|
Konu Kimliği: Konu Sahibi karlofca61,Açılış Tarihi: 11 Ocak 2008 (15:35), Konuya Son Cevap : 11 Ocak 2008 (23:03). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
11 Ocak 2008, 15:35 | Mesaj No:1 |
Ölüm ve ötesi .. Ölüm ve ötesi .. ÖLÜM VE ÖTESİ HAYAT YOLCULUĞU ÖLÜMLE BİRLİKTE BİTER VE İNSANOĞLU, KENDİSİNİ EBEDÎ AHİRET ÜLKELERİNE GÖTÜRECEK OLAN YEPYENİ BİR YOLCULUĞA ÇIKAR. İŞTE BU YOLCULUK SIRASINDA MÜ’MİN OLSUN, KÂFİR OLSUN HERKESİN KARŞILAŞIP YAŞAYACAĞI BİR DİZİ HADİSE VARDIR. HADİS VE ÂYETLERİN BİLDİRMESİYLE BİLEBİLECEĞİMİZ BU HADİSELER HAKKINDA BİLGİ EDİNMEK, AHİRET HAYATIMIZ İÇİN KENDİMİZİ NASIL HAZIRLAMAMIZ GEREKTİĞİ KONUSUNDA BİZE YARDIMCI OLACAKTIR. ÖLÜM ÂNI Bir kimsenin ölüm ânı, onun ölümden sonraki hayatı hakkında fikir verir. Çünkü Allah’a inanan kimseyle inanmayanın ölüm sırasındaki hali birbirinden çok farklıdır. Mü’minler ölürken yanlarına melekler gelir: “Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen Cennetle sevinin” diye onlara müjde verir. Allah’ın kendisinden hoşnut olacağını ve kendisini bağışlayacağını duyan mü’min son derece mutlu olur. Bir an önce Allah’a kavuşmayı, Allah da ona kavuşmayı ister. Ölmek üzere olan inançsız kimseye de işkence göreceği hatırlatılır. O da ölümden nefret eder ve Allah’a kavuşmayı istemez; esasen Allah da ona kavuşmayı istemez. Melekler inançsız kimsenin yüzüne ve arkasına vurarak “Tadın bakalım yakıcı azabı” diye canını alırlar. İnançsız olarak ölenlerin pis kokusu gök ehlini rahatsız edecek kadar berbattır. KABİR HAYATI İnsan ölüp de kabre konduğu andan, kıyametin kopmasına kadar geçen zamana ‘kabir hayatı’ denir. Kabir hayatının bir adım öncesi dünya, bir adım sonrası âhiret hayatıdır. Kabir hayatı, dünya ile âhiret arasında bir engel oluşturduğu için ona ‘berzah hayatı’ da denir. Bir bakıma kabir, âhiret hayatının çeşitli duraklarının ilkidir. Kabirdeki imtihanı kolayca veren, ondan sonraki menzilleri daha kolay geçer. Bu ilk imtihanı veremeyen kimsenin kabir hayatı son derece korkunçtur. KABİRDEKİ SORGU Kabre konan her insan, Münker ve Nekir melekleri tarafından hesaba çekilir. Bu sorgulama şöyle olur: Defin işi bitip de eş, dost ve aile fertleri mezardan birer birer ayrılırken, kabirde yalnız başına kalan kimse onların ayak seslerini işitir. O sırada biri Münker, diğeri Nekir diye anılan siyah tenli, mavi gözlü iki melek gelir; ölen kimseyi oturtur, Müslüman olup olmadığını anlamak için “Rabbin kim? Hangi dindensin?” diye sorarlar. Müslüman ise “Rabbim Allah; dinim İslâm” diye cevap verir. Bir de Resûl-i Ekrem hakkında ne düşündüğünü öğrenmek isterler. Mü’min, ölmeden önce de dilinden düşürmediği gibi, kelime-i şehâdet getirerek onun Allah’ın kulu ve Resûlü olduğunu söyler. Melekler ona “Biz senin bunu söylediğini daha önce de biliyorduk” derler. Sonra kabri genişletilir ve pırıl pırıl aydınlatılır. Ona Cehennemdeki yeri gösterilir: “Bak, senin yerin burasıydı. Allah Teâlâ burayı Cennette yüce bir makamla değiştirdi. O seni şu güzel yerinden kaldırıp yeniden diriltene kadar, burada gelin güvey uykusu gibi rahat uyu!” derler. O Müslümanın kabrinden Cennete bir yol açılır. Cennetin burcu burcu kokularını duymaya başlar. Ona Cennet elbiseleri giydirilir. Gözünün gördüğü yere kadar kabri genişletilir. O da yeniden diriltileceği kıyamet gününe kadar Cenâb-ı Mevlâ’nın kendisine sunacağı nimetler içinde ve sabah akşam Cennetteki yerini seyrederek rahat ve huzur içinde yaşar. Kâfir veya Allah’a inanmış görünen kimse (münafık) ise, meleklerin sorularına cevap veremez. Melekler ona, kendisinin durumunu daha önce de bildiklerini söyleyerek başına şiddetli bir şekilde vururlar. Onun feryadını insan ve cin dışındaki diğer varlıklar duyar. Kabri daraltılır, kabrinden Cehenneme bir kapı açılır, Cehennemin alevlerini duymaya başlar. Sabah akşam Cehennemdeki yerine bakarak acılar içinde kıvranır. KABİR AZABI Peygamber Efendimiz dualarında kabir azabından Allah’a sığındı; Müslümanların da sığınmasını tavsiye etti ve bu konuda şöyle buyurdu: Kabirlerinizde Deccâl fitnesine yakın bir imtihandan geçeceğinizi Allah bana bildirdi. Ben hayatımda kabirden daha korkunç bir manzara görmedim. Birbirinizi gömmeyi bırakmayacağınızı bilsem, kabir azabından bir miktar size de duyurması için Allah’a dua ederdim. ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME Birgün kıyamet kopup dünya hayatı son bulacaktır. Sadece Allah Teâlâ’nın bileceği bir süre geçtikten sonra, sûr’a ikinci defa üflenecektir. O zaman gökten hayat veren bir su indirilecek, herkes âdetâ bitkiler gibi yeniden canlanacak, kemikleri bile çürümüş olan insanlar, Allah’ın izniyle hiç çürümeyecek olan kuyruk sokumundaki hardal tanesi kadar küçücük bir parçadan (acbü’z-zenebden) yeniden canlanacak, kabirlerinde dirilip kalkacaklardır. O zaman insanlar dünyada bir gün veya daha az bir zaman kaldıklarını sanacak, Allah’a hamdederek mahşere doğru koşarcasına gideceklerdir. Ne yazık ki, kendi yaratılışını unutanlar, “Çürümüş kemikleri kim diriltecek” diye hayretle sorarlar, öldükten sonra yeniden hayat bulacaklarına bir türlü inanmazlar. İşte onlar, ilk önce yaratanın yeniden dirilttiğini göreceklerdir. MAHŞER Allah Teâlâ, mahşer gününden söz ederken; “büyük gün,” “bütün insanların, âlemlerin Rabbi huzuruna çıkacağı gün” ifadelerini kullanmaktadır. O gün, sûr sesini duyanların gözü dehşetle açılacak; o kimseler dört yana dağılmış çekirgeler gibi kabirlerinden fırlayacaklar ve kendilerini çağırana doğru koşacaklar. İlk insandan son insana kadar herkes bir araya gelecek; o gün yer başka bir şekle büründüğü, dağlar toz gibi savrulduğu, bir çukur, bir tümsek bulunmadığı için; dümdüz, bembeyaz, hiç kimsenin tanıdık bir işarete rastlamadığı bir yerde bütün insanlar toplanacak. İnsanlar mahşer yerinde, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna, - yalınayak, - çıplak, - ve sünnetsiz olarak çıkacaklar. Kapıldıkları dehşet, korku ve şaşkınlık yüzünden birbirlerine dönüp bakamayacaklar. O dehşetli zamanda güneş insanları yakıp kavuracak, herkes günahı ölçüsünde tere batacak; kimi topuklarına, kimi dizlerine kadar, kimi beline, köprücük kemiklerine kadar, kimi de ağzına ve kulaklarına kadar tere gömülecektir. Hiçbir gölgenin bulunmadığı o dehşetli günde, Allah Teâlâ bazı kimselere özel ikrâmda bulunacak; onları Arş’ının gölgesinde dinlendirecektir. Bu bahtiyar insanlar: - âdil devlet başkanları, - temiz bir hayat içinde Rabbine kulluk ederek büyüyen gençler, - kalbi mescidlere bağlı Müslümanlar, - birbirlerini Allah için seven; buluşmaları da, ayrılmaları da Allah için olan insanlar, - güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit adamlar, - sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka verenler, - tenhâda Allah’ı anıp gözyaşı dökenler olacaktır. AMEL DEFTERİ Mahşer gününde herkesin önüne, dünyada iken yaptığı bütün iyilik ve kötülükleri gösteren kitapları (amel defterleri) açılacak. Herkese: “Oku kitabını! Bugün kendini sorgulayacak durumdasın” denecek. İyilik yapmış olanın amel defteri sağ eline verilecek. O kimse, büyük bir sevinç içinde etrafındakilere “Bakınız şu kitabıma, alınız okuyunuz” diyecek. Onun hesabı kolay görülecek ve Cennetin yüksek yerinde, elini atınca koparacağı meyvelerin arasında, yiyip içerek mutlu bir hayat sürecek. Defteri sol eline verilenler ise “Amanın, bu nasıl deftermiş! Yaptığım herşeyi küçük büyük demeden sayıp dökmüş. Keşke bana defterim verilmeseydi de hesabımı öğrenmeseydim. Keşke ölümle birlikte herşey bitmiş olsaydı” diye yanıp tutuşacak. HESAP Daha sonra insanlar, dünyada yaptıklarından dolayı Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda hesaba çekilecektir. Ağızlar mühürlenip kapatıldığı için konuşamayacak, onun yerine eller ve ayaklar neler yaptığını bir bir anlatacak, kulaklar, gözler, deriler dile gelip herşeyi haber verecektir. Elbette iman edip iyi işler yapan, Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından sakınan biriyle, böyle olmayanlar hesaplaşmada bir tutulmayacaktır. Peygamber Efendimizin anlattığına göre bu şöyle olacaktır: Allah Teâlâ her bir insanla tercümansız konuşacaktır. O zaman insan sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiği iyilikleri görecek. Soluna bakacak, vaktiyle yaptığı kötü işleri görecek. Önüne bakacak, önünde sadece Cehennemi görecektir. Cenâb-ı Mevlâ, kendilerinden memnun olduğu kullarının amel defterine şöyle bir bakmakla yetinecek, onları ayrıca hesaba çekmeyecektir. Zira hesaba çekilenler azap göreceklerdir. Muhammed ümmetinden; büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve sadece Rablerine güvenen yetmiş bin kişi hesaba çekilmeden Cennete girecektir. Dünyada en küçük bir iyilik yapan, yaptığı iyiliğin karşılığını mutlaka görecek; en küçük kötülük yapan da bunun cezasını çekecektir. Bu hesaplaşma sonunda kimsenin kimsede hakkı kalmayacak, hattâ boynuzsuz koyun bile, boynuzlu koyundan hakkını alacaktır. MÎZAN Hesap işi bittikten sonra, dünyada yapılan iyilik ve kötülüklerin ölçülüp tartılmasına sıra gelecektir. Allah Teâlâ kıyamet günü son derece doğru ve hassas teraziler kuracak, böylece kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmayacaktır. Bir hardal tanesi kadar bile olsa, iyi veya kötü herşey tartıya konacaktır. Tartıda iyilikleri ağır gelenler kurtulacak, muradına erecek; iyilikleri hafif gelenler, derin bir mutsuzluğa gömülecek, bir uçurumun girdabına sürüklenecek ve şayet Allah’ın âyetlerini de inkâr etmişlerse sonsuza kadar Cehennemde kalacaklardır. Dünyada yapılan ibadetler ve iyilikler mizanda ağır gelecektir. Bazı iyilik ve ibadetler tartıda daha ağır çekecektir. Meselâ “Sübhânallahi ve bi-hamdihî sübhânallahi’l-azîm” zikri dilde hafif olmakla beraber Rahmân olan Allah’ı hoşnut eden iki cümle olduğu için mizana konduğunda ağır gelecektir. “Elhamdülillâh” diye Allah’ı zikretmek de mizanı sevapla dolduran bir ibadettir. Ama terazide herşeyden daha ağır çeken, güzel ahlâk olacaktır. SIRAT Mahşerden sonra Cennete veya Cehenneme gidebilmek için sıratın üzerinden geçilecektir. Sırat, Cehennemin iki yakasına kurulmuş, Peygamber Efendimizin benzetmesiyle, kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprüdür. Mü’minler buraya gelince, peygamberler “Allahım selâmet ver, selâmet ver!” diye yalvaracaklardır. Sırattan ilk defa Muhammed aleyhisselâm ile birlikte ümmeti geçecektir. Allah’ın hoşnut olduğu kullar, bu köprüden, amellerinin derecesine uygun bir süratle kolayca geçip gideceklerdir. Kimi göz kırpacak kadar bir zamanda, kimi şimşek, kimi rüzgâr hızıyla, kimi kuş, kimi iyi cins at ve deve süratiyle geçecektir.... | |
Konu Sahibi karlofca61 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Peygamberimiz s.a.v Hakaret edenin sonu........ | Bilgi Dağarcığı | Tuba_ | 3 | 2518 | 09 Eylül 2008 14:48 |
Yaratıcı Bir Öğretmendir | Allah(c.c) | Mihrinaz | 1 | 2005 | 13 Mart 2008 21:04 |
Ey Ağlamak........ | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | Beytül Ahzan | 3 | 2378 | 13 Mart 2008 20:50 |
***Birinci Muradın Duası...** | Dua Bölümü | karlofca61 | 0 | 2399 | 04 Mart 2008 18:00 |
seccadenin feryadı | Namaz-Abdest-Teyemmüm | Kara Kartal | 2 | 2136 | 25 Şubat 2008 12:55 |
11 Ocak 2008, 23:03 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Ölüm ve ötesi .. Kulun önünde ölüm zahmetinden başka ne azap, ne üzüntü ne de korku bulunmasa bile, sadece ölüm anındaki şiddet onun gecesini gündüzüne katıp düşünmeye ve ölüm için hazırlanmaya yeterli olurdu..Üstelik ölüm de her an onunla karşı karşıyadır.. Hayret edilecek durum şudur ki; bir insan kendisinin birisi tarafından biraz sonra dövüleceğini bilse, yiyeceği dayağın düşüncesi içinde hiçbir şeyden zevk almaz olur…Ölüm meleğinin her an kendisineölüm pençelerini saplamak üzere olduğunu bildiği halde bundan dolayı herhangibir korku ve üzüntüye düşmez..Bu gaflet içindeki şuursuzluğun tek nedeni kuşkusuz cehalet ve aldanmadır.. Ölüm acısını tatmayan kimseler, onu başka acılarla kıyaslayarak yahut başkasının ölüm anında çektiklerini görerek bunu idrak etmeye çalışır..Muhakkak ki, ruhsuz olan bir aza acı duymaz.Acıyı ve sancıyı duyanda, çeken de sadece ruhtur..Can çıkması bedeni değil doğrudan doğruya ruhu ilgilendiren bir acıdır ve bu acı ruhun bütün parçalarına sirayet eder..Ruh, bedenin her tarafını kapsamıştır.Ayağa bir diken batacak olsa, acısı sadece ruhun oradaki parçasına sirayet eder..Fakat yangın gibi tüm bedeni kapsayan acılar böyle değildir…Ruh tüm bedene yayıldığından yangında kalma gibi durumlarda tüm ruh bu acıyı duymuş olur.. Ölüm acısına gelince, bu doğrudan doğruya ruhun kendisine sirayet ettiği için, acısı hiçbirşey e benzemez..Bütün sinirlerden, damarlardan, adale, mafsal ve her kılın ucundan çıkarılan ruhun duyduğu acı; kılıç yarasından,testere ile biçilmekten, makaslarla doğranmaktan daha ağırdır.. Ölüm anında kulun bunca acı karşısında feryad-ı figan etmemesinin sebebi, ölüm acısının onun her tarafını kaplamış olup kendisinde imdat isteyecek derman bırakmamasındandır.. Ölüm anında dehşetten dolayı aklı karışır, dili tutulur, azaları dermandan düşer.Bu yüzden inlemeyi, yardım dilemeyi çok istediği halde, bunu yapması imkansızdır..Eğer biraz dermanı varsa, oda canı çıkarken göğüs ve boğazında hırıltıya benzer sesler çıkarır.Rengi, asıl yaratıldığı torağın rengine dönüşür.Göz kapakları açık olduğu halde tavana dikilir..Dudaklar sarkar ve dil içeri çekilir..Acı içine ve dışına yayılır..Her tarafı mosmor kesilir.Önce ayaklar sonra diz ve baldırlar…Böylece can boğaza gelinceye kadar acılar üstüne acılar eklenir..Her azanın, her parçanın ölüşünde elem üstün elem ve acı üstüne acı vardır..Can boğaza dayandığı zaman, işte o zaman..Kul bütün dünyalıktan gözünü çeker, kimseye bakmaz olur..Artık tövbe kapısıda kapanmıştır..O anda kendisiyle sadece hasret ve pişmanlık kalır… ölüm ve ötesi ( İmam Gazali |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Büyükanne Maaşları ve Daha Ötesi | Mihrinaz | Çocuk ve Aile Sağlığı | 1 | 20 Şubat 2017 19:08 |
Yakınlık Şarkısı - Senai Demirci 2o1o Muhteşem Ötesi Tavsiye Enderden | enderhafızım | İlahiler/Ezgiler | 4 | 11 Nisan 2013 00:15 |
Süper Ötesi / Bunun Adı Özgürlük Mü? / Duha Enes (Dinlede Gör...) | enderhafızım | İlahiler/Ezgiler | 0 | 29 Ekim 2012 19:26 |
Ölüm!!!!** | Belgin | Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader | 10 | 04 Ekim 2008 20:24 |
Varlığımın Sebepler Ötesi sebebi, Gönlümün Sultanı Efendim, | Huzurİslam | Hz.Muhammed(s.a.v) | 2 | 07 Temmuz 2008 20:59 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|