|
Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi: 22 Ocak 2013 (12:16), Konuya Son Cevap : 03Haziran 2016 (16:45). Konuya 28 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme: |
22 Ocak 2013, 12:16 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Evlilik Okulu... Evlilik Okulu... Evlilik Okulu... konusu alıntıdır. dersleri günceledikçe bende buraya eklemeye çalışacağım inş.. 1. Ders: Sevgi-Saygı-İkram Bismillah deyip, dua edip başlayalım, evlilik okulumuza. Rabbim muhabbete ve hayırlara vesile eylesin inşallah. Allah (c.c) kainatta hiç bir şeyi öylesine, başıboş yaratmamıştır. Her şey bir sistem içerisinde, Yaradan’ımızın belirlediği kurallar çerçevesinde devam eder. Biz bu kuralları neresinden delersek delelim elimizde patlar. Kadın-Erkek ilişkilerinde temel üç şey “Saygı-Sevgi ve İkram” dır. Mutluluk formülümüz budur. Ve Formül bana ait değil. Nisâ Suresi 34. âyeti kerîme “Erkekler kadınlar üzerine kavvamdır.” diye başlar. Kavvam koruyucu ve yönetici demek. Kısacası Allah(c.c) evin reisini erkek olarak tayin etmiştir. Âyetin devamında “Saliha kadınlar, iyi kadınlar kocalarına gönülden itaat eden(saygılı olan) kadınlardır.” buyrulur. Kadını da erkeği de Yaradan, evliliğin kurallarını da belirlemiş. Ben belirlemiyorum. Rum sûresi 21. âyeti kerîme de: “Sükûna ermeniz için size kendinizden zevceler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması onun (kudretinin delillerindendir) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen toplumlar için ibretler vardır.” buyruluyor. Alimler sükûnu “ rahatlamak, dinlenmek, durulmak, kaynaşmak, huzura kavuşmak” gibi kelimelerle açıklamışlar. Rabbimiz, kadın ve erkeğin birbirlerinde dinlenmeleri, durulmaları ve birbirleri ile rahatlamaları için çiftler halinde yarattığını açıklıyor. Sadece çocuk yapıp birbirlerinin ömürlerini tüketsinler diye değil, yani. İşte evlilikte mutluluk için sükûna kavuşup rahatlayabilmek için iki önemli gereklilikte bu âyet-i kerîmede açıklanmış. “Sevgi ve merhamet” Sevgi evliliğin sermayesi, Rabbimizin bizlere en büyük ikramıdır, nikah hediyesidir. Sevgiyi yaşatmak için gerekli olan şey de açıklanmış. “Merhamet” Merhamet en çok “şefkat ve ikram etmek” anlamına geliyor. Bütün ilimlerin kaynağı, özü Rabbimizin kelamı Kur’an-ı Kerimden aile hayatında mutluluk için en önemli üç şey bize açıklanmış. “Saygı-Sevgi ve İkram” Evlilik için üç sihirli sözcük. Sadece karı koca ilişkisi için değil, anne-baba-çocuk ilişkisi de geçerli. Kadın erkeğe saygılı olacak, erkek kadından sevgisi esirgemeyecek ve birbirlerine ikramlarda bulunacaklar. Ana formül bu. Bu formülü destekleyen pek çok da hadisi şerif var. Onlara da ilerleyen derslerde değineceğiz inşallah. Yaratılış olarak baktığımız zaman kadınların en çok sevgiye ihtiyacı varıdır, erkeklerin saygıya. Günümüzdeki en temel sorunda bu: Kadınlar erkeklere gereken saygıyı göstermiyorlar, erkeklerde kadınları nasıl seveceklerini ve sevgilerini nasıl göstereceklerini bilmiyorlar. İkram desen karşılıklı menfaate dökülmüş. Herkes kendi yapması gerekenleri bir tarafa bırakmış, diğerinin ne yaptığı ile ilgileniyor, karşılığını da ona göre veriyor. Yurt dışında çocuklar üzerine yapılan bir araştırmada kız çocuk ve erkek çocuk farklılıklarına bakmışlar. Çıkan en önemli sonuç kız çocuklarının sevgiye, erkek çocuklarının saygıya önem vermesi. Bütün çocuklar sevgi ister diye düşünüyoruz, oysa erkek çocuklar saygı görmedikleri zaman sevildiklerine inanmıyorlar. Yaratılış çocuklarda henüz bozulmadığı için en çok onlarda kendini tam gösterir. Mesela; kızlar küçükken babaya hizmet için onun etrafında koştururlar, terliğini getirirler, gazetesini verirler, nasıl hizmet edip babayı mutlu edeceklerini bilmezler. Fakat aynı kızlar biraz büyüdüklerinde, temiz bilgi ile beslenmediklerinde ve kibir gibi nefsin oyunları ile tanışmaya başladıklarında babaya bir bardak su getirirken yüzlerini ekşitmeye başlarlar. Erkeğin evde otorite olması ve kadının erkeğe saygı göstermesi aynı zamanda en iyi çocuk eğitimi metodudur. Kadın kocasına saygılı olursa, çocuklarda babaya saygı duyarlar. Günümüzde ailelerin en büyük sorunu ergenlerle, gençlerle baş edememek. Neden? Çünkü evde çocuğun çekineceği bir otorite yok. Anne çocukla çok yüz göz olduğu için ve sevgisi ağırlıkta olduğundan dolayı çocuk için otorite olamıyor. Çocuk babasını sevdiği kadar, ondan korkup çekinmeli ki hareketlerine dikkat etsin. Ölüm ya da boşanma gibi sebeplerle çocuk babasız büyüyorsa babanın boşluğunu büyükbaba, dayı gibi bir erkek yakının doldurması gerekir. Evde kadın sevgiyi, baba otoriteyi temsil etmeli. Aynı zamanda kızlar babaya, ağabeye saygı duyarlarsa eşine de saygı gösterme noktasında sıkıntı çekmez. Evlilik okulumuzu takip eden genç kızlar öğrendiklerini evde önce babaya, varsa erkek kardeşe ve yakın akraba erkeklere saygılı davranarak göstersinler. Pek çok kadının kabullenmekte zorlandığı; fakat gayet sahih bir Hadis-i Şerifte “İnsanın insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” buyruluyor. Sevgili peygamberimiz, rehberimiz bu sözleri ile evlilik hayatında kadının kocasına saygılı olmasının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. Yoksa kadın iki büklüm olsun, kocasının karşısında yere yatsın demiyor elbette. Biraz ağırımıza gidiyor; ama saygının önemini kabul ettik mi hanımlar? Etmeyenler çoktan gitmiştir herhalde. Tamam o zaman, devam edelim. Bir erkeği ne kadar severseniz sevin ona saygısızlık ediyorsanız sevginize inanmayacaktır. Saygısızlığın da çeşitleri var. Gizlisi var, açığı var, süslüsü var, sadesi var. Var da var. İşte size gerçek hayattan süslü saygısızlıklardan örnekler: Kadın “Kocamın adı Tekin, ben ona tekoş derim.” diyor. Ne kadar ayıp sanki kedi çağırıyor. Başka bir hanım kocasının adı “Ali” Kadın ona sürekle “Alişim, Alişim” diyor. Sanki üç yaşında çocuk seviyor. Başka bir hanım da kocası, o ve ben varız. Kocası hoş bir şey söyledi. Kadın kocasını parmağı ile bana işaret ederek “Ne kadar şirin bir şey değil mi?” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Kocası çok bozuldu, renkten renge girdi. Yaa çok şirin, götür kreşe ver, akşamları alırsın. Bunları yapanlarda üniversite mezunu, kariyerle hatunlar. İşte bunlar süslü saygısızlıklar. Sevgi gösterisine boğulmuş saygısızlıklar. Erkek bu davranışlardan çok rahatsız olur; ama kadın o kadar şirin olmaya çalışır ki adam ne diyeceğini bilemez. Sonra bir bakarsın süper gidiyor zannedilen evlilik bir günde bitmiş. Ya da açıkça yapılan saygısızlıklar var: Kocasına “kozalak, üretim hatası, öküz, ayı…” gibi kızdığı zaman ağzının ayarını bozan kadınlar var. Velhasıl bu saygı meselesi evlilikte çok önemli. Erkeğe ve ailesine saygı kadın için evliliğin temel direğidir. Gizli saygısızlığa örnek ise: Asık yüzle, küçümseyici bakışlarla erkeği beğenmediğini hissettirmek ve aşağılamaktır. Yoksa kadının ağzından kocasına karşı kötü söz çıkmaz. Bu saygı meselesinin detaylarına kadın erkek yaratılış farklılıkları konusunda devam edeceğiz inşallah. Gelelim sevgi konusuna. Sevgi; kadınların hava su kadar ihtiyacı olan manevi bir besin. Kadın sevilme arzusu ile doğar. Minicik kız bebekler, anne babanın yüzüne bakarlar, sevilmek için türlü şirinlikler yaparlar. Kadınların bu sevilme arzu, yaşı kaç olursa olsun hiç bitmez. Bu yüzden de bir erkeğin en çok dikkat etmesi gereken konu, karısını sevdiğini söylemesi ve sevgisini göstermesidir. Erkeğin günde üç öğün “seni seviyorum” demesine gerek yok tabii. Bir şey çok söylendikçe anlamını kaybeder. Ama arada bir söylemesi kadını mutlu eder. Kadınların çoğu sevildiğini duymak isterler; ama sevildiğini hissetmek kadınlar için daha önemlidir. Kadınlar eşleri tarafından sevildiklerini, değer gördükleri zaman hissederler. Erkek karısı hastalandığı ya da doğum yaptığı zaman şefkatle muamele ederse, gün içerisinde onu dinlemek için zaman ayırırsa, karısını düşündüğünü gösterirse, ufak tefek huysuzluklarına anlayışla bakarsa kadın sevildiğine inanır. Bir hanım “Bir gün canım kayısı istedi, eşime telefon açıp söyledim; fakat akşam gelirken kayısı getirmedi. İki gün sonra getirdi kayısıyı. Çok mutlu oldum. Demek ki iki gün geçtiği halde benim istediğim şeyi unutmamış, almış, demek ki bana değer veriyor, günlerce ben buna sevindim.” demişti. Peygamberimiz erkeklere “Bir yerden döndüğünüz zaman hediyeleri vermeye kız çocuklarından başlayın.” diye tavsiye etmiş. Kendisi de yolculuklardan döndüğünde ilk defa kızı Hz. Fatıma’nın evine gider önce onu ziyaret edermiş. Bir babanın da kız evladına göstermesi gereken sevgi ve değere güzel bir örnek. Peygamberimiz, eşlerine de sevgisini göstermekten hiç çekinmemiş. Yemek yerken eşinin ağzına yemek koyar, hoşuna gidecek sözler söyler ve değer verdiğini sözleri ile de davranışları ile de belli etmiş. Ana konu bu. Diğer dersleri işledikçe söz dönüp dolaşıp buraya gelecek. Ödevlerinizi bu akşam 19:00 da vereceğim, inşallah. Çünkü ödev konusu girmeden “sevgi-saygı ve ikram” konusu üzerinde biraz daha duralım istiyorum. Sizlerden gelecek soru ve yorumlarla devam edelim. İlk soru benden: Erkeklere soruyorum. Bekarsanız; anneniz, babanız, kız kardeşiniz ya da nişanlınız, evliyseniz eşiniz ne yaptığında çok canınız sıkılıyor, kendinizi kötü hissediyor, onlara karşı kızgınlık duyuyorsunuz? Hanımlara soruyorum: Bekarsanız; anneniz, babanız, ağabeyiniz, evliyseniz kocanız ne yaptığında ya da ne söylediğinde kendinizi değersiz görüp, sevilmediğinizi hissediyorsunuz? Not1: Yorum ve soruları kendi isminizle değil ya “rumuz” la ya da kendinize bir “takma isim” bulup onunla yapın.Rahat yazın. Not2: Ödevler yarına kaldı. Hem evinde bilgisayar olmayan akşam bakamayacak olanların isteği üzerine hem de bu konuyu biarz daha konuşalım diye. Ödev konusu yarın sabah siteye eklenecek. ------------------------------- Evlilik Okulu 1.Ödev İlk derste biraz gözünüzü korkutacağım; ama hep böyle gitmeyecek merak etmeyin. En zoru aslında ilk ders. Bunu başarıyla geçtikten sonra gerisi kolay. İlk dersimiz kendini tanıma ve hatalarımızı kabul etme üzerine. Ahh ah, nefsimize en ağır gelen şeydir bu. Oysa kendimizi tanımadan mutlu olmamız imkansız. Kendimizi tanımazsak ömrümüz başkalarını suçlayarak geçer. Hatalarımızı düzeltemeyiz, ilerleme kaydedemeyiz. Yunus Emre’nin dediği gibi; İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, Ya nice okumaktır. Yalnız bu kendini bilme işi, çok kolay bir şey değil. Zira kendimize kıyamadığımız için, kendimize karşı pek merhametliyizdir. Hatalarımızı pek görmeyiz, görsek de bahane bulmakta hiç zorluk çekmeyiz. Evlilik üzerine yapılan bir araştırmada; evliliğinde mutsuz olanlara ve boşananlara sebepleri sorulduğunda hepsi eşlerinin hatalarını söylemişler. Kimse de “Ben de şu hataları şu yanlışları yaptım.” dememiş. En büyük yanlışımız kendi hatalarımızı görmeyip, eşleri değiştirmeye çalışmak. Oysa kimsenin başkasını değiştirmeye gücümü yetmez, kendimize gücümüz zor yetiyor. Uğraşırsak ancak kendimizi tanıyıp, değiştirebiliriz. Evlilikler suya benzer. Oksijen ve hidrojen bir araya gelince su ortaya çıkar. Bunlardan birini alıp yerine başka bir madde koyarsanız su olmaz. Bu yüzden bir taraf bile değişse hayatınızda önemli değişiklikler olur. Bu yazıyı okuduğunuza göre bu taraf sizsiniz. Eşiniz ile birlikte katılıyorsanız, birlikte gayret edeceksiniz. Birinci aşama: Sesiz bir odaya geçip elimize bir kalem alıp önce iyi huylarımızı, sonra kötü huylarımızı düşünerek, tek tek yazalım. (Kötü huylarımızı yazarken lütfen kendimize torpil geçmeyelim.) İkinci aşama: Bekarlar: Anne baba ve ev halkına kötü huylarınızı, hatalarınızı sorun, deftere yazın. Nişanlılar: Siz de nişanlınıza sizde hoşuna gitmeyen, ilerde sorun olacağını düşündüğü huylarınızı sorun. Evliler: Eşinize onu rahatsız eden kötü huylarınızı sorun ve not alın. Lütfen kötü huylarınızı sormadan önce eşinize her zamankinden daha iyi davranmayın, farklı bir şey yapmayın. Sonra o anki özel iyiliğinizin etkisinde kalıp söylemek istediği şeyleri söylemeyebilir. Bunları yaparken en önemli nokta, hatalarınızı neden sorduğunuzu söylemeniz. Evlilik okuluna katıldığınızı ve bunun ödeviniz olduğunu söyleyin. Hanımlar genellikle bir şey öğrendikleri zaman, karşı tarafa çaktırmadan bir şeyleri düzelteyim derler; ama bu metot genellikle başarısızlıkla sonuçlanır. Yapmak istediğiniz şeyleri başkalarına duyurursanız, onları şahit tutacağınız için ister istemez azminiz artar. Neden kötü ya da onu rahatsız eden huylarınızı öğrenmek istediğinizi söylemezseniz, gerçekleri öğrenmeniz biraz zor olur. Eşiniz ya da ailenizin sizden çekinmeden söylemleri için, samimiyetinize inanmaları gerekir. Hatalarınızı söyledikten sonra, küçükte olsa bir tartışma, kavga çıkmayacağına emin olmazlarsa söylemeyebilirler. Özellikle hanımlardan ricam; hatalarınız söylendiğinde lütfen hemen savunmaya geçmeyin. “Sen öyle yapamasaydın ben öyle yapmazdım, çok konuşuyorsam sen dinlemediğin için” gibi savunma ve suçlamaya lütfen girmeyin. Erkekler pek savunmaya girmedikleri için bu uyarıyı hanımlara yaptım. Üçüncü Aşama Sonra kendi yazdıklarınıza ve eşinizin söylediklerine bakın, bir karşılaştırma yapın. Bekarlarda anne-baba ve kardeşlerin söylediklerini kendi yazdıkları ile karşılaştırsınlar. Eşinizin ya da ailenizin söylediği her şeyin doğru olduğunu düşünün. Söylenenlere bakıp, içinizden bahaneler üretmeyin, kendinizi aklamaya çalışmayın. En önemli aşamanın biri de budur. İnsanın hatalarını görmesi ve kabul etmesi insanın ruhsal gelişiminde de en büyük adımdır. Mutsuzluğumuzun sebebi olarak başkalarını suçladığımız zaman, onlara gücümüz yetmediği için hep kızgın ve stresli oluruz. Şimdi kendimize bakacağız. “Ben ne kadar iyi işi bir eş olabildim. Bundan sonra iyi bir eş olmak için ne yapmam lâzım.” Biz hanımlar duygusal olduğumuz için evlilik sorunlarını düzeltmek için erkeklerden daha çok gayretliyizdir. Seminerler dinleriz, evlilik kitapları alırız; ama yaptıklarımızın pek faydasını görmeyiz. Olumlu adımlarımıza eşlerden hemen karşılık görmezsek çabucak vazgeçeriz. En büyük eksiğimiz sabır ve sebat. Bir günde ya da bir adımla hemen sorunlar çözülmez. Evlilik okuluna sabır ve sebatla devam edin, acele etmeyin, adımlarınızı sağlam atın. Ödevler zor da gelse yapmak için gayret sarf edin. Usulen, yapmış olmak için yapmayın, ciddiye alın, üzerinde durun. Takıldığınız yerde sorun. Bu adımların sadece evlilik hayatımıza değil, manevi hayatımıza da çok katkıları olacaktır. Şu pohpohlanmayı seven nefsimizi azıcık kıralım. Kibrimizi kıralım. Rabbimizin en sevmediği huydur, kibir. “Kimse bana bir şey diyemez, kimse beni eleştiremez, herkes kendine baksın.” havalarından çıkalım. Dikkat edin, aynalar olmasa her şeyi gördüğümüz gözümüzle kendimizi göremiyoruz. Hatalarımızı da başkaları bizden daha iyi görür. Rabbimiz de Kur’an-ı Kerim de anlaşamayan karı kocalara, hakeme gitmelerini, tavsiye etmiş. Dışarıdan bir göz. Neden? Başkaları bizi bizden daha iyi görebiliyorlar. Evlilik sorunlarına hep kendi tarafımızdan bakıyoruz. Oysa eşimizin bakış açısına değer vermemiz lâzım. Hatalarınızı yazdığınız deftere, evlilik okulu devam ettikçe notlar alacaksınız. Bakalım öğrendikçe kendi yaptığınız başka yanlışların farkına varıp, başka neleri ekleyeceksiniz? Ödeviniz bunlar: Önce kendi gördüğünüz hatları, kötü huylarınız kendi başınıza yazacaksınız. Sonra evliler eşine, bekarlar ailenize sorup yazacaksınız. Kolay gelsin. |
Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
En Pratik Sağlık Bilgileri | Pratik / Faydalı Bilgiler | enderhafızım | 0 | 175 | 14 Ekim 2023 13:10 |
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... | Serbest Kürsü | su damlası | 3 | 2570 | 24 Kasım 2016 14:16 |
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2101 | 23 Kasım 2016 12:06 |
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... | İlahiler/Ezgiler | Esma_Nur | 1 | 2832 | 23 Kasım 2016 11:44 |
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2415 | 23 Kasım 2016 11:10 |
22 Ocak 2013, 12:19 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Evlilik Okulu... Evlilik Okulu 2.Ders: Zıtlığı Bozmayalım İkinci dersimize geldik. İlk derse gelen yorumlarda iletişimle ilgili çok soru gelince, derslere iletişim ile devam edelim dedim; ama bu zıtlık meselesi çok önemli. Bu konuyu işlemeden iletişimdeki farklılıkları da izah etmek zor olacak. İletişim konusuna en kısa zamanda geleceğiz inşallah. Derslerde bazen önceki yazılarımdan cümleler alacağım, aynı cümleleri yeniden kurmamak için. Devamlı okurlarıma tanıdık gelen cümleler olabilir, tekrar faydalıdır. Dersimiz Kadın-Erkek arasındaki zıtlık. Allah kadın ve erkeği birbirine zıt yaratmış. Güçler karşıtı olan güçlerle eşlenip bütünleşirler: Ateş -su, gök- yer, güneş-ay, nefes almak-nefes vermek, siyah-beyaz, itmek- çekmek, artı-eksi, kadın- erkek. Karşıt güçler bütünlüğü oluşturan parçalardır. Hz Mevlana: “Zıtlıkların uyumundan hayat doğar. Zıtlıkların savaşı ölümdür.” der. Kadın ve erkek birbirlerine pek çok yönden zıt yaratılmıştır. İki cinsi birbirine çeken şey de bu zıtlıktır. Bedenen ve ruhen. Kadın ve erkeğin doğuştan getirdiği özellikler vardır. KADIN: Şefkat ve teslimiyet. (Dişil) ERKEK: Liderlik, güç ve iddia. (Eril) özelliklerle dünyaya gelirler. Güce karşı teslimiyet, iddia ya karşı şefkat birbirini tamamlar ve bütünler. Günümüzde en büyük sorun, bu zıtlığın bozulmaya çalışılmasından dolayı; kadın ve erkeğin birbirine benzemeye başlamasıdır. Bu noktada erkekler; kadınlaşma yolunda yavaş giderken, kadınlar hızlı bir şekilde erkekleşiyorlar. Sevgili peygamberimiz rahmet peygamberidir, çok az lanet etmiştir. Lanet edilen şeyler konunun öneminden dolayıdır. Allah’ın rasûlu: “Kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet olsun.” buyurmuştur. Çünkü zıtlığın bozulması, kadının ve erkeğin ailede rollerinin bozulması demektir; bu da bütün dengeyi bozar. Zıtlıktır aslında arada çekiciliği sağlayan. Zıtlıktır hayatı keyifli kılan, doğru davranış varsa tabii ki. Yurt dışında kadınlar üzerinde yapılan araştırmalarda dişil özellikler olan şefkat ve teslimiyet yerine, erkek vasfı olan güç ve iddia ortaya çıkıyor. Bizde de yapılsa aynı sonuçlar çıkacaktır. Pek çok kadın güçlü olmakla övünüyor. Oysa güçlü falan değiliz. Meslek sahibi, kariyerli, güzel kadınlar daha çok psikologa gidiyor. Bakarsanız güç adına her şey var; fakat mutlu değiller. İnsan bilgisayar değil ki kendini sıfırlasın. Ne yaparsak yapalım, yaratılışın önüne geçemiyoruz. Feminizm duyguda kadın, davranışta erkek yeni bir tip ortaya çıkardı. Bu yüzden feminist kadın farkında olmadan hem kendiyle hem erkekle mücadele halindedir. Bir türlü sükûna kavuşamaz. Biz kadınlar zayıf yaratılmışız. Ne kadar güçlü görünmeye çalışırsak çalışalım, zayıfız. Bedenen zayıfız, erkeklerdeki kasların yarısına yakın kas yapısına sahibiz. Onların sahip olduğu beden gücünün çok azına sahibiz. Duygusalız; fazla duygusallık da bir zayıflıktır. Çabuk ağlarız, her şeyin içine duygularımızı mutlaka katarız. Duygusal olmak elbette kötü değil, duygular hayatın tadıdır; ama bir noktada da zayıflık olduğunu kabul edelim. Zayıfız; ama aciz değiliz. İkisi arasında çok büyük bir fark var; lütfen karıştırmayalım. Kadınların en çok itiraz ettiği noktadır bu. Eğitimlerde “Güçlü görünmek için boş yere uğraşmayın.” dediğimde “Zayıf görünürsek kocalarımız bizi ezer.” cümlesi hiç değişmeyen cümledir. Allah(c.c) kadını zayıf yaratırken, erkeği zalim yaratmamış; tam aksi koruma duyguları ile yaratmış. Erkekler zayıf kadınları değil (istisnalar kaideyi bozmaz) güçlü görünmeye çalışan kadınları ezerler genellikle. Onlarla yarıştıkları için. Erkeğin merhametini uyandıran şey kadının zayıflığıdır. İnsan beyni sağ ve sol beyin olmak üzere işlevleri açısından iki yarımküreye sahiptir. Kadınlar beyinlerinin sağ yarım küresini daha çok kullanırken, erkekler sol yarımküresini daha çok kullanırlar. Bu yüzden hayata, olaylara bakışları da farklıdır. Fakat beyinde ortak kullandıkları alanlar sebebi ile de birbirlerini anlamaları da mümkündür. Kadın ve erkeğin mutlu olması için benim gördüğüm üç yol var: Birinci yol: Kadının erkeğe teslimiyeti: Allahın kurduğu doğal sistem işleyişe geçer. Kadın ve erkek dağda da doğup büyüseler “evlilik okulu bilgilerine” ihtiyaçları olmaz. Kadın erkeğin gücüne cesaretine hayrandır, saygı duyar. Erkek de ondan farklı yaratılmış bu çekici varlığı sever, korur. Bu kadar basit. Fakat günümüzde bu teslimiyet işi kadınlara ağır geldiği için aksaklıklar orda başlıyor. Bir önceki derste Rabbimizin âyetle bize gösterdiği yol da bu ilk yoldur. İkinci yol: Kadınların sorularına doğru cevapları bulmaları. Sorular, sorular, sorular…Kadınların bitmeyen soruları.Neden itaat? Niçin ben? Beni ezer mi? O ne yapacak?…Sorularına doğru cevap bulduklarında itaat edebilirler. Bu adım da karı koca arasındaki sorunları azaltır. Üçüncü Yol:Kadın ve erkeğin birbirini tanıması, yaratılış özelliklerini bilmeleri. Birbirlerini tanıdıkça birbirlerine karşı anlayışları artacak, sevgileri beslenecek. Üçüncü adım için iki tarafın birlikte emek göstermesi lâzım. İki tarafın gayreti elbette daha iyi bir sonuç verecektir. Birbirini tanımanın en iyi yolu aradaki farklılıkları bilmekten geçer. Konuyu toparlarsak kadınların en temel üç özelliği: 1-Beynin sağ tarafını çok kullandıkları için duygusal olmaları. 2-Şefkat ve teslimiyet duygularının ağırlıkta olması. 3-Yumuşak yaratılmış olmaları. Kadın ruhen yumuşak yaratıldığı gibi, bedenen de yumuşak yaratılmış. Ruh ve beden yaratılışında bir bütünlük var. Kadın bu yumuşaklığı, kişiliğinde, ahlakında, sesinde, bakışında kısacası davranışlarında korumak zorundadır. Kadını kadın yapan şey yumuşaklığıdır. Bir erkeğin kadında aradığı, ona çekici gelen şeyde yumuşaklıktır. Yumuşaklık eziklik değildir. Kadının gücü yumuşaklığındandır. Kadın dişidir, dişi de yumuşaktır. Dişi demek dekolte giyen demek değildir. Dekolte giymek, kadını dişi yapmaz, sadece seksi gösterir.Dişilik ve seksilik arasında da çok büyük bir fark vardır. Kadınların yanıldığı ve karıştırdığı noktalardan biri bu. Dişilik her zaman erkeği çeker; ama seksi olmak her zaman işe yaramaz. Bu yüzden günümüz seksi kadınların çoğu yalnızdır. Mankenler, şarkıcılar genellikle aldatılır. Mesela pek çok kadının başına gelmiştir. Kadın çok yorgundur; ya kalabalık misafir ağırlamıştır ya da cam, halı büyük temizlik yapmıştır, kolunu kıpırdatacak hali kalmamıştır. Kadın bir an önce uyusam derdinde iken kocası onunla birlikte olmak ister. Kadın bunu kendine yapılmış bir hakaret olarak görür. Canı çıkıyordur; ama kocası onu zerrece düşünmeyip keyfinin derdindedir. O anda karar verir; bu adam onu kesinlikle sevmiyordur. Genellikle kavga ile biter bu isteğin sonu, kadın sonuna kadar haklı olduğuna emindir. O yorgunluğun üstüne bir de ağlayarak uyur. Erkekler böyle keyif ehli midir, acımasız mıdır, düşüncesiz midir? Neden karısı bu kadar yorgunken onunla olmak istemiştir? Cevabı çoğu zaman erkek kendi de bilmez. Bu sorunun cevabı fıtrattan başka bir şey değildir. Kadının en yorgun hali, en güçsüz halidir. Kadının güçsüzlüğü erkeğe kendi gücünü hatırlatır. Pek çok kadın farkında olmadan yorgunken kocasına yüzünü asar. Kimseye asılmayan yüz, kocayı görünce asılır. “Güçsüzüm diye sakın yaklaşma.” mesajıdır bu. Asık yüz erkeği kadından uzak tutar; ama iyi bir metot değildir. Ayrıca yorgunluğu en iyi alan şey, iyi bir banyodur. İkinci dersten biraz cinsel konulara girmiş olduk. Cinselliği ayrıca ders olarak da göreceğiz, evlilikte çok önemli bir konu. Ara ara derslerin içinde de geçecek. Cinsel sorunlar iletişim sorunlarına, iletişim sorunları cinsel sorunlara sebep olduğu için iletişim ve cinselliği ayırmak çok mümkün değil aslında. Kısacası kadının yumuşaklığıdır, edasıdır erkeği çeken. Kadın sertleştiği kadar, erkekleşmeye başlamış demektir. Erkekleşmeye başladığı anda bakışı, yürüyüşü, elini kolunu kullanışı, giyinişi, ses tonu, tavrı her şeyi değişmeye başlar. Erkek gözünde de hiçbir çekiciliği kalmaz. Yumuşaklık nezaketi, zarafeti beraberinde getirir. Kadının yumuşaklığı yabancı erkeklere karşı hanımefendilik olarak tezahür eder. Çalışma hayatında kadın ciddi olayım derken erkeksi olmaya başlıyor bu da evde eşine yansıyor. Kadının edası evde olmalıdır. Eda kadına yakışır erkeğe değil. Kadınlara sorsam, ne dersiniz? Hanginiz edalı, yumuşak bir koca istersiniz? Sapık falan değil ama kadınsı. Akşam kapıdan salınarak giren, her işinize yardım eden, çabuk kıkırdayan, size saatlerce gün içinde yaşadıklarını anlatan,edalı edalı yürüyen, hülyalı hülyalı bakan, biraz da korkak bir koca isteyen bir hanım var mı? Yoktur, “öyle koca istemeyiz” diyenler çoğunluktadır. Fakat çoğu zaman tam tersini erkekler yaşamak durumunda kalıyorlar. Akşam eve geldiklerinde edasını kaybetmiş, kadın görüntüsünde; ama dişiliği olmayan, erkeksi bir kadın ile muhatap olma durumunda kalıyorlar. Biz kadınlar kadınsı bir erkek istemiyorsak, erkeklerinde erkek gibi kadın istememe haklarına saygı duymamız lâzım. Erkekler kadınlar gibi yumuşak yaratılmamış. Erkek bedeni kaslı ve sert yaratılmış. Hayata bakışı da serttir erkeklerin. Beden ve ruh arasında bir bütünlük yine var. Duygularını karıştırmadan mantık çerçevesinden bakarlar çoğunlukla. Erkekte sertlik makbuldür. Hiç bir normal erkek “Ben şöyle yumuşağım, şöyle kadınsıyım.” diye övünmez. Erkekler güçle övünürler. Beden güçleriyle, zeka güçleriyle, meslekleriyle, arabalarıyla, başarılarıyla… Fakat pek çok kadın, erkek gibi olmakla övünüyor. “Erkek gibi kadın” bir iltifat bizde. Oysa kadın için erkek gibi olmak en büyük hata. Erkek için de kadın gibi olmak, bitiş, demektir. Erkekler de kadınsı hareketlerden kaçınmak konusunda özenli olmak durumundalar. Hangi davranışlar kadınsıdır, erkekler kaçınmalıdır, onları da yine derslerde işleyeceğiz. Bu yüzden kadın-erkek arasındaki farklılığı öğreneceğiz ki biz kadınlar, erkekleri kendimize benzetmeye, erkekler de bizi kendilerine benzetmeye çalışmasınlar. Önce yaratılışa saygı duyalım ve onu korumaya özen gösterelim. Birbirimize özenmeyelim, taklit etmeyelim. Bunlar en temel farklılıklar. Diğer farklılıkları dersler devam ettikçe göreceğiz. Ödevinizi yarın ekleyeceğim siteye inşallah. Şimdi yine sorularım olacak. Konuyu biraz irdeleyelim düşünelim. Erkeklere soruyorum: Kadınlarda sizi en rahatsız eden, erkeksi gelen davranışlar nelerdir? Bir kadın ne yaptığında (sadece eşiniz diye sormuyorum, kız kardeşiniz, anneniz, kızınız ya da aynı iş yerinde çalışan bir hanım olabilir) size çok itici geliyor? Hanımlara soruyorum: Erkeklerde hangi davranışlar size kadınsı geliyor, sizi rahatsız ediyor. Erkek böyle olmamalı diyorsunuz? Bir sorum daha var hanımlara: Hangi davranışlarınız erkeksi, farkında mısınız? Cevaplarınızı bekliyorum. ----------------------------------------- Evlilik Okulu 2. Ödev 2. Ders Ödev konumuz “Affetmek” Evlilik okulundan faydalanmak için önce iyi bir zihin ve kalp temizliği yapmamız gerekiyor. Geçmişin tozu, kiri üzerine temiz bir şeyler inşa etmemiz zor. Rabbimiz affetmekle ilgili yüce kitabında şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Şüphesiz eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşmanlık etmiş olanlar vardır. Onlardan sakının. Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız şüphesiz Allah da çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”(Tegabün sûresi âyet:14) Üzerinde çok düşünülmesi gereken bir âyeti kerîme. Tam da evlilik okuluna başlamışken, tam da bayram gelirken Rabbimizin eşlere “Affedin, kusurlarına bakmayın ve bağışlayın.” tavsiyesini tutmanın tam zamanı. Tabii Rabbimizin bizi bağışlamasını istiyorsak. Sevgili peygamberimiz “Mümin kin tutmaz.” buyuruyor. Hz.Âişe bir gün peygamberimizden kendine bir dua öğretmesini istiyor.Peygamberimiz Hz Aişe’ye “Kalbimde kin bırakma.” diye dua etmesini tavsiye ediyor. Hz.Mevlana’nın da güzel bir sözü var bu konuda: “Geçmişi ve geleceği yakmadıkça Allah’ı bulamazsınız.” diyor. Geçmiş üzüntüler ve gelecek kaygısı hem Rabbimiz ile aramıza duvar oluyor hem de mutluluğumuza. “Geçmişi ve geleceği yakmadıkça mutlu da olamayız.” Dünya da imtihandayız. İmtihan yazılı ve test usulü değil. Birbirimizle imtihan oluyoruz. Evliliklerdeki pek çok problem de geçmişle bağlantılı sorunların devam ettirilmesi yüzünden çözülemiyor. “Eşim bana şunu yaptı, bunu yaptı, kayınvalidem bana şunu dedi, bunu dedi.” davaları hiç bitmiyor. Kin sevginin en büyük düşmanıdır, kin ile sevgi bir yerde durmaz. Kin en büyük kirdir. Mutlaka temizlenmemiz lâzım. Geçmiş sorunlar bugünü ve geleceği mahvediyor. Oysa Rabbimiz “affedin” buyuruyor. Geçmişte yaşadığımız her ne ise yaşadık bitti. Alınması gereken dersler varsa alınıp, geçmiş bir tarafa bırakılmalı. Kin tutmak kadere isyandır. “Neden bunları yaşadım, neden bana bunları yaşattı.” Yaşamamız gereken ne varsa onları yaşadık. Yaşatan kişiler sadece getiren ellerdi. İyilikse de kötülükse de getiren ele takılıyoruz, göndereni “Yaradan”ı unutuyoruz. Doğru bir tevekkül anlayışı ile birlikte kadere iman mutluluğun formülü aslında. Peygamber efendimiz “Kadere inanan, kederden emin olur.” buyuruyor. Aşırı üzüntüler bizim iman eksikliğimizi gösteriyor, yaşadığımız ne olursa olsun. Sözüm önce kendime. İnsanız elbette üzüldüğümüz konular olacak. Eşinizle kavga ettiniz, ya da beklemediğiniz sıkıntı verici bir durumla karşılaştınız, üzülürsünüz elbette; ama üzüntüyü hayata yaymamak, uzatmamak lâzım. Bir kötülük gördüğümüz zaman nasıl davranmamız gerektiğinin yolunu Rabbimiz bize göstermiş: “İyilik de eşit değildir kötülük de. Sen kötülüğü en güzel olan hareketle sav. O zaman görürsün ki seninle kendisi arasında bir düşmanlık olan kimse sanki yakın candan bir dost oluvermiş. (Fussilet sûresi, âyet: 34) Büyük bir müjde var bu âyet-i kerîme de: “Kötülük gördüğünüzde iyilikle karşılık verirseniz, aranızdaki düşmanlık sevgiye dönüşür.” diye bize sevginin yolu gösterilmiş. “Eşimle aramızda sevgi bitti, ne yapmalıyız.” diyenlere de bir cevap aynı zamanda. “İyilikle davranırsanız, düşmanlıklarınızı sevgiye dönüştürürüm.” diye de bir vaat var. Yalnız kötülüğe iyilikle mukabelede bulunmanın çok da kolay olmadığı bir sonraki âyette bildirilmekte. “Bu kötülüğü iyilikle önleme özelliğine ancak sabredenler kavuşturulur. Ayrıca buna sevaptan büyük pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulmaz. (Fussilet sûresi âyet: 35) Bunu için “sabır” lâzım buyuruyor Rabbimiz. Eğer sabredemezsek, iyiliklerimizin karşılığında hemen iyilik görmek istersek, acele edersek, ya da kötülük görünce hemen iyilikten vazgeçersek büyük sevaptan pay alamayız, kaybedenlerden oluruz. Bir sonraki âyette konu ile ilgili bir uyarı var: “Eğer şeytandan bir fitne ve vesvese seni dürter ve iyi halden uzaklaştırırsa hemen Allah’ a sığın, çünkü o hakkıyla işiten ve bilendir. (Fussilet sûresi âyet:36) Şeytan tabi boş durmayacak, iyilik etmek isteyeni yolundan çevirmek isteyecek. “Boş ver, o kıymet bilmez, değmez, diyecek, sana şöyle şöyle kötülükler yaptılar diyecek, yapma şımartma onu diyecek, bunlar iyilik bilmez diyecek…diyecek de diyecek.” Ne buyuruyor Rabbimiz “O vesveseler geldiğinde hemen bana sığının.” Şeytanın peşine düşüp, iyilikten vazgeçmek, yoldan dönmek yok. Yaşadığınız her ne ise şu ana kadar üzüntü verici, evliliğe dair, hepsini silin ve temiz sayfa açın. 1-Eşinizi affedin. Geçmişte büyük küçük her ne hata yaptı ise. (Bunu kendi içinizde yapın. O af dilemeden “Ben seni affettim” deyip “hata sendeydi” gibi yanlış anlaşılacak bir mesaj vermeyin.) 2-Kendi hatalarınız için eşinizden özür dileyin, helallik isteyin. Özür dilerken en hassas nokta karşımızdakini suçlamadan özür dileyebilmektir. “Ben o hatayı yaptım; ama sen öyle yaptığın için yaptım, ben öyle dedim; ama sizinkiler bana ters davrandıkları için dedim” gibi eşi, aileyi ya da şartları suçlayarak özür dilemek sadece yeni bir kavganın ve kırgınlıkların başlangıcı olabilir. “Ben hata ettim, düşünemedim ya da doğrusu o zannettim, bilemedim.” gibi hatada kendinize ait bölümü söyleyip, kimseyi suçlamadan özür dileyin. Siz özür dilediniz diye eşinizin de sizden özür dilemesini beklemeyin. Siz samimiyetle özrünüzü dileyin. Kadın ve erkeklerin özür dileme şekilleri birbirine pek benzemez. Kadınlar duygusal cümleler ile özür diler. Erkekler özür dilemekte çok zorlanırlar, erkek psikolojisinde özür dilemek bir zayıflıkmış gibi algılandığı için, erkekler özür dilemektense pişmanlıklarını davranışları ile göstermeyi tercih ederler. Erkekler, özür dileseler bile genellikle kuru sözcüklerle, sıradan bir şey söylüyormuş gibi özür dilerler. Bu da genellikle kadınları tatmin etmez. Kadınlar erkeklerden kendileri gibi duygu dolu cümlelerle özür beklerler, bunu göremeyince boş yere üzülürler. Bu yüzden hanımlar, beylerinden sözcüklerle özür beklentisine girmesinler. Onların davranışlarını okumayı öğrensinler. Evlilik okulunun bir dersinde bu konuyu geniş bir şekilde işleyeceğiz inşallah. Eşiniz ile özür ve af konusunu hallettikten sonra, daireyi genişletin. Kendi aileniz, eşinizin ailesi başta olmak üzere sizi kıran herkesi affedin, rahatlayın. Yüklerden kurtulun. Bayramda kırgınlık duyduğunuz kişiler yakınınızdaysa ziyarete gidin, uzakta ise telefon açın. Genellikle eşin ailesi ile sorunları halletmek, onları affetmek zor geliyor pek çok kişiye. Şeytan sizi oradan yakalamasın, bu bayram eşinizin ailesine çok iyi davranın. Ödevin içindeki âyetlerin bir yazılı çıktısını alın, evde ya da iş yerinde en çok göreceğiniz bir yere asın ki Rabbimizin sözleri bize rehber olsun. |
22 Ocak 2013, 12:39 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Evlilik Okulu... Evlilik Okulu 3. Ders Mutluluğu Bozan “İki Ö” (Evlilik Okulu 3. Ders) Evlilik okulumuzda bir önceki dersimiz “Zıtlığı Bozmayalım” başlığı altında kadın-erkek arasındaki zıtlığın önemini konusundaydı. Bu zıtlığı hep birlikte korumamız lâzım; fakat bu zıtlığı koruyanlar erkeklerdir genellikle. Biz kadınlara kalsa ne zıtlık kalırdı, ne de erkeklik kalırdı dünyada. Çünkü kadınlar, erkekleri kendi kafalarındaki hale getirmek, değiştirebilmek isterler. Bir kadın kocasının huylarını, alışkanlıklarını, davranışlarını değiştirmek arzusunu kolay kolay yenemez. Erkekler, kadınların bu değişim isteğine karşı dirençlidirler. Yoksa gerçekten “erkek nesli” diye bir şey kalmazdı. Erkekleri kendimize benzetirdik: Bizim üzüldüklerimize üzülsünler, sevindiklerimize sevinsinler, bizimle insan ilişkileri üzerine saatlerce sohbet etsinler, derli toplu olsunlar, küçük büyük her konuya kafa yorsunlar, alışveriş mağazaları hiç söylenmeden bizimle birlikte gezsinler, çocuğun altını değiştirsinler, tabi ev işlerine yardım etsinler, (salata yapmakla kurtulamayacaklardı büyük ihtimalle) yemek, bulaşık temizlik, pasta börek… Bizden daha güçlü olduklarına göre yapıversinler diye yıkardık bütün işleri üzerlerine. Eee bir erkek karısının her sözünü de dinlesin tabii bu arada(!) Karısının onayladığı arkadaşları ile görüşsün, diğerlerini görmeyiversin, kendi akrabalarını fazlaca görmesin, karısının akrabaları çok sevsin, karısının git dediği yere gitsin, gitme dediği yere gitmeyiversin… Erkekler kendi kafalarına göre takılmasınlar yani… Karısının kafası varken ne gerek var ki kendi kafasını yormasına. Kıyamaz karısı ona(!) Her şeyi düşünür o ikisi için. Yeter ki yapsın kocası. Peki biz kadınlar erkekleri değiştirmeye, kendimize benzetmeye neden bu kadar meraklıyız? Bir kere iyi niyetliyiz. Öyle olursa onun da bizim de mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Oysa erkek kadına benzemeye başladığında önce kendi gözünde saygınlığını sonra karısının gözünde değerini kaybetmeye başlar. İkinci nedeni kadınlığı ve anneliği karıştırdığımız için. Kadınların yaratılışlarında var olan annelik güdülerinden dolayı kadınlarda “eğitme, yetiştirme, düzeltme” isteği erkeklerden daha fazladır. Bu yüzden bazen annelikle kadınlığı karıştırabiliyoruz. Aman aman tehlikeli bir nokta burası. Öncelikle şunu hiç unutmayalım. Kocalarımız bizim çocuklarımız değildir, istediğimiz gibi yetiştirelim, velev ki çocuklarımız bile istediğimiz gibi olmuyorlar. Eşlerimiz elimizde kurabiye hamuru da değildir, istediğimiz şekli verelim. Onların bir yetişkin olduğunu, aramızdaki ilişkinin anne-oğul ilişkisi değil; kadın-erkek ilişkisi olduğunu hep hatırlayalım. Bu yüzden de anne-oğul ilişkisini çağrıştıracak davranışlardan uzak durmak gerekiyor. Anne oğul ilişkisinde olan, karı koca ilişkisinde olmaması gereken davranışlar nelerdir onlara bakalım. Anne- çocuk ilişkisinde var olan “iki Ö” (öğretme ve öğüt verme) davranışını kadınlar kocalarına yapmamaya gayret etmeliler. “İlk Ö” Öğretmek: Kocaya bir şeyler öğretmeye bayılırız, bundan acayip mutlu oluruz. Oysa erkekler eşlerinden bir şey öğrenmekten pek hoşlanmazlar. Belki bilinçaltında ilişkinin anne-oğul ilişkisine dönmesinden korktukları için, belki de biz kadınlar öğretirken annelik tavrı takındığımız için, belki de “Evin Reisi” onlar olduğu için her şeyi bilmesi gerekenlerin kendileri olduğuna inandıkları için. Fakat genel olarak eşlerinden bir şeyler öğrenmeye karşıdırlar. Kadınlardan bir şey öğreneceklerse bunun eşleri dışında bir kadın olmasını tercih ederler. Kendi ailesinden bir kadın olursa kendilerini daha da rahat hissederler. Bir erkek bir kadından bir şey öğreniyorsa doğru ya da yanlış bu fark etmez, bu büyük ihtimalle annesidir, ablasıdır, teyzesi yani kendi yakınıdır. “İkinci Ö” Öğüt vermek: Bundan da şiddetle sakınmamız lâzım. Erkeğe sürekli olarak neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğinin söylenmesi, erkek açısından son derece rahatsız edicidir. Kadını mutlu edecek iyi bir koca nasıl olunur? Erkekler bu konu ile ilgili nasihat dinlemekten zaten hiç hoşlanmazlar. “Onu öyle yapma, bunu böyle yapma, önce şunu ye, sonra onu yersin, fazla yeme, onu oraya koyma kirlenir, bunu yapma sağlığına zararlı, parayı şöyle harca daha iyi olur, onu oradan kaldır, onu oraya atma…” Oysa koca o yaşa gelene kadar öğreneceğini öğrenmiştir. Kadının çabaları genellikle nafiledir. Bu ve benzeri sözleri bir anne tavrıyla defalarca söyleriz. Kaç kez söylediğimizi kendimiz bile hatırlamayız. Hayır, o sözü bir kez söyledik, “tamam” ikinciye söyledik, “tamam”, üçüncüye söyledik “tamam” da dördüncüye niye söylüyoruz. Belli ki sözümüzün bir etkisi yok. Bunu bile bile niye devam ediyoruz da kendimizi dırdırıcı kadın konumunda bırakıyoruz, bu da ayrı bir konu tartışılabilir. Biz kadınların erkeklere karşı bu “iki Ö “yü hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor. Çünkü bu “iki Ö” evliliği öğütüyor, sevgiyi öldürüyor. Bu “iki Ö” nün temel amacı kocayı değiştirmek, kendi kafamızdaki koca yapmak ve onunla mutlu olmaktır. Başta söylediğim gibi niyetimiz kötü değil, bunun mutlu olmak için bir sevgi göstergesi olduğunu düşünüyoruz; fakat erkekler kadınların bu değiştirme arzularına karşı dirençlidirler hem değişmezler hem de çok incinirler. “Sevmek olduğu gibi kabul etmektir.” erkek gözünde. Erkek değiştirilmeye çalışıldıkça kontrol edildiğini, yönlendirildiğini, reddedildiğini ve sevilmediğini hisseder. Kadın bir erkeği ne kadar değiştirmeye çalışırsa, erkek o kadar direnir. Kadın erkeğe değişmesi gerektiğini ima ettiğinde ya da açık bir şekilde söylediğinde erkek karısı tarafından “yetersiz” görüldüğü düşüncesine kapılır. Zayıflık, acizlik ya da yetersizlik güce önem veren erkek fıtratı için büyük bir darbedir. Erkek bu durumda eşine fazlasıyla içerler. “Karısının mutluluğundan sorumlu tutulmak” erkek için ağır bir yüktür. Erkek değişmediği için karısı tarafından suçlandığında ona kızgınlık duymaya başlar. Kadın kocasının değişmesini bekler, erkek direnir… Kadın bekler, erkek öfkelenir… kadın bekler, erkek… Burada erkeğin karakterine göre değişimler olur. Bazı erkekler kaçarlar (boşanırlar) bazı erkekler teslim olmaz, mücadele ederler, bazıları da “yeter uğraşamam” deyip pes eder, karısına teslim olur. Fakat karısına teslim olmuş koca hiç bir kadını memnun etmez. Erkekler kadınları değiştirmek isterler mi? Bir de bu taraftan bakalım. Erkekler, kadınlar gibi meraklı değillerdir eşlerini değiştirmeye. Erkek karısının değişmesini istese de bunun için mücadele etmez. Söyler geçer, değişmeyeceğini görünce gerçeği kabullenmekte zorlanmaz. Fakat biz kadınlar vazgeçmeyiz, ümidimizi kolay kolay kesmeyiz. Bu konuda çok ısrarcıyızdır, adam ölüp giderken bile hâlâ pes etmemiş kadınlar vardır. Ardından “ölmese değişecekti” diye üzülürler. Yazının başında değişim konusunda ev işlerine yardımdan örnek verdim, konu yanlış anlaşılmasın. Erkekler ev işi yapmasınlar anlamında söylemedim. Erkeklerin hanımlarına yardımcı olması erkeği asla kadınsı yapmaz, sadece bütün işlerin erkeklerin üzerine yıkılabileceği tehlikesine dikkat çekmek istedim. Yoksa erkeğin karısına yardımı ona olan şefkatini gösterir, kadın da kocası tarafından değer verildiğini hisseder. Karısı çalışıyorsa erkeğin zaten yardım etmesi gerekir. Yanlış olan erkek istemediği halde ev işlerine zorlamaktır. Erkeğe bunu açık ya da gizli baskı ile yaptırmak, sevgiyi yok eder. Söylemek, söylenmek, surat asmak, tavır almak eşi değiştirir; ama bu kötü yönde bir değişime sebep olur. Eşi iyi yönde değiştirmenin tek yolu kişinin kendini iyi yönde değiştirmesidir. Bir tarafın iyi davranışları ancak diğer tarafın olumlu değişimini sağlar. Ders sonu, soru zamanı. Erkeklere soruyorum: Evlendiğiniz günden beri değiştiğinizi fark ediyor musunuz? Bu nasıl oldu? Kendi isteğiniz ile neleri değiştirdiniz, eşinizin isteği ile neleri değiştirdiniz? Kadınlara soruyorum: Eşlerinizi hangi konularda değiştirmeye çalıştınız, değiştirebildiniz mi? Neler öğretmeye uğraştınız? Eşinizin tepkileri nasıl oldu? --------------------------------------------------- EVLİLİK OKULU 3. ÖDEV Nasıl Değişebiliriz?(Evlilik Okulu 3.Ödev) Bu haftaki ödev konumuz “Öğrendiklerimizden nasıl faydalanacağız, nasıl değişeceğiz.” Yıllarca yaptığımız, alışkanlık haline getirdiğimiz davranışlarımızı bir kalemde silebilir miyiz? Bir kaç yazı okuyup değişebilir miyiz? “İnsan” kelimesinin kökü unutmak kelimesinden geliyormuş. İnsan unutkandır. Unutmak büyük bir nimettir. (Ya da hatırlamamak da diyebiliriz, aslında tamamen unutmuyoruz, alt hafızaya gidiyor, hatırlayamıyoruz. Ben unutmak kelimesini kullanacağım, görünüşe göre unutuyoruz.) Gün içinde gerekli gereksiz pek çok şey duyuyoruz, okuyoruz, görüyoruz. Hepsi aklımızda kalsa ağırlıktan çıldırırız. Öğrendiklerimizi saniyeler sonra başlayarak( bizim ne kadar dikkatimizi çektiğine göre değişiyor) dakika, saat, gün, hafta, derken unutuyoruz. Beynimiz öğrendiklerimizi temizlerken şunu yapmıyor: “Aaa bu çok önemliymiş, bunu kaydedeyim.” Önemliyse bizim bunu beynimize kabul ettirmemiz gerekiyor. Beynimizin bir çalışma sistemi var. Ona göre hareket edersek öğrenebiliriz, ona göre hareket edersek kendimizi değiştirebiliriz. İnsan tekrarla öğreniyor. Rabbimizin kelamında da pek çok birbirine benzer tekrar eden âyet-i kerîmeler vardır. Peygamberimizde önemli sözlerini üç kez tekrar edermiş. Dua ederken de üç kez söylemeyi tavsiye etmiş bizlere. Bir bilgi bir kez ya da bir kaç kez geldiğinde, beynimiz bunu ciddiye almıyor. Yere dökülmüş reçel gibi görüyor, az sonra silmeye başlıyor. Tekrarla geldiğinde “Hımm bu önemli galiba, hep geliyor, hep geliyor, kaydedeyim bari.” diyor. Beynin yeni bir bilgiyi unutmamak üzere kaydetme süresi bilimsel olarak en az 3 hafta tekrarla oluyor. Davranışta değişim istiyorsanız 40 gün uğraşmanız gerekiyor. Hz Musa da Tur dağında 40 gün kalmıştır. Bir değişim ve dönüşüm, yeniyi kabul etme sayısıdır 40. Kırk sayısı ile ilgili çok şey var, konu dağılmasın diye burada yazmıyorum. Atalarımızda “Akıllıya kırk gün deli dersen deli olur.” sözü ile iyi ya da kötü bir değişim için 40 sayısına dikkat çekmişlerdir. Yani köklü bir değişim bir gün de bir yazı bir kitap okuyarak değişmek çok da mümkün değildir. Mümkündür; ama çok nadirdir. Mark Twain: “Bir alışkanlık pat diye pencereden atılamaz; onu merdivenlerden yavaş yavaş indirmeniz gerekir.” demiş. Çok doğru. Yanlışları adım adım merdivenden indirirken, doğruları da yavaş yavaş yukarı çıkaracağız. Alışkanlıklar ya en iyi hizmetçidir, ya da en kötü efendidir. Kötü bir adetin yerine bir iyisini koymaya çalışmak en doğrusudur. “Çivi çiviyi söker; bir alışkanlık da bir diğeriyle alt edilir.” Kalıcı bir öğrenmenin ilk şartı: Yazmaktır: Sevgili peygamberimiz “İlmi yazarak bağlayınız.” buyurarak bilginin ne kadar çabuk unutulabileceğine dikkat çekmek için onu kaçan bir şeye benzetiyor. İlim kıymetlidir emek ister. Bir kere duydum, okudum öğrendim yok. Emek vermek gerekiyor, nazlamak gerekiyor. Peygamberimiz, hadisleri ezberleyemediği için üzülen bir sahabiye “Sağ elinden yardım alsaydın.” diye yol gösteriyor. Yazmak önemli; fakat en önemlisi yazıp defterde bırakmayacağız. Yazdıklarımızı tekrarlı bir şekilde okumamız gerekiyor. Bunun içinde en iyi yol öğrendiklerimizi bir cümleyle özetleyip, her gün en çok göreceğimiz bir yere yapıştıracağız. İkincisi tekrar etmektir: Beyin tekrarla öğrendiği için kendimize doğru telkin cümleleri hazırlamalıyız. Aşağıdaki şartlar önemli. Bu telkin cümlelerinde dikkat edilmesi gereken noktalar: 1-Cümlelerin şimdiki zaman cümleleri olması önemli. “Yapacağım değil yapıyorum” olmalı. Beynin gelecek kavramı yok. Cek cakla söylediğiniz şeyleri hep erteliyor. Yapıyorum dediğinizde henüz yapmıyor bile olsanız, beyin sizi yapmaya teşvik ediyor. “Kendimi kontrol edeceğim değil, kendimi kontrol ediyorum.”olacak. Beynin yalan ve doğru kavramı da yok. Çok söylenen tekrar edilen sözlere ya da düşüncelere inanıyor. Bu yüzden yalan söyleyenler bir süre sonra kendi yalanlarına inanıyorlar. Beyin hayal ve gerçeği de karıştırıyor. Bir şeyi çok hayal ederseniz gerçekmiş gibi algılamaya başlıyor. 2-Telkin cümleleriniz açık ve kesin olmalı. 3-Olumlu cümleler olmalı. Cümlelerde beyne olumsuz çağrı verecek sözcükler olmamalı. “Sinirli değilim, bağırmıyorum değil; sakinim düşünerek hareket ediyorum.”gibi olumlu cümleler olacak. “Bağırmıyorum” deseniz bile beyne “bağırmak” kelimesi çağrışım yapıyor ve onu telkin ediyor. 4-Uygulanabilir olmalı. (Evrene olumlu mesajlar verdim, süper zengin olacağım, parayı çağırdım gibi bol keseden atmasyon olmamalı.) 5-Kişisel ve dürüst olmalı. Size uygun olmalı. 6-En az üç hafta tekrar edilmeli. Davranış değişikliği için 40 gün tekrar edilmeli. 7-Tekrarlar hem her gün 20 dakika sesli tekrar olmalı. Hem de gün içinde iç seslerle tekrar edilmeli. Bu metodu her şeyde kullanabilirsiniz. Ben kullanıyorum. Bazen ezberlemek istediğim bir âyeti yazıp duvara yapıştırıyorum bazen bir hadis bazen şiir ya da bir güzel söz. Bunlar için sesli tekrar çok önemli değil. Yazıyı gördükçe hafızama geçiyor. Fakat davranış değişikliği için sesli tekrar mutlaka gerekli. Birkaç değişim cümlesine örnek: Düşüncelerimi kontrol edebiliyorum. Davranışlarımı kontrol edebiliyorum. Ben dili kullanıyorum. Güleryüzlüyüm. Eşime ve çocuklarıma karşı sabırlıyım… gibi. Kendi cümlelerinizi hazırlayın. Yalnız yukarıdaki maddelere dikkat edin. Ben geçmiş yıllarda bu metotla zayıflamıştım. Kilo sorunu olanlara tavsiye ederim, faydalı bir metot. Yukarıdaki şartlara uymak koşuluyla. Bir dosya kağıdına yazıp, göz önüne bir yere yapıştırın. Mutfak dolapları hanımlar için en ideal yerdir. En az üç hafta sabahları 20 dakika sesli tekrar yapın. Seçtiğiniz cümlenin şimdiki zaman cümlesi olması çok önemli. Mesela “Az yiyorum ve zayıflıyorum” iyi bir cümle. “Zayıflayacağım değil, zayıflıyorum.” olacak yalnız. Dikkatinizden kaçmasın. Beynin gelecek kavramı yok. cek cak ekleri ile söylenen sözleri kabul etmiyor. Destekleyici ek cümleleriniz de olsun. “Peygamberimiz sofradan doymadan kalkardı.” “Az yemek yemek bana yetiyor. Böyle daha sağlıklıyım.”…gibi. Sabırlı bir anneyim. (çocuk eğitiminde kullanabilirsiniz.) Bu metodu derslerde kullanmanızı istiyorum. Şifrelerle de kullanabilirsiniz. Son derste eğer eşinizi değiştirmeye çalıştığınız fark ettiyseniz “İki Ö dikkat” yazıp çok göreceğiniz bir yere yapıştırın. Her baktığınızda size yapmamanız gereken şeyleri hatırlatacaktır. Benim dersler arasında zaman bırakmam da yine öğrenilen konunun üzerinde durmanız için. Sadece öğrenmemiz değil, öğrendiklerimizden faydalanmamız önemli. “Evlilik Okulu”nu baştan itibaren sindire sindire takip edenler daha çok faydalanacaktır. Zamana yayılması ve tekrarlar önemli. Bu yüzden dersler daha ilerlemeden sevdiklerinizle, arkadaşlarınızla paylaşmanızı tavsiye ederim. Facebook, twitter adresleri olanlar paylaşın ki başkaları da faydalansın. Bazı hanımlar “evlilik okulunu” eşlerinden gizli takip ediyorlarmış) Eşleri öğrendiklerini uygulamasını bekler diye… Bunun için paylaşmıyorlarmış. Uygulamayı düşünmüyorsanız hiç takip etmeyin bence. Ayrıca okulumuz bildiğiniz üzere sadece hanımlar için değil, erkek katılımcılarımızda çok ve onlarda faydalanıyorlar. Erkeklerin de öğrendiğimiz konuları bilmeleri lâzım. Hem onları ilgilendiren konuları hem de eşlerini daha iyi anlamak için kadınları ilgilendiren konuları okumaları geriyor. Derslerde ben özellikle iki tarafa da hitap ediyorum. Korkmayın hanımlar! Hadi duyurusunu yapın) Erkek okurlarımızdan da “aa evlilik okulumu takip ediyorsun.” gibi gereksiz esprilere muhatap olmamak için siteyi paylaşmaya çekinenler varsa, hiç çekinmeyin. İnanın en çok da o espriyi yapan kişi takip edecektir. Kesin onun da ihtiyacı vardır. Siteyi duyanlar çok memnun oluyorlar, dua ediyorlar. Hem sitedeki yazarlarımızdan hem evlilik okulundan çok faydalandıklarını söylüyorlar. O zaman duyurup bu duaya siz de ortak olun. |
22 Ocak 2013, 12:42 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Evlilik Okulu... Kızgınlıklarımız Sevgimizi Yemesin (Evlilik Okulu 4.Ders) Evlilik okulumuzda geldik dördüncü derse. “Katılmak için geç kaldık mı?” diye soranlar var. Geç kalmış sayılmazsınız. Yeni katılanlar ilk dersten itibaren okuyun, ödevleri yapın ve bu dersten devam edin. Bu derste iletişim konusuna başlıyoruz. İletişim çok önemli. “Seviyoruz birbirimizi, ölüyorum aşkımdan; ama anlaşamıyoruz, kavga ediyoruz.” diyenler çoktur. Neden? Sevmek neden iyi anlaşmak için yetmez? Çünkü gönül ve akıl ele ele olmadan hiç bir sevgi yaşamaz, ölür. Gönlümüzü aklımızla koruyabiliriz. Bu yüzden iyi bir iletişim önce beyinde başlar. Konu ya da kişi ile ilgili ne düşünüyoruz? Bütün söz, tavır ve davranışlarımızı düşüncelerimiz belirler. Bekarlarla başlayalım. Bekar bir genç kız. Erkeklerle ilgili düşüncesi; onların kaba, düşüncesiz ve fırsat bulurlarsa kadınları ezeceği üzerine ise erkeklere ne kadar iyi davranabilir? Nasıl iyi bir eş olabilir? Bekar bir erkek. Kadınlarla ilgili düşüncesi; sadece cinsellik üzerine ise, onların dırdırcı, paracı, gözyaşını kullanan cadılar olduğunu düşünüyorsa nasıl iyi bir koca olabilir? Düşünceler davranışlarımızı belirler. Mesela; kadınların çoğunda kabul etmeselerde erkek düşmanlığı var. Hemen her seminerimde değişmeyen, artık klasik olan, şu soru mutlaka gelir: “Kocama yumuşak davranırsam, beni ezmez mi?” İnsanı dostu ezmez, düşmanı ezer. Bir kadın kocasının onu ezeceğini düşüyorsa, onu düşman olarak görüyordur ve ilk yanlışı kendi başlatıyordur. Nişanlı kızlardan da en çok şu sözü duyuyorum. “Nişanlım istediğimi yapana kadar mutlu olmuyorum.” Neden? Çünkü evlilikle ilgili yanlış şeyler düşünüyor. Çoğunlukla genç kızı etraftan yanlış yönlendirenler oluyor.”Bak şimdiden nasıl alıştırırsan öyle gider, dediklerini yaptırmaya bak.” Genç kız da ne kadar severse sevsin, evlilikte kendi sözünü geçirebilmek için bile bile sevdiğini üzüyor. Ya da gençler; kız ya da erkek fark etmez, kendi anne ve babalarının evliliklerine bakıyorlar ve önlerinde olumsuz modeller varsa onlar gibi olmamak için, yanlış adımlar atabiliyorlar. Erkek babası gibi olmamak, kız annesi gibi olmamak için kendine kurallar belirliyor. O kuralların karşısındaki kişide nasıl etki uyandıracağını düşünmüyor. Oysa eşi, onun anne ya da babasının karakterinde değil. Kayınvalide ile de ilgili daha tanımadan olumsuz düşünceler özellikle genç kızların kafasında ağlarını örmüş oluyor. Dikkat Tehlike! Yakın olma, yakın oturma, resmi dur. Düşüncelerimizle ön yargılar oluşturuyoruz, o da davranışlarımızı etkiliyor. Gelelim evliliğe… Birbirimizde hoşumuza gitmeyen şeyler gördüğümüzde önce değiştirmeye çalışıyoruz, değiştirmeyi başaramayınca kızgınlık duymaya başlıyoruz. “Neden benim istediğim gibi olmuyor.” diye. Duyduğumuz kızgınlık bakışımıza, ses tonumuza, sözlerimize yansıyor. Düşüncelerimizle enerji üretiyoruz, elektrik dediğimiz şey. Olumsuz bir şey düşündüğümüzde negatif (kötü elektrik) üretiyoruz, olumlu bir şey düşündüğümüzde pozitif (iyi elektrik) üretiyoruz. Ürettiğimiz her ne ise karşımızdakini etkiliyor. Biz istediğimiz kadar olumsuz düşüncelerimizi, sahte davranışlarla örtmeye çalışalım, karşıdaki onu mutlaka anlıyor. Ne olduğunu anlatamasa da anlıyor.Çünkü elektriğimiz onu çarpıyor. Mesela… Erkek eve geç kalıyor, kadın kızıyor “İşten çıktı, yine nereye gitti? Annesine mi uğradı, arkadaşlarına mı takıldı?” Kocasını arıyor: “nerdesin?” diye soruyor. Ya da kızgınlığı belli olmasın diye süslüyor. “Hayatım nerdesin?” Aradaki mesafe önemli değil. Erkek sesten anlıyor, tatsızlığı. O da kızıyor içinden. “Ne var geç kaldıysam, beni kontrol etmeyi bırak artık.” diye düşünüyor. Fakat cevabı başka oluyor. Nerede olduğu ile ilgili bilgi veriyor; fakat onun da kızgınlığı sesine yansıyor. Erkek eve geldiğinde bir kavga tartışma olmasa bile birbirlerine soğuk davranıyorlar. Kadın ararken “Sorumsuz yine geç kaldı” diye düşünmek yerine “Bir işi çıkmıştır, gitmek zorunda kalmıştır ya da arkadaşlarını görmek istemiştir.” gibi bir olumlu düşünceyle arasa, erkek cevap verirken “Beni merak etmiş, özlemiştir karıcığım” diye olumlu düşünüp öyle cevap verse hiç bir tatsızlık olmayacak. Mesela çalışan kadın…Karı koca aynı anda kapıdan giriyorlar, erkek salona geçip televizyonun karşısına geçiyor. Kadın bir yandan çocukla ilgilenmeye çalışırken, bir yandan yemeği hazırlamaya çalışıyor. Bir yandan da zihninden şunlar geçiyor. “Yat tabii, ben senin uşağınım, hem dışarıda çalışırım, hem evde çalışırım, kazandıklarımı harcamaya gelince bayılıyorsun; ama yardım etmeye gelince canın çıkıyor.” Kızıyor, kızıyor, kızdıkça negatif elektrik üretiyor, tatsızlık çıkmasın diye belli etmemeye çalışsa bile bakışları, hareketleri, yürüyüşü masayı kuruşu, tabakları koyuşu her şey değişiyor. Her şey daha sert. Elektriği ortalığı kasıp kavuruyor. Bu elektrik önce kendini sonra kocasını yakıyor. Ürettiğimiz olumsuz elektrikler vücudumuzda hastalığa dönüşüyor. Baş ağrıları, fıtık gibi pek çok hastalığın sebebi stres. Stresi biz üretiyoruz. Ne yaşadığımız değil, olaya nasıl baktığımız önemli. Kadın daha olumlu bakabilse duruma. “Ailesinde alışmamış ev işi yapmaya; ama ben de çok yoruluyorum onun yardımına ihtiyacım var, eşimi nasıl yardım etmeye alıştırabilirim?” diye düşünse. Kızmak yerine yanına gidip “Canım sana ihtiyacım var, salatayı sen yapabilir misin ya da çorbayı azıcık karıştırabilir misin, ben yetiştiremiyorum.” dese. Eşine ihtiyacı olduğunda kızmadan tatlılıkla, yardım istese. Genellikle kadın, bir gün söylemişse ertesi gün söylemiyor, “Kaç sefer söyledim, bilmiyor mu? Beni düşünse, sevse, gelip yardım eder zaten, söylemeye ne hacet.” diye düşünüp kızgınlık besliyor. O kızgınlıkla ya suratını asıyor ya da her şeye söyleniyor. Oysa erkekler karısının ihtiyacı olduğunda söylemesini bekliyor. Erkek de bu arada karısının tavırlarına kızdığı için şöyle düşünüyor. “Para kazanıyor ya, afra tafra yapıyor, yapmazsan yapma, ne bulursam yerim, olmazsa gider lokantada ya da annemde yerim.” diye düşünüp ocakta çorba pişene kadar karı koca kafada birbirlerini pişiriyorlar. Erkek de şöyle düşünse “Karım hem dışarıda hem evde çalışıyor, kadın bünyesi zaten zayıftır, o belki benden daha fazla yorulmuştur, yemekten sonra uzanır dinlenirim.” deyip kalkıp yardım etse tatsızlıklar olmayacak. Bir tarafın negatif enerjisini diğer taraf pozitifle karşılarsa ortam düzelir. İki tarafta negatife devam ederse tatsızlıklar huzursuzluklar bitmez. Velev ki kadınsınız, yardım istediniz kocanız da ”Çok yorgunum yardım edemem.” dedi. O zaman kızgınlık besleyerek bir kaç çeşit yemek yapmak yerine, tavır yapmadan inatlaşmadan bir çorba yapıp güler yüzle getirin sofraya “Fazla bir şey yapamadım canım, çok yorulmuşum.” deyin. Az yiyin; ama az sevmeyin. İşin bir de dindarlık ile ilgili boyutu var. Gelen yorumlarda vardı. Bir hanım “Kocası namazlarını aksattığı için kocasına kızdığını, evde tatsızlık olduğu ve ne yapması gerektiğini” sormuştu. Soruya buradan cevap vereyim. Aynı sorunu dindar hanımlar çok yaşıyorlar. Öncelikle şu önemli ki günah işleyene kızmak değil, onun için üzülmek, dua etmek lâzım. Niye? Günahı bize karşı işlemiyor ki, biz niye kızıyoruz? Eğer onun ebedi saadetini düşüyorsak, kızmak yerine onun için üzülmemiz lâzım. Bu arada kendi hatalarımızı da unutmadan tabii. İbadet etmemiz bizim kurtulacağımızı göstermez. Dedikodu, gıybet,kin tutmak…gibi basit gördüğümüz; ama çok önemli olan konulardan biz cuvvallayabiliriz de ibadetlerini beğenmediğimiz insanlar, bizden önce cennete gidebilirler.İbadet önemsiz demiyorum asla, yanlış anlaşılmasın, çok önemli; ama ibadet ettiğimiz için kendimizi kurtulmuş görüp kimseyi hor görmeyelim, işte o zaman en büyük hatayı yapmış oluruz. Peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyuruyor. Ahlak kötü olduğunda ibadetlerin bir değeri kalmıyor. Ayrıca kadın dinen kocasının namazından, ibadetlerinden sorumlu değil. Rabbimizin vermediği yükü üzerimize almayalım. Erkek karısının kılmadığı namazdan sorumlu. Erkek, güzellikle, tatlılıkla uğraşıp elinden geleni yapmak zorunda.Fakat kadının böyle bir yükümlülüğü yok. Kocası ona namazı hatırlatmasını istiyorsa, kadın yapmalı yoksa onun için sadece dua etmeli. Her namaz vakti “Günahkar adam, oturup tv izleyeceğine kalkıp namazını kılsana.” tarzında kızgın bakışları atmamalı tabii bu arada. Adamın kılası varsa da inadına kılmaz sonra. İletişimde düşünce konusu çok önemli bir konu, yazıyorum ama bir derste bitmeyecek. Bir sonraki derste de devam edelim düşünce konusuna inşallah. Bir kaç gün içinde ödevi de bu konuda vereceğim. Şimdi sıra sizde. Konu ile ilgili düşüncelerinizi, yaşadıklarınızı yazın, yorumlar konuyu daha geniş çerçevede görmemiz için önemli. ---------------------------------------------------------------------- İç Konuşmalarımız (Evlilik Okulu 4.Ödev) Düşünme Sanatı (Not defterimden farklı kitaplardan konu ile ilgili aldığım notlardan) Güzel düşünmek bir sanattır ve bir sanatın; tıpkı resim ve müzikte olduğu gibi, devamlı alıştırma yaparak ve icra ederek canlı tutulması gerekir. İnsanın, düşünebilmeyi başarmadan çok önceleri duygularının bir kurbanı olduğunu fark etmek çok önemlidir kuşkusuz. Siz hiç “şevke getirici, coşturucu” bir toplantıya katıldınız mı? Neden devam etmedi? Değişmek, başarmak konusunda bir ilham geldi mi ve sonra neden kesildi? İlham nereye gitti? Neden bir kitap hayatınızı değiştirmedi? Sorun kitaplarda değil. Sorun seminerlerde de değil. Gerçekten iyi olan birçok kendini geliştirme düşünce ve teknikleri var. Bunlar sonuç vermeli ve verebilir. Ama sonuç vermiyorlar ya da istikrarlı bir çözüm getirmiyorlar. Beynimizin çalışma yöntemi bu değil. İnsan beyni, hepimizin sahip olduğu inanılmaz ölçüde güçlü, kişisel bilgisayar denetim merkezidir. Onun sizin için yapmasından hoşlandığınız, mantıklı her şeyi yapmaya gücü vardır. Fakat ona nasıl davranacağınızı bilmelisiniz. Eğer doğra davranış ve doğru yönergeleri dikkatle verirseniz, doğru şeyi yapacak sizin için en doğru şekilde çalışacaktır. Ona inanıp inanmamamız da hiçbir fark yaratmaz. Beyin sadece en çok söylediğimiz şeye inanır. Ona kendiniz hakkında ne söylerseniz, onu yaptıracaktır. Başka seçeneği yoktur. Yaşam Gerçekten Çok Basit, Ne Ekersek, Onu Biçiyoruz. Bir günde zihnimizden ortalama olarak elli, altmış bin arası düşünce geçiyor. Karamsar olanlarda yüzde doksana varabiliyor. Günde elli bin düşünceyi kayda geçirebilseydik, çoğunun tekrarlar ve olumsuz yargılardan ibaret olduğunu görebilirdik. Düşünceler duygularımızı yaratıyor, duygularımız davranışlarımızı belirliyor. Ve biz davranışlarımızın sonucunda aldığımız tepkilerin sorumluluğunu üstlenmek yerine kişileri, koşulları ya da olayları suçluyoruz. Evrende bedelsiz hiçbir şey yoktur. Olumsuz düşüncelerin birikiminin yarattığı çöplüğün bedelini fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak rahatsızlıklar yaşayarak ödüyoruz. Duygular enerjidir. Düşük frekanslı olumsuz düşüncelerin zihnimize hakim olduğu bir yaşam en kötü olasılıkla ölümcül hastalık, en iyi olasılıkla mutsuz ve doyumsuz bir yaşam olur. Kendisine ve başkalarına karşı olumsuz düşünceler besleyen kişi, tıpkı kötü beslenen bir kişi gibi sağlıksız olur. Olumsuz düşünceler, olumsuz duyguları yaratıyor. Bu düşük frekanslı duygular ise bedenin bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Sonuçta bedenimizde her an mevcut olan virüs ve bakteriler, bağışıklık sisteminin direnciyle karşılaşmadığı için hasta oluyoruz. İÇ KONUŞMALARIMIZ HEPİMİZ KENDİMİZLE sürekli konuşuyoruz. Kendimizle konuşmamız söze dökülmüş kelimeler ya da söze dökülmemiş düşünceler şeklinde olabilir. Biz hiçbir zaman kapanmayan, düşünen makineleriyiz. Sessiz içe dönük konuşma ya bilinçli ya da bilinçsiz içsel bir diyalogdur. Çabadan çok farkındalık gerektirir ve kısa zamanda doğal, otomatik bir içe dönük konuşma alışkanlığı oluşur. Madem ki sorun olarak adlandırdığınız şeylerin çoğu gerçekte yalnız sorun olarak algılanır, her birine ne şekilde baktığınız onların gerçekten sorun olup olmamasını belirler. İçe dönük konuşmanızın ifadelerini değiştirmeye başladığınızda eski programınız sizi bundan vazgeçirmeye çalışacaktır. Bu nedenle, işe koyulduğunuzda, ilk önce size bunun sonuç vermeyeceğini, anlatmaya çalışan daha önceki olumsuz programı dinlememe kararı verin. Kendinize yorgun olduğunuzu söylemek yerine bol bol enerjiniz ve şevkiniz olduğunu söyleyin. Sandalyeden kalkmak bile istemediğiniz bir anı düşünün. O an telefon çalıyor ve bu tam doğru zamanda gelen doğru bir telefon, iyi bir haber veren birisi ya da dünyada sizin için en önemli olan birisi. Enerjinize birdenbire ne olur? Şevkinize ne olur? Bir adrenalin dalgası sisteminize çarpar ve birdenbire sizi hayata döndürür. Olumsuz iç ve dış konuşmaları asla yapmayın. Olumsuz cümlelerle kendinizi hipnozlamayın. Bilinçaltınız şu anda, gece gündüz, tam olarak bilinçsizce kendinize tanımladığınız kişi olmanızı sağlamak için çalışıyor. Kendinizi bir diyete sadık kalamayacağınıza inanmak üzere şartladıysanız, bilinçaltınız hiçbir diyetten sonuç almamanızı garanti eder. Bilinçaltınız, sizin için, sadece sizin ve diğerlerinin komutlarını yerine getirir. Sonuçlarla Yaşamak Yeterince sık ve kuvvetle söylerseniz, insan beyni, ona yapmasını söylediğiniz, mümkün olan her şeyi yapacaktır. Beynimize ne koyarsak, onu geri alırız. Bilinçaltı bir süngerdir; yeterince sık ve kesin söylerseniz ona söylediğiniz her şeye inanacaktır bir yalana bile. Beyin, ahlaki yargılarda bulunmaz, sadece ona söyleneni kabul eder. Büronuzdaki masa-üstü bilgisayar ona ne programladığınızla ilgilenmez. Gerçeği söyleyip söylemediğinizi asla sorgulamaz. Sadece kabul eder ve programladığınız gibi hareket eder. Geçmişte kendiniz hakkında söylediğiniz ya da inandığınız şeylerin doğru olup olmaması hiç fark etmez. Bunlar beynin umurunda değildir. Gece uyurken olumlu şeyler düşünün. Uykuya dalmadan önce en son ne düşünüyorsanız beyniniz uyanana kadar onu tekrar edip durur. Beyin asla uyumaz. Olumlu düşüncelerle uykuya dalarsanız sabah mutlu kalkarsınız. Endişe ile uykuya dalarsanız sabah yorgun ve kızgın kalkarsınız. Kırgınlık, Yargılama, Suçluluk ve Korku Her Şeyden Çok Sorun Yaratır. Kırgınlık (gücenme, darılma, öfke) uzun zaman içte tutulduğunda bedeni yemeye başlıyor ve kanser dediğimiz hastalığa neden oluyor. Sürekli kendimizi ya da başkalarını eleştirmek, yargılamak, “romatizma hastalığına” sebep oluyor. Affedememek “kanser” sebebi. Suçluluk duygusu daima ceza arar ve bu ceza da ağrılar yaratır. Korku ve gerginlik, kellik, ülser, hatta ayak ağrılarına neden oluyor. Kırılma, gücenme, darılma duygularımızın üstesinden gelebilmek, kanseri bile yok edici bir düşünce gücüdür. Geçmişimizden kurtulmalı ve herkesi bağışlamalıyız. Bedenimizde “hastalık” denen şeyi üreten çoğu zaman biziz. Bir araştırmada; aynı hastalıktan aynı seviyede giden hastaları alıp iki gruba ayırıyorlar. Bir gruba affetmenin önemi üzerine eğitimler veriyorlar. Diğer gruba bir eğitim verilmiyor. Affetme eğitimi alan gruptaki hastalar kısa zamanda iyileşiyor. Başkalarını Suçlamak Bir soruna takılı kalmak istiyorsanız, suçlamak en emin yoldur. Birisini suçladığımızda, gücümüzden vazgeçeriz. Öncelikle affetmeyi öğrenmemiz lazım. ŞİMDİ GELDİK ÖDEVİMİZE Ödev 1: Hayatınızda affedemediğiniz bir kişi bile varsa bu ödevi mutlaka yapın. Affetme Alıştırması Sessiz bir odaya girin. Hafif bir sesle 5-10 dakika şu çalışmayı yapın. Gözlerinizi kapatın, hafif sesle aşağıdaki cümleyi söyleyin. Boşluk yerinde affetmek istediğiniz kişinin adını söyleyin. “Affetmek istediğim kişi ………………dır ve onu Allah rızası için affediyorum.” Tekrar tekrar söyleyin. Ödev 2:Kendi İçe Dönük Konuşmanızı Dinleyin Gelecek üç gün boyunca, kendinize söylediğiniz içe dönük konuşmanızın her kelimesini dinleyin. İyi veya kötü. Düşüncelerinizi dinlemeye başladığınızda kontrol etmeye de başlayabilirsiniz. Biraz üzerinde durup emek sarf etmeniz lâzım. Değişmek için ”Evlilik Okulu 3.Ders Ödev”deki alıştırmaları yapmak gerekir Bunun için de gayret edilmeli hemen vazgeçilmemeli. Mesela istediği saatte yatmasına izin verdiğiniz küçük bir çocuğunuz var. Ve artık çocuğun her gece 20.00 de yatması için karar veriyorsunuz. İlk akşamın nasıl olacağını düşünebiliyor musunuz? Çocuk yeni kurala karşı tepki duyacak, ağlayıp, bağırıp tepinecektir. Yatağa gitmemek için elinden geleni yapacaktır. Ona boyun eğerseniz, çocuk kazanacak ve sizi sürekli kendi kontrolü altına almaya çalışacaktır. Alışkanlıklarımızda tıpkı içimizde bir çocuk gibidir. En az üç hafta yeni bir alışkanlık ya da davranış için gayret sarf edersek, o da bir süre sonra yeni durumu kabullenecektir. Üç gün boyunca arada bir kendinizi dinleyin ve en son neyi, kaç kez düşündüğünüze dikkat edin. |
22 Ocak 2013, 12:45 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Evlilik Okulu... Kayınvalide Sorunları (Evlilik Okulu 5.Ders) Bu hafta iletişim konusuna başlayacaktım; fakat aileler konusu iletişimi çok önemli oranda etkilediği için önce aile konusunu işleyelim, sonra iletişime geçelim diye düşündüm. Maalesef çok ciddi gelin-kayınvalide sorunlarımız var. Bu sorunlar evlilik hayatını zannettiğinizden çok fazla etkiliyor. Konu ili ilgili haber 7 de iki yazı ve daha önce de sitede iki yazı yazmışım. Bu yüzden yeni bir yazı yazmadım, önceki yazılarımı kısaltarak ve birbirine ekleyerek düzenleme yaptım ve aralara yeni cümleler ekledim. İşte bu haftaki dersimiz: Türk kadınlarının çoğunda kayınvalideye karşı ön yargı var. Kayınvalidesi ile iyi anlaşan hanımlar konuyu üzerlerine almasınlar. Fakat gelin- kayınvalide sorunlarının yaşandığını aileler çok fazla. Kayınvalidenin her sözü geline batıyor, hiç bir hatası unutulmuyor, özenle kaydediliyor. Kayınpederlerle pek sorun yaşanmıyor. Sorunlar daha çok kadınlar arasında. Kayınvalide, görümce ve elti üçgeninde kaynıyor. Kayınvalide büyük bir sıkıntı olarak görülüyor. Mümkün olduğu kadar benden uzak olsun hatta mümkünse aynı gezegende olmayalım. “Artık çocuklarının mürüvvetini de görmüşler yavaştan yavaştan dünyadan gitseler.” diye bakılıyor. Öncelikle dünyaya imtihan için geldik. Sıkıntıdan kaçış diye bir şey yok. Sen kayınvalideyi sıkıntı diye görüp ondan kurtulmaya bakarken Allah sana öyle sıkıntılar verir ki kayınvalide en hafifi kalır. Her şeyden önce kayınvalide mümin kardeşimizdir, düşmanımız değil. Hataları olabilir, kusurları olabilir. Bize düşen affetmek ve iyi muamelede bulunmak olmalı. Ülkemizde depresyon yüzünden psikiyatra giden kadınların çoğu, kayınvalide meselesinden gidiyorlarmış. Bana da bu konuda hanımlardan mailler geliyor. “Çok bunaldık, nasıl davranmalıyız?” diye. Gelinler genellikle kayınvalide ile ya çatışmaya giriyorlar, düşman oluyorlar ya da kayınvalide ile irtibatı azaltarak, az görüşme yolunu tercih ediyorlar. İkisi de çözüm değil. Öncelikle kayınvalidenizin iyi olmasını beklemeyin, siz iyi olun. Bir gelin kayınvalidesinin huyunu değiştiremeyeceğine göre, en akıllıca olanı kayınvalidesini tanıyıp, ona göre doğru adımlar atması olabilir. Çünkü kayınvalide ile sorun olduğunda kayınvalideniz üzülür; fakat sizin evliliğiniz bitme noktasına gelebilir. Eşinizle birbirinizden nefret etmeye başlayabilirsiniz. Sağlığınızdan olabilirsiniz. Kayınvalidenizin size hiçbir zaman veremeyeceği zararı, yanlış davranarak, sinir olarak kendi kendinize vermeyin. Bu noktada en çok zararı kadın ve eşi görüyor. O zaman kayınvalide ile çatışmadan değil, çözümden yana olunmalı. İyi bir iletişimde en önemli şey karşınızdakini tanımaktır. Tanır ve ona göre adım atarsanız, işiniz kolay olur. Ben en çok görülen kayınvalide tiplerini grupladım. Tabi bu gruplara girmeyen tiplerde vardır; ama ben en çok görülenleri yazdım. Oğluna düşkün olanlar: İyi niyetlidirler, gelinleri ile oğullarının mutlu olmasını isterler; fakat oğullarından kopmak istemezler. Sık sık yemeğe gelsinler, onlarda yatsınlar, zamanlarının çoğunu onlarda geçirsinler isterler. Yemek yapar çağırırlar, bir sebeple sürekli görüşmek isterler. Özellikle oğullarının yeni evlendiği dönemde bu düşkünlük had safhadadır; çünkü evlatları yeni evden ayrılmıştır, onu az görmek, kaybetmiş gibi olmak zorlarına gider, yaptıkları yemekler boğazlarından geçmez. Gelinler oğullarına düşkün kayınvalide modeline gıcık olurlar. Gitme gelme konusunda eşleriyle sürekli inatlaşırlar. Kocalarının ailelerinin yanına tek başına gitmeleri bile sorun olur. Ne kendi gitmek ister ne kocasını gitmesini ister. Oysa yapılacak en akıllıca davranış inatlaşmadan ilişkileri sürdürmektir. Yeni evliyken biraz daha fazla gitmek, yaptıkları yemeklerini övmek, iyiliklerini takdir etmek onları mutlu eder. Gelinler, yeni evliyken çok gidersek hep öyle alışırlar, öyle isterler diye korkuyorlar. Uzak durmaya az görüşmeye çalışıyorlar. O zamanda aile, oğlumuz elden gidiyor, korkusu ile daha çok üstüne düşebiliyor, bu da işleri iyice çıkmaza götürüyor. Zamanla bu düşkünlük azalır, onlarda oğullarının evden ayrıldığını ayrı bir evi olduğunu kabullenirler, tabi gelin yanlış bir metot izlenmezse. Tabii bir de birlikte oturanlar var. Böyleleri için oğluna düşkün anneler daha da sorundur. Bu kayınvalidelerin gelinlerin yatak odasına girip oğullarının üstünü örten tipleri bile mevcuttur. Gelinin gece yıkanıp yıkanmadığı takip edenler de mevcut bu arada. Her duruma sinir olup kendine ve eşine zarar vermektense çok ciddiye almamak, gülüp geçmek gerekir, bu tiplere. Kıskanç olanlar: “Oğlumu kaybediyorum” korkusuna düşerler. Oğullarının kendinden başka bir kadını çok sevmesine tahammül edemezler. Korkarlar ki oğulları karısının sözüne bakıp annesini sevmekten vazgeçebilir. Bu yüzden oğlu ve gelininin çok iyi anlaşmalarından, muhabbet etmelerinden rahatsız olurlar. Fakat gelinlerin zannettiği gibi ayrılsınlar da istemezler. Böyle bir kayınvalideniz varsa onun yanında çok mutlu pozlara girmeyin, eşinizle birbirinize “aşkım, canım” gibi muhabbet hitaplarında bulunmayın, onun kıskançlık damarlarını zorlamayın.Kayınvalidelerinin kıskandığını anlayan gelinlerin çoğu, inadına, kayınvalidesini sinir etmek için çok mutluymuş havalarına girerler. Kocalarının aldığı her yeni şeyi, kayınvalideyi çatlatmak istermiş gibi gözlerinin içine sokarlar. Bu davranış zarardan başka bir şey getirmez. İnsanların hasetlik ve kıskançlık duygularını körüklememek lâzım, zararlarından korunmak için. Geçenlerde bir hanım anlattı: “Kocam bana yıllarca yalvardı ‘Annemlere gidince arada ufak ufak kavga edelim, annem sevinir.’ dedi ama kesinlikle kabul etmedim onların yanında hep çok iyiymişiz gibi davrandım; ama şimdi anlıyorum ki bu davranışımın bana çok zararı olmuş.” Kıskanç kayınvalidenin yanında eşinizle muhabbet etmeniz en büyük hata. Kıskanan kayınvalideler tehlikelidir, oğlunun size olan ilgisini azaltmak için arkanızdan konuşabilir bu da zamanla eşinizi etkileyebilir. Bu yüzden en iyisi akıllıca davranmak, onun kıskançlık duygularını kabartmamak gerekir. Gelini kabullenmeyenler: Oğlu onun seçtiği kızla evlenmeyen kayınvalidelerdir onlar. Çoğu zaman akrabadan ya da komşudan bir kız, gelin adayı olarak beğenilir; fakat oğlu onu dinlemez, gidip başka bir kızla evlenmek ister. Yeni gelin adayı bir türlü beğenilmez, kızın ailesine, boyuna posuna türlü kusurlar bulunur. Nişan düğün aşamalarında türlü sorunlar çıkarırlar, sürekli söylenirler, gelinin her yaptığı onlara batar. Bu kayınvalideler ile zıtlaşmak, inatlaşmak kimseye bir şey kazandırmaz. Tam aksi gelin inatlaştıkça oğluna “Gördün mü benim dediğim kızı almadın, bu gelin bizi beğenmiyor, karın bizi sevmiyor.” diye arkanızdan konuşur. Kötülükten kimse hiç bir şey kazanmaz. Allah rızası için iyi davranmak, huysuzluklarını görmezden gelmek lâzım. Her insanın bir zayıf noktası vardır. Kayınvalidenin zayıf noktasını bulup oradan yaklaşmak kazanmaya çalışmak daha akıllıca olur. Kiminin zayıf noktası paradır. Ona hediye almak, altın götürmek gönlünü kazanmanızı sağlayabilir. Bazıları gelinin iş yapmasından mutlu olur. Misafiri geleceği zaman pasta börek yapmak ya da yemek yapıp götürmek, evini temizlemesine yardım etmek, sizi kabullenmesini kolaylaştıracaktır. Gelinden ilgi bekleyenler: Onlar kayınvalide olma konusunda ağır takılırlar. Oğullarına gelinlerine hiçbir şekilde müdahale etmezler. Onları evlendirerek bütün görevlerini yapmış gibi dururlar. “Biz geline hiç karışmayız, anlayışlı, akıllı kayınvalideleriz.” havasındadırlar. Koca bir yalan. Gelinleri, oğulları, gelip gitsin diye can atarlar; fakat gelmezlerse de “niye gelmiyorsunuz?” demeye de tenezzül etmezler. İyi kayınvalide olacağız diye kendilerini fazlasıyla kasarlar. Bakmayın siz onların “Evladım siz yuvanızda mutlu olun, bu bize yeter” demelerine. Yolunuzu gözlerler; fakat söyleyemezler. Onları kendi hallerine bırakmayın, irtibatınızı kesmeyin. El gün için yaşayanlar: Bu kayınvalideler için en önemli şey “el ne der” dir. Bütün gayretleri ele güne karşı iyi görünmektir. Genellikle gezmeci tiplerdir. Tabii çok gezdikleri için misafirleri de eksik olmaz. Her yere gelinle gitmek isterler. Misafiri geldiğinde de gelin hizmet etsin, ele güne karşı açık vermeyelim kaygısındadırlar. Gelinler kayınvalide ile bu kadar takılmayı sevmezler. Zaten onlara takılırlarsa kendi ev düzenleri kalmaz. Gönülleri olsun diye fırsat buldukça gezmelerine katılmaya çalışın. Gidemediğiniz zamanda tatlılıkla halletmeye çalışın, mazeretlerinizi söyleyin. Surat asarlarsa aldırış etmeyin, tavır almayın, kızgınlıkları çabuk geçer genellikle. Kırılgan tipler: Bu tipler alıngandır, her sözden nem kaparlar, küserler. Hep ilgi beklerler. Küçücük hastalıkları abartır, ilgi görmek için yataklara düşerler. Çocuk gibidirler. İlgi gördüklerinde çabuk mutlu olurlar. Hep takdir bekleyenler: Onların en çok istediği “Ne kadar iyi kayınvalide” olduklarını gelinden duymaktır. Onlar genellikle kendi ailelerinden takdir görmemiş olanlardır. İyidirler; fakat elbette hatasız değillerdir. Eğer küçük hatalarına odaklanmaz, iyiliklerini takdir ederseniz, sizden iyi gelin yoktur. Feminist kayınvalideler: Onlara göre erkek milletinin hepsi birdir, oğlu da olsa. Bu yüzden hep gelinlerini haklı görürler, oğullarına karşı gelinlerinden taraf olurlar. Onların gazlarına gelip eşinize tavır almayın, “Bak annen bile beni haklı buldu.” diye şişinip, hatalarınıza kılıf bulmayın. Eşinizin hatalarına görmek yerine kendi hatalarınızı görmeye çalışın. Kayınvalidenizin sözlerini çok ciddiye almayın, sonra eşinizle aranız bozulur. Korkak kayınvalideler: Yeni nesil kayınvalideler fena halde gelinlerinden korkuyorlar. “Oğlan zaten bizim oğlan aman gelinle arayı bozmayalım.” diye her daim gelinle iyi geçinme çalışmasındadırlar. Gelinlerin her türlü saygısızlığını görmezden gelir, haklı mazeretler bulmaya çalışırlar. Oğlu ve gelini arasındaki tatsızlıklarda da feminist kayınvalideler gibi hep gelinden yana olmaya çalışır, oğullarına kızarlar. Kayınvalideniz hep sizi haklı çıkarmaya çalışıyorsa, bu sizin haklı olduğunuzu göstermez, kadıncağız sizden korkuyordur. Tırnaklarınızı biraz kısaltın. Ahlakı kötü olanlar: En zor olan onlardır. Kötülükleri sadece gelinlerine değildir. Pek sevilmeyen tiplerdir; huysuz ve geçimsizdirler. Akrabalarına, eşlerine, kendi evlatlarına da kötü davranırlar. Huysuz tiplerdir. Yapılan iyiliklere bile bir kulp takarlar. Arıza çıkaracak şeyleri mutlaka bulurlar. Bu tiplere kızmak ve sinirlenmek, yaptıklarında mantık aramak ruh sağlığınızı bozar. Sadece acımak lâzım. Dünya ve ahiret hayatları zarar içinde olan kadınlardır onlar. Allah rızası için iyilik yapmayı onlarda tadabilirsiniz. Çünkü hiçbir iyiliğinizin kıymetini bilmeyeceklerdir belki altından kötülük bile arayacaklardır. Zaten yaptığınız her iyiliği yapmaya sizi mecbur görürler. Onların huysuzluklarına takılıp hayatı eşinize de kendinize de zindan etmeyin. Bakalım ne kadar Allah rızası için davranabiliyorsunuz kendinizi test edin. Bir bardak su veriyorsak, yaptığımız yemeklerden yiyorlarsa ahirete yatırım yapmamıza yardımcı oluyorlar demektir. Sayelerinde sevap hanemiz genişliyor demektir. Hele bir de huysuz ve zor insanlarsa sevabımız kat kat artıyor demektir. Yaptıkları nefsimize ağır geliyor onda sevap çok demektir. Dernek, vakıf çalışmalarında koşturan, elinden Kur’an düşmeyen fakat kayınvalidesini görmek istemeyen kalpleri kinle dolu mücahideler (!) var. Bu yüzden “Affetme” konusu çok önemli. Yaptığımız iyilikler ve kötülükler ancak kendimiz içindir. Karşımızdaki sadece sebeptir. Bu yüzden yaptıklarımızın karşılığını insanlardan değil Rabbimizden beklemeliyiz. Bırakın kayınvalide bilmesin, eşiniz bilmesin. Bilen biliyor önemli olan da o değil mi? Bir iyiliğe binlerce kat fazladan sevap bahşeden yüceler yücesi Rabbimiz bildikten sonra gerisi pek de önemli olmasa gerek. Kusurlarımıza rağmen birbirimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. Bu konuda sorun yaşayanlar işe kayınvalideyi sevmeye çalışarak ve ona Allah rızası için iyi davranarak başlayabilirler. Kayınvalidenin öncelikle mümin kardeşimiz olduğunu unutmayalım. Rabbimizden af bekliyorsak önce kendimiz affedebilmeliyiz. “Aşkım seni çok seviyorum; ama seni doğuran kadını sevmiyorum” gibi söz ve davranışları ile bunu anlatan kadının sevgisine hangi erkek gerçekten inanır? Erkek bu sevgiye sadece inanmış gibi yapar. Fakat bir süre sonra bu sevgiyi sorgulamaya başlar. Çünkü anne evlat bir bütünün parçalarıdır. “Canım senin kafanı seviyorum ama ellerini ayaklarını hiç sevmiyorum” demek gibidir bu. Düşünün ki bir arkadaşınız size “Çocuğun şımarık, ondan hiç hoşlanmıyorum ama seni seviyorum” dese onun sevgisi size ne kadar inandırıcı gelebilir. Aman bana ne, beni seviyor, sadece çocuğuma laf söylüyor mu dersiniz yoksa çocuğunuza söylenen sözü üstünüze mi alırsınız. O günden sonra o arkadaşınıza gıcık olmaya başlamaz mısınız? Erkekler, eşleri ile annelerinin birbirlerini sevmelerini, iyi anlaşmalarını isterler. Karısının annesi ile iyi anlaştığı ya da anlaşmak için gayret ettiğini gören erkek bunu her zaman takdir eder. Eşiyle muhabbet etmek isteyen, aşkını sevgisini yaşatmak isteyen kadın, eşinden önce kayınvalidesi ile iyi geçinmeye bakmalıdır. En etkisiz görünen, gelini ile ilgili hiç konuşmayan bir kayınvalide bile erkek üzerinde sessizliği ile etkilidir. Hanımlar! Annesini sevmediğiniz adamla muhabbetli bir evlilik hayatınız olması pek mümkün değil. Dikkat ederseniz sadece iyi davranmaktan bahsetmiyorum. Sevmekten bahsediyorum. Onlar sevap kapımız olabilir. Şimdi soruyorum: Erkeklere: Karınızın aileniz ile ilgili yaşadığı sorunlar sizi ne kadar etkiliyor? Hanımlara: Kayınvalideniz ile ilgili hangi sorunları yaşıyorsunuz? Evliliğinizi ne kadar etkilediğinin farkında mısınız? İsterseniz daha iyi geçinebileceğinizi düşünüyor musunuz? Not:Bu yazı gelin- kayınvalide üzerine oldu. Erkekler ve kayınvalideleri ayrı bir ders konusu. İnşallah onu da yazacağım. ------------------------------------------------------------------------------------ Yormadan Seveceğim Seni (5. Ders Ödev) “Yormadan, sormadan seveceğim seni sadem” diye bir şarkıdan aklımda kalan, arada bir dilime dolanan sözler var, çok şey ifade eden. Günümüz sevgileri çok yorucu. Sevgi sevinç vermeli; fakat sevgiler artık yorgunluktan başka bir şey vermez oldu nerdeyse. Sevgilerimiz bedenimizi yoruyor, ruhumuzu yoruyor, cebimizi yoruyor. Neden? Günümüzde materyalist bir dünyada yaşadığımız için, her şeye menfaat ile bakmaya başladık. Reklamlarda gördüğümüz şeyler bilinçaltımıza yerleşiyor. Dikkat ederseniz reklamlarda sevgi her zaman menfaatle bağlantılıdır. Erkek sevgisini tek taş yüzükle gösterir, kadın savurduğu saçları ya da güzelliği ile erkeği kendine bağlar. Adamın arabası iyiyse mutludur, şarkılar söyler, kadın mobilyalarını değiştirmek isteyen kocasının boynuna atlar. Menfaatını göremediğimiz sevgiyi kabul etmez olduk. Nişanlı kızlar nişanlıları istediği eşyaları almayınca sevilmediklerine inanıyorlar. Erkeğin cebindeki paranın bir limiti olduğunu düşünmüyorlar. Ya da erkek karısının duygusal ihtiyaçlarını maddi şeylerle karşılamaya çalışıyor. “Maddi bir sıkıntımız yok, cebinde kredi kartın var, ihtiyaçlarını karşılıyorum, mutlu ol, benden ayrıca ilgi, sevgi, bekleme” diyebiliyor. Çok beklenti içindeyiz, bu da bizi mutsuz yapıyor. “Muhabbet Olsun” kitabımda bir madde vardı “Umma ki küsmeyesin” Çok umduğumuzda çok küsüyoruz. Hep eşimizden beklenti içindeyiz. Beklentilerimiz sevdiğimiz insanı geriyor, yoruyor. Ne zaman ki beklentilerimizi en aza indirip Allah rızası davranmaya başlarsak iki dünya mutluluğumuz için doğru adımları atmış oluruz. Bunun için de önce niyetlerimizi düzeltmemiz, beklentisiz, temiz bir sevgi ile sevmemiz lâzım. Niyet çok önemli. Biz mutlu olma niyeti ile seviyoruz. Mutlu etme niyeti ile değil. Niyet yaptığımız işe anlam katar. Niyetimizi bozmadan biz bozulmayız. Her şey niyetle başlar. Bir noktada da düşünce gücü dediğimiz şey. Fakat Müslüman olarak “niyet” kelimesi bizim için çok geniş anlamlıdır. Abdeste namaza, oruca her şeye niyetle başlarız. Niyet yoksa ya da bozuksa ibadette yoktur. Gösteriş için sadaka veren kişinin ibadeti yoktur. Sevmeye de iyi bir niyetle başlamamız gerek. Niyetimizin de ana şartı her şeyden önce “Allah rızası” için olmasıdır. İyi bir niyetle yapılacak olan iş, imkanlar sebebi ile yerine getirilememişse bile sevabını yapmışız gibi gelir bizi bulur. Günümüzde bize dünya ve ahiret saadetini kaybettiren en önemli şey niyetlerimizin bozulması.Bir mümin olarak yaptıklarımızı önce Allah rızası için yapmamız gerekirken genellikle menfaat için yapıyor olmamız. Menfaat deyince aklımıza ilk maddi menfaatler geliyor. Fakat duygusal menfaatlerde niyetimizi çok bozuyor. Birine iyilik yapıyoruz, karşılığında hemen iyilik bekliyoruz. İyilik yaptığımızdan iyilik görememişsek hemen tavır almaya başlıyoruz. Mesela kayınvalidenize iyilik yaptığınız halde o bunu görmezden geliyor. Buna rağmen hâlâ iyi olmaya devam edebiliyorsanız Allah rızası için yapıyorsunuzdur. Eşinizin huysuzluklarına rağmen Allah rızası için ona iyi davranmaya devam edebiliyorsanız, niyetiniz güzel demektir. “Ben ona iyi davrandım o da bana iyi davransın. Ben ona güler yüz gösterdim o da hemen benimle ilgilensin. Yoksa bir daha yapmam.” Duygusal hayatımızda “al parayı, ver domatesi” şekline dönüştü. Para yoksa domateste yok. Benim istediklerimi yapmazsan ben de senin istediklerini yapmam. Aslında sevgi ilişkisi olan yerde menfaat ilişkisi olmaması lâzım. Bu haftaki ödevimiz “yormadan sevmek” için gayret sarf edeceğiz. Yakınlarımızın bize yaptıkları yanlışları, yapan kişi özür dilemediği halde Allah rızası için affedebiliyorsak imanımız olgun bir imandır. Zaten bu imtihanlar da çiğlikten kurtulup, olgunlaşmamız için değil mi? Madem ki Rabbimiz eş ve evladın bir imtihan olduğunu bize âyetlerinde bildiriyor, bu imtihanı hem kendimizi hem onları yorarak; kavga ederek ve strese girerek kazanmayı nasıl umuyoruz bilmiyorum. |
22 Ocak 2013, 12:48 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Evlilik Okulu... Evlilikte Cinsellik Ne Kadar Önemli?(Evlilik Okulu 6.Ders) Evlilik Okulunda altıncı derse geldik. Geçen derslerde “iletişim konusuna geleceğiz” demiştim. Karı koca muhabbetini etkileyen üç önemli iletişim çeşidi vardır. Dokunarak iletişim, kelimelerle iletişim, beden dili ile iletişim. İlk olarak “Dokunarak iletişim” ile başlıyoruz. Yani “cinsellik ya da evliliğin yatak odası” diyelim. Cinselliği; kötü, pis, kirli, ayıp ve günahla özleştiren Hıristiyanlık etkisinde kalmış batı uygarlığı, kırk elli yıl öncesine kadar cinsel konularla ilgili çok katı tutum sergilemiş. Anadolu Müslümanlığı da Ortadoks Bizans etkisiyle cinsellik konusunda Hıristiyanlığın yanlış tutumundan etkilenmiştir. Yahudi kültürü de cinselliği kötülük olarak gören en katı kültürlerden biridir. Oysa İslam dininde cinsellik hayatın ve dinin bir parçasıdır. Karı-koca muhabbetinin sebebidir. Peygamberimiz cinsellikle ilgili sorulara açık açık cevaplar vermiş; “karı-koca arasındaki cinsel ilişkide sadaka sevabı” olduğunu belirterek evliliği ve cinsel ilişkiyi teşvik etmiştir. Cinsellik karı kocayı sukûnete ulaştırırken bir yandan da kadın erkek arasında bir enerji aktarımıdır. Cinsel sorunlar yüzünden boşanmalar çok; fakat çiftler bu konu ile dile düşmemek için dava dilekçelerine yazdırmaya çekiniyor ve şiddetli geçimsizlik diye yazdırıyorlar. Cinsel sorunlar kadınlarda da erkeklerde de görülüyor; fakat ülkemizde yapılan araştırmalar da kadınlarımızın ciddi cinsel sorunlar yaşadığını gösteriyor. Burada ne kadınları ne erkekleri suçluyoruz. Toplum olarak bir yanlışın içindeyiz. Bu konuda doğru düzgün bir eğitim olmadığı gibi bir de korkutan, cinselliği aşağılayan bir eğitim var. Bu da en çok kadınları olumsuz etkiliyor. Bir yurt dışı seminerimde bir salon dolusu yaşları yirmi üzerindeki genç kızların sorduğu ilk soru şuydu: “İlk gece canımız yanar mı?” Avrupa da doğmuş, internetle büyümüş genç kızlar bunlar. Neden bu sorular? Çünkü Türk anneler tarafından namuslarına sahip çıksınlar diye cinsellikten korkutularak büyütülmüşler. Böyle bir eğitim olamaz. Bu genç kızlar evlendikleri zaman cinsel sorunlar yaşayabiliyorlar. Konuyu soru cevap başlıkları altında yazdım. Cinsellik internetten öğrenilebilir mi? Evet öğrenilebilir, bu okuduğunuz yazıyı da sonuçta bir internet sitesinden okuyorsunuz? Evlilik okulunda bu konuları yazıp yazmama konusunda tereddüt ettim. İnternette cinsel eğitimle ilgili uzmanların hazırladığı siteler var. Oralardan faydalanılabilir mi diye bir araştırma yaptım. Bir site bulayım ve sizleri cinsel eğitim için o siteye yönlendireyim diye düşündüm; fakat uygun bir site bulamadım. Dindarların hazırladığı bir site olsun istedim. İstediğim gibi bir site bulamadım. Bunun dışında bazı sitelerde inancımıza uymayan tavsiyeler var. Rahatlamak için alkol alın gibi ya da haram olan ilişkiler tavsiye edilebiliyor. Bu konuda hassasiyetimiz olduğu için, tavsiyelerin bizim için güvenli olması gerekiyordu. Ayrıca bazı sitelerde çok ve karışık bilgi var. Daha net ve temiz bilgiye ihtiyacımız var. Kiminde sorunlar yazılmış çözüm için bize gelin deniyor. Oysa bize çözümlerde lâzım. Bu yüzden bu eğitimi sitemizde yapmaya karar verdim. Benim yazdıklarım kadar burada sizlerin yaptığı yorumlarda çok önemli. Kadınlar erkekler bu konuda neler düşünüyor, hangi sorunlar yaşanıyor. Konuşulsun. Madem ki bu konuları kimse kimseyle konuşamıyor, sorunların üstü kapatılmaya çalışıldıkça patlak veriyor, o zaman burada sorunları çözmeye çalışalım. Tabi hassas bir konu, kullandığımız dile dikkat etmek ve sözcükleri özenle seçmek lâzım. Yazı ve yorumlarda. Cinsel eğitimin bütün konularını evlilik okulu dersi içinde yapmayacağız, çünkü pek çok konu var, burada bitiremeyiz. Ana konulara deste başlayacağız, diğer konuları sitemizin “Cinsel Eğitim” bölümünde devam edeceğiz. Uzmanlardan seçtiğimiz ya da özel dosya olarak hazırlayacağımız yazıları sizlere ulaştıracağız. İnternette bir de cinsel ürünler satmak için ticari amaçla kurulmuş; cinselliği kaba ve hayvani bir eylem olarak gösteren porno siteleri var. Bu sitelerin karı koca cinsel hayatına hiç bir katkısı olmadığı gibi zararları vardır. Manevi hayata zararları da ayrı bir konu. Gençler içinse tümden zararlı. Pornodan zaten cinsellik öğrenilmez. Porno izleyen pek çok genç kızdan; “cinsellikten iyice korktukları ve tiksindiklerini” duydum. Cinsel eğitim kitapları faydalı mıdır? Evet, güzel hazırlanmış kitaplar var ve bunlardan faydalanılabilir. Fakat bazı kitaplarda bilgi karmaşası oluyor, bilgiler çok ve dağınık verilmiş oluyor, o zaman okuyucunun işine yaramıyor. Cinsel eğitim için daha çok erkek hocaların yazdığı “İslam’da cinsel hayatın” anlatıldığı kitaplar var. Faydalı güzel kitaplar var içlerinde. Fakat bu kitaplara kadınlar hep bir temkinli yaklaştılar ve cinselliği hep bir erkek meselesi olarak gördüler. Oysa cinsellik kadın ve erkeğin ortak meselesi. Biraz da bunun için cinselliği dindar kadınların anlatması gerektiğini düşünüyorum. Evlilik kitapları yazmaya başladığımdan 2002 den beri kitaplarımda bir kaç yazı ya da hikaye ile cinselliğin önemine mutlaka değiniyorum. Sitemizde yazılarını yayınladığımız “Sakın Okumayın Cıs” kitabının yazarı Kadın Doğum Uzmanı Dr. Ünzile Girişgin’in kitaplarını ve yazılarını da çok önemsiyorum. Okumanızı tavsiye ederim. Bir evlilik okulumuzda ders kitabı olarak okutmuştum. Ünzile Hanım da gelip bize seminer vermişti. Şu sıralar bebek büyüttüğünden dolayı sitemiz için düzenli yazı yazamıyor; fakat ara ara yeni yazılar alacağız; bazen de kitaplarından, yazılarından bölümler yayınlayacağız. Cinsellik sadece yatak hayatı mıdır? Cinselliğin, evlilik hayatını, ne kadar çok etkilediğinin farkında olmayanlar, cinselliği küçümsemişlerdir. Cinsellik pek çok kişinin zannettiği gibi sadece yatak odasında belli bir zaman dilimi içinde yaşanan bir şey değildir; bütün evliliği etkiler. Seminerlerimde” Kocalarınızın geleceği saatte biraz süslenin, kendinize çeki düzen verin:” dediğim zaman hanımlar gülüşüyorlar. Bazen arada biri çıkıp diğerlerinin söyleyemediğini dile getiriyor: “Kocayı kapıda öyle karşılarsak adamın aklına başka şeyler gelebilir. Elimizi verirsek, kolumuzu kaptırırız.” diyenler çıkınca bunu söyleyene destek olanlar çok oluyor. Cinselliği sevmeyen kadın kocasının yanına oturmak hatta elini tutmak bile istemeyebiliyor, sonu yatakta bitebilir, diye. Ayrıca cinsel tatminsizlik iki tarafında birbirlerine kızgınlık duymalarına sebep oluyor. Kısacası tüm evlilik hayatını etkiliyor. Kadınlar neden cinsel sorunlar yaşıyorlar? Kadınlar isteksiz mi yaratılmışlar? Allah kadına da erkeğe de cinsel istek ve arzu vermiştir. Fakat kız çocukları büyütülürken cinsellikten korkutularak büyütülürse evlendiğinde korku isteğin önüne geçip cinsellikten keyif almasına engel olabilir. Ayrıca bu konuda eğitim olmayınca kadın kendi bedenini tanımıyor, erkek kadına nasıl davranacağını bilmiyorsa cinsellik karı koca arasında bir eziyete dönüşüyor. Kadın ve erkeğin cinsellikte temel farklılıkları nelerdir? Kadın erkek yaratılış farklılıkları cinsellikte de ortaya çıkar. Erkek cinselliği daha açık ve uyarımı daha kolaydır. Hatta erkek istemese bile rüya ile ya da etkileyici bir görüntü ile cinsel duyguları uyanır. Kadın cinselliği üstü örtülü bir hazine gibidir. Kadın hazinenin toplanmasına izin verirse erkek de emek verip çaba gösterirse ikisi için de en büyük zenginliktir. Cinsel sorunlar kadınları nasıl etkiliyor? Cinsel sorunlar karı koca arasındaki iletişimi bozuyor, kadın zevk almayınca kendini kullanılmış hissediyor. Cinsel hayatı kötü giden kadınlarda bedensel hastalıklar ortaya çok çıkıyor. Baş ağrısı, rahim hastalıkları ve fıtıklar, çoğu zaman tatmin olmamış bedenin isyanıdır. Bu yüzden iletişime cinsellikle başladık çünkü cinsel sorunlar varsa iletişimde yol kat etmek zordur. Cinsel sorunlar erkekleri nasıl etkiliyor? Kadın da cinsel sorunlar varsa bu erkekte öfke yapar. Reddedilen ya da karısı tarafından istenmediğini anlayan erkeğin cinsel enerjisi öfkeye dönüşür. Erkekteki öfke, çoğu zaman iyi gitmeyen cinsel hayatın habercisidir. Bir erkek; çaya, çorbaya, çocuğa bağırıyorsa cinsel hayatında sorun olma ihtimali yüksektir. Bu evliliğin, dışarıdan görünmeyen iç yüzüdür ve diğer insanlar tarafından yanlış yorumlanabilir. Mesela sessiz, sorun çıkarmıyor, kocasına hizmet ediyor gibi görünen bir kadın ve karşısında her şeye bağıran, kızan öfkeli bir erkek varsa (erkekte akıl hastalığı yoksa) büyük ihtimalle yatak sorunları vardır, karısı tarafından geceler reddediliyordur; erkek de acısını gündüz çıkarmaya çalışıyordur. Böyle evlilikleri dışarıdan gözlemleyenler özellikle kız çocukları babalarına, anneye haksızlık ettiği için kızgınlık besleyebiliyorlar, hatta erkeklerden ve evliliklerden soğuyabiliyorlar. Oysa karşılıklı olarak birbirlerine şiddet uyguluyorlardır; fakat görünen tek taraftır. Erkeğin kendi cinsel sorunu varsa, bazı erkekler bunu gurur meselesi yapıp sorunlarını kabul etmeyip, çözüm noktasında çaba sarf etmeyebiliyorlar. Kadın için de erkek için de çözülmeyecek hiç bir cinsel sorun yoktur. Bazı erkekler cehaletten, cinsel sorunları erkeklik sorunu gibi algılıyorlar. Cinsel sorunların erkeklikle hiç alakası yoktur, cinsel güç, erkeklik ispatı değildir. Erkeklerdeki cinsel sorunlar da kadınları olumsuz etkiler, çözülmesi gerekir. Cinsellik kadının görevi, erkeğin hakkı mıdır? Cinsellik iki taraf için de hem görevdir hem haktır. Keyif almak iki tarafın da hakkıdır, eşine keyif vermek de iki tarafın da görevidir. Cinselliği taraflardan biri görev olarak yapıyorsa bu iki taraf için de eziyet olur. Kadın cinselliği sevmiyor ve görev olarak katlanıyorsa erkek kendini tecavüzcü gibi hisseder. Erkek sadece kendi zevkini düşünüyor ve eşi ile ilgilenmiyorsa hem karısını mutsuz eder hem de kendi mutsuz olur, tatmin olmuş bir cinsellik yaşayamaz. Karısı cinsel doyuma ulaşmayan hiç bir erkek kendi de cinsellikten tam bir doyum sağlayamaz. Cinsel hayat evlilikte neden önemlidir? Allah (c.c) sevgi ve sadakat için bir hormon yaratmış. Bilim adamları adına “Oksitosin” demişler. “Muhabbet hormonu” diyebiliriz. Muhabbet hormonu en çok dokunarak ve göz göze bakışma ile üretiliyor. Bir de kadın hamile olduğunda ve doğumda bolca oksitosin salgılıyor. Hayvanlarda da var bu hormon. Hamile iken oksitosin salgısı durdurulan hayvanlar doğurdukları bebeklere bakmadıkları gibi eşlerini terk edip başka eş arayışına giriyorlar. Oksitosin bir cinsellik hormonu değil. Bir bağ hormonudur. Çocuğumuza dokunduğumda ya da gözlerine bakarak konuştuğumuzda, arkadaşlarımızla musafaha yaptığımızda, namazda omuzları birbirine değdirdiğimizde üretilen sevgi ve sadakat hormonu. Allah Rasulü “Bir erkek karısının elini tutar ve göz göze bakışırlarsa Allah onlara rahmet nazarı ile bakar, günahları parmakları arasından dökülür gider.” buyurmuştur. Peygamberimiz eşlerinin yanına girdiğinde, ellerini tutar gözlerine bakarak selam verirmiş. Bilim bize anlatmasa da sevgili peygamberimiz bize “Muhabbet hormonunu” nasıl çalıştıracağımızın yolunu göstermiş. Karı koca birbirine ne kadar dokunursa o kadar sevgi ve sadakatleri artıyor. Dokunmanın illa cinsellik için olması gerekmiyor. Yan yana oturmak, omzuna yaslanmak, el ele tutşmak…Buradaki hassas nokta, birbirine az dokunan çiftlerde, erkekler eşlerinin dokunmasıyla çabuk tahrik olabildikleri için bir el ele tutuşmanın sonu yatakta bitebiliyor.Bu da dokunmayı seven kadınların eşlerinden uzak durmalarına sebep olabiliyor.Kadın cinselliği sevse bile “şimdi zamanı değil, en iyisi uzak durayım” diye eşinden uzak durmaya gayret ediyor. Cinselliği sevmiyorsa zaten uzak duruyor. Bu sorunun çaresi birbirine daha çok dokunmak. Her dokunmanın yatakta bitme ihtimali azalır, dokunmak hemen yatağı çağrıştırmaz. Bir birine az dokunan karı kocalarda uyarılma daha çok olur. Karı kocanın birbirine çok dokunması sevgi ve bağlılıklarının artması için önemlidir. Oksitosinin iki yan etkisi var: Birincisi unutkanlık etkisi yapıyor; fakat iyi bir unutkanlık bu. acıyı unutturuyor. Annede doğum sancılarını, çocuğun huysuzluklarını, uykusuzluklarını, çocuğu için çektiği sıkıntıları unutturuyor. Bebeğine olumlu duygular hissetmesine sebep oluyor. Bu horman olmasa kadınlar ikinci çocuğu doğurmazlardı herhalde. Karı koca arasında da birbirinin hatalarını unutmalarına ve yaşanan tatsızlıklara rağmen birbirlerini sevmeye ve muhabbet etmelerine sebep oluyor. İkinci yan etkisi ise oksitosin uyku getiriyor. Mesela annede bebeğe sütle en yüksek oranda oksitosin geçer ve bebeğin rahatlamasını ve uykusunun gelmesini sağlar. Bebek ve anne açısından iyi bir şey. Sadece cinsellik açısından kadınları rahatsız eden bir durum ortaya çıkabiliyor. Oksitosin erkeklerde en yüksek seviyeye cinsel tatmin sonrası ulaşıyor. Yükselen oksitosin erkekte cinsel ilişki sonrası uyku getiriyor. Kadın da sohbet etmek isteyebiliyor, uyuduğu için erkeğe kızgınlık duyabiliyor, erkeği bencil olmakla suçlayabiliyor. Demek ki neymiş “Erkeğin cinsel ilişki sonrası uyuması kendi elinde değilmiş, hormon uyutuyormuş. Bırakın uyusun. Sizi sevmediği ile alakası yok yani. Tam aksi sizi çok sevdiği için uyuyor. Cinselliğin Faydaları: Cinsellik Allah (c.c) ın karı koca muhabbet etsin diye yarattığı eşlere verdiği bir hediyedir. Karı kocanın ikisinin de tatmin olduğu düzgün bir cinsel ilişki beden ve ruh sağlığı için faydalıdır. Cinsel ilişki karı koca arasında sevgi ve sadakati artırır. Cinsel birliktelik, kadın ve erkeğin birbirlerine sunduğu sevginin ulaştığı en yüksek noktadır. Ayrıca ibadet hükmündedir. Cinsellik bütün tıp kitaplarında en ucuz, en sağlıklı, en kolay, en zevkli spor olarak geçer. Kadınların haz duyduğu ilişki sayısı ne kadar fazla ise uyluk ve kalça sarkmaları, gevşemesi de o kadar geç oluyor. 20 saniyelik haz sırasında 200-300 kalori harcanıyor ve vücut enerjisi en yüksek seviyesine çıkıyor. Cinsel ilişki kalbi çalıştırır. Kasları gevşetir, bağırsakları çalıştırır. Zayıflatır. Cinsel ilişki sırasında salgılanan endorfin dopamin ve seratonin maddeleri baş ağrısını geçiriyor. Endorfin acıları azaltır. Cinsel ilişki sırasında mutluluk hormonu olan “seratonin” salgılandığı için depresyona karşı etkilidir. Cinsel ilişki başlangıcında vücut sevgi ve bağlılık hormonu olan oksitosin salgılamaya başlar. İlişki sonrası oksitosin vücutta en yüksek seviyeye çıkar. Erkeklerde yüzde beş yüz artır. Allah (c.c) bekarlara hayırlı eş versin, evlilere de Rabbimizin verdiği nimetlerden en güzel şekilde faydalanmayı nasip etsin. “Cinsellik nedir?” ile devam edeceğiz inşallah. |
22 Ocak 2013, 12:49 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Evlilik Okulu... Cinsellik Nedir? (Evlilik Okulu 7.Ders) Rûm Suresi 21. Âyet-i Kerîme de Rabbimiz şöyle buyurur: “Sükûna ermeniz (huzura ermeniz, rahatlamanız, kaynaşmanız, dinlenmeniz, durulmanız) için size kendinizden zevceler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması onun (kudretinin delillerindendir) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen toplumlar için ibretler vardır.” Cinsellik; fiziksel, ruhsal ve duygusal bütünlüğü olan, karı kocayı sükûna erdiren bir eylemdir. Gerçek bir cinsellikte üç basamak vardır. 1-Fiziksel basamak: Kadın ve erkekte, cinsel uyarılmayla birlikte, beynin, cinsel organlara kuvvetle kan pompalaması neticesinde; kadında orgazmı sağlayan ”klitoris” e, erkekte de cinsel organa hızlı kan akışından dolayı oluşan haz ile kadın ve erkeğin birbirine enerji aktarımıdır. Fiziksel sorunlar kan akışını etkileyebilir. Cinsel bozuklukların altında yatan en önemli fizyolojik sebep; yetersiz kan akışıdır. Vücudumuzda kan, çok önemli işlevler görür. Hücrelere şeker, oksijen ve besin taşır; atıkları alır. Sağlıklı kan akışını bozabilecek herhangi bir etki cinselliğin işleyişini bozabilir. Bu konuda hastalıklar dışında özellikle dikkat edilmesi gereken durumlar: Tok karnına cinsel birliktelik: Yemek yenildiğinde sindirim için kanın mideye yoğunlaşması gerekirken, cinsel ilişki başlarsa cinsel organlara yeterli kan gelmez. Yemeğin üzerinden yaklaşık iki saat geçmesi gerekir. Çok sıcak suyla banyo yaptıktan sonra: Sıcaktan dolayı kan, bütün vücuda yayılacağı için bir noktada kuvvetle toplanması zor olduğu için tavsiye edilmemiş. Soğuk yiyecek ve içeceklerden hemen sonra: Dondurma ya da soğuk su meşrubat gibi içecekler kısa süreli de olsa kan akışını yavaşlatacağı için ilişki öncesi dikkat edilmelidir. Cinsel isteksizlik yaşayanlarda fiziksel sorunlar çok nadir görülmektedir. Cinsel sorunların kaynağı genellikle psikolojik oluyor. Cinsel bilgisi yeterli olmayanlar cinselliği yalnızca fiziksel basamakta yaşayabiliyorlar. Sadece fiziksel basamakta yaşanan cinsellik ruh ve duyguları olan insan için asla yeterli olmaz. Karı koca arasında muhabbete de vesile olmaz. Tam aksi cinselliği sadece fiziksel olarak yaşayan karı kocalar arasında kırgınlıklar ve reddedilmeler çok yaşanabiliyor. Fiziksel basamak, mekanik bir cinselliktir. Ruhsal ve duygusal basamakla tamamlanması gerekir. 2-Ruhsal basamak: Cinselliğin ruhen bir tatmin duygusu getirmesidir. Karı kocanın psikolojik olarak cinselliğe hazır olması, cinsellikle ilgili duygularının olumlu olması gerekir. Cinsellik her ne kadar cinsel organlarla ilgili gibi gözükse de cinselliğin büyük bölümü beyinde gerçekleşir. En önemli cinsel organ “Beyin”dir. Orgazmın merkezi de beyindir. Beyin kişinin düşüncelerine göre tepkiler üretir. “Beyin” cinsel organlara gidecek kanın komutunu, kişinin cinsellikle ilgili düşüncelerine göre verir. Kişinin cinsellikle ilgili olumsuz düşüncesi yoksa, vücut doğal olarak çalışır, kan cinsel organlara gider. Fakat olumsuz bir düşünce varsa kan akışı yeterli olmaz. Kan yeterli gitmeyince kadında “klitoris” kanlanması olmaz, erkekte de sertleşme sorunu olur. Kişide cinsel bilgi eksikliği, karı-koca arasındaki iletişim çatışmaları, bedenini beğenmeme ile ilgili takıntılar, başarısız olma korkusu, geçmişte yaşanmış cinsel taciz, depresyon gibi sorunlar, beyinin vermesi gereken normal cinsel uyarıyı bozar. Cinsel uyarıyı etkileyen en önemli duygu korkudur: Kadınlarda ilk cinsel birleşmede canın yanacağı korkusu, korktuğu için ilk gece zorluk yaşayan kadının cinsellikle ilgili olumsuz düşüncelere sahip olması, cinsel soğukluğa sebep olabilir. Çoğu kadın, cinsel sorunların tedavisi kolay bir sorun olduğunu bilmez ve kendinin cinsel duygularının yeterince gelişmediğine ya da kendinde fiziksel bir sorun olduğuna inanır. Oysa kişi kendi kendine bile zihnindeki olumsuz duyguları temizleyip kendini tedavi edebilir. Cinselliğin pis, günah ya da gereksiz olduğunu düşünme de beynin yeterli uyarımı vermesine engel olur. Erkeklerde başarısız olma korkusu da yine beyni etkiler ve kanın cinsel organlara yeterli miktarda gitmesine engel olur. Cinsellikte en önemli şey güven duygusudur. Kadın ve erkeğin yaratılışına uygun rolleri üstenmeleri; erkeğin kendine güvenmesi, evde reis olması, saygı görmesi, kadının da davranışı; yumuşaklığı, giyimi kuşamı ile kadın olduğunu hissetmesi, iki taraf içinde cinsel istek için gerekli hormonların düzgün çalışmasını ve ruhen hazırlığı sağlar. Cinsellik; kadın ve erkeğin; dokunarak, tükürük ve vücut salgıları ile birbirlerine enerji aktarmalarıdır. Kadın da erkek de karşıt enerjinin peşindedir. Karşıt enerjiyi alamayan kendini hep eksik hisseder. Karşıt kutuplar birleştiğinde iki tarafın enerjisi dengelenir ve rahatlarlar. Kadın ve erkek yaratılışları itibari ile birbirlerine zıttırlar ve birbirlerini çekerler; aynen mıknatısta karşı kutupların birbirini çekmesi gibi. Erkek kadının, kadın da erkeğin enerjisine muhtaçtır. İki tarafta eşinden aldığı enerji ile kendinde eksik olan enerjiyi tamamlar. Dişil enerji, eril enerji ile; eril enerji de dişil enerji ile tamamlanır. Aktardıkları enerji rahatlatır, aldıkları enerji iki tarafı da güçlendirir. Cinsel ilişki de ruhen rahatlama çok önemlidir. Bu da ancak iki tarafın birbirini istemesi ve cinselliğe aktif katılımı ile olur. Tek tarafın isteği ile olan cinsel ilişki sadece fiziksel boyutta kalır. Tek taraflı istekle tatmin duygusu yaşanmayacağı için ruhsal boyut tamamlanmaz ve cinsel açlık geçmez. Cinsellikte ruhi rahatlamayı tamamlayan şey duygusal tatmindir. 3-Duygusal basamak: Cinselliğin fiziksel boyutta kalmayıp, duyguları harekete geçirmesidir. Özellikle kadınlar için cinselliğin duygusal boyutu çok önemlidir. Kadın cinselliğe duygusal olarak hazır olursa, ancak o zaman cinsellikten gerçekten haz alır. Kadını duygusal olarak cinselliğe hazırlama görevi de erkeğin üzerinde bir sorumluluktur. Kadının ruhsal boyutta korku, tiksinti gibi önemli bir sorunu yoksa, her kadın da cinsel istek vardır, erkeğin bu isteği uyandırmak için emek vermesi gerekir. Bakara sûresi 223. Âyet-i Kerîmede Rabbimiz erkeklere hitaben şöyle buyuruyor: “Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah’tan korkun, biliniz ki siz O’na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!” Karı-koca ilişkisinin çiftçi-tarla teşbihi ile anlatılması, bu konuda sayfalarca hatta ciltlerce yazılacak konuların muazzam bir özetidir. Bu âyet-i kerîme sadece cinsel konularda değil, hem duygusal hem cinsel hayat üzerine evli çiftlere çok güzel yol göstermektedir. Âyet-i Kerîmeye önce karı- koca ilişkisinde iletişim ile ilgili ne anlatıyor diye bakalım: Kadın toprak gibi olmalı: Mütevazı ve bereketli. Erkek iyi bir çiftçi olmalı, güzel ürün alabilmek için. Toprağını tanımalı, emek vermeli. O topraktan hangi ürün elde etmesi kolaysa ona göre davranmalı. Toprak kendi kendine ürün verecek değil, çiftçinin zamanını ayırması çaba göstermesi güzel tohumlar atması lâzım. Kadın da iyi toprak olmak için gayret sarf etmeli, ürün almak kolay olsun. Cinsel anlamda bakalım: “Tarlanıza nasıl isterseniz varın.” helal olan yoldan olmak kaydıyla. Âyeti kerîmenin devamı çok önemli: “Ve kaddimû li enfusikum” ” âyetiyle “nefisleriniz için takdim edin, ikramda bulunun.” buyruluyor. Meallerin çoğunda “önceden hazırlık yapın, gönderdiklerinize bakın.” diye geçiyor. Bazı alimler bu “âyeti ahirete hazırlık” yapın diye de yormuşlar. Oysa âyet cinsel ilişki ile alakalı.”Tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve nefisleriniz için ikramda bulunun.” Bu âyeti kerîme ile erkekler cinsel birleşme öncesi eşlerini cinselliğe hazırlamaları için uyarılmışlar. “Güzel şeyler sunun eşinize.” İlginç olanda “nefsiniz için” ibaresinin olması. Eşine sunuyor; ama kendi nefsinin de işine yarayacak. Müthiş bir cinsel eğitim cümlesi.”Nefisleriniz için ikramda bulunun.” Cinsel ilişkide kişi ne kadar eşini düşünürse, kendisi karşılığını o kadar çok alır. Ne kadar kendini düşünürse o kadar verimsiz bir ilişki olur. Erkek eşini cinselliğe hazırlayacak şeyler yapıyorsa onun sonucundan eşinden fazlasıyla karşılığını alacaktır, kendi nefsi de ancak o zaman tatmin olacaktır. Özellikler erkekler çabuk uyarıldıkları için ve hayata bakışları da sonuç odaklı olduğu için cinsellikte de bir an önce sonuca ulaşmak isteyebilirler. Oysa cinsellikte sonucu etkileyen süreçtir. Cinsellikte sonuç dağın tepesi ise, süreç o tepeye ulaşırken yaşanan heyecandır. Âyet-i kerîmenin asrı saadette yansımasına bakalım: Hz. Cabir şöyle diyor: “Allah rasulü bize sevişme ve konuşma olmadan cinsel birleşmeyi yasaklamıştı.(Zadu’l-Mead 4/1880) Bir hadîs-i şerîfte sevgili peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Sizden biri eşiyle hayvanlar gibi cinsel temasta bulunmasın. Aralarında elçi olsun.” “Ya Rasulallah elçi nedir?” diye soruldu. Peygamberimiz: “Aşk fısıltıları ve öpüşmedir.” diye cevap verdi. (İhya 2/ 64) Kadınlar için güzel sözler, cinselliğe hazırlanmalarında çok önemlidir. Aşk fısıltıları tavsiye ediyor Allah rasulü. İçinde sevgi olmayan hiç bir şey, kadın için anlamlı değildir. Kadın sevildiğini ve güzel olduğunu duymak ister. Bunun fısıltı olması da ayrıca anlamlıdır. Kadın için kulak, fiziki ve duygusal olarak çok hassastır. Dokunmak kadınlar için çok uyarıcıdır. Kadın teni, erkek teninden on kat daha duyarlıdır. Bu yüzden kadınlar; dokunulmayı, sarılmayı, el ele tutuşmayı erkeklerden daha çok severler. Kadınların tenleri hassas olduğu için sert dokunuşları sevmezler, canları yanar. Erkeğin kendine göre sert bulmadığı bir dokunuş, kadın için acı verebilir. Cinsel ilişki öncesi erkeğin kadına güzel dokunması, sırtına ya da ayaklarına hafif masaj yapması, boyun, kulak, sırt gibi dokunulduğunda cinsel haz uyaran yerlerine dokunması kadını cinselliğe hazırlamakta önemlidir. Bu dokunuşlar kadında da erkekte de duyguları harekete geçirir. Bir önceki derste anlattığım dokunmayla birlikte oluşan oksitosin (sevgi ve sadakat hormonu) üretimi başlar, bu da karı kocanın sevgilerini ve bağlılıklarını artırır. Ayrıca cinsellikte duygusal aşamada serotonin (mutluluk hormonu) endorfin (ağrı kesici hormon) dopamin (enerji ve kendini iyi hissetmeyi sağlayan hormon ) salgılanır. İhya da peygamberimizin cinselliği aceleye getirmediği yatakta acele eden eşine “yavaş ol” dediği anlatılıyor. Bir hadîs-i şerîfte de Rasûlullah Efendimiz: “Müslüman adamın her türlü eğlencesi, oyunu bâtıldır (boştur, sevapsızdır), yayı ile atış yapması, atını eğitmesi, hanımıyla oynaşması bu hükmün dışındadır. Bunlar haktırlar (sevaplı eğlencelerdir) buyurmuşlardır. (Tirmizî, fedâilü’I-cihâd 11; Ibn Mâce, cihâd 19; Dârimî cihâd 14; Müsned IV/144,148) Peygamberimiz cinsellik için ayrılan zamanın, boş, batıl bir zaman olmadığını bildiriyor. Başka bir hadis-i şerifte “Cinsel ilişkide sadaka sevabı olduğu” anlatıyor. Çünkü karı koca ruhen ve duygusal olarak tatmin olmuşlarsa cinsellik kafalarını meşgul etmez. İbadete ve insanlarla ilişkilere de daha temiz bir kafayla zaman ayırabilirler. Tabi her şeyin aşırısı zarar olduğu gibi cinsel ilişkinin de aşırısı zarardır. Cinsel ilişki de aşırılık, sadece fiziksel tatmin yaşayan ruhsal ve duygusal tatmini yaşamayanlarda daha fazla görülür. Son yapılan bilimsel araştırmalarda da cinsel ilişkide ön hazırlık evresi ne kadar uzun olursa iki taraf içinde cinsel tatminin daha fazla olduğu ortaya çıkmış. Cinsellik bir hazdır; yemek yemek gibi. Yemek çok hızlı yendiğinde de insan doyar; ama haz duygusunu en alt seviyede olur. Yemek yavaş yavaş yenildiğinde keyfi çıkar. Ayrıca hızlı yendiğinde daha fazla yemek isteği doğar. Çünkü çok yemiştir; fakat tadı alınamamıştır. Ayrıca yemekte insan bir tek kendinden sorumludur; oysa cinsellikte eşinden de sorumludur. Peygamber efendimiz başka bir hadisi şerifte de erkekleri eşlerini tatmin etmeleri konusunda uyarıyor: “Kişinin acizliğindendir: Konuşup, sevişmeden, eşiyle cinsel temasta bulunup, kadının zevkini tamamlamadan kendi işini bitirip kalkması.” (İhya, 2/64) Peygamberimiz erkeğin karısını memnun etmeden, yataktan kalkmasını uygun görmemiş. Cinsellikten keyif almak erkek kadar kadının da hakkı. Yoksa bu kadınlara büyük bir eziyet olur. Erkek karısının bu hakkına riayet etmiyorsa, vebaldedir, sorumludur. Zaten âyet-i kerîmede de “Önceden ikramda bulunun” dan sonra uyarı var: “Ve Allah Teâlâ’dan korkunuz. Ve biliniz ki sizler şüphesiz O’nun huzuruna varacaksınızdır. Ve mü’minleri müjdele.” Modern geçinenler İslam’ın kadını ezdiğini söyler. Oysa İslam kadının yataktaki hakkına kadar korunmuş. Bizim toplumumuzda cinsellik sorunu var. İslam’da değil. İslam kadına gerekli bütün hakları vermiş, müslüman kadının fazladan hakka ihtiyacı yoktur. Arap kadınları ülkeler arasında yapılan araştırmalarda cinselliğe en düşkün kadınlar arasında çıkıyor. Sebebi sorulduğunda “Çünkü dinimiz bize bunu emrediyor.” diyorlarmış. Aynı din bizde de var; ama bizim kadınlarımız “yataktan nasıl kaçılır” üzerine uzmanlık yapıyorlar. Kadın da erkekte cinsel konuda cahil olunca, cinsellik iki taraf içinde eziyete dönüşüyor. Erkekler, kadına nasıl dokunacağını, cinselliği nasıl sevdireceğini bilemiyor. Kadınlar cahil, kendi bedenini tanımıyor, erkeği nasıl yönlendireceğini bilemiyor derken bir çıkmazın içinde kalıyorlar. Sonuç kadınlar yataktan kaçmaya çalışıyorlar, erkekler kadını kovalamaktan bıkıyor. Sadece cinsel organlarla yaşanan cinsellik mekanik bir cinselliktir, erkeği de kadını da tatmin etmez. İki taraf da boşalma yaşasa bile tatmin yaşayamaz. Kuru ekmekle karın doyurmak gibidir, karın doyar; fakat lezzet yoktur. Kısacası eşler arasında cinsellik; fiziksel, ruhsal ve duygusal bütünlükle gerçekleştiğinde gerekli fayda sağlanır ve karı kocanın arasında sevgi ve muhabbettin artmasına sebep olur. |
22 Ocak 2013, 12:52 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Evlilik Okulu... Cinsel İsteksizlik (Evlilik Okulu 8.Ders) Cinsel isteksizliğin ve cinsel sorunların altında yatan ana sebep; cinsellikle ilgili bilinçaltındaki düşüncelerimizdir. Bilinçaltında ne olduğunu çoğu kez kişi kendi de bilmez. Söylediği söz ile bilinçaltı birbirine uymaz bazen. Cinsellikle ilgili bilinçaltındaki olumsuz düşünceler, bir önceki derste geçen “ruhsal boyut”taki sorunlara sebep olur. Öncelikle bilinçaltında cinsellikle ilgili yanlış neler var onlara bir bakalım: 1-Ayıp: “Cinsellik; edepsizlik, utanılacak bir şey” düşüncesi. “Edep nedir?” ona bakalım. Abdulhakim Arvasi hazretlerinin çok güzel bir edep tarifi var: “Edep ilahi hududa riayet etmektir.” Cinselliği yaratan Allah (c.c) olduğu için cinselliğin öğrenilmesi ve yaşanması ilahi hududun içindedir, bu konuda cahil kalmak ya da kaçınmak, ilahi hududu çiğnemektir. Bu yüzden bizim için neyin edep, neyin edepsizlik olduğunun sınırını Allah ve Resulü bize bildirmiştir. Cinsel yaşantının ayıp olarak görülmesi, karı koca arasında pek çok soruna neden olmaktadır. Özellikle aile büyükleri ile oturanlar ya da ziyarete gidenler ya da çocuğu büyüyenler için. Tatillerde memleketine gidenler için tatilin zehir olması demektir. Özellikle kadınlar cinselliği ayıp olarak görüyorlar ve cinsellik sonrası gusül alırken fark edilme ihtimaline karşı eşlerini “çocuklar uyumadı, annenler anlar” gibi sebeplerle reddedebiliyorlar. Cinselliğin bir mahremiyet tarafı elbette var, kalkıp şakur şukur gusül aldığınızı aleme ilan etmek gerekli değil; fakat belli bir ölçüde dikkat ettikten sonra eğer anlaşılmışsa da dert etmemek lâzım. Hele bunun için eşi reddetmek insanların düşüncesini ilahi hududun önüne almak demektir. Çünkü: Rasulullah (s.a.v) buyurdular ki: “Bir erkek karısını yatağına çağırır da karısı gelmez ve erkek ona dargın olarak gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet ederler.” (Müslim Nikah 121) “Bir koca karısına ihtiyaç duyup da onu yanına çağırdığında kadın ocak başında bile olsa, hemen kocasının yanına gelsin.” (Tirmizi Radâ 10) Allah rasulü karı koca arasında cinselliğin ne kadar önemli olduğunu ve evliliği nasıl derinden etkileyeceğini iyi bildiği için, bu konuda özellikle hanımları uyarmıştır. Bir de hanımların cinselliğini eşine karşı elinde bir koz olarak kullanma meyilleri olduğu için bu konuda hadis-i şerîfler çok keskin. Peygamberimiz kadına kocasını reddetmeyi yasaklamış, erkeğe de karısını memnun etmeden yataktan ayrılmayı yasaklamış. İki taraf da diğerinin hakkına riayet etmek zorunda. Vakti geçmeyen bir namaz saati için kocayı bekletmek ya da yatma saati nafile namaz kılmak, lanet altındayken ne kadar kabul edilebilir. Bir hanım “yazın kızı ile damadının ve oğlu ile gelininin onun yanına gelip iki ay kaldıklarını” anlatmıştı. Kadıncağız her akşam iyi niyetle “acaba banyo yapacaklar mı, araları iyi mi?” diye onları takip ediyormuş. “Hiç yıkanmıyorlardı, çok üzülüyordum ki bir gün kızım karşıma geçti: ‘Anne lütfen on ikiden sonra ortada dolaşma’ dedi. Meğerse onlarda ben fark ederim diye yıkanmaya çekiniyorlarmış.” diye anlatmıştı, gülerek. Karı kocanın yıkanması değil, yıkanmaması dikkat çeker, tuhaf karşılanır. Rahatsız olduğunuz durumlar olduğunda da usulünce aile büyüklerine söyleyebilirsiniz. Kendinizi zina yapıyor gibi suçlu hissetmenize, utanmanıza gerek yok. Bu konuda dikkat edilmesi gereken; karı-kocanın kendi özel yaşadıklarını, eşleri ile ilgili özel bilgileri keyfi olarak en yakınlarına bile anlatmaları yasaklanmıştır, haramdır. Banyo yapmak da bir şey yok; fakat aralarında yaşanan ilişkinin detaylarını anlatmak haramdır. Sadece sorunu olanlar, çözüm noktasında, yardımcı olacak kişilere anlatmalıdırlar. Peygamberimizin özel hayatı kendisi veya eşleri tarafından anlatılmış; çünkü maksat ümmete yol göstermek, eğitmek. Özel hayatın ifşası değil. Bu yüzden cinselliği anlatan kişiler kendi üzerlerinden değil, âyet, hadis, tıbbı bilgiler ya da o konuda yaşanan sorunlar üzerinden örnek vererek konuşmalıdırlar. Sorun yaşayan kişiler örnek vererek anlatmak zorunda kalabilirler, onda bir mahsur yok. 2-Pislik: Cinsel organların ve cinsel sıvıların pis olduğu ile ilgili inanç. Ne cinsel organlar pislik yeridir, ne de cinsel sıvılar pistir. İki tarafta da cinsel bir hastalık yoksa. Cinsel organlar; el ayak gibi temiz tutulduğunda temizdir. Cinsellikte pis olan zinadır. Karı koca arasında cinsellikte pislik yoktur, kişiler temizliğe dikkat ettiği sürece. Pis olacak şeyler zaten yasaklanmış. Adetli, lohusa kadınla cinsel ilişki ve büyük tuvalet ihtiyacının giderildiği anüsten ilişki zaten haram. Bunların dışında da bir haramlık yok. Bir hanım cinsellik sonrası banyo yaptıktan sonra banyoyu uzun uzun çamaşır suyu ile dezenfekte ettiğini söyledi. Meniyi pis olarak düşünüyor. Oysa Allah Rasulünün elbisesine meni bulaşmışsa, kuruyunca ovalayıp namazını kıldığını Hz. Aişe anlatıyor. Üniversite de cinsel eğitim dersinde bir kaç genç kız mideleri bulandığını söyleyerek dersten çıkmışlardı. Bu kızlar erkek arkadaşı olan evlenmeye niyetlenen kızlardı. Oysa cinselliğin sözüne bile tahammülleri yoktu. Ayrıca bir de danışmanlık yapacaklardı. “Cinsellik” kelimesini söyleyemeyen psikolog bile var maalesef. Konunun gerekliliğine inanmadıkları için mi bilmiyorum, kendilerini bile tedavi etmemişler. 3- Günah: Kişi cinselliğin günah olmadığını bildiği halde bilinçaltı bir şekilde “günah” diye kodlamışsa cinsel ilişkiden kaçınmaya çalışabilir ya da ilişki sonrası vicdan azabı çekebilir. Bir hanım eşi ile birlikte olmak istemediğini; çünkü “birliktelik sonrası deprem olur da ölürse cünüp olarak ölmekten korktuğunu” söylemişti.”Cinselliğin günah olduğunu mu düşünüyorsunuz?” diye soruyorum “Hayır” diyor; fakat bilinçaltında günah olduğu düşüncesi var belli ki. Erkeklerde de günah düşüncesi özellikle ergenlik döneminde gördüğü cinsel içerikli rüyalar sebebi ile suçluluk duygusuna ve “günahkar olmasam böyle rüyalar görmezdim” gibi vesveselere sebep olabiliyor. Bu rüyaların görülmesinin normal olduğu anlatılmazsa ergenlerin ruh sağlığı bozulabiliyor. Ya da namazda, Kabe de aklına cinsel şeyler gelmesi yüzünden kendini sapık zannedip namazını bırakan bu yüzden psikiyatrların kapısını çalan hasta sayısı çok fazla. Bu da çok önemli bir konu. “Cinsel vesveseler” konusuna “Çocuklarımıza cinselliği nasıl öğretmeliyiz” başlıklı bir yazı düşünüyorum, o zaman inşaallah daha geniş değineceğim. 4-Korku: Evlilik öncesi genç kızlarda cinsellik korkusu çok fazla var. Namuslarını korusunlar diye anne ya da yakın akrabaları tarafından korkutularak büyütülen kızlar cinsel korkular yaşıyorlar. Bir de günümüz sorunu olarak gelişen cinsel korkular var: Cinselliği pornolardan tuhaf ve korkutucu sahneler izleyerek öğrenen kızlarda ciddi bir cinsel ilişki korkusu oluyor. Sırf bu korku yüzünden evlenmekten kaçındıklarını kaç genç kızdan duydum. Cinsel korkuları olduğu halde evlenenlerin bir kısmı da düğün öncesi nişanlılarından bunun için süre istiyorlar. Bu konuda da çok örnekler var. İki ay dan iki yıla kadar süre isteyen kızları duydum. Bu sürede “evli gibi değil de nişanlı gibi flört edelim, birlikte yatmayalım” diye teklif ediyorlar. Erkek de iyi niyetle “Namuslu kız, korkuyor demek ki” deyip süre veriyor; fakat yıpratıcı bir sürece giriyorlar, sorunu nasıl çözeceklerini bilemiyorlar genellikle. Cinsel korkular bazen Vajinismus denilen kadının korku sebebi ile kendini kasması yüzünden hiç cinsel birliktelik yaşanmaması gibi bir soruna sebep olabilirken, bazen de ilişki gerçekleşiyor; fakat kadında bir ömür boyu sürecek cinsel isteksizliğe sebep olabiliyor. Kadın her ilişki de birlikteliğe engel olmayan; fakat kendine ağrı yapan kasılmalar yaşayabiliyor. Evlenecek olan genç kızların öncelikle şunu bilmeleri gerekir ki kadın korkmadığı ve kendini kasmadığı sürece en ufak bir acı bile yoktur. Allah (c.c) muazzam bir sistem kurmuş. Erkek acele etmez, anlayışlı davranır, cinselliğin duygusal basamağına dikkat ederse, genç kızda kendini kasmazsa hiç bir sorun yaşanmaz. Korku kadının vajen kaslarını kilitlemesine sebep olurken erkekte de sertleşme sorununa sebep oluyor. İki sorunda tamamen psikolojik. 5-Güvensizlik: “Ben cinsel ilişkiyi düzgün yaşamayı başaramam” düşüncesi de önemli bir sorundur. Kadın bedenini beğenmediği için cinsellik yaşamaktan kaçınabiliyor. Erkekler de ya başka erkeklerin anlattığı abartılı hikayelerden, pornodan ya da cinsel ürünler satmak için yapılan reklamlardan etkilendikleri için güvensizlik sorunu yaşayabiliyorlar. O ürünler yokken cinsel sorunlar daha azdı. Reklamcılar önce ürünlerin gerekliliğini anlatıp, erkeğin moralini bozup ürüne ihtiyaç duymalarını sağlıyorlar. Cinsellikle ilgili doğru bilgi sahibi olan ve kendine güven duyan hiç bir erkeğin cinsel haplar da dahil cinsel ürüne ihtiyacı olmaz. Güven konusunda bir de karı koca birbirinin moralini bozabiliyor. Erkek karısının fiziki özellikleri ile dalga geçerse, kadın cinsellikten soğur; kadın erkeğin cinsel gücü ile alay ederse, erkek cinsel enerjisini kaybedebilir. Karı koca birbirini ne kadar hoş davranırlarsa, birbirlerini överlerse ilişkileri o kadar güzel olur. Cinsel sorunlar kişinin sadece kendini ilgilendirmediği ve eşini de etkilediği için; sorun olduğunda karı kocanın birbirini üzerinde hakkı kalacağından dolayı cinsel sorunu çözmek için gayret göstermemek bir vebaldir. Cinsel sorunların çoğu psikolojik olduğu için çiftler gayret ederlerse sorunu kendi kendilerine çözebilirler. Nasıl çözeceklerini de yazacağım; fakat yazı uzun oldu. Tedavide ilk aşamayı da yazarak bitirelim. Cinsel isteksizlik tedavisinde en önemli olan cinsellikle ilgili “ayıp, günah, pis” gibi olumsuz düşünceleri atıp, yerine cinselliğin karı koca muhabbeti için yaratılmış olduğunu, karı- kocanın birbirlerinde rahatlasınlar, diye onlara verilmiş Allah (c.c) ın bir ikramı, hediyesi olduğuna inanmak lâzım. “Zihindeki yanlışlardan nasıl kurtulabiliriz?” bir sonraki yazıya kaldı. |
22 Ocak 2013, 12:55 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Evlilik Okulu... Cinsel İsteksizlik Sorunu Çözülebilir mi? (Evlilik Okulu 9.Ders) Bir genç karı koca ile tanışmıştım geçen yıl. İki aylık evliydiler ve hiç birlikte olamamışlardı. Ülkemizde çok görülen klasik Vajinismus vakası. Böyle bir sorun olduğunda köylerine yakın köyde bir hoca varmış. Karı koca ona giderler, okunurlar geçermiş. Aslında köylerde çok görülmüyor daha çok şehirlerde ve okumuş kızlarda görülüyor, cinsel sorunlar. Çünkü köylerde cinsellik daha doğal yaşanıyor. Fakat bu karı kocanın köyünde çok görülüyormuş, neredeyse her evlenenin başına geliyormuş bu durum. (Cinsellikle ilgili kızlara nasıl bir hikaye anlatılıyorsa.) Bu karı koca da gitmiş okunmuşlar; fakat geçmemiş. Diğerlerine faydası olan okunma neden onlara fayda etmemişti? Çünkü genç kadın hocayı yakından tanıyor ve hocaya yakışmayacak hatalarını biliyor ve onun okuduğu duaların faydalı olacağına da inanmıyordu. Diğerlerine faydalı oluyor; çünkü sorun korkudan dolayı psikolojik zaten. Orada hocanın okuduğu dualardan ziyade “Okundum, artık bir şeyim kalmadı.” inancı ile kadının kendini kasmayı bırakması ile sorun çözülüyor. Yeni evlilerde cinsel sorunlar olduğunda kişiler duasının etkisi olacağına inandıkları bir hocaya giderlerse faydalanırlar. Fakat sorunların üzerinden zaman geçmişse okunma ile geçmesi zor. Kadın ve erkekteki cinsel sorunların çoğunun psikolojik olduğunu daha önce de yazmıştım. Cinsel isteksizlik daha çok kadınlarda görülüyor. Bu sorunları ve çözümleri anlamak için beynimizin çalışma sistemini bilmemiz gerek. En önemlisi bir konu ile ilgili bilinçaltınızda hangi düşünce varsa vücudunuz o tepkiyi verir. Düşünceyi değiştirmedikçe, tepkiyi değiştiremezsiniz. Mesela Çinliler fare, yılan, kurbağa, solucan, böcek kızartması yiyorlar. Lokantada canlı bekletilen hayvanların kızarmasını iştahla bekliyorlar. Aynı şey bizim başımıza gelse “İçerde kızaran hayvanları az sonra yiyeceksiniz.” deseler daha yiyecekler gelmeden öğürmeye başlarız. Midemiz tepkisini ortaya koyar. Neden? Çünkü biz o hayvanları yemeyi “dinen caiz değil, diye pis ve yenmez” diye şartlanmışız. Midemiz tepkisini düşüncemize göre verir. Yiyebilmek için o hayvanların etinin pis olmadığı ve lezzetli olduğu ile ilgili düşünce geliştirmek lazım. Bu da bir gün de olacak bir şey değil. Biz inancımız gereği zaten yemeyiz, böyle bir düşünce geliştirmeye ihtiyaç yok. Konuyu cinselliğe bağlarsak, cinsellikle korkutulan, tiksindirilen kız çocukları evlendikleri zaman cinsellik yaşamak istemiyorlar. Eğer erkekte ilk günlerde aceleci ve sabırsız davranmışsa isteksizlik bir ömür boyu sürebiliyor. Kadın evlendiği zaman cinselliğin yaşanması gerektiğini bildiği halde vücudu tepki gösterip kasılıyor. Korku çok fazla ise Vajinismus oluyor yani hiç cinsel birliktelik yaşanmıyor. Korku daha az seviyede ise cinsel birliktelik yaşanıyor; fakat kadın cinselliği sevmiyor. Kadında cinsel birlikteliğe engel olmayacak; fakat kadının canın acıtacak kasılmalar devam ediyor. Zamanla bu kasılmalar azalsa bile cinselliğin hoş bir şey olmadığı ile ilgili düşünceleri durduğu sürece kadın cinsellikten hoşlanmıyor, yataktan kaçmanın yollarına bakıyor. Bu sorunu yaşayan kadına cinsel birlikteliğin gerekliliğini anlatmanın bir faydası yok. Bunu kadın da biliyor çoğu zaman; fakat vücuduna söz dinletemiyor. Cinsellikle ilgili olumsuz düşüncesi bir günde gelmediğine göre bir günde ya da bir sözle gitmeyecektir. Önce cinsellikle ilgili düşüncelerini değiştirmesi gerekiyor, bunun içinde bir süre uğraşması, çaba göstermesi lâzım. Kadının cinsellikle ilgili “ayıp, günah, pis” gibi olumsuz düşünceleri atıp, yerine cinselliğin karı koca muhabbeti için yaratılmış, karı koca birbirlerinde rahatlasınlar diye onlara verilmiş Allah (c.c) ın bir ikramı olduğuna inanması gerek. Eski düşünceleri nasıl atıp, yerine yenisini koyabileceğimizi daha önce evlilik okulu dersinde iki konuda işlemiştik. Yazıya oradan notlarda aldım. Burada ek bir konu daha var. Bunun için birlikte yapılması gerekin iki yol var. 1. Telkin: Yeterince sık ve kuvvetle söylerseniz, insan beyni, ona yapmasını söylediğiniz, mümkün olan her şeyi yapacaktır. Beynimize ne koyarsak, onu geri alırız. Bilinçaltı bir süngerdir; yeterince sık ve kesin söylerseniz ona söylediğiniz her şeye inanacaktır bir yalana bile. Beyin, ahlaki yargılarda bulunmaz, sadece ona söyleneni kabul eder. Şu anda var olan düşüncelerimiz de zaten bize zamanla yerleşmiş düşüncelerdir. İlk adım; beyin tekrarla öğrendiği için kendimize doğru telkin cümleleri hazırlamalıyız. Telkin cümlelerinde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta şimdiki zaman cümlesi olması: “Eşimle birlikte olmayı seviyorum” gibi. Beynin gelecek kavramı yok. Cek cakla söylediğiniz şeyleri hep erteliyor.” Yapıyorum” dediğinizde henüz yapmıyor bile olsanız, beyin sizi yapmaya teşvik ediyor. Kişi her gün hafif sesle ya da içinden yirmi dakika kadar aynı cümleyi tekrar tekrar söyleyerek kendine telkinde bulunmalı. Bu çalışma en az üç hafta düzenli devam etmeli; tam bir iyileşme için kırk güne tamamlaması yerinde olur. Cümlelerin olumlu olması da önemli. İçinde korku ya da olmasını istemediğiniz cümleler geçmesin. Güzel bir cinsel hayat çağrışımı yapacak, eski olumsuzları silecek, bir kaç olumlu cümle ile isteksizlik yaşayan hanımlar bir süre telkin çalışması yaparlarsa sorunu yenmede çok önemli bir adım atacaklardır. Bu konuyu ve telkinin şartlarını daha önce Evlilik Okulu 3. Dersin Ödevinde yazmıştım. http://www.cocukaile.net/nasil-degisebiliriz/ 2-Hayal kurmak: Hayaller gerçeklerin provalarıdır. Provasını yaptığınız, emek verdiğimiz elbiseyi bir gün giyiverirsiniz. Beyin gerçek ve hayali ayırt edemiyor. Aynı telkindeki gibi söz ya da hayal de beynimize tekrarlı olarak geliyorsa bir süre sonra beyin bunu gerçek olarak algılıyor. Yine telkindeki gibi hayal süresi de bilimsel olarak en az üç haftadır; fakat kırk güne tamamlandığında daha kalıcı olur. Tam bir çözüm için hem telkin hem hayal ikisi de yapılmalı. Beynimiz resimlerle düşünür. Ev dendiğinde gözünüzün önünde bir ev şekli canlanır. Sözcüklerin çağrışımına göre beyin hayal eder, resim çizer. Cinsel isteksizlik yaşayan, cinsel sorunu olan kişi, her gün sessiz, sakin bir ortamda, (Gece yatarken uyku öncesi olursa etkisi daha da çok olur; fakat gece uykuya çabuk dalıyorsa gündüz de olur.) yirmi dakikaya yakın bir süre, kendini eşi ile birlikte zihninde güzel bir birliktelik içinde canlandırmalı. Normal hayatın içinde cinselliğin başlangıç öncesinden sonuna kadar, hayalinde yirmi dakikalık kısa bir film. Yalnızca cinsel birlikteliği hayal etmek değil, ön hazırlık evresi de dahil, adım adım cinselliğin duygusal basamağını içine katarak sevgi dolu güzel bir birliktelik hayal ederse cinsel sorunlarını yenebilir. Yalnız bu arada karı koca üç hafta hiç cinsel birliktelik yaşamayacaklar. Zihinde kurulan hayali sabote edecek bir durum olmasın, isteksizlik ve korkular zihinde tekrar canlanmasın diye. Beyin üç haftadan sonra cinsellikle ilgili olumsuz düşüncelerin yerine, yeni gelen düşünceleri doğru olarak kabul etmeye başlar ve cinsellik yaşanacağı zaman vücut doğru tepkiler verir. Vajinismus sorunu yaşayanlarda da en önemli adım budur, devam eden cinsel isteksizlikte de. Sadece bu adımla sorunu çözen aileler çok. Cinsel isteksizlik sorunları için ilaç tedavisinin faydası yoktur. Bazı doktorlar tıbbı müdahale ya da ilaç tedavisi ile hastaları boş yere yormaktalar. Cinsel sorunlar ile ilgili uzmana gidilecekse kadın ve erkek için fark etmez ürolog ya da kadın doğumcuya değil, karı koca birlikte cinsel terapistlere gitmeliler. Tabi cinsel terapistte de inançlı olanları tercih etmek gerekiyor. Cinsel isteksizlik sorununda bazı uzmanlar evli kadına “Eşin olması önemli değil, hayal kurarken, kimi beğeniyorsan kendini onunla hayal et.” diyorlarmış. Tabii mümin olarak ölçümüz hayal de olsa haram helal konusu bizim için önemli. Müslüman hayalini de kirletmez. Bu yüzden psikolog, danışman ya da terapistlere giderken dini hassasiyeti olanları tercih etmek gerek. Gerçekte helal olmayan kişi ile ilgili hayal kurmak doğru olabilir mi? “Zinaya yaklaşmayın.” âyeti kerîmesi zina ile ilgili hayal kurmayı yasaklamıyor mu? Madem ki beynimiz böyle çalışıyor ve hayal edilen şeyi bir süre sonra normal kabul ediyor, zihnimizi de temiz tutmalıyız. Bu tarz hayal kuranlara bir süre sonra zinanın normal gelmesi şaşılacak bir şey olmaz; çünkü beyin yargıda bulunmuyor. Beyne tekrarlı olarak ne çok gelmişse beyin bir süre sonra kabul ediyor ve kişiyi o davranışa yönlendiriyor. Karı koca birbirini düşünerek hayal kurmalı. Cinsel korkusu olan gençler de evlilik öncesi hayal metodu ile sorunlarını yenebilirler. Ortada bir eş olmadığı için hayalinde nikahlı eşi ile birlikte olduğunu düşünerek ve eşi olarak hayal ettiği kişinin de yüz hatlarını gözünde canlandırmadan, tanıdığı ya da fotoğrafını gördüğü birini düşünmeden, hayal metodu ile korkusunu atabilir. Toplumda zina çok yaygınlaştı. Dini hassasiyeti olan kaç anneden duydum, “Oğlumun cebinden prezervatif çıktı.” diye. Ya da dindar bilinen erkeklerin nikahsız ya da evli kadınlarla birlikte olduğunu duyuyoruz. Zinanın bu kadar normalleşmesinde internet, gazete ya da dergilerdeki manken, şarkıcı gibi tanınmış güzel kadınların çıplak pozlarının erkekler tarafından hayallerine malzeme olarak kullanılmasının çok önemli bir etkisi olduğuna inanıyorum. Zina hayali, zinayı getirir ve normalleştirir. Sonra kişi kendi bile nasıl zina yaptığına şaşar. Bu yüzden mümin hayalini de kirletmemeli. Hayal metodunu bilmeli ve hayırlı işler için kullanmalı. Kısacası cinsel isteksizlik sorunu kendi kendine telkin ve hayal ile giderilebilir. Bunun yanında eş ile iletişimi iyi tutmak (her iki taraf içinde) kadının vücut temizliği, süslenme, çekici koku, güzel giyinme; erkeğin temizlik kurallarına, ağız ve diş sağlığına dikkat etmesi, eşinin hassasiyetlerini dikkate alıp özen göstermesi ve ”Cinsellik nedir?” yazımdaki cinselliğin fiziksel, ruhsal ve duygusal basamaklarına dikkat etmek çok önemlidir. Okumayanlar için: 7 Dersi Okusunlar.. |
22 Ocak 2013, 12:56 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Cevap: Evlilik Okulu... Kaçtığımız Konular (Evlilik Okulu 10.Ders) Geçen yıllarda okul aile birliği toplantısında bir milli eğitim müdürü dinlemiştim. Günümüz çocukları ile kendi çocukluğunu kıyaslamıştı. “Biz cinsellikle ilgili hiç bir şey bilmeden evlendik. Ben çocukken babam çok banyo yapardı, dikkatimizi çekerdi. Anneme ‘Babam niye bu kadar çok yıkanıyor.’ diye sorduğumuzda ‘Babanız ekmek kırığına bastı, çarpılmamak için yıkanıyor.’ derdi biz de inanırdık. Şimdiki üçüncü sınıfa giden çocuklar, çocuğun anne karnında nasıl döllendiğini biliyor. Çocuklarınızla aranızda uçurum açmayın, onların zamanını yakalamaya çalışın” demişti. Milli eğitim müdürünün dikkat çektiği konu gerçekten çok önemli. Günümüzde çocuklar ile aileler arasında çok büyük bir uçurum var. Okullarda altıncı sınıflarda fen bilgisi dersinde çocuklara çoğalmayı öğreten ders konuları var. Herkesin çocuğu bu dersleri alıyor. Her şeyin yarımı tehlikelidir. Yarım hoca dinden, yarım doktor candan, yarım bilgi yoldan çıkarır. Çocuklara “insanın çoğalması sperm ile yumurtanın bir araya gelmesi ile oluyor.” deyip konuyu bırakıyorlar. Çocukların bu kez kafasına takılıyor, bu sperm ile yumurta bir araya nasıl geliyor diye. Öğretmene soramıyorlar, sorsa da öğretmen cevaplamıyor. Öğretmende haklı, sınıflar kız erkek karışık olduğu için o ortamda anlatılması doğru değil. Konunun devamını çocuklar teneffüste kızlar bir araya, erkek çocukları bir araya gelip bildiklerini birbirlerine anlatarak tamamlıyorlarmış. İşin kötüsü doğru düzgün şeyler anlatmıyorlar birbirlerine. Mesela bir genç kız anlattı. Bu dersten sonra kızlar teneffüste toplanmışlar, nasıl oluyor falan derken kızın biri “Ben biliyorum, büyük tuvalet ihtiyacı yaptığımız yerden cinsel ilişki oluyor.” demiş. Herkes de öğrendik diye konuyu kapatmış. Genç kız cinsel birleşmenin oradan olmadığını öğrenince çok şaşırdı. Biz anlatmaya utanırken çocuklarımız cinsellikte ki iki haramdan birini, helal diye öğreniyor. Allah resul’ü “Eşine arka organdan (anüsten) temas eden veya adet halinde ki eşiyle cinsel temas da bulunan ya da falcıya varıp onu tasdik eden Muhammed’e indirileni inkar etmiş olur. ” buyuruyor. (Tirmizi 135) Bunu bilmeyen erkekler var. Gençler de normali buymuş gibi öğreniyorlar. Kızlarda erkekler de yalan yanlış şeyler öğreniyorlar. O zamanda zihninde yıllarca tuttuğu yanlış bilgi cinsel hayatını olumsuz etkileyecek. Erkek eşinden haram olan ilişkiyi isteyecek. İnternette pornolarda da sapık ilişkiler yaygın olunca olunca bu çocuklar doğruyu nereden öğrenecekler? Günümüzün en büyük belası cinsel yayınlar. Çocuklar yaşlarından çok erken her şeyi öğreniyorlar. Altıncı sınıfa bile kalmıyor hatta. Aile, çocuğum hiç bir şey bilmiyor, zannediyor çocuk aileden çok şey biliyor. İlkokul üçte çocuklar mastürbasyonu konuşuyorlar. Bir hanım ilkokul üçe giden kızının “anne iyi ki ayın otuz birine doğmadım, çok kötü bir günmüş, sınıfta oğlanlar otuz bir deyip deyip gülüyorlar. Otuz bir niye kötü anne? diye sormuş, sekiz yaşında kız çocuğu. Kadın da bilmiyormuş, sonra öğrenmiş. Şimdi anne kızına bunu anlatsa çocuğun yaşı çok küçük, anlatmasa sınıfından bir çocuk kendinden önce kesin anlatacak. Velhasıl zor bir zamanda yaşıyoruz. Bu gidişle çocuklar ailelere cinsel eğitim dersi verecekler maalesef ki. Çocukların hemen hepsi ders için başında durdukları internetten sapık ilişkiler de dahil her şeyi izliyorlar. Biz aileler ise hâlâ çocuklarımıza ergenliğe giren çocuğumuza ergenlik, cinsellik bilgileri vermiyoruz. Utanıyoruz. Üstelik cinsellik; gusül, abdest ve namaz birbirine bağlı iken. Dinimizin bir parçası iken ve çocuklarımıza öğretmemiz üzerimize farz iken. Bir hanım “On üç yaşında oğlum on bir yaşından beri kendi isteği ile kıldığı namazı birden bire bıraktı. Tekrar başlatmak için ne yapmak gerekir?” diye sormuştu. “Ergenliği, cinselliği, rüyaları, guslü konuştunuz mu oğlunuzla?” dedim. Şaşkınlıkla yüzüme baktı ve “Hayır” dedi. “Belki oğlunuz gusül alması gerektiği için sizden utanıp alamadığından dolayı namazı bırakmıştır.” dedim. Hiç böyle bir şey aklına gelmemiş. Oysa bu konuları öğretmek ailelere farzdır. Ayrıca cinsel konular konuşulmayınca, çocuklar bilgilendirilmeyince vesveselere sebep oluyor. Erkek çocuklar ergenliğe cinsel rüyalar görerek giriyorlar. Bu rüyaları gören bilgilendirilmeyen çocuklar “açık saçık rüyalar görüyorum” diye suçluluk duymaya başlıyor, kendini günahkar görüyor. Kimseyle de konuşamayınca psikolojik rahatsızlıklara sebep oluyor. Geçen yıl arkadaşım on iki yaşındaki erkek kardeşinin çok tuhaf davrandığını anlattı. Konuşmamı rica etti. Çocukla konuştuk. “Abla ben çok kötüyüm, günahkarım, her gece rüyamda zina görüyorum. Her gece her gece. Günahlarımı affettirmek için hafta sonları derneğe gidiyorum hiç durmadan sürekli dini kitap okuyorum.” Çocuk kafayı sıyırmaya az kalmıştı. Kaldırımda kadın görse, karşı kaldırıma geçiyordu. Başka bir genç kız on beş yaşında ilmihalde, “kadın cinsel rüya görür ve ıslaklık olursa gusül gerekir” diye okumuş. (Eksik bir anlatım var ilmihallerde kadında her cinsel rüyada gusül gerekmez, şartları var.) Genç kızın kafasına bu konu takılmış. O güne kadar hiç cinsel rüya görmeyen kız, her gece cinsel rüyalar görmeye başlamış. Bir şeyden aşırı korkup kaçmaya çalışırsan beyin onu önüne getirir. Genç kız hiç gerekmediği halde gusül abdesti alması gerektiğini zannettiğinden dolayı her sabah banyo yapmaya başlamış. Kendini günahkar hissettiği için daha iyi temizlenmek amacıyla guslü abarta abarta defalarca yıkana yıkana temizlik, gusül ve namazda takıntı başlamış. Her şeyi tekrar tekrar yapmaya başlayınca; gusül, abdest, namaz tam bir eziyete dönüşür hali ile. Genç kızı kaç psikiyatra götürüyorlar; fakat doktor ona “sapık” der diye korkusundan gördüğü rüyaları anlatmıyor. Kaç yıllar böyle eziyet içinde geçiyor. Bir gün televizyonda cinsel konularda konuşan bir psikiyatrı dinliyor ve diyor ki “İşte bu. Bu beni anlar bana sapık demez.” O psikiyatra geliyor ve tedavi oluyor. Bir de bu rüyalarda her şeyi görülebilir. Beynimizin oyunu mu şeytanın vesvesesi mi bilmiyorum. Mesela erkek çocuğu rüyasında kendini bir erkekle de görebilir. Bu sefer çocukta bende bir sapkınlık mı var? diye vesveseler başlayıp o tarafa bir yönelim olabilir. Ya da genç bir kız rüyasında çok yakın akrabası olan bir erkekle de kendini görebilir. “Ben ne kötü, günahkar, adi biriyim; aklıma neler geliyor, rüyama neler giriyor” diye vesvese etmeye başladığında akıl sağlığını yitirmeye başlar. Cinsel vesveseler gençleri kızgın, hırçın, baş edilmez hale getiriyor. İbadetlerini yapmıyorlar: “Allah benim gibi günahkarı huzuruna istemez” diye düşünüp namazlarını bırakıyorlar. Rüya dışında da insanın aklına her şey gelebilir. Aklımız bir yol gibidir; duyduğumuz, gördüğümüz, şaşırdığımız, tiksindiğimiz, istediğimiz, istemediğimiz her şey aklımızdan geçebilir, buna engel olamayız, önemli olan kötü yolcuları misafir etmemektir. Üzerinde durmadığımız gelip geçen düşüncelerden kimseye bir vebal yoktur. Bizim sorumluluğumuz, üzerinde durmaya başladığımız zaman başlar. Gelip geçenin zararı olmaz. Aklımıza rahatsızlık verici bir şey geldiğinde bir euzu besmele çekip “bu benden değildir” deyip daha üzerinde durmamak lazım. Çocuklarımıza da bunu böyle öğretmek gerek. Mesela çocuk annesine çok kızıyor “Ölse de kurtulsam” diye düşünüyor, sonra kızgınlığı geçince “ben ne kötü nankör bir çocuğum, annemin ölmesini istedim” diye dert etmeye başladığında psikolojisi bozuluyor. Vesveseler konusunda çocuklarımızı mutlaka bilgilendirmek lazım. Özellikle de cinsel vesveseler konusunda. Çocuklarınızı karşınıza alın, konuşun. En güzeli babanın erkek çocuğuna, annenin kız çocuğuna anlatması. Altıncı sınıfa geldiklerinde cinselliği, ergenliği, rüyaları anlatın. Her rüyayı görebileceğini, ergenken kendinizin de böyle rüyalar gördüğünü, rüyada gördüğü şey her ne olursa olsun bunun onun konu ile ilgili bir arzusundan değil, beynimizin oyunu şeytani rüyalar olduğunu, üzerinde durmaz dert etmezse bu rüyaların gelip geçici olduğunu anlatın. Kendini günahkar ya da suçlu hissetmesine gerek olmadığını, hangi durumda gusül alması gerektiğini, gusül alması gerektiğinde utanmamasını söyleyin. Altıncı sınıfta cinsellikle ilgili tam bilgilendirin. Zaten okulda cinsel organları falan öğreniyorlar. Önce ne bildiğini sorun. Utanıp cevap vermezse siz kelimelerinizi dikkatli seçerek, kendi üzerinizden örneklemeden tıbbı bir bilgi anlatır gibi anlatın. Altıncı sınıftan öncede ilköğretime başladıktan sonra ara ara okulda neler konuştuklarını cinsellikle ilgili bir şey duyup duymadığını sorun. Bazen çocuk arkadaşı tarafından tacize uğruyor; fakat anlatmaya utanıyor. Çocuklarınıza bedeninin mahremiyeti olduğunu anlatın. Tabi ölçü çok önemli, korkutup çocuğu paranoyak yapmayın. Düzgün anlatın. Siz anlatmaya utanıyorsanız, iyi anlatacağına inandığınız çocuğunuzun da rahat konuşabileceği bir akraba ya da arkadaştan yardım alabilirsiniz. Veya çocuklar ve ergenler için cinselliği anlatan kitaplar var. Yayınevine ve yazarına dikkat ederek onlardan da faydalanabilirsiniz. Fakat kitap alsanız bile çocuğunuz ile bu konuları hiç konuşamıyorsanız çocukta cinsellikle ilgili suçluluk duyguları gelişebilir ya da sizin ayıplayacağınızı düşünerek gusül almaktan kaçınabilir. Cinselliği anlatırken her zaman Allah’ın karı- kocanın muhabbet etmesi için yarattığını nikahla güzelleştiğini anlatın. Cinsellik anlatırken nikah kelimesini çok kullanın ki şuuraltına doğru mesaj gitsin. Cinsel eğitim sadece gençler için değil yetişkinler için de önemli. Evlilik okulunda bir kaç dersten beri bunu yazmaya çalışıyorum. Pek çok yuva cinsel problemler yüzünden yıkılıyor. Ayrıca Kadın doğum uzmanı arkadaşım Dr Ünzile Girişgin de bu konuda yazıyor. Ünzile Hanımın “Sakın Okumayın Cıss” diye cinsel eğitimi çok güzel anlatan bir kitabı var. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Ben Ünzile Hanımı tanımıyordum kitabı yayınlamadan önce bana bir mail gönderdi, bu vesile ile tanıştık. Mailde kitabın içinden bölümler vardı. “Bu konuların çok ihtiyaç olduğunu biliyorum; fakat bizim halkımız alışkın değil bu konuları kadınların yazmasına, ne dersiniz yayınlamalı mıyım?” diye sormuştu. Ben de okurlarımdan ve seminer sonrası hanımların sorularından dolayı ne çok problemler yaşandığını, konu ile ilgili ne kadar cehalet olduğunu bildiğim için destek oldum elbette. Yayına hazır daha pek çok çalışması var bu alanda. Ünzile Hanım şimdilerde bebek büyüttüğü için her zaman yeni yazı yazamıyor, sitemize. Ben de kendinden izin alarak kitabından bölümler yayınlıyorum. Cinsellik konusunda şu tabuları yıkalım. Tabi edep sınırını aşmadan. Cinselliğin anlatılması öğretilmesi edepsizlik değil; fakat dalga geçmek ve özensiz kelimeler kullanmak, eğlence olsun diye konuşmak ve yazmak da doğru değil. Ben hekim olmadığım için Ünzile Hanım kadar konuları detaylı yazamam. Konuların önemini anlatmak için ben daha genel çerçevede yazıyorum. Ünzile Hanım da ben de edep kıtlığımızdan ya da haya azlığımızdan yazmıyoruz bu konuları. Gerçekten çok büyük bir ihtiyaç olduğunu bildiğimiz için yazıyoruz vebalde kalmamak için. Ünzile hanım bu konuları neden yazdığı ile ilgili bir yazı göndermiş, yayınladık bu gün. Ben Ünzile Hanımı ve ona destek olan eşini çok tebrik ediyorum. Bir erkek olarak eşinin yazdıklarından rahatsız olabilirdi. Bizim toplumda bu cesareti göstermek her babayiğidin harcı değil. Sağlam bir iman ve ihlas gerekli. Allah ikisinden de razı olsun ve çalışmalarını daha geniş kitlelere ulaştırarak dertli olanlara devaya vesile olsunlar inşaallah. |
Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Yaz Okulu Camii Etkinliğimiz | Nebevi Sevda | Nebevi Sevda/Kişisel | 0 | 29 Temmuz 2024 21:44 |
Yaz Okulu/ 15 Temmuz | Nebevi Sevda | Nebevi Sevda/Kişisel | 0 | 16 Temmuz 2024 10:25 |
Medineweb Yaz Okulu 1.DERSİMİZ | Mihrinaz | Sorularla Esmaül Hüsna | 37 | 18 Temmuz 2019 20:57 |
Yaz Okulu 2. Ders Ayet Çalışmamız | Mihrinaz | Sorularla Esmaül Hüsna | 17 | 14 Temmuz 2019 21:41 |
Evlilik Üzerine -1-/Gençlerin Evlilik Problemi | Bedia Özdemir Tokel | Makale ve Köşe Yazıları | 1 | 01 Eylül 2015 15:17 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|