür ateş ibadeti ve Soma bitkisinin suyunun rol aldığı iptidai bir ritüel geliştirdiler. Göç ettikleri yerde karşılaştıkları yeni durum onların hayat tarzlarını değiştirmelerine neden oldu. Dinlerinin karakterini değiştirdi. Eski kozmik din yerini, bir savaş tanrısına yani Indra’ya dönüşen muzaffer kahraman etrafında merkezileşen bir din haline geldi.

Vedalar dini de kendi içinde üçlü bir evrilme geçirir. Samhitaların en eskisi olan Rig-Veda, resmi dini ritüellerde kullanılan ve farklı tanrılara, ilahi güçlere (asura) hitap eden ilahiler içerir. Bu ritler, ateş ve soma bitkisi etrafında merkezileşir. Törenler karmaşık olduğundan metinleri kullanacak din adamlarına ihtiyaç vardı.

Bir sonraki safha Brahmanalar’da bulunur. Kurbanla ilgili uygulamalar ve mitolojik ayrıntıları içeren metinlerdir. İnsanın refahı ve kozmozun düzenini sağlayan devaların (doğaüstü varlıklar) otoritesi sarsıldı. Tek bir güç arayışı Brahman şekline dönüştü. Brahma’nın bilgisi, kozmik kontrol için anahtar bir bilgiydi. Bu dönemde asketizm (nefs terbiyesi) ve meditasyon (zihin kontrolü, farkındalık, tefekkür vb) gibi eğilimler ortaya çıktı.

Vedalar dininin son safhası Upanişadlarda bulunur. Vurgu, ritüelden Bir olan ile kişisel ve mistik tecrübeye kayar. Herşey teke indirildiğinde insan ruhu (atman), Bir’i yani Brahmanı bizatihi tecrübe eder. Samsara, her bireyin brahmanla birleşmeyi gerçekleştireceği kurtuluşa (mokşa) kadar maruz kalacağı döngüdür. Bu döngünün şartlarını ise, daha önceki hayatı boyunca, belli bir hedefe yönelik olarak yapılan davranışlar (karma) belirlemektedir.

Klasik Hinduizm Dönemi (M.Ö. 500-M.S. 500) Hinducu sentez olarak da adlandırlır. Bugün de geçerliliğini koruyan temel kavramların yerleştiği dönemdir. Altı darşana (altı görüş) ya da felsefi ekollerin, kast (varna) düşüncesinin, her bir Hindunun hayatının altı safhaya ayrılması (aşrama), kutsal metinler arasında Sruti (vahiy) ve Smriti (gelenek) şeklinde ayrımların ortaya çıktığı dönemdir. Din adamı Brahminler ön plana çıktılar. Elastiki bir din ve toplum oluşumunda temel aracı oldular. Meşrulaştırma gücüne sahip oldular. Vedalara bağlılığı ortodoksinin ölçütü kabul ettiler. Dolayısıyla Vedaların otoritesini kabul etmeyenleri, Caynist ve Budistleri heterodoks ilan ettiler. Bu durum Budist ve Caynistlerin yollarına ayrı bir din olarak devam etmelerine yol açtı.

Hinduizm için en önemli unsurlardan biri, teizmin ortaya çıkmasıydı. Vedalar döneminde nispeten önemsiz olan Şiva ve Vişnu önemli hale geldiler. Vişnu’ya cömert ve dünyanın refahıyla ilgilenen tanrı niteliği verildi. Dünyada bozulan ahlaki ve tabii düzeni düzeltmek üzere on farklı bedende (avatar) olmak üzere dünyaya inmeye başladı. Vişnuculuk ve Şivacılıkla birlikte Şaktacılık da müstakil kitapları olan mezhepler haline geldi. Kendileri aşağı kastlardan olan ve bütün kast ayrımlarını reddeden Müslüman ve Hindu dininden olan Kebir, Raidas ve Dadu gibi kişiler tarafından, sıfatları olmayan aşkın bir tanrıya yönelik aşka dayanan deruni bir din şekli geliştirildi.

Dönem hakkında önemli iki kaynak, Mahabharata ve Ramayana (Ömer Rıza Doğrul tarafından tercüme edilmiştir) destanlarıdır. Bunlardan en meşhuru da Mahabharata’da yer alan Bhagavat-gita adlı bölümdür. Bu sonuncusunda Vişnu, kurtuluşa giden üç yoldan, aydınlanma (cnana), dini ritler (marga) ve aşk (bhakti) yolundan bahseder.

Vedalar döneminde hakim ibadet şekli olan kurban yerini ibadet edilen tanrıyı sembolize eden bir imgenin önünde icra edilen ibadetin (puja) yeni şekillerine bıraktı. Mitolojik içerikli Puranalar şekillendi. Mabet ibadeti başladı. Klasik Hinduzim’in sonunda mabetler Hindu yerleşim yerlerinin ayrılmaz bir parçası oldu.

Ortaçağ Dönemi (M.S. 6-19) Kastlarda artış oldu. Kast sistemi ciddi şekilde eleştirilmiş olsa da, siyasi karmaşa anlarında toplumsal istikrarı sağlama ve zengin kültürü devam ettirme ve Hindulara bir kimlik sağlama konusunda önemli bir hizmet sunmuştur.

“Yeni Hinduizm” diye adlandırılan ve 19. Yy Batı modernizminin etkisiyle ortaya çıkan ve bir anlamda Hinduizm’i etnik bir din olmaktan evrensel bir din haline getiren hareketler ortaya çıkmıştır.

KURUCU ŞAHSİYET

Belli bir kurucusu yoktur. Ancak Vedaların kendilerine atfettikleri (Rşi=gören, hakim kimse) kurucular olarak kabul edilebilir. Rşi olarak isimlendirilen bu kimseler kutsal ilahi ve ifadelere erme yoluyla ulaştıklarından bir anlamda Hinduizm’in kökeninin beşeri olmadığı ve tarihi olmayan bir köke sahip olduğu kabul edilir. Metinler, mantraların (meditasyon) ürünüdür. Bundan dolayı rşiler sessiz derin düşünenler anlamında muni olarak da isimlendirilir. Rşinin hakikati görme sürecinin safhaları olan sessizlik, derin düşünme ve vizyon tapas olarak isimlendirilir. Tapas, yeteneklerin içe dönüşü ve tefekküre dalmayı ifade eder. Bu hakikat ve vizyonların kaynağı kendisinden hayat nefesleri olarak çıktıkları Yüce Varlık (Mahat Bhutam) olabilir. Bu vizyon ve hakikat bilgi olduğunda Veda; Yüce Varlıktan sahih bir gelenekle geldiğinden dolayı Agamalar olarak isimlendirilir. Yüce Varlığın yol gösteren ve bağlayıcı nitelikli emiri olarak o, Şastradır.

KUTSAL METİNLER

Hindu kutsal metinleri iki gruba ayrılır:

A. Şruti Metinler: İşitilen görülen anlamına gelir. Vedalar

Vedalar; Veda vid kökünden gelir ve “bilgi” anlamına gelir. Vedaların en eski parçası dört derleme (samhita)’dan oluşur: Rig-Veda, Sama-Veda, Yacur-Veda, Atharva-Veda. Şifahi olarak aktarılmış çok sonra yazıya geçirilmiştir. Felsefi ve ahlaki bilgi içerirler. Hedefleri, daimi barış, refah ve ebedi kurtuluştur.

1. Rig-Veda: En erken milattan önce 4500’lü yıllara kadar tarihlendirlen bölümleri vardır. M.Ö. 900’e doğru yazıya geçirilmiştir. İçinde farklı tanrılara hitap eden binden fazla kurbanla ilgili ilahi yer alır.

2. Sama-Veda: Rig-Veda’dan alınan kurban içerikli ilahiler yer alır.

3. Yacur-Veda: Kurban törenlerinde Brahmanların yapacakları işleri, söylenecek sözleri içerir.

4. Atharva-Veda: Tanrılara yönelik ilahiler, hastalıkları iyileştirme, yağmur, maddi refah ve düşmanları boyun eğdirmeye yönelik efsunlu sözleri içerir.

Bu dört Veda dışında aynı değerde olmayan vedalar da vardır:

Ayvurr-veda: tıbbi bilgiler içerir; Dhanur-veda: Askeri bilgiler içerir; Gandharva-Veda: müzik ve dans sanatı

Her veda üç bölümden oluşur: Brahmanalar, Aranyakalar ve Upanişadlar.

Brahmanalar: Ayinler ve onların yerine getirilişi ile ilgilidir. En önemlileri, Aitareya, Kauşitaki, Caiminiya, Taittiriya, Satapata Brahmana

Aranyakalar: Hindu hayat tarzının aşamalarından, kurban törenlerinden bahseder.

Upanişadlar: Hikmetin hoca-talebe ilişkisi içinde ehil olana aktarılması şeklinde Hinduizm’in ana anlayışları anlatılır. M.Ö. 800-400 arasında ortaya çıktıkları kabul edilir. Sahih olduğu kabul edilenler: İşa, Kena, Katha, Praşna, Mandukya, Taittiriya, Aiteraya, Chandogya, Bırhandıranyaka, Mahanarayana ve Paingala Upanişad.

B. Smriti Metinler: (Hatırlanan şey, hafıza, gelenek anlamına gelir) İkincil otoritelerdir. Bir Hindunun gündelik hayatına ilişkin bilgiler içerdiği için şrutiden daha önemlidir. Ramayana, Mahabharata (Bu iki destanı içeren İthasa), Puranalar ve Dharma-Şastralar

1. Ramayana, Valmiki’ye atfedilir. Yazımı, M.Ö. VI. Yyda başlamış bir destandır. Vişnu’nun avatarı kabul edilen Rama’nın şeytan kral Ravana tarafından kaçırılan karısı Sita’yı maymun kral Hanuman’ın yardımıyla kurtarışınının hikayesini anlatır.

2. Mahabharata, Vedaların düzenleyicilerinden bazen Vişnu’nun avatarı kabul edilen Vyasa’ya atfedilir. M.Ö. 3-2. Yy da bitirildiği kabul edilir. Asıl konusu Pandavalar ve Kuruvalar arasındaki savaşı anlatır. Eserin bir alt bölümü olan Bhagavat-gita eserden daha meşhurdur.

3. Puranalar, Bayramlar, kast yükümlülükleri ve hac yerlerinden bahseder. M.S. 4. Yy la tarihlenir. Hint teslisinin unsurlarından olan (trimurti) Vişnu, Şiva ve Brahma’dan birini yücelten on sekiz ana Purana vardır. Bunlar halk Hinduizmi için çok önemli metinlerdir. En önemlisi Krişna’nın hayatını anlatan Bhagavat Purana’dır.

4. Dharma-şastralar, Dini hükümlerin nasıl uygulanacağı, yeniden doğumun nasıl olacağı gibi konular yer alır. İki binden fazla olan dharma-şastralardan en etkili olanı Manu Yasaları (Manu Smriti)’dır.

İNANÇ ESASLARI

Hinduizm’de bir inan sistemi yoktur. Ancak, ayırt edici bir takım özelliklerinden söz edileblir.

Tanrı İnancı:

Hinduizm’in çok tanrılı bir görüntüsü vardır. Sanskirtçe’de tanrı anlamına gelen deva ve devata bütün yüce güçler ve Hindular tarafından deva sıfatına layık görülen önemli insanlar için kullanılır. Deva, alışılmamış ve sıradan olmayan bir şey ifşa eden, güç ve etki uygulayan, faydalı veya zararlı olan her şeydir. Vedalar yer, gök ve ikisi arasında yer alan 33 tanrıdan söz eder. Agni (ateş), Surya (güneş), Usaş (şafak) devalar olarak zikredilir. Vedalarda, yaratan ve kurtaran bir tanrı olarak öteki tanrıların üstünde Aryan halkının koruyucusu Indra ya yönelik ilahilerden birinde “Indra tek olduğu halde o bir çok isimle adlandırılır” şeklinde bir ifade yer alır.

Upanişadlarda devalar arka plana atılır.

Puranalar döneminde bazı tanrılar büyük şahsiyetler olarak ön plana çıkar: Brahma (yaratma), Vişnu (muhafaza) ve Şiva (yok etme) (trimurti). Bunlar kurtuluşu sağlayan işvaralar (rabler) olarak görülürler. Tanrılara ibadet (puja), tanrıların farklı bedenlerle yer yüzüne inişi (avatara) söz konusudur.

Hinduların çoğu ilahlardan birini kendi kişisel tanrısı olarak seçer. (İşta devata). Bu ila onların dindarlığının odağı haline gelir. Farklı insanların farklı tanrı seçmesi benzersiz bir politeizm oluşturur. Kendi ilahlarını nihai güç Brahma’nın tezahürlerinden biri görür. Hintlilerin çoğunluğu yaratıcı, devam ettirici ve taleplerini kendisine ilettikleri tek bir tanrıya ibadet ederler.

Hinduizmin diğer inançları: kast Sistemi, Karma, Samsara, Reenkarnasyon, Mokşa’dır.

Kast/varna Sistemi: Hint toplum yapısı dört temel kasttan oluşur: Brahminler, Kşatriya, Vaişya ve Sudra. Rig-veda bu sınıfsal ayrımın tanrısal bir kökeninin olduğunu belirtir. İki kez doğanlar diye de adlandırılan ilk üç kast asıldır. Dördüncüsü kast dışıdır. Dokunulmazlar (nihsprşya) olarak isimlendirlir. Bu kesime dönük ayrımların kaldırılmasına çalışılsa da hala mevcutturlar.

Karma Anlayışı: Kast sistemiyle doğrudan ilişkilidir. Karma kişilerin içlerinde doğdukları kastların belirlenmesinde rol alan işlerdir. Bir önceki hayatta yapılan ve kişinin kastını belirleyen iş eylem ve amel anlamına gelir. “Ne ekersen onu biçersin” sözüyle açıklanabilir. Kast içi ve kastlar arası ilişkileri diğer iş ve eylemlerin neler olduğunu belirleyen metinlere Varna-dhrama-şastra denir.



Reenkarnasyon: Hindulara göre ruh ölümsüzdür. Ruhun bedende olduğu zamanda yaptığı işlerin sonucuna göre yeni bir bedende dünyaya gelmesine reenkarnasyon denir. Bu gidiş geliş döngüsüne de samsara denir. İlk kez Upanişadlarda yer almıştır. Bu ölüm-doğum döngüsünden kurtulup bir başka bedende tekrar bedenlenmemeye mokşa denir. Mokşayı gerçekleştirme yöntemleri; Cnana-marga (bilgi yolu= Brahma hakkındaki cehaletin kaldırılmasıdır, insanlar bu dünyanın çokluk olduğunu sanır.Müstakil bir ruhun atmanın bulunduğunu sanır Bu da reenkarnasyona yol açar Oysa Brahmandan ayrı bir evren bir ruh yoktur. İnsanlar Brahmandan ayrı hiçbir varlığın olmadığını tek gerçek varlığın Brahman olduğunu anlayınca Brahmanla bir olur ve gidiş-geliş sona erer./fesefecilerin yolu), karma-marga (amel yolu Karma belli bir hedef gözertilerek yapılan davranışlar sonucu oluşur aksi durum karmaya sebep olmazİnsan yaptıklarının sonucunda hiçbir hedeflemeksizin yalnız kastının ve hayatın hangi safhasında ise onun gereklerini yerine getirirse o zaman bu yaptıkları karmaya yol açmaz/Hinduların), bhakti-marga (aşkla bağlanma yolu, kendini tanrıya adama/Hint mistikleri)

İBADETLER

Puja ibadet demektir. Maddi ve manevi ilerleme ilerleme sağlamak. Daha çok bireyseldir. Mabed ibadeti zorunlu değildir. Hindu ibadetleri evde yapılanlar, mabette ve hususi vesilelerle yapılanlar şeklinde ikiye ayrılır.

Evdeki ibadet, evde ayrılmış bir oda veya köşede yapılır. İlk üç kast tarafından günde üç kez icra edilen gündelik ibadeti genellikle kadınlar yapar. Ancak Vedik ibadetleri kadınlar yapamaz. Çünkü kadınların bazı kutsal metinleri okumalarına izin verilmez. Sabah, öğle ve akşam ibadeti şeklindedir.

Mabetler, Beşinci yüzyıldan itibaren Hinduizmin ayırt edici bir özelliği haline geldi. Toplu ibadet zorunlu olmadığından bu mabetler daha ziyade tanrılar için yapılmış yerlerdir. Çeşitli şekilleri vardır. Kuzey Hindistana özgü nagara ve güney Hindistana özgü dravida tarzlarıdır.

Yalnızca evde yapılan törenler de vardır. Doğum, erginlik, evlilik ve ölüm törenleridir.

Ölüm törenleri, çocuklarınki hariç cesetlerin yakılması gerektiğine inanılır. Ceset bir nehir kenarına götürülür, yıkanır, giydirilir ve yüzü güneye doğru doğru yakılacak yere yerleştirilir. Orada yakılır. Külleri nehirlere atılır. Ruh cesedin yakılmasından sonra varlığını devam ettirir. Kurtuluşa erenler ebedi varlıklarını devam ettirirler. Kurtuluşa eremeyenler dünyadaki eylemlerine göre cennet veya cehennme giderler. Burada bir miktar kaldıktan sonra karmalarına uygun olarak bir bedenle yeniden dünyaya gelirler. Cennet-cehennem samsaradaki ara duraklar gibidir.

Hac, zihnin teselli edilmesi, dindarlığın tekamülü, manevi yükselme, günahların keffareti amaçlıdır. Yedi kutsal mekan vardır. Mathura (Krişnanın doğum yeridir.-Krişna Vişnunun sekizinci avatarıdır ve ona tapınılır), Ayodha (Rama’nın krallığının bulunduğu yerdir.), Hardwar (Ganjın doğduğu yer), Şiva (linga ibadetinin büyük bir merkezidir), Benares (Şivacılığın merkezi)

MEZHEPLER

KADİM MEZHEPLERİ

Kadim mezhepler, Şivacılık, Vişnuculık, Şaktizm.

Şivacılık, Evrende tek gerçeklik vardır onun dışındakilerin bir gerçekliği yoktur. Yanılsamadır. Kurtuluşa bilgi yoluyla ulaşılır, Yoga ile bu kolaylaştırılabilir. Ortodoksturlar, Vedaların otoritesine inanırlar. Vişnuculardan alınlarına koydukları üç çizgiyle ayrılırlar.

Vişnuculuk, Vişnu ve onun avatarları, Krişna ve Rama üzerinde odaklanan, şahsiyeti olan tek bir tanrıya ibadeti, özgeci bağlılığı ve tanrının inayetiyle kurtuluşu vurgular.Hinduizmin önemli ikinci büyük dini geleneğidir.İnsanlara merhametli olan Vişnu yeryüzünde zulüm, adaletsizlik arttığında bunları düzeltmek için insan ve hayvan bedenlerinden oluşan farklı bedenlerde tecessüt ederek (avatar) yeryüzüne iner. Vişnu, Hindu teslis inancı (trimurti/üç biçim)içinde önemli tanrılardan biridir. Vişnu yaratma ve yok etmeye de kadirdir. Yerel dili kullanırlar. Kast karşıtı ve eşitlikçidirler. Vişnuyu Yüce tanrı olarak kabul ederler.

Şaktizm, Tanrının yaratıcı gücünü ifade eder. Bu gücün dişil olduğu kabul edilir. Şakti, Tanrının adeta maddeleşen ve kendi dışında varlık kazanan yaratıcı gücüdür. Zamanla tanrı belirsizleşir ve Şakti ön plana çıkar. Ve ona dua edilir. Şaktiyi daha cazip hale getiren bir şey de insanın kadına duyduğu hayranlıktır.

MODERN DİNİ AKIMLAR

Müslümanların uzun süreli Hindistan hakimiyetleri (1211-1526 Delhi Sultanlığı, 1526-1757 Moğol İmp.) Hint kültürü üzerinde önemli etkileri olmuştur. İki din arasındaki iletişim eklektik şahıs (Kebir) ve hareketlerin (Sihizm) çıkmasına sebep olmuştur.

İngilizlerin 1805’de Hindistan’da hakim güç haline gelmeleriyle başlayan süreç daha etkili olmuştur. İngiliz hakimiyeti ile İngiliz eğitim sistemi ve Avrupa düşünce yapısı Hindistanda etkili oldu. Bu etkinin sonucu bazı kişi ve hareketler kendini gösterdi:

İlk tepki, Brahmo Samaj hareketi, Bengalli Rom Mohan Roy (1774-1833)tarafından başlatılan (dergi) harekettir. Upanşadlar ve Brahma-sudra’da bulunduğunu iddia ettiği ahlaki tek tanrıcılığı savundu, tanrı ve tanrıçalara ibadeti yasakladı. Sati (kadının ölen kocasıyla birlikte yakılması) olayına karşı çıktı, çocuk yaşta evlilik, kast karşıtı, kadınların eğitimini savundu. Tagore (1817-1905), Keshap Candar (1838-1884) önemli temsilcilerindendi. Avrupa’nın liberal ve bireyci anlayışlarının etkisinde kalmış hiçbir zaman toplumsal bir hareket olamamışlardır. Reforma ihtiyaç var ve bu Batıdan ilham şeklinde olmalıdır.

Arya Samaj hareketi, Bombay civarında Swami Dayananda (1824-1883) tarafından başlatılan bir harekettir. Kuruluş gerekçesi, Aryan Veda dininin eski haline döndürmek ve Vedalar sonrası vuku bulan bütün gelişmeleri reddetmekti. Reforma ihtiyaç var fakat bu Batıdan değil Vedalardan alınmalıdır. Dayananda, putperestliğin, dokunulmazlığın, çocuk yaşta evliliğin ve öteki bozulmuşlukların aslında Vedalarda bulunmadığını savundu. Vedaların sadece Brahmanlarca değil kadınlarca da okunmalıdır. Kendi kaynaklarına müracaat etmek isteyen reformislere model oldu. Hareket, İngilizlere karşı rahatsızlığın arttığı bir dönemde ortaya çıktı, Bal Gangadhar Tilak ile ilişkilendirilen militan Hinduizme yol açtı.

Ramakrişna Misyonu Hareketi, dini ihya hareketlerinden biridir. Bengalli mistik (Ramakrişna) Gandhadhar Chatterji (1836-1886) tarafından başlatılan harekettir. Birçok farklı ekole mensup gurudan dersler aldı. Ramakrişna, nihai olarak bütün dinlerin aynı hedefe giden farklı yollar olduğunu kabul etti. Bu anlayış ölümünden sonra en yetenekli talebesi Vivekananda tarafından hareketin temel özelliklerinden biri haline getirildi. Evrensel Hinduizm olarak adlandırılabilecek olan bu anlayış çokluğun temelinde yer alan birlik ve bütün formüle edilmiş olan inançların izafi olduğu fikrine dayanır.

Yeni Hinduizm, Hinduzim’in çağdaş hikayesi/reform, adaptasyon, yeniden değerlendirme ve saldırgan yeniden tasdiğin tedricen ortaya çıkışı Yeni Hinduizm olarak adlandırılır. Tam temsilcisi M.K. Gandhi (1869-1948) dir. …Kendisini dokunulmazlar konusuna adadı. Hindistan’ın bağımsızlığı konusunda Caynizm’İn ahimsa doktrininden yararlandı. O tartışmasız Hindistan’ın ahlaki lideridir. Halk nezdinde bir aziz Tanrının bir enkarnasyonuydu.

DİĞER DİNLERE BAKIŞLARI

Klasik dönem Hindu düşünürleri Şankara ve Kumarila Hinduizm’i tamamen dışlayıcı bir tarzda yorumlamışlar, müstakil bir din haline gelmiş olan Budizm ve Caynizm gibi hareketleri yanlış olarak kabul etmişleridir.

Modern dönemde Ramakrişna inanç sistemleri bütün dinlerin ortak hedefinin Tanrının idrak edilmesi olduğu, şeklinde çoğulcu bir anlayış ortaya kor. Swami Vivekanandaya göre bütün dinler insan ruhunu tanrıya götüren basmaklardır. (Her basamağın bizatihi değer olduğu iddiası yanlıştır.) Gandhi, başlangıçta Hinduizm’i en hoşgörülü, bütün dinlerdeki doğruluğu ve hakikati kabul eden bir din olarak görürken yani, Hinduizm’e diğer dinlerden daha üst bir yer verirken daha sonraları bütün dinlerin eşitliğini ön plana çıkardı. Dinleri aynı ağacın dalları olarak ifade etti. Radhakrişnaya göre, dini çoğulculuk Hinduzim’in özünde vardır. Farklı tanrı tasavvurlarını özüne nüfuz edilemeyen Yüce Hakikatin değişik tezahürleri olarak kabulün çoğulcu yaklaşımın bir sonucudur der.Şankara ve Kumarila’nın kadim dışlayıcı yaklaşımını çağrıştıran, dinlerin her birinin insanlığın gelişim aşamasındaki bir anı temsil ettiği; son haldeki basamaklar olduğu dolayısıyla geçici olan bu anların mutlak doğru kabul edilmesinin yanlış olduğu şeklindeki yaklaşımlar da vardır.

CAYNİZM

Caynizm, bir cinanın (zafer kazanan) takipçilerini ifade eder. Cina, bir dinin kurucusu olmaktan daha ziyade her zaman mevcut, yok olmaz geleneğin yayıcısıdır. Her cina bu geleneği yeniden canlandırır, yeni bir şey ortaya koymaz, çünkü yol her zaman aynıdır. Yirmidört tane olduğu kabul edilen ve insanları kurtuluşa götürecek yolu inşa edenler anlamına gelen tirthankaralar olarak da adlandırılan cinalar grubunun sonuncusu Vardhamana’dır. Mahavira (büyük kahraman) olarak tanınır. Vardhamana’dan önceki cina Parşva M.Ö. 9. Yy. da yaşadığına dair bilgiler vardır.

TARİHSEL SÜREÇ

Mahavira/büyük kahraman, Vardhamana M.Ö. 6 yy. da mevcut Hindu anlayışının, kurtuluşun kurbanla elde edileceğini söyleyen Vedacı anlayışa ve kast sistemine karşı alternatif kurtuluş yolları arayan ve bulduklarını söyleyen bağımsız (nigantha) gezici dervişler (şramana) içinde yer alır. Otuz yıllık çile ve meditasyonla geçen hayatından sonra ulaştığı noktayı başkalarına da öğretmeye çalışır. 72 yaşında öldü.

Ölümünün ardından cemaatin liderliğini üst düzey şakirtleri üstlendi. Zaman içinde cemaat, giyim ve bazı teknik konulardan hareketle oluşan Digamabaralar (gök-giyinenler-çıplaklığı savunanlar) ve Svetambaralar (beyaz giyinenler) şeklinde iki mezhebe ayrıldı. Ahimsa inancı gereği tarım ve hayvancılıkla uğraşmazlar, ticaretle meşgul olurlar.

KURUCUSU

Vardhamana’dır. Sahip olduğu her şeyi bırakarak bir çileci oldu. Sürdürdüğü uzun meditasyonlardan ve kendisindeki sevgiyi nefreti arzuyu ve isteksizliğin kökünü kazıdıktan sonra mutlak bilgiye, evrensel acıdan kurtulmanın metodunu keşfetti. Bu andan itibaren o bir cina, dünyanın ve ihtiraslarının fatihi, bir kevalin herşeyi bilen, bir arhat ulu, ve bir Mahavira büyük kahraman haline geldi. Kendisini tebliğe adadı. M.Ö. 527’de öldü.

KUTSAL KİTAPLARI

Son cina Mahavira’nın öğretileri M.Ö. 3 yy sonlarında derlendi. Daha sonra yazıya geçirildi. Dili, daha fazla insana ulaşmak için yerel diller karışımı bir dildir. Cayin kutsal kitap külliyatı (agama) üç ana bölümden oluşur: Purvalar, Angalar ve Angabahyalar.

Purvalar: Evrenin yapısı, ruhun maddenin köleliğinde oluşu, felsefi anlayışlara ilişkin polemikler, Yogik ve gizli güçlere ulaşmaya yönelik batıni metotlar, astroloji ve astronomi ile ilgili bilgiler içerir.

Angalar, Tamamlayıcı metinlerdir. Cemaatle ilgili yasa, yanlış görüşlerin denetlenmesi, laikleri aydınlatmaya yönelik anlatılar.

Angabahya, laiklere yönelik anlatılar, keşişlerin hayatını düzenleyen metinler, törensel ilahiler, ölüm için hazırlanma

İNANÇLARI

Dini inanç esasları üç tanedir ve “üç mücevher” olarak adlandırılır. Doğru inanç, doğru bilgi ve doğru davranış’tan oluşur. Öncelik doğru inancındır. Çünkü doğru inançtan kaynaklanmayan davranışların fazla bir değeri yoktur. İnsan doğru eylem sayesinde karmadan kurtulabilir ve hayatın hedefi olan kurtuluşu gerçekleştirebilir.

Herkesin yerine getirmesi gereken beş büyük yemin vardır:

Var olan hiçbir canlıya zarar vermeme (ahimsa=sözle ve eylemle yaralama anlamına gelir. Caynist keşişler havadaki canlılara zarar vermemek için ağızlarını bir örtüyle kapatır, yürürken yerleri süpürmek için elinde süpürge taşıması da aynı gerekçeyle izah edilir.)

Yalan, uydurma söz söylememe (satya)

Çalmama (asteya)

Bekar bir hayat sürme (brahma-carya)/ keşiş olmayan için; İffet

Dünyayı terk etme (aprigraha)/Keşiş olmayan için; Kanaat

(Kamalı haç, el içinde dilimli çember veya teker, Caynizm’in sembollerindendir.

Cayin toplumu (samga), keşiş (kadın-erkek) ve keşiş olmayanlardan oluşur. Kurtuluş keşiş hayatı yaşamakla elde edilebilir.

Cayinist hayatın hedefi, karma’dan kurtulmaktır. Onlar reenkarnasyon inanırlar. Karma, maddi olan ve civa (ruh)ların hepsine nüfuz eden ve onları dünyevi hayata maruz bırakan bir şey olarak kabul edilir. Karmanın civa ile birlikteliği onun doğasını lekeler ve civanın asli niteliklerinden yoksun hale getirir. Bu durum kölelik olarak adlandırılır. Maddenin hakimiyeti altında bulunan civa, herşeyi hakkıyla bilemez olur. Bu durum, Caynizmde varlık hakkındaki gerçeğin bilinemezliği (syadvada) anlayışıyla ilişkilidir. Bu “olabilir” anlamına gelen bu kelimenin doktrin olarak ifade ettiği şey, varlığa birçok noktadan bakılabileceği ve bu noktaların hiçbirinin onun hakkındaki mutlak bir bilgiyi ifade etmediğidir. Ortaya konulan bilgi her zaman belli bir bakış açısından; dolayısıyla şarta bağlı olarak doğrudur.

Suyun sütle birleşmesi gibi civa ile birleşen karmanın, bir başlangıcı yoktur. Ancak ondan kurtulmak mümkündür. Bu iki aşamada gerçekleştirilebilir:

Doğru bilgi ve nefse hakimiyetle karmanın akışı durdurulabilir. (Samvarada)

Daha önce meydana gelmiş karmalar dağıtılır. Bu da kişinin kendini eğitmesiyle hızlandırılabilir. (nijara).

Bu iki aşamanın sonunda ulaşılan hal “mokşa”dır. Civa ile madde birbirinden ayrılır ruh asli özelliğine döner. Böylece samsaradan kurtulmuş olan civa, yukarıda lokakaşa olarak adlandırılan, evrenin en üstünde bulunan ebedi ikametgahına uçar. Buraya ulaşanlar tanrı olarak kabul edilir.

Caynizm ateist bir din olarak görülmesine rağmen, caynistler bunu kabul etmezler. Onlar da tanrılığa ve sayısız tanrıya inanırlar. Ancak kabul ettikleri bu tanrıların evreni yarattığına inanmazlar. Kabul ettikleri tanrılar, daha önceki hayatlarında bir çok iyi iş yaptıkları için yukarıdaki dünyada olma hakkını kazanmış olan ölümlülerden başka bir şey değildir.

Herşeye güç ve kuvveti yeten bir tanrı anlayışına sahip olmamalarına rağmen bu niteliklere sahip, herşeyi bilen (kevalin) cinalar vardır. Geçmişin cinaları en yüce tanrı olarak kabul edilir.

Tanrılar, insandan daha aşağı konumda bir varlık olarak da kabul edilir. Nirvanaya ulaşmak için onlar da insan olarak dünyaya gelmek zorundadırlar. Bu durum tanrıların da reenkarnasyona tabi olduğu anlamına gelir.

İBADETLERİ

Cayinist toplum keşişler ve keşiş olmayanlardan oluşur. Cayin toplumunda ilahilerden, haçtan, yirmi dört tirthankaranın heykellerine meyve, pirinç ve süt takdimi şeklindeki ibadetlerden keşiş olmayanlar sorumludur. Keşişler bu törenlere katılsa da yönetmezler. Keşişler diğerlerine örnek olur nadiren de öğreticilik yağarlar.

Mabetlerde tirthankaraların heykelleri bulunur. Doğası gereği yaratıcı tanrıyı kabul etmemelerine rağmen, tirthankaralara, mükemmeliğe ulaşan ruhlara ve Hinduizm’den geçen bazı küçük tanrılara ibadet edilir. Heykellerin varlık sebebi kurtuluşa ermek isteyenlere örnek olmaları, zihinleri nirvanaya hazırlama amaçlıdır.

Her sabah şafaktan önce kalkar, yüzlük tespihlerle beş büyüklere ve yüce varlıklara dua edilir. Manastırlarda günah itirafı ve keffaret uygulamaları vardır.

Svetambara Cayini ibadetleri, sabah yedide başlar. Banyo yapar. Kutsal atkı bele sarılır. Üç cevher üzerinde tefekkür eder; doğru inanç, doğru bilgi ve doğru davranış. Günah ve tasaları bir kenarda bırakmak için “nisah” kelimesini okur. Mabette tirthankaraların heykelleri yıkanır. Mum ve lamba sallanır. Pirinç takdim edilir. Bu takdimelerden sonra en önemli kabul edilen “bhava puja” (manevi ibadeti) yapar.

Digambarların mabetlerinde resmi görevli bulunur. İbadet cemaatle yapılır. Pirinç ve kuru meyve takdimesi yapılır.

Bayramların en çok bilineni kadın erkek keşişlerin yağmur mevsiminde sığınaklarda bulundukları Ağustosta kutlanan Pajjsana’dır. Oruç ve meditasyon yaparlar. Bayramlar, cemaat kimliğini güçlendirir.

Hac, Önemli olayların yaşandığı yerlerde yapılır. Bihar kentindeki Sa**** Sikhara, Girnar Dağı, Abu Dağı v.d.

MEZHEPLERİ

İki mezhep vardır: Digambara (hava giyinenler veya çıplaklar=dünyayı terkin tam bir ifadesidir, kadınların kesintisiz hava giyinemeyecekleri için kurtuluşu gerçekleştirmeleri sözkonusu değildir. Erkek olarak yeniden bedenlenme durumunda bu mümkün olabilir.Merkezleri, Mysore) ve Svetambara (beyaz giyinenler, merkezleri, Kathiavar’dır.)

HİNT DİNLERİ-2 (3. ÜNİTE)
Budizm-Sihizm
M.Ö. VI. Yüzyılda Hinduizm içinden çıkarak var olan Brahmanların hakimiyeti, kurbanın yegane kurtuluş yolu oluşu ve kast sistemine karşı alternatif kurtuluş yolları sunan dini hareketlerden (Caynizm) biri de Budizm’dir. Caynizm’den farklı olarak yayılmacı bir karaktere sahip olması ve yayıldığı bölgelerde etkili olmuştur.

Budizm’in kurucusu Goutoma Sidharta’dır. Bodi ağacının altında soylu gerçeği keşfeder. Bundan sonra aydınlanmış, uyanmış anlamına gelen Budha ismiyle anılır. Çile hayatını bıraktığı için kendisini terk eden beş müridini Varanasi/Benares’deki geyik parkında bulur onlara dört soylu gerçek ve çilecilikle dünyevi zevkler arasında orta yoldan bahseder. Dharma/yasanın çarkını döndürmek olarak bilinen bu ilk vaaz aynı zamanda Budizm, Budha sasana olarak adlandırılan dinin tarihinin de başlangıcını oluşturur. Bu beş kişi arhat (aziz) haline gelir ve sangha adını alacak Budist cemaatin ilk çekirdeğini oluşturur.

Ölümünün hemen ardından yapılan ve birinci konsilde keşişler, doktrini (dhamma) ve disiplini (vinaya) derlediler. Budanın ölümünden yüzyıl sonra manastır kuralları ve onun manevi statüsü konusunda bir takım tartışmalar çıktı. Vesali’de ikinci konsil düzenlendi burada dhamma ve vinayanın sahihliği onaylandı. Üzerinde uzlaşılan bu prensipler Budist okullardaki öğretinin temeli kabul edildi.

Budizm, m.ö. 3 yy.da Maurya hanedanlığından Kral Aşaoka’nın dini benimsemesinden sonra gerçek bir yayılım sürecine girer. Onun koruyuculuğu altında düzenlenen üçüncü konsilde öğreti hakiki doğasına kavuşur ve Budizm’in kutsal metin külliyatı tripitaka (üç sepet) şekillenir. Bu dönemde çeşitli bölgelere misyonerler gönderilir. Fermanlarında Suriye, Mısır, Makedonya ve Kuzey Afrika’ya misyonerler gönderdiği belirtilir.

Yedinci yüzyıldan itibaren Budist toplum (sangha)nın gücünde düşüş yaşandı. Bunda Caynizm’in yayılması ve ibadet ve felsefi anlayışlar açısından tutarlı Budizm’i de içine alan bir Hinduizm’in gelişmesinin etkisi oldu. Bu durumda İslam’ın yayılışının da rolü oldu.

1850’den itibaren yeniden bir canlanma yaşandı. Bu canlanmada Batılı bilim adamlarının da katkısının olduğu kabul edilir. Hindu bilim adamlarının üzerinde çalışma yapmasında teşvik edici oldular. Hindistanın bağımsızlığından sonra Budha’yı onurlandırma yönünde gelişmeler yaşandı bunun sonucu olarak Budist sembol bayraklarına konuldu. Birçok kutsal anıt restore edildi. Bastırılmış sınıflar (dalit) Budizm’de kendilerine yer buldular.

Hindistan dışındaki Budistlerin sayısı da oldukça fazladır. Yayıldığı bölgelerdeki Budizm’i Güney, Kuzey ve Doğu Budizmi şeklinde incelenebilir.

Guney Budizmi, güney Asya ülkeleri, Sri Lanka, Seylan, Burma, Kamboçya, Laos, Tayland ve Vietnam. Sri Lanka’ya misyonerler tarafından getirilen Budizm’in Theravadin şekli burada çok güçlü olmuştur. İngiliz işgalinden sonra modernist bir versiyonu gelişti. Protestan Hıristanyanlıktan etkilenen bu grup Protestan Budistler olarak bilinir. Günümüzde bu hareketin bir örneği, Sarvodaya Shramandana Köy Gelişim Hareketi’dir.

Güney Asya kültürlerinin oluşumunda Budizmin önemli rolü vardır. Burma sanghası, özel meditasyon teknikleri geliştirme ve bunları öğretme özellikleriyle ön plana çıkar. Tayland, Dhamma hakkındaki öğretilerin ve uygulamalarının gelişiminde merkez oldu. Kamboçya ve Laos’ta halkın tamamı Budist’tir. Bazılarında devlet dinidir.

Kuzey Budizmi, Tibet, Moğolistan ve merkezi Asya’da yer alır. Tibet Budizmi, Tibet’in eski inanç ve kültleri ile Budizm’in yeniden doğum anlayışının birbirlerini etkilemesiyle oluşmuştur. Sanskritçe’de guru anlamına gelen Lama kelimesini kullandıkları için Lamaizm olarak da bilinir. Çeviri, edebi çalışmalar, bilim ve mabet inşa konusunda mahirdirler.

Doğu Budizmi, Çin, Kore ve Japonya’daki Budist anlayış kastedilir. Çin’e m.ö 50’li yıllarda tüccar ve keşişler yoluyla girdi. Çin dinleriyle etkileşim yaşadı. Bazı krallıklar resmi din olarak kabul ettikleri de oldu. Zaman zaman da takibata uğradılar. 1980’den itibaren yeniden bir canlanma görülmektedir.

Kore’ye Budizm m.s. dördüncü yyda Çin üzerinden geldi. Kore’den de Japonya’ya altıncı yüzyılda geçmiştir. Japonya’da yayılmasını Konfüçyanizm’in de etkisinde şekillenen Çin Budizm’i sağladı. Budizm Japonya’da yerel inanç Şintoizm’le de etkileşti. Farklı bir Budist gelenek olan Zen Budizm olarak Japonya’da varlığını devam ettirmektedir.
KURUCUSU:
Budizm’in kurucusu Budha tarihsel bir şahsiyettir. Ancak bazı Budist gruplara göre o, mucizevi nitelikleri olan aşkın bir varlıktır. Budha’nın biri tarihi diğeri inancın konusu olan birbirine girmiş bir hayatı vardır. Budha, m.ö. 563’de bugün ki Nepal sınırları içerisinde doğmuş ve 483’de ölmüştür. Yönetici sınıfına mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Belli bir yaşta entelektüel ve manevi bir rahatsızlık yaşadı. Zevk dünyasına yönelik bir tatminsizlik hissetti. Bu tatminsizlik dünyanın geçiciliği ve insanı ölüme götürecek her türlü rahatsızlığa maruz kalacağı gerçeğinden kaynaklanıyordu. Her türlü zevk ve lüksü terk etti. Yıllar süren bir arama sonunda bir aydınlanma yaşadı. Dört Aryan Hakikatini ve Sekizli Yolu tebliğ etti. Ölümünden sonra şakirtleri sözlerini biraraya getirdiler. Pali Konon’un bütünü ve Mahayana sutralar külliyatı oluştu.

Yaşayan Budha ile ilgili tarihi bilgiler bunlardır. Ancak onun ardından oluşturulan da bir Budha vardır. Onunla ilgili olarak şunlar söylenir:
O, insan üstü niteliklere sahip biridir. Adeta bir güneş tanrısıdır. Doğumu ve ölümü zamanla yaşıttır. Budha, insan suretindedir ancak o bir insan değildir. O, herbir çağda yeni bir bedenle yeryüzüne inen aydınlanmaya hazır, aydınlanacaklardan, boddhisattvalardan biridir. O, bir çok kez dünyaya gidip gelmiştir. Tarihsel Budha bedeni onun yedinci bedenidir. / Budha annesinin böğründen dünyaya gelir. Yani doğum bakire olarak gerçekleşir. Doğar doğmaz garip olaylar gerçekleştirir. Kendi gölgesinin yer değiştirmemesi gibi gariplikler yaşanır. Babasının onu dünyevileştirme çabalarında başarısızlığı anlatılır. Geçeceği yol üstünde birinci gün yaşlı bir insan, ikinci gün bir hasta, üçüncü gün yakılmaya götürülen bir ölü ve dördüncü gün münzevi bir keşişle karşılaşır. Bunları göre Sidharta ihtiyarlık, hastalık, ölüm ve var olmanın yol açtığı bu değişikliklerin üstüne çıkmış insan hakkında bilgi sahibi olur.

Münzevi bir hayat yaşar. Etrafında beş şakirt oluşur. Ancak bunun fayda vermediğini görerek bunu da terk edince şakirtler de onu terk eder. Bodhi/bilgi/uyanıklık ağacının altında “bedenim kurusa bile ölümün acısına yol açan şeyle onun ilacının bilgisine ulaşmadan oradan ayrılmayacağım” der. Sonuçta mutlak uyanıklığa ulaşır. O bir budhadır.

Uyanma gerçekleştikten sonra bodhi ağacının etrafında yedi hafta kalır bu süre içinde iki önemli olay olur: 1. Ölüm ve kötülük tanrısı Mara onu yoldan çıkarmak için her şeyi yapar fakat başarısız olur. 2. Ulaştığı bilgiyi diğer insanların anlayamayacağı dolayısıyla sıkıntı çekeceği endişesinin tanrılar tarafından giderilmesidir. Bundan sonra kendisini terk eden beş şakirtinine ilk vaazını verir ve yasanın tekerleğini döndürür.

Zamanla gezgin rahiplerle büyük bir topluluk oluşur. Kadınların da bir keşişler topluluğu oluşturmasına izin verilir. Seksen yıllık ömrü sonunda ölür, cesedi yakılır. Yakıldığı odun yığını ve küllerinin konulduğu kablar üzerinde sonradan ilk on stupa inşa edilir.

KUTSAL METİNLERİ:
Budha öğretilerini şifahi/sözlü olarak aktardı. Sangha/Budist cemaat ezbere ve okuma şeklinde bu metinleri aktardı. Birinci konsülde sahihliği onaylandı. Metinlerin sesli okunması geleneği bugün de devam etmekte ve sakinleştirici, kötülükten koruyucu ve kutsal bir eylem olduğuna inanılır.

Kutsal metinler üç kategoriye ayrılır: 1. Tipitakada (tripitaka) (Budha’nın ağzından çıkan sözlerden oluşur, kanonik metinlerdir. Palicedir. 2. Kanonik olmayan fakat kanoniklere benzeyen metinler. 3. Sahte kanonik ve kanonik olmayan metinler.

Budha mesajını belli bir dille ifade etmemiş seyahat ettiği bölgenin yerel dilini kullanmıştır. Daha çok Magadha bölgesinde seyah ettiğinden metinler Maghadi dilinde idi. Daha sonra SanSkritçe metinlerin önemli dillerinden oldu. 19 yy ortalarından sonra Max Müller’in çevirileri ile (Sacret Books of East) İngilizce tercümeleri başladı.

Therevadinlerin kutsal metinleri Palicedir. M.Ö. 25 teki konsülde Sri Lanka’da yazıya geçildi. Üç ana gruba ayrılır, tipitaka (üç sepet) olarakadlandırılır. Üç bölüm: Vinaya Pitaka, Sutta Pitaka, Abhidhamma Pitaka’dır.

Vinaya Pitaka, Şakirtlerin yanlış davranışları karşısında düzenlenmiş 227 davranış kalıbından bahseder. Kadın-erkek keşişlerin uyması gereken kurallardır. Cemaatin ahlaki standartlarını yüksek tutmaya yöneliktir.

Sutta-Pitaka, Öğretinin ana kaynağıdır. Beş nikaya ya da derlemeden meydana gelir.

Abhidhamma-Pitaka, öğretinin felsefi çözümlemesinin yapıldığı metinlerdir. Keşişlerin faaliyetleri sonucu ortaya çıkmıştır.
Mahayana’nın bir mezhep haline gelmesinden sonra bir takım yeni sutralar yazıldı. Prajnaparamita-sutta, hikmet, mükemmellik sutrasıdır. En eski ve etkili olanıdır. Boşluk öğretisini anlatır. Saddharmapundarika Sutra, Lotus sutra olarak da bilinir. Öğretiyi düzenler. Japonya ve Çin’de önemli sutra olarak görülür. Vimalakirtinirdesa Sutra, Hristiyan döneminin başlarında telif edildi.

Tantrik Budizmle birlikte yeni metinler oluştu. Bunlar törenler ve ritlerle ilgilidir. Kriya tantra, Yoga tantra ve üst düzey mistisizle ilgili Anuttarayoga tantra’dır.

Therevada’lar bu külliyatı cemaatin öğretilerini ve hayatını yalnızca anlatan metinler olarak görür. Mahayanistler, kutsallık atfederler.

İNANÇ ESASLARI:
Klostermaier, genel anlamda sonradan Budist olunamayacağını, ancak bazı mezheplerin tercih edilebileceğini ifade eder. Budistlerin her eyleme kendisiyle başladıkları “üç mücevher” adlı bir amentüleri vardır. Budha’ya, dharmaya ve sangha ya sığınma ifadeleridir.

Budha aydınlanmış kimse için kullanılır. İki tür budha vardır: 1. Aydınlanan ancak onu insanlara öğretmeyen (Pacceka Budha). 2. Aydınlanan ve başkalarına öğreten (Samma Sambudha). Theravada onu, insanları aşan zihni gücüyle üstün bir insan olarak kabul eder. Gautama Budha’dan önce budhalar geldiği gibi kendisinden sonra da gelecektir. Bunlardan Gautama’dan sonra gelecek budhanın adı Maiteraya’dır.

Mahayana Budizmi, budhayı aşkın bir varlığa dönüştürmüş, heryerde hazır ve nazır olduğunu kabul etmiştir. Gautama bu aşkın budhanın tezahürü olarak kabul eder. Onlara göre budha üç bedene/görünüşe sahiptir; Nirmankaya, Sambhogayaka ve Dharmakaya.

Theravada Budizminde aydınlanmasını gerçekleştirmiş ve nirvanaya ulaşmış kişiye arhat sıfatı verilir.

Üç Budist mücevherin ikincisi Dharma’dır ve yanlışın zıddı olarak doğru, kosmosun yasası, eşyanın doğası gibi anlamlara gelir. Budha’nın öğretisinin (dharma) iki yönü vardır: 1. Dört seçkin hakikat, Dukkha(acı çekme), Samudya (acının kökeni), Nirodha (acının kaldırılması) ve Maggha (sekiz seçkin yol).2. yönü (varlığın üç özelliği): Dukha (acı), Anicca (geçicilik), Anatman (ruhun yokluğu).

Dukkha: (acı) Daimi ölüm ve yeniden doğumdan kaynaklanan acıdır. Hayat acılarla doludur. Önce acının varlığı tespit edilir.
Samudya: (acının kökeni) Acının sebebi tespit edilir. Bu da insan arzusudur. Arzunun da kaynağı cehalettir. Arzu eyleme yol açar. Bu da yeni arzulara ve yeniden doğumlara neden olur. Doğumlar döngüsü samsara olarak nitelenir.
Nirodha: (Acının kaldırılması) Budha’yı çağdaşlarından ayıran varlığını ve sebebini tespit ettiği acının kaldırılmasının da mümkün olduğunu bulmuş olmasıdır. Ona göre arzunun ortadan kaldırılmasıyla acı da ortadan kalkar.
Maggha: (Sekiz seçkin yol) İnsanı yaşadığı acıdan kurtaracak kendi kendini disipline etme yoludur. Bunlar: Doğru inanç, doğru konuşma, doğru eylem, doğru yaşam, doğru çaba, doğru düşünme, doğru yoğunlaşma, doğru meslek. Budizmin ahlaki yaşam kurallarını içeren sekiz dilimli yola ilave olarak beş Budist emiri diye bilinen öğretiler vardır: Yaşayan canlıları öldürmeme, verilmeyen şeyi almaktan kaçınma, duyusal yanlış davranıştan kaçınmak, yalan söz söylemekten kaçınmak, uyuşturuculardan uzak durmaktır.
Varlığın Üç Özelliği:

Anicca (Geçicilik): Acıdan kurtuluş yolunu arayışında ulaştığı sonuçlardan biri, dünyada her şeyin sürekli bir akış halinde olduğu, her şeyin değiştiği, değişmeyen hiçbir şeyin bulunmadığıdır.
Dukkha (Acı):
Anatman (Ruhun Yokluğu): Budha geyik parkında verdiği vaazinda insanlar da dahil canlı varlıkların hiç birinin değişmeyen ebedi, Tanrı tarafından yaratılmış, ilahi bir kaynaktan gelen anlamında hiçbir şeyin bulunmadığıdır. Canlı varlıklar, sürekli değişen zihni ve fiziksel şeylerin toplamından ibarettir. Bunlar cehaletin yol açtığı hırs ve bencillik tarafından biraraya getirilirler. Cehalet ortadan kalktığında tamamen ortadan kalkarlar. İnsanların cehalet döneminde yeni bedenlerle dünyaya gelmelerine yol açan ise karmadır.
KARMA
Bütün Hint kökenli dinlerde mevcuttur. Fiil, eylem anlamına gelir. İnsan dünyada iradi fiillerinin karşılığını bir sonraki gelişte görecektir anlayışını ifade eder. İnsanın mevcut halini belirleyen herhangi bir varlık aşkın ya da içikin değil bizatihi kendisidir. Bir sonraki hayatta daha iyi bir hale gelmek istiyorsa ona göre bir hayat yaşamak zorundadır.

YENİDEN DOĞUM
İnsan, acıya dair Dört Seçkin Gerçek hakkındaki cehaletinin üstesinden gelinceye ve Sekiz Dilimli Yolu takip edip kurtuluşa (Nirvana) erişinceye kadar bu dünyaya gidip gelecektir. Hint düşüncesinde değişmeyen bir öz olarak
Ruhun varlığı kabul edilirken Budizm’de değişmeyen öz anlamında ruh kabul edilmez. Bu nedenle Hinduizm’den farklı olarak reenkarnasyon olarak adlandırmak uygun olmaz. Yeniden doğum demek daha doğrudur. Budistlere göre fiziki veya biyolojik bedenin hayatı sona erdikten sonra, onda bulunan hayat güçlerinin bir başka varlıkta var olmayı sürdürür. Fiziksel ve zihni enerjiler sürekli değişmektedir. Bir anda ölüm ve bir sonraki anda yeni bir doğum vardır. İnsanlar yeniden bu dünyaya gelmeden önce, kötü karmalarının bir gereği olarak cehenneme giderler. Dokuz soğuk dokuz sıcak cehennem vardır. İyi karmaları olanlar da cennete giderler. Bir anlamda cennet ve cehennem ölüm ve yeniden doğum arasında ara bir bölgedir.

BAĞIMLI ORTAYA ÇIKIŞ
Her şey birbirine bağlı olarak ortaya çıkar, var olur. Nirvana hariç hiçbir şey bağımsız değildir. Her şey birbirine bağlı on iki zincir halinde başka bir şey tarafından belirlenir. Bu on iki sebeplilik zinciri şunlardır: Manevi cehalet, inşa edici eylemler, bilinç, zihin ve beden, altı temel duyu, duyusal uyarım, his, arzu, tamah; varlık, doğum, yaşlanma ve ölüm. Cehalet ortadan kalkınca zincirin sonunda yer alan doğum ve ölüm sona erecek ve artık doğum ve ölümün olmadığı nirvanaya ulaşılacaktır.

NİRVANA
Budizmin nihai hedefi olan kurtuluşu ifade eder. Sakinleşme ve sönme anlamına gelir. Cehaletin kalkması durumudur. O, bir haldir. Tanımlanamaz, kelimelerle ifade edilemez. Yokluk da değildir. İhtirastan, arzudan, nefretten ve yanılsamadan kurtulma, yani cehaletin ortadan kalkması Nirvana halidir. Bu yüzden insanlar yaşarken nirvanaya ulaşırlar. Budha bu durumu hayattayken yaşamıştır. Yaşarken kurtuluşa erme durumu Hinduizm’den gelmedir. (civan-mukti).İnsanlar yaşarken nirvanaya ulaşmış olsalar da karmaların sonucu olan bedenleri devam ettiğinden yaşamaya devam ederler ve ölünce de Nirvana tamamlanmış olur. Yeni doğum gerçekleşmez.

Budistlerin kendisine sığındıkları üçüncü mücevher sangha (Budist cemaat)tir. Sangha, erkek-kadın keşişlerle, erkek-kadın keşiş olmayan Budistleri içerse de bugün ilk iki grup anlaşılır.

Sanghaya giriş özel bir tören olan takdis/atanmayla olur. Uzun bir eğitim süreci içinde olur. Sosyal ve aile bağlarından kopar. Çoğunlukla yeni bir isim alır. Elbise ve sadaka kaseleri dışında bir şeyleri yoktur. Saçlarını traş eder veya oldukça kısaltır. Renkli elbiseler giyer, Therevada’da portakal, Kore’de gri, Japonya’da siyah, Tibet’te koyu kırmızı renkli elbise giyerler.

İBADETLER
Dışsal ve içsel ibadetler, dışsal ibadetler evde ve mabette yapılanlar şeklinde ayrılabilir. Evlerde Budha’nın heykeli dikkat çekecek bir konumda yerleştirilir. Bir kısım Budist evlerinde ibadet için ayrılmış bölümler vardır. İbadet, lotus pozisyonunda, yatar durumda, ayakta ya da yürür şekilde yapılmış Budha heykeline dönülerek yapılır.

Budizm’de ibadet bireyseldir. Cemaat şeklinde ibadet toplu yapılmaz. Ancak keşişlerin rehberlik ettiği ayinler olur. İnsanlar tek başına veya grup olarak mabetlere (pagoda) gelir orada ibadetlerini istedikleri şekilde yaparlar. Mabede ayakkabılarını çıkararak girerler. Budha’ya yiyecek, çiçek ve mum takdim ederler.

Budist mabetler için ilk kullanılan isim, supadır. Çin ve Burma da pagoda, Seylan’da dagoba, Tayland’da ise wat denilir.

İçsel ibadet, meditasyondur. Zihnin şekli olarak eğitilmesini, konsantrasyon ve derin anlayışı içerir. Hedefi, zihni arındırmak ve hakikatin gerçekleştirilmesine götüren farkındalığı, enerji ve huzuru geliştirmektir. Budizm’de iki türlü meditasyon vardır. Birincisi, zihni belli bir nesne üzerinde yoğunlaştırma, samhatadır. Bu insanı nirvanayı anlamaya götürmez. İkincisi, eşyanın ve nirvananın doğası hakkında bir anlayış sağlayan vipassanadır. Düşünceli olmayı, dikkati ve analitik idrakin artmasını sağlar. Budizme has meditasyon bu dur.

Hac, yaygındır. Kutsal varlıkların hayatlarındaki olayları canlı tutmak, manevi arzuları güçlendirmek, karma bakımından verimli eylemler gerçekleştirmek, gidilen yerlerdeki tanrıların korumasına mazhar olmak ve istediği bir şey gerçekleşirse hacca gideceği yeminini yerine getirmek gibi sebeplerle yapılır.

Hac mekanları: Nepal’de Budha’nın doğduğu Lumbini koruluğu, aydınlandığı yer, Bodhgaya, ilk vaazını verdiği yer, İsipatana, öldüğü yer, Kuşinara.

Bayramlar, her mezhebin kendine göre bayramları vardır. Ayrıca, tarımsal döngü, ulusal tanrılar ya da Konfüçyanizm gibi farklı geleneklere ait kutlamalarda Budistlerce kutlanır. En önemlş bayram Vesak bayramıdır ki Budha’Nın doğumu, aydınlanması ve ölümü adına kutlanır. Yağmur mevsiminin sonunda Budha’nın gökten dönüşü anısına da bir bayram vardır.

MEZHEPLERİ
İlk bölünme Budha’nın ölümünden yüz yıl sonra toplanan ikinci Budist konsülünden sonra rahipler arasındaki görüş farklılıklarından ortaya çıktı. Ayrılık konuları; manastır disiplinindeki herhangi bir değişikliği kabul veya kabul etmeme, Budha’nın aşkınlığı konularında olmuştur. Miladi asrın başlarında on sekiz okulun varlığından söz edilir. Günümüzde üç ana okul varlığını devam ettirmektedir: Theravada (Hinayana), Mahayana, Vajrayana

Theravada (Güney Budizmi ve Hinayana olarak da bilinir), M.Ö. I’den itibaren oluşmaya başlamıştır. Sthaviravadinlerin öğretisidir. Pali kanonunu oluşturan ekoldür. Burma, Kamboçya, Sri Lanka, Laos ve Tayland’daki Budist’lerin okuludur. Budhaya tapınırlar. Boddhisattva teorisini kabul etmezler. Nihai hedef mükemmel bir aziz olmaktır. Asıl hayat, manastır hayatıdır. Laik cemaat kurtuluşa eremez. Topluma karşı herhangi bir sorumluluk taşımazlar. Bireysel kurtuluşu esas alırlar. Mahayanacılar “küçük araba” anlamında Hinayana adını verirler.

Mahayana, (Kuzey Budizmi olarak da bilinir, büyük araba anlamına gelir) M. Ö. I yüzyılda ortaya çıktı. Tibet, Moğolistan, Çin, Kore, Vietnam ve Japonya’da yaygın Budizm’dir. Boddhisattva ideali benimsenir. Her bir şahsın Budha olma ideali söz konusudur. Budha’ya aşkın bir statü tanınır. Budha’nın üç farklı bedene sahip olduğu (trikaya)na inanılır. Merhamet ve hikmet, ibadet, laik kişilerin önemli oluşu, felsefedeki yeni düşünceler, Nirvana, samsara ve yeni sutralar temel özellikleridir.

Vajrayana, M. S. 7 yüzyılda ortaya çıkmıştır. Mahayana içinde gelişmiştir. Mahayana ve Hinduizmin birbirini etkilemesinin bir sonucu ortaya çıktı. Budhalığa ulaşma hedefi vardır. Tantrik uygulamalar buna ulaşmanın daha kısa ve çabuk yolunu gösterir.

DİĞER DİNLERE BAKIŞ
Kurtuluş sekiz katlı yolu Yani Budist anlayışı benimsemekle mümkündür. Bu durum cemaat içindekilerin de eşit şartlarda kurtuluşa ereceği anlamına gelmez.

SİHİZM
15 yüzyıl’da Pencap bölgesinde ortaya çıkmıştır. Sih kelimesi, talebe, öğrenci anlamına gelen Sansçe “şisya” kökünden gelir.

TARİHSEL SÜREÇ
Kurucusu Guru Nanak’tır. Nanak, Devlet Han’ın yanında çalışan biridir. Tanrı (Nam)nın inayetine mazhar olmuş ve insanları inancına davet etmeye başlamıştır. Çeşitli yerlere bu amaçla seyahatler yapmıştır. Hatta Bağdat ve Mekke’ye gittiği rivayet edilir. 1539’da ölür. Kendi yerine “benim kolum” anlamında Angad olarak Lehra’yı seçti. Cemaati Guru Nanak’tan başlayarak 1708 yılına kadar yöneten on guru kabul edilir.

Bütün gurular kşatriya kastına mensup tüccar bir alt gruba mensupturlar. Dördüncü gurudan sonra guruluk Nanak’ın soyundan gelenler şekline büründü. Sih topluluğunun gelişmesinde ikinci guru Angad önemli işler yapmıştır. O Nanak’ın ilahilerini derledi. Sih hayat tarzı, ibadetlerde kullanılacak malzemeleri oluşturdu. Guru Amar Das, Beas nehri üzerinde Goindwal kasabasını kurdu. Kast ayrımını lağvetmek için ortak mutfaklar uygulamasını başlattı. Guru Ram Das, Amritsar şehrinin inşasına başladı. Guru Arjun, Amritsar etrafında kasabalar kurdu. Böylece siyasi ve askeri taban oluşturdu. Amritsarda mabet inşasını başlattı. Adi Granth’ı derledi. İlk Sih şehididir. Guru Hargobind, Sihler için askeri bir program geliştirdi. İlahiler yazmadı. Bu nedenle Adi Granth manevi rehber konumuna geldi. 10. Guru Gobind Singh iki açıdan önemlidir: Sihlerin silahlı gücü Khalsa (saf temiz)yı kurdu. Kılıç vaftizini uyguladı ve kendilerine özgü beş kutsal simgeden oluşan bir giyim tarzını geliştirdi. Kendisinden sonra Adi Granth’ı guru tayin etti. Adi Granth’ın ismi Guru Granth Sahib olarak anıldı.

KURUCUSU
Kurucusu Guru Nanak’tır. Müslüman ve Hindu hocalardan iyi bir eğitim almıştır. 30 yaşlarında Tanrının çağrısına muhatap oldu. Bein nehrinde yıkanırken yaşadığı bu tecrübeden sonra kendini tanrının yolunu tebliğe verdi. Seyahatler yaptı. Bir ibadet merkezi kurdu. Ekim 1539’da öldü.

KUTSAL METİNLERİ
Guru Granth Sahib, Guru Arjan tarafından (Adi Granth) 1604’de derlendi. Guru Gobind’in kendisinden sonra kutsal kitap Adi Granth’i guru ilan ettikten sonra bu adı aldı. İlahiler içerir. Gurular yanında Sih olmayan ortaçağ Hindu azizlerinin Müslüman sufilerin de ilahilerine yer verilir. Bunun sebebi, hakikatin herhangi bir dinin tekelinde olmadığını göstermektir. İçinde farklı dillerin de yer alması aynı amaçladır. Vahiy olarak kabul edilir. Hiçbir ibadet onsuz olmaz. Hatmi vardır. Tanrının birliğine vurgu yapılır.

Tek tanrıya ibadet, aile hayatı, beşerin eşitliği vurgulanır. Putlara tapınma, dünyayı terk, kehanet ve mucizeler reddedilir. Bira, şarap ve uyuşturucu kullanımı reddedilir. Karma, ruh göçü ve tanrının inayetine inanılır.

İNANÇ ESASLARI
Monoteisttirler. Tanrı Nam diye isimlendirilir. O, doğrulmamış, yaratıcıdır, yok edicidir. Tanrının enkarnasyonu yoktur. Dolayısıyla Hindu tanrıları olan Krişna ve Şiva varlıklar olarak kabul edilir. Tanrıyı betimlemek için binlerce isim kullanılır. Ancak bu onun tanımlanabilir olduğu anlamına gelmez. Sih guruları, Müslüman, Hindu ve yoga uygulayıcılarının kullandığı Tanrı isimlerinin bir çoğunu kullanır.

Karma inancını esas alırlar. İnsanların iyi işlerinin onların manevi gelişimine yardımcı olacağını kabul ederler.

Ölüm bir son değildir. Tanrı ile birleşmedeki bir safhadır. Karmaya göre insan yargılanır gelecek hayatı ona uygun olarak belirlenir. Geçici cennet ve cehennem bölgeleri yoktur.

Kurtuluş tanrı gibi olmakla olur. Tanrı ile uyumlu bir hayat kurtuluştur. Tanrıyı tam olarak idrak eden Jivan Mukti olarak isimlendirilir. Kadın erkek sosyal statü ayrımı yapmazlar. Dünyayı terk bir kural değildir.

Guru sıfatı on guru için kullanılır. Hindu ve Sih guruları arasında fark vardır. Sih gurusu tanrı bilgisinin vahyedicileridir. Hindu gurusu ise, mevcut kutsal metin temelinde tanrı bilgisini aktarır.

İBADETLER
İbadetin merkezinde Guru Granth Sahib vardır. Kutsal gün anlayışı yoktur. Mabetlerdeki ibadette bir sıra vardır. Haftalık ibadet yoktur. Ana mabet Amritsar’daki Altın Tapınaktır.

Khalsa’ya giriş dini bir tören şeklindedir. Savaşçı Azizlerin beş sembolü: Kesh (uzatılmış saçlar ki azizliğin doğal görünüşünü simgeler), Kanga (küçük tarak ki düzeni simgeler), Kacca (dizlere kadar beyaz don ki iffeti simgeler), Kara (çelik bilezik ki itidali simgeler) ve Kirpan (kılıç/hançer)

Hac, oruç, kurban yoktur. Altın Tapınağı ziyaret önemlidir.

Ölüler yıkanır. İnancının sembolleri giydirilir. Yakılır.

SİH MEZHEPLERİ
Modern dönemlere kadar iki önemli sih gurubu vardı. Kesadhariler (khalsaya giren ve beş ayırt edici sembolü taşıyanlardır.)ve Sahajdhariler (Khalsaya girmemiş, Sihleri içerir).

DİĞER DİNLERE BAKIŞ
Müslüman sufi Kebir geleneğinden gelen bir kökene sahip olan Sihizm, tek bir hakikat olmakla beraber insanın ona farklı yollarla ulaşabileceğini, dolayısıyla da Sih olmayanların da kurtuluşa ulaşacağını kabul ederler. Kutsal kitapları Guru Granth Sahib’de Guru Nanak dışındaki kişilerin metinlerinin bulunması da bunun bir işareti olarak kabul edilir.
ysfm beğendi.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Gündem Korona Aşısı Gündem/ Manşetler Esma_Nur 6 1497 10 Aralık 2020 12:20
DHBT Muhteşem Özetler DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler nurşen35 4 2273 08 Aralık 2020 18:40
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler nurşen35 1 982 08 Aralık 2020 17:46
TENKİD Serbest Kürsü nurşen35 0 867 08 Aralık 2020 12:44
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... Namaz-Abdest-Teyemmüm nurşen35 0 1000 04 Aralık 2020 13:56

Alt 23 Şubat 2018, 20:21   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

ÇİN VE JAPON DİNLERİ (4. ÜNİTE)
GİRİŞ
Çin ve Japonya tarih içinde çeşitli yönlerden etkileşim içinde olmuşlardır. Bu durum dini anlayışlarında kendini gösterir. Ortak noktaları, atalara saygı, yoga ve meditasyon uygulamaları, Yin ve Yang anlayışı.

TAOİZM
Çince’de Tao yol anlamına gelir. Taoizm’in tanrıyı ifade etmek için kullandığı bir kavramdır. Kurucusu Lao Tse’nin yazmış olduğu kitabın adı Tao-Te-King dir ve “Yol ve onun erdeminin kitabı” anlamına gelir. Öğretilerinde yoğun olarak sırlara yer verir. Yin ve Yang anlayışı vardır.

TARİHSEL GELİŞİMİ
M.Ö. 6 yy. da Lao-Tse tarafından kuruldu. Çin’de Çu hanedanlığının yıkılmaya yüz tuttuğu bir dönemde yaşadı. Tayvan, Japonya, Kore ve Amerika, kısmen bazı Asya ve Avrupa ülkelerinde mensupları vardır.

KURUCUSU
Kurucusu Lao-Tse’dir. İhtiyar Bilge veya Yaşlı Üstad anlamına gelen Lao-Tse’nin gerçek adı Li-Tan’dır. Öğretilerinde erdem ve bilgeliğe atıf yaptığı için Lao-Tse ismi lakap olarak verilmiştir. Çu Hanedanlığı döneminde saray arşivinde çalıştı. Hanedanlığın yıkılacağını anlayınca görevini terk etti. Batıya doğru göç etti. Hotan Geçitinde bir talebesinin ricası ile Tao-Te-King’i yazdı. 80 yaşında öldü.

İNANÇ ESASLARI
TAO İNANCI
Tao, yol, yaratıcı ilke, yön, yol gösterme, söyleme anlamlarına gelir. Taoizm ve Konfüçyanizmde merkezi bir kavramdır. Tao, alem yaratılmadan önce de var olan Yaratıcı ilkedir. Bütün varlığı gözeten sebeptir. Yin ve Yang arasındaki tezadı birleştiren ilkedir.

Taoizm’in kaynaklarına göre, dünyayı yöneten sebep, dünyanın değiştirilemez kanunlarına göre işlemesi, ilk sebep, varlığın değişen çokluğunun temelindeki değişmez birlik, her türlü hareketi meydana getiren güç, şekilsiz, mükemmel, kendi kendine yeterli, cisim olmayan, ezeli ve ebedi olandır.

Kendiliğinden var olandır. Her şeyi besleyen ve yaratandır. Bu yüzden bazan Ana diye de isimlendirilir. O her şeyin anasıdır. Her şey ondan doğmaktadır. Tao’dan bir doğar, birden iki; Yin ve Yang; ikiden üç doğar: Yin, Yang ve Nefes doğar, Üçten de yaratılmış evren doğar.

Tao’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur ve kimseyle rekabet etmez. O, her şeyi yapar fakat bunun karşılığında hiçbir şey istemez. Erdemli insan, davranışlarında Tao’nun bu özelliklerini kendisine örnek alan kimsedir.

YİN VE YANG İNANCI
Herşeyin yaratıcısı Tao, evreni bazı ilkeler çerçevesinde idare etmektedir. Bunların başında iki zıt ilkeyi temsil eden Yin ve Yang vardır. Kainattaki her şey olumlu-olumsuz, iyi-kötü gibi her türlü zıtlığı temsil eden Yin ve Yang ilkesine göre meydana gelir.

AHİRET İNANCI
Dünya geçicidir. Ahiret inancı Budizmin etkisindedir. İnsanlar bu dünyada yaptıklarının karşılığını hem bu dünyada hem de öte dünyada göreceklerdir. Acılar günahların kefaretidir. Yemek rejimi ve aşırılıklardan kaçınmakla ölüm geciktirilebilir. Sonsuz mutluluk başkalarının mutlu olmasına bağlıdır. Bu ise insanın kendi benliğinden sıyrılması, hertürlü maddi isteklerden uzak durması ve başkalarının mutluluğu için gayret göstermesi ile mümkün olur.

KUTSAL KİTAPLARI/TAO-TE_KİNG
En önemli kutsal kitapları Tao-Te-King’dir. Tao, yol, yaratıcı ilke; Te, erdem; King, kitap anlamlarına gelir. Tao’nun ve onun erdeminin kitabı anlamına gelir. 81 bölümden oluşan iki kısımdan meydana gelir.

Tao’nun kelimelerle, kavramlarla açıklanamayacağını, onların ötesinde bir şey olduğunu ifade eder. Mistik düşüncenin en eski eserlerinden sayılır. Üzerinde durulan diğer bir konu Vu-Vey anlayışıdır. “İş yapmadan çok iş yapmak” anlamına gelir.

İBADET
İbadet uygulamaları Çin’de ortaya çıkmış dinlerden karışımlar içerir. Eski Çin dinlerinden samanistik, büyüsel unsurlar, Budist düşünce ve ritüelleri, yoga gibi uygulamalar görülür.

İlk dönem ibadetin amacı mutluluğa ulaşma ve bu dünyada hayatın ebedi sürdürülmesi şeklinde idi. Bu amaç Tao ile birlikte olma, Vu-Vey, şiddet ve kibirden uzak durma şeklinde gerçekleşti. Ölümsüzlüğü elde etmek için perhiz, büyü ve yoga tavsiye edildi.

Han Hanedanlığı (M.Ö. 2) döneminde rakip din Budizm ile etkileşim içinde oldu. Bu vesileyle ilahların adedi arttı. Rahip ve rahibeler için Budistlerde olduğu gibi manastırlar oluştu. Din adamı teşkilatı; büyücüler, rahipler, rahibeler ve dini liderler şeklinde oluştu. Rarihler dini törenleri, cenaze merasimlerini idare ederler. Falcılık yaparlar.

İbadet, Tao ve çeşitli tanrılara yapılır. Evlerinde, kapı önlerinde yer alan dolaplar içinde tanrı tsavir ve putları yer alır. Her taoistin kendine yakın hissettiği tanrılar vardır. En meşhuru savaş tanrısı Kvan-Ti ile zenginlik tanrısı Shin’dir. Mabetlerine Miao, manastırlarına Kung, manastır mabedine Kuan’denir.

İlkbaharda ibadet ve kutlamalarda ateş yakarlar ve yarı çıplak halde ateşe atılmış pirinç ve tuz üzerinde yürürler.

MEZHEPLER
Taoizm’de çeşitli dinlerin etkisiyle farklı mezhepler ortaya çıktı. Tamamının gayesi, Tao’yu yaşamak veya ona ulaşmaktır. Günümüzde mezheplerin genel iki eğiliminden söz edilir:
Birinci tip mezhepler, dünya nimetlerinden uzak durmak, meditasyon, zühd ve dini araştırmalara özen, inziva, manastır hayatına önem verme şeklindedir.
İkinci tip mezhepler, Rahiplik babadan oğula geçer, rahipler evlenebilir.

Simyacı Ekol, Sihir, büyü ve sihirbazlık ön plandadır. En önemli temsilcisi, Chiang Tao Lin’dir. M.S. 34
Mistik Ekol, M.Ö. 44. Varlık, mistik meditasyon ve duygu ile anlaşılabilir. Tao’yu akılla keşfetmek mümkün değildir. İnsan kainatın tabi olduğu kanuna uyarsa daha çok yaşar. Temsilcileri, Chuang-Tzu ve Lieh-Tzu’dur.
Ferdiyetçi Ekol, M.Ö. 4 temsilcileri, Yang-Tzu’dur. Herşey bir kadere göre hareket eder. Kaderin belirlediğinin dışında bir şey olmaz. Cemiyet kurallarının önemi yoktur. Ferdin refahı ve saadeti herşeyden üstündür.
Legalist Ekol, Herşeyin bir kuralı vardır. M.Ö. 230.

Ch’an Ekolü, Mahayana Budizminin Çin’deki koluna verilen isimdir. Çin Budizmi de denir. Ch’an, Budizm ile Taoist tabiat felsefesi karışımıdır. Aydınlanmaya götüren meditasyon anlama gelen meditasyon-sezgi ön plandadır. Çin Budizmi de denir.

Bilgide amaç, bilinen ile bilenin bir olmasıdır. Özne önce kendini bilmelidir. Bunun için öznenin kendisini bilmesine engel olan unsurların temizlenmesi gerekir. Bu da meditasyonla gerçekleşebilir. Lotus oturuşu şeklinde yapılmalıdır.

Bu mezhep hem Konfüçyüsçü hem de Taoist akımları etkilemiştir. Çin Budizmi Japonya’da Zen Budizmi olarak devam etmektedir.

KONFÜÇYANİZM
Milli bir dindir. Çin’de Taoizm’den sonra ikinci önemli dindir. Bireyin erdemli olmasından hareketle, toplumun saadetini devletin saadeti ile birlikte ele alması nedeniyle öğretilerinde daha çok yöneticilere yönelik tavsiyeleriyle ön plana çıkar.

M.Ö. 6.yy da Büyük Mürşit olarak bilinen Konfüçyüs (Kung Fu Tzu)tarafından kuruldu. O, içinde bulunduğu dönemin siyasi ve toplumsal krizlerden çıkışın yolu, erdemli bireyin esas alındığı, Çin’in geleneksel değerlerine geri dönüş ve kadim kültürün yeniden ihyası ile mümkündür.

Eski Çin inançları Konfüçyanizmde de devam eder. Jin (başkalarına saygılı olma), yi (adalet ve görev ahlakı) ve ksiao (atalara ve ebeveyne saygı) inançları bunlardan bazılarıdır.

Eserlerinde geleneksel Çin toplumuna ait ahlakın hem yöneticiler hem de halk tarafından benimsenmesi üzerinde durur. Öğretileri M.Ö. 3.ve M.S. 9.yy arasında yaygınlaştı. 20. yy la kadar devlet dini olarak yaşadı. M.S. 1.yy da Budizmin girişiyle ondan etkilendi. Günümüzde, yoğun olarak Çin, Vietnam, Kore, Japonya ve Tayvan’da mensupları vardır.

KURUCUSU
Kurucusu, Konfüçyüs’tur. M.Ö. Lu eyaletinde doğdu. Doğduğu bölgenin inançlarını annesinden öğrendi. Bu eğitim onun ilerde geliştireceği görüşlerde etkili oldu. Çeşitli memuriyetlerde bulundu. Görüşlerini anlatmak için dersler verdi. Eski Çin’e ait metinlerin derlenmesi için çalıştı. M.Ö. 478’de öldü.

İNANÇ ESASLARI
TANRI İNANCI
Eski Çin’deki tanrı inancı ile aynıdır. Orada en büyük tanrı Tien (Gök Tanrısı) ile kainattaki düzenin koruyucusu Tao, Konfüçyanizm’de de varlığını devam ettirir. Tien, tabiatın düzenini koruyan, onu idare eden yüce varlıktır. Konfüçyüs’a göre yeryüzünde fakir ve garibanları korumak için hükümdarları görevlendiren odur. O iyileri koruyan kötüleri cezalandırandır. İnsanların mutluluğu ve gerekli bilgileri öğrenmeleri için öğretmenleri gönderen de O’ dur. Her türlü şeref, mal, mülk O’na aittir. O dilediğine bunu verir. Ona hürmet edilmeli ve Ona ibadet edilmelidir. Tanrının koymuş olduğu kuralları bilmek ve onlara göre davranmak, insanı mutluluğa götürür.

YİN VE YANG İNANCI
Evrenin yaratılışının ve varlığın kökeninin iki asli doğurucu ilke olan Yin ile Yang’ın karşılıklı etkileşimi olduğunu kabul eder. Her şey sürekli bir değişim içindedir. Bu değişimde Yin ve Yang’ın etkisi vardır. Değişimde, bunlardan birinin etkisi artarken diğerinin etkisi azalır. Yin, yer, edilgenlik, dişiliktir. Siyahla temsil edilir. Yang, Gök, etkinlik, olumlu olan, aydınlık, erilliktir ve beyaz renkle temsil edilir.

AHİRET İNANCI
Ahiret hayatı ve safhaları ile ilgili bilgi verilmez. Öldükten sonra iyi ve huzurlu olma bu dünyadaki hayata bağlıdır. Yapılan kötülüklerin cezalandırılması bu dünyada vuku bulacaktır. Bu nedenle kötülük yapan kişinin ölmeden önce yaptığı kötülüğü düzeltmesi istenir.

Kurtuluşa ermenin yolu doğruluktan ayrılmamak ve herkesin görevini doğru yapmasıdır. Onun taelebelerine ders için derlediği kitapları M.Ö. 2.yy dan itibaren kutsal metinler olarak kabul edildi.

BEŞ KLASİK (VU KİNG)
Onun Çin’e ait eski metinlerden derlediği beş kitaptır: Yi King, Şu King, Şi King, Li King ve Şun Kiyu King.

Değişiklikler Kitabı (Yi King), Çin’in en eski kutsal metnidir. ****fizik olaylar, sembolik anlatımlar, şekiller, yin ve yangdan bahseder.
Tarih Kitabı (Şu King), En eski tarih kitabıdır.
Şiirler Kitabı (Şi King),
Törenler Kitabı (Li King)
İlkbahar ve Sonbahar Yıllıkları (Şun Kiyu King)

DÖRT KİTAP (SE ŞU)
KONFÜÇYÜS’UN KONUŞMALARI (LUN YÜ),
MENSİYÜS’ÜN SÖZLERİ (MONG TSE)
ORTA YOL DOKTRİNİ (ŞUNG YUNG)
BÜYÜK BİLGİ (TA HSİAH)

İBADET
Gök Tanrıya, Yer’e, Atalara ve Konfüçyüs adına düzenlenen törenler şeklindedir. Konfüçyanizm’in gayesi, erdemli ve mükemmel insan olabilmedir (ren). Bu da ibadetle olur. İyi bir devlet başkanı eksiksiz ibadet edendir.

İbadet, tütsü yakılması, hububat, bir fincan şarap, kurban, dini müzikler eşliğinde dans şeklinde yapılır. Toplu dua vardır. Ferdi ibadet ve dua şartı yoktur.

İbadet mabette, evde ve ibadete uygun yerlerde yapılabilir. Rahipler sınıfı yoktur. Ancak imparator Gök Tanrı adına yapılan ibadetleri yönetir. Diğer ibadetleri devlet adına görevli memurlar tarafından yerine getirirlir.

İbadetler, Gök Tanrıya tapınma ve dua ile ölülerin ruhuna dua ve kurban takdimi şeklindedir.

ATALARA SAYGI
Atalara dua ibadettir. Akrabalık bağlarını canlı tutma ibadettir.

KUTSAL VARLIKLARA KURBAN SUNMAK
Mezarlara hediye ve kurban sunma önemli bir ibadettir.

KONFÜÇYÜS’A YAPILAN İBADET
Tütsü yakılır, hububat, bir fincan şarap, kurbanlar ve sunular şeklinde yapılır. İlkbahar ve sonbaharda yapılır.

MEZHEPLER
Konfüçyüsten sonra iki temel yaklaşım ortaya çıkmıştır:
Zu Ksi’nin kurduğu mezhep, Konfüçyüsün mistik yorumu şeklindedir.
Vang Yangming’in kurduğu mezhep, Konfüçyüs düşüncesinin anlaşılması rasyonel açıklamalarla mümkündür.

ŞİNTOİZM
Tanrıların Yolu, Kamilerin Yolu anlamına gelir. Karmaşık bir yapısı vardır. Düzenli bir doktrine sahip değildir. Japon halkına mensubiyet ve ona ait değerlerin sembolik modeller ve ritüellerle ifade edilişidir. İbadet, baştanrı Güneş Tanrıçası Amaterasu ve bir çok tanrısal varlık kamiler, ruhlara ve tabiata saygı ve onlara ibadet şeklindedir. M.Ö. 6.yy da Budizm, Konfüçyanizm ve Taoizm’den kendi dinleri “Kami no miçi” yi ayırmak için kendi eski dinlerine Şinto adı verildi. Şin (Tanrı) to (yol) anlamına gelir. Budizm ve Konfüçyanizm Şintoizmi etkilemiştir. Buna bağlı bazı inanç ve ibadetler ortaya çıkmıştır.

Şintoizm tarihinde önemli bir dönüm noktası 19. Yy da imparator Meyci tarafından Japonya’nın milli dini olarak ilan edildi. Meyci’nin Japon milli birliğini sağlama çalışmalarında yaptığı yeniliklerde Şintoizm’in önemli bir yeri vardır. Bu birlik projesinde din birliğinin önemli bir yeri olduğuna inanan Meyci Şintoizm’i devletin resmi dini haline getirdi. Bu din dışındakilere tolerans tanımadı. Bu düzenlemelerle İmparatora saygı Şintoizmin merkezine oturdu. Şintoizm’in önemli parçası haline gelen imparatora tapınma kültü, bir devlet siyaseti haline geldi. 1945 yenilgisinden sonra imparator kendisinin tanrı olmadığını ve ailesine tanrıların nesli olarak ibadet edilmemesi gerektiğini ilan etti.

İNANÇ ESASLARI
TANRI İNANCI
Kamiler, kabilelere ait tanrılardır. Her kabilenin kendisine ait bir kamisi vardır. Bu kabilelerin başı olarak ülkeyi idare eden Yamato ailesinin kamisi Güneş Tanrıçası Amaterasu aynı zaman da bütün kabilelerin baş kamisidir. Ülkenin birliği bu vesile ile dini bir temele dayandırılır. Bu durum dini metinlerle de kaynaklandırılmıştır. Kojiki ve Nihongi kutsal metinlerdir. Bu metinlere göre çok sayıda tanrı vardır. Bunları başkanı Amaterasu’dur. Tapınağı “İse” şehrindedir. Japonlar güneşin doğuşunu orada izlediklerinde hacı kabul edilirler. Amaterasu’nun sembolü sekiz köşeli aynadır.

Şintoizm’de hemen hemen herşeyin bir tanrısı vardır. Özellikle tabiat olaylarının bir tanrısı vardır. Gıda tanrısının sembolü tilkidir. Tapınakta bereket için tilki besleme geleneği vardır.

Tanrıların putları yoktur. Sembolleri vardır. Örneğin, kılıç, tilki vb.

KAMİ İNANCI
Kami, tanrısal varlığın her yerde mevcut olan belirtilerine denir. Binlerce kami vardır. Ölen herkes kami olur. Ancak her kaminin tanrı olmadığına inanılır. Ölümden sonra ruhlar yaşar ve ataların ruhu sonrakileri korur.

KUTSAL KİTAPLAR
Şintoizm’in kutsal kabul ettiği kültürel, tarihi ve dini inançları ele alan çeşitli eserler mevcuttur. En önmelileri Kojiki ve Nihongi’dir.

KOJİKİ,
712 yılında derlenmiştir. Dünyanın yaratılışından 628 yılına kadar Japonya tarihini anlatır.

NİHONGİ
720’de derlenmesi tamamlandı. Japonyanın günü gününe tarihsel defteri anlamına gelir. Kojiki’nin yorumu olarak kabul edilir.

İBADET
Kamilere saygı esastır. Güneş Tanrıçası Amaterasu’nun ayrı bir yeri vardır. Tapınaklarda kamilerin sembolleri vardır. Bunlar put olarak kabul edilmez. Doğrudan puta tapınma yoktur.

İbadetin rahiple yapılması esastır. Bireysel de olur. Dua elleri yıkama ve ellerin birbirine vurulması ile başlar. Tapınaklar tabiatin bir köşesine kurulur. 20 yılda bir yeniden inşa edilir. Evlerde tanrı rafı, sunak bulunur. Evdeki ibadet öncesi eller yıkanır. Yüz yıkanır ağız çalkalanır. Tapınak öncesi hazırlık ağzın yıkanması ve tören temizliği şeklindedir. Japonya’da 100 binden fazla tapınak vardır. En önemlisi İse’deki Amaterasu’nun tapınağıdır. Rahibelik vardır fakat evlenince sona erer.
BAYRAMLAR
Geleneksel üretim sistemi tarımcılık, ayin ve bayramlarda etkili olmuştur. En önemli bayramları tanrıyı çağırma anlamına gelen, Matsuri bayramıdır.

MEZHEPLER
Budizmin etkisiyle ortaya çıkan mezhepler; Tendai Şinto ve Tantrik Şinto’dur. Konfüçyanizm etkisiyle oluşan; Sugio Şinto’dur. Fokko mezhebi en ilgincidir. 17.yy da Motoari Norinaga tarafından kuruldu. Katoliklikteki teslis inancı, Cizvitlerin teelojik görüşlerini kabul etti. Şinto rönesansı olarak bilinir.

19.yy da Meiji taraftarlarınca oluşturulan Meiji Yasaları ile Şintoizmin hitap ettiği kesime göre dört çeşitli uygulaması ortaya çıktı:
Koshito veya İmparator Şintosu, Japon imparatoru veya onun temsilcileri tarafından Güneş Tanrıçası Amaterasu ve İmparatorluk ailesinin ataları adına yerine getirilen ritüelleri içermektedir.
Jinja veya Tapınaklara ait Şinto, Geleneksel Şintoizm’in temsilciliğini yapmaktadır. Cemaati esas alırlar.
Kyoha veya Mezheplere ait Şinto, 13 Şinto mezhebine dayanan Şintoist anlayıştır. Bireyin dini eğitimine ve inancına önem verirler.
Minkan veya Popüler Şintoizm, Halk arasında yaygın olarak yaşanan Şintoist anlayıştır. Popüler din veya halk dinidir. Şintoizm, Konfüçyanizm ve Budizm’in karışımı bir anlayıştır. Sihir ve büyüye dayalı şamanistik anlayışların yer aldığı bir anlayıştır. Günümüzde, bir Japon’un “Konfüçyüsçü olarak yaşadığı, Şintoist olarak evlendiği ve Budist olarak öldüğü” söylenir. Evlerde hem Şinto hem de Budist sunaklar bulunur. Bu anlayışta saygı duyulan bazı günler vardır: Yeni Yıl, Oyuncak Çocuklar Bayramı, Çocuklar Günü, Su Kamisi Bayramı, Yıldız Bayramı, Ölüler Bayramı, Sonbahar Ekinoksu Bayramı.
Bunlardan başka Çinde gelişen Ch’an Budizmi, Japonya’da Zen Budizmi olarak ortaya çıkmıştır.

ZEN BUDİZMİ
Budizm ile Taoist tabiat felsefesinin karışımından meydana gelen Çin’deki Ch’an mezhebi veya Çin Budizmi 13. Yüzyılda Japonya’da Zen Budizmi olarak varlığını devam ettirdi. Zen, meditasyon veya murakabe anlamlarına gelir.
Meditasyonu ön plana çıkarır. Bedenini ve nefsini terbiyeye tabi tutan kişinin zihni birden bire mantık bağlarından kurtulur ve ani bir aydınlanma gerçekleşerek hakikate dair ilhama kavuşur. İnsan fıtratı Buda tabiatini gerçekleştirebilecek yani aydınlanabilecek bir kapasiteye sahiptir. Bunun için yoga ve meditasyon tavsiye edilir. Bu yaklaşım meditasyon ve murakabe yoluyla kurtuluşu hedefler. Belin dik tutulması ile bağdaş kurulup oturarak meditasyon yapılır buna “Zazen Tekniği” denir. Bu teknikle sükuna kavuşmak hedeflenir. Zazen yapılan salonlara “Zendo” veya “Sodo” denir.
Zen Budizminde ayrıca aydınlanma, gündelik işlerle meşgul olma ile de sağlanabilir. Bu durum Japon sanatı, edebiyatı ve estetiğinin gelişiminde etkili olmuştur. Keşişler, toplumda çalışmayan değil, meditasyon, el sanatları ve zanaatla uğraşan kimseler olmuştur. Zen Budizmi aydınlanma tecrübesi beklentisini, günlük çalışma ve sanata özen göstermeye önem verir.
Zen Budizm’in samurayların terbiyesinde önemli tesiri olmuştur. Askeri dövüş tekniklerinden Judo ve kılıç kullanma sanatı olan kendonun gelişiminde etkili oldu.
Zen meditasyonu yapan kişinin az şeyle çok şey ifade edebilmesi anlayışı Japon lirik şiirinin gelişmesinde etkili olmuştur. Zen anlayışında kaligrafi, resim, boyama, bahçe düzenleme, çay seromonileri ve kılıç sanatına da önem verildi.

Zen Budizmi, Rinzai ve Soto olmak üzere iki kola ayrıldı. 20. Yy da Avrupa’da manevi arayış içindeki insanlar üzerinde etkili oldu.

MECUSİLİK VE SABİİLİK (5. ÜNİTE)
GİRİŞ
İran ve Irak bölgesinde yer alırlar. Maniheizm, Suriye, Anadolu, Orta Asya’da yayılmış. Uygurların bir dönem resmi dini olmuştur. Mitracılık, Yunan, Roma, K.Afrika’da yayıldı. Günümüzde İran be Irak bölgesinde Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler, Mecusiler, Sabiiler ve Yezidiler gibi gruplar yaşamaktadır.

MECUSİLİK
Zoroastrianizm ya da Zerdüştilik (Mecusilik) olarak bilinir. Eski İran kökenlidir. Mecusiliği Gabarlar ve Parsiler devam ettirmektedirler. Mecusi ismi yönetici-rahip sınıfı Mecuş’tan gelir. Yerli halk bu insanlara Mecusi adını verdi.

KURUCU ŞAHSİYET: ZERDÜŞT
Zerdüşt’ün ne zaman yaşadığı ile ilgili çeşitli anlayışlar vardır. M.Ö. 1600-1400, Büyük İskender’in İran seferinden 258 yıl önce ve M.Ö. 7-6.yy’da olduğu söylenmektedir.

Hayatı ile ilgili detay yoktur. Münzevi hayat tercihi ve sonrasında nehir kenarında yıkanırken aydınlandı, çok tanrıcılığa karşı tek tanrı anlayışını yaymaya çalıştı.

Faaliyetlerinde başlarda başarısız oldu. Doğudaki kral Viştaspa’nın ülkesine gitti. Kralın desteğini aldı. Bu dönüm noktası oldu. Kralla akrabalık ilişkisi kurdu. Bir savaşta öldü.

Hayatı ile ilgili çeşitli menkıbeler anlatılır: Annesinin mucizevi hamileliği, Doğumuna bütün alemin sevinmesi, Şeytanlar yer altına kaçtı. Ahura Mazda ile görüştü, Çiftçilik, tabiplik ve sanatta eşsiz, Gülerek doğmuş, Ehrimenden yüz çevirmiş, kutsal ateşi bulmuştur.

TARİHSEL GELİŞİMİ
İlk dönem; Mazdaizm Dönemi; Mazda tapıcılığı, Monoteist bir dönemdir. Çok tanrıcılığa karşı çıkıldı. Ahura Mazda’dan vahiy alma söz konusudur. Din evrensel özellik arz eder. Daryus zamanında Anadolu ve Avrupa’da yayıldı. Bu dönemle ilgili İranlı krallar Kitab-ı Mukaddes’te (Kral Syrus) “Çobanım, Mesaihim” diye anılmaktadır.

Persler döneminde; heretik akımlar oluştu. Magianlar astroloji ile ilgilendi.

Sasaniler dönemi; Düalist yapı oluştu. İyi kötü düalizmi. Sözlü gelenek yazıya geçti. Mecusilik resmi din oldu. Etrafa yayıldı.

Sasaniler yıkıldı İslam bölgeye hakim oldu. Bu dönemde geriledi. Zımmi muamelesi gördüler. Irak bölgesinden Hıdistan’ın Guceart bölgesine geçtiler. Parsi rahip Bahman bu dönem olaylarını anlatır. Kıssa i Sancan adlı kitapta. Yerel kültürden etkilendiler. Gucerat parsileri beş gruba ayrılır: Sancaralar, Bhagaryanlar, Godavralar, Bharuchalar ve Khambattalar’dır.
Literatürün derlenmesi İslam döneminde olan önemli olaylardandır. M.S. 9.yy da Denkard, Bundahişn, Pendname i Zartuşt ve Datistan i Menok i Hrat gibi pehlevice metinler derlendi. Şehristani, Keyumartiyye, Zurvaniyye, Zaradatiyye ve Seneviyye, Bağdadi, Zervaniyye, Messihiyye, Hurremdiniyye ve Bihaferidiyye gibi ekollerden bahseder.

Zerdüşt döneminde düşüncelerini Harzm bölgesinde yaymaya çalıştı. Sonradan İran’ın geneline yayıldı. Daryus dinin dinamizmiyle sınırlarını genişletti. Perslerin Asur ve Babil geleneklerine konulmasıyla buralara da yayıldı. Zerdüştilik zamanla senkretik bir din haline geldi. Mitra/Eski İran inancı yeniden adapte edildi. Işık ve güneş tanrısı Mitra anlayışı Zerdüştiliğe adapte edildi.

AVESTA

Mecusiliğin kutsal metni Avesta’dır. Bölümleri, Yasna, Visperad, Yaşt, Videvdat ve Hurda Avesta’dır. En eskisi Yasna olarak bilinir. Yasna’nın 16 kısmı Zerdüşte atfedildi. Gathalar diye isimlendirilir. Avesta’nın yazılı nüshasının derlenmesi çalışmaları Arsaki Kralı Valkaş (M.S. 51-75) ve Sasani hanedanlığının kurucusu Ardeşir Papakan (M.S. 226-241) tarafından başlatıldı. Kral II. Şapur döneminde derleme tamamlandı. Avesta konu itibariyle M.Ö.7 ile 4-3 yy arası dönemi kapsar. Mecusi rahiplerce yazılan adeta Avesta’nın yorumu olan metinlere Zend adı verilir. Denkard (Zerdüştle ilgili efsaneler) ve Bundahişn (evrenin yaratılışı ile ilgili) oldukça önemli metinlerdir.

İNANÇ ESASLARI
Mecusiler kendilerini tek tanrıcılığın ilk temsilcileri olarak görür. Tanrısı Ahura Mazda peygamberi Zerdüşttür. Vahye, ruhun ölümsüzlüğüne, haşre, hesaba, öte dünyaya inanırlar.

Tanrı inancı monoteizmden politeizm ve düalizme kadar farklı yaklaşımlar şeklinde tezahür etmiştir.

Zerdüşt varlıkların Ahura Mazda’dan zuhurunu ifade eder.Bir tür sudur anlayışı vardır. Ahura Mazda önce kendinin kutsal ruhu Spenta Mainyu’yu ile 6 ilahi varlığı yarattı. Kutsal, ölümsüz 6 ilahi varlık; iyi düşünce, iyi gerçek, iyi sadakat, cazip hükümranlık, Bütünlük ve ölümsüzlüktür. Bunlar aynı zamanda Ahura Mazda’nın soyut veçheleridir. Bunlardan başka da ilahi varlıklar vardır. Kimisi de tapınmaya layıktır. Bunlar yüce tanrıyı çevreleyen melekler konumundadır.

Zerdüştilikte İyilik Kötülük kavramı:
Zerdüşt iyilikle kötülüğün ****fizik boyutta değil ahlaki boyutta var olduğunu düşünmüştür. Ahura Mazdadan tezahür eden varlıklar arasında kötülüğe ve yalana yönelişler nedeniyle kötülüğün ortaya çıktığına inanılır. Kötülüğe rağbet eden ruhlar tanrının düşmanlarıdır. Kötü ruhların en başta geleni Angra Mainyu’dur. Kötü karakterli ruhlara Daevalar (dev) denir. Ahuralar ise iyiliği taşır.

Zerdüşt tek tanrıcı inancı yaygınlaştıramadı. Eski doğa tapıcılığı Mitraik politeist anlayışı tam anlamıyla alt edemedi. Sonrasında Ahura Mazda yanında tanrısal varlıklar, meleksi ilahi varlıklar, geleneksel İran inançlarında varolan Mitra ve Anahita gibi tanrısal varlıklara yer verildi. Ahura’nın hanımlarından bahsedilir oldu. Vohu Manah ve Armaiti’nin babası oldu.

Zerdüşt sonrası Zürvanist Monizm dönemi; Sonraki dönemlerde kötülük problemini açıklama konusunda monist yaklaşımlar görülmeye başlandı. Bu anlayışta Ahura Mazda (Hürmüz, iyilik) ve Angra Mainyu’yu(Ehrimen, kötülük) iki kardeş olarak iyi kötü talihin dağıtıcısı, kaderin efendisi ve zamanın kaynağı olduğuna inanılan Zürvan tarafından yaratıldılar. Bu anlayışa Zürvanist monizm denilir. Zürvanist monizm geleneksel Mecusi düalizmi öncesi heretik bir akım olarak kabul edildi.

Mecusi Dualizmi: Ahura Mazda ve Angra Mainyu düalizmi Sasaniler ve sonrası ortaya çıktı. Dualizm sistemleştirildi. Pehlevice yazılan Bundahişn bu düalizmi anlatır. Buna göre başlangıçtan beri iki asli tanrısal varlık vardır. Ahura Mazda ve Angra Mainyu’dur. Ahura Mazda, kudret ve iyilikle çevrili ışıktır. Zamanı, ilahi varlıkların özünü Ameşa Spenta’yı yarattı, dünya ile ilgili şeyleri, gök, su, insan, bitki yarattı; Ehrimen, karanlıklarla çevrili derin çukurlarda yaşar. 6 kötü varlığı, şeytani varlıkları yarattı. Canavarları ve kötü varlıkları yarattı.

Ahura Mazda yaratmayı iki aşamada tamamladı. Her şeyi ruhsal ve maddi olarak yarattı. Varlıkların maddi olarak var oluşlarıyla birlikte iyi-kötü savaşı başladı.

Yeryüzünün yaratılışı ile ilgili Ahura Mazda’dan 7 asli varlık sudur etti. Bu varlıklar, Vohu Manah sığırın, Aşa Vahişta ateşin, Khsatra Vainya ****llerin, Spenta Armaiti yeryüzü, toprağın, Ameratat bitkilerin, Haurvatat ise suyun efendisi olarak görülür. İnsanın ise Ahura Mazda’nın ruhsal varlığı olan Spenta Mainyu’nun koruması altında olduğuna inanılır.

İnsanın yaratılışı, Ahura Mazda ilk prototip Gayomart’ı yarattı. Gayomart Ahura Mazda ile Spendarmat’ın yani yeryüzünün oğlu olarak tanınır. Gayomart öldürülür. Tohumları/zürriyeti yeryüzüne dökülür. Bundan Adem ve Havvaya tekabül eden Maşye ve Maşyana doğmuştur.

Mecusilikte zaman; 1. Yaratrılış dönemi, 2. Kötü tanrı Angra Mainyu’nun saldırısı. İyi kötü arasında aktif mücadele dönemidir. İnsan iyiliğe ve diğer iyi güçlere yönelerek kurtulur. Dönem sonunda son bir savaş yaşanır. Kötü güçler alt edilir. 3. Yeniden ilk döneme dönüş. Restorasyon dönemi; kötülüğün egemenliğinin tamamen yok edildiği dönemdir.

Var oluştan kıyamete kadar 4 eşit evre vardır. Her devre 12 bin yıldan oluşur. Sonuncu devrede Zerdüşt peygamber olarak gönderilmiştir. 4. Devre ahir zamana tekabül eder. Bu devirde kurtarıcı Şaoşyant gelecektir.

Ölüm sonrası ruh, ilahi aleme yıldızları, ayı ve güneşi aşarak geçer. Ruh dünyada sergilediği inanç ve davranışlar açısından sorgulanır. Bir terazide tartılır. Cinvat (ayrışma)köprüsünden geçer. İyilikler ağır basarsa bu köprü genişler ve ruh buradan kolayca geçer cennete ulaşır, eğer kötülükler ağır basarsa köprü bıçak ağzı gibi daralır ve kişi aşağıdaki cehenneme düşer. Bedeninden ayrılan ruhlar cennete gider oradaki eşiyle buluşup birleşir. Zerdüşt inancına göre yeryüzündeki her canlının ilahi alemde bir sureti ya da eşi vardır. Yeryüzündeki maddi varlık geçicidir. Aslolan ruhun ilahi alemdeki bedeniyle birleşmesidir. (Buna Fravaşi öğretisi denir.)
Cehennem bir arınma yeridir. Angra Mainyu buranın yöneticisidir. Arınanruhlar cennete gider.

Ateş kültü, Yedinci yaratılışla özdeşleştirilen ilahi varlıklardan Aşa Vahişta tarafından korunduğuna inanılan ateş, tanrı tarafından yaratılan saf, temiz ve iyi bir varlık olarak görülür. Bu nedenle mabetlerde çok eski dönemlerden beri vardır. Sasaniler döneminde tapınaklarda tanrı ikonları temizlendi yerine ateş konuldu. Ateş bir tapınma nesnesi ya da tanrı değildir. Tanrısal saflığın, temizliğin sembolüdür. Ateşle ilgili temizlik kurallarına uyulur. Çöp, pislik atılmaz. Yakıtların temiz ve kuru olmasına özel bir itina gösterilir.

TEMEL İBADETLERİ
Ahlaki sistemi; iyi düşünce, iyi söz, iyi davranış üzerine kuruludur.
Günlük, beş vakit dua vardır. Güneş doğarken, güneş tepedeyken, öğleden sonra, güneş batarken ve gece ibadettir.
İbadet öncesi abdeste benzer temizlenme yapılır. Bu sırada kutsal kuşak çözülür abdest bitiminde bağlanır. Doğum, evlilik ve cenaze dini törenlerdir. Her çocuk 15 yaşına geldiğinde bir tür dine giriş töreni yapılır. Bu tören Navcot olarak adlandırılır. Kutsal kuşak takılır.

Yedi büyük bayram, No Ruz (Nevruz); yeniyıl bayramı, tabiatın dirilişi ve bahar bayramı olarak kabul edilir. Diğer 6 bayram Gahambar adıyla anılır. Ahura Mazda ve diğer kutsal varlıklarla ilgilidirler. Mihrican, hasat bayramıdır. Bitki sularından elde edilen ve sütle karıştırılan Haoma içeceği de ibadetlerde önemli bir işleve sahiptir.

Ölü gömme, cesetlerin yüksekçe yerlerde açıkta bırakılması şeklindedir. Bu yerlere Dakhma veya Sessizlik Kulesi adı verilir.

Temizlik önemlidir. Ateş ve su temizleyicidirler. Suyu kirletmek günahtır. Su kirli şeylere dorudan temas ettirilmez. Kirli şeyler üç aşamada temizlenir. Önce sığır sidiğiyle yıkanır. Toprak ve kumla silinir. Sonra su ile durulanır. Kan, nefes, tükürük ve vücuttan çıkan şeyler kirletici özelliği olan şeylerdir. Adet gören kadınlar toplumdan tecrit edilir. Günlük işlerini yapamazlar. Hindistan Mecusileri bir tür beyaz boğa yetiştirirler. Hayvanın kuyruk kıllarından Haoma suyunu süzmek için elek yapımında kullanırlar. Domuz ve sığır eti yemezler. Tek evlilik yaparlar.

MECUSİLİKTE DİN ADAMLARI VE MABET
Çeşitli rahiplik sınıfları vardır. En önemlisi Mecuş ya da Meci denilen rahip grubudur. Erbad, Mobad, Bagnapad rahip gruplarıdır. Hind Parsilerinde sıradan rahip, Mobad, başrahip Dastur adı verilir. En yüksek dereceli rahibe Dasturan Dastur’dur. Kadmiler grubunda Molla ismini alır.
Rahipler külah benzeri bir başlık, elbise, ağzı kapatan peçe ve kuşak giyerler. Bu eşyalar da beyazdır.
Erken dönem Mecusilikte tapınak ve sunaklar fazla görülmez. Mecusilerin yayılması ile artmıştır. Ateşgede adı verilir. Sasanilerin yıkılışıyla hızla yok oldu. Ateşgede iki bölümden oluşur. Ateş yakılan yer ve ibadet edilen yer. Parsi tapınağı Dar ı Mihr veya Agyari olarak isimlendirilir. Tapınaklardaki ateşler kutsiyet yönünden üçe ayrılır; Ataş Bahram, Ataş Adaran, Ataş Dadgah.

SABİİLİK
Kur’an-ı Kerim’de 3 ayette isimleri geçer. Detaylı bilgi verilmez. Hadislerde de geçer. Bu metinlerde cemaat adı olmaktan çok “dönek” anlamında kullanılır. Kur’an’da geçiyor olması Arapların bilgiği anlamına gelir.

Sabiiler kimdir? Sorusu İslam dünyasında tartışılmıştır. Me’mun döneminde zımmi statüsü almak için Harranlı yıldız ve gezegen tapıcıların Harran Sabiisi olduklarını iddiaları çeşitli spekülasyonlara neden olmuştur. İbn Nedim ve Biruni, Sabiileri ikiye ayırır: Vasıt (bataklık) Sabiileri ve Harran Sabiileri. Birinci grubu gerçek Sabiiler olarak kabul ederler. Harran grubunun ilim merkezlerindeki rolleri sebebiyle Harran Sabiileri kavramı yaygınlaştı. Bu duru Müslüman müelliflerin eserlerini de etkiledi.

İsimlendirme. Mandaiyye (mandenler, bilenler, arifler), Nasurayye (Nasuralar, doğru inancı koruyup gözetenler), Sabii (Subba, Subbi, Subiun, Araplarca nehirde yıkananlar anlamında), Mandayuta (bilgi ve hikmet), Mandeizm (Avrupalılar), Nasaruta (Nasara kökünden).

Yerleşim yerleri. Güney Irak’ta Fırat ve Dicle’nin birleştiği yerde, bataklık bölgededirler. Basra-Bağdat, İran Karun nehri boyunca, İsveç, Danimarka, ABD, Kanada vb. yerlerde 80-100 bin civarındadırlar.

TARİHSEL GELİŞİM
Sabiiler kendilerini Hz. Adem’le başlatırlar. Tarihçeleri günümüzden 2000 yıl öncesine dayanır. Heterodoks Yahudi akımları arasında filizlenmiştir. Hz. Yahya (Büyük önder, Işık peygamberi) muhtemelen Nasuralarla ilişki içindeydi. Hz. Yahya’nın katli kutsal metinlerinde anlatılır. Ginza’nın ifadesine göre Yahudiler sapkın gördükleri 365 ileri gelen Nasurayı (Sabiilerin ataları) katliama tabi tuttular. Kurtulanlar önce Kuzey Mezopotamya’ya oradan da Güney’e geçtiler. İran’da Mecusiliğin resmi din olmasına kadar rahat yaşadılar. M.S. 7 yy da Müslümanlara zımmi statüsüyle boyun eğdiler.

Sabiiler çeşitli dini yapılarla komşuluk içinde kaldıklarından onlardan etkilendiler. Kendi asli Yahudi kültürleri yanında İran dinlerinden (ölü ile ilgili konular, ayin yemekleri, yıldızlarla ilgili), Asur-Babil (sihir ve büyü), Hristiyanlıktan (Pazar günü gibi) etkilendiler. Katliam sebebiyle Yahudilikle ilgili polemikler geliştirdiler. Tamamen Yahudilerden uzaklaştılar.

KUTSAL KİTAPLARI

Yazılı metinler. Temel kutsal metinler, Ginza (Adem’in kitabı, dua, teoloji, mitoloji, ölüm ve sonrası…), Draşya d Yahya (Yahya’nın öğretileri), Kolasta (Gusül, ayin yemekleri, ibadetler)’dır. Ayrıca, esoterik (sır, gizli) özellikli metinler, divan, şerh ve tefsirler, astrolojik metinler, büyü sihirle ilgili eserler.
Esoterik (sır, gizli) metinler. Rahip ve adaylarının kullanımına izin verilen kitaplardır. Teolojik ve mitolojik konular ele alınır.
Astrolojik metinler. Kehanet, kötü ruh ve cinleri kovma, ölüm, evlenme ile ilgili konuları ele alırlar.
Kutsal kitapların Adem’e vahyedildiğine inanılır. Literatür M.S. 2-3. Yy da derlenmiştir.
Kutsal metinler Aramca’nın lehçelerinden Mandencedir. Günlük hayatta Arapça kullanılır. İbadette Mandence kullanılır. Okuyup anlama rahiplerin işidir. Günümüzde özellikle İran’daki grup kendi dillerini öğrenme sürecindedirler.

TEMEL İNANÇ ESASLARI
Dualizm anlayışı vardır. Bu düalizm hem ****fizik hem de yaşanılan evren düzlemindedir. Gnostik (sezgici bilgi, bilinebilircilik zıddı Agnostizm, bilinemezcilik) düalizm olarak da nitelenebilir. Bu düalizmde iki alem vardır:

Işık Nur Alemi: Malka d Nhura (Işık Kralı) Yüceliğin Efendisidir. Etrafında sayısız nurani varlıklar vardır. Bunlar zenginler ve krallar diye adlandırılır. Görevleri Işık kralını takdis ve anmadır. Kötülüklerden korunmuşlardır. Işık alemi düzen, varlık ve verimliliği sembolize eden hayat prensibinden oluşur. Kuzeydedir.
Karanlık Alemi: Malka d Hşuka, Karanlık Kralıdır. Karanlık alemdeki sayısız varlığın yaratıcısıdır. Devler ve şeytanları yaratmıştır. Yokluk, eksiklik, düzensizliği sembolize eden kaos ya da Kara Su’dan oluşur. Burada düşmüş ışık varlıklar da vardır. Ruha dişi figürdür. Işık ve Karanlık alemi arasında aracı varlıklar: Yuşamin, Abatur ve Ptahil’dir. Bu alem Kara sudan oluşur ve düzensizdir. Hayat ve verimlilik özellikleri taşımaz. Bu nedenle düzenli bir şey var edemez.
Karanlık Kralı Işık alemi varlıklarını ele geçirmek, tutsak etmeyi planlar. Işık kralı onunla mücadele için Manda d Hayye’yi karanlık aleme gönderir. Bunda başarılı olur. Karanlık Kralı zincire vurur. Ancak bazı ışık varlıkları meraklarından iki alemi ayıran perdeyi aralayıp Karasuya bakarlar. Işık aleminden düşerler. Pişman olurlar fakat bu pişmanlıkları fayda vermez. Ancak maddi alem son bulduktan sonra günahlarından temizlenmek suretiyle Işık alemine kabul edilirler.

Evrenin yaratılışı konusunda Yuşamin, Abatur ve Ptahil’in düşüşleri çok önemlidir. Ptahil, sahip olduğu ışık parçacıklarıyla kara sular içinde kendine ait bir dünya kurmaya çalışır. Başarılı olamaz. Ancak Ruha Karanlık Kralı ile işbirliği yaparak ki önce zincirlerini çözer, ikisinin birleşmesinden kötü varlıklar olan 7 gezegen ile 12 burç doğar, Ptahil’e dost görünür. Amaçları Ptahil’in yaratacağı aleme hakim olmaktır. Ptahil Işık kralına yalvarır. O da ona hayat nurunu verir. Ptahil kara sularda dünyayı yaratır. Dünyanın maddi yönleri kara sudan hayat ve verimlilik yönü hayat nurundan oluşur. Karasuyla birleşen hayat nurunun kaçmaması için dünyanın etrafına 7 gezegen ve 12 burç yerleştirilir. Böylece Ptahil’in dünyası gözetim altına alınmış olur.

Deimurg Ptahil, dünyada kendine vekalet edecek birinin olmasını ister. Kötü güçler onu kandırır. Ptahil insanın maddi yönünü oluştruran cesedi yaratır. Ancak yaratma başarısız olur. Çünkü o cansızdır. Kötü güçler de canlandıramaz. Işık kralına yalvarır. O da insanın ruhunu Işık alemden indirir. Bir ışık elçisiyle Manda d hayye aracılığıyla cansız bedene yerleştirir.

Adem inanan bir insandır. Tanrı onu kötü varlıkların eline bırakmadı. Onu eğitmesi için Manda d hayye ve onu korumaları için üç ilahi muhafız görevlendirdi. (Hibil, Şitil, Anuş). Adem yalnız olmasın diye Havva yaratıldı.

Kurtuluş ruh için geçerlidir. Zira beden bu süfli dünyaya aittir. Ruhun kurtuluşu beden hapishanesinden kurtulmakla olur. Gerekli şeyler; doğru inanç ve ibadetleri yapmaktır. Bu da yeterli değil ilahi kurtarıcı bilgiye ulaşmak gerekir.

Sabiiler ilk insandan kıyamete kadar 480.000 yıldır. 4 dönem vardır. 4. Dönemin son 2000 yılı ahir zamanı temsil eder. Bu dönem kötülüklerin arttığı bir dönemdir. Mehdi Praşay Ziva (son savaşçı ya da son kral) ortaya çıkacaktır.

Ruhlar 7 gezegenden geçerek Abatur’un terazisine ulaşır. Oradan Işık alemine doğru yükselir. İnanan kişi bu gezegenleri şimşek hızıyla geçer. Günahkar ise gözetim evlerinde takılır. İşkence görür. Günahkarlar bir çeşit cehennem olan Suf Denizine atılır. Günahlar sona erince tekrar ışık alemine döner.

TEMEL İBADETLER
İbadetler evlerde, mandi adı verilen önünde havuz bulunan mabetlerde yapılır. Mandi kuzeye doğru yapılmış, güneyde giriş kapısı olan pencersiz, küçük basık bir kulübe şeklindedir. Genellikle nehir kenarında kurulur.

En önemli ibadetleri vaftiz’dir. Üç şekli vardır: Masbuta (rahip gözetiminde Pazar günleri yapılır), Tamaşa (Dini kirlenme sonucu, bireyseldir), Rişama (İslam’daki abdeste benzer).

Temizlenme bir akarsu ya da oradan açılan bir kanalda yapılması gerekir. Akarsular ışık alemiyle ilişkili görülür. Mia d Hayye diye (hayat suyu) isimlendirilir.

Ayin yemek ve törenleri önemlidir. En önmelisi Masigta’dır. Ölünün ruhunun gözetim evlerinden hızlı geçmesi için yapılır. Ata ruhlarını anma, rahipliğe giriş töreni mabedin temizlenmesi, ayin yemeği merasimleri düzenlenir. Kuzeye dönerek yapılan günlük ibadet vardır.

Günün beş vakti ışık kralına dönerek dua edilir.

Güvercin ve koç kurban edilir. Bunlar daha çok ayin yemeği için kesilir. Kurban hayvan ancak bir rahip tarafından kesilir. Kurban keserken kuzeye dönülür.

Yılın çeşitli gün ve saatleri uğursuzdur. O zamanlarda iş yapmamaya, dışarı çıkmamaya çalışırlar. Belirli günlerde de bayram yaparlar. En önemlisi bahar bayramıdır. Panja ya da Parvania bayramıdır.

SABİİ DİN ADAMLARI VE MABET
Bedeni, dinden çıkma, zındıklık gibi kusurları olmayan herkes rahip olabilir. Öte yandan rahiplik babadan oğula geçer. Evli olması idealdir. Rahiplikte en üst makama Riş Ama denir. Bu dini ve siyasi liderliği ifade eder.

Ganzibra yöresel başrahiptir. Normal rahiplere Tarmida, yardımcı rahiplere Aşganda adı verilir.

Dine giriş diye bir tören yoktur. Sabii bir aileden doğan çocuk doğal olarak Sabiidir. Dışardan bir kimsenin Sabii olması mümkün değildir. Her Sabiinin bir dünyalık bir de gizli dini ismi vardır. Bu rahiplerce astrolojik hesaplar sonucu verilir.

YAHUDİLİK-I (6. ÜNİTE)
GİRİŞ
Yahudi ismi öncesinde İbranilerin dini veya İsrailoğullarının dini olarak bilinirdi. Dinin merkezinde Tevrat vardır. Hz. Musa kendisine kitap indirilen en büyük peygamberdir. Dinin temel kuralları ve temel çerçevesi Tevratta belirlenmiştir. Bütün diğer peygamberler bu kuralları öğütlemiş ve uygulamışlardır.
Din ile etnisite birbirine geçmiş bir haldedir. Yahudiler çeşitli sebeplerle dünyaya yayılmış durumdadır. Kutsal kitap aynı zamanda Yahudi tarihidir. Hırıstiyanlarca da kutsal kabul edilir.

TEMEL KAVRAMLAR (İBRANİ, İSRAİL, YAHUDİ VE YAHUDİLİK TERİMLERİ)
İbrani Terimi;
Terimin kökeni ile ilgili teoriler şunlardır:

Hz. Nuh insanlığın ikinci atası sayılır. Üç oğlundan Sam’ın soyundan gelenler Sami olarak adlandırılır. Sam’ın soyundan gelen Eber Hz. İbrahim’in büyük atasıdır. Hz. İbrahim’e Eber’in soyundan gelen anlamında İbrani (İvri) denir. Eberin bütün çocuklarına da İbrani denir.
Eber “öte yaka” anlamındadır. Hz. İbrahim ve beraberindekiler Fırat’ın öte yakasından geldikleri için “öte yakanın insanları” anlamında bu ad verilmiştir.
Akadça Habiru veya Hapiru’dan gelmektedir.
Tanah’ta İsrailoğulları için İbrani kelimesi kullanılır ve bundan Hz. İbrahim, İshak, Yakup ve onların çocukları kastedilir. Aslında İbrani teriminin içine; İbraniler, Araplar ve Aramiler girer.
İsrail Terimi;
İsra ve el kelimelerinden oluşur. İsra, üstün gelmek, şifa vermek, güreşmek anlamlarına gelir. El, Tanrıyı ifade eder. Tevrat’a göre bu isim Yakup’la güreşen biri tarafından ona lakap olarak verilmiştir ve “Tanrıyla uğraşan, güreşen, Tanrıya karşı güçlü olan anlamındadır. Yine Tevrata göre bu kişi Tanrı’nın meleğidir. Dilcilere göre bu anlayış daha çok halk inancında kabul edilir. Onlara göre kelimenin güçlü olmak anlamında olduğu ve “Tanrı güçlüdür” anlamına geldiği ifade edilir.
İsrail kelimesi Sina sözleşmesinden itibaren Yahve’nin kendi kavmi olarak seçtiği ve kendilerine Yahve’yi Tanrı olarak seçen 12 kabileyi ifade etmekte İsrail denince bu karşılıklı seçim ve yapılan dini anlaşma anlaşılır. Yakup’tan Süleyman’a kadar Yahudiler İsrail ve İsrailoğulları olarak anıldı. Süleyman’dan sonra devlet Kuzeyde İsrail ve güney’de Yahuda şeklinde ikiye ayrıldı. Babil sürgünü dönüşü Yahudi ismi ön plana çıktı. İsrail ismi de kullanıldı.
Bugün Yahudiler, Yahudi ismi yanında İsrail ismini de kullanırlar. Yahudi geleneğine göre İsrail bir halka verilen isimdir. Bu insanların yaşadığı toprağa İsrail toprağı, devlete de İsrail devleti denir derler.
İsrail kelimesi, Tanrının kendisiyle ahitleştiği topluluk ve Tanrı tarafından verilen Filistin bölgesini ifade eder. Kavramın kutsallığı Tanrının onlarla anlaşma yapmış olmasından gelir. Tarih içinde iki ahit yapılmıştır: 1. Hz. İbrahim’le yapılan İshak ve Yakupla yinelenen ahit. Ahdin içeriği, İbrahim ve neslinin kutsanmasıdır. 2. Hz. Musa ile yapılan ahit. Ahdin içeriği, Tanrı ve İsrailoğullarının uyması gereken hususları belirtir. Yakup’un Tanrı veya meleği ile güreşmesi yani gücü ve dayanıklığı, Tanrının onlarla ahit yapmış olması, seçilmişlik fikri İsrailoğullarının ırki üstünlük iddiasında bulunmalarına diğer insanları hakir görmelerine neden olmuştur.
İsrail isminde hem etnik hem de dini manevi bir vurgu vardır. Tanah ve Talmud’da yaygın olarak kullanılır.
Kuranda İsrail kelimesi, 1. Hz. Yakup’un lakabı olarak geçer. Beni İsrail tabiri de kullanılır. Bu şekliyle Mekki surelerde yer alır. 2. Yehud kelimesi Medeni surelerde geçer. İslami kaynaklarda Beni İsrail, Yakup’un soyundan gelen ve ırken Yahudi olanları ifade eder. Yehud ise hem bunları hem de başka ırktan olup bu dine girenleri kapsar.
Yahudi Terimi,
Yehuda tanrıya teşekkür anlamına gelir. 1. Hz. Yakup’un dördüncü oğlu. 2. Yahudanın kabilesi. 3. Kabilenin yerleştiği yer. 4. Bölgede kurulan krallık 5. Krallık içinde yaşayan Yahuda, Bünyamin ve Levililerden oluşan topluluk. 6. Babil sürgünü dönüşü hangi soydan olursa olsun bütün İsrailoğullarının adı oldu.
Kitab-ı Mukaddeste; 1. Yahuda devleti üyelerini, 2. Esaret sonrası İsrail halkı, 3. Babil sürgünü dönüşü Kudüste Yahve ibadetine tabi olanlar kastedilir.
Kuran’da Yehudi, Yehud ve Hud gibi terimlerle ifade edilir.
Yahudi kelimesi bir milleti ve o milletin inanç, kültür ve geleneğini ifade eder. Batı’da İsa’yı çarmıha gerdirmekle itham edilmeleri, ayrı gruplar halinde yaşamaları sebebiyle ve karanlık cemaatlerle ilişkileri sebebiyle Yahudi kelimesi küçük düşürücü ve hakaret anlamı kazanmıştır. Bu nedenle daha çok Musevi ismini kullanmayı tercih ederler.
Yahudi Kimdir?
Yahudi anne-babadan doğan veya sadece annesi Yahudi olan kişiler Yahudi olarak kabul edilir. Ayrıca sonradan Yahudi olmak da fiilen mümkün ancak zordur.
Dine giriş prosüdürü, erkek için sünnet, erkek ve kadın için Mikve havuzunda suya dalma (tevilah) ve Şeriati kabulden ibarettir.
Reformistlere göre Yahudi olmayan anneden doğan çocuk da Yahudidir. Laiklere göre kendini Yahudi sayan herkes Yahudi’dir. Bu yaklaşımlar Ortodoks ve muhafazakar Yahudilerce tepki ile karşılanmıştır. Sartre’ye göre, Yahudi olmayanların Yahudi saydıkları herkes Yahudi’dir.
1950’de çıkarılan “Dönüş Yasası” ile Yahudi olduğunu söyleyen herkes İsrail vatandaşlığına alınıyordu. Baskılar üzerine din adamlarının kararı sonucu, Yahudi anneden doğma ve Yahudi dinine girme şekli (ihtida) Yahudilik için şart koşuldu.
Günümüzde Yahudi kelimesi dini bağlılığın yanı sıra belki daha fazla etnik veya sosyo-kültürel kimlik biçiminde tanımlanmaktadır.
Yahudilik nedir?
Yahudilik: Yahudilerin bağlı olduğu dini gelenektir. Yahudilik, Hıristiyanlıkla kutsal kitap, seçilmişlik ve kurtuluş kavramlarını paylaşır. Yahudilik, İslamla tek tanrı inancı ve dini hukuka vurgu konularını paylaşır. Yahudilik hem dini hem de milli boyutu olan bir kavramdır. İnançtan çok aidiyet ön plandadır. Monoteisttir. Tanrı-İsrail ilişkisine vurgu yapılır. Seçilmişlik, Ahitleşme, Kutsal toprak ülküsü ve Kurtuluş öğretisi hemen akla gelen özellikleridir. Tanrı-Tevrat-İsrail üçlemesi ön plandadır. Dogmalar kolleksiyonu yoktur. Ancak sonradan dogmalaştırılmıştır. Şeriate önem verir. Eylem ve gelenek dinidir. Ne düşündüğün ve neye inandığından çok ne olduğun ve ne yaptığın önemlidir.
TARİHSEL GELİŞİM
Yahudilerin tarihi Hz. İbrahim’le başlar. M.Ö. 22-19.yylarda (2000’li yıllar)yaşar. Hz. İbrahim Kaldelilerin Ur şehrinde doğar. Harran’a göç eder. Oradan ailesini ve yeğeni Lut’u da yanına alarak Kenan (Filistin)’a göçer. Oradan Mısır’a geçer. Sara ve Hacer’le evlenir. 12 oğlu olur. İshak’ı kurban etmek ister. 175 yaşında vefat eder.
İslami kaynaklarda Hz. İbrahim Urfa’da doğar. Babası Azer. Putperest bir toplum içindedir. Ateşe atılır. Hanımı Sare ve Hacer’le evlenir. Hacer’den İsmail adında bir oğlu olur. Çocuğu ve annesini Mekke’nin bulunduğu yere getirir. Oğlu ismail’le beraber Kabe’nin temellerini yükseltir. İnsanları hacca davet eder. Hz. İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyandır. Halilurrahman’da defnedilir.
Hz. Adem-(On nesil)-Hz. Nuh-Sam-Hz. İbrahim-Hz. İshak-Hz. Yakup-(12 oğul)-Hz. Yusuf-(Göçebe Hiksoslar dönemi-Mısır 430 Yıl)-Hz. Musa
HZ. MUSA / M.Ö. 13. yy
Hz. Musa, Tanrı tarafından peygamber olarak seçilen, İsriloğullarını Firavun’un zulmünden kurtaran, kendisine Tevrat verilen ve Yahudilerin en büyük peygamberidir.
Dünyaya gelişi, Hz. Yakup’un oğlu Levi soyundan gelmektedir. İsrailoğullarının nüfusunun aşırı artışından etkilenen dönemin firavunun bir politikası olarak İsrailoğullarına dönük baskının arttığı bir dönemde doğar…
Peygamberliği, Ömrünün kırk yılı Mısırda geçer. İstemeden bir Mısırlının ölümüne sebep olur. Mısırdan çıkar Medyen’e gider. Hz. Şuayb’a damat olur. Peygamberlik görevi verilir. Mısırdan kavmini çıkarmakla görevlendirilir.
İsrailoğullarını Mısır’dan Çıkarışı, Kardeşi Harun’la birlikte Firavun’a gider, niyetini söyler. İzin ister. İzin verilmez. Mısır’ın başı felaketlerden kurtulmaz; sis, at sineği, tatarcık, suların kana dönüşmesi, kurbağa yağması gibi gariplikler yaşanır. M.Ö. 13.yy da Firavun çıkışa izin verir. Firavun fikrinden vazgeçer ama denizde boğulmaktan kurtulamaz…
Vadedilmiş Topraklar, Yahudi inancına göre dünyanın merkezi İsrail topraklarıdır. Buranın merkezinde Kudüs, onun merkezinde Siyon Dağı ve Mabet bölgesi yer alır. Bir yoruma göre fiziki Kudüs, semavi Kudüs’ün yeryüzündeki izdüşümüdür.
Çöldeki Hayat, Hz. Musa Sina Dağına çıkar. Burada fazla kaldı diye kavmi ziynetlerinden eriterek altın buzağı yapar tapmaya başlar. Çölde çeşitli nimetlerle rızıklandırılırken isyanları sebebiyle 40’yıl çölde başı boş dolaşırlar. Çıkışı gören nesilden sadece iki kişi Yefunne oğlu Kaleb ve Nun oğlu Yeşu hayatta kalır. Hz. Musa’da bu arada ölür.
Musa döneminde din büyük ölçüde tamamlanır, inanç, ibadet, ahlak ve dini hukuk teşekkül etmiştir. Tevrat tamamlanmıştır. Musa Tevrat’ın bir nüshası ve diğer kutsal eşyaları Ahit Sandığında teslim etmiştir.
Yeşu Dönemi, Kenan büyük ölçüde fethedildi, Topraklar İsrailoğullarının 12 kabilesi arasında pay edildi. Yeşu hem liderlik hem peygamberlik yaptı. Kuran’da Hz. Musa’nın yanındaki genç olarak bahsedilir.
Hakimler dönemi, Kabileler yerleşik düzene geçti. 10 kabile kuzeyde, Yehuda ve Bünyamin kabileleri güneyde konuşlandı. Savaşlarda israiloğullarını sevk ve idare ettiler. Hakim Deborah Yahudilik’teki kadın peygamberdir. Hakimlerin sayısı 12 dir.
Krallık Dönemi, Saul (Talut) M.Ö. 1000’ler, İsrail’in ilk kralı oldu. Filistililerle savaşıldı. Ahit sandığı geri alındı. Davut Filistililerin komutanı Calut (Golyat)’u öldürdü. Hz. Davut Tanrının emriyle kral oldu. Yahudilere göre o bir peygamber değil kraldır. Döneminde İsrailoğulları bir devlet oldu. Hz. Davut ve Süleyman dönemi en ihtişamlı dönemdir. M.Ö. 1010-970. Mesih Davut’un soyundan gelecektir. Hz. Süleyman,Kudüs’teki Moriah tepesine mabedi inşa etti. Bet-ha-Mikdaş. Beytü’l-Makdis, Mescid-i Aksa. Krallığın altınçağı ancak bu dönemde bile Fırat’a ulaşamadılar. Ölümünden sonra devlet kuzeyde İsrail güneyde Yahuda olmak üzere ikiye ayrıldı. İsrail putperestliğe yöneldi. Tevrat yasaklandı. Putlara kurbanlar sunulmaya başladı. M.Ö. 722 de Asurlularca yıkıldı. Kuzeydeki yerleşik 10 kabile, “Kayıp 10 kabile” efsanesine dönüştü. Güney’de Yahuda, Bünyamin ve Levililer kaldı.
Samiriler denilen grub da bu dönemde oluştu. Samiriler, Asurdan gelen bir grubun İsrail topraklarına yerleştirilmesiyle başladı. Zamanla Yahudileştiler. Ancak kendi inançlarını da tamamen bırakmadılar. Yahudiler onları heretik olarak kabul edip dışladılar. Samiriler, Şomron, Şomronim, talmud’da Kutim, veya heretik manasına minim gibi isimlerle anıldılar.

Samiriler ise kendilerinin İsrail dinin koruyucuları olarak görürler. Yusuf’un iki oğlu Efraim ve Menase ile din adamları sınıfı Levi soyundan geldiklerini iddia ederler. Yeşu zamanında Gerizim Dağı kutsal mekan olarak belirlenir. Samiriler bu anlayışı devam ettirirler. Kendilerine ait Tevrat nüshaları vardır.

Bir müddet sonra güneydeki Yahuda krallığı da Babil kralı Nabukatnetsar (Buhtunnasr) tarafından işgal edilir. M.Ö. 587. Kudüs tahrip edilir Mabet yıkılır. Çoğunluk Babil’e sürülür. I. Mabed dönemi sona erer. Sürgün 70 yıl sürer. Bu ilk büyük sürgün ve en önemli hadisedir. Bu olay Yehuda, Bünyamin ve Levi soyunun politeizmden monoteist bir anlayışa dönüşte dönüm noktası sayılır.

Perslerin (Cyrus) 538’de Babil’i işgaliyle Yahudiler hürriyetlerine kavuşurlar. Mabed pers kralı Daryus’un desteğiyle Zerubavel önderliğinde yeniden inşa edildi. M.Ö. 515. Ezra ve Nehemya önderliğinde Tevrat son şeklini aldı. Samiriler dışlandı. Yabancılarla evliliğe son verildi. Ezra peygamber değildir. Ancak peygamberden öte biridir. Hz. Musa önce gelmeseydi Ezra’ya verilecekti Tevrat. O, Tevrat’ın usta yazıcısıdır. Mabedin yapımına öncülük etti. Tevratın yeniden yazılması ve Yahudi hayatında yerini alması onun sayesinde oldu. Tevrat’ı haftalık okuma bölümlerine ayırdı. Tevrat’ın yazı karakterini değişitirdi. Bazı yerlere noktalar koydu. Sene başını Mısırdan çıkış anısına kabul edilen Nisan ayından Babil’den çıkış olan Tişri ayına taşıdı.

Pers hakimiyeti (M.Ö. 538-332), Büyük İskender dönemi (M.Ö. 332-323), Mısır-Helen Devleti (M.Ö. 320-200), Grek Slevkitler (M.Ö. 200-142), -Bu dönemde Antiakos Yunan tanrı heykellerini mabede yerleştirdi. Maccabiler isyan başlattı bir dönem bağımsız devlet kuruldu-, Romalılar (M.Ö. 63-M.S. 637)

Mısır ve Suriye merkezli Grek yönetiminde Hellenistik öğretiler etkisinde bir Yahudi diasporası oluştu. Tevrat Grekçeye çevrildi. Yetmişler Çevrisi. (Septuagint, M.Ö. 3.yy)

II. Mabed dönemi önemli olaylarından biri de, Ferisilik, Sadukilik ve Essenilik gibi mezheplerin oluşmasıdır. Ayrıca o dönemde devrimci Zelot adı veren fanatik bir grup da vardı. Ferisiler Rabbani Yahudiliğin oluşmasında rolleri oldu.

M.S. 66 da Romalılara karşı ayaklandılar. 70 yılında kanlı bir şekilde bastırıldı. Mabet yıkıldı. Bu olay İsrail tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bir devrin sonudur. Esaret, kovulma ve diasporanın başlangıcıdır. Filistindeki Yahudilerin büyük bir kısmı ya öldürüldüler ya da sürüldüler. Medinedeki Yahudi kabilelerinin bu sürgünle birlikte Medineye geldikleri kabul edilir. Bu olaydan sonra kutsal kitap üzerine yoğunlaştılar. Yavne kentinde Sanhedrin kuruldu.

M.S. 132 yılında Hadrianus sünneti yasakladığı için Mesihlik iddiasında bulunan Şimon Bar Kohba liderliğinde isyan ettiler. Bu isyan da bastırıldı.

M.S. 3.yy da Yahuda Ha Nasi tarafından Şifahi Tora Mişna adı altında derlendi. Sonra Talmud oluştu. Bu çalışmalar sırasında iki önemli merkez oluştu: Filistin ve Babil Yahudiliği. II. Mabed döneminde, Mabed-Kurban İbadeti-Kohen Sınıfı bu dönemde ise Tevrat-Sinagog İbadeti-Rabbiler yerini aldı. Mişna üzerine Filistinde Filistin/Kudüs Talmud’u -4.yy da Hristiyanlar Filistin akademiyesini kapattıkları için tamamlanamadan derlendi-, Babil’de Babil Talmudu oluştu.

Hıristiyan Roma döneminde baskı arttı. Bu dönemde Kudüs’e sadece Ab ayının 9. Günü girmelerine izin veriliyordu. M.S. 637 yılında Hz. Ömer Kudüs’ü fethetti. Yahudiler serbestçe kutsal mekanlara gelmeye başladı.

Talmud literatürü ve Rabbani Yahudiliğe alternatif Tevrat’a dönüş hareketi olan Karailerin oluşumunda İslam’ın etkisinin olduğu söylenir.

Emeviler, Abbasiler, Fatımiler –Haçlı Seferleri, Kudüs Haçlıların eline geçer- Eyyubiler –Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü yeniden ele geçirir ve Yahudilerin Kudüs’e dönmelerine müsaade eder-, Memluk hakimiyetleri.

Yine bu dönemde Rabbani Yahudilik bir farklılaşma yaşar, bu farklılaşma temel dini konulardan çok sosyal yapılanma, adet ve uygulamalarla dua geleneği ve İbranicenin teleffuzuna dönük farklılıklarla ortaya çıkar: Sefarad ve Aşkenaz.
Sefarad, Babil geleneğine dayanır. İspanya-Portekiz ve Kuzey Afrika Yahudilerini içerir. Aralarından İbn Meymun gibi önemli kişiler yetişmiştir. Aşkenazlar, Filistin geleneğine dayanır. Roma yoluyla Orta Avrupaya yerleşmişlerdir.

Hıristiyan dünyada aynı dönemde (1290-1497) Yahudiler, tanrı katili olarak kabul edildiler. Dışlandılar. Baskı, işkence, sürgün, din değiştirmeye zorlandılar ve katliam yaşadılar. Çeşitli Avrupa ülkelerinden kovuldular. Kovulan bir çok Yahudi Osmanlı topraklarına sığındı.

1516’da Filistin Osmanlı hakimiyetine girdi. Yahudiler bu dönemde altın dönemlerini yaşadılar. Serbest bir ortamda yaşadılar. Bu dönemde; Sabatay Sevi ve Rabbani Yahudiliğe alternatif Hasidilik hareketi ortaya çıktı.

1897’de I. Siyonist Kongresi toplandı. Theodor Herzl başkan seçildi. 1882-1903 Filistine ilk Yahudi göçü, 2. Göç, 1905-1914, 1917’de Filistin İngiliz hakimiyetine girdi. 1948’de Filistinde İsrail devleti kuruldu. 1967’de Doğu Kudüs de israil’in eline geçti.

İsrail’de seküler Siyonist hükümetle Ortodoks gruplar arasında oluşturulan statüko gereği İsrail devleti, resmi Yahudilik anlayışı olarak Ortodoks öğretiyi kabul eder.

Bugünki İsrail Aşkenaz, Sefardim, Mizrahim ve Etyopya Yahudilerinden oluşur. Aşkenazlar, siyonizmin öncülüğünü yapan ilk göçmenler, doğu ve orta Avrupa ile diğer ülkelerden gelen Yahudilerdir. Sosyal, ekonomik ve siyasi statüko olarak en tepedeki gruptur. Sefaradlar, İspanya kökenli, Akdeniz ve Kuzey Afrika Yahudilerinden oluşur. Ayrıca Müslüman Arap ülkelerden gelen Asya ve Afrika kökenli Yahudilerden oluşan Mizrahim olarak isimlendirilen Yahudilerdir. Bu son ikisi birincilerden daha aşağı bir statüye sahiptir.

KUTSAL KİTAPLARI
Yahudi kutsal kitabı Türkçe’de Eski Ahit diye bilinen Yahudilerin TANAH diye isimlendirdikleri kutsal metinlerdir. TANAH kelimesi Yahudi Kutsal Kitabını oluşturan kitapların ilk harflerini esas alarak oluşturulmuş uydurma bir isimdir. T (Tora /Tevrat), N(Nevim/Peygamberler), H (Ketuvim/Kitaplar).

Tevrat, en dar anlamda Kutsal Kitap külliyatı TANAH’ın ilk bölümüdür. Tevrat, hüküm, öğreti, yasa/şeriat anlamlarına gelir. Tanrı sözüdür. Vahyin en mükemmel biçimidir. Ahdin belgesi ve teminatıdır. Yaratılmadan öncede var olandır. Yaratılışa rehberlik eden, herşeyin kendisine dayandığı kutsal metindir.

Tevrat, yazılı ve sözlü öğreti olmak üzere iki şekildedir. Her ikisi de Sina’da Hz. Musa’ya verilmiştir. Yazılı Tevrat tüm Tanah’ı içerir. Sözlü Tevrat, Talmud literatürüdür. Tanah ismi tüm Yahudi hukukunu ifade için kullanılır. Tanah, 3 kitap ve 24 bölümden oluşur. 1. Tevrat (Tekvin-Çıkış-Levililer-Sayılar-Tesniye/Dünyanın başlangıcından Hz.Musa’yakadar ki olayları anlatır.) 2. Nevim (Kutsal topraklara girişten II. Mabedin inşasına kadar geçen zamanı, Musa’dan sonra gelen peygamberleri anlatır), 3. Ketuvim (Farklı dönemlere ait tarihi, felsefi, edebi karakterde 11 kitaptan meydana gelir)

Tevrat Babil dönüşü son şeklini aldı. Nevim’in kanona dahil olması Pers hakimiyetinin sonuna denk gelir. Diğerleri M.S. I.yy da Yavne Sinodunda tamamlanmıştır.

Ortodoks Yahudi inancına göre Tevrat Tanrı tarafından Musaya yazdırıldı. Orijinal şekliyle günümüze ulaştı. Nevim, rüya ve müşahede yoluyla tanrı tarafından vahyedildi. Musa tevratı on üç nüsha olarak yazdırdı. Birer tane kabilelere verdi. Birini de Ahit Sandığı içinde kohenlere verdi.

Otantiklik Meselesi; Ortodokslar dışındakiler farklı görüşler sunarlar. Ortodokslar arasında da tenkit edenler vardır. 17.yy da metin tenkidi sarsıcı teoriler ileri sürdü. Spinoza, bazı ifadelerin Hz. Musa’ya ait olmadığını iddia etti. Richard Simon, Tevrat’ın beş kitabının da farklı üslupta olduğunu ileri sürdü. Farklılık ve çelişkilere vurgu yaptı. Jean Astruc, Tevratın değişik dokümanlardan derlendiğini ileri sürdü. Wellhausen, Dört kaynak teorisini dile getirdi. Buna göre Tevrat, dört farklı zamanda dört ayrı kişi ya da grup tarafından yazıldı. M.Ö. IV.yy da bir araya getirildi. Bunlar: Yahvist, Elohist, Deuteronomist ve Ruhban metinleri.

Tanah’ın en eski ve tam yazma nüshası olan Masoretik metin, 9.yy da Ben Aşer ve Ben Naftali ailelerince mevcut nüshalar incelenerek hazırlandı iki ayrı kodeks (Leningrad ve Halep Kodeksleri) haline getirildi.

M.Ö.II.-ve M.S.I.yy ait oldukları tahmin edilen Ölüdeniz Yazmaları da Tanah’ın tam veya eksik bölümlerini içerir.
Ayrıca Samirilerin de bir metinleri vardır.

Tercümeleri,
M.Ö. 3.yy Grekçe tercüme, Septuagint, Hristiyanlar bu tercümeyi esas alır. Ayrıca Aramice Targum, Süryanice Peşitta.

Sözlü Tevrat, Mişna (M.S. 200) Yahuda Ha Nasi tarafından derlendi. Mişna’nın açıklaması ve yorumu konumunda Babil ve Kudüs Talmudları. Mişna bir tür şeriat kitabıdır. Mişna ve Mişna dışındaki bir takım hukuki metinlerden oluşan Gemera adlı metinler de vardır. Mişna ve Gemera’yı da içine alan metinlerden Talmudlar oluştu.

Kur’an’da Tevrat…
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 23 Şubat 2018, 20:22   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

YAHUDİLİK-II (7. ÜNİTE)
GİRİŞ
Bu ünitede Yahudiliğin inanç ve ibadetleri hakkında bilgi verilmektedir.
İNANÇ ESASLARI
Yahudi inanç esasları kutsal kitaplarda net olarak belirtilmemektedir. Ancak daha sonradan Yahudilerin kendi aralarındaki tartışmalar ve diğer dinlerle karşılaşmalar sonucu inanç esasları tespit edilmiştir. İnanç esaslarını belirleme çalışmaları konusunda ismi ön plana çıkan kişiler; İskenderiyeli filozof Philo, Saadya Gaon, Maymonides (İbn Meymun), Hasdai Crescas ve Yusuf Albo’dur.
Philo’nun amentüsünde Tanrının birliği ve yaratmadaki rolü ön plandadır. Helenistik felsefe ve felsefi bir monoteizm yapmakla eleştirilmiştir. Ayrıca Filistindeki gelişmelerden uzak kalışı da yapılan tenkitlerdendir.
Saadya Gaon’un (Said b. Yusuf el-Feyyumi 882-942) amentüsü; 8.yy da Müslüman bilginlerle temasın etkisiyle oluşan Karaim Yahudiliği ile mücadele ve Müslüman kelamcılara cevap amaçlı çalışmaların olduğu döneme denk gelir. Dünyanın yaratılmışlığı, Tanrının cisimsizliği, vahiy, günahtan kaçınma yeteneği, mükafaat ve ceza, yeniden dirilme, mesih ve son yargı kavramlarına yer verir.
İbn Meymun’un amentüsü; Günümzüde Yahudilerin çoğu tarafından benimsenir. 13 maddeden oluşur. Bu tasnif dışında yapılan hiçbir tasnif İbn Meymunun tasnifi kadar ilgi görmemiştir. Tanrı, Peygamber, kitap, mesih, mükafaat ve ceza, yeniden dirilişle ilgilidir.
TANRI İNANCI
Tanrının birliği Yahudi inancında üzerinde ısrarla durulan bir konudur. Yahudi inancının Tanrının birliği ve seçilmişlik üzerine kurulu olduğu da ifade edilir. Tanrının birliğine yapılan bu vurgu yanında onun niteliği konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Bunun bir sebebi de Tanrının ne olduğu sorusundan çok Tanrı için nasıl ibadet edildiği sorusunun daha fazla önemsemesinin rolü vardır.
Hz. İbrahim ve zürriyetinin Tanrının birliğine davet ettiği malumdur. Kuran’da bu gerçeğe işaret eder. Ancak Yahudilerin tarih içinde başka ilahların peşinden gittikleri, başlangıçta çok tanrılı bir anlayıştan mutlak anlamda bir olan Tanrıya ibadet anlayışının geliştiği de söylenir. Bazı araştırmacılara göre başlangıçta Tanrı savaşçı, lider ve milli vasıflarıyla ön plana çıkar. Klasik peygamberler döneminde ise evrensel boyutta bir tanrı anlayışı vardır. Yahvist metinlerde antropomorfik, Elohist metinlerde aşkın bir tanrı gözlenir. Genel olarak Yahudi kutsal metinlerinde tek tanrı hem insanlığın yaratıcısı, İsrailoğullarının rehberi, koruyucusu ve kurtarıcısıdır.
Tanrının isimleri: Yahve (Yahova) en önemli ve kutsal olanıdır. Gelişi güzel ağza alınmaz.Adonay (Efendi), Elohim, Ha-Şem, El-Şadday isimlerden bazılarıdır.
PEYGAMBERLİK
Peygamberlik inancı vardır. Tanah’ın ikinci kitabı Nevim bölümüdür. Peygamber için, Nevi, Hozeh ve Roeh kelimeleri de kullanılır. Musa Tanrı ile aracısız konuşmuştur. Diğerleri ise rüya ve vizyon şeklinde muhatap olmuşlardır. Peygamberliğin vahiy alma ve tebliğ gibi iki temel özelliği vardır. Peygamberlik farklı yaşlarda gelmiştir.
Tevratta peygamberlerin özellikleri: Tebliğin doğruluğu, verilen haberlerin gerçek çıkması ve alametler göstermesidir. Yalancı peygamberlik kavramı vardır. Tevrata göre ilk peygamber Hz. İbrahim’dir. Son peygamber Malaki’dir. Malaki’den sonra Tanrı adamı yerine din adamı (Rabbi) figürü ortaya çıkmıştır. Mesih beklentisi gelişmeye başlamıştır. Kadınlardan da peygamber gelmiştir ve sayıları altıdır: Hz. Musa’nın ablası Miryam, Deborah, Hulda, Noadya, Peygamber Yeremya’nın eşi.
AHİRET İNANCI
Kutsal metinlerde açık ve net değildir. Mezhepler arasında farklı görüşler vardır.
Ferisiler: Ruhun ölümsüzlüğü ve yeniden dirilmeyi kabul ederler. Sadukiler: Tanah’ta yer almadığı gerekçesiyle ölümden sonraki hayatı reddederler. Ruhun ölümsüzlüğü Tanah sonrası dini literatüre girmiştir.
Ahiretle ilgili kavramlardan biri de Şeol’dur. Ölümden sonra bütün insanların gittiği yer olarak kabul edilir. Zamanla kavram kötülerin azap çektiği gehinnom (cehennem) kavramına dönüşmüştür. İyilerin de Aden bahçesine gittiği kabul edilmiştir.
Cennet ve cehennem farklı kademelerden oluşur. Nezaman ve nerede olduğu ile ilgili farklı görüşler vardır. Yaygın anlayışa göre Dünya yaratılmadan önce planlanan veya yaratıldığına inanılır. Cehennem yerin altında veya semanın üzerinde ya da karanlık dağların ardındadır. Cehennem sadece ceza yeri değil aynı zamanda arınma yeridir. Günahı ve sevabı birbirine eşit olanlar 11 ay cehennemda kaldıktan sonra cennete girebilirler. Yaygın görüşe göre hem İsrailden hem de diğer milletlerden olan kötüler cehennemde 12 ay kaldıktan sonra yok olacaklardır. Sözlü ve fiili Yahudi ahdine bağlılığını ve temel Yahudi öğretisini reddedenler sonsuz azaba uğrayacaklar. Şabat’a denk gelen günlerde azab olmayacağı da bazılarınca ileri sürülür.
Cennetin Aden bahçesi olduğu yeri kesin olarak bilinmemekle birliktebu dünyada bulunduğu ruhların yeniden dirilmeye kadar henüz yaratılmamış öte dünyaya gitmeden önce bir müddet duracakları yerdir. Reformist ve lieral Yahudiler cenneti reddederler. Yahudilikte inanç esaslarının dogmatik bağlayıcılığı olmadığından bu durum (reddedilmesi) Ortodoks Yahudiler içinde problem oluşturmaz.
MESİH İNANCI
Yağla meshedilmiş anlamına gelir. Başlangıçta peygamber veya kohen tarafından yağlanmak (kutsanmak) şeklinde kullanıldı. Kral, kohen veya baş kohen için kullanılmaya başlandı. Daha sonra kurtarıcı mesih anlamı kazandı. 2. Mabed döneminden itibaren son anlamda kullanılması yaygınlaştı.
Rabbani literatürde Davud soyundan gelecek, İsrail düşmanlarını yenecek, esaretten kurtaracak, kutsal topraklara onları döndürecek, mabedi tekrar inşa edecek, Tanrı krallığını kuracak savaşçı, öğretmen ve peygamber kimliklerini de taşıyan kral olarak tasvir edilir. Ayrıca bu kişiye öncülük edecek Yusuf soyundan ikinci bir mesih figürü de vardır. Daha sonra bu figür Siyonist hareketin öncileri için de kullanılmıştır.
Mesih insan olmakla beraber tabiat üstü güçlere sahiptir. Kudüste doğmuş, gökyüzünde gizlenmektedir. Mesihin gelişi ile ilgili çeşitli olaylardan bahsedilir. Gog ve Megog (Yecüc ve Mecüc) savaşı, İsrailin vadedilmiş topraklarda toplanması ve milletlere hükmetmesi mesihin gelişi önce vuku bulacak olaylardan bazılarıdır.
Mesih anlayışını Ortodokslar kabul eder Reformistler kabul etmez. /Zerdüştilik-Şaoşyant/ Budizm-Maitreya/Hinduizm/ Hıristiyanlık-Mesih anlayışı vardır.
VADEDİLMİŞ TOPRAKLAR
Yahudi inanç esasları arasında yer almaz. Ancak Yahudiler kendilerinin seçilmiş bir millet olduklarına ve Arz-ı mevud’un Tanrı tarafından kendilerine vaad edildiğine inanırlar. Arz-ı mevud, Tanrının Hz. İbrahim ve onun soyundan gelenlere vermeye vaad ettiği yer için kullanılan bir kavramdır. Bu yer için II. Mabed döneminden itibaren bu kavram kullanılmaya başlanmıştır. Yerin sınırları Nil’den Fırat’a kadar olan bölgedir. Vaadin belli şartları vardır ki bu da Yahudilerin Tanrıya verdikleri sözü tutmadır.
İBADETLERİ
Avoda, doğru biçimi anlamında kullanılır. Eski İsrail’de öne çıkan ibadet kurban kültüdür. İlk dönemlerde ferdi tarzda yapılan ibadet, adak, takdime ve dua tarzındadır.
Toplanma çadırı etrafında toplu ibadet Musa döneminden sonra Mabedde ibadet şekline dönüştü.
Kohen sınıfı: Yakup’un 3. Oğlu Levi soyundan gelen ilk baş kahin Harun oğullarından gelir.
Levili soyu: Levi soyunun diğer kollarına bağlı erkekler ise Levilileri oluşturur. Kohen ve Levili ünvanı babadan geçer. Kohen, baş kohen; yardımcıları Levililerdir.
Mabed ibadetinin merkezinde kurban yer alır. Mabedin yıkılmasıyla askıya alındı. Eski İsrail dininde Mabed-kurban-kohen ön plandadır. 2. Mabedin yıkılmasıyla Sinagog-Tevrat-Rabbiler ve Dua ön plana çıkmıştır.
Yahudi ibadet hanelerine Sinagog (Grekçe, toplanma anlamına gelir.), Bet ha-Kneset (toplanma evi), Bet ha-Tefila, Bet ha-Midraş(öğrenme evi), Havra (Türkçe) gibi isimler verilir. İbadethanelerde resim heykel bulunmaz. Tek veya iki katlı olur.
Sabah, ikindi ve akşam olmak üzere üç vakit ibadet vardır. Cemaat en az 10 kişiden oluşur. Karaim’e göre en az üç kişi yeterlidir. Mabetteki ibadete geleneksel olarak sadece erkekler katılır. İbadet, ayakta, oturarak, hafif ruku şeklinde Kudüs’e doğru dönerek yapılır. İbadet sırasında şal örtme, alın ve kol bandı kullanılır.
ŞABAT
Cumartesi günü Yahudilerce haftanın en kutsal günüdür. Kutsallık sebebi, Tanrının dünyayı 6 günde yaratıp 7. Gün dinlenmesi ve Tanrının Yahudileri Mısırdan kurtarışının bu günde olmasıdır. Bu günde 39 işten uzak durulur. Cuma havanın kararmasıyla başlar ertesi günü hava kararıncaya kadar sürer.
DİNİ GÜN VE BAYRAMLAR
Dini gün ve bayramlarda ayın hareketi esas alınmakla birlikte güneş yılına göre sabitlenmiş Yahudi takvimi kullanılır. Bayramlar zirai kutlamalar ve mevsimlere dayalıdır. Bu durumu da bir şekilde ay ve güneş takvimi arasında sürekli aynı mevsime gelecek şekilde düzenlemişlerdir.
Yahudi takviminde toplam 11 bayram vardır. 6’sı büyük, 3’ü küçük 2’tanesi de modern uygulamadır. Tevrata göre yılbaşı Nisan ayıdır. Ancak geleneksel anlayışta Tışri ayı yıl başı olarak kutlanır.
YENİ YIL (ROŞ HA ŞANA)
Tışri ayının ilk günü yılbaşıdır. Adem’in yaratılması gibi önemli olaylar bu günde olmuştur. İş yapmak yasaktır. On günlük dönem tövbe günüdür. İnsanların kaderlerinin deftere yazıldığı gündür.
KEFARET GÜNÜ (YOM KİPUR)
Tişri’nin 10. Günüdür. En kutsal gündür. Kader defterinin mühürlendiği gündür. Oruç tututlur.
ÇARDAKLAR BAYRAMI (SUKOT)
Tişri’nin 15-21 günlerinde kutlanır. Hasat bayramı da denir. Mısırdan çıkışta çölde geçirilen günlerin anısına yapılır. Tevratta üç büyük hac bayramından biri olarak bahsedilir ve kurban takdimesinin de yapıldığı bayramdır.
TEVRAT’I HATİM BAYRAMI
Tişri’nin 22.günü Tevrat’ın hatmine yönelik bir bayramdır. Yıl boyunca okunan Tevratın hatmi ve yeniden başlanması ile 13 yaşını dolduran çocukların gençlik duasının icra edildiği bir kutlamadır. Tevrat rulosu cemaat içinde ilahi ve dualar eşliğinde yedi defa dolaştırılır.
PESAH (FISIH)BAYRAMI (Bahar Bayramı, Özgürlük Bayramı, Hamursuz Bayramı)
Yahudi hac bayramlarından ilkidir. İsrailoğullarının Mısırdan çıkışı anısına kutladıkları bayramdır. İlk akşam hazırlanan sofra düzenine seder denir. Bayram süresince mayasız ekmek tüketilir. Bu bayrama özel yemek takımları ve gereçleri kullanılır.
HAFTALAR BAYRAMI (ŞAVUOT)
Batı kültüründe Pentacost diye de bilinir. Ellinci gün anlamına gelir. Tevrat’ın İsrailoğullarına veriliş günü adına kutlanır. Üç büyük Yahudi hac bayramından ikincisidir. Fısıh, fiziki kurtuluşu Şavuot ise manevi kurtuluşu simgeler. Turfandalar Günü de denir.
HANUKA BAYRAMI
Işıklar bayramı olarak da bilinir. Makkabilerin Grek-Slevkit kralı Antiochus’un Helenleştirme politikası ve mabedi putperest ibadethanesine dönüştürmesine karşı kazandıkları zaferin anısınadır. Bu bayramda Mabed’deki Menora’nın bir günlük yağla sekiz gün yanmasının anısına evlerde gün boyunca mum yakılır.
PURİM BAYRAMI
Neşe ve eğlence bayramıdır. Perslerin Yahudileri katletmek için kura çekme girişimleri ve Yahudilerin katliamdan kurtulup Persleri katletmeleri anısına yapılır.
MEZHEPLERİ
Yahudilikte diğer dinlerde de olduğu gibi çeşitli sebeplerle farklı mezhepler oluşmuştur. II. Mabed döneminin önemli özelliklerinden biri de bu dönemde (M.Ö.II) üç büyük Yahudi mezhebinin ortaya çıkmasıdır. (Ferisiler, Sadukiler ve Esseniler)
PERUŞİM (FERİSİLER)-Ayrılıkçılar
Kendilerini Haşmoni yönetimi ile Helenistik kültür yanlıları ve sıradan halktan ayırdıkları için bu isimle anıldılar. Sinagog ve Tevrat üzerine vurgu yaparlar. Tevrat’ın yorum geleneğini başlattılar. Yazıcı ve din alimlerinden oluşurlar. Sanhedrin’de çoğunluğa sahiptiler. Mişna ve Talmudu oluşturanlar kendilerini bu mezheple ilişkilendirirler. Ahiret ve meleklere inanırlar. Ortodokslar bu mezhebin günümüzdeki temsilcileridir.
SADUKİM (SADUKİLER)
Kohenlerden oluşan aristokrat ve muhafazakar bir gruptur. Kendilerini otorite olarak görürlerdi. Tevratın lafzi anlamını esas alırlar. Tevratta açıkça yer almayan yeniden dirilme, melekler, kötü ruhların varlığını kabul etmezler. II. Mabedin yıkılmasıyla tarih sahnesinden silindiler.
İSİYİM (ESSENİLER)
Mütevazi ve dindar kişi anlamına gelir. Tevrat’ın Levililer kısmına müfrit şekilde uyarlar. Kendi elleriyle kazandıklarını paylaşarak dini bir hayat yaşarlar. Evlilik ve bedeni zevklerden uzak dururlar. Münzevi ve apolitik bir hayat süren bir gruptur. Kumran Cemaati de denilen grup komin hayatı yaşadılar. Kısmi bekarlığı tercih ettiler. Evliliğe getirdikleri kısıtlamalarla nesillerinin uzun süre devam ettiremediler. II. Mabed sonunda ortadan kayboldular.
Müslümanlığın etkisiyle oluşan Yahudi mezhepleri: İseviyye, Yudganiyye, Ananiyye ve Karaim’dir. Orta Çağ’da ortaya çıkan Kabala hareketi ve 19.yy da Doğu Avrupa ve Rusya’da ortaya çıkan Hasidim hareketi de eklenebilir.
Karailer, yazılı Tevratı kabul eden sözlü Tevrat Talmud’u kabul etmeyen gruptur. Karailere göre bu mezhep sonradan ortaya çıkmış değilidir. Sonradan ortaya çıkmış Talmud Yahudiliğine karşı, başından itibaren Musa’nın öğretisinin doğru yorumuna dayalı Yahudiliği temsil etmektedir. Bu hareket 8.yy da Babil’de yaşayan Anan ben David tarafından başlatıldı. Ölümünden sonra Filistinde yayıldı. Kudüs’ün Haçlılarca istilasından sonra Anadolu, Kırım ve Mısırda yayıldı.
Günümüz Dünyasında Başlıca Yahudi Mezhepleri Şunlardır:
REFORMİST YAHUDİLİK
19.yy Almanya Yahudileri arasında çıktı. Amerika’da yayıldı. Akılcı, evrenselci ve ilerlemecidir. Yahudiliği çağın şartlarıyla uyumlu olması gerktiği anlayışından doğdu. Tevrat Tanrı vahyi değildir. Geçeliliği yoktur. Talmud’un da kutsallığı yoktur. Mesihçiliği kabul etmez. Kutsal toprak ülküsünü benimsemezler. Kadın erkek eşittir. Görüşlerinden bazılarıdır.
MUHAFAZAKAR YAHUDİLİK
Reformistlerin aşırılığına bir tepki olarak doğdu. Amerika uygulamasına Muhafazakar Yahudilik, Avrupa’daki uygulamasına Masorti adı verilir. Ortodokslarla reformistler arasında bir orta yol iddiasındadırlar. Gelenekten kopmadan değişimci olmayı öne çıkarmaktalar.
YENİDEN YAPILANMACI YAHUDİLİK
Muhafazakar Yahudiler içinden çıktı. Amerikan Yahudiliğine hastır. Mordecai Kaplan önderliğinde başladı. Ona göre Yahudilik bir din değil devamlı gelişen bir dini medeniyettir.
ORTODOKS YAHUDİLİK
Ferisilikle başlayan Rabbani Yahudiliğin devamı, ana bünyenin günümüzdeki temsilcisidir. Tevrat, Mişna ve Talmud’un kutsallığına inanırlar.
YENİ ORTODOKSLUK HAREKETİ
S.R. Hirsch öncülüğünde gelişen ortodokslukla reformistlik arası bir anlayıştır. Değişim prensibinden hareket eder. Gelenekle modern arasında uyuma dikkat çeker. Halahaya ters düşmeyen yeniliklere açık yapılardır. Amerika, Kanada ve İngiltere Yahudilerinin çoğunluğunu oluşturur.
HASİDİLİK
Dindar anlamına gelir. 18.yy Polonya Yahudilerinden İsrael ben Eliezer adlı kabalacı bir kişi etrafında gelişen mistik unsurlar taşyan bir harekettir. Duygu ve duaya önem verir. İbadet esnasında mistik konsatntrasyon neşe, haz faktörlerine yer verirler. Özel giyisileri ile tanınırlar. Yetişkinler siyah şapka ve cübbe giyerler. Kadınları örterler. Dini hayat beş yaşında başlar. Çocuğun başı traş edilir kippa giydirilir.
KABALA
Mistik ve ezoterik bir yapıya sahiptir. M.S. I.yy’a dayandırılsa da 12-13.yy ortaya çıktı. Bu dönemde dar bir çevrede olan Kabala 17.yy da Doğu Avrupa Yahudileri arasında yayıldı. Yaratılışla ilgili sırlara erme, Yaratılış- kurtuluş konuları ön plandadır. Dile önem verirler. Harflerin sayı değerlerinden sırlara ulaşmaya çalışırlar.
NETUREİ KARTA
Şehrin muhafızları anlamına gelir. Siyonizm karşıtı Ortodoks Yahudi bir gruptur. 1938’de Kudüs’te kuruldu. Mesih gelmeden kurulan İsrail devletini tanımaz. Siyonist düşüncenin Yahudiliğe ters olduğunu savunur.
SİYONİZM
Filistinde tüm Yahudileri toplama ve bir devlet kurma ideolojisidir. Kökleri eski olsa da siyasi hareket olarak 19.yy da seküler kişilerin önderliğinde doğdu. Siyasi ve Sosyalist Siyonizm şeklinde ikiye ayrılır. Theodor Herzl Siyasi Siyonizm’in kurucusudur. Alman Yahudisi Moses Hess ise Siyonizm fikrini ortaya attı.
DİĞER DİNLERE BAKIŞ
Yahudilikte, Yahudi olan ve olmayan ayrımı oldukça belirgindir. Eski İsrail dininde kavim merkezli bir Tnarı inancı olduğundan diğer din değil diğer kavimler ayrımı vardı. 2. Mabed dönemiyle Evrensel Tanrı inancı ön plana çıktı. Bu anlayışla birlikte tek doğru inanç Yahudi inancı diğerleri putperest olarak değerlendirildi. Talmud’a göre insanlar:

1. İsrail Cemaati (Günahsız, Günahkar ve Muhtedi Yahudiler)
2. Yahudi Olmayanlar
a. Nuhiler
b. Putperestler
c. Heretikler (Samiri, Hristiyan gibi Yahudi soyundan olan olmayanlar)
d. Mürtedler (Bazı açılardan goyim içinde anılan mürtedler).



HIRİSTİYANLIK – I (8. ÜNİTE)
GİRİŞ: KAVRAM OLARAK HIRİSTİYANLIK
Kelime Anlamı
Hristos, Mesih; Hristianos, Mesih’e bağlı olan anlamına gelir.
Kur’an’da Nasara, Nasıra kasabasına nispetle kullanıldığı kabul edilmektedir.
Hristiyan kaynaklarda Nasıralılar ifadesi; 1. İlk zamanlarda alay etmek amacıyla kullanılmış daha sonra bir tür mesihçi Yahudi grubun adı olarak kullanılmıştır.
Diğer isimleri: Şakirtler, Kardeşler, Azizler, Seçilmişler, Çağırılmışlar, Kilise, Fakirler, Dostlar, Celileliler.

Terim Anlamı:
Hz. İsa’ya ve İncil’e tabi olan tüm Hıristiyanların dinine verilen addır. İlk defa Antakya’da M.S. 60 da kullanıldığı veya M.S. 106’da yine Antakya’da kullanıldığına dair rivayetler vardır.

TARİHİ GELİŞİMİ
Hıristiyanlıkta Hz. İsa merkezi öneme sahiptir. O, hem Tanrının oğlu hem de insanlığın kurtarıcısıdır. Tanrı insanlığı kurtarmak için biricik oğlunu yeryüzüne indirdi.

HZ. İSA
DOĞUMU

İncillere Göre Hz. İsa’nın Doğumu
Doğumu ile ilgili bilgiler Matta ve Luka’da yer alır. Ancak farklı şekilde anlatılır. M.Ö. 4-6 da doğduğu sanılmaktadır. Doğum günü Batı Hıristiyanlığında 25 Aralık, Doğu Hıristiyanlığında 6 Ocak olarak kabul edilir.

Teologlara göre Hz. İsa’nın Doğumu
Doğum zamanı ile ilgili bilgiler net değildir. M.Ö. 10 yılına kadar doğumunu çeken tarihçiler vardır. Doğu ve Batı’da kabul edilen tarihlerle ilgili olarak 25 Aralık Antik Roma’nın pagan kutlamalarına, 6 Ocak ise Doğunun, Greklerin Zaman’ın doğumu anısına kutladıkları tarihle yer değiştirdi.

ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ
Çocukluk ve gençliğine dair pek bilgi yoktur. Çocukluğu muhtemelen Nasıra’da geçmiştir. Kız ve erkek kardeşlerinin bulunduğu tahmin edilmektedir. Havarilerin reisi olarak bilinen Yakup’un onun kardeşi olduğu görüşü vardır.

GÖREVE BAŞLAMASI
Görevine 30 yaşından sonra başladı. Hz. Yahya’ya giderek vaftiz oldu. Bir hazırlık süresinden sonra tebliğe başladı. Etrafında insanlar toplanmaya başladı.
Havariler, Beyaz giyinenler anlamına gelir. Bu ifade zamanla özel bir anlam kazanmış ve Hz. İsa’nın yardımcılarını kasteden bir terim halini almıştır. Tebliğinin başında 12 kişiyi seçerek bunlara havari ismini vermiştir. Bunlar: Petrus, Andreas, Yakup Zebedi, Yuhanna, Filipus, Barthelemous, Thomas, Matta, Yakup Alfeos, Taddeus, Gayyur, Simun, Yahuda İskariyot

MUCİZELERİ
Hayatı mucizelerle doludur. İncillerde kırka yakın mucizesinden bahsedilir.

SON AYLARI
Hayatının son anlarına Passion (tutku, acı) adı verilir. Son döneminde Kudüs’e gelir. Tebliğine buradan devam etmek ister. Kudüs’te kendisi için tehlike oluşturabilecek muhaliflerin varlığını bilmesine rağmen. Birtakım Yahudiler varlığı ve faaliyetlerinden rahatsız olur. Onu durdurmaya karar verirler. M.S. 30’da Senhedrin’de Tanrıya küfretmekle suçlanıp ölüm cezasına çarptırılır.

KUR’AN’A GÖRE HZ. İSA
15 surede 93 ayette ismi veya nitelikleriyle zikredilmektedir. Doğumunun müjdelenmesi, dünyaya gelişi, tebliği, mucizeleri, dünyevi hayatının sonu, Allah’ın katına yükselişi, kul ve peygamber oluşu, Tanrılık nispetinin küfür oluşu, kitap verildiği, onun öleceğinden ve tekrar hayata döneceğinden söz edilmektedir (kıyamet sonrası), çarmıha gerilmemiştir, Kelimullah, Allah’tan bir ruh, Peygamber oluşu ve mucizeleri, Ruhu’l-Kudüsle teyid edilmesi. Teslis reddedilir. Uluhiyetin badenleşmesi, Çarmıha gerilmesi, kurtuluş fidyesi oluşu reddedilir.
Müslümanlar ve Hırsitiyanlar arasında baştan beri karşılıklı reddiyeler yazılmıştır. Reddiyelerde, Teslis doktrini, Hz. İsa’nın tabiatı, Keffaret problemi, Çarmıh hadisesi konu edilir. Annesi Meryem’e önemli bir yer verilir.
HIRİSTİYANLIĞIN YAYILIŞI
Hıristiyanlığın yayılışı uzun ve sıkıntılı bir süreçte olmuştur. Hz. İsa’nın üç yıllık kısa tebliğ süresi içinde inananlarının sayısı sınırlı kalmıştır. Bu dönemde hiçbir yerleşim biriminin toplu olarak Hıristiyanlığa geçmediği genel kabul görmüş bir konudur. Hayatı terkinden sonra havariler devreye girmiş, Pavlus’un devreye girmesiyle Havariler dönemi, Pavlus Öncesi Dönem, Pavlus Dönemi ve Pavlus Sonrası Dönem diye üçe ayırılmaktadır.

PAVLUS DÖNEMİ
Resullerin İşleri bölümünde bu dönem anlatılır. Mekez Kudüs’tür. Talebeler toparlanmış dini hayat bakımından Yahudiliği sürdürdüler. Bu dönemde ön planda olan Petrus’tur. Bir çok kişinin dini benimsemesinde rolü oldu. Çeşitli yerlere yolculuk yaptı. Yahudiler dışındakilere de tebliğde bulundu. Roma’da Yeni Ahitte yer alan I.ve II.mektupları yazdı. M.S. 57 de Roma’ya gitti. M.S. 60’da Neron tarafından baş aşağı çarmıha gerilerek öldürüldü. Havarilerin çoğunun hayatı kesin olarak bilinmemektedir.

PAVLUS DÖNEMİ
Tarsuslu Saul (Pavlus) anne babası Roma vatandaşı olan Ferisi bir Yahudidir. M.S. 5-15 yıllarında doğduğu sanılmaktadır. M.S. 33 de Hz. İsa’nın Şam’daki talebelerinin tutuklanmasında görevlendirildi. Yolda Hz. İsa’nın görüntüsü ile karşılaşır ve ona iman eder. M.S. 46 da Barnabas Pavlus’u Antakya’ya davet eder. Çeşitli yolculuklar yapar. I. Yolculuğunda, Yalvaç, Konya, Listra ve Derbe’ye gider. 49 yılında Kudüs konsülüne katılır. II. Yolculuk: Makedonya, Efes’e gider. 57’de Kudüste tutuklanır. 59’da Romaya götürülür. M.S. 64’de Neron’un emriyle başı kesilerek öldürüldü.

Pavlus’un üzerinde durduğu iki konu: Yahudi geleneğinin ilgası ve İsa’nın Mesihliği konusudur. Mesihçilik anlayışıyla evrenselci bir doktrini benimsemiş oldu. Yahudi şeriati yerine Tanrının izzeti ve Tanrının herkese ulaşabileceği anlayışını koyarak bu evrensel mesajı destekledi. Hıristiyanlığın gentile topraklarında hızla yayılmasına vesile olan doktrin budur.

PAVLUS SONRASI DÖNEMİ
Bu dönemde din Pavlus ve havarilerce Hıristiyanlaştırılan kimselerce ve Kilise Babalarınca yayıldı. I.yy sonunda Hıristiyanlık Kudüsten dışarda çok uzaklara yayıldı. Ashab- kehf bu dönemdedir. Bu dönem baskının arttığı dönemdir. Çok geniş bir coğrafyaya yayıldı.

II.yy da yayılma yanında heretik akımlarda oluştu. Ebiyonitler, Gnostikler ve Nasıralılar bunlardandır. III.yy da Kilise Babaları ön plandadır.

III. yy sonlarında Gregor (Kirkor) çabalarıyla Ermeniler Hıristiyanlaştı. Toplu olarak Hıristiyanlığı kabul eden ilk kavmin Ermeniler olduğu ileri sürülür.

M.S. 313’de Konstantin tam özgürlük verdi. M.S. 325 İznik Konsili ilk ekumenik konsildir.
380 de I.Teodosyus putperestliği yasakladı. Devletle din birleşti.
……

KUTSAL KİTAPLARI
Kutsal Kitap (Kitab-ı Mukaddes): Eski Ahit ve Yeni Ahit

YENİ AHİT
27 kitaptan oluşur.

Tarihi Kitaplar: Matta, Markus, Luka, Yuhanna, Resullerin İşleri (Luka tarafından yazıldı)
Talimi Kitaplar: 21 mektup ve Vahiy kitabından oluşur.
Pavlus’un 14 mektubu
aa. Büyük mektuplar: Romalılara, Korintoslulara, Galatyalılara, Selaniklilere
bb. Hapishane mektupları,
cc. Pastoral Mektuplar

Diğer 7 mektup
Vahiy
İnciller
İncil, Evangelion haber müjde anlamına gelir. Matta, Markos ve Luka şekil ve konu benzerlikleri nedeniyle snoptik İnciller olarak bilinir.
Matta İncili
Yazarı Levi diye de bilinen Matta’dır. Hz. İsa’nın hayatı, ölümü ve dirilişi, Vaftiz oluşu, Mesihliği, Kurtuluş müjdesi ve Sık sık Eski Ahide atıfta bulunarak Yahudi karakterini muhafaza ettiği görülür. 65-70 yılından önce yazıldığı tahmin edilmektedir.

Markos İncili
M.S. 60 larda yazıldığı sanılmaktadır. İlk yazılan İncil olduğu sanılmaktadır. İnciller içinde en kısasıdır. Markos diye biri tarafından yazıldığı kabul edilmektedir. Daha çok Hz. İsa’nın yaptıklarından söz eder. Canlı ve hareketli bir anlatımı vardır. Tanrıoğlu, İnsanoğlu, Mesih olarak tanıtır. Ölümü ve dirilişinden bahsedilir.

Luka İncili
Antakyalı Luka tarafından M.S. 80 lerde yazıldığı kabul edilir. Yazılı ve sözlü kaynakları vardır.

Yuhanna İncili
90-110 yıllarında Antakya veya Kudüs’te yazıldığı kabul edilmektedir. Havarilerden Yuhannaya nispet edilir. Snoptik İncillerden değildir. Yeni Eflatuncu anlayışın etkisinde olduğu iddia edilir. Mesihin lahuti yönünü anlatmak için kaleme alındığı ifade edilir. Konular, hikayelerin seçimi, sıralaması, coğrafi ve kronolojik bilgilerde, dini bakış açısında farklılıklar vardır. Evharistiya’ya yer vermez. Diğer İncillerde olmayan öldükten sonra talebelerine gözükmesi olayından bahsedilir. Hz. İsa’nın risaletinin süresi diğer İncillerde bir yıl Yuhanna da ise iki seneden fazladır.

İnciller Arasındaki Bazı Çelişki ve Tutarsızlıklar
En erken İncil Hz. İsa’dan 35 yıl sonraya dayanır. Bu metinlerin ilk nüshaları bile Yunancadır. Hz. İsa ile Yunanca arasında bir irtibat yoktur. Yeni Ahit’in en eski nüshaları bile Yunancadır. En eski iki nüshası:

Sina Kodeksi (nüshası): 1844 de bulundu. 331 de yazılmış. Sina da bir manastırda bulundu. Bugün British Museum’dadır.
Vatikan Kodeksi: M.S. 325 yılına aittir. Vatikan Kütüphanesindedir.
M.S. 325’te İznik konsilinde kabul edilen İncillere Kanonik İnciller denir. Sahih kitaplar anlamındadır. Bunlar da Matta, Markos, Luka ve Yuhannadır. Bu metinlerin özellikleri:
1. Eserler Hz. İsa hakkında aşırı düşüncelerin geliştiği dönemde yazıldı.
2. Yazarları ekleme ve çıkarma konusunda rahat davrandılar
3. Hiçbiri İsa’yı görmedi
4. Matta ve Yuhanna’nın havarilikleri tartışmalıdır.
5. Hz. İsa Aramice konuşurken bu dilde yazılı bir İncil yoktur.
6. Yazıldıkları tarihten resmiyet kazndıkları süreye kadar olan dönemde bir korumaları yoktu. Bu nedenle tahrif olma kaçınılmaz gözükmektedir.
7. İlk nüshaları 4.yy aittir.
8. Metinler herhangi bir senetle Hz. İsa’ya dayanmamaktadır.
9. Aralarında çeşitli yönlerden zıtlık ve tutarsızlıklar bulunmaktadır.

BARNABAS İNCİLİ
17.yy a kadar gelmiş sonra kaybolmuştur. Papa tarafından yasaklanmıştır. Günümüzde Türkçe tercümesi de bulunan Barnabasa ait olduğu söylenen metnin gerçekten o olup olmadığı konusunda kesin bir bilgi yoktur.

İNANÇ ESASLARI
İnanç esasları konsillerde belirlenmiştir. Özellikle Havariler İman Esasları ve İznik-İstanbul İman Esasları şeklinde dile getirilir. Özellikle İznik-İstanbul Konsillerinde alınan kararlar tüm Hıristiyanlarca benimsenir. Bunlar:

Kainatın yaratıcısı Baba olan tek Tanrıya
Tanrının biricik oğlu tek bir Rab İsa Mesih’e, onun Tanrı olduğuna…
Kutsal ruh vasıtasıyla bakire Meryem’de bedenlendiğine ve insan olduğuna
Bizim için Pontus Platus zamanında Çarmıha gerildiğine
Üçüncü gün dirildiğine
Göğe yükselip Babanın sağında oturduğuna
Geri geleceğine
Kutsal ruha
Kiliseye
Vaftize
Ölülerin dirilmesine
Gelecek dünyayı beklerim.
TESLİS
Teslis (Trinite). İlk olarak 2.yy da Antakyalı Theophine tarafından kullanıldı. “İzahı zor fakat inanılması gerekli bir sır”, “Tek Tanrının üç ayrı tezahürü”, “Üç uknumda tek tanrı”, Bir üçtür üç birdir”.

Baba:
Oğul: İsa Tanrının ezeli ebedi kelamı (logos)’tur. Tanrı Baba doğmamış doğrulmamıştır. Ancak İsa doğmuş ve doğrulmuştur. (381 İstanbul). 431 Efes konsilinde Meryem Tanrının annesi Tanrı doğuran (teotokos)İsa ise gerçek bir Tanrı, İlahi-beşeri iki tabiata sahip bir insan ve Baba ile aynı cevherden olduğu kabul edildi. Baba Tanrı insanlara merhametinden İsa mesih suretinde insanlara yaklaşmış ve aralarında yaşamıştır.
Kutsal Ruh: Kutsal ruh-Kilise ilişkisi, birbirinden ayrılmazlar. Kutsal ruh Kiliseye hayat veren güçtür. Vaftizle insan ruhuna girer ve onunla yaşamaya başlar. İstanbul konsilinde tanrılığına karar verildi.
Katoliklere göre Baba-Oğuldan çıktı. Ortodokslara göre ise oğul vasıtasıyla babadan çıktı. Baba-Oğul-Kutsal Ruh tek bir cevherde toplanmış üç ayrı şahıstır. Hepsi de ebedidir.
Teslis inancının Hıristiyanlığa nasıl girdiği ile ilgili bazı yorumlar vardır. (…)
Meryem bazı anlayışlarda teslisin üçüncü unsuru olarak kabul edilir. Tanrı Anası (Teotokos) konumundan tanrı konumuna yükseltilmiştir. Katolik ve Ortodokslar Meryeme saygı duyarlar.

KONSİLLER
Kilise hayatının ortaya koyduğu tüm problemleri çözmek ve tartışmak üzere bir araya gelen piskoposlara veya yüksek düzeydeki din adamları kuruluna konsil adı verilir. Bazı ilahiyatçılar ilki Havariler Konsili M.S. 50. Olarak kabul eder. Bu toplantıda Yahudi şeriatine sadakat konusu tartışıldı. Bu dönemde Yahudi-Hıristiyan ve Pavlusçu Hıristiyan anlayışı oluşmaya başlar.
Piskoposlar toplantısı 2. Asrın ikinci yarısına kadar çıkar. Bu toplantılara Sinod veya Konsil de denir. Piskoposlar kurulu. Bunlar dini ve sosyal amaçlarla toplanılmıştır. Konsiller:

Özel Konsiller: (Milli Konsiller), Belli bir ülkenin dini problemleri ile ilgili yapılır. Eyalet bazında olursa Bölge Konsili adı verilir.
Genel Konsiller (Ekumenik): Hıristiyan inançlarının oluştuğu konsillerdir. Kilisenin bütün temsilcileri katılır. Papanın çağrısı ile toplanır. Papa veya temsilcilerince yönetilir. Kararlar papa tarafından onaylanınca resmiyet kazanır. Şu ana kadar 21 konsil vardır. Tümü Katoliklerce, 7 si Ortodokslarca, reforma kadar olanlar da Protestanlarca kabul edilir.
İznik Konsili: (325)
İlk genel konsildir. Baba ve Oğul’un tabiatı tartışılmıştır. İskenderiye Kilisesi papazı Aryus (her ikisi de farklı cevherlerdendir) mahkum edilmiştir. Her ikisininde aynı tabiatı taşıdıkları kabul edildi. Yeni Ahit’i oluşturan kitaplar tespit edildi.

1.İstanbul Konsili: (381)
İznik konsili kararları teyid edildi. Kutsal ruhun tanrısallığına hükmedildi.

Efes Konsili (431):
İsa’nın tabiatı tartışıldı. İsa’nın tek kişilikli iki tabiatlı olduğuna karar verildi. İstanbul piskoposu Nesturyus mahkum edildi.

Kadıköy Konsili (451)
İsanın tabiatı tartışması bitmedi. Sonuçta monofizitlik reddedildi. Diofizitlik kabul edildi. Yani İsa da biri beşeri diğeri tanrısal iki nitelik vardır denildi.

II.İstanbul Konsili (533)
Monofizit anlayışa karşı kararların alındığı bir konsil oldu.

III.İstanbul Konsili (680-681)
İsa’da iki iradenin biri beşeri diğeri tanrısal olmak üzere iki iradenin varlığı benimsendi.

II.İznik Konsili (787)
Mabedlerdeki resim ve heykellerle ilgili karar alındı. İkon kiliselerde yer alan resim ve heykellere verilen ad. İkonoklast resim heykel karşıtlığı ve yıkıcılığı.
Bu yedi konsil üç Hıristiyan ekolü için de kutsal kabul edilmektedir.
…….
Trente Konsili (1545-1563)
Protestan harekete karşı yapılan bir hareket olarak yapıldı. Sapık doktrinler mahkum edildi. Katolik dogmaları tarif edildi. Katoliklik içinde köklü reformlar yapılması gerektiği görüşüldü.

I.Vatikan Konsili (1869-1870)
Reform hareketlerinin etkisini kırmak amacıyla yapılan konsillerden bir diğeridir. Papanın yanılmazlığı konusu en belirgin mesele oldu.

II. Vatikan Konsili (1962-1965)
Konsilin amacı, Katolik inancı geliştirmek, kuvvetlendirmek, inananlara moral, dini konuların modern çağın ihtiyaçlarına cevap verebilir hale getirilmesi, ayrılan hrıistiyanların birliğe tekrar çağırılması. Diyalog konusu başlatıldı.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 23 Şubat 2018, 20:23   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

HIRİSTİYANLIK – II (9. ÜNİTE)
GİRİŞ: Hristiyanlıkta ibadet günlük, haftalık ve yıllık olmak üzere üçe ayrılır.
GÜNLÜK İBADET
Günde kaç defa ve tam olarak hangi vakitte yapılacağı belirlenmemiştir. Bununla birlikte genel olarak sabah, öğle ve akşam vakitlerinde ibadet yapılır.
HAFTALIK İBADET
Pazar günü sabah ve akşam olmak üzere iki vakitte yapılır. Hıristiyanlara göre pazar gününün önemi, Hz. İsa’nın çarmıhtan sonra dirilişinin (mezardan diriliş) gerçekleştiği gün olduğu içindir. Pazar ibadeti mutlaka kilisede ve papaz huzurunda yapılır. İbadette kutsal kitaptan parçalar okunur, dualar edilir, ilahiler söylenir.
YILLIK İBADET
NOEL: Hz. İsa’nın doğum gününe nispetle yapılan ayin ve kutlamaları ifade eder. Başlangıçta Romalı paganların yeni yılın başlangıcında yapılan şenliklerine ad olmuştur. Roma kültüründen Hıristiyanlığa geçmiştir. M.S. 354’ten itibaren Hz. İsa’nın doğum günü 24 aralığı 25 aralığa bağlayan gece olarak belirlenmiştir. Doğu Hıristiyanları ise 6 Ocak’ı Hz. İsa’nın doğum günü olarak kutlamaya başlamışlardır. Hıristiyan dünyasında adına Noel kutlamaları yapılan pek çok dini şahsiyet vardır. En meşhuru Noel Baba Aziz Nikolas’tır.
PASKALYA: Hz. İsa’nın dirilişi anısına ilkbaharda değişik tarihlerde yapılan kutlamalara “Paskalya Yortusu” denir. Gregoryan takvimine göre 22 Mart ile 25 Nisan tarihleri arasındaki Pazar günlerinden birine denk gelir. Doğu Ortodoks Kiliseleri Julyen takvimini kullandıkları için genellikle Katolik ve Protestan kiliselerinden sonra gerçekleşir. En büyük Hıristiyan bayramlarından biridir.
HAÇ YORTUSU: Haç kelimesi dilimize Ermenice’den geçmiştir. Grekçesi stavros olup Türkçeye istavroz olarak geçmiştir. Stavros kelimesi başlangıçta Homeros’un da kullandığı şekliyle “direk, sivri uçlu kazık, sırık” anlamınja gelirken daha sonra Haç karşılığında kullanılmıştır. İsa’nın üzerinde öldüğüne inanılan Haç Hıristiyanlar için bir tapınma nesnesi ve inançlarının sembolüdür. Haç çıkarma adetinin ilk defa ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Hıristiyanlar gün boyunca çeşitli sebeplerle haç çıkarırlar. Katolikler sağ ellerini alından göğüse, sol omuzdan sağ omuza götürerek haç çıkarırlar. Ortodokslar ve öteki doğu kilisesi mensupları sağ omuzdan sol omuza götürürler. Protestanlar haç çıkarmazlar. Hıristiyan inancına göre haç taşımak, insanın nefsini inkar etmesi ve İsa mesihin peşine gitmesi anlamına gelir.
MERYEM ANA GÜNÜ: Meryemin kutsallığı –Tanrı doğuran kadın- 431’deki Efes Konsilinden sonraya dayanır. Adına kiliseler, katedraller tapınaklar yapılmıştır. Meryem’in günahsızlığı iffet ve ahlakını tanıtmak üzere anma törenleri düzenlenmektedir. Protestanlar dışında Katolik ve Ortodokslar İsa gibi Meryem’in de günahsız olduğunu kabul ederler. Meryem’in kutsallık nedenleri: Günahsız ve lekesiz doğması, hayatını üç yaşından itibaren mabette geçirmesi, Tanrı’nın ona meleği göndermesi, İsa mesihin annesi, yani Rabbin annesi olması.

DİĞER İBADETLER
Oruç: Çeşitli sebeplere bağlı olarak oruç tutulması ibadeti vardır. Esasında oruç gün doğumundan gün batımına kadar yeme ve içmeden uzak durmak şeklinde yapılır. Ancak çeşitli sebeplerle oruç tutamayanlar perhiz yapabilir, ya da gün boyunca sıvı şeyler alarak orucunu hafifletebilir. Et, tavuk, süt, yumurta gibi hayvansal gıdalar ve alkol kullanılmaz. Çeşitli zamanlarda oruç veya perhiz bir arada yapılarak oruç ibadeti gerçekleştirilir. Perhiz yaşı 14, oruç yaşı 21 olarak kabul edilir.
Hac: Hac uygulaması ilk defa Konstantin zamanında Azize Helene tarafından Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği, gömüldüğü ve büyük kiliselerin bulunduğu yerleri ziyaret şeklinde başlamıştır. Tarih içinde Kudüs, Roma, İspanya’daki Santiago de Compostela, İstanbul, Vatikan, Portekiz’de Fatima, Fransa’da Lourdes, Efes bu yerlerden bazılarıdır. Hac için kutsal bir zamanı tercih etmek ve o zamanda buralara gitmek gerekir. Noel günleri, Paskalya günü, Pentikost günleri bunlardan bazılarıdır.
Ascension: Hz. İsa’nın göğe yükselmesi anısına kutlanır.
Pentikost: Kutsal Ruhun havariler üzerine inişinin hatırasına kutlanır.
Annonciation: Melek Cebrail’in Meryem’e, İsa’nın doğumunu müjdelemesi anısına kutlanır.
Assomption: Katoliklerce kutlanır. Hz. Meryem’in bedeninin melekler tarafından göğe çıkarıldığı gün anısına kutlanır.

HIRİSTİYAN AYİNLERİ (SAKRAMENTLERİ)
Katolik ve Ortodoksalara göre sakrementlerin sayısı 7 dir.
VAFTİZ: Suya daldırmak demektir. Vaftizin, Yahudilerin yıkanma törenleri, Sabiilerin suya dalmaları ve Hz. İsa’nın Vaftizci Yahya tarafından Şeria nehrinde (su Hz. İsa’yı değil İsa suyu temizlemiştir diye inanılır)vaftiz edilmesiyle yakından ilgisi vardır. Hz. Adem ve Havva’dan naklolan ilk günah/asli günahtan kurtulmak amacıyla yapılır. Gayesi ile ilgili olarak: İman ve kurtuluşu gerçekleştirmek , asli günahı silmek, tevbe ve ihtidayı sağlamak, insanı aydınlatmak, kutsal ruha iştiraki sağlamak, mesihin acılar içinde ölümünü hatırlatmak, Kiliseye ve Tanrının toplumuna üye olmayı sağlamak, kıyametteki yargı gününü hatırlamak, yeniden doğuşu gerçekleştirmek.
Genellikle doğumun ilk haftasında yapılır. Ancak ileri ki yaşlarda da olur. Vücudun suya daldırılması, başa su dökülmesi veya üstüne su serpilmesi gibi değişik şekillerde uygulanır. Ortodokslarda genellikle suya girerek, Katoliklerde su serperek olur. Vaftiz adı, vaftiz anne ve babası, vaftiz teknesi, vaftizhane gibi kavramlar literatürde yer alır.
EVHARİSTİYA: Tanrıya şükür duasında bulunma anlamına gelir. Ekmek-şarap ayini olarak da bilinir.Katolik anlayışta ekmek ve şarap Hz. İsa’nın eti ve kanını sembolize eder bunları yiyen kişi bir anlamda Hz. İsa ile bir tür enkarne (hulul)olur. Yani onunla birleşir. Protestanlar Hz. İsa’nın havarileri ile yediği son yemek anısına kutlandığını kabul ederler.
KONFİRMASYON: Vaftizi Kuvvetlendirme, pekiştirme amacıyla yapılır.
HASTALARI YAĞLAMA: Hasta veya ölüm döşeğindekilere uygulanan bir işlemdir. Bu kimseler kutsal yağla yağlanarak çektiği eziyetlerin azaltılması, giderilmesi hedeflenir. Kilise’de cemaat huzurunda ve onların da katılımıyla yapılır.
TEVBE: İki tür günah vardır. Asli günah ve fiili günahlar. Asli günah malumdur. Fiili günahlar ise, kibir, cimrilik, haset, şehvet düşkünlüğü, oburluk, öfke ve tembellik gibi günahlardır. Para karşılığı günah bağışlama denilebilecek bir uygulama türü olan Endüljans da uygululanagelmiştir.
EVLİLİK: Kutsal bir faaliyettir.Bu yüzden kilisede yapılmayan nikah geçerli sayılmaz. Katoliklerde evlenenler boşanamaz. Ruhban sınıfı evlenemez. Ortodokslarda belli makamlardakiler evlenemez ancak genel itibariyle yasak yoktur. Boşanma da yasak değildir. Protestanlarda sakrament değildir.
RAHİP TAKDİSİ(Din Adamları Tayin Etme): Hıristiyanlıkta İsa Mesih’in vekilleri havariler, sonra kilise babaları ve ondan sonra da kilise hiyerarşisi içinde yer alan din adamlarıdır. Din adamlarının görevi, ibadeti idare etme, imanlıları takdis, tevbe ile tanrıya götürmedir. Bu yetki takdis sakramenti ile gerçekleşir. Katoliklerde kilise hiyerarşisi aşağıdan yukarı: diyakos, rahip (papaz), piskopos ve papa şeklindedir. Ortodokslarda: diyakos, papaz, keşiş, metropolit, patrik şeklindedir. Protestanlıkta kilise hiyerarşisi yoktur. Hiyerarşik sıralamanın en fazla olduğu kilise Gregoryen Ermeni Kilisesidir. Diyakos yardımcısı, diyakos, papaz, başpapaz, başrahip veya doktor, piskopos, patrik, katolikos şeklindedir.

HIRİSTİYAN KİLİSESİ VE MEZHEPLERİ
Kilise kavramı; Hristiyan cemaat (Katolik Kilisesi’nin inanç esasları), bu cemaatin ibadet yeri (Santa Maria Draperi Kilisesi Latin Cizvit papazların devam ettikleri bir kilisedir.) ve kurumsal yapıyı (Ortodoks Kilisesinin başı patriktir.) ifade etmek için kullanılır. Gahal, ekklesia, church, katakomp, chapel gibi isimler verilir. Kilisenin bir mabet anlamında kullanılışı Konstantin dönemine rastlar. Bu anlamda en eski kiliselerin Latran’da inşa edilen Aziz Yuhannes ve Aziz Sabin kiliseleri kabul edilir.
HIRİSTİYAN MEZHEPLERİ(KİLİSELERİ)
Hıristiyanlığın serbestleşmesi öncesinden başlayan cemat yapıları serbestlikle birlikte kurumsal yapılara dönüştü. Aralarında dini ve siyasi ayrılıklar ortaya çıktı. Monofizitlik, diofizitlik gibi. Roma imparatorluğu sınırları içinde yer alan bağımsız bir çok kiliseden özellikle Roma Kilisesi ve İstanbul kilisesi ön plana çıkmaya başladı. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması doğu ve batı kiliseleri ayrımını da beraberlerinde getirdi. 1054 yılında bu ayrılık zirveye çıktı ve Roma Kilisesi Katolik (evrensel anlamındadır), Bizans Kilisesi de Ortodoks (öze bağlı, doğru inanç) ismini aldı. 1517’de Katolik kilisesinin uygulamalarına karşı çıkan Martin Luther Protestan hareketin fitilini ateşledi. Calvin ve Zwingli ile protest hareket devam etti.
KATOLİKLİK KİLİSESİ, “Evrensel” anlamına gelir. Nüfus bakımından en fazla mensubu bulunan kilisedir. Yaklaşık 1 milyara yakın mensubu vardır. Merkezi Roma Katolik Kilisesidir. Merkeziyetçi, dogmatik ve geleneği ön plana çıkaran bir yapısı vardır. Kurucularının havari Petrus olduğunu kabul ederler. Katolik Kilisesinin başı olarak Papa aynı zamanda Vatikan site devletinin de başkanıdır. Başlıca özellikleri: Dini lider Papa’dır. Kararları tartışılmaz ve yanılmazdır. Roma Kilisesi diğer kiliselerden üstündür, Kutsal ruh bab ve oğuldan çıkmıştır, İsa’da ilahi ve insani iki tabiat vardır. Meryem ve Azizler kutsaldır, İnsan asli günahla doğar ve vaftizle bu günahtan temizlenebilir, Günah çıkarma vardır, Yedi sakrament vardır, yirmi bir konsili kabul ederler, cennet-cehennemi kabul ederler.
ORTODOKS KİLİSESİ, “Orthos –doğru-, doxa –düşünce, inanç” kelimelerinden oluşur. Genel anlamda bir dinin öğretisine, doktrin ve dogmasına; herhangi bir öğretinin ilkelerine, geleneksel olarak doğru kabul edilen düşüncelere ya da görüşlere uygun düşünce inanç ve bu inancı benimseyen kişi veya gruplara verilen isimdir. Bu anlamda zıddı Heterodoks’tur. Roma Kilisesi ile Bizans Kilisesi arasındaki rekabette bardağı taşıran tartışma, II. İznik (ikon tartışması) ve III. İstanbul Konsillerinde tartışılan Kutsal ruhun nereden çıktığı konuları oldu. Doğu kilisesi bu ayrılıktan sonra başka bir konsile katılmadı. 1054 yılında kesin olarak ayrılarak Ortodoksluk ismini aldı. Başlıca Özellikleri:Ortodoks kiliseler: otosefal (bağımsız) ve otonom (bir ana kiliseye bağlı olan) şeklinde ikiye ayrılır. Otosefal kiliseler 14 tanedir. İstanbul, İskenderiye, Antakya, Kudüs, Bulgar, Sırp, Moskova, Rumen Patrikleri, Gürcistan Katolikosluğu, Kıbrıs, Yunan, Polonya, Arnavutluk, Çekoslavakya kiliseleridir. Otonom kiliselerin sayısı 6 dır. Finlandiya Kilisesi, Japon Kilisesi, Çin Kilisesi, Estonya-Litvanya Kiliseleri, Macar Kilisesi, Makedonya Kilisesidir.
Ruhani lider patrik veya başpiskoposlardır. Papanın üstünlüğünü kabul etmezler. İlk 7 konsili kabul ederler. Kilise babalarının yazıları da ikinci dereceden saygınlığı olan metinlerdir. Kiliselerde hata yapmaz, yanılmaz bir otorite yoktur. İbadetler ruhsal ve mistik niteliklidir. Sır kilisesi olarak antik dinlerin mirasçısı görünümündedir. İkonlara değer verilir. Çocuklar vaftiz edilmekle şeytani güçlere karşı korunmuş olur. İbadetler, sabah, gündüz, akşam ve gece vakitlerinde yapılır. Papazlar evlenebilir. Keşişler, piskoposlar ve patrikler evlenemez.
PROTESTAN KİLİSESİ, İsim,ilk defa 1529’da yapılan politik içerikli Spire toplantısında kullanılmıştır. Bu toplantıda Alman prensler kral Şarlken’in Lutherci reformu desteklemesini istediler. Kralın ayak sürümesi üzerine bir deklerasyonla bu duruma tepkilerini koydular. Bu deklarasyonda protestolarını dile getirdikleri için bu kimselere “protestan prensler” adı verildi. Bu olaydan itibaren Lutherci reformu benimseyenler Protestanlar olarak anıldı. Protestanlığın çıkışıyla birlikte Hıristiyan dünyada bir çok kilise ortaya çıktı: Lutherien Kiliseler, Anglikan Kilisesi, Evanjelik Kilise, Methodist Kilise, Babtist Kilisesi Prebiteryen Kilisesi… Başlıca özellikleri: Papa tek otorite değildir. Yanılmazlığı yoktur. Papanın dünyevi bir yetkisi yoktur ve imparatordan üstün değildir. Kilisede hiyerarşi yoktur. Ruhbanın ruhban olmayana üstünlüğü yoktur. Rahipler evlenebilir. Ayrı bir kilise hukuku yoktur. Papazları cemaat seçer. Ayini bu kişi yaptırır. Günahları ancak Tanrı bağışlar. Dünyevi iktidar Tanrı tarafından verilmiştir. Tek kaynak Kutsal kitaptır. Konsil kararları ve kilise dogmaları değildir. Kutsal kitabı yorumlamak kilisenin tekelinde değildir. Sakramentlerin ilk ikisini (vaftiz ve Evharistiya)kabul ederler. Günah itirafını kabul etmezler. Kiliselerde resim heykel bulunmaz. Anglikanlar hariç haç bulundurmazlar. Haç çıkarmazlar. İbadet ve ayinler ana dillerde yapılır. Ebedi cezaya inanmazlar. Meryem’e ve Azizlere kutsallık atfetmezler. Teslisi kabul ederler. Katolik ve Ortodokslar gibi ruhani bir liderleri yoktur. Tek tip kilise yerine farklı anlayışlara sahip kiliselerden oluşur. Protestan rahipler evlenebilir.
MONOFİZİT KİLİSELER, Hz. İsa’da ilahi ve beşeri iki tabiatın birleşerek tek tabiat olduğunu savunan anlayıştır. Bunlar Doğu Ortodoks kiliseleri içinde gösterilmelerine rağmen bağımsızdırlar. Bunlar: Süryani, Ermeni, Habeş ve Kıpti Kiliseleridir.
Süryani Kilisesi, Etnik olarak kendilerini ayrı bir millet olarak Hz. Nuh’un Sam adlı oğlundan torunu Aram neslinden gelen Sami bir grup olarak kabul ederler. Suriye merkezli oldukları için bu adı aldıkları söylenir. 38 yılında Hıristiyanlığı kabul ettikleri söylenir. Hıristiyanlığı Petrusun şakirtlerinden öğrendiklerini kabul ederler. Hıristiyan olduktan sonra Süryani adını almışlar putperestliğe devam edenler Arami şeklinde isimlendirilmeye devam etmişlerdir. Kendilerini ilk Hıristiyan cemaat olarak kabul ettikleri için kiliselerine “Kadim” ünvanını vermişlerdir. İlk merkezleri Antakya Bağımsız Süryani Ortodoks Patrikliği idi. Mardin’de Deyru’z-Zaferan (Zaferan Manastırı) 1932 yılına kadar patriklik merkezi oldu. Patrik İlyas’ın ölümü üzerine yapılan seçimler sonucu merkez Şam’a taşındı. Ülkemizde Doğu ve Güney Doğu ile İstanbul’da Süryani vatandaşlarımız yaşamaktadır. Başlıca özellikleri: Allah, melekler, peygamberler, kıyamet vb. haktır. Teslis üç sıfat olarak dile getirilir ve vahdaniyet bu unsurlardan oluşur. I. İznik, I. İstanbul ve Efes konsilleri dışındaki konsilleri kabul etmezler. Patrik Petrus’un halefidir. Kilisede hiyerarşik üç rütbe vardır: diyakosluk, keşişlik ve episkoposluk, Namaz, oruç, vaftiz, evlenme vb. ibadetleri vardır. Monofizittirler. Namaz ibadetleri ruku ve secdelidir. Namazda doğuya dönerler. Oruçları perhizle karışıktır. Günah itirafı rahiplere yapılır.
Ermeni Kilisesi, Ermeniler, Aziz Gregor’un faaliyetleri sonucu bu dini benimsemişlerdir. Hristiyanlığı toplu olarak benimseyen ilk milletlerden biri olduklarını iddia ederler. Gregoryan Kilisesi de denir. Aziz Gregor ilk kiliseyi Eçmiyazin’de kurmuştur. Burası bu nedenle önemli bir yere sahiptir. Ermeni Kilisesi etnik ve dini nitelikleri ile bir bütünlük arz eder. Ermeni milliyeçiliğinin korunması ve devamlılığında önemli konuma sahiptir. Başlıca Özellikleri: Milli bir kilisedir. Ruhani başkanı, milletin temsilcisi ve dini otorite katolikos’tur. Üç konsili kabul ederler. Monofizittirler. Kilisenin günahları bağışlaması anlayışını benimsemezler. Hasta yağlama sakrament olarak kabul edilmez. Alt rütbeli din adamları evlenebilir. İkonlar putperestlik alameti olarak reddedilir. Hayvan kurbanı uygulaması vardır.
HIRİSTİYANLIKTA YENİ DİNİ HAREKETLER
Yahova Şahitleri: Charles Taze Russel (1852-1916) tarafından kurulmuştur. Tanrının özel ismi olduğunu iddia ederek harekete Yahova adını vermişlerdir. Kıyametin kopuşuna ilişkin çeşitli tarihler vermişlerdir. Teslis, ruhun ölümsüzlüğü, Hz. İsa’nın bedensel dirilişi, cehennemi … inkar ederler. Askerliğe, siyasete, savaşa karşı çıkarlar.
Mormonlar: Joseph Smith (1805-1844) tarafından 1830’da kurulmuştur. Cemaati yönlendirmek için yazılan kitabın adı Mormon Kitabı’dır. Kitab-ı mukaddesle paralellik arz ettiğine inanılır. Diğer kiliseleri Hıristiyanlığı bozdukları iddiası ile eleştirirler. Tanrıyı insan suretinde bir varlık olarak tasavvur ederler. Onlara göre tanrının çok sayıda çocuğu vardır. En büyü İsa mesihtir. Teslisi reddederler.
Babtistler: 1682’de Peter William Screven tarafından Amerika’da kuruldu. Babtist, Tanrıya inananların mutlaka vaftiz edilmesi, vaftizin de suya daldırma şeklinde olması gerektiğini savunan hareket mensuplarına verilen addır.
Metodistler: John Wesley (1703-1791) tarafından İngiltere’de kurulmuştur. İbadet zamanlarına ve prensiplerine bağlılıkları sebebiyle Metodistler denilmiştir.
Adventistler: William Miller (1782-1849) tarafından Amerika’da kurulmuştur. Felsefesini Hz. İsa’nın yakında geleceği üzerine kurmuştur.
Üniteryenler: Michael Servetus (1511-1539) tarafından Allah’ın birliği, Hz. İsa’nın tanrılaştırılamayacağı inancını yerleştirmek üzere kurulmuş ancak engizisyon mahkemesince diri diri yakılarak öldürülmüştür.

Bunların dışında; İsa Mesih Havariliği, Afrika Mesihçi Hareketleri, Nazareth Babtist Kilisesi, İsa Mesih Kilisesi, Hür Protestanlar, Hür Kardeşler, Mennonitler, Kutsal Askerler, Kuveykırlar (Dostlar Cemaati), Hıristiyan Cemaati Birliği, Katolik Havariler,
HIRİSTİYANLIĞIN DİĞER DİNLERE BAKIŞI
1. Kilise Merkezli, Dışlayıcı Geleneksel Yaklaşım
Yegane kurtuluş İsa Mesih merkezli kilisedir. Diğer dinler insan uydurmasıdır. Hıristiyanlar arasında büyük çoğunluk bu şekilde inanmaktadır.
2. Çoğulcu yaklaşım
Bütün dinler Tanrıya götüren eşit vasıtalardır. Bu görüşte olanlar azınlıktadır.
3. Kapsayıcı ve Uzlaştırıcı Yaklaşım
Hıristiyanlık dışındaki dinlerde de Tanrıya götüren işaretler vardır. Ancak insanlığı kurtuluşa götürmekte yetersizdirler. İsa mesih bunları tamamlar. Bu görüşü benimseyenler de fazla değildir.

10.ÜNıTE (İSLAM)
Giriş
Miladi 7.yy.’ın başında Hz. Muhammed tarafından tebliğ
edilen dinin adı İslâm’dır. İslâm, daha ilk yıllarından
itibaren Hz. Muhammed’in gayretiyle Arap
Yarımadası’nda yayılmış ve kutsal kitabı olan Kur’an-ı
Kerim bizzat kendi gözetiminde kayda geçirilmiştir. Daha
sonra, Hz. Peygamber’in sözleri ve davranışları Hadis
kitaplarında derlenmiş ve dinin temel kaynakları ortaya
çıkmıştır. İslâm, çeşitli coğrafyalarda yayıldıkça temel
prensiplerden ayrılmadan yeni yorumlar kazanmış ve
bunun sonucunda hem inanç hem de uygulamada çeşitli
mezhepler ortaya çıkmıştır.
İslâm’ın Tarihsel Gelişimi
İslâm, Hz. İbrahim’in kurduğu Kâbe’nin de içinde yer
aldığı Mekke’de 610 yılında Hz. Muhammed’in tebliğ
faaliyeti ile ortaya çıkmıştır. Hz. Muhammed’in 23 yıllık
peygamberlik döneminde İslâm, Mekke’den Medine’ye
oradan Kuzey’e ve Güney’e doğru yayılmıştır. Hz.
Peygamber’in vefatından sonra, hayatta iken ona inanan
sahabiler, İslâm’ı çeşitli ülkelere yaymışlardır. Birkaç asır
içinde, İslâm’ın kutsal kitabı olan Kur’an çoğaltılıp farklı
coğrafyalara ulaştırılmıştır.
Hz. Muhammed
İslâm dinini tebliğ eden Hz. Muhammed, 571 yılında
Arabistan Yarımadası’nda Mekke şehrinde dünyaya geldi.
Babasının adı Abdullah, annesinin adı Amine’dir. Babası,
Hz. Muhammed’in doğumundan birkaç hafta önce ölmüş,
ailenin bakımını dedesi Abdülmuttalib üstlenmiştir. Yıllar
sonra, Mekke’ye döndüğünde, annesi dayılarını ve babası
Abdullah’ın kabrini ziyaret etmek için onu Medine’ye
götürür. Mekke’ye dönüş yolunda annesi vefat eder. Bu
defa onun bakımını amcası Ebu Talip üstlenir. Kalabalık
bir aileye sahip olan Ebu Talip’le birlikte yaşayan Hz.
Muhammed’in, aileye maddi katkıda bulunmak için
çalışması gerekiyordu. Önce komşularına ait sürülerin
çobanlığını yapar. On yaşından itibaren, ticaretle uğraşan
amcasının kervanıyla ona yardım etmek için Suriye’ye
gider. Ticaretle başlayan bu tanışması peygamber
olmasından bir kaç sene öncesine kadar devam eder. Bu
arada eşi Hatice’yle evlenir. Kaynaklar, Araplar arasında
putperestliğin yaygın olmasına rağmen, Hz.
Muhammed’in hiçbir zaman putlara tapmadığını
kaydetmektedir. Bununla birlikte, Hz. Muhammed’in 35
yaşına kadarki dini hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur.
Hz. Muhammed’e ilk vahiy 40 yaşında iken gelir. Beş
sene boyunca Ramazan aylarında Hira mağarasında
kendini ibadete vermekte olan Hz. Muhammed’e 40
yaşında ilk vahiy gelir, ilk vahiy Alak Suresinin ilk beş
ayetidir. Hz. Peygamber, kendisine gelen vahiyde
belirtilen mesajı öncelikle kendi yakın arkadaşlarına,
kendi kabilesine, daha sonra Mekkelilere ve civarda
oturanlara, nihayet Mekke’ye dışarıdan gelenlere tebliğ
etmeye başlar. Hz. Peygamber, gelen ayetleri okuma ve
yazma bilen sahabilere yani kendisine tabi olanlara
yazdırmakta idi. Kur’an ayetleri, bu şekilde daha
başlangıçtan itibaren son vahiy gelene kadar 23 yıllık
peygamberlik görevi boyunca Hz. Peygamber tarafından
bu iş ile görevlendirilmiş katiplere yazdırılmıştır. Hz.
Muhammed, 622 yılında Hz. Ebu Bekir ile birlikte
Medine’ye hicret eder. Hicretten sonra Hz. Muhammed 10
yıl peygamberlik yapacaktır.
Hicretin 2. yılında Mekkeli müşrikler, güçlü bir ordu ile
Bedir’de Müslümanlarla savaştılar. Bir yıl sonra Bedirin
intikamını almak için Mekkeli müşrikler Uhud’da tekrar
Müslümanlara saldırırlar. Bir sonraki savaş ise Medine
kuşatması yani hendek savaşıdır. Bu üç savaşta
Müslümanların başarısıyla sonuçlanmış ve sonunda
Hudeybiye barış anlaşması yapılmıştır. Bizans ordusuyla
Mute’de savaşılır, bu esnada Hudeybiye anlaşmasını
tanımadığını ilan eden Mekke’li kabilelerin savaş
hazırlıklarını öğrenen Hz. Muhammed onbin kişilik
orduyla Mekke’ye doğru yürür ve şehri kan dökmeden alır.
Mekke’den sonra Taiflilerde savaş ilan eder, Huneyn
vadisindeki savaşı Müslümanlar güçlükle de olsa kazanır,
Taif kuşatma altına alınır ve 1 yıl sonra müslüman olarak
teslim olur. Hicretten 10 yıl sonra, Arap Yarımadası’nın
tamamı İslâm’ı kabul etmiştir. Dinlerinde ısrar eden
Hristiyanlara, Yahudilere ve Zerdüştlere her türlü din
özgürlüğü tanınmıştır. Hicretin 10. yılında ‘Veda Haccı’
olarak da bilinen Hac ibadeti için Mekke’ye giden Hz.
Muhammed’i orada ona eşlik etmek isteyen 140 bin
Müslüman karşılar. Hz. Muhammed, ünlü Veda
Hutbesi’ni burada gerçekleştirir. Hz. Muhammed, hac
ibadetinden sonra Medine’ye döndüğünde hastalanır ve
birkaç hafta sonra 632 yılında vefat eder.
Kutsal Metinler
İslâm’ın iki temel kaynağı vardır. Bunlar Kur’an ve Hz.
Peygamber’in sözlerinin yer aldığı hadis kitaplarıdır.
Kur’an, Hz. Peygamber’e 23 yıllık peygamberliği süresi
boyunca parça parça vahyedilmiştir. Ayetler, Hz.
Peygamber tarafından görevlendirilmiş olan katipler
tarafından kaydedilmiştir. Kur’an’ın dili, Hz
Peygamber’in konuştuğu dil olan Arapça’dır. Hz.
Muhammed’in sağlığında tespit edilen Kur’an, birinci
halife Hz. Ebu Bekir zamanında vahiy katiplerinden Zeyd
b. Sabit başkanlığındaki bir komisyon tarafından
derlenmiş ve kitap haline getirilmiştir. Üçüncü halife olan
Hz. Osman zamanında ise, bu asli nüshanın kopyaları
çıkarılarak çoğaltılmış ve Müslümanların yaşadıkları belli
başlı şehirlere gönderilmiştir. Bugün Müslümanların
kullandıkları Kur’an metinleri, söz konusu asli nüshanın
kopyalarıdır. Böylece, mevcut Kur’an nüshalarının
hiçbirinde farklılık bulunmamaktadır. Kur’an’da 114
‘sûre’ bulunmaktadır.
Hz. Muhammed’in söz, fiil ve davranışlarını anlatan
ifadelere hadis denmektedir. Hadisler, İslâm’da
Kur’an’dan sonra en önemli dini kaynaktır. Hz.
Peygamber’in vefatından sonra, sahabiler tarafından
nakledilen hadisler küçük defterlerde toplanmıştır.
Zamanla bu metinler ve nakiller hadis uzmanları
tarafından derlenmiş ve başta Kütüb-i Sitte adıyla bilinen
6 kitap koleksiyonu ile birlikte birçok kitapta toplanmıştır.
Kütüb-i Sitte’de yer alan kitaplar; Sahih-i Buhari, Sahih-i
Müslim, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesai, Sünen-i Ebi
Davud ve Sünen-i İbn Mâce’dir.
İnanç Esasları
İslâm’da inanç esaslarına ‘iman esasları’ da denmektedir.
İman, kelime olarak inanmak ve itimat etmek anlamına
gelmektedir. İmanın terim anlamı ‘mutlak tasdik’tir.
Mutlak tasdikin üç mertebesi vardır. Bunlar: kalp, dil ve
fiil ile tasdiktir. İslâm’da iman edilecek temel hususlar 6
başlık altında toplanmaktadır. Bunlar: Allah’a iman,
meleklere iman, kitaplara iman, peygamberlere iman,
ahiret gününe iman ve kadere imandır.
İbadetler
İslâm’da ibadet, belirli zamanlarda, belirli şekil ve düzen
içerisinde yapılan uygulamaları ifade etmektedir. Belirli
şekil ve zamanlarda yerine getirilen ibadetler Namaz,
Oruç, Hac ve Zekat ibadetleridir. Bu ibadetler, ‘Kelime-i
Şehadet’i söylemekle birlikte İslâm’ın ‘beş temel şartı’nı
oluşturmaktadır. Bunlar, aklı başında olup belli bir yaşa
gelmiş ve gerekli şartları taşıyan her müslümanın yerine
getirmesi gereken ‘farz’ ibadetlerdir. Farz ibadetin dışında
yapılan ibadetlere ise, ‘nafile’ ibadetler denmektedir.
Namaz; Kur’an’da sıkça hatırlatılan ibadetlerin başında
namaz gelmektedir. Namaz, Mekke döneminde Hz.
Peygamber’in yaşadığı Miraç hadisesinde Müslümanlara
farz kılınmıştır. Namaz; sabah, öğlen, ikindi, akşam ve
yatsı olmak üzere günün belli zamanlarında 5 ayrı vakitte
kılınır. Müslümanlar, namazda Hz. Peygamber’in yaşamış
olduğu miracı sembolik olarak yeniden yaşamaktadırlar.
Günlük namazların dışında, haftada bir kez öğle namazı
vaktinde kılınan Cuma namazı vardır. Yılda iki defa yani
Ramazan ve Kurban bayramlarında kılınan Bayram
namazları vardır. Belli bir zamana bağlı olmayan bir de
Cenaze namazı vardır Namaza başlamadan önce yerine
getirilmesi gereken bazı şartlar vardır. Bunlar, abdest
almak (hadesten taharet), elbisenin ve namaz kılınacak
yerin temiz olması (necasetten taharet), erkek ve
kadınların uygun şekilde kapanması (setri avret), kıbleye
yönelmek, namaz vaktinin girmesi ve namaz için niyet
etmektir.
Oruç; Ramazan orucu, hicretin ikinci yılında farz kılındı.
Buna göre, hicri takvime göre Ramazan ayı boyunca akıl
sahibi belli yaşa gelmiş kadın ve erkek tüm yetişkin
Müslümanlar oruç tutarlar. Ramazan ayında Müslümanlar
toplu olarak manevi arınma gerçekleştirirler. Bir günlük
oruç, ‘İmsak vakti’ de denen sabah tan yerinin
ağarmasıyla başlar ve güneşin batışı ile ‘Akşam vakti’nde
sona erer. Bu zaman dilimi içerisinde oruç tutan kimse,
yemekten içmekten ve her türlü cinsel zevklerden ve
ilişkiden uzak durmak zorundadır.
Hac; İslâm’ın 5 şartından biri olan Hac ibadeti, maddi
imkanı olan ve sağlıklı olan her Müslümanın ömründe bir
defa Mekke’ye giderek Kâbe’yi tavaf etmesi ve belli bir
vakitte Arafat’ta durmasıdır. Hac, hem mali hem de
bedenle yapılan bir ibadettir. Ergenlik yaşına gelen ve
zengin olan her Müslüman kadın ve erkeğin ömründe bir
defa hac ibadetini yapması farzdır.
Zekat; İslâm’ın 5 temel ibadetinden biri de Zekat’tır.
Zekat ibadeti, Hicretin 2. yılında farz kılınmıştır.
Kur’an’da namaz ibadeti ile birlikte en çok zikredilen
ibadetlerden biri de zekat ibadetidir. Zekat, belli bir miktar
mala sahip olan Müslümanların yerine getirmekle
mükellef oldukları malî bir ibadetir.
Müslümanların yılda kutladıkları iki bayram vardır.
Bunlar, Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı’dır.
Mezhepler
Müslümanlar, genel olarak iki farklı mezhebe veya akıma
mensupturlar. Bunlar, Sünnîlik ve Şiilik’tir. Bu iki ana
mezhebin altında itikadi ve fıkhi olmak üzere çeşitli alt
mezhepler yer almaktadır. Bu mezheplerden sunnilik dört
farklı fıkhi mezhebe ayrılmıştır. Bunlar: 1. Hanefi
Mezhebi, 2. Şafii Mezhebi, 3. Maliki Mezhebi ve 4.
Hanbeli Mezhebi’dir. Bu mezheplerin ortak özellikleri,
Kur’an, Sünnet, İcma ve Kıyas’ı fıkhî konularda delil
kabul etmeleridir.
Şiilik; Hz. Ali ile Muaviye arasında cereyan eden
tartışmada Ali taraftarı olduklarını iddia edenlere Şiî
denmektedir. Şiîlik mezhebi içerisinde farklı mezhepler ve
ekoller yer almaktadır. Bunlardan Caferîlik ya da
İmamiyye ve Zeydiyye gibi akımlar, Ehl-i Sünnet
akımlarına en yakın mezheplerdir. Bunların dışında, Hz.
Ali’yi ve diğer bazı kimseleri tanrılaştıran mezhepler de
vardır. Onlar, bu yönleri ile İslâm’ın temel inançlarının
dışında yer almaktadırlar. Şiîlik içerisindeki bu tür
mezheplere genel olarak Gâliyye denmektedir. Şiiliği en
meşhur mezhepleri immaiye ve zeydiyye mezhepleridir.
İsna aşeriyye veya oniki imamcılar, ismailiyye ve zeydilik
diğer mezheplerdir.
İslâmın Diğer Dinlere Bakışı
İslâm kaynakları, diğer dinleri ve onların müntesiplerini
tanımlamak için çeşitli kavramlar kullanmaktadır. Bunlar:
ehl-i kitap (kitap sahibi), kafir, mütraf, fâsık, ehl-i zimmet
(korunmuş halk), ehl-i fetret gibi kavramlardır.
Başlangıçta sadece Yahudi ve Hıristiyanları kapsayan
‘ehl-i kitap’ kavramı, zamanla Zerdüştleri ve nihayet
Kur’an’da adı zikredilmeyen diğer din mensuplarını da
kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu nedenle İslâm,
Müslüman olmayanların dini inançlarına saygısızlık
yapmayı kesinlikle yasaklamaktadır. Kur’an, ‘her topluma
bir elçi gönderildiğini’ (Yunus, 10/47) belirtir. Aynı
şekilde Kur’an’da, ‘İnananlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve
Sabiîler’den Allah’a ve ahiret gününe iman eden, ve
insanlara faydalı olanlar, Rablerinin katında yaptıklarının
karşılığını mutlaka göreceklerdir. Ve onlar için ne korku
ne de hüzün vardır’ (Bakara, 2/62) ifadesi yer almaktadır.
Sonuç itibariyle, ahirette insanlara yaptıklarının karşılığını
verecek olan Allah’tır.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Mart 2018, 23:16   Mesaj No:5
Avatar Otomotik
Durumu:damat367 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 56792
Üyelik T.: 12 Ocak 2017
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2
Konular: 0
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart

Allah razı olsun...
nurşen35 beğendi.
Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Nisan 2018, 23:50   Mesaj No:6
Avatar Otomotik
Durumu:ysfm isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 51306
Üyelik T.: 07 Kasım 2015
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 7
Konular: 0
Beğenildi:6
Beğendi:40
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart

EMEGİ GEÇEN HERKESE TEŞEKÜR EDERİM...
nurşen35 beğendi.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Yaşayan Dünya Dinleri Medineweb Konu Özetleri makbergülü Yaşayan Dünya Dinleri 2 04 Mayıs 2021 16:57
Yaşayan Dünya Dinleri Medineweb 4-5-6 Ünite özetleri makbergülü Yaşayan Dünya Dinleri 1 04 Mayıs 2021 11:40
Yaşayan Dünya Dinleri Erol 71 Tüm Ders Özetleri / MEDİNEWEB nurşen35 Erol 71 Hoca'nın Toplu Özetleri 20 22 Şubat 2019 21:41
Yaşayan Dünya Dinleri 2018 Çıkmış Soru ve Cevaplar nurşen35 Yaşayan Dünya Dinleri 4 23 Ekim 2018 14:50
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Yaşayan Dünya Dinleri ünite özetleri Milena Yaşayan Dünya Dinleri 20 07 Nisan 2014 20:27

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.