Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Alimler(Rh)

Konu Kimliği: Konu Sahibi menemenli,Açılış Tarihi:  22 Eylül 2008 (13:04), Konuya Son Cevap : 22 Eylül 2008 (16:56). Konuya 4 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 22 Eylül 2008, 13:04   Mesaj No:1
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:menemenli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3972
Üyelik T.: 21 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 19
Konular: 8
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Ladikli Ahmed Ağa

Ladikli Ahmed Ağa

1304 (1888) yılında Konya Vilayetinin Sarayönü Kazasına bağlı, Lâdik (Halıcı) Kasabasında dünyaya gelir. Babasının adı Mehmet, annesinin adı Emine'dir. Yusuflar Sülâlesindendir. Üç erkek bir kız olmak üzere dört kardeştir. Yıllarca çobanlık yaptığından dolayı muhitinde ÇOBAN AHMET olarak tanınmıştır. Sonradan Elma soyadını almıştır. Manevi bir yolla kendisine Hüdâî adı verilmiştir:Ol Mevla’m koymuştur Hüdâî adımMelekler ederler gökte feryadım Mevla’mın aşkından almışım tadımYansa da ayrılmaz haktan Hüdâî
Hatice Hanımla evlenmiştir. İkisi oğlan dördü kız olmak üzere altı tane çocuğu vardır. Hâlâ hayatta olan çocuk ve torunları vardır.
Okur Yazarlığı yoktur.İmzasını atamadığı için mühür kullanırdı. Mektuplarını kâtipleri yazardı. Bir arkadaşından mektup geldiği zaman kâtiplerine okuturdu. Cevabî mektuplarını da yine onlara yazdırırdı Dinî kültürü hakkında “ Allâh ondan razı olsun, ben dinimi diyanetimi tabur imamımızdan öğrendim” demiştir. Askerliği 26 sene askerlik yapmış bir İstiklâl Savaşı gazisidir. Kanal harekâtında İngilizlere karşı arkadaşları ile birlikte harp ederken, sağ omzundan hilal şeklinde yaralanır. En yakın dört arkadaşının kahramanlıklarını ve şehit düştüklerini yaralı bir vaziyette seyreder. Sonra oraları düşman istila eder. Düşman askerleri yaralı askerlerimizi ‘ölmeyen kalmasın’ diyerek süngülerler. Bu esnada başını bir şehidin kolunun altına sokar. Düşmanlar hiç diri asker kalmadı diyerek uzaklaşıp giderler. Orada, aç susuz yaralı bir vaziyette birkaç gün kalır. O anda bulunduğu yeri de düşman işgal etmiştir. Ellerini açarak yalvarır: “
Allâhım
! Beni düşman eline bırakma.” Cenabı Hakkın izniyle Hızır Aleyhisselâm atıyla gelir. Dedeme matarasından bir bardak aşk şerbeti içirir. Ancak yarısına kadar içer, tamamını bitiremez. Şerbeti içtikten sonra açlığı ve susuzluğu bir anda gider. Yaranın verdiği ağrı ve hâlsizlik de son bulur. O zaman dili söylemeye başlar:Ne garip garip bakaň Tih ile Tûr’a
Ömründe kuş bile uçmadı bura Seni Hakk’a yaklaştırdı bu yara Yansa da ayrılmaz Hakk’tan Hüdâî

Aşk elinden içtim aşkın dolusun Yalvar Ahmet sen Rabbıyın kulusun Hak yolunda arzuhâlin bulunsunYa Muhammed sen hidayet gülüsün
“Gel seni Hastaneye götüreyim” deyip atına bindirir ve Kudüs’teki hastanenin kapısına getirir. Hızır Aleyhisselâm
"Seninle arkadaşlığımız bundan sonra da devam edecektir" deyip oradan uzaklaşır gider. Hastanedekiler yaralı asker gelmiş diyerek içeri alırlar. Biraz sonra hastanenin içerisi türüm türüm kokmaya başlar. Bu nasıl askermiş diyen, elbiselerini, potinlerini kokluyorlar. Hastanede tedavi olduktan sonra tekrar cepheye koşuyor:
Askerlik hatıralarını anlatırken şöyle demişti: Cephenin birisinde arkadaşımla birlikte düşmana esir düştük. Esir kampı dağlık bir yerdeydi. Etrafı nöbetçilerle doluydu. Arkadaşım bana gelerek "Ahmet .. İkimizin de burada esir durması vatanımız için zararlıdır. Ben nöbetçileri meşgul edeyim. Sen kaç kurtul cepheye git." dedi. Ben de ona “senin yapacağın işi ben yapayım.” dedim. Arkadaşım ‘ Yâ Allâh bismillah’ deyip yanımdan kayboldu. Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra arkadaşımla buluştuk. Allâh'a şükürler olsun ikimiz de esirlikten sağ salim kurtulduk. Seferberlikte değil insanlar, hayvanlar bile açtı. Kazanın içerisinde koskoca bir kemik kaynar. Havada uçan kuşlar yemeğe hücum etmesinler diye kazanın başında eli sopalı muhafızlar bulunurdu. Önümüze getirip koydukları zaman, iki kaşık şıkırtısından sonra hemen tükenirdi. Topla tüfekle harp etmek şöyle dursun. Süngü harbi yapardık. Süngü süngüye geldiğimiz zaman, düşman elektrik çarpmış gibi olurdu. İçimizde öyle yiğitler vardı ki, düşmanın attığı el bombalarını patlamadan kapıp tekrar düşmanın üzerine atarlardı.Yaşasın komutanlar hazırız emrinizeHangi düşman dayanacak çarklanan süngümüze Atamızdan miras kaldı bu nazlı vatan bizeVar mıdır karşı çıkacak yıldırım harbimizeSen madalya almadın mı?” diye soranlara: “Savaştan sonra madalya dağıttılar. Geri hizmette bulunan bir askere madalya vermemişler. Onun ağladığına dayanamadım. Çıkarttım madalyamı ona verdim. Bir sevindi ki görecektiniz...” “Sen neden Gazilikten maaş almıyorsun? Gazilik madalyası olanlar maaş alıyorlar.” denilince: “Birkaç günlük askerliğim var, onu da paraya mı çevireyim.” demiştirCenabı Hakkın, kullarına rahmet ve merhametinin bir eseri olarak gönderilen, Mevlâ’mın bir askeri idi. Osmanlının son dönemlerini yaşamış ve Osmanlı askerlik terbiyesi almıştı .. 26 yıllık askerlik hatıralarını anlata anlata bitiremezdi. Seferberlikte başından geçenleri anlatırken, hem kendisi ağlar hem de misafirleri ağlatırdı. İstiklâl savaşı gazisi idi. O, açlık susuzluk ve yokluğun yaşandığı çileli harp yıllarını, kahraman Mehmetçiğin kahramanlıklarını gelecek nesillere aktaran canlı bir şahitti. Askerlik Sonrası Vatanın kurtuluşundan sonra askerden bir gazi olarak memleketi Lâdik’e dönmüş ve vefatına kadar burada örnek bir şahsiyet olarak yaşamıştır. Hayvancılık ve tarımla geçimini sağlamıştır. Zamanının çoğunu odasına gelen misafirlerine hizmet ederek geçirmiş, onları iyiliğe ve hayra davet etmiş, kimseyi ayırmadan herkese
duâ etmiş, sohbetinde katılan hiç kimseyi eli ve gönlü boş çevirmemiştir. Boş kaldığı zamanlarda dağlarda çobanlık yapmış, tarla ve bahçelerini ekip biçmekle meşgul olmuştur.Hocası Hızır (A.S.) Onu her yönüyle tanıyan bilen 40 sene arkadaşlık yaptığı hocası Hızır Aleyhisselâmdır . “Hocamı yedi adım geriden takip ederim. Hocam yüzüme baktığı zaman, yüzümün rengi solar. Hocam bana derdi ki: ‘ Hüdâî ! Ben çok evliya ile arkadaşlık yaptım. Sendeki hâli görmedim.” Bazen, “bende bir şey yok. Çobanın birisiyim” der. Bazen de âdeta coşarak “Oğlum benim hocam ilim deryasıdır. Ne soracaksanız sorun. Ben size bir peygamberin hayatını günlerce anlatırım. Fakat sizler dinlemeye tahammül edemezsiniz.” derdi:



Söyleyen var söyleten var
İlm -i Hikmet öğreten var
Ol kapında bekleyen var
Affımı isterim Allâhım


Bir gün evinde abdest alırken hocası çıkagelir. Heyecanlanır. Hocası “Mevlâna, sana bir abdest almasını öğretemedik” der. Dedem de “Ne yapalım efendim. Bir çobanı peşinize taktınız. Çoban bu kadar becerebiliyor” deyince “Ahmet! Ahmet! Ne abdest arıyorlar, ne namaz; KALB-İ SELİM arıyorlar... der Son Günleri ve Vefatı Son zamanlarında hasta yatarken "Sen gidince bizler ne yapacağız Ahmet Ağa?" diye ağlamaya başlayan misafirlerine, yataktan doğrularak "
ALLÂH var oğlum. Allâh var, keder yok!" demiştir. Evlatlarından birisi eline varıp, "Baba hakkını helal et" dediği zaman "Oğlum bende üç emanet var. Onları sahiplerine verirsen, hakkımı helal etmiş olacağım. Sen olmasan da onlar emanetleri alıp götürecekler. Ama sen de onları görsen iyi olur" der.
Ve tarihler 8 Haziran 1969 Perşembeyi gösterirken rahmet-i Rahman’a kavuşur.
Vefatından bir kaç ay sonra. “Haydi, odaya gel manetleri ver.” diye bir ses duyar. Odaya geldiği zaman odanın kapısı kilitli olduğu hâlde iki kişi içeride namaz kılmaktadır. Hemen o da namaz kılmaya başlar. Birisi bembeyaz örtüler içerisinde kapalı bir vaziyettedir. Açık olan konuşur. “Sen otur dayanamazsın.” der. Gece sabaha kadar namaz kılarlar. Emanetleri isterler. Emanetlerin birisi Tayy -i Mekân elbisesi. Birisi mühür, öbürü de şeceredir. “Beraber kabrine kadar gidelim. Babanın kabrini birlikte ziyaret edelim.” derler. Yolda giderlerken bir şahıs bunları görür. “Bu adam fazla yaşamaz” derler. Kapalı ve bürgülü olan kabristanın biraz dışında namaz kılar. Namaz kıldığı yerde o sene otlar kurumaz. Kabirden ayrılıp ağaçlık bir yerden geçerlerken içlerinden bir tanesi ‘ ALLÂH !’ deyince ağaçlar secdeye kapanır gibi olur. Babam oraya düşer bayılır. Onlar da giderler, gözden kaybolurlar.



Kabri, Lâdik Kasabası mezarlığındadır
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi menemenli 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Besmelenin fazileti Makale ve Köşe Yazıları menemenli 0 1616 15 Ekim 2008 10:41
Kuran'da adap Adap-Edep-Ahlak Mihrinaz 1 1937 14 Ekim 2008 10:29
Hedef Afrikada 100 bin kataraktlıya ameliyat Serbest Kürsü Emekdar Üye 1 1572 11 Ekim 2008 19:07
büyüklerimizi tanıtalım mı? Serbest Kürsü menemenli 1 1553 11 Ekim 2008 13:55
dua'lar Kur'ân-ı Kerim Genel menemenli 0 1872 11 Ekim 2008 11:39

Alt 22 Eylül 2008, 13:42   Mesaj No:2
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:menemenli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3972
Üyelik T.: 21 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 19
Konular: 8
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: LADİKLİ AHMED AĞA

GÜZEL AHLAKI
Allâh ve Rasülünün âşığı, Hak aşığı, Hak dostu
..

O hayatı ile Allâh’a ve Rasülüne nasıl âşık olunacağını gösterdi. Onun muradı, ne dünya ne de dünya içindeki olanlar; onun asıl muradı, her yerde ve her mekânda hakikat nurunu aramak,
Allâh’ın rızasını kazanıp cemalini görmek, hak ve hakikate ermek. O da her fâni gibi dünyaya geldi, kulluğa yakışır bir şekilde hayat sürdü, gönüllere taht kurdu. Dünyanın dört bir tarafında onun sevgisi gönüllerde yaşıyor.
O, hiç kimsenin övgüsüne ve iltifatına ihtiyaç duymamış, kendisini metheden birine “ Oğlum! Ben
Allâh’ı ve Rasülünü seviyorum, sen de onları sev” demiştir. Şöhretten ve riyadan son derece kaçınmıştır. “Bana türbe yapmayın, bir taş dikin yeter” demiştir. Kimseler bilmez benim işimi Bu aşkın yoluna koydum başımıDikmesinler benim mezar taşımıGecelerde doğdu nur-u Muhammed
Ziyaretçilerinden birisi. "Hacı Ahmet Ağa bazı kişiler senin hak*kında kötü sözler sarf ediyorlar." deyince, "Benim Allâh ile aram iyi ise, herkes bana kötü dese ne çıkar. Benim Allâh ile aram kötü ise herkes bana iyi dese ne çıkar" diyerek şu beytini okumuştu:
Kimi atlı kimi yayan
Her ameller olur ayan
İçmişim aşkın şarabın
İsterse desinler yalan
Güzel ahlâk sahibi, çok merhametli bir insandı. Kollarını açıp ümmeti Muhammedi kucakladı, sanki herkes onun evladı ve torunu gibiydi. Evinin kapısı gece ve gündüz herkese açıktı. Küçük ve büyük herkese hizmet etti. Meseleleriyle ilgilendi, dertlilerin dertlerine çareler aradı, istisnasız herkese duâ etti. Yetimi, öksüzü görüp gözetirdi. Hediye vermeyi seven cömert bir karakteri vardı. O halkın içinde halktan biri gibi, fakat gönlü daima Hak’la beraber olan bir Hak eriydi.
Az uyuyan, çok ibadet eden ve az gülüp çok ağlayan kimselerdendi. Ciddî, vakur ve daima tefekkürlü bir hâlde bulunurdu. Celâlli oluşunun ardında kullara ve mahlûkata karşı ince bir merhameti vardı. Gözü gönlü öbür âleme dönüktü. Kaza ve kadere boyun eğip, kaderine razı olan sabır numunesiydi. Kendine has manevî bir kokusu vardı, eline aldığı ve kullandığı eşyalar o güzelim kokuya bürünürdü.
Manevî ilme sahip olduğu için, âlim bir insanla sohbet ederken o da âlim olurdu. Dünya sanki avucunun içinde gibiydi. Unutkanlığı yoktu, ‘hatırlayamadım’ demezdi.
Misafir odası her gün, bilhassa hafta sonları dolar taşardı. Gelen ziyaretçiler, elini öper, yaptığı sohbetlerinden ve en çok da okuduğu şiirlerden manevi haz alırlardı. Gelen misafirin durumuna göre kendini ayarlar, kimseyi incitmemek için azami gayret gösterirdi. Kendisini ziyaret edecek olan değerli zatlar için hazırlık yapardı. Sorulara anında cevap verirdi. Şayet bilemediği veya istişare etmesi gereken bir soru olursa “bana az müsaade edin” deyip odadan ayrılır, ya bağın köşesine kadar gider yahut bahçenin ortasına kadar düşünerek yürür; döndüğü zaman “durum bundan ibaret” diyerek cevabını verirdi.
Bazen de kendini gizlemek için “ben bir şey bilmiyorum, çobanın birisiyim” derdi. Hakikate bakarsan, Allâh’ın ilmi karşısında kulunun bildikleri ne olabilirdi ki. Tevazu sahibi olduğundan kendini büyük göstermemek için olayların bir ucunu, deyim yerinde ise küllerdi. İnsanları kendisine değil Rabbine yönlendirdi.
Nemelâzımcılığı yoktu. Dünya Müslümanlarının derdi onun derdiydi. Mısır’daki İslâm âlimlerinin asılmasından dolayı o kadar müteessir olmuştu ki iki gün hasta yatmıştı
Beş vakit namazını camide kılardı. Camiye gidip gelirken yere bakarak -sanki bir şeyler kaybetmiş de onu arıyor gibi- düşünceli, ağır ağır hareket ederdi. Çok güzel giyinir, temizliğine çok dikkât ederdi. Abdest alırken, namaz kılarken çok emek çekerdi. Namazı hiç bitmez zannedilirdi. Geceleri uyumaz, sabaha kadar ibadet ederdi. Gerek beyitlerinde gerekse sohbetlerine seher vaktinin önemini defalarca beyan etmiştir. Bizlere ve gelen giden misafirlerine bir çok tavsiyelerde bulunmuştur.
“İhtiyarlığınızda genç yaşamak istiyorsanız, onu bunu bahane etmeden, beş vakit namazınızı camide cemaatle kılın. Dizlerinize sarı su inmeden, genç iken namazı çok kılın. Çocuklarınızın rızkını helalinden kazanın, alnınızın terini yiyin; kimsenin eline bakmayın. Bu din
Allâh’ın
dinidir.
Allâh
ne derse onu yerine getirin. Hizmet ehli olun, hizmetten geri kalmayın.
Allâh
sonumuzu hayra getirsin, Allâh hakkımızda hayırlısını versin” derdi.
Yine sohbetlerinde, dünyanın yaradılışından, peygamberlerin hayatından, Peygamber Efendimizin ve ashabının hayatından bahsederdi. Büyük veliler ve âlimlerle ilgili kıssalar da anlatırdı. Sohbetine katılanlar büyük bir haz duyardı. Duygusal anlar yaşanırdı. Herkes memnun kalarak, tekrar buluşmak niyetiyle, selâm ve
duâsını da alarak ayrılıp giderlerdi. “ Allâhım ! Sev bizi, sevdir bizi; dünyada ve ahirette ağlatma güldür bizi” diye dua ederdi. Sohbetinden ve aşkla söylediği beyitlerinden sonra mutlaka “Allâh hakkımızda hayırlısını versin! İmanımı kurtarabilirsem ne mutlu bana” deyip, korku ile ümit arasında yaşardı.
Her türlü eza ve cefaya katlandı. Bir taraftan dünya meşgalesi, öbür taraftan halkın eziyeti… Hepsinden zor olanı ise aşk ateşinin onu yakmasıydı.
Ben âşığım, maşukumu ararım
Ne mekânım vardır ne de kararım
Dünya benim olsa bir tat alamam
Tecelli eyleyen nuru ararım
Dünya ve ahiret çalışma ile kazanılır. Herkesin mutlaka çalışması ve mücadele etmesi gerektiğini söyler:
Okudun mu İlm-i dünni bu esrarı bilmeye Göz hicabın kaldırdın mı, hak yolunu görmeye Âciz mi yaratan Hüdâ’m , kula
nusrat
vermeye
Din hakkında sen de çalış, gül bağına girmeye
Kendini
âciz
, günahkâr ve âsî bir kul olarak görür:
Bu zalim nefsimi öldüremedim
Yetmiş bin hicabı kaldıramadım
Hakikat deryası çağlayıp akar
Ben bir katresini dolduramadım
Bütün bunlara rağmen manevî birçok nimetlere
vâsıl
ve bir çok ilimlere vâkıf olduğunu da bildirir:
Girmişim Hakkın bağına, koparmaya gül de var
Lâleler çiçekler açmış, içinde sümbül de var
Dinle kuşlar avazını içinde bülbül de var
Gördüm huriler safını, saçlarında sim de var
Yine ahvali bilinmeyen, sırlarla dolu bir
Hakk
dostudur. Kendisini ancak
Hakk
ilmine sahip olanların bilip anlayabileceğini şu mısralarında dile getirmiştir:
Hakikat bahrine daldım, el-aman nefsin elinden
Hak hakikati bilenler, anlarlar Hakkın ilminden
Bülbül bile güle âşık, alır reyhanın gülünden
Ben bir cemâle âşığım, kimse bilmez ahvalimden
Cenabı Hakka şöyle duâ eder:
Âlemlerden fazla, isyanım benim

Âsiye değil mi ihsanın senin
Gelmişim kapına gitmezem gayri
Affımı isterim maksudum benim
Onlar ölmez, esas ölü olan bizleriz. Maneviyat âlemi, bizlerin bilemeyeceği bir âlem… Her şeye rağmen
Allâh’ı , Rasülünü ve Rasülünün izinde gidenleri; onlara dost olanları, onları çok sevenleri bizler de seviyoruz.
Sözümün nihayeti yoktur.
Benim de isyanım çoktur.
Gitme Hakk’ın kapısından
Başkasından fayda yoktur.
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Eylül 2008, 13:55   Mesaj No:3
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:menemenli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3972
Üyelik T.: 21 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 19
Konular: 8
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Ladikli Ahmed Ağa

Bediüzzaman Saidi Nursi Emirdağ veya Afyon hapishanesi'nde yatarken, bir gece Konya'nın Ladik kasabasına Ahmed Ağa'nın yanına geldi. ahmed Ağa'nın yanında o anda sadece oğlu Zekeriya vardı.

Bediüzzaman tayy-i mekan ederek gelmişti. Ahmed Ağa'nın odasının eşiğinde, ellerindeki kelepçeyi ve ayaklarındaki zincirleri çözdü, içeri girdi:
"- Bu çıksın, dedi,
Zekeriya'dan ötürü, konuşacaklarım var..."
Ahmed Ağa:
"-Mahzuru yok kardeşim, yabancımız değildir, oda duysun ..." dedi.
Bediüzzaman:
"-Ahmed Ağa, üstada - Hızıra - söyle, tahammülüm kalmadı, dedi.Ahmed Ağa:
"-Olur, söyleyelim kardeşim Said" dedi.

Bediüzzaman tekrar anında kelepçeyi ellerine zincirleri ayaklarına takarak geri döndü.

Bir müddet sonra aynı şekilde Bediüzzaman yine geldi ve:
"-Söyledin mi Ahmed Ağa?... Ne oldu netice?", diye sordu.
Ahmed Ağa:
"- Söyledim kardeşim Said, söyledim" dedi.
Bediüz zaman:
"-Ne dedi Üstad? " diye sordu.
Ahmed Ağa:
"-Sabretmeni söyledi" dedi.

Bediüzzaman bu cevabı alınca, bu defa kapıdan değil, pencereden çıkıp gitti. Yine elleri kelepçeli, ayakları zincirli idi.

Şimdi söyle bir sorulsa, hem tayy-i mekan edebiliyor, hapishaneye girip çıkabiliyor, kelepçelerini çözüp takıyor. Hemde hapishaneden çıkmak için Hazreti Hızır'dan yardım istiyor... Bu nasıl oluyor diye bir soru akla gelebilir.

Evliyalar bu güce sahiptirler. o kuvvet ve o tasarruf ellerinde var ama, izin almadan kullanamazlar. İşte Bediüzzamanda o tasarruf kendisinde olduğu halde üstadı Hızır'dan izin almadan kullanamamıştır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Eylül 2008, 14:03   Mesaj No:4
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:menemenli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3972
Üyelik T.: 21 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 19
Konular: 8
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Ladikli Ahmed Ağa

Ladikli Ahmed Ağa’yı ziyaret
Anadolu’nun ciddi anlamda manevi dinamiklerinden olan ve Üveysi yolun has yolcularından Ladikli Ahmed Ağa’yı da ziyaret etmiş Mesut Beyamca... Bilenler bilir, bilmeyenlerin de öğrenmesi gereken sırlı bir zâttır Ahmed Ağa... Konya’nın Ladik ilçesinden bir köy çocuğudur; ama hayatı Hızır Aleyhisselam’la birlikte geçmiş dönemin büyük velilerinden biridir. Konya’da yine bir Mevlâna’yı anma toplantısı vardır. Gidişte Ahmed Ağa’yı da ziyaret ederler:
“Kâni Karaca merhum iyi arkadaşımdı. Yıllarca Mevlânâ İhtifallerine Konya’ya beraber gittik. Ne zaman gitsek hep Ahmed Baba’yı da ziyaret ettik. İlk gittiğimizde köyde sorduk, adamın biri, ‘Ne! Ahmet Ağa’yı mı soruyorsunuz!’ dedi. Şaşırdık. Sonra bir hanım kardeşimiz bize mihmandarlık yaptı, ‘Siz o adama bakmayın.’ dedi. Ramazan’dı, bir yaz Ramazanı. Bizim yanımızda bir subay daha vardı, o Ahmed Ağa’yı bizden daha çok tanıyordu. Kıbrıs o zamanlar karışıktı. Bize dedi ki, ‘Kıbrıs’a gidip gelmiş. Aman siz pek sormayın, o anlatırsa anlatır zaten’. Yaz günü ayaklarına battaniye örtmüştü. Niye diye sorduk. ‘Çanakkale’de Filistin Cephesi’nde ayaklarımdan yaralanmıştım, onlar sızlıyor da!’ diye cevap verdi. Sonra battaniyenin altından portakallar çıkardı. Birer tane verdi. Öyle pırıl pırıl, yaprakları yemyeşil. Mevsimi değil ki, bu portakallar da nereden gelmiş! Biliriz ki, Ahmed Ağa, zamanda mekanda Hızır’la (as) gezer. İzn-i ilahiyle ‘işler’ görür! Oradaki arkadaşlardan biri şu Makarios’a da bir şey yapılamaz mı diye sordu! Ahmed Baba cevap vermedi. Akşam oldu, top atıldı. Oruçları bozduk. ‘Onlar şimdi birbirlerine düştü!’ dedi. Yıllar sonra Sampson darbesiyle anladık aralarındaki ihtilafı.”
Alıntı ile Cevapla
Alt 22 Eylül 2008, 16:56   Mesaj No:5
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:menemenli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3972
Üyelik T.: 21 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 19
Konular: 8
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Ladikli Ahmed Ağa

Alim ölse de yaşar, cahil ise yaşarken de ölüdür.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Ahmed El Acemi Kuranı Kerim Sureleri Tek Tek İndir MERVE DEMİR Sesli-Görüntülü-Dinle 7 10 Şubat 2014 11:02
Kabe İmamı Ali Ahmed'in Filistin Duası Belgin Dua Bölümü 2 17 Kasım 2012 21:18
şeyh ahmed yasin Ağlama_Karanfil Alimler(Rh) 0 04 Aralık 2008 18:32
Ahmed-i misk ebu cendel Alimler(Rh) 0 16 Temmuz 2008 22:56
Can Ahmed' e _bülbül_ Hz.Muhammed(s.a.v) 1 10 Mart 2008 23:16

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.