Ey Osmanlı!
Ey Osmanlı!
Değer verene değer verilecekti. Korumaya çalışan korunacaktı. Seven sevilecek; muhabbet duyulacaktı. Evet O seni çok seviyordu. Çünkü sen de O’nu çok seviyordun. O ve O’na ait her şeye derin bir muhabbet besliyordun. Asırlar süren ömrünce de bunu hemen her fırsatta gösterdin.
Daha gencecik iken O’nun getirdiği kitaba saygısızlık olur diyerek bütün bir gece Kur’anın bulunduğu odada ayaklarını uzatıp yatmamıştın.
Tarih boyunca onlarca devletin kapısına gelip gelip hüsran içinde geri döndüğü İstanbul’u sırf O’nun müjdesine ermek için fethetmiştin. Bu güzel beldeyi alınca “Kendisine bir saray yaptırmayacak mısınız?” diye sorduklarında: “O güzel peygamberin mihmandarını bulup ona türbe yaptırmadan kendime bir saray yaptırmaya haya ederim” demiştir. Senin fikrinde hep O güzeller güzeli olduğu gibi zikrinde de faaliyetlerinde de hep O vardı. O’nun yüzyıllar verdiği müjdeyi gerçekleştirme şevkiyle İstanbul’a yüklendiğinde Boğazı tutmak için Rumeli yakasına bir kale inşa etmen gerektiğinde kale duvarlarını Kufi hatla Muhammed yazarak inşa etmiştin. Sen bu anlamlı davranışında Diyar-ı Rum denen toprakları O mübarek isimle mühürleyerek Diyar-ı İslam haline getirmiştir.