Karayip Korsanları Gavs Kutub ve Yaverlerine
(Başta Her kelimemde Hz ve R.a kelimelerini burada bir defa belirterek hepsi için kullandığımı belirteyim tek-tek eklemeyecem)
Allah Resulü Muhammed (s.a.a) ve Yareni Ebubekir (r.a) ile müşriklerin bir araya gelip geceleyin baskın düzenleyecekleri haberi üzere gece karanlığında gidecekleri yönü karıştırmamak için Ebubekirin 2 deve karşılığı deve rehberi yol bilen birini kiralayıp gidecekleri yöne götürmesini istemesi hadiseni hemen- hemen herkes bilir…
Bu hadisede dikkatinizi çekmek istediğim nokta Allah resulü ve Ebubekir sahip oldukları makamlarına rağmen gece karanlığında yanlış yola sapmamak için rehber kiralıyorlar…
Bu denli üstün makama sahip iki zat gece karanlığında yollarını dahi göremiyor ve rehber kiralıyorlar da gavs kutup evsad mürş-it vb isimler yeryüzünün hâkimiyetine tasarrufuna ortak oluyorlar bu tezat ve şirkin ta kendisidir…
Resulullahtan Ebubekirden kendilerini üstün görenler aşağılık maymunlardırlar kim olursa olsun…
Kutub Yaverleri
1-
İmâmân (İki imam): Kutbun iki veziri mesabesindedir. Biri melekût, diğeri mülk âlemi ile görevlidir.
2-
Evtadı Erbaa (dört kazık): Bunların üç kişi olduğu da söylenir. Zamanın kutbu ölünce onlardan biri onun yerine geçer. Bilgileri Kutbu'1-Aktab'tan bir feyizdir. Bunlar ölecek olursa, bütün âlem bozulur.
3-
Ebdal (bedeller): Bedel, velisi göçmüş olan bölge ruhlarının toplandığı ruhani bir hakikattir. Sayılan kırktır. Yirmi ikisi Şam'da, onsekizi Irak’tadır.
4-
Nuceba' (Soylular): Bunlar Ebdal'dan aşağıdırlar. Yerleri Mısırdır. İşleri yaratıkların yüklerini taşımaktır. Yetmiş kişidirler.
5-
Nukeba' (Başkanlar): Sayılarının üçyüz veya beşyüz olduğu söylenir. Görevleri, yerin altındaki gizlilikleri ortaya çıkarmaktır.
Rakipsiz En Büyük Kutuptur İbn Arabî
Aktab, evtad ve ebdal için İbn Arabî, bu nitelikleri saydıktan sonra haliyle kendini bu unvanlardan biriyle niteleyecektir. Ne var ki aşağı bir unvanı yahut küçük bir mertebeyi kendine yakıştıracağını sanmayınız.
Onun için kendisinden büyük bir kutbun bulunmadığı en büyük kutup olarak kendini ilan etmekte ve şöyle demektedir:
"Bu asırda ubudiyet makamında benim kadar tahakkuk eden birinin olduğunu bilmiyorum. Çünkü Rasulullah'a veraset hükmüyle ubudiyet makamında hedefe ulaştım. Allah bu makamı kendisinden bir bağış olarak bana verdi. Onu amel ile elde etmedim, sadece Allah'ın vergisidir.
(
İmam İbn Teymiyye, Mecmuu'l Fetava; 11/437 – 438)
3'ler, 7'ler, 40'lar...
Tasavvufçular, kendilerine göre velayeti mertebelere ayırmışlardır.
Kimileri bunları gavsı azam dedikleri velilerin en büyüğü ile başlatmış, ondan sonra evtad, aktab, ebdal, nuceba, nukeba, urefa gibi kısımlara ayırmışlardır.
Kur'ani Kerim'den ve Resulullah'ın sünnetinden az da olsa nasibi bulunan bir Müslüman bu konuda tasavvufçuların söylediklerinin Allah'ın Kitabı ve Resulullah'ın sünnetiyle uzaktan yakından bir ilişkisi bulunmadığı, düpedüz yalan ve iftira olduğunu anlar.
Ama tasavvufçular batın dünyasında gavs, aktab, evtad, ebdal, nuceba, nukeba, urefa gibi isimleri egemen olduğu bir devlet kurmak istemiş ve bu esrarengiz güçlerle insanları boyundurukları altına almaya çalışmışlardır.
Bu alanda tasavvuf düşüncesini okurken insan, tasavvufçuların bu yollarla insanları nasıl kul köle edip sömürdüklerim ve esrarengiz hurafe dinlerine onları nasıl soktuklara görünce, hayretler içinde kalır.
Zira insanlara yerde, gökte ve bütün yaratıklar üzerinde egemenliği esrarengiz devletlerinin yöneticileri olan bu isimleri elinde olduğunu, onların arzularına boyun eğmeyen insanların velilerinin dünya ve ahirette bedbaht edeceğini telkin etmişlerdir.
Halbuki sözünü ettikleri bu veliler bazen hayatta olup okuma yazma bilmeyen koyu cahiller, bazen ölüp gitmiş ve kemikleri çürümüş zalimler, fasıklar, bazen yol kenarlarında geceleyen meczuplar ve bunaklar hatta ibadet teklifini kendilerinden kalktığını iddia edenler, bazen hayat boyu su ve sabunla yıkanmayıp güya fakirler için tasarruf yapan murdar ve pis kişilerdir.
Bununla beraber bu murdar ve fasık kişilerin gaybı bildikleri, yerde ve göklerde kendilerine gizli hiçbir şeyin bulunmadığı, herzeye güçlerinin yettiği ve iradelerine karşı kimsenin gelemediğini iddia ederler.
(
eş-Şarani, el-Yevakit ve'l-Cevahir, 2/65–66)
İslam inancında ricalu'1-gayb inancı olmadığı halde tasavvufçular başka batıl dinlerden bu inancı almış ve İslam inancı gibi benimseyerek hayatın ve kâinatın tasarruf yetkisini ricalu'l gayb dedikleri kişilerin eline vermişlerdir.
Şimdi tasavvuf hocalığı yapan bir kişiden bu masalı dinleyelim:
(
Cüppeli Ahmet'ten)
"Abdal, Allah'ın yeryüzünü kendilerine musahhar kıldığı kimselerdir. Onlar âlemin intizam sebebidir. İnsanların işlerini tanzim ederler. Abdal 40'ı Şam'da; 30'u diğer memleketlerde olmak üzere 70 kişidir.
Bulunduğumuz asırda Baba Firavun Hafız esadın Firavun oğlu Beşar Esadın İslam şeriatına ve Müslümanlara yaptığı zulümlere katliamlara ya yardım etmekte ya da onun emrinde çalışmaktadırlar. Şamda bulundukları iddia edilen 40 ve benzeri rakamlardaki, şahıslar bu zulümleri gördükleri halde ne halt ediyorlar yardıma koşsunlar da görelim. Ama edemiyorlar çünkü işleri var bu ara izne ayrılmışlar inşallah hiç dönmezler.
Şam'ın kuzeyinde bulunduğu söylenen Kasyun dağında yüz yirmi üç bin peygamberin bulunduğu, o dağın evliya ve enbiya yatağı olduğu, onun için ışık olmadığı halde geceleyin nur yalımlar halinde parladığı iftirasını da isterseniz
[BNazım Kıbrısi (Şeyh Nazım)'ın sohbetlerinden okuyunuz:[/B]
(Tasavvufi Sohbetler, 59)
Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada”
(Abdulkadir Geylani'ye maledilen ama uydurma olduğu bildirilen bir söz ona ait olmadığı belirtilmekte)
Bizi aracı yap, her korku ve darlıkda.
Her şeyde her zaman, candan koşarım imdada
Ben korurum müridimi korktuğu her şeyde.
Koruyuculuk ederim ona, her şer ve fitnede.
Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada”
(
Said’e Kurdi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Sözler Neşriyat, İstanbul 1991, s. 119)
Bu iddiayı Said’e Kurdinin 23 şakirdi yapar.
(İsimleri şöyledir: Süleyman, Sabri, Zekâi, Asım, Re'fet, Ali, Ahmed Husrev, Mustafa Efendi, Rüştü, Lütfü, Şamlı Tevfik, Ahmed Galib, Zühtü, Bekir Bey, Lütfi, Mustafa, Mustafa, Mes'ud, Mustafa Çavuş, Hafız Ahmed, Hacı Hafız, Mehmet Efendi, Ali Rıza.)
İspat için, cifir ilmi denen hayali, Kabbala tılsımlarına dayanır ve şiirde şu anlamın saklı olduğunu söylerler:
"O Gavs'ın müridi Said’e Kurdi Rusya'da esirken kuzeydoğu Asya’dan bid’atçıların eliyle Asya’nın batısına sürgün edildiği ve Sibirya taraflarından kaçıp çok fazla yeri dolaşmak zorunda kaldığı sırada Allah'ın izniyle, havl ve kuvvet-i Rabbani ile ona yardım ederim ve imdadına yetişirim."
Bu iddialara Kur’an cevabı:
Peki kimdir, kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın darına yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne mirasçı kılan? Allah'la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Aklınızda ne kadar az tutuyorsunuz (bütün bu gerçekleri)!
(
Neml 62)
Çünkü neyi ki gizliyor ve neyi ki açığa vuruyorsanız, hepsini bilen Allah'tır.
Allah'tan başka o yalvarıp yakardıklarınıza gelince -bunların kendileri yaratılmış varlıklar olduklarına göre- hiçbir şey yaratamazlar;
(
Nahl–19–20)
Tasavvufçuların hayalleri ve gülünç hurafeleriyle uydurdukları masal ülkelerinin hiyerarşisi bu tür sapkın isimlendirmelerdir.İnsanları kendi heva ve heveslerine kul etmek amacında olan şarlatanlar insanları Allah’tan korkar gibi kendilerinden korkutmak kendilerine kul köle etmek boyun eğdirmek için kendilerine uydurma yetkiler vererek İslam ile uzaktan yakında alakası olmayan isim ve tanımlamaları İslam’dan gibi göstermeye çalışmakta bu konuda iftira ve yalanlarına her şeyi alet edebilmektedirler…
Allah bu tür sapkın anlayışlara karşı Müslüman ismi taşıyan ama Müslümanlıktan haberi olmayanlara hidayete ermelerine yardımcı olsun bu tür şarlatanlıkları hakk gibi anlatan ve yayanlarıda kahretsin…
Malazgirt