Âhiret Gününe İmanın İnsan Hayatı Üzerindeki Te'sirleri Nelerdir?
Âhiret gününe ve bu günde olacak hâdiselere inanmanın, îman esasları içinde hususî ve mühim bir yeri vardır. Kur'an-ı Kerîm'de îman esasları çok defa "Allah'a ve âhiret gününe îman" olarak özetlenir.
Allah'ın kudret ve irâdesi ile yaratılan insan, bu dünyada az veya çok yaşadıktan sonra ölecek, bedeni çürüyerek toprak olacaktır. Fakat insanın cevherini, hakikî varlığını ve üstün cihetini teşkîl eden ruh, maddî olmadığı için yaşamaya devam edecektir.
İnsanı ilk defa yoktan vâr eden Allah, onun cismini kıyâmet günü tekrar yaratacak, ruhunu ona döndürerek tekrar diriltecek, bu dünyada yaptıklarından hesaba çekip ceza ve mükâfatını verecektir.
Onun için insanın, dünya hayatına inandığı ve oradaki saadetine çalıştığı gibi, âhiret hayatına da inanması ve oradaki mutluluğu için de çalışması gerekir. Aslında bu dünya bir deneme yeri, bir imtihan salonu ve âhiretin ekin mahallidir. Burada ne ekilirse, orada o biçilecektir. Bu sebeble âhiret hayatı, dünya hayatının gayesidir. İnsan dünyası için çalıştığı gibi, ebedî hayat yeri olan âhireti için, oradaki saadet ve mutluluğu için de çalışmalıdır.
Bu ise onun âhirete inanarak Allah'ın emirlerine uyması, yasaklarından kaçması, hayırlı işleri yapması, böylece Rabbinin rızasını kazanması, yani, tam bir İslâmî hayat yaşaması ile mümkündür.
Peygamberimiz bu bakımdan "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın hemen ölecekmiş gibi âhiret için çalışınız" buyurmuştur.
Âhirete îmanın önemini bu şekilde belirttikten sonra, insan hayatı üzerindeki te'sirlerini de şu şekilde özetleyebiliriz:
Yüce Allah'a ve ebediyet ülkesi ahirete îman, insanların ümidlerini yenilemek, acılarını hafifletmek ve karşılaştığı zorlukları yenmekte en büyük yardımcıdır.
Çünkü böyle bir îmana sâhip olan bir kimse, bütün musibetlere sabırla karşılık verir, başına gelen felâketler karşısında ümidsizliğe düşmeden, o engelleri aşmaya şevkle ve ümidle çalışır.
Âhirete îman, insanı iki güzel vasfa sâhip kılar:
1. Bollukta, verdiği nimetler için Allah'a şükretmek,
2. Darlıkta ise, hâline sabretmek ve Rabbine isyân etmemek...
Allah'a ve âhirete îman, insanı daima iyilik ve hayır işlemeye, şerden ve kötülüklerden kaçınmaya, ahlâk ve fazilet ile zinetlenmeye, Allah'tan korkarak her işinde O'nun koyduğu İlâhî ölçülere uymaya da sevkeder.
Böyle bir îman sâhibi, hiçbir işinde doğruluktan ayrılmaz. Her şey'i zamanında ve eksiksiz yapar. Nefsine, ailesine, çevresine, vatan ve milletine, hattâ insanlığa karşı dürüst hareket eder. Onlara samimî olarak sevgi ve şefkat göstermeyi, faydalı olmayı, hizmet edebilmeyi kendine hayat düsturu bilir.
Hak ve adaletten de ayrılmaz, kimseye zulmetmez. Zengin olmak istese, kötü yollara sapmaz, hile yapmaz, kimseyi aldatmaz. Malını daima hayırlı ve faydalı işlere sarfeder. Kendi hakkını bilir, başkalarının da hukukunu gözetir. Fakir ve düşkünlere yardım elini uzatmaktan zevk duyar. Kendisi için sevdiğini mü'min kardeşi için de sever. Çünkü o, ceza ve mükâfat günü olan âhirete kesin olarak inanmakta, bu dünyada yapılan işlerin orada hesabının verileceğini bilmekte, her hareketini bu esasa göre ayarlamaktadır. Bu esas, ferd ve cem'iyetin hayatını düzenleyen, sulh ve huzuru te'min eden çok önemli bir faktördür.