Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Alimler(Rh)

Konu Kimliği: Konu Sahibi sakin,Açılış Tarihi:  18 Mayıs 2008 (11:22), Konuya Son Cevap : 07Haziran 2009 (21:25). Konuya 3 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 18 Mayıs 2008, 11:22   Mesaj No:1
Avatar Otomotik
Durumu:sakin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1838
Üyelik T.: 14 Mayıs 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 9
Konular: 7
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Şehid Hızır Ali Muratoğlu (Rha.) Kimdir

Şehid Hızır Ali Muratoğlu'nu (Rha.)ŞEHİDLİK YIL DÖNÜMÜ RAHMETLE**Anıyoruz

Şehid Hızır Ali Muratoğlu (Rha.) Kimdir


1942 yılında Rize'deYakup (ö.1972) ile hamdiye (ö.1999) çiftinden dünyaya gelen Hızır Ali Muratoğlu, ilk ve orta tahsilini Rizede tamamladı.

1942 yılında Rize'deYakup (ö.1972) ile hamdiye (ö.1999) çiftinden dünyaya gelen Hızır Ali Muratoğlu, ilk ve orta tahsilini Rizede tamamladı. O yıllarda insanlar şiddetli geçim sıkıntısı çektiği için Ramazan ayı yaklaşınca aileside aynı zorlukları iyice hissetmeye başladılar.
Rize'nin zengin ve hayırsever eşrafından birisi Ramazan ayının ilk gecesi kendilerine yetecek kadar erzak yardımında bulununca epeyce rahatlarlar. Bundan birkaç gün sonra dünyaya gelen bebeğe bu sebepden dolayı annesi Hızır ismini koyar.
Küçük yaşlardan itibaren arkadaşları ve kardeşleri arasında dini hassasiyeti ile temeyyüz etmiş ve daha o günlerden itibaren molla lakabını alır.
Balıkçılıkla uğraşan babası mert ve cömert bi insandı. Namazını aksatmaz ve çocuklarınıda yaz aylarında kur'an kursuna yollardı. Mahalle camisinin imamı Mahmut Hoca Efendi onda farklı bir hal olduğunu söyler ve küçük Hızır'la yakından ilgilenirdi.
Annesinin küçük Hızır'ı yıkamak için hazırladığı suyu görünce ''Anneciğim cehennemde böyle sıcakmı olacak?'' diyerek düşünce iklimindeki kıvamı izhar ederdi. Temizlik, düzen ve tertipli olmak hususunda çevresinin dikkatini çekecek derecede ileri seviyedeydi. Üç erkek iki kız toplam beş kardeş arasında en sevilen çocuktu.
Liseyi başarıyla tamamladıktan sonra Tıp Fakültesinde okuyup doktor olması için ailesi kendini İstanbul'a gönderir. O yıllarda her üniversite kendi yaptığı imtihanla talebe alırdı. Bindiği otobüs arızalanıp Tıp Fakültesine kayıt yaptıramayınca Edebiyat Eakültesi'nin Arapça-Farsça Bölümü'ne başlar. Kocamustafapaşa'da Sarıgüzel Korkutata sokak'ta ikamet ederken İmam-ı Azam Nuri Efendi'nin görev yaptığı Gül camisine gider gelirdi.
Birgün Nuri Efendi'ye gelerek kendisinden Arapça dersi almak istediğini söyler. Nuri Efendi de kendisine, ''sen bana okul derslerinde yardımcı olursan bende sana arapça okuturum'' diye cevap verir. Bu sayede Nuri Efendi vasıtasıyla İsmailağa Camisi İmam hatibi müstakbel şeyhi ve kayın pederi Mahmut Efendi Hazretleri (k.s.) ile tanışır.
Bu arada ''40 gün sabah namazını Fatih Camisi'nde kılan Hızır'ı görür'' sözüne binaen sabah namazlarını Fatih camisi'nde kılmaya başlar. 40. gün sünneti kılıp farzı beklerken birisi omzuna dokunup ''Aradığın Hızır İsmailağa camisi'nde'' diyerek kaybolur.
Bu tanışmadan sonra aradığı güneşi yanı başında bulmanın sevinci ile üniversiteyi ihmal ederek Hoca efendinin sohbetlerine devam eder.
''Üniversitede en çok hoşuma giden koridorda cübbemi yere serip şalvar ve sarığımla namaza durduğumda, insanların bana gülüp geçmeleriydi.'' dediği günleri geride bırakıp kendini tamamen Tekke'ye verince, ilmen ve manen tekamülü çok kısa sürede herkesin dikkatini çeker. Bu terakkisi bazılarını gıptaya, bazılarını şaşkınlığa, bazılarınıda kıskançlığa sevk eder.
Hızır Efendi'nin seyr-u sülük yolundaki mahareti teslimiyetinin bir meyvesi idi.
Efendi Hazretleri'nin Müritlerinden biri şöyle anlatıyor:
''Hızır Efendi'nin çok kısa sürede hepimizi geçmesi ve Efendi Hazreleri'ne bizden yakın oluşu beni rahatsız etmişti. Bir gece rüyamda Efendi Hazretleri'ni elinde bir bıçak olduğu halde bize şöyle derken gördüm. ''Hazırlanın! ikinizi de (Hızır Hoca ve ben) biraz sonra keseceğim.'' Kesmek için bıçağı bilerken ilk olarak bana işaret etti. Ben ona doğru giderken; ''Yahu insan kesmek İslamın neresinde var? tarikatta böyle şey olurmu? Bu da nereden çıktı?'' diyerek yanına vardım başımı uzattım. Tam bıçağı uzatınca hemen kaçıp bir duvarın arkasına gizlendim. Daha sonra Hızır Efendi'ye işaret buyurdular. Hızır Efendi tebessümle gelek başını Şeyh'inin önüne koydu. Bıçak boynunu kestiği halde tebessümü devam ediyordu.
Bu rüyayı gördüğüm gecenin sabahı Hızır Efendi'nin camisine gittim; elini öpüp helallik istedim.


EFENDİ HAZRELERİ'NİN DAMADI OLUŞU

''yürü kim meydan senindir bu gece'' saday-ı lahutisinin muhatabı olmuşçasına günlerini tekkede ilim ve ibadetle geçirirdi. İsmailağa camii şerifinde rahlenin başında ders müteala ederken Şeyhi Mahmut Efendi Hazretleri gelip kendisine; ''Hızır Hoca kızımı sana veriyorum der ve ayrılır. Beklenmeyen bu büyük nimet karşısında secdeye kapanarak sevinç gözyaşları döker. Yıllar sonra bu hadiseyi hatırladıkça duygulanır ve ilk günün heyecanıyla; ''Ben kainatın en şanslı insanıyım'' derdi. ''Niye hocam?'' denildiğinde, ''Allah beni müslüman yaptı, en büyük peygamberin ümmetiyim, en büyük mezhep olan İmam-ı Azamın mezhebindeyim ve Nakşi tarikatını en tavizsiz yaşıyan zatın damadıyım.'' buyururdu.
26 yaşında 1968'de Fatma hanımla gerçekleşen evliliğinden Ali Haydar(d.1981) ve Aişe(d.1988) isminde iki evladı dünyaya geldi.
İlk çocuğu dünyaya geldiği sene bazı hoca efendilerle (Selahattin Hoca, Abdulmetin Hoca vs..) hocaefendilerle emr-i b'il-maruf maksadı ile sefere çıktılar. yolda her gördüğü sevimli çocuğa hatta kediye, kuzuya Ali Haydar diye seslenmesi Selahattin Hoca'nın dikkatini çeker ve ona ''Hocam Ali Haydar'da fani oldunuz galiba. Her gördüğünüze Ali Haydar diye sesleniyorsunuz'' deyince, Hızır Efendi; ''Yakup (A.S) Yusufum! diyerek gözlerini yitirdi!'' cevabıyla evlat sevgisinin şer'i mesnedine dikkat işaret buyurdular.

Cemaatin her türlü irşat ve tedris hizmeti ile meşgul olurken 1991 yılında Çukurbostan Cami'sinde imamlık vazifesine başlar. Şeyhinin bulunmadığı yada hasta olduğu zamanlarda onun yerine sohbet ederek cemaati teselli ederdi.
Bu çalışmalar yoğun bir şekilde devam ederken ''şeyhimin emaneti'' dediği hanımı ağır bir rahatsızlığa yakalanır. Ömrünün sonuna kadar farklı yoğunlukta devam eden bu hastalık hali, evin hanımının ve çocuklarının bütün hizmetlerini de Hızır Hocanın omuzlarına yıkar.
''Allah'ımın bana bir imtihanıdır, biz bu hizmeti seve seve yapıyoruz'' dediği bu mesuliyeti, iki yıl gibi uzun bir zaman onu camii hizmetinden uzak bırakır. Hasta eşinin hizmetine giderken hiçbir olumsuzluk belirtisi göstermeden; ''Nereye hocam?'' diyenlere ''Efendimin parçasının yanına gidiyorum'' diyerek cevap verirdi.
Vefakar ve fedakar oluşunun karşılığını fazlasıyla alan Hızır Efendi'yi şehadetinden sonra bir dostu mana aleminde görür. Ay gibi parlayan yüzü ile gayet mutlu görünen Hızır Efendi'ye sorar.
''Nasılsın hocam? Allah sana nasıl muamele etti?''
Hızır Efendi:
''Hasta olan hanımıma hizmet ettiğim için kabre konulduğum zaman beni bizzat Allah karşıladı'' buyurur.
İmamlığı esnasında halkın seviyesine inerek sevecen, güler yüzlü, şakacı ve etkileyici üslubuyla kısa zamanda çevresinde bulunanların hayranlığına sebap olur. Sevenlerine hem dünya hem ahiret hususunda yaptığı konuşmalarıyla Çukurbostan camisi cemaati hızla artar. Cemaat camiye sığmamaya başlayınca caminin genişletilmesi kararı alınır. Kendi elleriyle çizdiği cami projesini kendi elleriyle inşa ederken arkadaşlarından birisi ilave bölümün dikdörtgen olmasında ısrar etmesine rağmen Hızır Efendi camiyi girintili çıkıntılı yaptırır. Buna gerekçe olarak da 'Tarikat ehli dervişler camide kuytu köşeler ararlar.' buyurur.
Cami inşaattı tamamlanınca örülen duvarların uzunluğunu bizzat kendisi ölçer. Yevmiyesini almak için gelen ustaya kaç metre duvar ördüğünü sorunca; 40 metre kare cevabını alır. Hızır Efendi, tekrar ölçmesi için gönderdiği ustadan tekrar aynı cevabı alır. Hocanın ölçümüne göre 47 metre kare çıkan hesap usta tarafındanda doğrulanınca işçinin hakkı eksiksiz verilmiş olur. Bursa Ulu Camii'sinde olduğu gibi, kendisinin görev yaptığı camiidede su sesinin olmasını arzuladığı için iç kısma bir havuz yaptırır, hatta içine balıkta koyar. Bahçesini kendi elleriyle diktiği güllerle süsler ve her gün bakımınıda ihmal etmeden yerine getirir.
Bir gün yiğenlerinden birisi güllerden birini eliyle tutup kendine çekerek koklamak isteyince; ''Dur gül öyle koklanmaz.''diyerek, Peygamber Efendimizin rumuzu olan gülü iki avucunun içine aldılar ve eğilip koklayarak güle yakışan ince edebe işaret buyurdular.
Yakınlarından bir hafıza; ''Hafızlık icazetini bana ver bende sana diplomamı vereyim.''diyerek Kur'an hıfzına olan özlemini ifade eden Hızır Efendi, günde bir ayet ezberleyerek hafızlığını tamamlamaya çalışırdı. Eline tespihini alıp zikretmeye başladığında görenleri özendirecek şekilde zevkle zikrederdi. Şeyhinin ''Bu yolda kendini gizle.''tenbihine sadık kalarak manevi hallerini bir sır gibi saklar etrafındakilere kendini sıradan bir hoca olarak tanıtmasını iyi becerirdi. Bu sebeple üstadı bir gün şöyle buyurdu; ''Bu kapıda bazı hocalar manevi hallerini gizlemeyip aşikar ettikleri için müritlerimizle bizim aramızda perde olmuş ve bir çok ihvanın kaybedilmesine sebep olmuştur. Hızır Efendi ise ihvan ile aramızda köprü olup bir çoklarının kazanılmasına vesile olmuştur.''
Bazılarının Efendi Hazretlerinden sonra kendisini şeyhliğe namzet görmelerinden çok rahatsızlık duyar ve her vakit şeyhinden önce ve onun elleriyle kabre konulma arzusunu ifade ederdi. Cuma hutbelerinde ve son yaptığı hacda cemaatin huzurunda ''tavizsiz yaşayan zaatın(Mahmut Efendi Hazretleri) sohbetinden sonra ruhumu al ya Rab'' diyerek dua ederdi.
İrşat maksadı ile zaman zaman yurt dışınada (Azarbaycan, Almanya, İran)giden Hoca Efendi, Almanya'ya gittiğinde büyük bir coşku ile karşılanır.Gür sakalı , beyaz sarığı ve temiz giyinişi ile temsil ettiği İslam'a Almanlar'da hayran olur. Sohbet ilanı için gazeteye yazılan ''Efendi Hazretleri'nin damadı ve vekili'' cümlesindeki ''vekil'' sözüne razı olmayıp silinmesini tenbih eder.
Misafir kaldığı evde yatağının hiç bozulmaması hane sahibine ''Ya hiç uyumuyor yahut yatağını kendi elleri ile düzeltiyor'' dedirtirdi.
Ayrılacağı gün ev sahibinden iki zarf ister ve gizlice 300 markı zarfın içine koyarak ''Efendi Hazretlerinin kerimesinin hediyesi'' yazarak bir kenara bırakır. Hocaları hep alan ve isteyen olarak tanıyan ev sahipleri hiç beklemediği bu davranış karşısında şaşırır.
Şaka ve latifeyi şeriatın sevilmesi ve öğrenilmesi için ustalıkla kullanan Hızır Efendi, etrafındakileri söz ve hareketleri ile sık sık güldürürdü.
Zengin birinin kendini çok cömert olarak anlattığı bir mecliste, Hızır efendi gizlice kalkıp bir çarşaf giyerek geri döner ve o zenginden yardım ister. Zengin, dilenci kılığındaki şahsı yanından kovup ona bir ekmek parası bile vermeyince Hızır Efendi üzerindeki çarşafı çıkarıp ''sen bir dilenciye ekmek parası bile vermiyorsun, nasıl cömert olabilirsin?'' der.
Cami cemaatinden Berber Orhan Abi diye bilinen birisi bayram yaklaşınca cemaate gelmeyi bırakmıştı. Camide asılı duran gri bi cübbesi vardı, namaz kılarken onu giyerdi. hızır efendi çok hisli bir insandı. Hemen şu şiiri yazıp Orhan Abi'nin cübbesinin cebine koydu:
Ey sahipsiz garip cübbe,
Terkedildin yalnız ipte.
Sahibin on gündür traş ediyor,
Sayılı günler gelip geçiyor.
Unultuldun bayram parası için,
Asılı kaldın bu dostluk ne biçim.
Bu manada daha devamıda olan bu şiiri Orhan Abi cüzdanında saklar ne zaman okusa ağlardı.


ÇİĞ KÖFTE CEMAATİ

Cematten 5-6 kişi onu bir gece çiğ köfte yemeye davet etti. Onlar evde hazırlık yaparken yatsı ezanı okundu, ancak onlar hazırlıkları bitirelim diye cemaate gitmediler. Hızır Efendi camide namazı bitirip geldiğinde bu arkadaşlar namaza durmuşlardı. Hızır Hoca sessizce çiğköfte tepsisini alarak sokağa çıktı ve camiden çıkan cemaate dağıtmaya başladı. ''Cemaatimden altı kişi çiğ köfte cemaatidir, onların ikramıdır''diyerek herkese dağıttıktan sonra eve döndüler. Çoğu dağıtıldığı halde geri kalanlara da yetecek kadar bereketli olmuştu.
Şehadetinden iki ay önce hutbede üç hafta üstüste şunu anlatmıştı. Rasulallah (s.av) buyurdular:
'' Bir hanımın efendisi vefat edip arkasında iki veya üç yetim kalırsa, o hanım yetimlerini yetiştirmek için saçlarını beyazlatırsa cennette benimle beraberdir.''
Bunu anlatır sonrada hüngür hüngür ağlardı.


EY BALIKLAR! REİSİNİZ KİM?

Zuhurat ve keramete hiç kıymet vermediği halde lüzumunda salahiyetini ortaya koyardı. Malatya'nın Darende ilçesinde emr-i bil-maruf için gittiklerinde, bir havuz kenarında istirahat ediyorlardı. Abdulmetin hoca şakayla karışık Hızır Efendi'ye havuzdaki balıkları göstererek;
__ Hocam sen bizim kafile reisimizsin! Şu balıkların da bir reisi olmalı. Ona seslensenizde yanımıza gelse! dedi.
Hızır Efendi ısrara dayanamayıp balıklara;
__ Ey balıklar! Ben Mahmut Efendi Hazretleri'nin damadı Hızır Şu anda ben bu cemaatin reisiyim. Sizinde reisiniz kimse çıksın şyracıkta önümüze gelsin, diye seslendi.
O anda arkalardan büyükçe bir balık çıkıp öne doğru gelip başını sudan çıkarıp Hızır Efendi'ye bakmaya bakmaya başladı. Bu manzara karşısında cemaat hayrete düşmüş, Hızır efendi ise mahcup duruşu ile tebessüm ediyordu.
Dinin temizlik olduğunu kendine has bir uslüpla ihsas ettiren Hızır Efendi sabunla elini yıkadığında sabunu da yıkar yerine koyardı. Cemaatine de, ''lavaboda ağzınızı çalkaladığınızda ilkaldığınız suyu yutun ki yemek kırıntıları lavaboya dökülmesin'' buyururdu.


VEFATI (şehadeti)

Birçokların cefasına katlanmayı, terk etmekten daha hafif gördüğü dünya, onun gözünde bir bedenin sığacağı mezardan ibaretti. Şehitlik mezarlığında bir mezarı olmadığı için üzüldüğünden bu dünyada gam çektiği başka birşeyi yoktu. Sonunda çok istediği şehitliği de, mezarıda genç yaşında elde etmiş, giderken geride bıraktığı sevdiklerine, bağlı bulunduğu asil yolun mensubuna neler bahşaettiğini öğreten temiz bir hayat hediye etmiştir.
Şeriatı tavizsiz yaşayan zatın Pazar sohbetini dalgın dalgın dinledikten sonra kendisine vaad edilen şehadet rütbesini almak için İsmailağa Camii Şerifine gelir. İhvanın ders ve dertlerini dinledikten sonra Duha namazını kılmak için kıbleye döner ve müminin miracı olan son namazına durur. Kulun mevlaya en yakın olduğu o esnada, insanlığın en uzağında olan hain eller vucüduna yedi el ateş eder. Kanlar içinde vücudu yere yığılırken bütün şanlar ve şerefler huzurunda selam duracak şekilde başı göğe erer.
Sema ehli, sofralarında onada onada yer ayırırken Muhammed ümmeti bir hüzün yılını daha yaşar. Ertesi gün Fatih Camisi yüz binlerin gözyaşlarına şahit olur. Sessizliğin en büyük ses, yalnızlığın en büyük dost olduğu hicran gününde eller onu diri diri toprağa gömmeyip başlarına taç edinirler.
Vefat ettiğinde Sakızağacı Şehitlik Mezarlığı'na defnedilme arzusu, sevenlerinden birinin (Fevzi Başak'ın) kendi yerini bu şehide bağışlamasıyla yerine gelir.
Takvimler 17 mayıs 1998'den itibaren yeni bir not düşerler sayfalarına: 36. Nakşi Şyhi Mahmut Efendi'nin damadı 55 yaşında İsmailağa Cami-i Şerifinde şehit edilmiştir.
Rasulallah (s.a.v.)e her yönüyle benzeyen Efendi Hazretleri(k.s) damadı da Hazret-i ALİ (r.a) benzer şekilde terki diyar eylemiştir.
Şehitler kendileri için yaşamazlar ve hiç ağlamazlar kendi acılarına. Bir damla rahmet için gözyaşlarına boğulan, tavaf ile mamur olan gönül kabelerini handan etmek için gelirler. Ve ''yaklaşıyor yaklaşmakta olan'' diye haykırarak gam ordusuna katılıp giderler aşk otağına.




SİLSİLEDE İSMİ OKUNSUN

Şehadetinden birkaç ay sonra Şeyhi Mahmut Efendi Hazretleri Buhara'da Şah-ı Nakşibend Hazretlerini ziyaret eder. Manada zuhur eden şah-ı nakşibend hazretleri, ''Hızır Efendi'nin ismi silsile-i şerifde okunsun'' tenbihinde bulunurlar.
Kısacık bir ömrü bu meydan-ı hakikatte ebediyyet kesbine muvaffak kılan Hızır Efendi'ye Cenabı Hak'tan sonsuzluğun en büyük ikramlarına nail olmasını temenni ederiz.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi sakin 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Evvela şunu bileceğiz. Tarikat günül işidir.... Tasavvuf-Tarikat Verda_Naz 2 1730 24 Mayıs 2008 19:01
Ders Ayet-i: İbrahim Sr. syf: 260 Ayet:31-34... Kur'ân-ı Kerim Genel Huzurİslam 1 2493 24 Mayıs 2008 17:33
Ders Azhab suresi 68 - 1 Kur'ân-ı Kerim Genel Huzurİslam 1 1811 24 Mayıs 2008 16:55
Alış verişin çok kârlı oldu ( Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler sakin 0 1567 24 Mayıs 2008 16:42
Nakşibendi Yolunun Büyüklüğü İmamı Rabbani k.s.... Tasavvuf-Tarikat sakin 0 2410 18 Mayıs 2008 11:36

Alt 18 Mayıs 2008, 11:27   Mesaj No:2
Avatar Otomotik
Durumu:sakin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1838
Üyelik T.: 14 Mayıs 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 9
Konular: 7
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Şehid Hızır Ali Muratoğlu'nu (Rha.)ŞEHİDLİK YIL DÖNÜMÜ RAHMETLE**Anıyoruz

Hızır Ali Muradoğlu HocamTarih 17 Mayıs 1998… İstanbul’un semalarında, acı bir salâ dalgalanıyor bugün. Gökyüzü ağlamaya hazır bir çocuk kadar masumken birileri, alçakça, haince ve bayağı bir şekilde bu masumiyeti bozmaya çalışıyor. Kanlara bulanmış elini, vahşice ağzına götüren kalpleri kara, dilleri kara, vicdanları kara birileri, bir güzel insanın şehâdeti için komplo hazırlıyor.
Evet... Hızır Ali Muradoğlu Hocamız, Rabbine yürüdü bu tarihte… Muhterem Hocamız, sevenlerini gönülden yaralayıp, geride mahzun yürekler bırakarak, ömrünü ilme, irfana ve ibadete adamış bir gönül eri olarak, ak alınla, pak, tertemiz, saf bir yürekle Rabbi’nin çağrısına uyup, O’na uçuverdi bugün…
Hızır Hocamız “şehid” gibi yaşamıştı ve O’na şehâdet elbetteki nasip olacaktı. Çünkü o, zalimin önünde eğilmemiş, el-etek öpmemiş, soylu ve asil bir yaşam sürmüştü. Ölmeden önce ölmek sırrına ermişti.

MEDRESE MİSYONU

Hızır Hocamız İstanbul Üniversitesi’nden mezundu. Ancak o, köklü ve sistemli bir eğitimin, üniversitede değil, medresede alınabileceğini çok iyi biliyordu. Kendileri İslâm İlim Tarihi’nin en köklü ilmî müessesesi olan medrese ile tanıştığında hayatını ilme vakfetmişti. Çünkü medreseler, günümüzde en zayıf dönemini yaşıyor olsalar bile gerçek âlimlerin yetişebilecekleri en büyük fonksiyona hâiz olan ilim yuvalarıdır. Çünkü medresenin davası vardı, üniversitenin yok. Kökleri vardı, dalı, çiçeği, meyvası vardı, üniversitenin yok. Cevdet Paşa’ları, Ömer Nasuhi Bilmen’leri medreseler yetiştirdi, üniversitelerin ise merhum Üstad Necib Fazıl’ın deyimiyle; “şen sıpa” nesli dışında kimleri yetiştirip-yetiştiremediği ortada.

LİDERLİK MİSYONU

Hızır Ali Muradoğlu Hocamız gerçek bir liderdi. Etrafında halkalanan sevenlerinden karşılık ve menfaat beklemedi. İlmini maddî çıkar kapısı asla yapmadı. Yalan yanlış kitaplar yazarak sevenlerini rant kapısı olarak görmedi, görenlerden nefret etti. Gerçek önder, karşısındaki cemaatten menfaat beklemeyen, ışık sunduğu kitleden çıkarı olmayan kişidir. Ne yazık ki günümüz müslümanları bu lider ve önder fakirliğinin bunalımını yaşamaktadır.
Hızır Hocamız, insan ilişkilerine çok dikkat ederdi. Doyumu olmayan sohbetleri emsâlsizdi, şiirleri duygu dolu yönünü aksettirir, şakalarıyla insanları neşelendirirdi.

AHLÂKI

Şehid Hızır Hocamız, her haliyle örnek bir müslümandı. Sünnet-i Seniyye’ye harfiyyen riayet ederdi. Buna rağmen “her şeyi yapıyorum” iddiasından çok “hiçbir şeyi yapamıyorum” itirafına sarılırdı. Herkes tarafından çok sevilirdi, gıybetini yapana, aleyhinde konuşana şahid olunmamıştır. Kelebek kanadı kadar zarif ve temiz cübbe şalvarı, başında sütten daha beyaz sarığı ile, gülüşüyle, şakalarıyla hâsılı her haliyle örnek bir hocaefendiydi. İşte yeni yetişen ilim talebeleri din bezirganı hoca tipinin para ve et kokan nefesiyle değil; Hızır Hocamız gibi aşk, merhamet, hizmet ve tevâzu sembolü veli örneğindeki ilim ve fikir adamlarının nefesiyle mayalanmalı ve beslenmelidirler.
Şehid Hızır Hocamız, tevâzusu ve doğruluğu ile sembol olmuştu. Sözünü doğru söyler, yalandan iğrenir, ahdine vefa ederdi. Karıncayı bile incitmeyecek ince bir gönle sahipti. Kimsenin hakkını yemezdi. Yetimleri kollar, kimsesizlerin geçimini temine çalışırdı. Özetle bütün güzel sıfatları üzerinde toplamış olan bu ALLAH dostu, bütün kötü sıfatlardan da alabildiğine uzaktı.
O, kutlu bir askerdi, büyük bir veli idi. Hayatını ve ölümünü, Âlemlerin Rabbi olan ALLAH’a adamış bir kahramandı. Sessizdi, fedakardı, ALLAH yolunda ıztırablıydı. İnsanların kurtuluşu için gecesi gündüzü belli değildi. Son cumartesi gecesi vaazında, camiyi dolduran tıklım tıklım cemaatına gece yarılarına kadar hitab ettikten sonra, dertlerini unutmuştu. Çırpınıyordu. Ve bu çırpınışlarının karşılığını “şehâdet” hediyesiyle alıyordu.


ŞEHÂDETİ VE SONRASI

Hızır Ali Muradoğlu Hocamız, Şeyhülislam İsmail Efendi Cami-i Şerifi’nde ders vermekte iken bir kahpe elin kurşunlarına hedef oldu. Kurşunların altısı Hocamız’a isabet etti. Ve Hocamız oracıkta yüzükoyun secdeye gider gibi düştü. Zaten hayatı secde etmekle geçmişti. Son nefesini de secde mahallinde verdi. Üç dişi kırılarak secde mahalline döküldü. Şehâdetinin ardından muhterem Üstad’ı Mahmud Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri: “Hızır Hoca güldü, onu öldürenler ebediyen ağlayacaklar” buyurdu.
Şehâdetinin ardından basın-yayın organlarında ipe-sapa gelmez haberler çıktı. Olay fail-i meçhul bir cinayetmiş gibi geçiştirilmeye çalışıldı. Geçtiğimiz senelerde de Hocamız’ın katili diye birisini yakaladılar. Halbuki olay iyiyle kötünün, çirkinle güzelin, zalimle mazlumun kıyamete kadar devam edecek olan mücadelesinin bir parçası olarak, İslam düşmanlığından dolayı vuku bulmuştur. Çünkü bu cani ruhlu, karanlık vicdanlı katiller Hocamız’ı dinî hassasiyetinden dolayı şehid ettiler.
Mevlâmız Celle Celaluhu Hocamız’a rahmet eylesin! Bizlere ve tüm yetişen gençlerimize de Hocamız gibi bir yaşantı sürmeyi nasib eylesin!
Alıntı ile Cevapla
Alt 20 Mayıs 2008, 03:32   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Şehid Hızır Ali Muratoğlu (Rha.) Kimdir


Bilmiyordum öğrenmiş oldum.
Allah razı olsun sakin..
Alıntı ile Cevapla
Alt 07Haziran 2009, 21:25   Mesaj No:4
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:nuryuzlum isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5807
Üyelik T.: 24 Aralık 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 153
Konular: 68
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: Şehid Hızır Ali Muratoğlu'nu (Rha.)ŞEHİDLİK YIL DÖNÜMÜ RAHMETLE**Anıyoruz

hocam ellerine sağlık.güzel bir paylaşım tesadüf gördüm.şehid hızır hocamızı rahmetle anıyoruz.bizlerde onlar gibi gerçekten hakikatı gören kullarından eylesin MEVLAM.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Necip Fazıl Kısakürek rahmetle anılıyor EyMeN&TaLhA İslami Haberler 4 25 Mayıs 2018 22:06
Şehid Şeyh Ahmed Yâsin ve Şehid Rantisi’yi Rahmet ve Minnetle anıyoruz. nuryuzlum Alimler(Rh) 2 22 Mart 2016 18:59
Hz. Hızır (a.s.) karlofca61 Peygamberler(a.s) 4 24 Mart 2010 20:34
Şehid Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz!-2 namzet davadar Alimler(Rh) 7 30 Ağustos 2009 15:21
Herkes şehid olabilir mi? Şehid olmanın faydası ne _bülbül_ Soru Cevap Arşivi 0 10 Nisan 2009 20:42

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.