|
Konu Kimliği: Konu Sahibi HALUK GÜMÜŞTABAK,Açılış Tarihi: 15 Temmuz 2010 (13:13), Konuya Son Cevap : 22 Temmuz 2010 (20:28). Konuya 29 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
15 Temmuz 2010, 13:13 | Mesaj No:1 |
Peygamberimizin ümmi oluşundan ne anlamalıyız? Peygamberimizin ümmi oluşundan ne anlamalıyız? Kur’an da geçen ümmi kelimesinin anlamını ayetleri birlikte düşünerek anlamaya çalışalım. Çünkü bu konuda İslam âlemi açıkça ikiye bölünmüş durumda. Bir kısmı ümmi sözünden peygamberimizin okuma yazma bilmeyen bir insan olduğunu, bir diğeri ise ümmi sözünden ehlikitap olmayan, o günün değişmiş yozlaşmış dinlerin hiç birisine tabi olmayan anlamının anlaşılması gerektiğini savunmaktadırlar. Bizde kur’an ayetlerinden yararlanarak, onu bir bütün olarak düşünüp, ümmi kelimesini Rabbim ne anlamda kullandığını anlamaya çalışalım. Sözlüğe baktığımızda ümmi kelimesinin anlamı olarak şunlar yazıyor. (Anasından doğduğu gibi kalmış ve tahsil görmemiş, mektep ve medresede okumamış kimse. Ümmi yalnız okuyup yazmak bilmeyendir. Cahil ise, okuyup yazmak bilse de, bir şey bilmeyen kimsedir, her ümmi cahil değildir. ) Acaba kur’an da geçen ümmi kelimesinden bunlarımı anlamalıyız, çünkü Allah peygamberimizi ümmi peygamber olarak niteliyor. Okuma yazma bilmeyen bir insanımı elçi olarak gönderdi dersiniz Allah, yoksa günümüzde sözlük anlamında geçen anasından doğduğu gibi sözcüğünden yola çıkarak doğruluk, dürüstlük adına bozulmamış, aklın ve mantığın gerçeklerini arayan, çevresindeki din adına yanlışları, bozulmuşluğu gördüğünden sözde ehli kitap ehlinden uzak duran bir insan olarak mı anlamalıyız, gelin birlikte ayetlerden anlamaya çalışalım Allahın izniyle. Bakara 78: Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler. Bu ayete baktığımızda ümmi insanlardan bahsederken kitabı bilmezler diyor. Buradan okuma yazma bilmez anlamını çıkarmak yanlış olur. Çünkü ehlikitap toplumunda da okuma yazma bilmeyen zaten çoğunluktaydı. Peki, kitaptan kasıt ne olabilir? Rabbin peygamberler aracılığıyla gönderdiği kitaplar olmalı ki, ümmi olanların bunlardan uzak ve bunlara tabi olmadığını söylüyor. Hem kitaptan habersiz onunla ilgilenmez hem de bilmeden bir sürü asılsız şeylerin ardına giderler diyor, ümmilerden bahsederken. Elbette her ehli kitap içinde bir sürü yalana, yanlışa, hurafeye uyan ve ardı sıra giden olduğu gibi olmayanda vardı, ümmiler içindede Rabbin doğrularını arayan örnek insanların olacağını unutmadan konuya bakmalı ve öyle yaklaşmalıyız. O devri düşünelim, Yahudi ve Hıristiyan inancı vardı ehli kitap olarak. Eğer Rabbim ehli kitap inancı bozulmasaydı, kitabı kendi elleriyle yazıp kendilerince bir din yaratmamış olsaydılar, neden Allah yeni bir peygamber yeni bir kitap gönderme gereği duysun? Bu ayetten de anlaşıldığı gibi kur’an ümmi sözcüğünü okuma yazma bilmeyen anlamında kullanmıyor. Devrin bozulmuş dinlerine tabi olmayan fakat onlarında birçoğunun, kendilerince uydurdukları temel dayanakları olmayan, asılsız inançların peşinde koşan bir toplum olduğunu söylüyor. Şimdide aşağıdaki ayete bakalım. Aliimran 75: Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar. Yukarıdaki ayeti anlamaya çalışalım. Kendilerine kitap tebliğ edilmiş ve ona iman eden kitap ehli insanların bir kısmının doğru ve dürüst güvenilir olduğundan, bir kısmının da asla güvensiz olduğunu söylüyor ve bu kişiler borçlarında sadık olmamalarının nedeni olarak ta, kendilerince uydurdukları bir sebepten, ümmilere karşı yaptığımız yanlışlardan, haksızlıklardan sorumlu değiliz diyorlar. Peki, bu durumda ümmi kişilerin özelliği nedir ki bunlara karşı yapılacaklar için sorumluluktan kaçmaya çalışıyorlar? Demek ki bu insanlar Ehli kitap halkı değil, yani kendi inançlarına ters düşen bir toplum olmalı ki onlara kötülük yapmayı bile mubah görebilenler var. Onların inandıklarına iman etmiyorlar ki, böyle bir kızgınlık var onlara karşı. Ya onlara bu kitaplar tanıtılmamış, uzak bırakılmış, ya da o günün yalan ve yanlışlarla yaşanan bozulmuş ehlikitap inancına tabi değiller. Çünkü ümmi kelimesine bizler okuma yazma bilmeyen toplum dersek, neden bazı ehli kitap halkı ümmilere karşı yapılacak haksızlıklardan sorumlu değiliz desin? Kendi inancı içinde okuma yazma bilmeyeni kandırmayı aldatmayı neden normal karşılasın. Cahillik aldatılmayı gerektiren bir durum değil ki. Bu sözlerden yola çıkarak ümmilik, ehli kitap halkından olmayan bir toplum olduğu anlaşılıyor. Geçmişten gelen tarihi bilgilerden aldığımız bilgilerde Yahudilerin Arap toplumuna ÜMMİ topluluk olarak hitap ettikleri söylenir. Buda kendilerince Allah katından inen bir kitaba tabi olmayan toplum anlamındadır. Peki, buradan ümmiliği Allah a iman etmeyen kâfir insanlar anlamında mı anlamalıyız. Bana göre asla böyle anlamamız mümkün değil. Çünkü lütfen düşünün kur’anın indirildiği dönemi. Ehli kitaba inananlar Yahudi ve Hıristiyanların geneli zaten Rabbin indirdiği kitap yerine, din ile hiçbir alakası kalmamış hurafelerin hüküm sürdüğü bir inanç içindeler. Allah tan başka şefaatçiler yaratıp dini yolundan çıkarmışlar. Sadece isimleri kalmış Ehli kitap toplumu diye. Aklı başında hiç kimsenin ardı sıra gitmeyeceği bir din oluşmuş adeta. Ayete dikkat edin ehli kitap tan olan bazı düzenbaz insanlar ümmi adıyla anılan topluma karşı hilekâr olabileceklerini savundukları halde, Allah bunların yapılmasının doğru olmadığını hatta Allah adına yalan söylüyorlar diyor, çünkü zaten bozulan bir dinden uzak yaşayan ve Rabbin indirdiği yeni dine, kitaba daha kolay tabi olabilecek bir toplumdan bahsediliyor olabilir. Şimdide aşağıdaki ayeti anlamaya çalışalım. Aliimran 20: Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim." Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok, eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir. Ayetin başında Allah elçisiyle tartışmaya girmek isteyenlere bakın ne söylemesini istiyor Allah. Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah a teslim ettim. Ehlikitap yani daha önce gelen kitaplara iman ettiğini söyleyenlere ve ümmilere de sizde Allah a teslim olun de diyor. Dikkat ederseniz burada iki insan toplumu var. Birisi daha önceki dinlere tabi olduğunu söyleyenler, diğeri de bunlara tabi olmayanlar toplumu var ki, onları ayrı bir sınıfta zikrediyor. Burada düşünelim acaba ümmi toplum cahil okuryazar olmayan bir toplum olabilir mi? Her ihtimali düşünelim ki en doğruya ulaşalım. Önce şunu araştıralım, neden ehli kitaba tabi olmamış olan bir toplum var. Buna birçok cevap vermek mümkün, ama benim kanımca yüzlerce yıldır ehli kitap toplumunun dinlerini Allah yolundan saptırıp, kendilerince hurafelere dayalı bir din yaratmış olmalılar ki, bunun farkında olan bazı insanlar onlara tabi olmaktansa uzak olmak evladır düşüncesiyle ve kendince yalan yanlış bir inanç yaratmış olmaları mümkün görünüyor. Çünkü ümmilerden bahsederken kitabı bilmezler bir sürü asılsız şeylere inanırlar diyordu Allah. Yaratan dikkat ederseniz hem ehlikitap hem de ümmi topluma bu dini, kitabı tebliğ ediyor ve ona uyulmasını istiyor. Eğer ümmiler okuryazar olmasa onlara tebliğ etmenin başka bir yolu izah edilirdi. Cahil insanla cahil olmayan bir topluma tebliğ aynı olmasa gerek. Şöyle düşünelim ümmi sözcüğüne okuryazar olmayan toplum dersek, Ehli kitap arasında da o günün çoğunluğu okuryazar değildi, onları nasıl bir konuma oturtmalıyız o zaman? Bakın ümmi kelimesine okuryazar olmayan anlamı verdiğimizde diğer ayetlerle bütünlük sağlamıyor, yani kur’an ayetleri ümmi sözünün cahil okuryazar olmayan insanlar anlamını onaylamıyor. Demek ki ümmiliğin okuryazarlıkla bir ilgisi yok demektir bu durumda. Aslında bana göre Müslümanlığı seçmekte hiç zorlanmayan, direnmeyen toplumun ümmi toplum olduğunu düşünüyorum. Diğer ehli kitap toplumu inandıkları dinden ve kendilerince koydukları kurallardan, geleneklerinden, menfaatleri gereği koyduğu ve bunlar Allah katındandır dedikleri inançlardan kolayca vazgeçmeleri mümkün olmayacaktır. Çünkü akılları, kafaları yanlış inançlarla o kadar dolu ki, doğrulara fazla yer kalmamış diyebiliriz. Bunun örneklerini de zaten kur’andan görüyoruz. Bunun benzerini de günümüzde çok açık görmekteyiz. Rabbin apaçık ayetleri dururken, hala kur’ana uymayan atalarından öğrendiklerinden vazgeçemeyen, sözlerin peşinde koşan o kadar büyük bir topluluk var ki. Peygamberimizin devrini hatırlayınız, Rahman elçisine ne diyordu isra suresi 74. ayetinde? (; Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık meylediverecektin.) demek ki ehli kitap, eski inançlarından vazgeçmemek için elinden geleni yapıyor ve peygamberimize direniyormuş. Fakat hiçbir dine tabi olmayan ümmi toplumun aklın, mantığın ön plana çıktığı bir dini, özellikle peygamberinin de kendileri gibi ümmi olmasından dolayıdır ki, ilk önce onların iman ettikleri daha akla yatkın görünüyor. Bozulmuş sapmış, kitaptan uzaklaşmış Ehli kitap toplumun inanmamakta ısrar etmesinin bir nedeni de, sanırım Allah resulünün kendi içlerinden değil de, ümmi bir toplumdan gelmesi etkili olmuştur. Bakın bu düşüncemi şu ayetle açıklamak isterim. Ankebut 48: Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı batıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı. Yukarıda örnek verdiğimiz ayetlerde ümmi kelimesiyle Ehli kitap olmayan onlara tabi olup onları okumayan insanlar olduğunu söylemiştim. Bakın aynı sözleri ve anlamı çıkarabileceğimiz şekilde Rabbim elçisine sesleniyor. Sen peygamber olmadan önce o devrin hiçbir ehli kitabına tabi değildin, ellerindeki kitapları da okumuyordun, o kitaplarla ilgili yazılar yazan birisi olarak ta tanınmıyordun çevrende. Eğer öyle bir insan olsaydın sana indirdiğimiz kitabı sen daha önceki kitaplardan faydalanıp yazdın diye şüphe duyacaklardı senden diyor Rabbim. Çünkü buradaki ümmi sözünden sen okuryazar değildin dersek, insanların kuşkulanacağı inanmayacağı daha büyük bir neden, sebep oluşturmuş olmuyor muyuz dersiniz? Sizce okuması yazması olmayan cahil bir insanı gönderir mi Allah topluma lider olsun diye? Eğer böyle göndermiş olsaydı bunu da söylerdi. Peygamberimizin hayatını düşünün ticaretle uğraşan, çevresinde güvenilen, sevilen onca ticari işler yapıp mal alan ve satan bir insan nasıl okuryazar olmaz, bu size mantıklı geliyor mu? Kendimize bile yakıştıramadığınız okuryazar olmamayı, cahilliği nasıl olurda peygamberimize yakıştırıyoruz anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu. Sayın Muhammet Esed Ankebut 48. ayeti mealinde bakın ne kadar açık ve düşüncemi doğrular bir şekilde yazmış. (çünkü [ey Muhammed,] sen bu [vahyin gelmesi]nden önce herhangi bir ilahî kelâmı okumuş ya da onu kendi ellerinle yazmış değildin.) Bu ayeti lütfen çok iyi düşünelim ve kur’an bütünlüğünde Rabbin ne söylemek ne anlatmak istediğini anlamaya çalışalım. Allah eğer bu ayetinde elçisine sen okuma yazma bilmeyen biriydin demek istemiş olsaydı böylemi söylerdi? Günümüzde bu ayet gösterilip Allah ın en son elçisinin okuma yazma bilmeyen biri insan olduğu söylenmesi kur’ana uyuyor mu yorum sizlerin. Ayetten ben bunları anladım Rabbim yanıltmasın. Demek ki Rabbim özellikle ümmi bir elçi seçmiş, Rabbim bunun la bizlere neleri anlatmak istiyor, bunu çok iyi düşünmeli ve anlamaya çalışmalıyız. Şimdide günümüzde bazı düşüncenin kabul ettiği gibi ümmi okuryazar olmayan, fikrinden yola çıkalım ve düşünelim. Peygamberimiz okuryazar değildi diyelim. Bu ayetin sonunda ne söylüyor Rabbim? Eğer böyle olsaydı batıla sapanlar kuşku duyacaktı. Peki, okuması yazması bile olmayan bir insan için daha çok kuşku uyanmaz mı sizce insanlarda? Cahil okuma yazması bile olmayan bir insanın sözüne mi kulak verirsiniz ardı sıra gidersiniz, yoksa bozulmuş dinlere tabi olmayan onların ardı sıra gitmeyen, kendisini anasından doğduğu gibi tertemiz yetiştiren, koruyan, kollayan ama bilgisi ile, çevresinde güvenilir bir insanın mı sözlerine inanırsınız? Peygamberimiz İslam dininin lideriydi. Liderin özelliğini düşünün lütfen. Sizce okuma yazması olmayan bir insanı Rahman lider olarak gönderir miydi bu dini yaymak, tebliğ etmek için kullarına? Kur’an her şeyden nice örnekleri verdim der bizlere. Kur’anın hiçbir yerinde elçisinin okuma, yazma bilmediğini ona okuma yazmayı biz öğrettik demez. Yalnız ona kur’anı ve hikmeti biz indirdik der. Kur’an ile birlikte ilmi verdik ki onu topluma iyice anlatsın, açıklasın ikna etsin der. Kur’anı okuma yazması olmayan birisine neden indirsin Allah? Okuma yazması olmayan bir insana ilim vermeden önce, ona okuma yazma öğretilmesi gerekmez mi? Rabbim her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim diyorsa, gönderdiği elçisi eğer okuma yazma bilmeyen bir insan olsaydı, bunun birçok örneğini de bizlere iletirdi ki toplum bunu açıkça bilsin ve ona göre iman etsin, tüm kuşkular ortadan kalksın. Allahın adıyla oku derken nasıl olurda bu konuda aksi bir bilgi olmadığı halde, bizler peygamberimiz okuma yazma bilmezdi diyebiliriz? Bana mantıklı gelmiyor kur’anın bütünlüğüne de uymuyor doğrusu. Çünkü peygamberimiz okuma bilmiyor idiyse, Rabbim bunun bir mucizeyle ona okumayı biz öğrettik diye bildirmesi gerekmez mi? Kur’an buna benzer birçok mucizevî açıklamalarla doludur. Eğer böyle olsaydı bununda açıklamasını rabbim mutlaka yapardı bizlere. Bakın şimdi hatırlatacağım ayette Allah özellikle elçisi için ümmi bir peygamber olduğunu açıksa nasıl belirtiyor. Araf 158: De ki: 'Ey insanlar, ben Allah'ın hepinize gönderdiği bir elçisi (peygamberi) yim. Göklerin ve yerin mülkü yalnız o’nundur. O'ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmi peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz. Buradan da anlaşılıyor ki Allah özellikle elçisi için, ümmi kelimesini üstüne basa basa söylüyor. Peki, neden yapıyor olabilir bunu? Daha önce Ehlikitaba iman eden birisinden değil de, ehli kitapla ilgili olmayan bir elçi gönderiyor. İşte burada sanırım çok düşünmemiz gereken bir konu var, bununla bizlere bir mesaj vermek istiyor Rabbim. Peygamberimiz dönemini hatırlayınız toplumun elinde hem, Tevrat hem de İncil var. Peki, toplum ne durumda dersiniz? Hurafelerle ve dinde birçok sapkınlıklara yönelmiş Rabbin emretmediği onca şeyler, din diye önlerine serilmiş ve işin en kötüsü bunlar Allah katındandır denilerek Rabbin istemediği bambaşka bir din yaratılmış. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir inanç yaratılarak, ehli kitap sözcüğünün yalnız adı kalmış. İnsanlar o derece kötü bir inanç içindeki, Allah bu durumdan kullarını kurtarmak için son bir şans veriyor. Kendi inançlarına sahip çıkmayan onu hurafelerle bozan toplumun içinden elçi görevlendirmek yerine, Rabbim bir ümmi peygamber göndererek bizlere çok önemli bir mesaj veriyor. Allah Benim için önemli olan, hurafelere iman ederek, dinden olduğunu söylediği halde din dışından bilgilere iman edip, benim gönderdiğim kitabımdan sapan bir insan olmaktansa, benim kitabımdan habersiz doğru, dürüst, barışsever, Allah ın doğru yolunu arama çabasını gösteren, çevresinde saygın örnek bir insan olmak, daha önemlidir diyor bizlere. Ama bizler bunun farkında bile değiliz. Neden değiliz diyorum biliyor musunuz? Bizler kur’andan habersiz ben Müslüman’ım diyen herkez cennete gidecek diyerek, ne yazık ki kendimizi temize çıkarıyor, diğer dinlere mensup olanlarında hükmünü kendimiz verip, cehennem ehli yapıveriyoruz. Yaptığımız onca kötülükleri bir çırpı da nefsimizce siliveriyoruz. Ama dikkat edin Yüce Rabbim dinden sapmış, hurafelere iman eden bir ehli kitap arasından elçi göndermek yerine, din ile ilgili olmayan hatta ehli kitap olmayan ama çevresinde sevilen, doğruluğuyla tanınmış, sözüne güvenilen bir ümmi insanı seçip elçi olarak görev veriyor. Bunun üzerinde çokkkk ama çok düşünmeliyiz. Artık kendimizi temize çıkarmak yerine, temiz bir insan olmanın yolunu aramalıyız. Oda apaçık kur’anı anlayarak onun rehberliğinden istifade ederek olacaktır. Kur’an apaçık söyler ama düşünmeyen, aklını kullanmayan asla anlayamaz. Aklını kullanmakta yetmez, önemli olan anladığını uygulamak ve topluma örnek bir insan olmaktır amaç. İşte peygamberimiz ümmi bir insan olarak, elçilik görevini alıncaya kadar, Rabbin verdiği zekâ ve akılla hayatını örnek bir insan olarak doğru yaşamayı başaran, nadir insanlardan olduğu anlaşılıyor. Allah elçisi peygamber olduktan sonra diğer iman etmeyen ehli kitap toplumunu dahi, ellerindeki müracaat etmeyi bıraktıkları, kendi elerliyle yazdıklarına iman edenlere, Rabbin gönderdiği kitaplara yönlendirmeye çalışmış ve bu hareketiyle de örnek olmuş bir peygamberdir. Biraz düşündüğümüzde bu hareketinden de çok şeyler çıkarmamız gerekiyor. Peygamberimiz her zaman ellerini gökyüzüne açarak dua eden, rabbin doğru yolunu aradığı özlemini Rahmana ileten çok özel bir insan olduğunu kur’andan anlıyoruz. Bizler elimizde korunmuş apaçık bir rehber olduğu halde bunu yapamıyorsak, demek ki dinimizi, imanımızı yaşarken akla, mantığa zerre kadar yer vermiyoruz demektir. Allah ayetini gönderir ve bizlerin düşünmesini akıl yürütmemizi emreder. Fakat bizler ne yazık ki düşünmeyi, aklı bir kenara bıraktığımız için, içinde bulunduğumuz yanlışların farkında bile değiliz. Buradan çıkaracağımız çok dersler var. Bizler kur’anda geçen ümmi sözünden Rabbin verdiği gerçek anlamı, manayı anlamak sanırım pek işimize gelmemiş. Peygamberimizi ehli kitap dışında görmek de hoşumuza gitmemiş ki, onu okuma yazma bilmeyen cahil bir insan konumuna sokmak daha çok işimize gelmiş. Böyle yaparak o güzel şanı yüce peygamberimize nasıl büyük bir saygısızlık yaptığımızın hala farkında değiliz. Biz bu tür yanlışları hep yapmışız ne yazık ki, günümüzde de farkında olmadan yapıyoruz. Rabbin anlatmak istediklerinin dışında, kelimelere başka anlamlar verip dine, kitaba uymak, Rabbin ne söylediğini anlamak yerine, kitabı kendimize uydurmak hep işimize gelmiş. Hem atalarımızdan gelen inançları yaşatmışız böylelikle, hem de kur’ana uyduğumuzu söyler olmuşuz. Artık İslam âlemi olarak kendimize gelmemizin zamanı geldi ve geçiyor. Rabbim yardımcımız olsun ve gönül gözümüzü kur’an nuruyla nurlandırsın ki, gerçekleri apaçık görebilelim. Ben kur’an bütünlüğünde peygamberimizin ümmi oluşunu ve bu sözden Rabbim ne demek istiyor bunları anladım. Sizlerde bu sözlerimi kur’ana müracaat ederek, aklın ve mantığın süzgecinden geçirip anlamaya çalışınız. Ben kendi söylediklerimden, inandıklarımdan sorumluyum sizlerde kendinizden sorumlusunuz bunu unutmayınız. Aklı devrede tutmayan bir Müslüman ın yanılma payı her zaman yüksektir. Rabbin tebliğini anlayarak bizzat kendisinden alalım ve bize öğretilenleri Rabbin sözleriyle karşılaştıralım, bakın o zaman gerçek doğruyu, güneşi, aydınlığı nasıl göreceğiz. Peygamberimiz okuma yazma bilmeyen cahil birisi değil, toplum içinde tüm liderlik vasıfları ile donatılmış örnek bir insan, örnek bir lider olduğunu da unutmayalım. Rabbim yanıltmasın ben kur’andan bunları anladım. Yanılıyorsam ne olur beni affet RABBİM. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] | |
Konu Sahibi HALUK GÜMÜŞTABAK 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
İbretlik bir kıssadan hisse. | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | kamer34 | 6 | 2566 | 21 Nisan 2011 21:45 |
Kendi ellerimizle cehennemin kapısını açmayalım. | Makale ve Köşe Yazıları | HakikaT | 10 | 5350 | 12 Nisan 2011 12:36 |
Allah Kur'an ayetlerini elçisine, RÜYASINDA vah... | Makale ve Köşe Yazıları | yakuti | 7 | 2731 | 20 Mart 2011 19:44 |
Bakara 85. ayetten almamız gereken önemli dersler. | Makale ve Köşe Yazıları | kamer34 | 6 | 2612 | 16 Mart 2011 12:48 |
Kader konusunu kur'an ışığında nasıl anlamalıyız? | Makale ve Köşe Yazıları | talibetün | 5 | 2249 | 11 Mart 2011 21:19 |
17 Temmuz 2010, 01:04 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Kur'an'da 2 yerde tekil, 4 yerde de çoğul (ümmiyyun, ümmiyyin) olarak geçer Ümmi Arap dilinde okuma-yazma bilmeyen değil, okuma ve yazma ile elde edilen bilgilerin özellikle Ehli kitap olanların ellerindeki bilgi ve kaynakları öğrenmeyen ve bu doğal hal üzere tertemiz bir bilgi ile kalan kişiyi ifade eder. Kelimenin kökeni ‘’Ümmi’’ yani anne buradaki temel noktadır, anne tarafını tutan, anneye mensup vb anlamlara gelir. Yani yaradılıştaki berraklığı, saflık ve merhameti ifade etmesi ehemmiyetini arttırır. Bu hususta son peygamberin ümmilik vasfı üzerinde ısrarla durması o asırda Peygamberin hitap ettiği neslin ümmiliği üzerinde de durulur. Bu iki önemli nokta Vahyin insan hayatına aktarılması hususunda önem taşır. Onlar ki, ellerindeki Tevrat’ta ve (daha sonra da) İncilde tanımlanmış bulacakları Elçinin, ümmi Habercinin izinden gidecekler (ve o Elçi ki) onlara yapılması doğru olanı buyurup yapılması yanlış olanı yasaklayacak; yine onlara temiz ve hoş şeyleri helal, kötü ve çirkin şeyleri haram kılacak; onların sırtlarına vurulmuş yükü indirip boyunlarına geçirilmiş zincirleri çözecek. Ve sonuç olarak, ona inanan, onu yüce tutup destekleyen ve yücelerden bahşedilen ışığın ardına onunla birlikte düşenler; işte böyleleri, nihai kurtuluşa, esenliğe erişen kimseler olacak". (Araf/157) Peygamberler akılla elde edilen bilginin değil, duyular üstü olan idrak ile kazandıkları üstün bilginin temsilcisidir. Çünkü Peygamberlerin sözlü yada yazılı olan duyulara bağlı olan bilgilerden korunması gereklidir. Aksi halde Peygamberlerin farklı bir yanı olmayacağı gibi vahyinde sıradan duyulara bağlı olan bir bilgiden üstünlüğü kalmazdı. Peygamberlerin gönlü ve beyni tam bir berraklık içinde olmalı ki Vahyin tam bir berraklık içinde heva ve heveslerden arınmış bir benliğe yerleşmesi ve nakşolması için gereklidir. Ümmiler arasından kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen Allah'tır. Hâlbuki onlar daha önceleri apaçık bir sapıklık içindeydiler. (CUMA/2) Onlar arasında ilahi kelamın gerçek bilgisine sahip olmayan, kitap ile ilgisiz insanlar var; (ki bunlar) sadece bir takım kuruntular(a tabi olurlar) ve zanna dayanırlar. (BAKARA/78) Peygamber efendimize atfen sözü edilen ‘’Ümmilik’’ İlahi kelam hususunda gerçek bir bilgiye sahip olmayan bir kişilikten bahseder yoksa okuma-yazma bilmeyen biri anlamında değildir. Çünkü İlk Ayet ile Oku emri üç kez tekrarlandıktan sonra ben okuma-yazma bilmem diyen Resul ilahi kelam bazında okuma-yazma bilmediğini ifade etmek için söylemiştir. Bunun sonucunda ‘’Yaradan Rabbinin Adı’’ ile oku emri ilahiyesi onun ne hakkında ümmi olduğunun delilidir.
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
17 Temmuz 2010, 10:30 | Mesaj No:3 |
Bir konuyu Kur'an bütünlüğünde düşündüğünüzde bu kadar net anlaşılıyor. Teşekkür ederim arkadaşım sizde çok net örnekler vermişsiniz. Bizler Rabbin ayetlerini rivayetlere tercih eder olmuşuz ne yazıkki. Peygamberimize saygıdan ve sevgiden bahsederiz ama onu okuma yazma bilmeyen bir insan konumuna sokan yanlış rivayetleride kur'an ile bağımız koparıldığından ne hikmetse hiç araştırmadan kabul etmişiz. İçinde yaşadığımız İslam ın gerçekten Rabbin istediği İslam olup olmadığını, yada ne kadarının kur'an ile uyumlu olduğunu sanırım sorgulamamızın zamanı geldi ve geçiyor. Allah cümle Müslüman aleminin yardımcısı olsun. İşimiz çok ama çok zor. Dün televizyonda bir haber vardı, Müslüman bir ülkede yine bir müslüman, camide kur'an okuyan namaz kılanlara karşı canlı bomba ile öldürüyor. Bu nasıl bir inanç ki din kardeşini ibadet ederken öldürebiliyor. Bu düşünceyi sorgulamadığımız sürece gerçekleri görmemizde mümkün olmayacaktır. SAYGILARIMLA Halukgta | |
17 Temmuz 2010, 18:43 | Mesaj No:4 |
Tefsirlerimizde "ümmi" kelimesi üç anlamda kullanılıyor: 1. "Ümm", anne anlamına gelen bir kelimedir. "Ümmi" kelimesi de, buradan türetilmiş bir isimdir. Böylece ümmi, anasından doğduğu hal üzere kalan, okuma yazma bilmeyen, yaratılışı yeni bir şey öğrenmekle değişmeyen insan"a denir. 2. Arap milletine de "ümmi" denirdi. Eskiden beri Araplar, yazı ve hesap bilmeyen bir millet olarak tanınır. Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadiste, "Biz yıldızların hareketinden hesap çıkarmayan ve yazı yazmayan bir milletiz" buyurarak bu durumu dile getirir. 3. "Ümmi" Ümmü"l-Kurâ anlamına da gelir, "Mekkeli" ( ANAKENTLİ ) demektir. AYETLERE BAKTIĞIMIZDA BİLHASSA ANKEBUT 48 AYETİ AÇIK VE NETTİR. Ayet mücmel ayet değil ki, bir başka ayet tarafından açıklansın veya bir başka ayetin açık ve net anlamına bakılsın. Kuranda bazı ayetler var ki, tam açık ve net değil. İşte biz buna mücmel ayet diyoruz. Mücmel ayeti tefsir eden muhakkak açık ve net bir veya birkaç ayet vardır. Peygamberimiz KURANDAN ÖNCE bir kitap veya yazıya bakarak okuyamıyordu, fakat ONA İNEN KURAN AYETLERİNİ EZBERİNDEN VEYA SONRADAN ÖĞRENDİĞİ OKUMA İLE DE OKUYORDU. Kur"ân okumasını ona Cebrail Aleyhisselam öğretmişti. Bu konuda lâ Suresi"nde, "Bundan böyle sana Cebrail"in öğreteceği üzere Kur"an"ı okutacağız da, unutmayacaksın"buyurulur. ALA 6 Peygamberimizin "ümmi" oluşunun pek çok hikmeti vardır. Bunlardan birisi şudur: Şayet Peygamberimiz yazı yazıp okuyabilseydi, Kureyşliler, "O, bu kadar bilgiyi eski kitapları okudu da, oradan öğrendi, Kur"an"ı da eski bilgilerine dayanarak yazdı" diyeceklerdi. Bu konuyu Kur"an-ı Kerim şöyle dile getirir: "Sen Kur"an"dan önce hiçbir kitabı okur değildin, elinle de onu yazmadın. Böyle olsaydı müşrikler elbette şüphelenirdi." (Ankebut Suresi, 48.) (FURKÂN suresi 5-6 ayet) Yine dediler ki: «Bu eskilerin masallarıdır, onları yazdırtmış da akşam sabah onlar kendisine okunuyor.». De ki: «Onu göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen indirdi. Gerçekten O, çok bağışlayandır, merhamet edendir.» BENCE SORULACAK ÖNEMLİ BİR BAŞKA SORU: OKUMA YAZMA BİLEN BİR PEYGAMBER NEDEN AYETLERİ VAHİY KATİPLERİNE YAZDIRSIN. KENDİ YAZAMAMIŞ MIYDI ? Vahyin katipler eliyle yazdırılmasının sebebi NEDİR ? Peygamber'e vahiy değişik zamanlarda geldi. Yanında vaihiy kâtipleri bulunmadığında eğer okuma-yazma bilseydi kendisi vahyi yazardı. O, gelen vahyi ezberleyerek zaptetmeye çalışıyordu. Nitekim bu husus Kur'ân'da da ifade edilmektedir (el-Kıyame, 75/16; el-A'lâ, 87/6). PEYGAMBERİMİZ İLAHİ EMİR GEREĞİ KENDİ GAYRETİ VE ALLAHIN YARDIMI İLE OKUMA YAZMAYI ÇOK KISA BİR SÜREDE ÖĞRENMİŞ OLMASI VEYA İLAHİ BİR LUTUF İLE OKUMA YAZMAYI BİLMİŞ OLMASI GEREKİR. Okuma-yazmayı teşvik eden bir dinin peygamberinin okuma-yazmayı öğrenmemiş olması düşünülemez. Huzurunda kâtipler vahyi yazıyorlardı ve o da yazdıklarına şahit oluyordu. Normal bir yeteneğe sahip olan biri bile o müddet içerisinde okuma-yazmayı öğrenirdi. Kaldı ki, Peygamber (s.a.s) gayet zekî ve kabiliyetli biriydi. Peygamber (s.a.s)'in okuma-yazmayı bilip bilmediği tarih boyunca münakaşa konusu olmuştur. Bu konuda kesin bir sonuca varmak da kolay değildir. Ancak onun peygamberlikten önce okuma-yazma bilmediği nass ile sabit olup bu konuda herhangi bir ihtilaf da yoktur. | |
17 Temmuz 2010, 20:09 | Mesaj No:5 |
Değerli arkadaşım, Arap toplumuna ümmi diye hitap ediliş nedeni okuma yazma bilmediğinden değildi. Bu hitabı Yahudiler kendi inançlarından olmayan Araplara söylüyorlardı, çünkü Yahudiler tek ehli kitap toplumu olarak kendilerini görüyorlar ve kendi inançlarından olmayanlara da, kitap ehli olmayan yani ümmi toplum diyorlardı. Dikkat ederseniz Allah ayetinde peygamberimize ne diyor hatırlayınız. Kitap ehline ve ümmi topluma tebliğ et. ( Aliimran 20: ." Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?" de.) Buradan da anlaşılıyor ki ümmi toplum ve ehli kitap toplumu ikisi de farklı toplummuş. Okuryazar olmayan toplum olsa bu şekilde ayrım yapılmazdı. Çünkü her toplum içinde okuryazar olmayan çoğunluktaydı. Bakara 78. ayeti hatırlayın ne diyordu Rabbim ümmiler için? (Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler.) Bu sözlerden okuma yazma bilmeyen diye mi anlamamız gerekiyor? Elbette hayır, eğer okuma yazma bilmeyen anlarsak ehli kitaptan olduğunu söyleyip, okuma yazma bilmeyen toplum çoğunluktaydı. Demek ki farklı bir toplum ümmi toplum. Ankebut 48. ayeti doğru anlarsak çözüme de doğruya ulaşırız. Bakın Muhammet Esed nasıl anlamış ki mealinde şöyle vermiş. (çünkü [ey Muhammed,] sen bu [vahyin gelmesi]nden önce herhangi bir ilahî kelâmı okumuş ya da onu kendi ellerinle yazmış değildin.) Buradan da anlaşılıyor ki peygamberimizin okumadığı ve yazmadığı, herhangi bir ilahi kelammış. Eğer bunlarla ilgin olsaydı daha önce, bu kitabı sen onlardan öğrenip yazdın diyerek şüphe duyacaklardı diyor Allah. Yoksa sen okuma yazma bilmiyorsun demiyor. Şimdide gelelim Furkan suresi 5. ayete, örnek vermişsiniz ve burada geçen sözlerden vahiy kâtibi tarafından yazıldığı anlatılıyor demişsiniz. Gelin birkaç meali alalım ve ayet bunumu kast ediyor anlamaya çalışalım. Elmalı Hamdi: Yine dediler ki: "Bu eskilerin masallarıdır, onları yazdırtmış da akşam sabah onlar kendisine okunuyor. Diyanet Vakfı: Yine onlar dediler ki: (Bu ayetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır. Diyanet İşleri Başkanlığı (Yeni): “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” dediler. Ali Bulaç: Ve dediler ki: 'Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır. Süleyman Ateş: Dediler: "Evvelkilerin masalları, onları yazmış, sabah akşam onlar kendisine yazdırılıyor." Aynı ayet ve değişik mealler. Burada anlatılmak istenen ana konu, kur’anın geçmişten gelen bilgilerden derlenmiş bir kitap olduğunu söylemeleri. Hatta bu bilgileri sen yazamazsın başkalarına yazdırmış olmasın diyorlar. Çünkü içinde ki bilgilerden o kadar etkilenmişler ki bunu peygamberimiz için o yazamaz diyorlar, açıkçası peygamberimizi kıskanıyorlar bu kitap ona geldi diye. Bu ayetlerdeki sözlerden yola çıkarak peygamberimizin okuma yazma bilmediğine dair delil aramamız ne kadar kur’ana uyar, yorumunu size bırakıyorum. Ayetlerin meallerine baktığımızda hiçbirisinde kendisi okuma yazma bilmez onun için kâtiplerine yazdırır izlenimi dahi yok. Bir lider, önder her işi kendisi yapmaz yani kur’anıda bizzat kendisinin yazması gerekmez. Zaten kur’anın hemen yazılmadığını, önce yüzlerce insana ezberletildiğini, başta peygamberimize hepimiz biliyoruz. Kur’an iyice bellenmesi ezberlenmesi için yavaş yavaş inmiştir, çünkü kimsede korku yoktu, koruması Rabbin tekelindeydi. Daha sonra yazılmıştır. Peygamberimizin ve yakınlarının kur’anın hemen yazılmadığı, hepsinin okuryazar olmadığının kanıtı, delili asla olamaz. Daha sonrada bizzat kendisi oturup yazacak da değildir. Elbette kontrol onun elindedir. Ala suresi 6. ayete gelince. Buradan yola çıkarak kur’an okumasını Cebrail aleyhi selamın öğrettiğini söylemişsiniz. Doğrusu böyle bir açıklama da göremedim ben kur’anda. Bakın Allah çok açık ve net ne diyor? (Sana Kur’an’ı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın.) Nasıl olurda buradan bu bilgiyi çıkartıp, peygamberimiz okuma yazma bilmiyordu ona okumayı Cebrail öğretti diyebiliriz? Doğrusu ben bunu kabul edemem, elbette kabul edene de saygı duyarım. Çünkü kimse kimseden sorumlu değildir. Yine örnek verdiğiniz Kıyamet suresi 16.17.18 ayete bakalım. ( Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.) Yukarıdaki sözlerin hiç birisinde sen okuma yazma bilmiyorsun onun için sana bunu biz öğreteceğiz anlamında tek bir söz yoktur. Burada anlatılan peygamberimizin heyecana kapılması ve Rabbin elçisini sakinleştirip ona güven vermesi anlatılır. Buradan yola çıkarak peygamberimizin okuma yazma bilmediğini söylemek ne kadar mantıklı olur onun yorumunu da size bırakıyorum. Çok ilginçtir ki Allah kur’anın hiçbir yerinde açıkça peygamberimizin okuma yazma bilmediğini söylemediği halde, bizler onun okuma yazma bilmediğini kanıtlama yarışına girmişiz. Bunun nedenini anlamakta zorlanıyorum doğrusu. Değerli arkadaşım ben bu konuda tüm düşüncelerimi söyledim başkada söyleyecek sözüm sanırım yok. Hepimiz düşüncelerimizi, inançlarımızı, kur’andan anladıklarımızı söyledik, gerçek doğruyu Rabbim bilir. SAYGILARIMLA Halukgta | |
17 Temmuz 2010, 20:41 | Mesaj No:7 |
Alıntı Değerli arkadaşım, Arap toplumuna ümmi diye hitap ediliş nedeni okuma yazma bilmediğinden değildi. Bu hitabı Yahudiler kendi inançlarından olmayan Araplara söylüyorlardı, çünkü Yahudiler tek ehli kitap toplumu olarak kendilerini görüyorlar ve kendi inançlarından olmayanlara da, kitap ehli olmayan yani ümmi toplum diyorlardı BEN ZATEN ÜMMİ SÖZÜNDEN OKUMA YAZMA BİLİP BİLMEYECEĞİNİ AÇIKLAMA OLARAK KURANDAN ANLAŞILIP ANLAŞILMAYACAĞINI SÖYLEMEDİM Kİ, AÇIK VE NET AYET VAR Kİ O DA ANKEBUT 48 AYETDİR. DİĞER AYETLER ÜZERİNDEKİ YAPTIĞINIZ YORUMLARIN HEPSİ ZORLAMA VE ANKEBUT 48 AYETİ İLE İLGİSİ OLMAYAN YORUMLARDIR. | |
17 Temmuz 2010, 20:42 | Mesaj No:8 |
Alıntı Ankebut 48. ayeti doğru anlarsak çözüme de doğruya ulaşırız. Bakın Muhammet Esed nasıl anlamış ki mealinde şöyle vermiş. (çünkü [ey Muhammed,] sen bu [vahyin gelmesi]nden önce herhangi bir ilahî kelâmı okumuş ya da onu kendi ellerinle yazmış değildin.) Buradan da anlaşılıyor ki peygamberimizin okumadığı ve yazmadığı, herhangi bir ilahi kelammış. Eğer bunlarla ilgin olsaydı daha önce, bu kitabı sen onlardan öğrenip yazdın diyerek şüphe duyacaklardı diyor Allah. Yoksa sen okuma yazma bilmiyorsun demiyor. TEK BİR MEALA BAKARAK BU DÜŞÜNCENİN ARKASINDA MI YORUMLADINIZ BU AYETİ GELİN O HALDE AYETİN ORJİNALİNE BAKALIM | |
17 Temmuz 2010, 20:47 | Mesaj No:9 |
İŞTE AYETİN ARAPÇA ORJİNALİ Ve mâ kunte tetlû min kablihî min kitâbin ve lâ tehuttuhu bi yemînike izen lertâbel mubtılûn(mubtılûne). 1.ve mâ kunte: ve sen olmadın 2.tetlû: okuyorsun 3.min kabli-hi: ondan önce 4.min kitâbin: Herhangi bir kitaptan 5.ve lâ tehuttu-hu: ve onu yazmıyorsun 6.bi yemîni-ke: sağ elinle 7.izen: öyleyse, o zaman, öyle olsa 8.lertâbe (le irtâbe): mutlaka şüphe ederler 9.el mubtılûne: bâtılda olanlar Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı bâtıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı. | |
17 Temmuz 2010, 21:11 | Mesaj No:10 |
Alıntı İŞTE AYETİN ARAPÇA ORJİNALİ Ve mâ kunte tetlû min kablihî min kitâbin ve lâ tehuttuhu bi yemînike izen lertâbel mubtılûn(mubtılûne). 1.ve mâ kunte: ve sen olmadın 2.tetlû: okuyorsun 3.min kabli-hi: ondan önce 4.min kitâbin: Herhangi bir kitaptan 5.ve lâ tehuttu-hu: ve onu yazmıyorsun 6.bi yemîni-ke: sağ elinle 7.izen: öyleyse, o zaman, öyle olsa 8.lertâbe (le irtâbe): mutlaka şüphe ederler 9.el mubtılûne: bâtılda olanlar Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı bâtıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı Diyanet İşleri : Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi. Abdulbaki Gölpınarlı : Ve sen, bundan önce hiçbir kitap okumazdın ve sağ elinle de bir şey yazmamıştın, öyle olsaydı, bâtıl şeylere kapılanlar mutlaka şüpheye düşerlerdi. Adem Uğur : Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı. Ali Bulaç : Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı. Ali Fikri Yavuz : Sen bundan önce (Kur’an’ın nüzulünden evvel inen kitablardan) hiç bir kitab okur değildin ve elinle de onu yazmazdın. (Eğer okur yazar olmuş olsaydın), o vakit müşrikler, (Kur’an’ı başkasından okuyup yazdın ve öğrendin diye) elbette şübhelenirlerdi. Bekir Sadak : Sen daha once bir kitabtan okumus ve elinle de onu yazmis degildin. Oyle olsaydi, batil soze uyanlar supheye duserlerdi. Celal Yıldırım : (Ey Peygamber!) Sen bundan önce bir kitaptan okur değildin ve elinle de yazı yazar değildin ; öyle olsaydın bâtılı savunanlar şüpheye düşerlerdi. Diyanet İşleri (eski) : Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi. Diyanet Vakfi : Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı. Edip Yüksel : Sen daha önceki kitaplardan hiç birini okumuyordun ve onları elinle de yazmıyordun. Bu durumda, yanlışı savunanların kuşkulanması için bir bahane oluşacaktı. Elmalılı Hamdi Yazır : Sen bundan evvel kitab okur değildin, hâlâ da elinde yazı yazmazsın öyle olsaydı mubtıller şübhelenebilirlerdi. Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Sen bundan önce kitap okur değildin, hala da elinle yazı yazmazsın; öyle olsaydı batıla uyanlar şüphelenebilirlerdi. Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı. Fizilal-il Kuran : Sen Kur'an'dan önce hiçbir kitap okumuş ya da eline kalem alarak yazmış biri değilsin. Öyle olsaydı batıl yanlısı inkârcılar kuşkulanırlardı. Gültekin Onan : Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı. Hasan Basri Çantay : Sen bundan evvel hiçbir kitâb okur değildin. Elinle de onu yazmadın. Böyle olsaydı baatıl söyleyenler elbet şübhelenir (ler) di. İbni Kesir : Daha önce sen hiç bir kitab okur değildin. Sağ elinle de onu yazmıyordun. Öyle olsaydı; batılda olanlar şüpheye düşerlerdi. Muhammed Esed : çünkü, (ey Muhammed,) sen bu (vahyin gelmesi)nden önce herhangi bir ilahi kelamı okumuş ya da onu kendi ellerinle yazmış değildin; öyle olsaydı, (sana vahyetmiş olduğumuz) hakikati çürütmeye çalışanlar, insanları (onun hakkında) kuşkuya sevk edebilirlerdi. Ömer Nasuhi Bilmen : Ve sen ondan evvel hiçbir kitap okur olmadın ve sağ elin ile onu yazmadın. Öyle olsa idi elbette iptale çalışanlar, şüpheye düşmüş olurlardı. Şaban Piriş : Daha önce sen, hiç bir kitap okumuş değildin. Onu sağ elinle de yazmadın, öyle olsaydı, batılcılar şüphe ederlerdi. Suat Yıldırım : Ey Resulüm! Sen vahyimizden önce kitap okuyan veya yazı yazan bir insan değildin; eğer böyle olsaydı, batıl iddia peşinde olanlar şüphe edebilirlerdi. Süleyman Ateş : (Ey Muhammed) Sen bundan önce bir Kitap okumuyordun, elinle de onu yazmıyorsun. Öyle olsaydı o zaman (Allâh'ın sözlerini boşa çıkarmaya çalışan) iptalciler, kuşkulanırlardı. Tefhim-ul Kuran : Bundan önce sen hiç bir kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı. Ümit Şimşek : Bundan önce sen ne bir kitap okumuş, ne de eline kalem almıştın. Öyle olsaydı, âyetlerimizi çürütmek isteyenler elbette şüpheye düşerdi. Yaşar Nuri Öztürk : Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı bâtıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı İŞTE MEALLER AYETİN ORJİNALİNE ( GERÇEK ANLAMINA ) NE KADAR UYUYOR ( Parentezlere dikkat Yorum katılmış olanlara dikkat ) | |
Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Kuran okumak tan ne anlamalıyız. | aldemira | Soru Cevap Arşivi | 13 | 08 Kasım 2013 17:46 |
Zümer 36. Ayeti nasıl anlamalıyız? | NUR | Kur'ân-ı Kerim Genel | 3 | 24 Aralık 2009 23:12 |
Kur’an-i kavramları nasıl anlamalıyız? | ABDULLAH ALMAZ | Makale ve Köşe Yazıları | 1 | 02 Kasım 2009 19:53 |
“Ümmî peygamber” tabirini nasıl anlamalıyız? | _bülbül_ | Bilgi Dağarcığı | 0 | 10 Nisan 2009 12:59 |
Peygamber Efendimiz (sav)'in ümmi oluşundaki mucizeler | NUR | Hz.Muhammed(s.a.v) | 0 | 23 Mart 2009 16:45 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|