Kur'an'ı Anlama ve Yaşama Sünneti
KUR'AN'I ANLAMA ve YAŞAMA SÜNNETİ
Kur'an mı sünnet mi? Tam otuz yıl bu tartışmayla vakit geçirmişiz. Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmak bu olsa gerek. Yaşına, başına ve ilmine hürmet ettiklerimiz bile geri durmadılar bu tartışmadan. Kimisi Kur'an safında yer aldı, kimisi sünnet. Ne anlaşılmaz, ne garip bir saflaşmadır bu.
Eti kemikten, ruhu bedenden ayırır gibi peygamberi Kur'an'dan, Kur'an'ı Peygamber'den ayırmaya kalkmışız. Fıkhın köşe yazarları da boş durmamış, oturdukları yerden laf yetiştirmişler karşılarına aldıkları kesimleri.
Vahhabi, Modernist, Reformist...
Dogmatik, statik, donmuş ve camit.
İthamların bini bir parça...
Bu tartışma hiç de öyle sonucunda rahmet doğuracak türden bir ihtilafa da değil. Öyle olsaydı, orta bir yerde buluşulup birleşilir ve mesele çoktan vuzuha kavuşmuş olurdu. Böyle olmadı ve olmasına da imkân yoktu. Çünkü mesele tartmak fiiliyle hiç ilgisi olmayan bir tartışma ve çekişmeden öteye gitmedi.
Ne kayıtsız şartsız hadis diyenler ne de sadece ve sadece Kur'an diyenler yaşadıkları ortamda sağlıklı bir İslam pratiği geliştiremediler. Hâlbuki Hz. Muhammed (S.A.V.) Kur'an'ın en büyük açıklayıcısı, pratiğe indirgeyicisi ve yol açıcısıydı.
Peygamberimiz bu misyonuyla Kur'an'ı yaşadığı çağa tanıklık edenlere sünnet, geriden gelenlere ise gelenek kılmıştır
. Hz. Muhammed (S.A.V) 'yürüyen Kur'an' özelliğiyle Kur'anî geleneğin ilk başlatıcısıdır.
Nasıl yeryüzünde tevhid esası Hz. Adem'le başlamışsa Kur'an gelenek ve kültürü de Hz. Muhammed'le birlikte başlamıştır. O halde bir Müslüman için İslam'ı yaşamak denilince ne anlaşılmalıdır? Dünden bugüne kaynaklardan kopuk olarak gelen insani deneyimlerin kutsanıp hayata katılması mı?
Bu Kur'an'da örneğini müşriklerde gördüğümüz atalar kültüdür ki böyle bir kültür ve hayatın tasvibine imkân yoktur.
Bir Müslüman için İslam'ı yaşamak, Hz. Muhammed'in (S.A.V.) sünnet haline getirdiği Kur'an'ı işaret ve izlerine riayet ederek hayata geçirmektir.
İlle de bir tanım yapmamız gerekirse sünnet: Peygamberimizin anladığı ve yaşadığı şekilde Kur'an'ı anlayıp yaşamaktır, diyebiliriz.
Bu anlamıyla bir sözün Hz. Muhammed'e (S.A.V.) ait olup olmadığını anlamak da kolaylaşacaktır. Zira Kur'an'la sağlaması yapıldığında eğer bir söz çelişip uyumsuzluk arz ediyorsa altında başka türlü hikmet aramanın da bir manası yoktur.
Görüldüğü gibi Kur'an-Sünnet ilişkisi bu kadar açık ve yalın temellere dayanırken birbirini besleyen bu iki kaynağın mecrasını tartışma konusu yapmak tahsile dayalı bir cehalet olsa gerektir. Kur'an'dan kopuk sünnet anlayışına sahip bir zihin Hz. Peygamber'i (S.A.V.) ya hiç anlayamayacak ya da kalıp ve şekilden bir türlü öze intikal edemeyecektir.
Bu algı düzeyine sahip olanlar için Peygamberimizin doğruluk dürüstlük, adalet, sadakat, ahde vefa, sözünde durma, emaneti koruma, düşkünleri kollama gibi evrensel umdeleri çok çabuk ihlal edilebilecek hayatın alçak çitleri mesabesindedir.
Şişmiş egolarını tatmin etmek isteyenler hayattan daha fazla taviz koparabilmek için peygamberimizin özel kişiliği ile ilgili hayati durumlarını zorlayarak nefislerine esneme payları temin etmek isterler. Zor durumlarda fetva niyetine kendilerini savunmak için her zaman hazır gerekçeleri vardır.
Bugün topraklarımızda İslam'ın hâlâ özellikle ahlak planında istenilen şekilde maya tutmamasının sebebi biraz da bu düalist (Kur'an-Sünnet kopukluğuna dayanan) İslam anlayışı değil midir?
Çocuklarımıza Kur'an eğitimi adıyla verdiğimiz eğitimin Kur'an'ı tilavet, hatim ve hıfzın ötesine geçen tarafı -mesajı- hakkıyla verilmekte midir? Ebeveynler Kur'an eğiticilerinden bunu ne derece istemektedirler? Kur'an Kursları'nda (Yaz Kursları dahil) Peygamberimizin sahih hadisleri izahlı ve mukayeseli bir şekilde öğretilse fena mı olur?
Kur'an Kursları'nın nihai gayesi kafa ile kalbi yerli yerine oturtmak, birbiriyle uzlaştırmak olmalıdır.
Bu sağlandığı zaman "Kur'an-Sünnet" üzerine yapılan ayrımcı tartışma geleneği son bulacak bunun yerini " Kur'an'ı hakkıyla anlama ve yaşama" sünneti alacaktır.
Hüseyin Akın - Milli Gazete