|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 23 Şubat 2009 (12:40), Konuya Son Cevap : 23 Mart 2016 (13:13). Konuya 6 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
23 Şubat 2009, 12:40 | Mesaj No:1 |
Said Nursi(Kurdi) Kabri Said Nursi(Kurdi) Kabri Bediuzzaman Said Nursi'nin, ilk defnedildigi ve iki ay sonra yıkılan Urfa'daki mezarı[ 23 Mart 1960'da Urfa'da vefat eden Bedizaman Hazretleri'nin cenaze merasimi Üstad insanların kendisine teveccüh etmelerinden, aşırı hürmet göstermelerinden rahatsızlık duyardı Günümüzde bazı büyük zatların türbelerinde İslamın özüne aykırı bazı davranışlar sergilendiği açıkça görülmektedir Bu açıdan kabrinde rahatsız edilmek istememiştir Bu konuda şöyle der: "Dostlar uzaktan ruhuma Fatiha okusunlar, manevî dua ve ziyaret etsinler Kabrimin yanına gelmesinler Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir Risale-i Nur'daki a'zamî ihlas ile bütün bütün terk-i enaniyet için buna bir manevî sebep hissediyorum" Bu konuda Üstadın hizmetinde bulunan talebelerinin bir lahikasını aşağıda takdim ediyoruz: Biz Üstadımızdan sorduk: Kabri ziyarete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır Acaba siz ne hikmete binaen kabrinizi ziyaret etmeyi men'ediyorsunuz? Cevaben Üstadımız dedi ki: "Bu dehşetli zamanda, eski zamandaki Firavunların dünyevî şan ü şeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine çevirmeleri gibi, enaniyet ve benlik verdiği gafletle, heykeller ve resimler ve gazetelerle nazarları, mana-yı harfîden mana-yı ismîyle tamamen kendilerine çevirtmeleri ve uhrevî istikbalden ziyade dünyevî istikbali hayal edinmiş olmaları ile; eski zamandaki lillah için ziyarete mukabil ehl-i dünya kısmen bu hakikate muhalif olarak mevtanın dünyevî şan ü şerefine ziyade ehemmiyet verir, öyle ziyaret ediyorlar Ben de Risale-i Nur'daki a'zamî ihlası kırmamak için ve o ihlasın sırrıyla, kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum Hem şarkta, hem garbda, hem kim olursa olsun okudukları Fatihalar o ruha gider Dünyada beni sohbetten men'eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu suretle beni sevab cihetiyle değil, dünya cihetiyle men'etmeye mecbur edecek" dedi Hizmetinde bulunan Talebeleri Okuma parçası: MEZARININ YIKILMASI Bediüzzaman, ömrünün sonlarında neşrettiği mektublarda kabrinin gizli olmasını vasiyet eder "Benim kabrimi gayet gizli bir yerde bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lazım geliyor Bunu vasiyet ediyorum" 1960 da (hicri 1379 da) Urfa'da vefat eder Halilurrahman dergahına defnedilir Talebeleri hayret içindedirler Çünkü, o güne kadar Bediüzzaman'ın her dediğinin çıktığını görürlerken, kabrinin bilinmemesi meselesi çıkmamıştır Her gün, binlerce insan, kabrini ziyaret etmektedir İşin sırrı 27 Mayıs İhtilali'yle ortaya çıkar İhtilal hükümetinin emriyle, 12 Temmuz 1960'da gece yarısı Bediüzzaman'ın kabri parçalanır Na'şı bir uçakla Isparta istikametine götürülür Talebeleri o zaman Bediüzzaman'ın vasiyetini ve şu sözlerini daha iyi anlarlar: "Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde Saîd'den yetmiş dokuz emvat, baâsam alâma Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş Beraber ağlıyor hüsran-ı İslâma" KABİR ZİYARETİNDEKİ ESAS GAYE…Bir vak'ayı ibret ve tefekkürle dinliyoruz Bediüzzaman Hazretlerinin cenazesini yıkayıp defninde hazır bulunan âlim Abdülhamid Efendi yıkamak işindeki tavzifini şöyle anlatıyor: "Ben Kadıoğlu Camii'nde Ramazan münasebetiyle itikâfa girmiştim Gece rüyamda Bediüzzaman Hazretlerini gördüm Bana: "Ben vefat edeceğim, cenazemi sen yıkayacaksın," dedi: Ben de cevap olarak: "Yâ Üstad, şu anda itikâfdayım Dışarı çıkamam," dedim Bana: "Sen Mültekâ'1-Ebhur kitabına bak, orada cevaz vardır" dedi Sabah uyanınca gördüğüm bu rüyayı düşünürken üstadın vefatını haber verdiler Ben de gidip tavzif edildiğim gasil hizmetini yerine getirdim" Böylece 1876'da başlayıp, 1960'ta 84 yaşında tamamladığı cihad dolu hayatının hizmet kısmını bitirip, mükâfat tarafına teveccüh etmiş olan Bediûzzaman, çektiği bunca çile, maruz kaldığı baskı ve işkencelere rağmen devam ettirdiği hizmetinin saadetini ruhlar âleminde tadarken, geride kalan muarızları hâlâ onunla uğraşıyor, onun bedenini saklayan kabrinin Müslümanlar tarafından bilinip ziyaret edilmesine bile tahammül edemiyorlardı Nitekim aradan iki ay gibi kısa bir zaman geçer ve 27 Mayıs İhtilâli olur 11 Temmuz 1960'da vefatından ( 110) gün sonra üstadın mezarı açılır, taptaze duran cesedi alınıp, galvanizli bir tabuta konur Bu arada görgü şahitleri bedeninin tazeliğini görünce bunun şehid bir zât olduğunu açıkça söylerler Galvaniz tabutu alan uçak havalanır, kardeşi Abdülmecid Ünlükul ve ihtilâlcilerin refakatindeki uçak Afyon'a iner Geceleyin bir cemseyle yola çıkarılan tabut oradan da Isparta istikametine götürülür, hâlen bilinmeyen yere defni yapılır Böylece üstadın, kabrinin bilinmemesi gerektiği yolundaki istekleri de yerini bulmuş olur Mâneviyat büyüklerinin mezarlarına karşı, halkın gösterdiği aşın rahatsız edici tutumlar Üstad için gösterilmez Ancak her namazda ibadetlerinin arkasındaki dualarında Üstadlarını hatırlayan talebeleri, Ona olan mânevî hediye ve bağlılıklarını takdim etmeye devam ederler Böylece kabir ziyaretinden kastedilen esas gaye de en ihlâslı şekilde yerini bulmuş olur Bediüzzaman’ın mezarını gizlice taşıyan askerler yıllar sonra konuştu Kefeni de bedeni de çürümeyen cenazenin taşınmasını kimlerin neden istediğine dair ilginç iddialar var 1960’ın 12 Temmuz’u… Vakit, gece yarısına yaklaşıyor Urfa’daki Halil İbrahim Dergâhı’ndan balyoz sesleri yükseliyor Etrafı askerlerle çevrili türbede, 111 gün evvel vefat eden Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri yatıyor İhtilal komitesi üstadın mezarını taşıma kararı almış Ancak balyozları tutan askerler mermeri bir türlü kıramıyor Nihayetinde komutan sesleniyor: “Mezarı kim kırarsa 30 gün izin” Pehlivan lakaplı Yusuf öne çıkıyor: “Ben kırarım” Orada kimin yattığından ne onun ne de diğer askerlerin haberi var Verilen emir gereği Pehlivan Yusuf olanca gücüyle balyozu sallıyor Önce mermer kırılıyor, sonra toprak kazılıyor Said Nursi’nin naaşı bozulmamış kefeniyle kabirden çıkarılıyor Bediüzzaman Said Nursi’nin 84 yıllık hayatı sıkıntılarla geçti Mahkeme mahkeme, şehir şehir dolaştırılıp durdu Birçok işkenceye maruz kaldı Kadir Gecesi’ne denk gelen 23 Mart 1960 tarihinde İpek Palas Oteli’nde vefat etti Ardından on binlerin duası eşliğinde Hz İbrahim Makamı’na defnedildi Vefatından üç gün önce Isparta yolunda talebelerine “Bunlar beni anlamadı” dedi Bu sözleri adeta vefatından iki ay sonra gerçekleşecek olan 27 Mayıs 1960 ihtilalinin habercisiydi İhtilal olmuş ve Adnan Menderes’i idam sehpasına götüren süreç başlamıştı İhtilali yapanlar Bediüzzaman’ı vefatından sonra da rahat bırakmadı Yeni iktidar mezarın taşınmasına karar verdi Urfa’dan naaş önce uçakla Afyon’a, oradan da Isparta’ya götürüldü Askerler Bediüzzaman Hazretleri’ni taşımakla görevlendirildi Bu sürece şahitlik eden erlerden biri Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde, diğeri Gaziantep’in Nizip ilçesinde, bir diğeri ise İstanbul’da yaşıyor Pehlivan Yusuf ise üç buçuk ay kadar önce vefat etmiş Said Nursi’nin naaşını taşıyan uçaktaki muhabere subayı ise Bursa’da ikâmet ediyor KEFENİ HİÇ ÇÜRÜMEMİŞ 12 Temmuz gecesi türbeyi 100 civarında asker kuşatır İçeriye kimse alınmazken bekçilerin de dışarı çıkmasına izin verilmez Onu ziyarete gelenler birer avuç toprağı hatıra olarak yanlarında götürmeye başlayınca Adana’dan getirilen mermerlerle mezarın üstü kapatılır Gece yarısı kabri taşımak için gelen askerler balyoz darbelerine rağmen bu mermerleri kıramaz Yusuf Hayal (1 Aralık 2005’te vefat etti) “Ben kırarım” diyerek başlar vurmaya Dişleriyle 50 kilogramlık çuvalları taşıyan, tek başına bir arabayı 10 dakika boyunca kaldırarak hareket etmesine izin vermeyen Yusuf Hayal, balyozu her indirişinde mermerden de parçalar ayrılır Mezarın üstündeki toprağı kürekle dışarı atar Ve kefene sarılı beden ortaya çıkar Yusuf Hayal’in kendine anlattıklarını aktaran eşi Emine Hayal, “İçini açmamışlar ama kefen hiç çürümemiş Aynen bugün konulmuş gibi Sık sık anlatırdı bize Yusuf Kendi elleriyle naaşı çıkartmış Adanalı bir arkadaşı galiba ona yardım etmiş” diyor Bu sahnelere şahitlik edenlerden biri de Elbistanlı Tahir Aktaş’tır: “Türbenin etrafı abluka altına alınmıştı Askerden başka hiç kimse yoktu Biz kabre 5-6 metre mesafedeydik Gördüğüm kadarıyla cenaze sanki bugün defnedilmiş gibiydi Bakıştık birbirimizle Merak ediyoruz kim çıkıyor diye Mübarek adamın ismini hiç işitmemiştik Ama cenazenin çürümemiş olmasından dolayı tüylerimiz diken diken oldu” Askere gitmeden önce köylerinde ceset çıkardıklarını, köylünün kokuya dayanamayarak oradan kaçtığını anlatan Aktaş, “Ama bu mübarek insan çıktığında yeni konulmuş gibiydi 3 ay 21 gün önce vefat ettiği düşünülünce çürümüş olması lazımdı Ancak kefende bedeni aynen duruyordu” diyor Yusuf Hayal’in anlattıklarını, asker arkadaşı Şenol Başaslan ise şöyle aktarıyor: “Gümüşhaneli Yusuf’a mezarın yerini göster, oradan nasıl çıkarttın diye sordum Beni götürdü Mezarın yerini bir iki gün sonra gösterdi O zaman anlattıklarına inandım Askerdim, cahildim ama Bediüzzaman Hazretleri’ni seviyordum Bana ‘Hiç leke yok Aynen bugün konmuş gibi’ demişti Kefen toprağa girdikten hemen sonra çürür Ama o üç aydan fazla kalmış Mübareğin kefeni çürümemiş” Başaslan, kırılan mermer parçalarını da alaydaki yemekhane kapısının ardında gördüğünü kaydediyor Daha sonra nereye götürüldüğüne dair bilgisi ise yok Yusuf Hayal’in mermeri kırmasından ötürü hak ettiği izni 30 günden 45’e çıkartılır Bir ay kadar önce çıktığı Gümüşhane’nin Demirören köyüne yeniden döner TABUT, C-47 UÇAĞINA SIĞMADI Halilürrahman Dergâhı’nda (Hz İbrahim Makamı) bir saat içinde yaşanır tüm bunlar Tabut bir arabaya yerleştirilip Şanlıurfa Alay Komutanlığı’na nakledilir Askerî konvoy nizamiye kapısında durdurulurken sadece Bediüzzaman’ın naaşının olduğu arabanın girmesine izin verilir Küçük havaalanında Diyarbakır’dan gelen C-47 nakliye uçağı beklemektedir Uçaktaki dört kişiden pilot Ahmet Kırlay, muhabereci Kadri Özkartal ve diğer ekip gece yarısı apar topar kaldırılıp Urfa’ya yönlendirilir Kadri Bey’in eşi Hikmet Özkartal taşınan kişinin Bediüzzaman olduğunu daha sonra öğrendiklerini söylüyor “Biz şehit var sanmıştık Ama Bediüzzaman Hazretleri olduğunu öğrenince tüylerimiz diken diken oldu” Tabut, bu uçağa sığmaz Naaş, daha küçük bir tabuta yerleştirilir Yusuf Hayal ve arkadaşlarına ikinci bir emir verilir: “Büyük tabutu şehrin dışında bir yerde yakın” Benzinle yakılmaya çalışılır, ancak tabut bir türlü alev almaz Askerlerin bu şaşkınlığını Yusuf Hayal’in eşi Emine Hanım şöyle anlatıyor: “Benzini dökmüşler ama yakamamışlar Vilayetin dışında bir yere götürmüşler Tabutuna kaç teneke benzin döktük ama yakamadık derdi Sonra tabutu oraya gömüyorlar Bunları üzülerek anlatırdı O mübareği nereye götürdüler hiç bilemiyordu” Gece yarısı Afyon Havaalanı’na inen uçağı vali ve yaklaşık 15 asker karşılar Buradaki askerlerden biri de Nizipli Ahmet Çam’dır Isparta’nın merkezindeki 58’inci Tümen Karargâh Bölüğü’nde nizamiye nöbetçisidir “Biraz atıcı, vurucu olduğumuz için bizi alıp götürdüler Muhafız olarak gittik, muhafız olarak geldik” diyen Çam, subayların havaalanında kendilerine katıldığını aktarıyor Bir ambulansa yerleştirilir Bediüzzaman’ın naaşı Peşine de 3-4 tane askerî araç takılır Araçlar dağların arasından süzülüp sessizce yol alır “Nereden gittiğimizi bilmiyoruz Dağların tepesiydi Araba önümüzde gitti, arkadan askerî arabayla gittik Anayollardan gitmedik, dağ yollarıydı Karanlıktı” 3-4 saatlik yolun sonunda gece yarısını geçerken Isparta’da meçhul bir yere gelinir Yaklaşık 10 metre ötesinde defnedilen kişinin kimliğini dahi bilmeyen Ahmet Çam’ın görevi Bediüzzaman’ı defneden askerlerin tüfeklerini beklemektir Sabaha karşı defin tamamlanır, ancak Çam, sadece uzaktan seyreder Defnin ardından bir yüzbaşı erlere “Hiç kimseye söylemeyeceksiniz Sizi asarlar” der Bunun üzerine kimse ne geldikleri yeri, ne de defin işlemini o günlerde başkasına anlatır Ahmet Çam, defnettikleri kişinin kimliğini günler sonra gazetelerden öğrenir Tahir Aktaş, Urfa-Suruç’taki birliğine döndükten sonra ilçenin yaşlıları ile konuşarak gece yarısı gizlice kimi çıkarttıklarını öğrenir Bediüzzaman Hazretleri hakkında bilgi aldığı kişilerden biri Bostancı köyünün şeyhidir “Şeyh efendi hadiseyi anlatır ve ağlardı O kadar duygulanırdı Ondan bilgi edinmeye çalışırdım yasak olduğu zamanlarda” Eski adı Höyüklü yeni adı Ecek olan köyde vekâleten karakol komutanlığını yürüten Tahir Aktaş’ın eline Said-i Nursi’nin toplanma emri verilen eserleri ulaşır: “Şehir merkezi ile pek alakamız yoktu Köyleri dolaşırken ortaya çıkıyordu eserler Okumayı bilen köylülerde bulunurdu genelde Karakol komutan vekilliği yaptığım zamanlarda sık sık geçerdi elime Said Nursi’nin eserlerinin toplanması emredilirdi yukardan Ama ben aldığım insanlara geri verirdim Eserler belli ki bir âlimin yazısıydı Benim Arapça okumuşluğum vardı Tehlikeli olmadığı belliydi Dinî konulardan bahsediyordu El koymanın bir anlamı yoktu” 26 Ekim 1959 tarihinde Van’ın Erciş ilçesinde askerliğine başlayan Tahir Aktaş, altı aylık eğitimin ardından Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine jandarma olarak gelir 30 aylık askerliğin ardından memleketine dönerek lokanta açar Mermeri kıran Yusuf Hayal Van-Erciş’teki okuldan arkadaşıdır Ancak Hayal’in birliği Şanlıurfa vilayetinin karşısında yer alan, yaklaşık 30 kişiden oluşan toplu birliktir 72 yaşında vefat eden Yusuf Hayal 1961’de askerlik görevinin sona ermesinden üç yıl sonra Almanya’ya işçi olarak gider 24 sene kaldığı Duisburg’da demir döküm fabrikasında çalışır Eşi Emine Hanım’ı dönmesine 5 yıl kala yanına alır Her altı ayda bir eşini ziyarete gelir 1988’de İstanbul’a kesin dönüş yapan Pehlivan Yusuf, askerlikteki anılarını eşi Emine Hanım’a ve ikisi kız biri erkek üç çocuğuna anlatır Emine Hayal, “Bediüzzaman Hazretleri’ni merak ederdi Kitabı vardı onda, biri aldı götürdü Nasıl aldı kabirden, nasıl çıkarttı onu anlatırdı Severdi Bediüzzaman Hazretleri’ni” diyor “BENİM KABRİM BİLİNMEYECEK” 67 yaşındaki Ahmet Çam ise Gaziantep’in Nizip ilçesine bağlı Yeniyazma köyünde ikamet ediyor Isparta’daki askerliği bir kenara konulacak olursa yaşamı köyünün dışına taşmamış Bediüzzaman’ın mezarı ile uğraşılmasına şaşırıyor: “Bir adamın cenazesinden asker niye korkmuş ki? Niçin nakletmiş acaba? Şaşırıyor insan Bir adamdan niye korksun devlet” diyen Ahmet Çam’ın iki yıl süren askerliğinin başladığı tarih de Üstad’ın vefatından tam bir yıl öncesine denk geliyor: 23 Mart 1959 Mart 1961’de de köyüne dönüyor 68 yaşındaki Şenol Başaslan ise askerliğin ardından 1963 yılında yerleştiği İstanbul’da Denizcilik İşletmeleri’nde manevracı olarak çalışmış Kadri Özkartal ise Bursa’da yaşıyor Kendisi konuşmayı arzu etmese de eşi onun yaşadıkları hakkında kısa bilgiler veriyor Bediüzzaman Hazretleri vefatından üç gün önce Isparta’dan talebeleri Bayram Yüksel, Hüsnü Bayram ve Zübeyir Gündüzalp ile gizlice Urfa’ya geldi Hükümet temsilcilerinin “Bir an önce ayrıl” uyarılarına rağmen, “Ben buraya dönmeye değil kalmaya geldim” diyerek vefatını haber veriyordu 21 Mart’ta geldiği, herkese kapısını açan, sofrasına misafirsiz oturmayan Hz İbrahim’in makamında gözlerini yumdu Yaşadığı yıllarda mezarının Urfa’da kalmayacağına da işaret ediyordu: “Benim kabrim çoklar tarafından bilinmeyecek” BEDİÜZZAMAN’IN MEZARININ TAŞINMASINI İSTEYENLER MASONDU Bediüzzaman Hazretleri’nin küçük kardeşi Abdülmecid Ünlükul, Konya’da oturuyordu Temmuz 1960’ın ilk günlerinde Vali Bey’in kendisini beklediği haberi iletildi Odaya girdiğinde üç generalle karşılaştı: Cemal Tural, Refik Tulga ve Mucip Ataklı Abisinin mezarını şark ahalisinden ziyarete gelenler arasında kaçaklar olduğu, nazik bir zaman geçirildiği söylenir Bu yüzden İç Anadolu’da bir bölgeye nakledileceği söylenir Israr etmemesi, buna mecbur olduğu, dilekçeyi imzalaması gerektiği ifade edilir Ünlükul, “Bari mezarında rahat etsin” feveranına rağmen istemeye istemeye dilekçeyi imzalar Bu dilekçe Milli Birlik Komitesi’ne dönemin İçişleri Bakanı emekli General İhsan Kızıloğlu tarafından sunulur Ancak komiteye talebin Abdülmecid Ünlükul tarafından geldiği, abisini ziyaret edemediğinden dolayı ikamet ettiği Konya’ya taşımak istediği aktarılır Dilekçe metni de orada okunur Hukuki bir sorun olmadığı da belirtilir Ünlükul’u dinlemeye gerek duymayan Milli Birlik Komitesi İçişleri Bakanı’na taşıma yetkisi verir Komite üyesi Ahmet Er, kararın alındığı toplantıda bulunmadığını ancak Cemal Tural, Refik Tulga, Mucip Ataklı ve İhsan Kızıloğlu’nun mason olduğunu iddia ediyor: “Kanaatimi söylüyorum Bunlar yapabilirler Bu isimler masondur Komitenin içinde İslam’a karşı olanlar da vardı, olmayanlar da Ama İslamiyet’in büyüklüğünün farkında olan hiç kimse yoktu Dini bütün adam yoktu Ezanın Türkçeleşmesi üzerine çok kavgalar ettik İslamiyet havanın, suyun, ışığın girmediği yere kadar girmiş İslamiyet hayatımızın bir parçası değil A’dan Z’ye kadar bir bütündür” Milli Birlik Komitesi üyelerinin kandırılmış olabileceğini değerlendiren Ahmet Er, “O bir cinayetti Bu kadar büyük müçtehidi nasıl rahatsız edersiniz” diyor Abdülmecid Ünlükul, ağlaya ağlaya mezarın taşınmasına şahitlik eder Hatta diğer şahitlerin aktardığı gibi abisinin kefeni bugün konulmuş gibidir ve kefeni açtığında tebessüm eden yüzünü görür CEMAL TURAL KARŞIMDA KALP KRİZİNDEN ÖLECEKTİ Bediüzzaman Hazretleri ile ilgili çalışmalarıyla bilinen Necmeddin Şahiner, 1966 yılında Genelkurmay Başkanı olan Cemal Tural’a önce mektup yazar sonra da onu ziyaret eder “Tural karşımda kalp krizinden ölecekti Bir daha bana Said Nursi ile ilgili mektup göndermeyeceksin, beni aramayacaksın, kitap göndermeyeceksin dedi” Taşınma olayının müsebbibi olarak ihtilalcileri gösteren Şahiner, Bediüzzaman’ın mezarının sadece birkaç talebesi tarafından bilinmesiyle ilgili “Bu olay Cenab-ı Hakkın, onun duasını zalimlerin eliyle kabul etmesidir” diyor | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2872 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3613 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3259 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7666 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7164 | 02 Ekim 2012 21:16 |
24 Mart 2014, 14:49 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 14300 Üyelik T.:
08 Ekim 2011 | Cevap: Said Nursi(Kurdi) Kabri
23 Mart 1960 Yılında Vefat Eden Üstad Bediüzzaman Hazretlerini Rahmetle Anıyoruz. Allah Rahmet Eylesin.
__________________ 'Ve KaLP 'Leri Birbirine Isındıran YanLızca ALLAH 'Dır.. '' [ENFÂL - 63] |
01 Nisan 2014, 20:20 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 29765 Üyelik T.:
24Haziran 2013 | Cevap: Said Nursi(Kurdi) Kabri
Allah rahmet eyleye... Bediüzzaman Hazretlerinin şimdiki mezarını bilen Nur Talebelerinin olduğunu biliyorum, hattâ röportaj yapılmıştı bir sitede...
|
23 Mart 2016, 13:13 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: Said Nursi(Kurdi) Kabri
Hayatını Kur'ana ve imana vakfeden adam...Rahmetle muhabbetle dua ile anıyoruz..
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Said-i Nursi | melis | Risale_i Nur (Said Nursi) | 4 | 13 Şubat 2021 14:55 |
Hz.Muhammed sav kabri | Sükutu-Ezber | Sükutu-Ezber | 0 | 04 Şubat 2017 01:03 |
Said Nursi’nin heykeli | EyMeN&TaLhA | Risale_i Nur (Said Nursi) | 5 | 26 Mart 2013 15:19 |
Said Nursi'nin 16 kitabına yasaklama | muuskem | Risale_i Nur (Said Nursi) | 0 | 07 Şubat 2013 15:36 |
Peygamber Efendimizin Kabri (Mİ) | _bülbül_ | Bilgi Dağarcığı | 0 | 10 Nisan 2009 15:34 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|