Cevap: Din Bilimleri-Ünite1: Din Psikolojisi Bili Din Psikolojisi ne zaman bağımsız bir disiplin olarak ortaya çıkmıştır? 19. y.y.’ın sonları ile 20. y.y’ın başlarında ABD ve Almanya’daki psikoloji araştırmaları bugünkü psikolojinin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Leipzig Üniversitesi’ndeki laboratuar ve Psikoloji Enstitüsü’nün kurucusu W. Wundt, sadece modern psikolojinin değil aynı zamanda Din Psikolojisi’nin dekurucusudur. Bu payeyi ona hak ettiren şey, yazmış olduğu on ciltlik “Milletler Psikolojisi” isimli kitabında incelediği diller, mitolojiler ve örflerdir. Bu çerçevede Wundt şunları söylemektedir: “Nasıl ki lisan, dini gelenekleri canlı olarak koruyor ve birey bunlar vasıtasıyla kendi kişiliğine has dindarlığı elde ediyorsa, örf ve adetlerden de her ferdin dini faaliyeti için esas teşkil eden, değer taşıyan, saygı gören özel bir çevre meydana geliyor. Bu çevre dini gelenek ve adetlerin çevresidir.” Din Psikolojisi alanında ampirik metodun kullanılmasıyla dikkat çekici gelişmeleri ABD’li psikologlar gerçekleştirmişlerdir. Bunların başında G. Stanley Hall gelir. G. Stanley Hall (1846–1924) 1881’de başlattığı çocuk ve gençlik psikolojisi araştırmaları kapsamında ergenlik dönemindeki gençlerin dini davranışlarını incelemiştir. Özellikle, ergenlik gelişimi ile dine yönelme (conversion) arasında ilişki olup olmadığını sorgulamıştır. Araştırmalarına dayanarak bu dönemdeki psikolojik sorunların dine ilgiyi artırdığını söyler. Bu dönemdeki sorunların başında gelen suçluluk duygusu ve yalnızlık gibi problemlerle başa çıkmada dini inançlar yardımcı olabiliyor. William James (1842-1910). “Dini Tecrübenin Çeşitliliği” adlı kitabında dinin, ruhi (psikolojik) bir yaşanış olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre, dinî tecrübede esas olan, her türlü kültürel tezahürlerinden ziyade (inanç, örf, adet gibi), dinin her birey için taşıdığı anlam, bir başka ifadeyle, her bireyin iç dünyasına yansıyan sübjektif yönüdür. Din psikolojisin temel konusu, bireyin dinsel tecrübesidir. W. James ve onun gibi düşünenler açısından önemli olan, böyle bir tecrübenin birey üzerinde uyandırdığı duygusal tepkilerdir. Bu tepkiler dinin özünü oluşturmaktadır. Bu alanda yapılan ve günümüzde en çok tanınan dini tecrübe araştırmasında kullanılan soru şu idi: “Her zamanki halinizden farklı olan Tanrı ya da bir başka isimle andığınız bir varlığın sizi etkilediğine tanık oldunuz mu? Ya da böyle bir varlığın farkına vardığınız vaki midir?” S.Freud Tarihten edebiyata kadar hemen her alandaki düşünceyi etkilemiştir. Geliştirdiğipsikanalitikdüşünce sistemi çerçevesinde ele alıp yorumladığı din olgusuna yönelik tutumları büyük ölçüde değişime uğratmıştır. Freud’un psikodinamik bakış açısı, kişilik yapısında yer alan bilinçdışı (unconscious) eğilimleri, dinin ‘anahtar belirleyicileri’ olarak vurgulamaktadır. Kişinin güvenlik ve huzur arayışı, “baba”, “cennet” ve “bağışlama” gibi dini sembollerin söz konusu ihtiyaçlar için uygunluğu, Freud’un görüşlerinin göze çarpan yönlerini teşkil etmektedir. Jung Düşünce sisteminde aynı şekildebilinçaltı dinamiklereyer veren Jung, insan türünün ortaklaşa sahip olduğuna inandığı kolektif şuuraltında bir ‘tanrı arketipi’ varsaymaktadır. Jung’a göre, Tanrı inancı, bireyin doğuştan getirdiği söz konusu psişik işlevi karşılamaktadır. Bir bakıma, tanrı inancı ile tanrı arketipinin içi doldurulmakta ve bireygerilimden kurtularak rahatlamaktadır. Aksi takdirde, birey çatışma yaşamakta ve anlamsız bir yaşam sürdürmek zorunda kalmaktadır. Şöyle der; ”Yine inanan kimse; yüce kudretli, yaşatıcı ve koruyucu olarak kabul ettiği tanrısına karşı itaat, güven, sevgi, korku gibi duygularla ve dua, ibadet ve başka faaliyetleriyle kulluğunu göstermeye çalışır.” Jung, dini davranışların (ibadet ve dua gibi) insanın günlük hayatındaki önemine atıfta bulunduktan sonra, dinin, ruh sağlığının korunmasında ve geliştirilmesinde olmazsa olmaz bir unsur olduğunu da ısrarla vurgulamaktadır. Freud ve Jung’un bu iki klasik kuramları bugün anılmaktadır. Her ikisi de din hakkında düşünmeyi ve tartışmayı özendirmiştir. Din Psikolojisinin ülkemizdeki durumu nedir? Din psikolojisinin ülkemizdeki gelişim seyrine baktığımızda, yetmiş küsur yıllık bir geçmişe sahip olduğunu söyleyebiliriz. “Dini Ruhiyât”başlığı altında yazılan ilk çalışmalar Hilmi Ziya Ülken’e aittir. Ancak, ‘Din Psikolojisi’ başlığını taşıyan ilk kitap 1952’de Bedi Ziya Egementarafından yayımlanmıştır. Bu kitabında Egemen, din psikolojisinin kısa bir tarihini, alanınıve konularını, bir bilim dalı olarak kullanabileceği metot ve teknikleri ele almaktadır. Din Psikolojisi alanındaki yapılan çalışmalar ve yayınlar başlangıçta bir takım yorum ve spekülasyonlardan ibaretti ve doğal olarak alanı tanıtmakla ve bilgilendirmekle yetiniyordu. |