|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 09 Temmuz 2007 (23:55), Konuya Son Cevap : 11 Ekim 2023 (17:58). Konuya 304 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
26 Ocak 2012, 23:52 | Mesaj No:91 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış, yemek yapıyordu. Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi. Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar… Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı. Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti. Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi. Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler. Aile dostları ise biraz daha kaldıktan sonra gitmeyi düşünüyordu. Oğlu ve gelini gittikten sonra, yaşlı kadına: " Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum. Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın ya da bir bildiğin var." dedi. Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi: - Hayır, hiçbir şeyim yok. Kasten yaptım. Bu yemekten sonra oğlum asla ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kıramayacak . . .
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
30 Ocak 2012, 09:39 | Mesaj No:92 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Ben küçükken, Muz lüks bir meyveydi. Beslenme çantalarına muz koyulmaz, evlerde portakal yenirdi. Anaokuluna yalnız çalışan annelerin çocukları giderdi. Anaokuluna çocuk göndermek özenilen değil, ayıplanan bir şeydi. Okullarda çoklu zeka, montessori gibi eğitim sistemleri bilinmezdi. Ali hep ata bakar ya da topu tutardı. Evde fişler kesilirdi. Ayrı odada yatmak zenginlere has bir şeydi. Oturma odasında divanlar olur, akşam yataklar serilirdi. Çalışma masası diye bir mobilyanın varlığı bilimezdi. Evin yemek masasında çalışılır, yemek saatinde derse ara verilirdi. Babalar işten döndüğünde sevinilirdi. Terliği ayağına verilir, gazetesi hazır edilirdi. Anneler erken kalkar, hepimizin içini ısıtan sobayı yakardı. Soba yanardı, sönerdi, tüterdi... Ben küçükken anneler hiç şikayet etmezdi. Haftada bir çocukların yıkanma günü olurdu. Güğümle su ısıtılır, lastik tabureye oturmuş çocuklar beyaz sabunla yıkanırdı. İlk okulda muhakkak bitlenilirdi. Bitlenen çocukların saçları gazlı taraklara emanet edilirdi. Herkesin bisikleti olmazdı. Bisikleti olan çocuklar, olmayana hava atmazdı. Karşı komşunun adı Ayşe Teyzeydi. Her gün saat 11'de kahve saati olur, komşular telvelerde günü okurdu. Yaramız-beremiz çoktu. Çünkü koşarken düşecek bir bahçemiz, tırmanırken hayata tutunduğumuz şeftali ağaçları vardı. Anneler çalışmazdı. Çocuklar okuldan döndüğünde evin kapısını kendi anahtarlarıyla açmaz, evlerine anne tebessümüyle adım atarlardı. Adı anne yoğurdu, anneanne çorbası olan yiyecekler vardı. Okul dönüşlerinde, bayramlarda, doğum günlerinde evler "yuva" gibi kokardı. Ben küçükken çoğu şey yoktu ama mutluluk vardı... Para yoktu ama huzur vardı... Ya da çocukluk dediğimiz şey mutluluğu var sandırandı... Siz küçükken neler vardı? Hatice Kübra Tongar Yazarın kalemine sağlık ...Bu yazıyı okuyunca epeyce hüzünlendim biliyormusunuz tıpkıda yazarın yazdığı gibiydi çocukluğum çocukluğumdan tek şeyi özledim. O masum hallerimi ...neyse artık hersey gelişen dünyaya göre şekıllenıyor.. gelecek vaadeden büyük güçler kadınlarımızı çalışmaya teşvik etti...çalış var ol! çalışmakkadının da hakkı dediler...önce örtünü gevşet sonra biraz yüzün renklensin dediler... ...kadınlar korunmasızdı... dış dünyanın gürültüsü ve pisliği ile beraber yuvasına sımsıkı sarılıp her akşam ıhlamur, her sabah taze çay yapması beklenemezdi... ve sonunda kadın anneliğide unuttu... zor geldi o narin omuzlarına... çalışmalıydı geleceği için... kuranın ışığından nasibine alamamış leşler ona bunu telkin ettiler çünkü...
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
30 Ocak 2012, 15:47 | Mesaj No:93 |
Hayat üzerinize hep toprak atacaktır Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer. Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır. En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir. Bütün komşularını yardıma çağırır.Herbiri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser. Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftci kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır. Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır! Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile. Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir. Sıkıntılarımızın herbiri bir adımdır.En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz. Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın. Mutlulugun 5 basit kuralını unutmayınız: 1. Kalbinizi nefretten arındırın – Affedin. 2. Düşüncelerinizi endişelerinizden arındırın – Çoğu zaten hiç gerçekleşmez. 3. Basit yaşayın ve elinizdekilerin kıymetini bilin. 4. Daha çok verin. 5. Daha az bekleyin.
__________________ Yurdum insanına batıl hak gibi zulumde adelet miş gibi yutturulmuş | |
06 Şubat 2012, 01:21 | Mesaj No:94 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi ALLAH HİÇBİR İYİLİĞİ KARŞILIKSIZ BIRAKMAZ..! Yataktaki adam, başucunda bekleyen genç doktora: ALLAH senden razı olsun evlâdım, dedi. Benim için yurtdışından zahmet edip buraya kadar gelmeni, yaşadığım sürece unutmayacağım. Ameliyat edilen kişi, büyük bir hastahanenin başhekimiydi. Tedavisi ancak yurtdışında mümkün görülen hastalığı aniden artmış. Ancak doktor arkadaşları onun böyle bir yolculuğa dayanamayacağını anlamış. Kurtarma umudunun azlığına rağmen ameliyatı üstlenmeye karar vermişlerdi. Ameliyatın zor ve yeni bir ihtisas sahası olmasından dolayı biraz tereddütleri de vardı. Fakat o konuda sayılı bir uzman olan bu genç doktor nereden haber almışsa almış. Hızır gibi yetişip onu kurtarmıştı. Yaşlı doktor, kendisine yapılan bu iyiliğe nasıl mukabele edeceğini bilemiyor. Hemen yanında oturan genç adamın ellerini sıkarcasına tutuyordu. Hayata yeniden dönmenin sevinciyle hiç durmadan konuşurken; Ameliyat için beni bayılttığınızda, her nedense gençlik yıllarıma döndüm, diye devam etti. Henüz toy bir asistanken, anne karnındaki bir bebeğin sakat olduğunu anlamıştım. Onu bu şekilde yaşatmaktansa öldürmeyi düşünürken; Kalp atışlarını duyup kıyamamıştım. Planlama bahanesiyle sapasağlam yavruları bile katleden canavarlara rağmen o yavrunun yaşamasını istediğim için; ALLAH seni imdadıma göndermiş olmalı. Genç doktor, ancak bir babanın evladına karşı gösterebileceği sıcaklıkla kavranan ellerini kurtarıp biraz geriye çekildi. Dizlerinden aşağısı takma olan bacaklarını gösterirken; ALLAH hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz efendim, diye gülümsüyordu..!
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
06 Şubat 2012, 01:27 | Mesaj No:95 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
İmam Şamil (Şeyh Şamil) Kafkas Kartalı Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun... Rus Çarı ile yaşamış oluğu şu diyalog meşhurdur : Bir gün Rus Çarı esaret altındayken Şeyh Şamil'i yemek yemek için karşısına alır Şeyh Şamil'in iştahlı bir şekilde yemek yediğini görünce yanındakilere: Korkarım bu adam bizi de birazdan yer diye söylenir. Şeyh Şamil bunu duyunca, Korkmayın dinimizde domuz eti yemek haramdır cevabını verir. Şeyh Şamil, davasına son derece sadık bir insandır; bu uğurda çok sevdiği annesi ile arasında geçen olay tarihe geçmiştir: Savaş dönemlerinde halktan bazıları "artık teslim olalım anlaşma yapalım" diye hayıflanmaya başlamıştır, bunun üzerine Şeyh Şamil teslim olmaktan bahsedene kırbaç cezası vermeyi uygun görmüştür. Bu durumda çekinen halk çareyi Şeyh Şamil'in annesine gitmekte bulmuşlardır. Annesi Şeyh Şamil'e teslim olma teklifini sununca Şeyh Şamil koymuş olduğu kanundan ödün vermemiştir. Cezayı yaşlı bir kadın çekemeyeceğinden, ceza oğluna intikal ettirilmiş, böylece Şeyh Şamil kendini kırbaçlattırmıştır.
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
09 Şubat 2012, 01:47 | Mesaj No:96 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu : Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır? '50gm!' .... '100gm!' .....'125gm' ..diye öğrenceiler yanıtladı. Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem, dedi profesör,ama, benim sorum şu ki : Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu? Hiçbirşey'..diye yanıtladı öğrenciler Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?' diye sordu profesör bu kez Kolunuz ağrımaya başlardı efendim' diye öğrencilerden biri yanıtladı Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu? Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı & batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız! Tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler Çok iyi. Peki, tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu? Diye sordu profesör. Hayır. Diye yanıtladı herkes Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi? Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar. Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?diye tekrar profesör sorar Bardağı bırakın düşsün! diye öğrencilerden biri yanıt verir Kesinlikle! der profesör. Hayatın problemleri de böyle birşeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın & Bir sorun yokmuş gibi görünür. Uzun bir süre düşünürsün & Başınız ağrımaya başlar Daha uzun düşünün & Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur. Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir, Fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi). Bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
09 Şubat 2012, 14:03 | Mesaj No:97 |
Durumu: Medine No : 13055 Üyelik T.:
18 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Kibirli ve zengin birisi kapısına gelen bir fakire bir şey vermediği gibi, onu hem paylar hem de kapıyı yüzüne kapatır.. Zavallı fakir içlenir; bir tarafa çekilir ve oturur, ağlamaya başlar.. Bir kör, onun ağlamalarını duyar. Kalkar yanına gelir, niçin böyle üzgün olduğunu, ağladığını sorar. Fakir olanı biteni anlatır. Kör, teselli vererek, üzülmemesini, kendi evine gelmesini, evinde kalmasını, ekmeğini çorbasını kendisiyle paylaşmasını ister ve ısrarda eder. Fakir onun içtenliği ve ısrarı karşısında kabul eder, onunla gider. Kör ona karşı çok güzel bir konukseverlik gösterir. Fakirin, hem karnı doyar hem de gönlü hoş olur. Gönlü öyle hoş olur ki, o hoşnutluk içinde: - Sen bana evini açtın, sen bana gönlünü açtın, Kadir Mevlamda senin gözünü açsın, diye dua eder. Gece olur, körde bir gariplenir bir gariplenirki, o gariplik içersinde gözünden birkaç damla yaş damlar, gözleri birden açılır. Görmeğe başlar. Körün görmesi ile ilgil i haber bir anda şehirde yayılır. Yer yerinden oynar. Bu haberi onu kapısından kovan, kovmakla kalmayan taş yüreklide duyar. İşin doğruluğunu anlamak için gözü açılan şahsa gelir: - Çok şanslıymışsın. Gözün nasıl açıldı, kim açtı. - Hey! seni gidi gafil seni, sen nasıl bir adammışsınki, öyle bir mübarek zatı azarladın, üzdün, yüzünü yıktın. devlet kuşunu bıraktın, baykuş ile meşgul oldun. Gözümün kapısını, senin yüzüne kapıyı kapattığın o kimse açtı. - Desene kendime yazık ettim, öyle bir doğanmışki öyle bir devletmiş ki, kıymetini bilemedim, bana değil sana nasip oldu, ben avlayamadım sen avladın, der ve kıskançlıkla parmağını ısırır. Dişini sıçan gibi hırsa batırmış kimse koca doğanı nasıl avlayabilir? İyilerin bastıkları toprak dermandıe, göz açar. ancakgönül gözü kör olanlar o dermandan gafildirler, kıymetini ne bilsinler.
__________________ "Bir yαrım αklın kuyusundα öbür yαrım αşkın kuytusundα... Cennet ve cehennem αrαsındα.Ucu sırαttαn geçen bir uçurum kenαrındα... Â'râftα..... Ârâfın dα αrαsındα...Ar ve αf yαrαsındα..." |
19 Şubat 2012, 14:36 | Mesaj No:98 |
Durumu: Medine No : 13055 Üyelik T.:
18 Aralık 2010 | farzet ki öldün!!!! FARZET Kİ ÖLDÜN İstersen gel bir beş dakika ölümü düşünelim… Ama senin ölümünü nasıl mı? Şöyle: Düşün ki hiç hesapta olmayan, hep ertelediğin, ölüm; sana genç yaşta geldi… Eve haber saldılar; çocuğunuz hakkın rahmetine kavuştu… Aldılar seni sana özel tek kişilik odaya ağırladılar… Morgdasın… Buz gibi bir mekân… Birazdan sevdiklerin başına üşüşüp ağlayacaklar… Beyaz kefenin başucu en yakının tarafından açılıyor… Seni gören fenalık geçiriyor… Sana can veremiyorlar… Sen morgda bir kişilik yeri işgal ederken boyuna göre küçük yatağın (kabrin) çoktan hazırlanmış… O geceyi tüyleri diken diken eden yerde geçirirken sıcacık yatağın korku salacak evdekilere… Rahmetlinin yatağıydı diyecekler… O odan korku salacak…Ölümün birçok kişiye kısa zamanda unutacakları önemli dersler verir… Ölümünle kimi dul kalacak, kimi yetim… Kimine evlat acısı tattıracaksın, kimine adını koyamadığımız acılar… Sen hala o soğuk yerdeyken cenazenin kılınacağı camii ve kılınacak namaz vakti belirlenmiş ve kısa bir zaman diliminde yakın çevrene bildirilmiştir… Cepten arayanlara şu ses ne güzel mesaj verirdi: "Aradığınız kişiye ulaşılamıyor… Lütfen tekrar denemeyiniz. Ona artık ulaşamazsınız… O artık dünyalı değil… Lütfen numarasını silin…'' Numaran anında silinir… Telefonlardaki numaran ölüm kokar… Sen morgdayken ölüm ve ölümün konuşulacak evlerde… Ne kabare programları güldürür ne de savaş görüntüleri üzer… Gündemde sen varsın… Ölümün var… Şu konuşmalar çok işitildi: _ Acaba sıra kimde? _ Senden sonra acaba kimin adı okunacak? _ Daha dün görüşmüştüm! _ Hala inanamıyorum! _ Demek ki ölümün yaşı yok! _ Bir gün biz de öleceğiz… Ve sabah olur… Dünyada bir gün bile kalmana razı olmazlar… İlk kez varlığın sıkıntı verir… Sen hala oracıktayken ğasilhane kapısına adın yazılır… Orası ne hamamdır ne de evindeki banyo… Ömürde bir defa yıkanılan bir yerdir orası… Buz tutmuş bedenin sıcak sular altında çözülürken tenine dokunanlara unutamayacakları bir ürperti verirsin… Ve ölümünden sonra ikinci durağın olan tahtadan yapılmış bir binek kapı önünde seni bekliyor… Ömürde bir defa binilen tek binektir o… Ve iki üç kişinin yardımıyla cansız bedenin tabuta koyulurken kılını dahi kıpır tadamayacaksın… Yine ömründe ilk ve son kez bineceğin bir araba sana özel kiralanmış… Ve yola koyuluyorsun… Canlılar arasında kıvrıla kıvrıla ölüm dansı yaparak en azından Cuma kıldığın camiye geliyorsun… Daha doğusu getiriyorlar… O kalabalıkta tek ölü sensin… Ve sana ölü muamelesi yapacaklar… Çünkü sen ölmüşsün… Musalla taşı… Taşların en ürperteni! Taşların en acımasızı! Taşların en soğuğu! Senin için toplanan kalabalık, öne geçmen için yol açıyor… Ve o taş kim bilir kaçıncı konuğunu ağırlıyor! Ne ölüler geçti o tezgâhtan! Senin oradaki varlığın bir sünnet namazına vesile… Kılınan namazdan sonra; Rahmetliyi nasıl bilirdiniz? Sorusuna seni tanıyan da tanımayanda iyi bilirdik derler. İşlediğin günahları gözlerinin önüne getirdiğinde iyi ki bilmiyorlar dersin… Ürperttiysem bana kızma! Bu, senin, dünya hayatına yeni bir bakış açısı yakalaman içindi… Çünkü ölümü düşünmek az hata yapmanı sağlar… ALINTI..
__________________ "Bir yαrım αklın kuyusundα öbür yαrım αşkın kuytusundα... Cennet ve cehennem αrαsındα.Ucu sırαttαn geçen bir uçurum kenαrındα... Â'râftα..... Ârâfın dα αrαsındα...Ar ve αf yαrαsındα..." |
19 Şubat 2012, 15:15 | Mesaj No:99 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Her sabah hesabınıza 86.400 TL yatıran bir banka düşünün. Gün boyu istediğiniz kadar parayı harcamakta veya harcamamakta serbestsiniz. Parayı istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Oyunun sadece tek bir koşulu var: harcamayı başaramadığınız meblağ ertesi güne devretmez, akşam hesabınızdan geri çekilir ve bu paranın hiçbir bölümünü ne sebeble olursa olsun saklayamazsınız. Bir önceki günün tutarının... tamamını harcamış veya hiçbir bölümünü harcamamış da olsanız ertesi sabah hesabınızda yine 86.400 TL bulacaksınız. Nasıl keyifli değil mi ?... Farkında olsanız da olmasanız da aslında hepimizin böyle bir bankası var...Adı ''ZAMAN" Her sabah 86.400 SANIYE hesabınıza yatıyor ve o gün daha fazlasını asla harcayamıyorsunuz. Kullanamadığınız kısım ise akıp gidiyor ve hesabınızdan siliniyor, hiç devretmiyor. Her gün size yeni bir hesap açılıyor,her akşam günün bakiyesi siliniyor... Eğer günlük hesabınızı kullanmadıysanız, bu zarar sizindir, geriye dönüş yok, yarından avans çekmek yok... Bugünü, bugünkü hesaptan yaşamalısınız...ZAMAN hiç kimseyi beklemez... Dün artık mazi oldu..Yarın ise muamma...Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır...Sağlık,huzur ve kazançlı harcanacak ''ZAMAN''lara...ALINTI.
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
26 Şubat 2012, 17:49 | Mesaj No:100 |
Durumu: Medine No : 13055 Üyelik T.:
18 Aralık 2010 | -Anne serçenin Merhameti - Bir gün Efendimiz (s.a.v) arkadaşlarıyla sıcak soğuk demeden dağları tepeleri aşarak Allah’ın dinini yaymak için yolculuğa çıkmışlardı. Bir kısmının binecek atı veya devesi bile yoktu. Çoğunun giyecek elbisesi, yiyecek yemeği de bulunmuyordu. Suyu bol, ağaçlık bir yer görünce mola verdiler. O sırada bazıları etrafı kolaçan ediyordu. İçlerinden biri bir kuş yuvası gördü. Anne kuş yuvada yoktu, sadece küçücük yavrular vardı. Orada bulunan gençlerden biri kuş yavrularından birini tutup Efendimiz’e (s.a.v.) göstermek istedi. Minik yavru eline alıp sevmeye başladı. Kuşun annesi az sonra geriye döndü. Yavrusunu yuvasında bulamayınca ötmeye başladı. Yürekleri sızlatan ötüşü dağları, taşları inletiyordu. Herkesin hayretten ağzı açık kalmıştı. Bu nasıl şefkat ve merhametti! Peygamberimiz ise uzaktan olanları izlemekteydi. Arkadaşlarının yanına gelerek, “Siz bu kuşun yavrusunu kurtarmak için yaptıklarına şaşırıyorsunuz değil mi?” diye sordu. Orada bulunanlar “Evet Ya Rasulallah” dediler. Efendimiz (s.a.v.), “Şunu iyice bilin ki sizi yaratan Rabbiniz’in şefkat ve merhameti, şu kuşun yavrularına olan merhametinden kat kat fazladır.” Dedi. Sonra kuşun serbest bırakılmasını istedi. Alıntıdır…
__________________ "Bir yαrım αklın kuyusundα öbür yαrım αşkın kuytusundα... Cennet ve cehennem αrαsındα.Ucu sırαttαn geçen bir uçurum kenαrındα... Â'râftα..... Ârâfın dα αrαsındα...Ar ve αf yαrαsındα..." |
Konuyu Toplam 168 Kişi okuyor. (0 Üye ve 168 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması adına toparlandı) | Medine-web | Medineweb.net Videolar | 4 | 23 Eylül 2024 21:26 |
Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi | EyMeN&TaLhA | Çocuk Ve Gençlik Eğitimi | 112 | 21 Ocak 2022 20:18 |
Medineweb DİĞER paygamberler geniş arşivi | Medine-web | Peygamberler(a.s) | 1 | 12 Kasım 2018 15:29 |
medineweb islami imzalar arşivi | Medineweb | Resim/Karikatür | 5 | 29 Nisan 2016 17:42 |
MedineWeb Namaz Arşivi | paylaşımcı | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 10 | 04 Eylül 2008 21:58 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|