|
Konu Kimliği: Konu Sahibi nurşen35,Açılış Tarihi: 15 Temmuz 2020 (03:04), Konuya Son Cevap : 15 Temmuz 2020 (03:04). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
15 Temmuz 2020, 03:04 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | 15 Temmuz/ Cehenneme Beş Kala.... 15 Temmuz/ Cehenneme Beş Kala.... Binlerce yıldır yeryüzü denilen bu acunu alemde, nefis ve şeytan komutasında, sınır tanımayan ütopik hayaller kurulmuş, onuru çalınmış hikayeler arz-ı endam etmişti tarihin tozlu sayfalarına... Mevsimlerden yaz, aylardan 15 Temmuz, sene 2016, günlerden cuma akşamı. Güneş toplarken ışık’larını yeryüzünden, milletçe poyraz yemiş gibi üşüyorduk. Halbuki, eskiler ”Lodos cehennemden, poyraz cennetten çıkmadır serinletir insanı “ derlermiş. Ama biz donuyorduk, üzerimizde külçe gibi bir ağırlığın zonklaması mevcuttu. Poyraz, güz senfonisi gibi yavaş yavaş yayılıp, yüreklere dip vurgunu gibi yerleşirken, bir zamanlar yedi düvele hükmetmiş medeniyetler beşiği bu ülkenin bodrum katında, emperyalist güçlere uşaklık yapan, FETÖ denilen, içi boşaltılmış katil bedenler tarafından, hunharca hazırlanmış kan kokan, DEHŞETENGİZ senaryolar varmış, bilmedik, BİLEMEDİK.. Akşam geceye koşarken, ayın şavkı vururken kadim toprağa, boğazımız düğümlenmiş, deruni bir iç sıkıntısı peydahlanmış, karanlığın karanlık gölgesinde, bilinmezliğin duvarları ardında zamansız patlayan top sesleri arasında sıkışıp kalmış, zorlu kelimeler, kudurmuş hayvan misali, etrafa fırlarcasına saçılırken, namlunun ucundaki, bölük pörçük metinler küffarın felsefesiyle, etrafı ablukası altına almaya başlamıştı. Morumsu bulutlar lacivert'e ulaştığında, kuşlar uykuyu arkalarına çoktan atmış, kargaşa bulanmış gecenin sesi, yükseldikçe yükseliyordu. Zaman makinesi çarkları alabildiğince dönüyor, hala günlerden 15 Temmuz, Cumartesine ramak kala, okyanus ötesine çöreklenmiş, FETÖ denilen baş şeytanın, Juan-Juan (Cücenler) meşrepli mankurtlaştırıp adeta robot’a çevirdiği ölüm makinaları, kan ve gözyaşı coğrafyasının tek umudu, ümmetin son kalesi bu ülkeye göz dikmişler, kulakları sağır eden, havayı yırtan " sonik " patlama sesleri, kurşun vınlamaları, tankların ayak sesleri, postal sesleriyle, kendi milletine, din kardeşine !! insafsızca saldırıyorlardı. Bir daha darbe girişimi olursa tankların önüne yatacağız" diyenler, Sosyalistler, Liberaller, namı değer yazarlar, sus-pus olmuşlar, şeytanın avukatlarına alkış tutuyorlar, bankamatikler, marketler görülmemiş kuyruklara şahit olmuşlardı. “Dışarda darbe oluyor, çıkayım dedim. Baktım ALLAHUEKBER diye bağırıyorlar, kapıyı kapattım.” diyen bir kalemşör ne kadar vatanperver olabilirdi ki, muamma.. Karanlık yüzlü kuklacının kalebentleri, ülkenin döngüsünü tersine döndürecek, üç perdelik bir oyunu sahnelerken, gördük ki, bu asker üniformalı müptezeller, arka sokaktaki virane tiyatronun figüranlarıydı . Geceye ramak kala, iman yüklü-kocaman yürekli bir adam, “Selalar okunsun, ezanlar okunsun” diye haykırmıştı.. "Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Rasulallah! Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Habiballah!.... Sela sesleri dua dua, dalga dalga yayılırken tüm evrene, saçaktaki güvercinler hep birlikte havalandı, çünkü " GÖKLERDEN gelen bir ses " vardı.. Ülke genelinde büyük bir şok yaşanırken, seçilmişler tutuklansın yaygaraları koparanlara inat, ülkenin SEÇİLMİŞ Cumhurbaşkanının, “Milletimi sokaklara, meydanlara, havalimanlarına davet ediyorum” çağrısı ardından, atom bombasını andıran, akıllara durgunluk veren bir ses duyuldu. Uykuda olduğu zannedilen VOLKAN patlamış, ardından Richter ölçeğini devre dışı bırakan, şiddetli bir sarsıntı yaşanırken, yanardağ uykusundan uyanmış, dağın yüreğinden akan lavlar, tuzlu denizleri tutuşturmuştu. Aylardan Temmuz, sabaha ramak kalmıştı. Sonbahara damga vuran gazellerin ağıtı gibi bir vaveyla ciğerleri ablukası altına almış, mevsimlerden yazdı ama yüreklerde ayaz vardı. Oldu bittiye getirilerek sindirilmek istenen vatan evlatlarından, biiznillah korkular silinmiş, zincirler çözülmüştü. Günışığı gibi bem-beyaz güvercinler havada asılı kaldığın da, etrafa kesif bir yanık kokusu yayılırken, Türkün kutsal vatanında, millet tek yürek olmuş, özgürlük duygusu, esaret duygusuna baskın gelmiş, bereketli ağaçlar baharı kucaklayıp, binlerce yaprağıyla kıyama dururken, tekbir sesleriyle çınlarken kainat, inanca kurşun yağdıran egoları tavan yapmış , fasid dairenin sergüzeşt beyinleri, herkesin yaptığını yapacağını bilen, kainatın sahibinin, yüce " ALLAH " (c.c ) olduğunu unuttular. • “Onlar bir tuzak kurdular ve buna karşılık Allah da bir tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. ( Âl-i İmrân Suresi 54. Ayet) Gecenin içine gizlenmiş gecede, ardı ardına şimşekler çakarken, duyarsızlığın cinneti bir tomar kağıt gibi buruşturulup atılmış, karanlığı yırtan şimşek gibi, nurla harmanlanmış iman yüklü direnişler, dün'ün yitikliğinde kaybolmadı. Evet bu bir savaştı, harita üzerinde değil, şehit kanlarıyla sulanmış topraklar üzerinde yaşanıyor, bu bir TUFAN, bu bir tarih yazmanın diğer adıydı. Herkes “ NUH’UN GEMİSİ”ne akın akın binerken, gece henüz okunmamış yazılmamış destanlara gebeydi. Denizler yanmaya devam ediyor, volkan şiddetini kaybetmemiş, rüzgar yalazları kıyılara üflüyor, ateşe dönüşmüş dalgalar sahile salvolar halinde düşerken, havada ciğerleri paramparça eden hoyrat bir barut kokusu hakimdi. Alevlerin orta yerinde, dikili bekleyen sabır merdivenleri vardı. Kadim yurdun kucağında özgürlük meşalesi tutuşmuş, masallar gerçeklerle iç içe geçmiş, Simurg Anka küllerinden yeniden doğmuş, kaf dağının tepesinden havalandığında, kanatlarından özgürlük tüy'ü düşmüş, mahzende kilitli kalmış can kuşlarının prangaları çözülmüştü. Kızıl şafaklarda, binlerce can kuşu havalanıp, hayret vadisinin hiçlik bulvarında, rahmet rahmet esen seher yellerine tutunup, zamanı kanatlarına dolayı verdiler. Şimdi herkes mevzide, şimdi herkes, özgür yarınlar için, namluya sürülmüş dua mermileriyle, şehadet şerbetini içmek için yarış halindeydi.. Evet geceydi karanlıktı ama denize hücum etmiş yakamozlar gibi parıl parıl parlayan, OĞUZ soyundan, KAYI boyundan TÜRKMEN cesaretli ruhlar, mürekkebi bitmiş kalemle değil, kanlarıyla tarih yazdılar. Benlikler korkulardan, rüzgarda özgürce uçuşan yapraklar gibi sıyrılmış, nefesler tutulmuş, sessizliği yırtacak zafer bekleniyordu. Bilinmezlik girdabında hüzünler arapsaçı gibi etrafı kuşatırken, ten kafesini parçalayan can kuşları, kodaman masalarını süsleyen tabaklara çizili kuşlar değildi. Onlar, ötelere kanat çırpan, göklerin atlas mavisine, umut umut dua serpen, ALPERENLER- cengaverlerdi. Vatan, süngünün ucu demekti. Tarih yazacak kalemler süngü gibi dimdik ayağa kalkmıştı. Tekmil rüzgarlar şehitlerin kanlarıyla var olan, şanlı Türk bayrağını dalgalandırıyor, emperyalist güçlerin hegemonyası altında özgürce yaşadığını zanneden dalkavuk baş şeytanın adamları, Allah rızası için, vatan için yola çıkmış canları, acımasızca etrafa savurup şehit ederken, şeytan güdümlü zevat, küçümsedikleri yüce Türk milletinin tüm planlarını alt üst edeceğini rüyalarında görseler inanamazlardı. Tüm kainat dualarla çınlarken, kinden gözleri dönmüş FETÖ “ Kara Tatar” menşeli MÜRTED’ler, zafer çığlıklarının boğazlarında kalacağını düşünememiş, son sürat cehenneme koşuyorlardı... Artık zulmün gecenin dibine vurması an meselesiydi. Saatler tüm çıplaklığıyla sabaha dayanmış, akrep - yelkovan nefes almadan çarkı döndürüyor, bir koca millet kahpe kurşunlara , tekbir sesleriyle siper ederken gövdesini, kılıçlar kınından sıyrılmış, artık mızraklar çuvala sığmıyordu. Küffar yürekli, teneşir paklayasıca, fasık adamların kalkışması, vatanı bölmek, emperyalist güçler adına, planlanmış bir savaş rüzgarıydı. Oysa, kökleri güçlü olan bir ağacı kimse yenemezdi. Şehitler, gaziler semaya fısıldayan ruhların sükunetiyle kalkıp, geceye yürüdüler, zafer zafer büyüdüler. Şimdi şanlı tarih tekerrür etmiş, "Çanakkale " ruhu dirilişe geçmiş, zemheri yemiş Temmuz gecesinde, Seyit onbaşı cesareti giyinmiş korkusuz yiğitler ayağa kalkmış, soyut sınırlar aşılmış, Eyüp Sultan Hazretleri, Fatih Sultan Mehmet, Merkez efendi, Akşemseddin Hazretleri, Hacı Bayram’ı Veli Hazretleri, Kurtboğan Hamza, Gavs-ı Kasrevi Hazretleri, Yamacı dede, Gani baba, Mehmet Emin Tokad-i Hazretleri, Somuncu Baba hazretleri, Abdülkadir Geylâni, Ulubatlı Hasan , Muhammed Raşid hazretleri , Aziz Mahmut Hüdâyi Hazretleri, Alpaslanlar, Kılıçaslanlar, Battal gaziler, manen destek vermiş, dualarla hemdem olmuş yürekler taarruza geçmişti. Derler ki ; kimi dizinden yara alır kimi dizinin dibinden. Bizi kardeş bildiklerimiz dizimizin dibinden vurdular.. Eski zaman beşiğinde, umarsızca akıp giden mevsimlerin heybesinde, tarihin insanlığa öğrettiği bir söz vardı, “ Ey ahiret yolcusu, sakın ola ki, yürek fenerini söndürme. Erdemli bir insan olmak için, senin ona çok ihtiyacın olacak.!” Vicdanları beton tutmuş, küffar menşeli mezalim güruhlar, uykusuz gecenin sabahına kadar etrafa ölüm kusmaya devam ederken, Ay - yıldız kuşanmış, milyonlarca vatan evladı, yürek fenerlerini söndürmedi, vatanının bekası için, sabaha kadar sabır nöbetin de kıyama durdular. Tüm millet " LA İLAHE İLLALLAH " diye haykırırken yedi düvele, hilekar FETÖ denilen şeytanın avaneleri, cehenneme son sürat koşuyorlardı. Sessizliğe ramak kalmış, yıldızlar başlarını eğmiş bekliyor, nefesler tutulmuş, tüm kainat duaya durmuş, taş yürekli tiran'lar, şeytanlaşmış güruhlar “ CEHENNEM’E BEŞ KALA “ yüreksizce etrafa ölüm saçarken, bu yaşananlar karşısında, şeref’e kadeh kaldıran, siyonizm uşağı emperyalist dünya üç maymunu oynuyor, zafer çığlıklarıyla sabahı sabah ediyorlardı. Kurşun sesleri susmuş, zaman o " AN " telaşına kapılmıştı. Can kırıntıları ağacın dallarına tünerken, Kuşlar avaz avaz havalandı. Artık karanlığın dibe vurması, nur’a gark olması an meselesiydi. Çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkek demeden, İmanını çelik yelek gibi kuşanmış yüce Türk milleti, kahpe kurşunlara, tanklara tekbir sesleriyle siper etmişti gövdesini. Gecenin karanlığı şehitlerin, gazilerin iman nuruyla aydınlanırken, Odysseus'un TRUVA ATI yerle bir olmuş, güneş ihtişamıyla tepelerin ardından yeniden doğarken, Ümmeti Muhammede maddi manevi destek veren, bu ülkeye - Türkiye'ye diz çöktürmek isteyen dış mihrak güdümlü şer güçlere, bu millet unutulmayacak tarihi bir ders vermişti. Artık, takvimler 16 Temmuz’u gösteriyor günlerden Cuma-ertesi.. Rahmet yağmurları, sağanak sağanak yağmış, ardından güneş açmış, gökkuşağı gökyüzünü usul usul maviye boyarken, günışığına bulanmış rengarenk huzmecikler, mekanları nur'a gark etmişti. Şeytan güdümlü, asker müsveddesi vatansız çapulcular, hüsrana uğramış, zafer göğsünü tanklara, kahpe kurşunlara siper eden bu aziz milletin olmuştu. Bu millet “iyyâke na’budü ve iyyâke neste’în ...." derken , kime kulluk yapıp yardım isteyeceğini çok iyi biliyordu. Ve şeksiz şüphesiz iman ediyorlardı “ HÜKÜM yalnızca ALLAH’ındır. ( cc) Zulme karşı dualar , intifada dalga dalga yayılmış, sararmış yapraklar temizlenmiş, kadim yurt Anadolu, rahmet-i-ilahiye binaen, beyazlara bürünmüş, ardından baharı kucaklayan yasemin kokulu, bayrak rengi gelincikler umuda yelken açmıştı. Gün bu gündü. İstikrarsız puslu gecelerin loş Işık'ları tarihten silinirken, ülke biiznillah dualarla, ezanlarla, selalarla aydınlanmış, efsane geri dönmüş, dünyanın ve tüm kainatın şahit olduğu yeni bir Malazgirt Savaşı kazanılmıştı. Sonunda Bizans kalıntısı sergüzeşt beyinler, bu asrın en büyük mağlubiyetine uğratılarak tarihten ebedi silinmiş oldu. Yeni bir milat , yeni bir başlangıçla güçlü İstikbal'i parlak bir Türkiye , düşürülmek istenen yerden, Anayurdu Orta Asya’dan çıkıp, 1071 de Anadolu'ya geldiği ruh haliyle , Zümrüdü Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğmuş, şanlı tarihinden kopartılıp, küffara yem diye atılmak istenen bu ülke, aziz Türk milleti yüksek milli iradesiyle artık dimdik ayağa kalkmıştı. Dün geçmişti. Haçlı ordusu güdümlü, iç ve dış mihrakların tuzakları bir bir bozulacak, toprak uyanacak, gök uyanacak, şiir uyanacak, yetmedi “ KIZILCA KIYAMET” kopacaktı. Ve öyle de oldu. Yine bir Temmuz günü, seksen küsur senedir, sağır - dilsiz cellat başlarının baltaları altında canhıraş bekletilen, kubbesinde "ALLAH GÖKLERİN ve YERİN NURUDUR” yazan, Fatih Sultan Mehmed Hanın hediyesi, fethin kılıç hakkı, İslamiyetin Şeref sembolü mabedi, AYASOFYANIN esaret zincirleri kırılı verdi. Veee elhamdulillah, KONSTANTİN yeniden feth edildi.. Yürekler bayram yaparken, kuşlar gülümsedi, dağlar - taşlar, ağaçlar gülümsedi, çiçekler gülümsedi . Sonra, ötelerden kopup gelen bir minik serçe, sessizce fısıldadı kulaklara " Yarın Umuttur.. " Yarın Umuttu... Ve tüm kainatı umut kapladı Alıntı.....( Gül Ateş)
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Gündem Korona Aşısı | Gündem/ Manşetler | Esma_Nur | 6 | 1498 | 10 Aralık 2020 12:20 |
DHBT Muhteşem Özetler | DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler | nurşen35 | 4 | 2274 | 08 Aralık 2020 18:40 |
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | nurşen35 | 1 | 982 | 08 Aralık 2020 17:46 |
TENKİD | Serbest Kürsü | nurşen35 | 0 | 867 | 08 Aralık 2020 12:44 |
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... | Namaz-Abdest-Teyemmüm | nurşen35 | 0 | 1000 | 04 Aralık 2020 13:56 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Şafağa 15 Kala | Nebevi Sevda | Makale ve Köşe Yazıları | 2 | 15 Temmuz 2018 00:36 |
Cehenneme yalnız girmeyeceğim.. | Fatıma-i Zehra | Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader | 1 | 09 Mart 2015 12:40 |
dgs 2014 e saatler kala bu yazıyı mutlaka okuyun !! | makbergülü | DGS (Dikey Geçiş Sınavı) | 3 | 16 Temmuz 2014 19:41 |
Arefe ye ölüm kala | MusabBinumeyr | Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader | 1 | 13 Kasım 2013 12:39 |
Yedi'ye Bir Kala.../İbrahim İnecik | İBRAHİM İNECİK | İbrahim İnecik | 1 | 08 Mart 2011 23:19 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|