Bir Ölüden Mektup Var
Değerli yaşayan insanlar, ben bir ölüyüm. Şehirden uzak bir mezarda kalıyorum. Yanımda benim gibi binlercesi var. Komşum bir genç. Az aşağıda bir çocuk var. Yukarıda kimsesiz diye gömülen bir amca var. Dün bir hakim geldi diyorlardı. Önceki gün yeni evlenmiş bir çift vardı. Yan yana gömüldüler. Tüm unvanlardan, mesleklerden, rütbelerden insanlar burada.
Sadece şehitleri getirmiyorlar. Onları birbirlerinin yanına, ayrı bir yere gömüyorlar. Bir de çok ünlü bazı devlet büyükleri burada değil. Onların yeri biraz daha farklı... Ama onun dışında tüm ahali burada. Hırsızı da burada, katili de burada, celladı da burada, gardiyanı da burada, hoca da burada... Ölüm kararı veren hakim de burada, idam edilen genç de burada. Zenginler de fakirler de burada...
Hepimiz iki metre kare bir arazi sahibiyiz. Başka da bir varlığımız yok. Sadece gösteriş meraklısı bazı dirilerin yaptıkları mezar taşlarımız farklı. Onun dışında topraklarımız aynı büyüklükte...
Size buradan sesleniyorum. Şehirden uzak, karanlık ve soğuk bir gecede sesleniyorum. Dediklerimi ister alın ister almayın. Size kalmış. Ama yine de başınızı elinizin arasına alıp düşünmenizi tavsiye ederim...
Biz ölüler birbirimizle konuşuyoruz. Her birimizin bir hikayesi var. Hepsi de tecrübe etmiş dünyayı. Burada iki yüz yıl önce ölmüş kişiler de var. Eski mezarlıkta dediklerine göre bin yıllık ölüler de varmış. Daha eskilerinde ise çok eski zamanlardan kalan ölüler varmış.
Burada çok kullandığımız bir söz var. Bunu sizinle paylaşmak istedim.
Bu sözümüz "keşke'dir". Tüm konuşmalarımız keşke ile başlar, keşke ile biter. Keşke annemin kalbini kırmasaydım o gün. Evden çıktım. Gözümü mezarda açtım. Annemi dünyada kalbi kırık bıraktım. Keşke öyle yapmasaydım...
Keşke eşime el kaldırmasaydım. Onun gönlünü alamadan göçtüm dünyadan. Halbuki seviyordum onu. Kıskanıyordum onu. Ama keşke kırmasaydım kalbini, kızmasaydım cefakar, vefakar eşime... Keşke onu üzmeden gelseydim bu aleme...
Keşke yalan söylemeseydim. Keşke hız yapmasaydım. Keşke malımı dağıtsaydım. Keşke çocuklarıma iyi davransaydım...
Geçen gün aşağıdaki mezarlıkta yatan bir kişinin kızı gelmişti. Mezarda ağlıyordu. Baba ne yaptın bize? Neden bizi rezil ettin el aleme? Senin çocukların birbirine düşman oldular. Malın yüzünden birbirlerine silah çektiler. Kardeş, kardeşini öldürdü senin yüzünden! Neden malını böyle bıraktın? Neden yanında çalışan oğlunun hakkını vermedin? Neden kızlarına mal bırakmadın? Neden malını yıllarca sana hizmet eden çocuklarına değil de vefasız oğluna vasiyet ettin? Neden baba neden?
Kadının tüm bağırmalarını, ağlamalarını tüm kabir ehli duymuştu. O gittikten sonra mezardaki adama sorduk. Dedi ki: Ben, yıllarca şu vefasız oğullarım için çalıştım çabaladım. Ama hasta olunca malıma göz diktiler. Yıllarca bana bakan oğlum vardı. Ama ona son günlerde bir şeyden dolayı kızmıştım. Bu nedenle ondan intikam almak için çocuklarımın olduğu yerde vefasız oğullarıma malımı vasiyet ediyorum dedim. Aslında gözüm onu korkutmaktı. Ama yakın zamanda öleceğimi bilmiyordum. Ben ölünce de hepsi benim böyle dediğimi vasiyet bilip mal için birbirlerine düştüler... Keşke öyle demeseydim! Keşke çocuklarımı birbirlerine düşman etmeseydim... Keşke keşke...
Bir de başka bir keşkemiz var. Bu keşke burada yatan aşağı yukarı herkesin keşkesi...
Keşke namazımı kılsaydım!
Keşke düzgün kılsaydım!
Keşke ibadetimi aksatmasaydım !
Keşke zekatımı verseydim!
Keşke benden yardım isteyen o muhtaç kişiye yardım etseydim!
Keşke Allah'a sövmeseydim !
Keşke iman etseydim!
Keşke dürüst olsaydım!
Keşke Kur'an okumayı öğrenseydim!
Keşke zamanımı sadece gezip tozmaya harcamasaydım!
Keşke örtünseydim !
İşte bu keşkeler bizi perişan ediyordu. Zira bazı keşkelerimiz dünyadaki hatalarımız içindi. Ama bu keşkelerimiz ahiret hayatına yönelik hatalarımız içindi.
Geçen gün birini getirdiler. Çok kalabalık vardı. Ama yukarıdakilerin sesi bize geliyordu. Herkes kendi arasında fısıldayarak konuşuyordu. Kimse duymuyor zannediyorlardı. Ama biz duyuyorduk. Adamı gömmeye gelmişlerdi. Fakat onun gıybetini yapıyorlardı. Yok bana borç vermedi. Bak öldün. Parayı mezara mı götürdün? Öbürü şöyle diyordu. Şimdi malını herkes yiyecek. Öbürü başka bir şey diyordu. Güya bunlar eş dost akrabalarıydı.
Aslında bu konuşmalar her cenazede oluyordu. Yıllarca yüzünüze gülenler, dostunuz, akrabanız mezarlığa gelince sizi çekiştirecekler haberiniz olsun!
Geçen gün doğumda ölen bir kadın gelmişti. Herkes ağlıyordu. Kadın da ağlıyordu. Herkes Ufak bebeğe ağlıyordu. Kadın ise kendi haline ağlıyordu. Zira buraya hiçbir hazırlık yapmadan gelmişti. Geride ağlayacak bir şeyi yoktu. Kendi haline ağlamaktan başka...
Ben yüz yıldır buradayım. Çok ölü gördüm. Sahipsiz, kimsesiz diye bir adam getirdiler. Bir hoca bir de mezar kazıcıları vardı. Adam evliya çıktı. Kabri cennet bahçesi olmuştu. Melekler ona eşlik ediyordu...
Ama bir adam da geldi. Mezarlık tıka basa doluydu. İğne atsan düşmezdi. Ne dualar ettiler, ne telkinler verdiler. Ağlayanlar, sızlayanlar... Üzerine saatlerce Kur'an okundu. Hepsi akşam olmadan gitti. Ama adamın çığlıkları tüm mezarlığı inletiyordu. Öyle azap çekiyordu hayvanlar bile ürkmüştü... Adamın arkasında o kadar kalabalık vardı ama kabirde işine yarayacak iki tane salih ameli yokmuş... Hep kuru kalabalıkmış arkasındakiler. Okunan Kur'anlar da işe yaramadı. Zaten ameli, salih olmayana Kur'an da fayda vermiyormuş. Bunu da buraya gelince anladık... Üzerine onlarca hatim okunmuş adamlar gördük. Hepsi azapta..
Ey diriler! Buralar karanlık ve soğuk! Hepiniz eninde sonunda buraya geleceksiniz. Hiç ölmeyeceğini zannedenlerin yurdudur burası...
İnanın sizin sahip olmak için kavga ettiğiniz o kadar fuzuli şeyler var ki, burada hepimizin pişmanlığı o şeyler!
Mal biriktirip yiyemeden ölenler burada.
Cimrilik yapıp malını esirgeyenler burada.
Hayırsız evlatları için gece gündüz çalışan, gurbetlerde soğuk odalarda kalanlar burada...
Burası mezarlık değil, burası pişmanlıklar diyarıdır...
Burada ilk geldiğimizde malımızı nereden kazandığımızı sordular. Nereye harcadığımızı sordular. Gençliğimizde ne yaptığımızı sordular. Namazdan sordular. Zenginlere malından soruyorlardı. Herkese dünyadaki durumlarını sordular... Herkesin hesabı günden güne değişiyordu. Aylarca hesabı bitmeyen vardı. Birkaç günde hesabı biten vardı...
Buraya diriler çok gelmez. Aslında gelmelerini isteriz. Biz de onları görünce teselli oluyoruz. Bazıları çok şanslı. Her hafta geleni var. Onun adına hayır hasenat yapıyorlar. O da burada rahat ediyor.
Keşke malımızla kalıcı işler yapsaydık diyoruz. Bir okul, bir yol, bir sağlık ocağı, bir kütüphane, bir mescit, bir aşevi... Bunları yapanların amel defteri yazılmaya devam ediyor. Hem de yüz yıl önce ölen birinin amel defteri daha kapanmamıştı burada... Ama bazıları da var ki, ölür ölmez amel defteri kapanıyordu. Arkasından bir iyilik gelmiyordu. Ne hayırlı evlat bırakmış ne kalıcı ameller yapmış ne faydalı bir ilim, bilim bırakmıştı...
Hepimizin pişman olduğu işler yapıyorsunuz. Öleceğinizi bildiğiniz halde ölmeyecekmiş gibi ya da randevu ile ölecekmiş gibi yaşıyorsunuz...
Burada sevgilisine kavuşamadan ölenler var. Babasını göremeden ölenler var. Çocuğuna sarılamadan ölen kadınlar var. Düğün gecesini göremeden ölenler var. İbadet ederken ölenler var. Günah işlerken ölenler var...Namaza başlarım deyip de başlayamadan ölenler var...
Ben şimdiye kadar planlı ölen kimse görmedim...
Hepimiz hatalarımızı düzeltmek için dönmek istiyoruz. Ama düzeltmek istediğimiz hatalarımız, sizin hayatınızın vazgeçilmezi olmuş...
Burada anlatılacak çok şey var. Nice hikayeler var. Nice gözyaşı dökeceğiniz olaylar var. Ama size son nasihatim şu olsun:
Buradan dönüş yok. Oradan güzel işler yapmaya bakın. Paranız da itibarınız da unvanınız da aileniz de dünyada kalacaktır. İbadetinizi aksatmayın. Kimseye de haksızlık etmeyin, kimsenin hakkını yemeyin. Hakkı yenilen burada rahat içinde. Hak yiyenler ise azap içinde!
Bu arada, ölmüş olan bir yakınınız için bir iyilik yapın. Belki kapanmış olan amel defterini yeniden açarsınız...
Allah Teala vefat etmiş cümle geçmişlerimize rahmet eylesin! Âmin
Murat Padak