Bu Gün Günlerden Ayrılık...
Hep kendimizden ödün verdik laf söylemesinler diye, inançlarımızı yuttuk yeri geldi, o çok değer verdiğimiz prensiplerimizden vazgeçtik, şekilden şekile girdik 3 kuruşluk insanlar için, ama her zaman kendimizle baş başa kaldık, hesaplaşmalarımız benliğimizle oldu hep..
Faili olmayan cinayetlerin hakimi gibiydik. Bazı zaman oldu faili dışarlarda aradık, tanımadığımız insanları tanık ettik hayatımıza, ama hep kendimize müebbet verdik. 3 bilinmeyenli, 4 bilinmeyenli denklemlerle çözmeye çalıştık insanı, hayatı.. Oysa ki ihtiyacımız olan kolaylıklar çoğu zaman karşımızdaydı, gözümüzün içine sokulmuşcasına, fark etmedik, edemedik. Bizim kuyumuzu kazmaya çalışanlar için sırtımızı döndük bizi sevenlere..
Gereksiz yere üzülmeleri acı zannettik çoğu zaman. Değmez dedik belki ama değdirmiştik hayatımızı bir şekilde değersizlere.. Fakat vakit geç değildi hiçbir zaman, o son nefesi verinceye kadar da geç olmayacaktı.
Şu soru ayrı bir değer kazanıyor o vakit; Gelmedimi artık değerimizi, kalitemizi yükseltmenin vakti? Neden insan olduğumuzu, neden insanlarla olduğumuzu anlamanın vakti?
Bu yaşanılanlar boşuna değildi öyle de olamazdı zaten. herşeyin bir anlam barındırdığının farkına varmalıydı insan, onca yaşanılan haksızlığın, yanlışlığın, bedeli olmalıydı, vardı da..
Bu dünyada tam adalet, tam eşitlik, tam mutluluk ve tamlarla başlayan herşeyin eksik kalacağını anlamalıydı insan, bunların yaradılışta var olan ve insana yerleştirilmiş istekler olduğunu hissetmeliydi, her ne kadar insanın vücudu bu fani dünyaya dönük olsa da yüzünün ebediyete dönük olduğunu görmeliydi..
Anne ve babasının hiçbir insiyatifi olmadığını, en ufak bir parmak kanamasında bile hiç birşey yapamayacak kadar aciz olduklarını görüp, ona bu şekli, düşünme yeteneğini, konuşma yeteneğini veren ve ona verdiği gibi bütün dünyadaki aklı, fikri, gözü, kulağı olanlara da aynı Zat'ın verdiniğini, verdikten sonra da hücrelerine kadar atomlarına kadar akyuvarlarına, alyuvarlarına kadar yaşamı boyunca yenileyerek, besleyerek gözettiğini ve bu icraatı o şuursuz hücrelerin yapamaycağını, düşünmeliydi insan, aklına bile gelmeyen ince ayrıntılarına kadar ilgilenen bu Zat'a sırtını dönüp, ay sonu alacağı bir miktar maaş için, ''canımdan çok sevdiğim'' dediği eşi,nişanlısı veyahut kız arkadaşı için, sadece bu dünyasını etkileyecek bir sınav için, çocukları daha rahat yaşasın diye yapacağı bir bina için, yapılan onca şeyi unutmamalıydı..
Tabi yapılan bu büyük, kapsamlı, kusursuz işleri görmezden gelmenin, hiç yapılmıyormuş gibi görmek anlamına geldiğini bilmeliydi insan, bunları ona sunan Yaratıcısını görmezden gelmenin bedelinin ağır olacağını da tahmin etmeliydi.. öyle merhametli bir Yaratıcı ki kulu onu görmemezlikten gelse, onun istediklerini yapmasa nefsinin istekleri doğrultusunda gitse bile son nefesini vermeden, hakiki bir mahçubiyetle pişman olup, af dilediginde kabul eden RahmanurRahim bir yaratıcı..
Son nefesi verinceye dek hiç birşey için geç değil fakat Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin dedigi gibi "Madem ölüm ölmüyor. Ve ecel gizlidir, her vakit gelebilir.." bilemediğimiz içinde her an geç olabilir. Birbirinden farkı olmayanlara farkımızı belli etmekten vazgeçip bütün bu farklılıkları ve onlarla beraber güzellikleri yaratan, gözeten ve idare eden sonsuz Kudret sahibi olan Rabbimize yönelmenin vakti geldi geçiyor bile..
Tanıdığımızı zannedip adını çoğu zaman bilmekten öteye geçemediğimiz, yakınlarımız diye bahsettiklerimizi, ''canım'' dediklerimizi, en önemlisi ''ben'' dediğimiz benliğimizi yaratan yani bize en yakın olan Zat'la tanışmanin vakti geldi.
Bizi muhatap alarak gönderdiği mektubu olan Kur'an-ı Kerim'de "De ki:Duanız yoksa ne ehemmiyetiniz var?"(Furkan-77) diyor. Ellerimizi açıp, herşeyden uzaklaşıp, evi, işi, eşi, arabayı, çocukları, dünyayı unutup yani bir nevi ayrılıp, yarattığı en ufak bir kuşa bile hayran olduğumuz Kusursuz olan o Celal ve Cemal sahibi Zat'a yönelmenin vakti gelmedimi?...
Kaynak : Risale Ajans ''Yavuz Selim Baş''