Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 Arkadaşları:20 Cinsiyet:Erkek Memleket:ANKARA Yaş:56 Mesaj:
6.134 Konular:
555 Beğenildi:1087 Beğendi:252 Takdirleri:10770 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Atasoy Müftüoğlu ile Röportaj İslami Düşünce: Suriye’deki duruma gelelim. Orada bir zulüm var. Atasoy Müftüoğlu: Kuşkusuz bir zulüm var. Önce Suriye ile ilgili olarak biz kendi aramızda konuşmayı başaramadık. İlk zaafımız bu. Biz herhangi bir sorun hakkında birbirimizle yardımlaşmayı, dayanışmayı başaramıyoruz. Burada bir sorun var. Taraf olmaya, mezhep farklılıkları bağlamında kışkırtılmaya müsaidiz. Bunlar bizim çok ciddi zihinsel bir problemle karşı karşıya olduğumuzu gösteren şeylerdir. Türkiye’de Müslümanlar Suriye konusunda birbirleriyle konuşmayı başaramamışlardır. Önce şunu belirtmek lazım. Biz Suriye’de olayları takip ediyoruz ama olguları takip etmiyoruz. Biz olguları takip etmiş olsaydık şayet 11 Eylül’den 10 gün sonra Suriye’nin istikrarlaştırılmasını, etkisizleştirilmesini, İran yörüngesine çekilmesini, direniş hareketlerinin Suriye’den sürgün edilmesi gibi pek çok boyutu içeren konuların gündeme getirilmiştir. Çünkü içinde bulunduğumuz dönemle NATO’nun yeni bir stratejisi vardır. Bu yeni strateji, İslam dünyasında hiçbir ülkenin tayin edici, belirleyici bir güç haline gelmesine izin vermemektir. Birincisi budur.
İkincisi; Yine İslam dünyasından hiçbir ülkenin İsrail’i tehdit edecek bir noktaya gelmemesini sağlamaktır.
Üçüncüsü; İslam dünyası toplumlarında İslam’ın bir siyasal, ekonomik bir model olarak ortaya çıkmasını sağlayacak bütün çalışmaları bertaraf etmektir. Yani NATO yalnızca askeri bir örgüt değil, aynı zamanda bir siyasal örgüt ve Emperyal sistem adına bu projeyi gerçekleştiriyor. 11 Eylül’den sonra Emperyal güçlerin Suriye’nin istikrarlaştırılmasına ilişkin planlara dair elimizde belgeler var. İsteyene, arzu edene her zaman o belgeleri açmaya hazırız. Bu belgeler doğrultusunda Amerika’dan, Fransa’dan ve İngiltere’den kimi kuruluşlar” bunlarda ne var, ne vadediyor ?”diye Suriye’ye giderek öncelikle İslami unsurlarla temas sağlıyorlar. Onların gücünü test ediyorlar. Suriye’deki İhvan-i Müslimin çok ağır yaralar aldığı için kitleselleşmeyi ve toplumsallaştırmayı gerçekleştirememiştir. Ve yeni bir model ortaya koyma noktasında da çok ciddi problemleri vardır. Amerika’daki düşünce kuruluşlarından biri (Brooklyn Enstitüsü) projeyi hazırlıyorlar ve rapor doğrultuşunsa Suriye’ye geliyorlar. Müslümanlara ve muhalif unsurlara aynen şöyle söylüyorlar: “Siz de Mısırlılar, Tunuslular gibi başarabilirsiniz.” Onları provoke ediyorlar. Bu sözünü ettiğim unsurlardan hiçbirisi hiçbir anlamda hazırlıklı değillerdi. Sonra pek çok yerde yaptıkları gibi bunlara silahlar ve stratejik yardımlar vaat ediyorlar. Türkiye’yi de aralarına almak suretiyle orada bu muhalif unsurlara strateji konusunda eğitim vermeye başlıyorlar. Amerika, Kanada, İngiltere ve Fransa’nın koordinatörlüğünde bu muhalif gruplar araçsallaştırılıyor. Burası önemli. Bunu bilerek söylüyorum, sorumluluğunu alarak söylüyorum. Bunu söylemek demek Esat rejimini destekliyoruz anlamına asla gelmez. Çünkü hiçbir Müslüman Mişel Eflak rejimini yani Baas rejimini desteklemek gibi bir sorumluluğu üstlenemez. Burada ölümler var. Ama karşı tarafta da ölümler var. Diyelim ki burada 10.000 kadar ölüm varsa (Her ölüm büyük ölçüde yıkıcıdır.) orada mezhebi bir unsura dayalı ölüm olduğu gibi, Sünniler’in Sünnileri öldürdüğü gibi bir gerçek de vardır. Dolayısıyla biz Suriye konusunda İran-Suriye yakınlığı bağlamında bir çözümleme yapamayız. Ama şunu hatırlamalıyız ki bugün Küresel Güçler İran’la ilgili olarak ortak bir zemin üzerinde çalışmaya devam ediyorlar. Yine bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim .Olguları takip edenler şunun farkına varmışlardır. İran ile ilgili Emperyal kamuoyunun halen sürdürdüğü yalnızlaştırma, güçsüzleştirme, istikrarsızlaştırma ve savaş teknikleriyle ilgili olarak basının İran’ın nükleer hazırlıklarıyla ilgili tavır aldığı iddiaları tamamen büyük bir yalandan ibarettir. Bunun temelinde olan şey şudur: Batı İran’da devrim olduğunda “ Tarihin tezi sonunu “ ilan etmiştir. Bu şu demektir. Avrupa modeli nihai başarıya ulaştı. Yani liberalizm, sekülerizm ve demokrasi nihai başarı ulaştı. Dolayısı ile yeni bir model olmayacaktır. Tam o sırada İran’da devrim oldu. Batı’nın “ Artık yeni bir model olmayacak” iddiası boşlukta kaldı. Çünkü yeni bir model ortaya çıktı. Bu İslami bir modeldi. Batı o günden bu yana bu modelin çoğalmasından, tekrarından endişe ediyor. Dolayısı ile İran’dan bunun rövanşını almak istiyor. Zaten 33 seneden beri İslami modeli başarısızlığa ulaştırmak için elinden geleni yapıyor. İran şu anda kuşatılmış durumda. Kuşatılan herkes siz de olsanız ben de olsam, eğer bir çıkış kapısı varsa orasını tutmak ister. Suriye İran için bir çıkış kapısıdır.
Bugün 16 Mayıs itibariyle Suriye konusunda altını çizerek söylemek zorunda olduğumuz gerçekleri ben size madde madde açıklayacağım:
Birincisi şudur:Suriye’deki muhalefet icat edilmiştir ve imal edilmiştir.Yani emperyal güçler tarafından imal ve icat edilmiştir.Muhalefetin icat edildiği günden bu yana Muhalefet silahlandırılmış ve parayla desteklenmiştir.Kendilerine hala İngiliz, Fransız,Amerikan, Kanada güçleri ve Türkiye tarafından eğitim verilmektedir.O günden bugüne gelinceye kadar Muhalefet, muhalefeti Suriye geneline yayılacak şekilde yaygınlaştırmayı ve kitleselleştirmeyi başaramamıştır.Çünkü Muhalefet paramparçadır.Zaten öyle yola çıkılmıştır.Muhalefet arasında hiçbir koordinasyon yoktur.Bunu ısrarla ve bilerek söylüyorum.İstanbul’da ve Tunus’ta yapılan toplantılarda hiçbir sonuç elde edilememiştir.Ayrıca Muhalefetin önemli unsurları zaten Suriye’de değil Paris’te yaşamaktadır.Muhalif unsurlar arasında Amerikan ,Fransız ve İngiliz çıkarlarına öteden beri hizmet ede gelen maruf(bilinen) isimler vardır.Suriye’de yakın bir gelecekte Muhalefetin bir sonuç almasını beklemek kadar hayalperestlik olamaz.Suriye ile beklenti içinde olan herkes çok romantik bir beklenti içindedir. Bir sonuç çıkmayacaktır.Çünkü Esad rejimini, kitleselliğini ve toplumsallığını koruyor ve hala kitleler üzerinde bir kredi fizibiletisi var.Bütün bu söylediklerimiz Esad rejimini ve Baas rejimini desteklemek anlamına gelmez..Bütün bu söylediklerimiz İran ve Suriye arasındaki ilişkilerin mezhep yakınlığından kaynaklandığını iddia etmenin de keza boşlukta kalan bir iddia anlamına gelir.Çünkü İran’ın stratejik anlamda açık bir kapıya ihtiyacı var.Suriye bunu ona sağlıyor.Dolayısıyla Suriye’ye destek vermek zorundadır.Çünkü İran dünya çapında bir şey ile karşı karşıyadır.Müslümanların mezhepçi mülahazalarla NATO’nıun ,Amerika’nın ya da bugünkü kürele iradenin yanında yer alarak olayı mezhepçi sınırlar içerisine sokması kadar üzüntü verici bı durum olamaz.Başka bir sözcük kullanacaktım ama kullanmak istemiyorum.Ama ben Türkiye’de Müslümanların olayları bütün boyutlarıyla takip etmediklerini, bütün boyutlarıyla analiz etmediklerini,bütün unsurlarıyla tahkik etmediklerini düşünüyorum.Suriye konusunda, Libya konusunda Türkiye’de değerlendirmeler yapan,benim aleyhimde değerlendirmeler yapan Müslümanları aradım.Onlara şunu sordum:Dedim ki: benim Suriye konusunda, Libya konusunda, Tunus ve Mısır konusunda yazdıklarımla yazdıklarım ile ilgili müstenidatım yani dayanaklarım var dedim.Sizin de dayanaklarınız var mı diye sordum. Onlar bana aynen şöyle yanıt verdiler: “Biz gelen gidenle görüşüyoruz.” Bu yanıtlar ikna edici yanıtlar değil.
1-Gelen gidenle görüşüyoruz demek ikna edici yanıt değildir.
2-Maalesef hepimiz evimizde, dükkanımızda , ofisimizde, büromuzda medya uyuşturucusu alıyoruz.Medya uyuşturucusu almak kadar feci bir şey olamaz.Yani bir nükleer sızıntıya maruz kalmak gibi bir şeydir.Nükleer sızıntı sizi ne yapar?.Fiziksel olarak sizi ma’lul bırakır.Medya uyuşturucusu ise sizi zihinsel ma’lul bırakır.Zihinsel bir ma’luliyet yaşıyoruz.Yakın bir gelecekte bütün bu söylediklerimiz ile ilgili ,yazdıklarımızla ilgi çok büyük mahcubiyet duyacağız.Ben bundan korkuyorum.Yani Suriye, Libya,Arap Baharı konusunda yanılmayı çok arzu ederim.Şimdi bizi zaman zaman Mısır’dan arayarak tavrımızı bilen arkadaşlarımız var.”Peki Üstat, Araplar devrim yapamaz mı?” diyorlar. Yani şunu söylemek istiyorlar: Yani devrimi sadece İranlılar mı yapar?.Burda bir ironi var.Onlar bizi İran yörüngesinde görüyorlar.Hayır, hayır dedim “Bu yanlış, Tarihin en büyük devrimini Araplar Peygamber a.s’ın öncülüğünde yaptılar. Dolayısıyla Araplar devrim yapabilirler ama şimdi devrim yapmadılar.Bunu söylerken demin de arz ettiğim gibi dünyada bir dönüşüm yaşanıyor ve bu dönüşüm neo liberal aklın toplumların bütün katmanlarına nüfuz etmesi yani sermaye aklının mesela bugün Müslüman bu duruma nasıl geldiler,”Ekonomik durumunuz iyi olsun da ahlaki durumunuz iyi olmazsa olmasın, İslami bağlılıklarımnız iyi olmazsa olmasın.”Öncelik ekonomik duruma göre belirleniyor. Bu ne demektir; neo liberal aklın , sermaye aklının sonucudur.Biz her gün medya uyuşturucular yoluyla küresel etkilere maruz kalıyoruz.Büyük kültürler küçük kültürleri yutuyor.Bizi artık ne sakalımız ifade ediyor, ne başörtümüz ifade ediyor.Çünkü hayatın içindeki rollerimiz çok farklı,biz hayatın içinde çok farklı kesitler yaşıyoruz.Bunu itiraf etmeliyiz.Bir an geliyor ki müslümanız,bir an geliyor ki kapitalistiz,bir an geliyor ki liberaliz,bir an geliyor pragmatikiz,bir an geliyor sküler laikiz, ve çelişkilerimiz var.Bu çelişkileri niçin göz ardı ediyoruz?.Yani bununla şunu söylemek istiyorum,bizi dönüştüren bir şeyle karşı karşıyayız.Direnemiyoruz, tutunamıyoruz,biz savruluyoruz.Dolayısıyla bütünü içine alan bir değerlendirme yapmak zorundayız.Bu küresel kasırga karşısında biz ne yapmalıyız?. Asıl konuşulması gereken bu.
------------devam edecek-------------
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara
Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim)
|