|
Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi: 01 Kasım 2012 (01:33), Konuya Son Cevap : 01 Kasım 2012 (01:33). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
01 Kasım 2012, 01:33 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Bir Yusuf Sevdalısının Vuslatı Bir Yusuf Sevdalısının Vuslatı Bir Yusuf Sevdalısının Vuslatı Oğulları Yakup Aleyhisselam'a gelip, bütün olup-biteni anlattıklarında, bu duyduklarına bir türlü inanamadı yaşlı baba!. Hüzün dolu gözlerle oğullarına bakarak “Nefsiniz sizi yanıltarak böyle bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır” dedikten sonra kısa bir süre sessiz kaldı. Acaba Bünyamin'i gönderirken bir hata, küçük de olsa bir hata yaptım mı diye sordu kendi kendine. Yoo. her şey takdir gereği gelişmiş ve kendisi de Ailah'a sığına sığma. Allah'a tevekkül ede ede göndermişti oğulcağızını. Öyleyse oğullarından veya bir başka beşeri sebebten değil, Allah'tan idi, Allah'ın bir dilemesiydi bütün bu olanlar!. O halde umud kesmeye, umudsuzluğa düşmeye hiç gerek yoktu. Yakup Aleyhisselam kalbinde yeşeren bu umud duyguları ile çocuklarına dönerek “Umulur ki Allah, onların hepsini bana geri getirir. Çünkü O her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedikten sonra kendi yalnızlığına çekiidi. Düşünüyor ve bütün olup-biteni anlamaya çalışıyordu Yakup Aleyhisselam. Ve bu uzun sürmedi. Çünkü olayları birer birer yerine koyup, bunların arasını rahmet dolu hikmetlerle doldurunca, anlaması gerekeni anlamış, gözyaşları içinde anlayıvermişti Yakup Aleyhisselam. Yusuf yerine koyduğu ve uzun yıllardır kendisini onunla avuttuğu Bünyamin'i böyle bir İlahi takdir gereği kaybetmekle; Rahman'ın dilemesiyle gerçekleşen bu İlahi takdirdeki rahmet kokusunu almış ve hem Yusuf'a, hem de Bünyamin'e tekrar kavuşacağını kuvvetli bir şekilde hissetmeye başlamıştı. Demek ki Yusuf yaşıyor, gözünün nuru ve gönlünün aydınlığı olan oğulcağızı yaşıyordu!. Uzun yıllardır “Ölmedi, ölmedi, ölmedi..” feryatlarıyla kalbinde yaşattığı sevdalısı, demek ki yaşıyor, gerçekten yaşıyordu!. Titremeye, rahmet dolu bir sevda fırtınası altında titremeye başladı Yakup Aleyhisselam. içinde uzun yıllardır seâsiz bir yanardağ gibi kaynamakta olan Yusuf sevdası, birbiri ardına gelen rahmet dokunuşîanyla patlamış, patlayıvermişti artık!. Her tarafı Yusuf olmuş, her yanı Yusuf'la dolmuştu Yakup Aleyhisselam'ın. Yusuf'a bu kadar yakın ve Yusuf'tan bu kadar uzak oîan Yakup Aleyhisselam için, günler geçmiyordu artık!. Yusufsuz günler. Yusufsuz saatler bîr türlü geçmiyor, geçmek bilmiyordu!. “Ey Yusuf ve ey Yusuf'a karşı duyduğum dayanılmaz keder” diyerek ağlıyor, ağlıyordu Yakup Aleyhisselam!. Tabi ki gözün de, gözyaşının da bir sınırı vardı. Nitekim bir türlü Yusuf'u göremeyen gözleri, başka bir şey, başka hiçbir şey görmek istemezcesine ağarıverdiüzüntüsünden!. Yutkunuyordu, yutkundukça yutkunuyordu Yakup Aleyhisselam. içinden yükselen feryatları, içinden yükselen çığlıkları bir bir yutuyor, bir bir yutkunuyordu bu yaşlı baba. Bir sevda hikayesi yazılacak ise bu başyapıtın ismi hiç kuşkusuz ki “Yusuf ile Züleyha” değil. “Yusuf ile Yakup" olmalıydı. Çünkü Yusuf Aleyhisselam'ın rahmet dolu iç ve dış güzelliğini görerek onu gerçekten seven, ona gerçekten sevdalanan kişi Züleyha değil. Yakup Aleyhisselam idi. Tabi ki bizler anlayamayız, bizler ne çektiğini bilemeyiz Yakup Aleyhisselam’ın. Çünkü Yakup Aleyhisselam'ı anlayabilmemiz, birazcık anlayabilmemiz için, Yusuf'u görmemiz ve bu gözü yaşlı, kendi yaşlı babadaki Yusuf sevdası ile tanış olmamız gerekecektir. Elbetteki beşeri bîr sevgi, beşeri bir sevda değildir bu!. Güzel bir erkek olan karşı cinse, bedeni ve nefsi duygularla yaklaşabilecek kadınlar bile, ellerini kesen o kadınlar bile, Yusuf Aleyhisselam' ı ilk gördüklerinde böylesi duygulara kapılmamışlar, beşeri duygulardan uzak bir haşyet ile “Bu bir beşer değildir. Bu, gerçekten üstün bir melekten başkası değildir” demişlerdi. Çünkü Yusuf Aleyhisselam'ın bu güzel cemalinde, kendisine bakanlara dünyayı değil ahireti, insanları değil melekleri hatırlatan, meleklere özgü bir rahmet ve masumiyet vardı. Güzelin ve güzelliğin ta kendisi olan Rahman, Yusuf Aleyhisselam'ı böyle yaratmış, ona böyle bir cemal vermişti. Dolayısıyla böyle bir Yusuf'u görmeden ve böyle bir Yusuf'a, rahmet düşkünü Yakup gözüyle bakmadan. Yusuf sevdasını ve bir Yusuf sevdalısı olan Yakup Aleyhisseîam'ı anlamak, anlayabilmek hiç mümkün değildi!. Oğulları bile hayret ediyor, oğulları bile şaşkınlığa düşüyorlardı bu sevda karşısında!. Sonra şaşkın gözlerle, gözleri görmeyen babalarına bakarak “Hayret; doğrusu!. Hala Yusuf'u anıp durmaktasın. Allah'a andolsun ki sonunda ya eriyip gideceksin, ya da tükenip helak olacaksın” diyorlardı. Tabi ki başka dünyalarda, başka duygulardaydı Yakup Aleyhisselam. Zaten hiç kimseye derdini açmıyor, gamını ve kederini içine atıyordu. Nitekim bu duygular içinde “Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a açıyor, yalnızca O'na şikayet ediyorum. Ben Allah'tan, sizin bilmediğinizi de biliyorum” diyerek, onlarla konuşmak, onlarla tartışmak istemiyordu. Yakup Aleyhisselam için gözyaşlarıyla sulanan günler ve aylar bir bir geçiyor fakat ne Yusuf'tan ve ne de Bünyaminden herhangi bir haber gelmiyordu. Son aldıkları erzak da bitmiş ve evde erzak kalmamış gibiydi!. Yakup Aleyhisselam'ın oğulları bu durumu babalarına söyleyip, erzak almaya tekrar şehre gitmek için izin istediklerinde. Yakup Aleyhisselam derin düşüncelere daldı. Aslında erzak gelmiş-gelmemiş, erzak olmuş olmamış, kendisi için hiç önemli değildi. Onun hasreti oğullarına, onun hasreti Yusuf'a idi!. Ve uzun, çok uzun yıllardır sabırla yaşadığı bu hasrete, artık dayanamayacağını, artık takat getiremeyeceğini hissediyordu!. Asırlar boyu kavmini hidayete davet eden Nuh Aleyhisselam'ın. çok uzun süren bu davet sonunda boynunu büküşünü ve bu bükük boyunla “Ya Rabbi, ben artık yenik düştüm” deyişini hatırladı. Şimdi daha iyi, çok daha iyi anlıyordu Nuh Aleyhisselam'ı!. Çünkü kendisini de artık aynı durumda hissediyor, kendisine ait her parçanın “Ya Rabbi, ben artık bu hasret karşısında yenik düştüm, yenik düşüyorum” diye feryat ettiğini duyuyordu!. Düşünceleri bu noktaya gelince durdu, duraksadı ve sanki vuslat vaktinin az da olsa yaklaştığını farketmiş gibi gönlünün gülümsediğini hissetti Yakup Aleyhisselam!. Çünkü Allah'ı ve Allah'ın peygamberlerine yardımıyla ilgili sünnetini düşünmüştü. Rahman ve Rahim olan Allah, güç ve takatlerin tükendiği o son noktada “Ben geldim, lutfumla ve yardımımla Ben artık senin yanına geldim ey kulum” demiyor muydu? Güç ve takatlerin tükendiği, kulların kendilerini artık yenik düştüklerini zannettikleri o sıfır noktası, asıl İtibariyle İlahi yardımın çölde bir su, bir zemzem gibi fışkırdıgı ve herşeyin yeniden başladığı bir zafer noktası değil miydi? Atası İbrahim Aleyhisselam'a gelen İlahi yardım, ateşin bedene, bıçağın tene dokunduğu o sıfır noktasında gelmemiş miydi? Elbetteki herkesin dayanma gücü, herkesin sıfır noktası; O kişinin iman ve teslimiyetine, o kişinin sabır ve tevekkülüne, o kişinin güç ve takatine göre değişebilirdi. Bu gerçeklikle kendisine, kendi haline, kendi durumuna bakan Yakup AleyhisseIam, atası İbrahim Aleyhisselam gibi ateşe temas etme, yüreğindeki bu derin hasret ile yanma ve kavrulma noktasına geldiğini hissediyordu. Fakat artık bunlan hissetmesi, yüreğindeki umudun sulanmasına ve İlahi yardımın yaklaştığını müjdeleyen bu umudun yepyeni filizlerle gelişmesine neden oluyordu. Nitekim Rabbani ve Rahmani dayanakları olan bu umudla oğullarına döndü ve şehre gitmeleri için onlara izin verdikten sonra “Hem bana Yusuf ile kardeşinden de artık bir haber getirin. Ve sakın ola ki Allah'ın rahmetinden umud kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası, Allah'ın rahmetinden umud kesmez” dedi. Bu sözlerin ne anlama geldiğini. hangi İlahi gerçeklikleri ifade ettiğini hiç anlayamayan Yakup Aleyhisselam’ın oğulları, babalarından aldıkları bu izin ile tekrar Mısır'a gittiler. Yusuf Aleyhisselam’ın huzuruna girdiklerinde “Ey vezir!. Biz ve ailemiz, şiddetli bir darlık, bir sıkıntı içindeyiz. Ve önemi olmayan, değersiz bir sermaye ile geldik. Sen yine de bize tam ölçek ver ve ilave bağışta da bulun. Şüphesiz ki Allah, bağışta bulunanlara karşılığını verir” dediler. Yusuf Aleyhisselam bir süre sustu ve hiç cevap vermedi kardeşlerine!. Kendisini kuyuya bırakan kardeşlerine, bu yaptıklarını söyleme vakti, söyleme izni gelmişti artık. Aslında kardeşleri Mısır'a ilk geldiklerinde onları hemen tanıyan Yusuf Aleyhisselam, onlara ne yaptıklarını haber verebilir ve çok sevdiği babasının yanma gidebilirdi. Ancak hükmünde hikmet sahibi olan Rabbimiz bunu dilememiş, bunu emretmemişti Yusuf Aleyhisselam'a!. Çünkü Yakup Aleyhisselam'ın imtihanından kısmen haberdar olan bizlerin de farke debildiği gibi; Rahman olan Rabbimiz, Yusuf'un yokluğunda Yakup Aleyhisselam'ın kendisini teselli ettiği son dayanağı olan Bünyamin'i de onun elinden alarak, bu güzel müslümana imtihanının son noktasını, son zirvesini yaşatmayı dilemişti. Çünkü gerçek mü'minlerin, gerçek güzellikleri, böylesi zirve noktalarında anlaşılan ve büyük bir muhteşernlikle ortaya çıkan güzelliklerdi. Kendisini kuyuya bırakan kardeşlerine, artık bu yaptıklarını söyleme vaktinin geldiğini çok iyi bilen Yusuf Aleyhisselam, onlara kısa bir süre baktıktan sonra “Sizler cahiller iken. Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?” diye sordu. Bu soru üzerine şaşıran kardeşler, dikkatli bir şekilde Yusuf Aleyhisselam'ın gözlerine baktılar. Bu güzel gözlerdeki anlamlı bakışlar, sorduğu sorunun cevabım bekleyen değil, bu sorunun cevabını çok iyi bildiğini İfade eden bakışlardı. İyi ama uzun yıllar önce yaşanan o olayı onlardan ve Allah'tan başka kim biliyordu ki? Tabi ki Yusuf, bir de kardeşleri Yusuf biliyordu!. Hayretle açılmış gözlerle bir kez daha Yusuf Aleyhisselam'a baktıktan sonra “Yoksa sen, sen gerçekten Yusuf musun?” dediler. Yusuf Aleyhisselam güzel başını hafifçe sallıyarak “Evet, ben Yusuf'um” dedi. Sonra Bünyamin'i yanına getirerek “Bu da benim kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütuf ta bulundu. Gerçek şu ki kim sakınır ve sabrederse, Allah elbetteki iyilikte bulunanların karşılığını verir” dedi. Yusuf Aleyhisselam'ın güneşi andıran sözleriyle, meselenin bir gün gibi aydınlandığını gören kardeşler, sessiz bir şekilde önce birbirlerine baktüar. Kıskançlık duygularıyla kuyunun karanlık derinliklerine de bıraksalar, Allah yüceltmek istediği bir kulunu o karanlık derinliklerden alıp, bu aydınlık yüksekliklere getirebiliyordu işte!. Artık ne diyecekler. ne söyleyebileceklerdi ki!. Hüzün ve pişmanlık ile Yusuf Aleyhisselam'a bakarak “Allah'a andolsun ki. Allah seni bize karşı tercih edip, üstün kılmıştır. Bizler gerçekten de büyük bir hata işlemiştik!.” dediler. Söyledikleri bu itiraftan sonra belki de Yusuf Aleyhisselam'ın kendilerini suçlamasını veya kınamasını bekliyorlardı. Ancak bir rahmet elçisi olan Yusuf Aleyhisselam merhametle yaklaştı onlara ve “Bugün size karşı bir sorgulama ve kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametiisidir” diyerek, onları Rabbimizin affına ve rahmetine yöneltti. Yusuf Aleyhisselam'ın bu rahmetli yaklaşımı karşısında, babalarını ve babalanndaki Yusuf sevgisini çok daha iyi anlayan kardeşler, ona hemen babalarının durumunu anlatmaya başladılar. “Babamız seni çok seviyor, seni pek çok seviyor ya Yusuf” derlerken, artık babalarındaki bu Yusuf sevgisini kıskanmadıklarını hissettiler. Çünkü gerçekten sevilecek bir insan olan Yusuf'u, artık onlar da. onlar da çok seviyorlardı. Nitekim Yusuf Aleyhisselam'a duydukları bu sevgi ve saygı ile babalarının son durumunu anlatırlarken, babaları Yakup Aleyhisselam'ın bir keder yumağı haline geldiğini ve gözlerinin artık görmediğini söylediler. Tabi ki duyduklarından çok etkilendi Yusuf Aleyhisselam. Belki de o an bir kuş gibi uçmak ve babasının, sevgili babasının yanına gitmek istedi. Ancak bir hüküm ve hikmet üzere Yusuf Aleyhisselam'ın rüyasını gerçekleştirecek olan Rabbimiz, Yusuf Aleyhisselam babasına gitmesini değil, babasının Yusuf Aleyhisselam'a gelmesini diliyordu. Nitekim bu İlahi dilek istikametinde hareket eden Yusuf Aleyhisselam, kardeşlerine kullandığı bir gömleği vererek “Bu gömleğimle babama gidin ve bunu babamın yüzüne sürün. Gözü inşaallah görür hale gelecektir. Ve sonra bütün ailenizle birlikte bana gelin” dedi. Kafile Yusuf'un gömleği ile Mısır'dan ayrılıp, baba yurduna doğru yöneldiği zaman, Yakup Aleyhisselam'a bir haller olmaya başlamıştı!. Etrafını görmüyordu, göremiyordu ama, karanlık yıllardan sonra bir güneşin doğduğunu, doğmakta olduğunu hissediyor gibiydi!. Burnunda da bir titreme, sevinç ve heyecan dolu bir titreme başlamıştı. Adım adım bir koku geliyor, adım adım bir koku yaklaşıyordu burnuna. Ve an be an kendisine yaklaşan bu koku, hiç kuşkusuz ki Yusuf'un kokuşuydu!. Burnunu sevinç ve heyecan içinde titreten bu güzel koku, gerçekten Yusuf'un yani oğlunun yani oğulcayızınin kokuşuydu!. Bunu içine atamadı, çığ gibi büyüyen bu sevinci içinde gizleyemedi Yakup Aleyhisselam. Ev halkını yanına toplayarak “Eğer benim bunamış olduğumu düşünmüyorsanız, inanın bana Yusuf'un kokusunu, gerçekten Yusuf'umun kokusunu duyuyorum” dedi. Tabi ki inanmadılar gözü yaşlı, kendi yaşlı bu sevdalı babaya ve “Vallahi sen hala eski şaşkınlığındasın” diyerek, meseleyi kapatmak istediler. Gönlüne ve kulağına yabancı gelen bu sözler karşısında sustu ve hiçbir cevap vermedi Yakup Aleyhisselam. Sonra her zamanki yalnızlığına çekilerek, adım adım kendisine yaklaşmakta olan Yusuf kokusunu solumaya başladı. Günler sonra müjdeci gelip de, Yusuf'un gömleğini Yakup Aleyhisselam'ın yüzüne sürdüğünde, çok uzun yıllardır Yusuf hasreti çeken bu yaşh baba, sevgili oğlunu yanında, yanıbaşında hissediverdi!. Ve nicedir görmeyen gözleri,, yanıbaşında hissettiği oğlunu görme arzusuyla, yanıbaşmdaki oğulcağızını görme aşkıyla yarılırcasına açılıverdi ve böyle bir sevda hasretiyle açılan bu gözler, Yusuf kokan gömleğe doğru donuverdi!. Evet görüyordu, artık görüyordu Yakup Aleyhisselam. Ancak Yusuf kokan, gerçekten Yusuf kokan bu gömleğin içinde, Yusuf yoktu!. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemedi Yakup Aleyhisselam!. Duygularını donduran bu bilinmezlik içinde, düşünceleri bir anda yıllar öncesine gitti. Uzun yıllar önce kendisine yine içinde Yusuf'un olmadığı Yusuf'un gömleğini getirmişler ve “Onu kurt yedi” diyerek, kendisini Yusuf'suz bırakmışlardı. Şimdi yine içinde Yusuf olmayan, Yusuf'un bir gömleği getirilmişti kendisine!. “Acaba, acaba...” diyerek gönlünden ve yüreğinden yükselen bütün ses.'eri susturarak, her şeyi ile Rabbe yöneldi ve Rabbe dua etmeye başladı Yakup Aleyhisselam!. Çünkü o, şimdiye kadar Allah'a dua etmekle hiç mutsuz, hiç bedbaht olmamıştı. “Allah'ın vermesi de hayırdı, alması da kısması da hayırdı, genişletmesi de”, bu İlahi gerçekliği böyle görüyor, böylece iman ediyordu Yakup Aleyhisselam. Nitekim bu iman ve teslimiyet ile büktüğü boynunu, aynı iman ve teslimiyet ve İlahi takdire uzattı ve kendisine gelen haber ne olursa olsun, bu haberi dinlemeye başladı. Bu sefer ki haber. yine bir gömlekle gelen bu (sefer ki haber, Yakup Aleyhisseîam'm tüm dünyasını Yusuf'la dolduran bir haber olmuştu!. Oğlu sağdı, oğlu yaşıyordu ve Allah oğluna lütfetmiş, onu seçmiş, ona güç ve imkan vermişti. Hamd ve sena duaları içinde oğullarına bakan Yakup Aleyhisselam, Allah'tan hiçbir zaman umud kesmediğini ve kesilmemesi gerektiğini ifade ettikten sonra “Ben size, sîzin bilmediğinizi Allah'tan biliyorum dememiş miydim?” dedi. Açık bir pişmanlık içinde olan oğulları geçmişte yaptıklarını anlatarak “Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik” dediler. Yakup Aleyhisselam da merhametle yaklaştı oğullarına ve rahmet dolu bir sesle “Sizin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir1' dedi. Bütün aile toplanıp, Mısır'a doğru yola çıktıklarında, Yusuf Aleyhisselam adamlarıyla birlikte onları karşılamaya çıktı. Yıllar sonraki bu ilk karşılaşmalarında Yusuf Aleyhisselam. anne ve babasını hasretle bağrına bastı. Ve onları buyur ederek “Allah'ın dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde giriniz” dedi. “Hocam, uzun yıllar sonra çok sevdiği oğluna kavuşan Yakup Aleyhisselam. acaba ne yaptı ve neler hissetti bu ilk karşılaşmada!.” “Ben Yakup Aleyhisselam’ın ilk karşılaşmadaki o duygularını anlamakta ve anlatmakta aciz kalırım Merve!.” İnşallahu Teala müslümanca yaşar ve müslümanca ölürseniz, olayın bu boyutunu cennette Yakup Aleyhisselam'a sorar ve bu güzel müslümanın. o güzel duygularını kendisinden dinlersiniz. Ayrıca İlahi arşivde bulunan ve kişiye özel olmayan bu muhteşem hadiseyi, Rabbimizin lütfederse canlı olarak görebilir ve sevda dolu bu duyguları çok daha iyi anlayabilirsiniz. “Evet. ailesini güvenlik içinde Mısır'a buyur eden Yusuf Aleyhisselam. babasını ve annesini bir taht üzerine oturttu. Allah'ın dilemesi ile hepsi onun için kulluk değil sadece itaat anlamında secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf Aleyhisselam “Ey Babam, bu daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra. Rabbim beni zindandan çıkarmakla ve sizleri çölden buraya getirmekle gerçekten bana ihsanda bulundu. Şüphesiz ki Rabbim, dilediğine lutfunu ihsan eder. O her şeyi hakkiyle bilen, hüküm ve hikmet sahibi olandır” dedi. Dünya gözüyle babasına kavuşan ve böylesi ihsanlarla karşılaşan Yusuf Aleyhisselam, şükür duyguları içinde Allah'a yönelerek “Ey Rabbim!. Sen bana mülkünden nasib verdin, sözlerin ve rüyaların yorumunu öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan Rabbim. dünyada da. ahirette de benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salih olanların arasına kat” duasında bulundu. Ömrünün sonuna kadar insanları Rahman olan Allah'a ve Allah'a kulluğa davet eden Yusuf Aleyhisselam. aynı İlahi daveti krala ve onun çevresindeki ileri gelen yetkililere de yapmıştı. Ne var ki birçokları bu İlahi daveti kuşkuyla karşılayarak onu açıkça tasdik etmemişler, ancak Yusuf Aleyhisselam'a duydukları saygı ve güven nedeniyle onu yalanlayıp onunla mücadele etmemişlerdir. Zaten daha önce de belirttiğimiz gibi kralın dini, tarih sahnesinde gördüğümüz diğer bütün batıl dinlerin aksine dayatmacı bir din değildi. Yusuf Aleyhisselam’ın İlahi davetini kuşkuyla karşılayan ve ona gereği gibi icabet etmeyen insanlar, bu güzel müslüman vefat ettikten sonra onun kıymetini anlamışlar ve yaptıkları tüm haksızlıkları dikkate alarak “Allah, ondan sonra kesin olarak bir peygamber göndermez” demişlerdi. Hiç kuşkusuz ki Allah, ölçüyü taşıran şüpheci kimseyi böyle saptırır, böyle bir sapıklıkta bırakırdı. Evet, çok güzel bir insan fakat bu güzelliğinden çok daha güzel bir müslüman olan Yusuf Aleyhisselam’a saygı, sevgi ve hürmetle bakıyor, gönlümüzden yükseien sımsıcak bir ses ile “Alemler içinde Yakup ve Yusuf Aleyhisselam'a selam olsun” diyoruz... Mehmet Alagaş - Beklenen Müslümanlara |
Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
En Pratik Sağlık Bilgileri | Pratik / Faydalı Bilgiler | enderhafızım | 0 | 175 | 14 Ekim 2023 13:10 |
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... | Serbest Kürsü | su damlası | 3 | 2570 | 24 Kasım 2016 14:16 |
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2101 | 23 Kasım 2016 12:06 |
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... | İlahiler/Ezgiler | Esma_Nur | 1 | 2832 | 23 Kasım 2016 11:44 |
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2415 | 23 Kasım 2016 11:10 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ben Yusuf’um Babacığım | Nebevi Sevda | Nebevi Sevda/Kişisel | 4 | 06 Eylül 2024 22:27 |
YUSUF KUYULARA MAHKÛM, KUYULAR YUSUF’A ZİNDAN | namzet davadar | Şiirler ve Şairler | 6 | 14 Aralık 2022 08:45 |
Yusuf Can | Nebevi Sevda | İlahiler/Ezgiler | 0 | 17 Ağustos 2020 20:48 |
Hz.Yusuf (a.s.) | KalbinNûru | Peygamberler(a.s) | 4 | 24 Mart 2010 20:49 |
Yusuf Süresinde geçen Hz. Yusuf (as)'ın gömleği ile ilgili üç kıssayı açıklar mısınız | _bülbül_ | Soru Cevap Arşivi | 0 | 11 Nisan 2009 09:10 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|