Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.PEYGAMBERLER-ASHAB-I KİRAM-ALİMLER.::. > Peygamberler-Ashab-ı Kiram-Alimler > Hz.Muhammed(s.a.v)

Konu Kimliği: Konu Sahibi TÜRKcan,Açılış Tarihi:  03 Ekim 2008 (19:49), Konuya Son Cevap : 03 Ekim 2008 (20:34). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 03 Ekim 2008, 19:49   Mesaj No:1
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:TÜRKcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2609
Üyelik T.: 12 Temmuz 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:36
Mesaj: 550
Konular: 114
Beğenildi:8
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Gül Medeniyetinin müstesna Gül'ü(sav)

Gül Medeniyetinin müstesna Gül'ü(sav)

Medeniyetinin Müstesna tarife ne hacet ne çiçektir biliriz

hilkatin Fâtiha'sı, nübüvvetin hâtimesi, ins ü cinnin peygamberine selamdan sonra,

Varlık güzeline Gül diyeceğiz biz, Gülçağında ıtırlarını duymak için...

Beşeriyet bütün zaman ve mekan boyunca Gül'ü bilememenin ve Gül'ü sevememenin ıstırabıyla kıvrandı ve büyük hakikat şu ki başını nereye vursa o Gül'den başka Gül bulamayacak, Gülü örnek almadıkça ete kemiğe bürünmüş feryadından kurtulamayacaktır. Eller nakış nakış, desen desen Gül'ü dokur çünki, kağıtlar renk renk, deste desteGül[ü okur. Gülün ıtırlarında bülbüller yaşar aşk ile, ve aşk ile renginin şulesinden pervaneler düşer. Kimin eline değerse Gül, elleri Gülkokar onun. "Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı Peygamber affı kurtarır / Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum işte sağ elimi" der Sezai Karakoç'un ağzından Ka'b b. Züheyr, ve o günden sonra bürdesini giyer Gül'ün. Çelikten büklümler erir Gül'ün yapraklarında.

"Eğer Gül'ün vasıflarının şerhini devamlı, durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez." der Mevlana. Lisan ve kalem Gül'ü hakkıyla anlatamaz, bunu herkes bilir. Bilir de Asr-ı Saadet'ten bu yana sayısız kalemler Gül'ü yazar ciltler ve kütüphaneler dolusu; hesaba gelmez lisanlar Gülü söyler manzumeler ve şiirler boyu.

Şimdiye kadar neler söylenmediGül hakkında, neler yazılmadı. Yazmakla bitirilemedi ve bitirilemeyecek. Adına na't dediler Gül'ü anlattılar; tazarru dediler, Gül'e iltica ettiler. Siyer dediler hayatını söylediler, şemail dediler vasıflarını sayıp döktüler. Hilye yazdılar yakınlıklarını ifade için, mi'raciye dizdiler şanını tebcil için. Besteler yaptılar Gül terennümünde, İlahiler söyledilerGül deminde. Na'tî diye mahlas kullandılar, divanlar doldurdular; adını anarak başladılar mesnevilere bir bakışına mazhar olmak için. Aherli kağıtlara döküldü bin bir harf düz ve eğik, Gül'ü yazmak için yarıştı gubari ile şikeste ta'lik. Hamdullah'tan Hâmid'e harf başına şükür diye yazdı divitler; Levnî'den Osman'a tel tel renk verdi çivitler. Ne yana baksaGül'den bir iz görür gözler, ne yöne dönse Gül]'ü özler, geceler ve gündüzler. Eşya ve varlık Gül için vardır ve Gül, eşya ve varlık olur serâpâ. Bir milyon adı varsa aşkın, bir eksiğiyle hep Gül'den alır ilhamını. Kağıt, kalem ve kitap... Söz, kelam ve hitap... Her suret ve her şekilde Gül'e mahkum. Nitekim kimiler Güldediler, ömür boyu Güldüler; kimiler Gül dediler, Gül uğruna öldüler.

Gül'ü anlatmayan dil ne söyler ki efsaneden başka!.. Gül harflerinden Gülsöylemeyen kelimeler gerçeği olmayan isimlerden öte nedir ki?!.. Gül kokusu taşıyan bilgi canda ışık; Gül destesi götürmeyen kervan bedene kuru yüktür.

Gül hakkında en müstesna sözleri Divan şiiri söylemiştir. Türk şairlere özgü bir tür olan Hilye'lerden siyer kitaplarına; mevlidlerden mi'raciyelere; divanlar ile her türlü mesnevilerin başında Tevhid ve münacaatlardan sonra yer alan na'tlardan düzyazı eserlerdeki hamdele ve salvele bölümlerine varasıya kadar hep "önce Gül" der kalemler. Divan edebiyatının Gülhakkında söyleyecek sözüne hadd ü pâyân mı bulunur? O şairler ki kitapları yahut sözlerinin, en başında O'nun adını anmakla korunabileceğine inanmışlardır. Bir divan şairinin, kendini şair saydırmak, yahut şairliğinin kanıtı olan divanını tertib etmek için yazması gereken şiirlerden biri de Gül hakkında inşad edeceği kasidesidir.


Hz. Peygamber'den bahseden manzumeler belli bir konu sınırlaması içinde düşünülemezler. Risalet, hicret, mucizeler, din yolunda çektiği sıkıntılar, ümmetine va'd ettiği şefaat, özel bir kıssasının anlatımı vs. hep divan şairinin konuları arasındadır. Ancak daha da önemlisi na'tlardır ki divan şairine, Gül'e karşı beslediği duygularını dile getirme fırsatı verir. Beşeriyetin en hayırlısına, varlığın en şereflisine karşı gösterilen bu sevgi ve saygı, şairin dilini ve yolunu aydınlatır hiç farkına varmadan, kelimelerini birdenbire güzelleştiriverir. Bütün divan şiiri ürünleri içinde dilin en güzel ve sanatlı kullanıldığı manzumeler, yalnızca ve yalnızca na'tlardır. Bunun sebebi, şairin içinden geldiği şekilde anlattığı Gül aşkıdır, Gül'e bende olmanın samimiyetinden kaynaklanan sanattır. Allah'a yakınlık bakımından hiç kimse nasıl Efendiler Efendisi'ne ulaşamazsa, şair de peygamberine ulaşma yolunda kimse kendisine ulaşamasın ister. O'nun erdiği makama nasıl kimse erememişse, O'na yol alırken de kimse şaire yetişemesin ister. Bu şiirlerden pek çoğunun özel gün ve gecelerde okunmak üzere bestelenmesi, onların halk tabakaları arasında da Peygamber sevgisini çoğaltıcı eserler olarak yaygınlaşmasını sağlar çünki.

Evrenin en güzel Gül'üne yazılan müstakil eserler içinde en yaygın okunanı hiç şüphesiz Süleyman Çelebi'nin "Vesîletü'n-Necât (Kurtuluş vesilesi)" adıyla bilinen Mevlid'idir. Bunu Hakanî Mehmed Bey'in Hilye'si (Hz. Peygamber'in suret ve siret güzelliklerinin anlatıldığı eser), sonra da Nâyî Osman Dede'nin Mi'râciye'si izler. Bu üç eser de zamanla musıkî formunda okunmuş ve çağlar boyu geniş halk kitleleri tarafından sevilerek Türk kültürünü yönlendirmiştir. Na'tlar içinde Nazîm'in küçük bir divan oluşturacak kadar çok sayıdaki maznumeleri ile Fuzulî'nin Su Kasidesi, Nabî'nin coşku dolu dizeleri, Şeyh Galib'in müseddes tarzında yazdığı muhteşem eseri, Nef'î'nin "sözüm" redifli kasidesi ilk akla gelebilecek olanlardır. Çok sayıda na't yazdıkları için Na'tî mahlasıyla bilinen Na'tî Mehmed, Na'tî Ahmed ve Na'tî Mustafa efendiler de Gül'e olan aşkı doruğa ulaştıran, fanilerin söyleyebileceği en müstesna sözleri söyleyen şairlerdir. Bu arada değişik şairlerin na'tlarının derlenmesiyle oluşturulmuş Nu'ût-ı Nebeviye mecmualarını da hatırlamak gerekir.

Na'tların gazel tarzında yazılanları da vardır elbet. Bunlar genellikle vezin yönlendirmesiyle şekil bulan ve 4 mefâîlün kalıbıyla yazılıp "...yâ Rasûlallah" redifiyle sona eren gazellerdir. Bu tür na'tlar içinde Zekâî Mustafa Dede'nin,
Garîk-i bahr-i isyânem şefâat yâ Rasûlallah
Esîr-i nefs-i nâdânem şefâat yâ Rasûlallah
beytiyle başlayan kısa na'ti gibi manzumeler XVII. yüzyıldan itibaren sıkça görülür. Leyla Hanım'ın,
Alîl-i derd-i isyâne devâsın yâ Rasûlallah
Bize sûy-ı cinâne reh-nümâsın yâ Rasûlallah

dizeleriyle başlayan na'ti, Şeyhülislam Arif Hikmet Bey'in,
Ser-i kûyunda kemter hâk-i râhım yâ Rasûlallah
Nesîb-i âsitânındır penâhım yâ Rasûlallah

ve Musahip Mustafa Paşa'nın,
Hevâ-yı nefse cânım mübtelâdır yâ Rasûlallah
İşim hep çcümleten cürm ü hatâdır yâ Rasûlallah

matlalı gazelleri bu tür na'tların en ünlüleridir. Gazel tarzında olup hakkında menkıbevî rivayetler de bulunan bir şiir de Nabî'nin na'tıdır. Onun hac seyahatinde Medîne'ye varmak üzereyken söylediğine inanılan ve şehre girdiği esnada Mescid-i Nebevî müezzinlerinin hep bir ağızdan kerameten okudukları menkıbevî üslupla anlatılan şiir şu beyitle başlar:

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdır bu
Nazargâh-ı İlahî'dir makâm-ı Mustafâdır bu

*
Bütün bunların dışında, Gül'den bir vesile ile bahsedecek olan şair için ilk başvurulacak kaynaklar, mucizelerdir. Efendiler Efendisi'ni hastalıkların devası, cennet yolunun klavuzu, Allah'ın Habîbi olarak gören şair, O'ndaki beşeriyet kadar nebeviyeti de söz konusu etmekten hoşlanır; yüceliğini dile getirmek için sık sık mucizelerden bahseder. Fenâyî'yi dinleyelim mesela:

[FONT=Comic Sans MS][SIZE=4]Et kıyâs parmaklarından mu'cizâtın gayrı bes
Çeşme akdı her birinden eyleyip şakku'l-kamer

Demek ister ki: "Sen O yüce peygamberin mucizelerindeki ihtişama bak ki, yalnızca parmakları bile her birinden çeşmeler akıttı, ve şehadet parmağıyla ayı ikiye böldü."Hudeybiye'de Ashâb'ın çok susadığı bir anda Efendiler Efendisi son tastaki suya bir elini sokup diğer elinin beş parmağından beş çeşme gibi su akıtmış ve ashab hem abdest alıp hem kana kana içmişlerdir. Keza Mekke müşrikleri kendisinden mucize istedikleri vakit şehadet parmağıyla işaret edip ayı ikiye yarmıştı, hani İslam tarihleri ve siyerlerin şakku'l-kamer diye zikrettikleri mucize. Şair Gül'ün yalnızca parmaklarından sadır olan mucizelerinin bu derece büyük olduğunu, diğerlerine sıra gelirse anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğini ancak bu kadar güzel anlatabilir değil mi?!...
Divan şairi Gül'den bahsedeceği zaman O'nu eşref-i mahlûkât, cihan bağının nadide çiçeği, varlığın evveli ve âhiri, şefaatin kaynağı, mahşer gününün efendisi, ahsen-i takvîm, güzel ahlakın tamamlayıcısı gibi sayısız vasıfları bir anda sıralayıverir. Bütün amaç Gül'den şefaat istemektir ya hani, bunun için sık sık O'ndan bahseden âyetlere ve kudsî hadislere müracaat eder. Bu durumda ayetler genellikle şiirdeki vezin zaruretini de beraberinde getirir ve tamamı yerine bazı ibareler şeklinde zikredilir.Ahsen-i takvîm, kaabe kavseyn ve ev ednâ, leamrük, lî-maallah, Kâf u Nûn, Tâhâ ve Yasîn, mâ zâğa'l-basar, Sidre ve müntehâ, rahmeten li'l-âlemîn, tarfetü'l-ayn"

Vasfını "Ve'n-Necmi" "Ve'ş-şemsi" "Tebârek" söyledi
Şânına "Tâhâ" vü "Yâsîn" geldi Hak'tan beyyinât

Hz. peygamber'den bahseden hadisler de zaman zaman divan şairlerinin konuları arasına girer. Bunlardan en ünlü olanı "levlâke levlâk" sırrını taşıyan hadis-i kudsîdir. Bunu "ene efsah" ve "medinetü'l-ilm" gibi ibarelerin geçtiği hadisler takip eder. Beyti Şeyhülislam Yahya'ya söyletelim:
Sana mahsûs lutfudur Hakk'ın
Tâc-ı "Levlâk" u taht-ı "Ev ednâ"

Gül'ün şanı söz konusu olunca tasavvufî divan şairlerinin en ziyade andıkları kelime "muhabbet"tir. O ünlü beyitte olduğu gibi:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl

Ebced geleneği bile Gül hakkında abidevî bir beytin doğmasına kapı aralamıştır:
Aman lafzı senin ism-i şerîfinle müsâvîdir
Anınçün âşıkın zikri "amân"dır yâ Rusûlallah

"Amân" ile "Muhammed" isminin ebced karşılığı 92 eder. Buradan âşıkın "amân!" diye her haykırışında aslında Hz. Peygamber'i anmak istediğinin söylenmesi ne kadar da şairane bir buluştur. Hezâr gıbta!..
Burada divan şairinin iman cephesinden İslam'ın varlık sebebi olan Gül'e bakışındaki genel kabulleri vermeye çalıştık. Şimdi en başa dönelim ve bir Gül olarak,Gülde bir remz olarak, teri Gülkokan, yüzünde Gül, ağzında gonca görülen Efendiler Efendisi'nden Güle yansıyan ilham dolu birkaç beyit ile sözü tamamlayalım. Böylece bütün Türk coğrafyasını doldurarak bir aşka dönüşen Gül medeniyetinin aslında bir iman ve aşk medeniyeti olduğunu anlayalım.

Dicle'nin serin yamaçlarında gözyaşlarını ikindi sularına karıştırarak Kıble'ye yönlendiren bağrı yanık şair hasretini anlatıyordu ve o Fuzulî idi:

Suya versin bâğbân Gülzârı zahmet çekmesin
Bir Gül açılmaz yüzün teg verse bin Gülzâre su

Sultan, rüyalarının sevgilisine Gül rölyefleriyle başı üzre yer vermek için sorgucunu O'nun ayak izinden yaptırıyor ve üzerine şu dizeleri nakşettiriyordu; o dahi Sultan Ahmed idi:
Nola tacım gibi başımda götürsem dâim
Kademi nakşını ol hazret-i şâh-ı rüsülün
Gül-i Gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o Gülün

Ve sultanın mürşidi -ki adına Hüdâyî denir- her yüzde Gül'ün aşkını okumaktaydı:

Gül ağlama Gül bize
Ele diken Gül bize
Gül olanın yüzünde
Gül açılır Gül bize
Ve bugün biz, bir çağa geldik, Gül için feryâdlar çağına:
Güle gûş ettiremez boş yere bülbül inler
Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler

Şikayet değildir kasdımız Gül'e, cür'etimiz içimizin yanışından. Gülistanlarda savaşlar var bugün Gül'üm ve bülbüllerin kurşuna dizilip kefensiz gömülüyor artık. Hiç bugünkü kadar yakışmadı Kâbe'ne siyahlar ve biz seni hiç bugünkü kadar özlemedik. Varlığa bir Gül ise sebep, kokusundan ya renginden nasıl duralım ayrı.

Ebedî Gülşeninde tek ayak üzre duracak bir yer de vermez misin bize Gül'üm?!..

Prof. Dr. İskender Pala

Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi TÜRKcan 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Şahitliği Allah katında Makbul Peygamber.. Hz.Muhammed(s.a.v) TÜRKcan 0 2022 14 Şubat 2009 14:25
Aşkın ve İktidarın Sembolü:Kutsal Emanetler.. Hz.Muhammed(s.a.v) TÜRKcan 0 2206 14 Şubat 2009 14:13
Mutluluk formülünden birkaçı.. Bilgi Dağarcığı dua dilencisi 3 2471 11 Kasım 2008 14:16
Aşkı kimseye sorma ...Aşkı kendine sor... Makale ve Köşe Yazıları TÜRKcan 0 1946 01 Kasım 2008 00:21
mükemmellik mi?:):):) Komik Paylaşımlar Mihrinaz 7 2257 04 Ekim 2008 22:25

Alt 03 Ekim 2008, 20:34   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Gül Medeniyetinin müstesna Gül'ü(sav)


Çok Güzel Bir Paylaşım Ellerine Sağlık Cisminatik



Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Arapçada İstisna/Müstesna FECR Arapça 4 1 06 Şubat 2019 10:51
Başörtülü çıplaklar.çağın zeynepleri müstesna!! YaŞuHa Tesettür Konuları 0 22 Ağustos 2011 22:38
Görünen yerler müstesna Abdulhamit 1 Kur'ân-ı Kerim Genel 82 22Haziran 2010 16:59

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.