05 Kasım 2009, 12:13
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 10978 Üyelik T.:
14 Ekim 2009 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
9 Konular:
5 Beğenildi:0 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Düşünceler ve değişim Düşünceler ve değişim DÜŞÜNCELER VE DEĞİŞİM ’Çocukların belli yaşlarda babalarına karşı bakış açılarının değiştiği bilinen bir gerçek. Bu değişimleri sıralayacak olursak şu sonuçlar ortaya çıkıyor.
4-7 yaş: Babam her şeyi/ çok şey biliyor.
8-10 yaş: Babam her şeyi bilmiyor. Babamın gençliğinde her şey çok farklıymış.
12-14 yaş: Aslında, babam bu konuda hiçbir şey bilmiyor. Babama kulak asma. O artık çağdışı.
15-21 yaş: Babam mı? O hiçbir işe yaramaz.
22-25 yaş: Babam bu konuda az da olsa bir şeyler biliyor, ama o yaşta bir insanın bu konuda bir şeyler bilmesi normal.
26-30 yaş: Bu konuda babamın fikrini alsak iyi olur. O kadar deneyimli ki.
35-40 yaş: Babama sormadan hiçbir şey yapmam.
40-50 yaş: Acaba babam bu konunun üstesinden nasıl gelirdi? Ne kadar akıllı ve deneyimli bir insandı.
50-.. yaş: Babamın yanımda olması ve bu konuda bana akıl vermesi için neler vermezdim. Onun ne kadar akıllı bir insan olduğunu hiç taktir etmemişim. Ondan çok şey öğrenebilirdim.’’ Yukarıda alıntıladığımız bir çocuğun babasına olan bakış açısının sürekli değişim içinde oluşu, biz insanların yaşamımız boyunca birçok konu, kişi, olay ve olgular karşısındaki değişim sürecimizi ifade eder niteliktedir.
İnsan varoluş süreci boyunca sürekli bir değişim içindedir. Bu değişim süreci çok boyutludur. İnsan hem fiziksel, hem düşünsel hem de duygusal olarak değişimi sürekli yaşamaktadır.
Özellikle günümüzde, insanın hayata bakış açısı sürekli bir değişim içindedir. Bu sosyolojik gelişimin bir sonucu olduğu gibi, aynı zamanda yaşadığımız asırda gelişen iletişim ve imkânlarla da alakalıdır.
Günümüzde teknolojik araçların özellikle iletişim, haberleşme ve bilgiye ulaşmada sağladığı kolaylıklar bu değişimi hızlandırmaktadır.
İnsanlığın gelişim/tekâmül süreci de tıpkı bir insanın gelişim süreci gibi sürekli gelişmekte ve kendini yenilemektedir. Adem/adam ile gelişmeye başlayan süreç sürekli var olanın üzerine yenilerini de ekleyerek daha yenilere ulaşmaya devam etmektedir.
Değişim süreci aslında hiç de sanıldığı gibi kolay bir süreç olmamakta, aksine yeni kazanılan, elde edilen bilgilerin kişide/toplumda kabul görmesi ve var olanın yerini alması oldukça zor olmaktadır. Çünkü insanlar genellikle yeniliğe/ değişime dirençlidirler. Bu yüzden yeni olan bir şeyi kabul etmek ve değişimi özümsemek oldukça uzun zaman alabiliyor. Aynı zamanda ‘her şey zıddı ile bilinir’ kaidesi gereğince değişimi istemeyenlerin de varlığı unutulmamalıdır.
Her toplumun içinde değişimi istemeyen kişi veya kişiler mutlaka vardır. Bunun birçok sebebi vardır. Bu sebeplerden ilk akla geleni kendileri ile ilgili toplumda kabul edile gelen düşüncelerin değişme ihtimalidir. Eğer bu değişim gerçekleşirse kendi çıkarlarının, hegemonyalarının akamete uğrama endişesi bu kişi ya da kişileri değişimin katı düşmanı haline getirir. Düşünsel değişimi kendileri için zararlı görenler değişimi gerçekleştiren kişileri toplum nezdinde değersiz kılmak için ellerinden geleni yaparlar.
Değişimi kendileri için zararlı görenler, genellikle toplumlarında kendi şartları içinde etkin olan kimselerdir/zümrelerdir. Bunlar toplumlarını yeniliğe ve değişime karşı organize etmek için yalan ve yanlış haberler yaymakta veya değişimi, yeniliği savunan insanlara iftiralar atmakta hiçbir beis görmezler. Değişimi/yeniliği savunan kişiler ‘sapıtmış’, ‘yoldan çıkmış’ veya ‘yeni bir din getirmiş’ gibi yaftalamalarla toplum içinde de dışlanmaya mahkûm edilirler. Kitle psikolojisi ile hareket eden toplumlar da yeni ve değişik olanı dillendiren veya savunan kişi/kişileri, düşünceleri ilk etapta ciddi bir dirençle karşılamaktadırlar.
Bizler de söz konusu değişimi öncelikle kendi şahsımızda gözlemleyebiliyoruz. Kendi aile yaşantımızda edindiğimiz bilgiler/ kazanımlar zaman içinde çevreyle olan ilişkilerimizle birlikte değişmeye başlıyor. Özellikle okuma alışkanlığı edinen bireyde bu değişim daha hızlı olabiliyor. Olaylara, olgulara, durumlara ya da gelişmelere yönelik değerlendirmelerimiz zaman içinde değişime uğramakta ve daha önce savunduğumuz düşünceleri, sergilediğimiz davranışları veya yaptığımız değerlendirmeleri hatırladıkça aslında ne kadar dar/sığ düşündüğümüzü fark ediyoruz. Bu anlamda özellikle ilk gençlik yıllarına ait düşüncelerimizin temelinin tamamen sloganik argümanlara dayandığını, dayanak olarak ortaya koyduğumuz ya da delil olarak sunduğumuz ayetlerin bile aslında çok farklı anlamlar ifade ettiklerini fark ettikçe kendimize kızıyoruz.
Elbette yaşadığımız değişim süreci bir şekilde hayatımızda da kendini göstermekte ve topluma da yansımaktadır. Hayata, olaylara, olgulara, kişilere karşı yeni bir duruş ve yeniden anlamlandırma sonucu yaklaşımlarımız değişmektedir. Burada belki de unutulmaması gereken en önemli şey kanaatimce şudur:
Temel hedefimiz olan şey, yeryüzündeki tüm insanlar için insanca yaşama hakkının/imkan ve olanaklarının sağlanmasına yönelik bir çaba ve değişimin olmasıdır. Çünkü biliyoruz ki, Yüce Yaratıcı bizlerden insanca bir yaşam istemektedir. (insanlığın evrensel değerlerinin diğer adının İslam olduğunu düşündüğümüzde… Mustafa İSLAMOĞLU) Değişimin bunu sağlaması gerektiğini ilk bakışta fark etmemiz mümkündür.
Mekke’de Hz. Muhammed ile başlayan süreç tam anlamıyla bir değişim ve yenilik sürecidir. Bu sürecin çok iyi anlaşılması ve değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu anlamda Müslümanlar olarak olumlu anlamda değişimi kendimizde sürekli ve aktif olarak gerçekleştirmeliyiz ki, insanlara da örnekler olabilelim.
05.11.2009
Van |
| |