Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 Arkadaşları:5 Cinsiyet:erkek Yaş:37 Mesaj:
4.833 Konular:
926 Beğenildi:342 Beğendi:0 Takdirleri:62 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Namaz kavramı ve çeşitleri Namazın Rükünleri İftitâh Tekbiri
İftitâh (başlangıç) tekbiri namaza başlarken alınan tekbirdir. Bu, kişinin kendi
işitebileceği bir sesle “Allahu ekber” demesini ifade eder ki, “Allah en
büyüktür” anlamına gelir. Bu tekbire, “tahrîme” de denir. Zira bu tekbirle
namaza girilmiş, namazla bağdaşmayacak fiiller haram kılınmış ve dış âlemle
ilgi kesilmiş olur. Kıyam (Ayakta Durmak)
Namazın bir rüknü olarak “kıyam”, iftitâh ve her rek‘atta Kur’ân’dan
okunması gereken en az miktar boyunca ayakta durmayı ifade eder. Kıyam,
namazın bir rüknü olduğu için, ayakta durmaya gücü yeten bir kişinin farz
veya vacip bir namazı oturarak kılması geçerli sayılmaz. Ancak hasta veya
ayakta namaz kılmaya güç yetiremeyen veya ayağa kalkınca hastalığının
artmasından veya uzamasından yahut da şiddetli ağrı duymasından korkan
kişi, namazı oturduğu yerde kılar, gücü yeterse rükû ve secdeye varır. Çünkü
İslâm’ın genel kurallarına göre, zorluk ve ihtiyaç kolaylığı celbeder ve
zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunur. Hareket halindeki gemi, uçak,
otobüs gibi bir vasıtada namaz vaktini kapsayacak kadar bir süre yolculuk
yapan kişi, bu araçlarda ayakta namaz kılması mümkün olmazsa, oturarak
veya oturduğu koltukta namazını kılar, rükû ve secdelerini ima ile yapar.
Ancak secde için rükûdan daha fazla eğilir. Sünnet ve nâfile namazları,
ayakta kılmak daha faziletli olmakla birlikte, bir özür bulunmasa da
oturularak kılınabilir. Çünkü nâfile namazlar kolaylık ve genişlik esasına
dayanır. Kıraat
Kıraat, sözlükte okumak demektir. Fıkıhta ise, namaz kılan kişinin,
Kur’ân’ın ayetlerinden bir miktarını kendisinin işitebileceği şekilde
okumasını ifade eder. Kıraat namazın bir rüknü olup farzdır. Tek başına kılan
kişi, bir miktar Kur’ân ayetini ayakta iken kendi işiteceği şekilde ve fakat
harflerini belirterek, imam ise, sesli namazlarda yakınında bulunanların
işiteceği bir ses tonuyla okur. Namazda farz olan kıraat miktarına gelince, bu
miktar Ebû Hanîfe’ye göre kısa da olsa bir ayettir Hanefî mezhebinde imama uyan kimsenin Kur’ân okuması gerekmez;
onun hem sesli hem de sessiz namazlarda da susması vaciptir. Diğer üç
mezhepte ise kıraat, imam ve yalnız başına kılan için farz olduğu gibi sessiz
namazlarda imama uyan için de farzdır. Sesli namazlarda da, Şâfiî mezhebine
göre, imama uyan kişinin Fâtihayı okuması farzdır. Mâlikî ve Hanbelî
mezheplerinde ise, sesli namazlarda cemaat okumaz, dinler.
İslâm bilginleri, kıraat farîzasının ancak Kur’ân’ın asıl metniyle yapılması
halinde yerine getirilmiş olacağı hususunda görüş birliği içindedirler. Çünkü
Kur’ân Arapça olarak inmiştir. Kıraatin tek bir lisanla gerçekleşmesi
Müslümanların birlik ve beraberliğinin bir göstergesidir. Tarih boyunca da
uygulama böyle olmuştur. Diğer taraftan kıraatin Arapça olarak yapılması,
çok zor da değildir. Hattâ, namazın sahih olmasını sağlayacak kıraat miktarı
sûre ve ayetleri öğrenip ezberlemek Arapça dilini bilmeyenler için bile bir
günlük, hattâ bir iki saatlik bir iştir. Rükû (Eğilmek)
Rükû, namazın bir rüknü olup farzdır. Kıraat bittikten sonra eğilerek rükûya
varılır, baş ile sırt düz tutulur ve eller dizlere kadar varır ve dize dayanılır.
Ayakta namaz kılan kimse için sadece başını eğmesi yeterli değildir, sırtını
da eğerek baş ve sırt tam bir düz satıh meydana getirmelidir. Bu şekil tam bir
rükûdur. Oturduğu halde namaz kılan kimsenin, rükû ederken alnı dizlerine
paralel olacak derecede sırtını eğmesi yeterlidir Rükûda bir süre rükû
vaziyetinde beklemek ve rükûdan sonra doğrulup bir süre kıyam vaziyetinde
beklemek (kavme) gerekir. Hanefî mezhebinde bu sürenin en azı
“sübhâne’llâhi’l-azîm” diyecek kadar bir zaman dilimidir. Secde
Secde (yere kapanmak), namazın bir rüknü olup farzdır. Namaz kılan kimse,
rükûdan sonra kıyama geçer ve hemen arkasından secdeye varır; alnı yere
değdiğinde rükû vaziyetinden daha fazla eğilmiş olur. Sadece alnı ve burnu
yere değecek kadar yüzünü ve ayrıca iki ayağının parmakları, iki eli ve iki
dizini yere koyar. Böylece Allah’a tazimde bulunur. Bu secde, her rek‘atta
birbiri ardınca iki defa yapılır.
Tam ve mükemmel bir secde yedi aza üzerine yapılan secdedir.
Peygamberimizden nakledilen bir hadiste, bu azaların yüz (alın ve burun), iki
el, iki diz ve iki ayak (iki ayağın parmakları) olduğu belirtilmiştir (Buhârî,
“Ezan”, 133-137). Gücü yetmediği için oturarak namazını kılıp, bedelsel
özründen dolayı veya vasıta içinde namaz kıldığından dolayı secdeye
kapanamayan bir kişinin, secdesi rükûundan daha fazla eğik olmalıdır.
Secde edilecek yerin yüksekliği, taban seviyesinden on iki parmaktan
(yaklaşık 23 cm.) daha yüksek olmamalıdır. Cemaat kalabalık olunca veya
başka bir mazeret bulununca dizler üzerine de secde edilebilir. Yine kalabalık
sebebiyle aynı namazı cemaatle kılanların birbirlerinin sırtına secde etmeleri
de câizdir. Atılmış yün, pamuk gibi yumuşak bir şey üzerine secde
edildiğinde yüz bunların içinde tamamen kayboluyorsa ve alın ile burun yerin
sertliğini hissetmiyorsa secde câiz olmaz. Secdede ve iki secde arasında secde
denebilecek kadar bir süre durmak yeterlidir. Hanefî mezhebinde bu sürenin
en azı “sübhâne’llâhi’l-azîm” diyecek kadar bir zaman dilimidir.
Fakat rükû ve secdede sünnet miktarının en azı üçer kere tesbih
(sübhâne’llâhi’l-azîm gibi) okumaktır. Ortası beş, en mükemmel olanı da
yedi kere tesbih okumaktır. Namazı tek başına kılan kimse, daha çok tesbihte
bulunabilir. Fakat imam olan kimse, cemaatin rızası bulunmadıkça, üçten
fazla tesbih okumamalıdır. Çünkü cemaati usandırmak ve namazdan
kaçırmak uygun değildir. Rükûda okunacak tesbih: “Sübhâne rabbiye’l azîm
(Pek büyük olan Rabbim, her türlü eksikliklerden uzaktır) ve seccedeki tesbih
de: “Sübhâne rabbiye’l-a’lâ (Pek yüce olan Rabbim, bütün eksikliklerden
uzaktır) şeklindedir. Ka‘de-i ahîre (Son Oturuş)
Namazların sonunda teşehhüd miktarı oturmak bir rükün olup farzdır. Buna
ka‘de-i ahîre denir. İki rek‘atlı namazlarda ikinci rek‘attan sonra, üç rek‘atlı
namazlarda üçüncü rek‘attan sonra, dört rek‘atlı namazlarda dördüncü
rek‘attan sonraki oturuşlar son oturuş yani ka’de-i ahîre sayılır. Ka‘de-i
ahîrede oturarak beklenmesi farz olan süre Hanefî mezhebine göre teşehhüd
miktarıdır. Teşehhüd miktarı ise tahiyyât okuyacak kadar bir süredir.
Teşehhüdün ya da tahiyyâtın metni şöyledir: “et-Tahiyyâtü li’llâhi va’s
salavâtü vet’tayyibâtü. es-Selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetü’l
llâhi ve berekâtühü. es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdi’l-llâhi’s-sâlihîn. Eşhedü
en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve rasûlühü”
(Buhârî, “Ezan”,148,150; Müslim, “Salât”, 16; İbn Mâce, “İkâmetü’s
salât”,24). Türkçesi: “Bütün tâzimler, övgüler, mülkler, kavlî, bedenî ve malî
ibadetler Allah Teâlâ’ya mahsustur. Ey Peygamber! Sana selam olsun,
Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun. (Ey Rabbimiz)! Selam bize ve
Allah’ın sâlih kullarına olsun. Şehâdet ederim ki yani kesin olarak bilir ve
açıklarım ki, Allah’tan başka hakikî ma’bud yoktur ve şehâdet ederim ki,
Muhammed, Allah’ın kulu ve resûlüdür.”
Namazın esasını oluşturan şartlar ve rükünler bunlardan ibaret olmakla
birlikte Ebû Yusuf, Şâfiî, Mâlik ve Ahmet b. Hanbel’e göre ta’dîl-i erkân,
Ebû Hanîfe’ye göre ise namazdan kendi fiili ile çıkmak namazın farzları
arasında yer alır. Ta‘dîl-i erkân, rükû ve secde gibi rükünlerin hakkının
verilerek yapılmasını, rükûdan doğrulurken vücut dimdik bir hale gelip en az
bir kere; “Sübhâne’llâhi’l-azîm” diyecek kadar ayakta durulmasını, ondan
sonra secdeye varılmasını ve iki secde arasında “Sübhâne’llâhi’l
azîm”diyecek miktar oturulmasını ifade eder. NAMAZIN VACİPLERİ, SÜNNETLERİ VE ÂDÂBI Namazın Vacipleri
Namazın farzları gibi bazı vacipleri de vardır. Hanefî fıkıh âlimlerinin vacip
olarak kabul ettikleri hususların bir kısmı diğer mezheplere göre farz, bir
kısmı da sünnet olarak nitelendirilmiştir. Bu vaciplere riayet ile namazın
farzları tamamlanmış, noksanları telâfi edilmiş olur. Hanefîler’e göre
vaciplerden birini unutarak terk eden ya da geciktiren kimsenin sehiv secdesi
yapması vaciptir. Vaciplerden birinin kasden terk edilmesi halinde ise
namazın yeniden kılınması gerekir. Hanefîler’e göre namazın vacipleri
şunlardır:
. Namaza “Allahu ekber” gibi tekbir ifade eden bir cümle ile başlamak.
(Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde farzdır.)
2. Fâtiha sûresini okumak (diğer üç mezhepte her rek‘atta okumak farzdır).
3. Farz namazların ilk iki rek‘atında, vacip, sünnet ve nâfile namazların her
rek‘atında Fâtiha’dan sonra kısa bir sûre veya buna denk miktarda ayet
veya ayetler okumak (Sûre eklemek anlamında “zamm-ı sûre” denen bu
işlem diğer mezheplerde sünnettir).
4. Fâtiha’yı zamm-ı sûreden önce okumak. Farz namazlarda farz olan kıraati,
ilk iki rek‘atta yerine getirmek.
5. Tek başına namaz kılarken, öğle ve ikindi namazları ile gündüz vakti
kılınan nâfile namazlarda kıraati gizli yapmak. Sabah, akşam ve yatsı
namazlarında ve geceleyin kılınan sünnet ve nâfile namazlarda kıraat
açıktan veya gizli olarak yapılabilir.
6. İmam olan kimsenin, cemaatle kılınan namazlardan sabah, cuma, bayram,
terâvih, vitir namazlarının her rek‘atında, akşam ve yatsı namazlarının ilk
iki rek‘atlarında kıraati açıktan yapması, öğle ve ikindi namazlarının
bütün rek‘atlarıyla akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının da son iki
rek‘atında kıraati içinden yapması vaciptir. İmama uyan kişi, okumaz,
namaz sesli ise dinler, sessiz ise susar.
7. Secdede sadece alın ile yetinmeyip alın ile birlikte burnu da yere koymak.
8. Üç ve dört rek‘atlı namazların ikinci rek‘atının sonunda oturmak (ka’de-i
ulâ).
9. İlk ve son oturuşlarda tahiyyatı okumak.
10. Namazın farzlarında sıraya (tertîb) riayet etmek.
11. Namazın sonunda sağ ve sol taraflara selam vermek. Ancak, Hanefîler’de
bir görüşe göre, sağ tarafa selam vermek vacip, sol tarafa selam vermek
ise sünnettir.
12. Ta‘dîl-i erkâna riayet etmek. Bu, Ebû Yusuf ve diğer üç mezhebe göre
farzdır.
13. Vitir namazında kunût duasını okumak ve kunût tekbirini almak.
14. Bayram namazlarına mahsus üçer ilâve tekbir almak.
15. Sehven farzın geciktirilmesi ve vacibin terk veya geciktirilmesinden
dolayı sehiv secdesi yapmak.
16. Namazda okunan secde ayetlerinden dolayı tilâvet secdesinde bulunmak. Namazın Sünnetleri
Namazda dinen yapılması farz ve vacip derecesinde olmaksızın yapılması
istenen fiiller vardır ki bunlara namazın sünnetleri denir. Bunların terki
namazı bozmaz ve sehiv secdesini gerektirmez; fakat bunlara sürekli riayet
etmek, Peygamber’in yolunu izlemede titizlik gösterme anlamını taşır.
Sünnetler, vacipleri tamamlayıcı özellikte olup, vaciplerdeki kusur ve
noksanların telâfisine ve sevap kazanılmasına vesile teşkil eder. Hanefîler’e
göre namazın sünnetlerinin başlıcaları şunlardır:
1.Beş vakit farz ve cuma namazında ezan okumak ve kâmet getirmek. Bu
hüküm erkekler içindir.
2. İftitâh tekbirinde elleri yukarı kaldırmak. Erkekler, her iki başparmağını –
parmak aralıkları tabii açıklıkta olmak üzere ve avuç içleri kıbleye veya
birbirine dönük tutularak- kulak yumuşaklarına değecek ölçüde, kadınlar
ise ellerinin parmak uçlarını göğüs hizasına kadar kaldırırlar ve bu
vaziyette iken “Allahu ekber” derler. Şâfiî ve Mâlikîler’e göre erkekler de
iftitah tekbirinde ellerini omuz hizasına kadar kaldırırlar. Şâfiî ve
Hanbelîler’e göre, rükûya eğilirken ve rükûdan doğrulurken de elleri
kaldırmak sünnettir.
3. Kıyamda sağ eli sol el üzerine koymak. Erkekler sağ elin başparmağı ile
serçe parmağını halka yaparak sol elin bileğinden tutarlar ve diğer
parmaklarını sol kolun üzerine uzatırlar. Kadınlar ise sağ ellerini
göğüsleri üzerinde sol elleri üzerine halka yapmaksızın koyarlar.
4. Namazların başlangıcında Sübhâneke’yi içinden okumak, bundan sonra
yine içinden eûzü-besmele çekmek ve diğer rek‘atlarda Fâtiha’dan önce
besmele çekmek ve Fâtiha’dan sonra içinden “âmîn” demek. Bir görüşe
göre Fâtiha’dan önce okunan besmele vaciptir. İmama uyan eûzü-besmele
okumaz. Fâtiha’dan sonra okunacak sûrelerin başındaki besmele
okunmaz. Ancak İmam Muhammed’e göre sessiz namazlarda sûre
başlarındaki besmele okunur.
5. Rükûya ve secdeye giderken, secdeden kalkarken “Allahu ekber” demek
ve rükûdan kalkarken “Semi’allahu limen hamideh” demek. İmama uyan
rükûdan kalkarken içinden “Rabbenâ leke’l-hamd” veya “Allahümme
Rabbenâ ve leke’l-hamd” der. Yalnız başına kılan bu ikisini yani hem
“Semi‘allhu limen hamideh” ve hem de “Rabbenâ leke’l-hamd”ı söyler.
6. Rükûda en az üç defa “Sübhane rabbiye’l-azîm” ve secdelerde en az üç
defa “Sübhane rabbiye’l-a‘lâ” demek.
7. Kıyamda bir özür yoksa iki ayak arasını dört parmak kadar açık
bulundurmak.
8. Rükûda incikleri (diz’in arkasını) dik ve sırtı düz tutmak ve parmak
aralıkları açık olduğu halde dizleri tutmak. Kadınlar ise dizlerini biraz
bükerler ve sırtlarını yukarıya doğru meyilli tutarlar ve parmaklarını
açmaksızın dizlerinin üzerine koyarlar.
9. Secdeye giderken önce dizleri, sonra elleri, sonra yüzü yere koymak.
Secdeden kalkarken de önce yüzü, sonra elleri, sonra da elleri dizlerin
üzerine koyarak kıyama doğrulmak veya oturuşa geçmek. Ayrıca secdeyi,
yüz iki el arasına gelecek şekilde yapmak.
10. Secde oturuşları ile teşehhüd oturuşlarında sol ayağı yere yatırıp üzerine
oturmak, sağ ayağı ise dikmek ve ayak parmaklarını kıbleye yöneltmek
Kadınlar sağ ve sol ayaklarını sağ taraflarına yatırıp beden sola meyilli bir
biçimde yere otururlar.
11. Ka‘de ve celselerde ( secde oturuşlarında) elleri parmaklar az açılarak
uyluklar üzerine koymak.
12. Secdede karnı uyluklardan, dirsekleri yanlardan ve dirsekleri yerden uzak
tutmak. Kadınlar kollarını yanlarına birleştirir ve karnını uyluklarına
yapıştırırlar.
13. Tahiyyat esnasında “Lâ ilâhe” denirken sağ elin şehâdet parmağını
kaldırmak; bu halde başparmak ile orta parmak halka edilir ve diğer iki
parmak yumruk halinde bükülür. “İllâllah” derken ise, şehâdet parmağı
indirilir. Ancak bazı âlimler, bu sünneti yerli yerince yapmak zor olduğu
için terk edilmesini uygun görmüşlerdir.
14. Farz, vacip ve müekked sünnetlerin son oturuşu ile gayri müekked sünnet
ile nâfile namazların her oturuşunda tahiyyattan sonra Hz. Peygamber’e
ve âline salât ü selam okumak.
15. Her namazın son oturuşunda selam vermeden önce Kur’ân’da bulunan
veya hadislerde yer alan dualardan okumak.
16. Namazın sonunda selam verirken yüzü önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa
çevirmek.
17. Kur’ân-ı Kerim’i namazda sırasıyla okumakta bir sakınca yoktur. Ancak
mukim için sünnet olan “mufassal” denilen sûreleri okumaktır. Dinen
yolcu sayılan kişi, Fâtiha’dan sonra dilediği sûreyi okuyabilir. Mukim için
sünnet olan, sabah ve öğle namazlarında Fâtiha’dan sonra “tıvâl-ı
mufassal” denilen uzun sûrelerden, ikindi ve yatsı namazlarında “evsât-ı
mufassal” denilen orta uzunluktaki sûrelerden, akşam namazlarında ise
“kısâr-ı mufassal” denilen kısa sûrelerden bir sûre okumaktır. Hucurât
sûresinden “Bürûc” sûresinin sonuna kadar olan sûreler “tıvâl-ı
mufassal”, “Târık” sûresinden “Beyyine” sûresinin sonuna kadar olan
sûreler “evsât-ı mufassal” ve bundan sonraki sûreler ise “kısâr-ı
mufassal”dır.
18. Önünden geçilmesi ihtimali varsa sütre koymak. Namazın Âdâbı
Namaz kılarken yerine getirilmesi faziletli kabul edilen ve namazı âdâbı
olarak isimlendirilen bazı davranışlar vardır ki bunlar birer müstehab
demektir. Bunları terk etmek, azarlanmayı gerektirmez, fakat bunlara
uyulması daha fazla sevap kazanmaya sebep olur. Bilinçli bir Müslüman
namazın büyük bir ibadet olduğunu bilir, namaz sayesinde Yaradan Rabbinin
manevi huzurunda olduğunu anlar, Cenâb-ı Hakkın kendisini görüp bildiğini
düşünerek son derece edebe riayet eder, görünüş itibariyle pek mütevazı bir
vaziyet alır, bâtınen kalbini mümkün mertebede mâsivâdan (Allah’tan
gayrısından), dünyevi ilişkilerden kurtarmaya çalışır. Bu yüzden, “mükemmel
bir namaz ancak kalb huzuruyladır” denilmiştir. Namazın başlıca âdâbı
şunlardır: 1.Namazda Allah’ın huzurunda durulduğunun farkında olarak bir
huşû ve tevazu halinde bulunmak. 2. Üst elbidüğümlemek ve bütün rükünlerin hakkını verebilmek için uzun ve geniş
elbiseler giymek. 3. Kıyamda secde yerine, rükûda ayakların üzerine, secdede
burnun iki yanına, ka‘dede kucağa, selam verirken sağ ve sol omuz başlarına
bakmak, böylece kendisini sırf ibadete vermek ve namazın dışındaki
meşguliyetten korunmak. 4. Rükû ve secde tesbihlerini tek başına kılan için
üçten fazla yapmak. 5. Öksürmemeye ve geğirmemeye gayret etmek,
esnerken ağzı fazla açmamak ve gerekiyorsa elle kapamak.
seyi açık bulundurmayıp
|