Nimet ve Refahta Şımarmış Kodamanlar
Açlıktan kıvranan mideler mantıktan, ilimden felsefeden anlamaz.
Günümüzde varolan Muaviye düzeni varlığın tabiatına aykırı bir düzendir. Adına kapitalizm dediğimiz bu düzen çağın insanlığın ve dinin hakikatlerine aykırı bir sistem olup, kula kulluğu esas almaktadır.
Kula kulluk düzenlerine karşı ‘’Yalnızca Allah’a kul’’ olma şiarını kalkan edinen kitleleri, susturmaya çalışan sömürgeciler, sahte din adamları, kalemleri ve söylemleri ile kendilerini satan yazarlar, vicdanları körelmişçesine cüzdanlarını doldurmak adına kapitalist sistemin devam etmesi adına, kula kulluğu reddedenlere ister anarşist ister sosyalist desinler asla bu gür sedayı susturmayacaklar.
Emperyalist ve kapitalist düzenlere karşı en gür ses mazlumların, açlıktan midesi kıvrananların sesi olacaktır. İnsani değerleri ayaklar altına almış adaleti, hakkı ve ahlakı, yekvücut olmayı rafa kaldırmış olan düzenleri hala yaşatmaya çalışanlara dur diyecek ses Kur’an’i hakikatleri dillendirip yaşayanların sesi olacaktır.
Günümüz kapitalist sistem mensupları, servet sahibi olan kodamanları korumak adına her alanda torpil, hatır, rüşvet, vicdansızlık gibi adam kayırma işleri ile meşgul oldukları için mazlum kitlelerin sorunlarını yaşam biçimlerini görmemekte ve görseler dahi siyasi malzeme olarak kullanmaktadırlar.
Bir insana mantık dersi verebilmek için öncelikle o insanın mantığında varolan sıkıntısını çözmek lazım, çünkü açlıktan kıvranan mide mantıktan, inkılaptan, anlamaz onun mantığı midesini nasıl doyurabileceği evine nasıl aş götürebileceği ile meşguldür.
‘’Gelecek günün yükünü bu güne yükleme, şunu bil ki kendine yetecekten fazlasını başkaları için topluyorsun. Bil ki kazandığın helal malda hesap, haram malda ceza, şüpheli malda kınanma vardır’’
‘’İnsanların çoğu dünya kuludur, din de sadece dillerinde dolaşır. Dinin sayesinde geçimlerini sağladıkları sürece onu savunurlar. Zorluklarla imtihan edildiklerinde dindarlar azalır’’
(İmam Hasan-Hüseyin)
Allah’ın emirlerine dayanan hüküm ve kanunlar asla belli bir zümrenin maslahatlarını gözetlemek için düzenlenmiş bir sistem değildir. Tam aksine bütün varlık aleminin yaratıcısı, maliki, Kadiri mutlak olan Allah tarafından her şey adalet ölçüsü içerisinde en mükemmel şekilde sistematik bir düzeni sağlayan Kuran ile bildirmiştir.
Bu nedenle herhangi bir zümrenin başka bir zümreye üstünlüğü ve egemenliği söz konusu değildir. İslam’da adaletten sapmaya asla izin yoktur. Adaletin tesisi için gerekli şart ve imkanlara sahip olan kimse belli bir grubun veya kesimin sözcüsü değildir. Halkın içinden bu vasıflara sahip olarak çıkmış olan bireydir.
Hiçbir grup veya kesimin lehine veya aleyhine işleyecek tavırlar gözetemez. Yaradılan her şeyin gerçek sahibi Allah’tır. Yarattığı her şeyi insanların hizmetine sunmuş ve toplumların ayakta durması geçimliklerini sağlaması için aracı kılmıştır.
Yegane konun koyucu tasarruf sahibi olan Allah, mülkleri hiçbir kimsenin ferdi yetkisine bırakmamış bilakis toplumların bunlardan eşitlik, adalet üzere yararlanmaları hususunda miras, mülk edinme ve ticaret gibi ilişkileri yasaları ile belirlemiştir.
İslam’da insan ilişkileri hususunda,bağlayıcı olan unsurun aile,renk,dil,ırk,mülk vb kavramlardan ziyade İnanca (akideye) bağlı olduğunu net olarak açıklamıştır.İnsan ilişkilerinin en önemli hususunun dünya ve ahiretteki durumu belirleyen ana faktör olduğunu belirlemiştir.
İslam sadece Allah ile kul arasında bir münacat cami medrese tekke gibi yerlerde namaz kılmak ile varlığını gösterecek ise hiçbir iş göremez. Bu şekil bir İslam anlayışı ne serveti dağıtabilir, ne emek ücret eşitliğini sağlayabilir bütün insanlığa cihanşümul olarak ifade ve eylemsel olarak yansıtmak zorundayız...
İslam tarihinden Adalet timsali Halife Ömer’den bir Örnek:
Halife Ömer Şam'a gittiği zaman Muaviye'nin orada krallara benzer bir tavıra büründüğünü biliyordu. Muaviye kendisini büyük bir kafile ile karşıladı. Atından inerek Halife Ömer'i selamladı. Ancak Halife Ömer cevap vermeden yoluna devam edince Muaviye yaya olarak takip etmek zorunda kaldı. Bu yürüyüş iyice yorulana kadar devam etti.
O sırada Abdurrahman b. Avf, Halife Ömer'e dönerek:
“Adamı çok yordun, ey müminlerin emiri! Onunla neden konuşmadın?” dedi.
Halife Ömer, Muaviye'ye dönüp ve sordu:
“Bu gördüğüm kafilenin sahibi sen misin?
Muaviye cevap verdi:
“Evet benim.” Halife Ömer tekrar sordu:
“İhtiyacı olanların kapında bekleyip senin de aşırı bir şekilde evine kapanmanla mı?”
Muaviye cevap verdi:
“Evet!”
Ömer dedi ki:
“Yazıklar olsun sana!”
Ömer bir süre sustuktan sonra şunları söyledi:
“Sana ne söyledimse bir çıkar yolunu buldun. Eğer doğru söylüyorsan akıllıca bir görüşe sahipsin demektir. Yok, eğer yalan söylüyorsan, bu sözün dahice bir hiledir! Söylediklerinden ne sana emreder ne de seni alıkorum!”
İslam servetin küçük bir aristokrat veya kapitalist bir sınıfta biriktikçe birikmesi yerine geniş kitlelerin kalkınması ve eşitlenmesini sağlamak için kullanılmasına izin verir. Kazanç ve mülkiyetin temelinde emeği arar. İster bedeni olsun isterse zihni emek. Faizin yasak kılınmasında ki ana tema emeksiz kazançtır. Borç verilen gelir sahibine hiçbir emek sarf etmeden sermayesine sermaye katmakta bu sayede hakk etmediği emeksiz kazancı elde ettirmektedir.
İnsanlık dini İslam haksız kazancı reddettiği gibi, tembellik, dilencilik, başkalarının emeklerini gasp etme, yerinde kodamanlar gibi oturup sözde ilim öğrettiklerini iddia edenlerin başıboşluğunu da reddeder. Peygamberlerin ve bu davayı yüklenenlerin hiç biri emeksiz kazanç ile geçinmediler, hepsinin bir zanaatı ve emek sarf edeceği bir alanı vardı.
Lakin onun soyundan olduklarını iddia edenler kendilerine has bir sınıfsal ayrıcalık oluşturmak adına Seyyid ve Şeriflik gibi hiçte değeri olmayan kavramlar ardına sığınarak insanların kendilerine hürmet ederek geçimliklerini elde etmeyi iyi bilmektedirler.
İslam’da sınıfsal bir ayrım olmadığı halde üstünlüğün takva olduğu açık iken halen soy, kavim gibi softa düzenleri ile tahakküm kurdukları kitleleri sömürenler emeksiz, zahmetsiz gelir elde etmektedirler.
Sadece ülkemizi ele alacak olur isek hiçbir cemaat veya benzeri yapılanma liderinin çalıştığı emeği ile geçindiği görülmemekte. Oturdukları saltanat koltuklarında krallıklarını sürdürme ile meşgul olmakta ve buna İslam diyebilmekteler.
Muhammed’i misyonu sürdürdüklerini sadece iddia eden, beyler, şeyhler, efendiler, Seyyidler, hoca efendiler hanginiz Ömer gibi sırtınızda çuvalları taşıyarak yoksul ve mazlumların evlerine götürdünüz, Üstad Saide Kurdi gibi sadece ölmemek için yemek yediniz? Sizler son model Jipler ile yetimin, yoksulun, miskinin hakkı olan zekat ve fitreleri toplamak daha nasıl sömürebilirizler ile meşgul olmaya devam edin...
İslam ümmetini Kur’an’a ve hakikatlerine yöneltecek muttaki kullar akıllarını kullanmaya ve İnsanlarıda buna yönelmeye teşvik etmek adına her tür karalama ve zorluğa göğüs gerecek ve geriyorlar da yeter bu ümmetin mazlumlarını, yoksullarını sömürenler dur denilmeli ve emeksiz kazanç sağlayanlara karşı çıkılmalı.