Konu Başlıkları: Evlilik Okulu...
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22 Ocak 2013, 12:19   Mesaj No:2

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:39
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:174
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx Cevap: Evlilik Okulu...

Evlilik Okulu 2.Ders: Zıtlığı Bozmayalım


İkinci dersimize geldik. İlk derse gelen yorumlarda iletişimle ilgili çok soru gelince, derslere iletişim ile devam edelim dedim; ama bu zıtlık meselesi çok önemli. Bu konuyu işlemeden iletişimdeki farklılıkları da izah etmek zor olacak. İletişim konusuna en kısa zamanda geleceğiz inşallah.
Derslerde bazen önceki yazılarımdan cümleler alacağım, aynı cümleleri yeniden kurmamak için. Devamlı okurlarıma tanıdık gelen cümleler olabilir, tekrar faydalıdır.
Dersimiz Kadın-Erkek arasındaki zıtlık.
Allah kadın ve erkeği birbirine zıt yaratmış. Güçler karşıtı olan güçlerle eşlenip bütünleşirler: Ateş -su, gök- yer, güneş-ay, nefes almak-nefes vermek, siyah-beyaz, itmek- çekmek, artı-eksi, kadın- erkek. Karşıt güçler bütünlüğü oluşturan parçalardır.
Hz Mevlana:
Zıtlıkların uyumundan hayat doğar. Zıtlıkların savaşı ölümdür.” der.
Kadın ve erkek birbirlerine pek çok yönden zıt yaratılmıştır. İki cinsi birbirine çeken şey de bu zıtlıktır. Bedenen ve ruhen. Kadın ve erkeğin doğuştan getirdiği özellikler vardır.
KADIN: Şefkat ve teslimiyet. (Dişil)
ERKEK: Liderlik, güç ve iddia. (Eril) özelliklerle dünyaya gelirler.
Güce karşı teslimiyet, iddia ya karşı şefkat birbirini tamamlar ve bütünler.
Günümüzde en büyük sorun, bu zıtlığın bozulmaya çalışılmasından dolayı; kadın ve erkeğin birbirine benzemeye başlamasıdır. Bu noktada erkekler; kadınlaşma yolunda yavaş giderken, kadınlar hızlı bir şekilde erkekleşiyorlar.
Sevgili peygamberimiz rahmet peygamberidir, çok az lanet etmiştir. Lanet edilen şeyler konunun öneminden dolayıdır. Allah’ın rasûlu:
“Kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet olsun.” buyurmuştur.
Çünkü zıtlığın bozulması, kadının ve erkeğin ailede rollerinin bozulması demektir; bu da bütün dengeyi bozar. Zıtlıktır aslında arada çekiciliği sağlayan. Zıtlıktır hayatı keyifli kılan, doğru davranış varsa tabii ki.
Yurt dışında kadınlar üzerinde yapılan araştırmalarda dişil özellikler olan şefkat ve teslimiyet yerine, erkek vasfı olan güç ve iddia ortaya çıkıyor. Bizde de yapılsa aynı sonuçlar çıkacaktır.
Pek çok kadın güçlü olmakla övünüyor. Oysa güçlü falan değiliz. Meslek sahibi, kariyerli, güzel kadınlar daha çok psikologa gidiyor. Bakarsanız güç adına her şey var; fakat mutlu değiller. İnsan bilgisayar değil ki kendini sıfırlasın. Ne yaparsak yapalım, yaratılışın önüne geçemiyoruz.
Feminizm duyguda kadın, davranışta erkek yeni bir tip ortaya çıkardı. Bu yüzden feminist kadın farkında olmadan hem kendiyle hem erkekle mücadele halindedir. Bir türlü sükûna kavuşamaz.
Biz kadınlar zayıf yaratılmışız. Ne kadar güçlü görünmeye çalışırsak çalışalım, zayıfız. Bedenen zayıfız, erkeklerdeki kasların yarısına yakın kas yapısına sahibiz. Onların sahip olduğu beden gücünün çok azına sahibiz.
Duygusalız; fazla duygusallık da bir zayıflıktır. Çabuk ağlarız, her şeyin içine duygularımızı mutlaka katarız. Duygusal olmak elbette kötü değil, duygular hayatın tadıdır; ama bir noktada da zayıflık olduğunu kabul edelim.
Zayıfız; ama aciz değiliz. İkisi arasında çok büyük bir fark var; lütfen karıştırmayalım. Kadınların en çok itiraz ettiği noktadır bu. Eğitimlerde “Güçlü görünmek için boş yere uğraşmayın.” dediğimde “Zayıf görünürsek kocalarımız bizi ezer.” cümlesi hiç değişmeyen cümledir.
Allah(c.c) kadını zayıf yaratırken, erkeği zalim yaratmamış; tam aksi koruma duyguları ile yaratmış. Erkekler zayıf kadınları değil (istisnalar kaideyi bozmaz) güçlü görünmeye çalışan kadınları ezerler genellikle. Onlarla yarıştıkları için. Erkeğin merhametini uyandıran şey kadının zayıflığıdır.
İnsan beyni sağ ve sol beyin olmak üzere işlevleri açısından iki yarımküreye sahiptir. Kadınlar beyinlerinin sağ yarım küresini daha çok kullanırken, erkekler sol yarımküresini daha çok kullanırlar. Bu yüzden hayata, olaylara bakışları da farklıdır. Fakat beyinde ortak kullandıkları alanlar sebebi ile de birbirlerini anlamaları da mümkündür.
Kadın ve erkeğin mutlu olması için benim gördüğüm üç yol var:
Birinci yol: Kadının erkeğe teslimiyeti: Allahın kurduğu doğal sistem işleyişe geçer. Kadın ve erkek dağda da doğup büyüseler “evlilik okulu bilgilerine” ihtiyaçları olmaz. Kadın erkeğin gücüne cesaretine hayrandır, saygı duyar. Erkek de ondan farklı yaratılmış bu çekici varlığı sever, korur. Bu kadar basit.
Fakat günümüzde bu teslimiyet işi kadınlara ağır geldiği için aksaklıklar orda başlıyor. Bir önceki derste Rabbimizin âyetle bize gösterdiği yol da bu ilk yoldur.
İkinci yol: Kadınların sorularına doğru cevapları bulmaları. Sorular, sorular, sorular…Kadınların bitmeyen soruları.Neden itaat? Niçin ben? Beni ezer mi? O ne yapacak?…Sorularına doğru cevap bulduklarında itaat edebilirler. Bu adım da karı koca arasındaki sorunları azaltır.
Üçüncü Yol:Kadın ve erkeğin birbirini tanıması, yaratılış özelliklerini bilmeleri. Birbirlerini tanıdıkça birbirlerine karşı anlayışları artacak, sevgileri beslenecek. Üçüncü adım için iki tarafın birlikte emek göstermesi lâzım. İki tarafın gayreti elbette daha iyi bir sonuç verecektir.
Birbirini tanımanın en iyi yolu aradaki farklılıkları bilmekten geçer. Konuyu toparlarsak kadınların en temel üç özelliği:
1-Beynin sağ tarafını çok kullandıkları için duygusal olmaları.
2-Şefkat ve teslimiyet duygularının ağırlıkta olması.
3-Yumuşak yaratılmış olmaları.
Kadın ruhen yumuşak yaratıldığı gibi, bedenen de yumuşak yaratılmış. Ruh ve beden yaratılışında bir bütünlük var. Kadın bu yumuşaklığı, kişiliğinde, ahlakında, sesinde, bakışında kısacası davranışlarında korumak zorundadır.
Kadını kadın yapan şey yumuşaklığıdır. Bir erkeğin kadında aradığı, ona çekici gelen şeyde yumuşaklıktır. Yumuşaklık eziklik değildir. Kadının gücü yumuşaklığındandır. Kadın dişidir, dişi de yumuşaktır.
Dişi demek dekolte giyen demek değildir. Dekolte giymek, kadını dişi yapmaz, sadece seksi gösterir.Dişilik ve seksilik arasında da çok büyük bir fark vardır. Kadınların yanıldığı ve karıştırdığı noktalardan biri bu. Dişilik her zaman erkeği çeker; ama seksi olmak her zaman işe yaramaz. Bu yüzden günümüz seksi kadınların çoğu yalnızdır. Mankenler, şarkıcılar genellikle aldatılır.
Mesela pek çok kadının başına gelmiştir. Kadın çok yorgundur; ya kalabalık misafir ağırlamıştır ya da cam, halı büyük temizlik yapmıştır, kolunu kıpırdatacak hali kalmamıştır. Kadın bir an önce uyusam derdinde iken kocası onunla birlikte olmak ister. Kadın bunu kendine yapılmış bir hakaret olarak görür. Canı çıkıyordur; ama kocası onu zerrece düşünmeyip keyfinin derdindedir. O anda karar verir; bu adam onu kesinlikle sevmiyordur.
Genellikle kavga ile biter bu isteğin sonu, kadın sonuna kadar haklı olduğuna emindir. O yorgunluğun üstüne bir de ağlayarak uyur.
Erkekler böyle keyif ehli midir, acımasız mıdır, düşüncesiz midir? Neden karısı bu kadar yorgunken onunla olmak istemiştir? Cevabı çoğu zaman erkek kendi de bilmez.
Bu sorunun cevabı fıtrattan başka bir şey değildir. Kadının en yorgun hali, en güçsüz halidir. Kadının güçsüzlüğü erkeğe kendi gücünü hatırlatır.
Pek çok kadın farkında olmadan yorgunken kocasına yüzünü asar. Kimseye asılmayan yüz, kocayı görünce asılır. “Güçsüzüm diye sakın yaklaşma.” mesajıdır bu. Asık yüz erkeği kadından uzak tutar; ama iyi bir metot değildir. Ayrıca yorgunluğu en iyi alan şey, iyi bir banyodur.
İkinci dersten biraz cinsel konulara girmiş olduk. Cinselliği ayrıca ders olarak da göreceğiz, evlilikte çok önemli bir konu. Ara ara derslerin içinde de geçecek. Cinsel sorunlar iletişim sorunlarına, iletişim sorunları cinsel sorunlara sebep olduğu için iletişim ve cinselliği ayırmak çok mümkün değil aslında.
Kısacası kadının yumuşaklığıdır, edasıdır erkeği çeken. Kadın sertleştiği kadar, erkekleşmeye başlamış demektir. Erkekleşmeye başladığı anda bakışı, yürüyüşü, elini kolunu kullanışı, giyinişi, ses tonu, tavrı her şeyi değişmeye başlar. Erkek gözünde de hiçbir çekiciliği kalmaz.
Yumuşaklık nezaketi, zarafeti beraberinde getirir. Kadının yumuşaklığı yabancı erkeklere karşı hanımefendilik olarak tezahür eder. Çalışma hayatında kadın ciddi olayım derken erkeksi olmaya başlıyor bu da evde eşine yansıyor.
Kadının edası evde olmalıdır. Eda kadına yakışır erkeğe değil. Kadınlara sorsam, ne dersiniz? Hanginiz edalı, yumuşak bir koca istersiniz? Sapık falan değil ama kadınsı.
Akşam kapıdan salınarak giren, her işinize yardım eden, çabuk kıkırdayan, size saatlerce gün içinde yaşadıklarını anlatan,edalı edalı yürüyen, hülyalı hülyalı bakan, biraz da korkak bir koca isteyen bir hanım var mı?
Yoktur, “öyle koca istemeyiz” diyenler çoğunluktadır. Fakat çoğu zaman tam tersini erkekler yaşamak durumunda kalıyorlar. Akşam eve geldiklerinde edasını kaybetmiş, kadın görüntüsünde; ama dişiliği olmayan, erkeksi bir kadın ile muhatap olma durumunda kalıyorlar.
Biz kadınlar kadınsı bir erkek istemiyorsak, erkeklerinde erkek gibi kadın istememe haklarına saygı duymamız lâzım.
Erkekler kadınlar gibi yumuşak yaratılmamış. Erkek bedeni kaslı ve sert yaratılmış. Hayata bakışı da serttir erkeklerin. Beden ve ruh arasında bir bütünlük yine var. Duygularını karıştırmadan mantık çerçevesinden bakarlar çoğunlukla. Erkekte sertlik makbuldür. Hiç bir normal erkek “Ben şöyle yumuşağım, şöyle kadınsıyım.” diye övünmez. Erkekler güçle övünürler. Beden güçleriyle, zeka güçleriyle, meslekleriyle, arabalarıyla, başarılarıyla…
Fakat pek çok kadın, erkek gibi olmakla övünüyor. “Erkek gibi kadın” bir iltifat bizde. Oysa kadın için erkek gibi olmak en büyük hata. Erkek için de kadın gibi olmak, bitiş, demektir. Erkekler de kadınsı hareketlerden kaçınmak konusunda özenli olmak durumundalar. Hangi davranışlar kadınsıdır, erkekler kaçınmalıdır, onları da yine derslerde işleyeceğiz.
Bu yüzden kadın-erkek arasındaki farklılığı öğreneceğiz ki biz kadınlar, erkekleri kendimize benzetmeye, erkekler de bizi kendilerine benzetmeye çalışmasınlar. Önce yaratılışa saygı duyalım ve onu korumaya özen gösterelim. Birbirimize özenmeyelim, taklit etmeyelim.
Bunlar en temel farklılıklar. Diğer farklılıkları dersler devam ettikçe göreceğiz.
Ödevinizi yarın ekleyeceğim siteye inşallah.
Şimdi yine sorularım olacak. Konuyu biraz irdeleyelim düşünelim.
Erkeklere soruyorum: Kadınlarda sizi en rahatsız eden, erkeksi gelen davranışlar nelerdir? Bir kadın ne yaptığında (sadece eşiniz diye sormuyorum, kız kardeşiniz, anneniz, kızınız ya da aynı iş yerinde çalışan bir hanım olabilir) size çok itici geliyor?
Hanımlara soruyorum: Erkeklerde hangi davranışlar size kadınsı geliyor, sizi rahatsız ediyor. Erkek böyle olmamalı diyorsunuz?
Bir sorum daha var hanımlara: Hangi davranışlarınız erkeksi, farkında mısınız?
Cevaplarınızı bekliyorum.






-----------------------------------------




Evlilik Okulu 2. Ödev


2. Ders Ödev konumuz “Affetmek”
Evlilik okulundan faydalanmak için önce iyi bir zihin ve kalp temizliği yapmamız gerekiyor. Geçmişin tozu, kiri üzerine temiz bir şeyler inşa etmemiz zor.
Rabbimiz affetmekle ilgili yüce kitabında şöyle buyuruyor:
Ey iman edenler! Şüphesiz eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşmanlık etmiş olanlar vardır. Onlardan sakının. Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız şüphesiz Allah da çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”(Tegabün sûresi âyet:14)
Üzerinde çok düşünülmesi gereken bir âyeti kerîme. Tam da evlilik okuluna başlamışken, tam da bayram gelirken Rabbimizin eşlere “Affedin, kusurlarına bakmayın ve bağışlayın.” tavsiyesini tutmanın tam zamanı. Tabii Rabbimizin bizi bağışlamasını istiyorsak.
Sevgili peygamberimiz “Mümin kin tutmaz.” buyuruyor.
Hz.Âişe bir gün peygamberimizden kendine bir dua öğretmesini istiyor.Peygamberimiz Hz Aişe’ye “Kalbimde kin bırakma.” diye dua etmesini tavsiye ediyor.
Hz.Mevlana’nın da güzel bir sözü var bu konuda:
“Geçmişi ve geleceği yakmadıkça Allah’ı bulamazsınız.” diyor. Geçmiş üzüntüler ve gelecek kaygısı hem Rabbimiz ile aramıza duvar oluyor hem de mutluluğumuza.
Geçmişi ve geleceği yakmadıkça mutlu da olamayız.”
Dünya da imtihandayız. İmtihan yazılı ve test usulü değil. Birbirimizle imtihan oluyoruz.
Evliliklerdeki pek çok problem de geçmişle bağlantılı sorunların devam ettirilmesi yüzünden çözülemiyor. “Eşim bana şunu yaptı, bunu yaptı, kayınvalidem bana şunu dedi, bunu dedi.” davaları hiç bitmiyor.
Kin sevginin en büyük düşmanıdır, kin ile sevgi bir yerde durmaz. Kin en büyük kirdir. Mutlaka temizlenmemiz lâzım.
Geçmiş sorunlar bugünü ve geleceği mahvediyor. Oysa Rabbimiz “affedin” buyuruyor.
Geçmişte yaşadığımız her ne ise yaşadık bitti. Alınması gereken dersler varsa alınıp, geçmiş bir tarafa bırakılmalı. Kin tutmak kadere isyandır. “Neden bunları yaşadım, neden bana bunları yaşattı.” Yaşamamız gereken ne varsa onları yaşadık. Yaşatan kişiler sadece getiren ellerdi.
İyilikse de kötülükse de getiren ele takılıyoruz, göndereni “Yaradan”ı unutuyoruz. Doğru bir tevekkül anlayışı ile birlikte kadere iman mutluluğun formülü aslında.
Peygamber efendimiz “Kadere inanan, kederden emin olur.” buyuruyor. Aşırı üzüntüler bizim iman eksikliğimizi gösteriyor, yaşadığımız ne olursa olsun. Sözüm önce kendime.
İnsanız elbette üzüldüğümüz konular olacak. Eşinizle kavga ettiniz, ya da beklemediğiniz sıkıntı verici bir durumla karşılaştınız, üzülürsünüz elbette; ama üzüntüyü hayata yaymamak, uzatmamak lâzım.
Bir kötülük gördüğümüz zaman nasıl davranmamız gerektiğinin yolunu Rabbimiz bize göstermiş:
“İyilik de eşit değildir kötülük de. Sen kötülüğü en güzel olan hareketle sav. O zaman görürsün ki seninle kendisi arasında bir düşmanlık olan kimse sanki yakın candan bir dost oluvermiş. (Fussilet sûresi, âyet: 34)
Büyük bir müjde var bu âyet-i kerîme de: “Kötülük gördüğünüzde iyilikle karşılık verirseniz, aranızdaki düşmanlık sevgiye dönüşür.” diye bize sevginin yolu gösterilmiş.
“Eşimle aramızda sevgi bitti, ne yapmalıyız.” diyenlere de bir cevap aynı zamanda. “İyilikle davranırsanız, düşmanlıklarınızı sevgiye dönüştürürüm.” diye de bir vaat var.
Yalnız kötülüğe iyilikle mukabelede bulunmanın çok da kolay olmadığı bir sonraki âyette bildirilmekte.
Bu kötülüğü iyilikle önleme özelliğine ancak sabredenler kavuşturulur. Ayrıca buna sevaptan büyük pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulmaz. (Fussilet sûresi âyet: 35)
Bunu için “sabır” lâzım buyuruyor Rabbimiz. Eğer sabredemezsek, iyiliklerimizin karşılığında hemen iyilik görmek istersek, acele edersek, ya da kötülük görünce hemen iyilikten vazgeçersek büyük sevaptan pay alamayız, kaybedenlerden oluruz.
Bir sonraki âyette konu ile ilgili bir uyarı var:
“Eğer şeytandan bir fitne ve vesvese seni dürter ve iyi halden uzaklaştırırsa hemen Allah’ a sığın, çünkü o hakkıyla işiten ve bilendir. (Fussilet sûresi âyet:36)
Şeytan tabi boş durmayacak, iyilik etmek isteyeni yolundan çevirmek isteyecek. “Boş ver, o kıymet bilmez, değmez, diyecek, sana şöyle şöyle kötülükler yaptılar diyecek, yapma şımartma onu diyecek, bunlar iyilik bilmez diyecek…diyecek de diyecek.”
Ne buyuruyor Rabbimiz “O vesveseler geldiğinde hemen bana sığının.”
Şeytanın peşine düşüp, iyilikten vazgeçmek, yoldan dönmek yok.
Yaşadığınız her ne ise şu ana kadar üzüntü verici, evliliğe dair, hepsini silin ve temiz sayfa açın.
1-Eşinizi affedin. Geçmişte büyük küçük her ne hata yaptı ise. (Bunu kendi içinizde yapın. O af dilemeden “Ben seni affettim” deyip “hata sendeydi” gibi yanlış anlaşılacak bir mesaj vermeyin.)
2-Kendi hatalarınız için eşinizden özür dileyin, helallik isteyin.
Özür dilerken en hassas nokta karşımızdakini suçlamadan özür dileyebilmektir. “Ben o hatayı yaptım; ama sen öyle yaptığın için yaptım, ben öyle dedim; ama sizinkiler bana ters davrandıkları için dedim” gibi eşi, aileyi ya da şartları suçlayarak özür dilemek sadece yeni bir kavganın ve kırgınlıkların başlangıcı olabilir.
“Ben hata ettim, düşünemedim ya da doğrusu o zannettim, bilemedim.” gibi hatada kendinize ait bölümü söyleyip, kimseyi suçlamadan özür dileyin.
Siz özür dilediniz diye eşinizin de sizden özür dilemesini beklemeyin. Siz samimiyetle özrünüzü dileyin.
Kadın ve erkeklerin özür dileme şekilleri birbirine pek benzemez. Kadınlar duygusal cümleler ile özür diler.
Erkekler özür dilemekte çok zorlanırlar, erkek psikolojisinde özür dilemek bir zayıflıkmış gibi algılandığı için, erkekler özür dilemektense pişmanlıklarını davranışları ile göstermeyi tercih ederler. Erkekler, özür dileseler bile genellikle kuru sözcüklerle, sıradan bir şey söylüyormuş gibi özür dilerler. Bu da genellikle kadınları tatmin etmez. Kadınlar erkeklerden kendileri gibi duygu dolu cümlelerle özür beklerler, bunu göremeyince boş yere üzülürler.
Bu yüzden hanımlar, beylerinden sözcüklerle özür beklentisine girmesinler. Onların davranışlarını okumayı öğrensinler. Evlilik okulunun bir dersinde bu konuyu geniş bir şekilde işleyeceğiz inşallah.
Eşiniz ile özür ve af konusunu hallettikten sonra, daireyi genişletin. Kendi aileniz, eşinizin ailesi başta olmak üzere sizi kıran herkesi affedin, rahatlayın. Yüklerden kurtulun. Bayramda kırgınlık duyduğunuz kişiler yakınınızdaysa ziyarete gidin, uzakta ise telefon açın.
Genellikle eşin ailesi ile sorunları halletmek, onları affetmek zor geliyor pek çok kişiye. Şeytan sizi oradan yakalamasın, bu bayram eşinizin ailesine çok iyi davranın.
Ödevin içindeki âyetlerin bir yazılı çıktısını alın, evde ya da iş yerinde en çok göreceğiniz bir yere asın ki Rabbimizin sözleri bize rehber olsun.
Alıntı ile Cevapla