|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 28 Aralık 2007 (21:04), Konuya Son Cevap : 03 Şubat 2014 (01:57). Konuya 23 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
30 Aralık 2007, 20:17 | Mesaj No:21 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Gaflet Cehennemin ne kadar azap verici bir mekan olduğunu ve orada sonsuza dek kalınacağını bilmek Gafletteki kişi, ölümü uzak gördüğü gibi cennet ve cehennemi de kendinden uzak görür. Oysa ölüm ne kadar kesin ve gerçek ise, cennet ve cehennem de o kadar kesin ve gerçektir. Orada dünyadakinden çok daha net ve gerçek bir ortam vardır. Ve şurası çok kesin bir gerçektir ki, dünyadaki herkes mutlaka bu iki yerden birine girecek ve ebediyen de orada kalacaktır. Cehennemi net ve kesin bir gerçek olarak bilip düşünmek ise, insandaki Allah korkusunu ve cennet özlemini artırır. Cehennemin nasıl bir azap yurdu olduğunu tefekkür etmek için Kuran'da yapılan cehennem tasvirleri üzerinde dikkatle düşünmek gerekir. Kuran'da cehennemin tasvirinin yapıldığı ayetlerden bazıları şöyledir: O gün suçlu-günahkarların (sıkı) bukağılara vurulduklarını görürsün. Giyimleri katrandandır, yüzlerini ateş bürümektedir. (İbrahim Suresi, 49-50) ... Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir. (Kehf Suresi, 29) ... İşte o inkâr edenler, onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir; başları üstünden de kaynar su dökülür. Bununla karınları içinde olanlar ve derileri eritilmiş olur. Onlar için demirden kamçılar vardır. Ne zaman ordan, sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler ve (onlara) "Yakıcı azabı tadın" (denir). (Hac Suresi, 19-22) Ateş, onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler. (Müminun Suresi, 104) (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler. Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yokoluşu isteyip-çağırırlar. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın. De ki: "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va'dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır." (Furkan Suresi, 12-15) Dünyada en ufak bir acıya dahi tahammül edemeyen insan, bu acı ve ızdırap ortamını samimi bir şekilde düşünürse, cehennem azabının -Kuran'da tarif edildiği üzere- dünyaki hiçbir acı ile kıyas kabul etmeyecek derecede dehşetli olduğunu görür. Cehennemde ne azabın sona ermesi ne de ölmek yoktur. Kuran'da cehennem azabının süresiz olduğunu bildiren ayetlerden bazıları şöyledir: (Orada) Ateşten çıkmak isterler, ama ondan çıkacak değiller. Onlar için sürekli bir azab vardır. (Maide Suresi, 37) Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa onlar ateşin halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 81) Cehennemde sürekli olarak, büyük bir acı çekileceği, oradan hiçbir şekilde kurtuluşun olmadığı, acıların hiç son bulmayacağı, acıya karşı bir bağışıklık ya da alışkanlık da olmayacağı çok açık bir gerçektir. Bunları vicdanlı ve samimi bir biçimde tefekkür etmek insanın Allah korkusunu artırarak şuurunun açılmasına, gafletten kurtularak Allah'ın rızasını aramasına vesile olur. Sonsuzluğu kavramak İnsanların bir kısmı sonsuzluk kavramını düşünmek konusunda da genelde tembellik ederler. Sonsuzluğun asla bitmeyecek, sonu gelmeyecek, tükenmeyecek bir zamanı ifade ettiğini, gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar. Sonsuzluğu, yalnızca çok uzun yılları, asırları ifade eden bir kavram gibi kabul ederler. Oysa "sonsuzluk" çok farklı bir kavramdır. Sonsuzluk, bir insanın ömrü kadar süre değildir. Birkaç insan nesli kadar bir süre de değildir. Sonsuzluk bin yıl değil, on bin yıl değil, yüz bin yıl değil, milyon veya milyar yıl değil, hatta trilyon yıl da değildir. Sonsuzluk bunların tamamının dışında, hiçbir sona ulaşmayan, asla bitip tükenmeyen bir zamanı ifade eder. İşte bu gerçeği düşünen insan sonsuz yaşamını cehennemde geçirme tehlikesini asla göze alamaz. Dünyada bir an bile dayanamadığı kadar şiddetli azapları, bitip tükenmesi olmayan zamanlar boyunca hissetmeyi tercih edemez. Dolayısıyla sonsuzluğu düşünmek gafil olan insanı uyandırır, kendine getirir ve Allah'ın razı olacağı işler yapma konusunda harekete geçirir. Sonsuz cehennem hayatından korkan imanlı bir insan, aynı zamanda sonsuz cennet nimetleri içinde yaşama imkanı olduğunu da düşünür ve dünyadaki kısa süren yaşamı bir an bile sonsuz ahiret hayatına tercih etmez. Cennetin güzelliğini bilmek Cennet, geçici olan dünya hayatında yapılan salih amellerin, Allah'tan korkmanın, Allah'ın rızasını kazanmanın karşılığıdır. Allah Kuran'da insana bu vaadini şöyle bildirmektedir: İman edip salih amellerde bulunanlar, Biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah'ın gerçek olan vaadidir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır? (Nisa Suresi, 122) Cennette sadece güzel bahçelerin yer aldığını düşünmek son derece yanlış bir bakış açısı olur. Herşeyden önce, insan orada en güzel biçimde yeni bir yaratılışla yaratılmıştır ve sonsuz nimetler içerisindedir. Ayrıca, cennet bütün duyuların çok daha keskin olduğu, herşeyden çok fazla zevk alınan bir ortamdır. Dünyada çok kısa süren zevkler orada sonsuzdur. Allah dünyadaki nimetleri bir örnek olarak yaratmıştır. Asılları ise cennettedir. Oradaki nimetlere kavuşunca, insan dünyadaki nimetlerle benzerliklerini fark edecektir ama artık bu nimetler çok daha mükemmel ve tükenmez bir haldedir. Bunların yanı sıra, bedensel kusurların hiçbiri cennette yaratılmaz. Herkes çok güzeldir. Çok güzel bir şekilde yaratılmış olan insanın artık fiziksel yönden eksiklikleri de yoktur. Örneğin terlemez, kötü kokmaz, tuvalet ihtiyacı olmaz, hastalanmaz. Acıktığı ya da vücudunun ihtiyacı olduğu için değil, sadece zevk için yer. Bu nimetler için çalışması gerekmez. Orada arzuladığı ve aklına hayaline gelmeyecek her tür eğlence, muhteşem bir mimari ve teknoloji, mükemmel ve kusursuz bir düzen vardır. Dünyada eksik olan ve özlemi duyulan bütün hareket ve tavırlar cennette tamdır. Allah'ın emrettiği güzel ahlak orada tam olarak yaşanır. Orada gıybet, iftira, çekiştirme, küfür, yalan, riya, haset, kibir, sadakatsizlik ve kin yoktur. Selam, esenlik ve Allah'ın rızası vardır. Kuran'da cennetin tarif edildiği ayetlerden bazıları şöyledir: Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir. (Fatır Suresi, 33) Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler. Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır. Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü "Selam" (vardır). (Yasin Suresi, 55-58) Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde. Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar). Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir. Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır. Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz). (Saffat Suresi, 43-49) Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız. (Zuhruf Suresi, 71) Ayetlerde de tarif edildiği gibi cennet, insanın hayal bile edemeyeceği güzelliklerin ve nefsin arzu ettiği herşeyin mükemmel bir şekilde yaratıldığı, sonsuz esenlik yurdudur. Ancak, yine Kuran'da bildirildiği gibi cennet sadece iman edip, salih amellerde bulunanlar için hazırlanmıştır. Bunun açıkça bildirildiği ayetlerden bazıları şöyledir: İman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları, 'ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe' sokacağız. (Nisa Suresi, 57) İman edip salih amellerde bulunanlar ve 'Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar', işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır. (Hud Suresi, 23) Kuran ayetlerindeki cennet tasvirlerini bilip tefekkür etmek gafletin dağılması ve dünya hırsının yok olması açısından son derece etkilidir. Samimi bir şekilde yapılacak ciddi bir tefekkür, cennetin dünyadaki hiçbir mükemmellikle kıyaslanamayacağını anlamak için yeterlidir. Bunu anlayan insan, cennet arzusu ve özlemiyle orayı hak edebilmek için çalışmaya başlayacak, kendisini cennetten uzaklaştıracak ve ebediyen mahrum bırakacak olan gaflet halinden ise, bütün gücüyle sakınacaktır. |
30 Aralık 2007, 20:18 | Mesaj No:22 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Gaflet GAFLETİN SONU Gaflet, Allah Katından gelen tüm uyarılara rağmen, bunda ısrar edenleri dehşetli ve tarifi mümkün olmayan ebedi bir azaba doğru hızla sürükler. Gafil olmakta ısrarcı davranan ve gaflet içinde dünyadan ayrılan insanlar, Allah'ın yarattığı imtihan dünyasından sonra, ebedi yaşamlarına artık cehennem ehli olarak devam edeceklerdir. Kuran'da bildirildiği gibi gaflet içindeki insanların göz ve kulakları mühürlenmiş, anlayışları alınmıştır. Algı ve şuur düzeyi olarak hayvan gibidirler. Hatta bu durumu kendi rızalarıyla kabullendikleri için onlardan daha da aşağıdırlar. Allah Kuran'da bu durumdaki insanları şöyle tarif etmektedir: Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179) Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar. (Furkan suresi, 44) Hayvanların şuuru yoktur. Yukarıdaki ayetlerden anlaşıldığı gibi, gaflet içindeki insanlar da adeta hayvanların şuursuzluğundadırlar. Bu şuursuzluk nedeniyle kalpleri katılaşmıştır. Gördükleri, işittikleri olaylar, kendilerine yapılan hatırlatmalar, verilen öğütler onları içinde bulundukları durumdan çıkarmaz. Her ne ile karşılaşırlarsa karşılaşsınlar düşünüp ibret almazlar. Oysa her insan, gerçekleri anlamaktan ve uygulamaktan sorumludur. Ancak, gaflette ısrarcı davrandığı takdirde dünyadaki diğer canlı türlerinden daha akılsız bir duruma düşer ve insana insan vasfı kazandıran bütün özelliklerini kaybeder. İnsanlara Allah'ın varlığını kavrayıp, O'na kulluk etmeleri için verilen algılama, hissetme ve kavrama gibi meziyetlerin, gaflette kalmakta ısrarlı ve kararlı olan kimselerde mühürlendiği Kuran'da şöyle bildirilmektedir: Onlar, Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar onların ta kendileridir. (Nahl Suresi, 108) Ayette tarif edilen kişinin algıları tümüyle kapanmıştır. Bu durumdaki gafil insan ciddi bir çaba gösterip, Allah'a yönelmediği sürece artık cehennem ehli olmaktan kurtulamaz. Cehennemdeki şuursuzluk ve şaşkınlığı ise daha da fazladır: Kim bunda (dünyada) kör ise, o, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır. (İsra Suresi, 72) Oradaki azabın şiddeti ve dehşeti ise bir ayette şöyle tarif edilmiştir: Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar. O, onların üzerine kilitlenecektir; (Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (Hümeze Suresi, 6-9) Gaflet içinde yaşayan, bu durumdan kurtulmak için çaba harcamayan, Kuran'dan ve Allah'ın rızasından habersiz bir şekilde ölen insanlar cehenneme sürüklenirler. |
30 Aralık 2007, 20:20 | Mesaj No:23 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Gaflet SONUÇ Kitap boyunca anlattığımız gibi, gaflete kapılanlardan olmak, bir insanı helake sürükleyen ana sebeplerden biridir. Gaflet içindeki insan, herşeyin yolunda olduğunu ve toz pembe bir hayat yaşadığını zannedebilir. Herşeyin bilincinde olduğunu ve herşeyi doğru yaptığını düşünmesi, bunun en belirgin göstergesidir. Ancak bu gaflet hali, ahiret günü Allah'ın huzurunda sona erecektir: "Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22) Artık insan, gaflet halinin hakim olduğu toz pembe dünya hayatında sürekli yüz çevirdiği, inanmamakta direndiği gerçekleri, alenen görmeye başlayacaktır. Daha önce kendisine haber verilen ancak hiç dikkate almadığı cehennem azabı ile karşılaşır. O gün yok olmayı ya da dünya hayatına dönüp Allah rızasını kazanacak şekilde yaşamayı ister. Ancak, kendisi için ebediyen cehennem halkı arasında olmaktan ve sonsuz bir azaptan başka, 'varılıp karar kılınacak bir yer' yoktur. Kuran'da kıyamet günü ve hiçbir yere kaçış olmadığının bildirildiği ayetler şöyledir: Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,' Ay karardığı, Güneş ve Ay birleştirildiği zaman; insan o gün: "Kaçış nereye?" der. Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok. O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbinin Katıdır. (Kıyamet Suresi, 7-12) İnkar edenlerin büyük bir korku, çaresizlik ve pişmanlık yaşayacağı kıyamet günüyle karşılaşmadan önce, her insan kendi durumunu samimi bir şekilde gözden geçirmelidir. Şuuru kapatarak, insanı hayvanlardan aşağı bir canlı türüne dönüştüren gaflet belasına karşı, samimi bir kalple Allah'a yönelmek, sürekli Allah'ı anmak ve Rabbimiz'in gönderdiği Kitap olan Kuran'a tam tabi olmak gerekir. Gaflette olmadığını ve gaflete düşme ihtimalinin bulunmadığını düşünerek kendini müstağni (bu durumdan uzak) görmek büyük bir hatadır. Çünkü müstağniyet insanın gaflet hastalığına her an yakalanabileceğinin bir göstergesidir. Şeytan hiç durmadan, en küçük fırsatı bile değerlendirmekten kaçınmayarak, insanı gafletin içine sokmaya ve kendisiyle birlikte cehenneme sürüklemeye çalışmaktadır: İnsanlardan kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır durur ve her azgın-kaypak şeytanın peşine düşer. Ona yazılmıştır: "Kim onu veli edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın ateşin azabına yöneltir." (Hac Suresi, 3-4) Gayet açıktır ki gaflet, her insanı hiçbir ortam ve şart gözetmeden, şeytanın ve nefsin telkinleriyle sarıp kuşatmaya çalışmaktadır. Ancak gaflet yalnızca gaflet içinde kalmak isteyenlerin peşini bırakmaz. Gaflet içinde kalmaya, şeytanın dostu olmaya razı olmayan vicdanlı kimseler için ise, kurtuluş yolu her zaman açıktır. Allah gafletten kurtulmanın yollarını Kuran'da ayrıntılı olarak bildirmiştir. Allah'ı sürekli anmak, O'na yönelmek, O'ndan korkup sakınmak ve her an O'nun rızasını aramak gafleti yok eder, insanı üstün bir şuura, akla ve imana kavuşturur. Bu da -her ne kadar şeytan aksini telkin etmeye çalışsa da- en güzel, en rahat, en emin ve en kolay yoldur. O halde, samimi bir biçimde Allah'a yönelip dönen bir kimse hiçbir şey için geç kalmış değildir. Rabbimiz'in rahmetini umut edebilir. Ayette şöyle buyrulmaktadır: Rabbiniz, sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da, (Kendisi'ne) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır. (İsra Suresi, 25) Harun Yahya |
03 Şubat 2014, 01:57 | Mesaj No:24 |
Durumu: Medine No : 20781 Üyelik T.:
10 Ekim 2012 | Cevap: Gaflet Yeni başlayan bir günle tüm insanlara Allah'a yönelmeleri ya da O'na olan yakınlıklarını artırmaları için yeni bir fırsat daha verilmiştir. Belki de bu fırsat kişiye tanınmış son bir fırsattır. rabbim firsatlari değerlendirebilmeyi nasib etsin...
|
Konuyu Toplam 3 Kişi okuyor. (0 Üye ve 3 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Gaflet Uykusu | iklimya | Kur'ân-ı Kerim Genel | 4 | 23 Mart 2023 16:32 |
İnsan hangi hal üzere olursa olsun, imtihan vaktindedir, gaflet anı zafiyettir…/Musta | Mustafa CİLASUN | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 25 Eylül 2013 16:04 |
Nefsi Saran Şeytan üçgeni; heva, şehvet, gaflet... | YaŞuHa | Muhtelif Konular | 0 | 08Haziran 2011 13:32 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|