|
Konu Kimliği: Konu Sahibi belediemin,Açılış Tarihi: 01 Ekim 2009 (00:20), Konuya Son Cevap : 03 Ağustos 2018 (20:15). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
01 Ekim 2009, 00:20 | Mesaj No:1 |
Güz Sancısı Güz Sancısı Hava şartları Güz habercisi… Yaprak dökümü başladı. Yağışlar kimi yerlerde afete yol açıyor. Havada Güz sancısı başlayınca, sancı her şeye sirayet ediyor. Güz sancısını, toprak kadar, su kadar, hava kadar insan da hissediyor veya hissetmeli. Nazım Hikmet “Günler gitgide kısalıyor, /yağmurlar başlamak üzre. /Kapım ardına kadar açık bekledi seni. /Niye böyle geç kaldın?” diye dile getiriyor duygularını… Cahit Külebi “Sonbahar geliyor serçe /Yuvanı ne yapacaksın?/Ayva çiçek açmadan önce./Meyvelerin içi geçecek/Rüzgâr başka çeşit esecek /Yağmurlarla ıslanacaksın. / Hâlbuki ne kadar sıcaksın!” diyor. Sonbahar diyorlar ayrıca… Hayatı bir şiir gibi düşünmek zor, çünkü şiir hem yoğun duygu hem yoğun düşünce işi, hayat bazen hiç düşünmeden yaşanıyor. Bir anda çöküveriyor dumanı gökyüzünün hayatın üzerine… Hayatın gökgürültüleri daha bir şiddetli oluyor. Saçlara düşen aklar ve dökülen saçlar insanın güz sancısını yansıtıyor. Yüzlerde belirginleşen çizgiler, giderek farklılaşan göz çukurları… Güz gelince, ısınma, kışlık yiyecek, giyecek telaşına düşüyor insan. Bu kaygı orada kalıyor. Hayatın kendisini ilgilendiren, hesabı alakadar eden güz sancısı fazla dert edinilmiyor. Elbette, her hayatın güz sancısı farklı karşılanır. Kimi insan ilgilidir gelinen aşamayla, kimi insan; “bugüne kadar nasıl gelmişse öyle gider” diyor. Her Sonbahar aslında farklı bir mesajdır insana… Toprağa düşen her şiddetli yağmur damlacığı, dalını terk eden her bir yaprak, yeşilin giderek turuncuya dönüşmesi anlayan için, anlamayı dert edinen için farklı bir mesajdır. Her insanda bir Güz sancısı olmalı. Hazırlıklar ne âlemde diye düşünmeli. Uykuya çekilip bahara hazırlanacak toprağa bakıp tefekkür etmeli. Kısalan günler, gözyüzünde daha az kalan güneş düşündürmeli insanı. Hadi toprak uykuya çekilip bahara hazırlanacak, ben neye hazırlanacağım? Kısalan günler ve uzayan geceleri nasıl değerlendirmem iyi olur? Bir anda çıkan rüzgâr, sağlı-sollu gelen esintiler, toz bulutları, yağmur bulutları bana ne anlatmak istiyor? İnsan Güz sancısını hayatın her anına taşımalı. Göyüzünde kayan bir yıldızı gösterip, bir dilek tut diyen insan, o kayan yıldızın sönen bir hayat olduğunu unutmamalı. Bunun gibi, ağacın düşen her yaprağının biten bir hayat olduğunu… Birgün bütün hayatların böyle kayacağını unutmamalı… Ve her hayatın aslında bir gölge olduğunu… “Dün bir gölge vardı./Şehrin yollarında,/ Güneşi batınca kayboldu./ Güneşi batan gitti./ Hep birlikte doğacaklar,/ Bütün gölgeler kaybolunca…” şiirinde söylenmek isteneni her insan tefekkür etmeli. Aslında biten her bir gün için yapılmalı bu tefekkür. Kimse ne oldum dememeli, ne olacağım demeli. Kurulduğu makamların bir ağaç yaprağı veya ışığı yok olup kayacak bir yıldız olduğunu, o yıldızın ilelebet parlamayacağını düşünerek hareket etmeli. Ve bu nedenle, hayatın her anını bir hizmet fırsatı olarak görmeli ve değerlendirmeli. Her geçen gün fırsatın kayma sürecinin başladığını… Çok mu duygusal bu sözler? Duygusuz aklı ve akılsız duyguyu neyleyeyim! Evet, havalar yeni bir sürecin habercisi, her insan hayatını kıymetlendirmek için insanlığa hizmet eksenli düşünmeli. Çıkar putları anlık alkışlarla göz boyar, sonra bir kuru yaprak düşer gibi düşürür insanı. Ve birgün insanlar, sizi gösterirler, makamlarınızla birlikte kayarken ve haydi bir dilek tutun derler. En büyük dileğimiz, insanlığın onuru bir anlayış içre insanlığın değer sayfalarında yer almak olmalıdır. Bak şu adama, geldi ve gitti, oysa ne hevesler beslenmişti onun için… Böyle olmamalı! Necip Cengil | |
Konu Sahibi belediemin 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
İnşirah | Serbest Kürsü | belediemin | 0 | 1128 | 01 Ekim 2009 12:58 |
Nuri Pakdil'den.... | Serbest Kürsü | belediemin | 1 | 1853 | 01 Ekim 2009 12:52 |
Irkçılıkta Zirve;"Kürtten Evliya,Koyma Avluya" | Serbest Kürsü | Emekdar Üye | 1 | 2273 | 01 Ekim 2009 12:40 |
Şehir Kuran Kadınlar | İslamda Kadın ve Erkek | Yitiksevda | 1 | 2119 | 01 Ekim 2009 12:35 |
"Allah’ın huzurunda bulunduğunuzu unutmayın” | Serbest Kürsü | Allahın kulu_ | 3 | 1706 | 01 Ekim 2009 00:30 |
03 Ağustos 2018, 20:15 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 |
İçimiz ne kadar çok kuruduysa o kadar kuru bir yaz bıraktık hazan mevsimine. Cümlelerimiz ne kadar çok anlamsız ve başıboşsa o kadar çok dağıldık hayatın kuytu yerlerinde, her insanın öyküsü ne kadar da buruk muğlâk, kötürüm olmuş ruh hali pozunda. Hiç bir kelimemiz güz sancısı çekmiyor, suskunluğumun doğumunu müjdeleyecek hiç bir sözcük kalmadı; yapayalnız kaldık kelimenin ortasında, ruhumuz göçmen kuşların konakladığı ülke değil artık. Hazan mevsimi yaklaşıyor fakat hüzünlü bir hüzün değil yaşadıklarımız, öykülerimiz nedensiz anlamsız boşluklar içinde debelenip duruyor, sonbahar renginde sararmış yüreklerimiz bukalemun gibi renkten renge girmeye başlamış, kendi tehlikemiz peşinden sürüklüyoruz mevsimleri, ölüm ne kadar da garip güz resitalinin yanında baharı anımsatacak hiç bir emare yok sessizliğimizde kaybolup gidiyor. Yaz mevsimi kurumuş dudaklarıyla hicret ediyor güz mevsiminin nefesine, kırık ikindiler doluyor evlerimize serin dağ yamaçlarından, göz kırpıyor kaypak rüzgâr usulca gecenin sızan karanlığından, mahmurlaşıyor güz güneşi, boyun eğiyor korkularıma, insanlardan kaçacak bir ağaç gölgesi yok fakat bir yaprak düşüyor hayatımın en hazin taraflarına. Kala kala bir ben kalıyorum güz sancısının ortasında. Hiç bir sözcük merhem olmuyor yaralarıma, korkunun kuyularında geziniyorum çaresiz. Ve hayatın çaresizliği kıyısız kıyılarıma vuruyor ölü düşler biriktiriyorum masum olmayan... Gözyaşlarım deniz olmuyor güzün bağrına hicret etme saatlerinde, kurumuş yürekler elimde kalıyor değersiz bir o kadarda hayata küskün. Rüzgâr tenime konmuyor sabah mahmurluğunda küskün tan yeri çığlık çığlığa kalıyor düşlerimin içinde. Umutlarımız eski güz günlerinde kaldı hayatın dişlileri arasında bir bir dökülüyor paranteze sığdırdığımız varlık sancısı, virgülüne dahi dokunamıyoruz yaşadıklarımızın. Zaman ömrümüzü yavaş yavaş kemiriyor güz sarısı kalbimize dokunmadan. Çocuklar kalbimizdeki denizlerde gezinmiyor yelkenler açılmıyor çocuk gülüşlerinden, bahara selam duracak güzler yetiştiremiyoruz, ölümün rengârenk hüznü göç etti göçmen kuşlarının kanatlarında. Uzak iklimlerin güz sancısının derdindeyiz, sanala boyanmış yüzüyle oturuyor mevsimler başköşeye ne kadarda yabancı ve acı. İnsani olan her kelimemiz dökülmüyor acılarımızın heybesine, cevap veremiyoruz bir cümleden hicret ederken kâinat kitabına kaybolup gidiyoruz amaçsız boşaltılmış hayatların kırgın taraflarına. Güz sancısı çekecek zamanımız dahi yok her şey masmavi gök altında kırık bir yaşamdır mevsimleri elinden alınmış. Güz gelir ölüm renginde suskunca yerleşir anılarımın sararmış taraflarına. Sancılanır bütün kelimeler, sözcüklerin üzerine abandıkça abanır hafif ve serin esen kuzey rüzgârı. Doğa mahmurlaşır çiçeklerin üzerinde yaz ölüme serenat dizer, kıyısız acıların meyve vermemiş sahilinde bir bir düşer hayatın tik tak sesleri, dalgalar sahile vurmadan öykünür bulutların denizlerde yıkanmamış yüzüne, yaz son nefesini vermek üzere tenimizin üzerinde tepelenir durur. Güz sancısı başlamıştır doludizgin giden yazın kucağında, gölgelerin güneşten kavrulmuş yüzlerine uzayan bir zaman giydirilmiştir ikindi vakti, ağaçlar kuşların göç vaktinde gökyüzüne doğru yavaş yavaş atar üstünden yük gibi gelen giysilerini. Güney rüzgârları kendi siperlerine çekilmeye, göç vaktinin en derin zamanında güney yamaçlarına yuva kurmaya başlamış, güneşin yakıcı ışığının üzerinde vakur fakat yenilmişlik edasıyla yeşil tonlarda göç etmişti. Güz yazın yeşermiş bedenini serin yerlerinden kemirmeye, güneşin sararmış renklerini yaprak ve bitkilere nakşetmeye başlamıştı. Bir koşturmacadır gök kubbenin altında göçmen kuşlarda, yuvalarının son rötuşlarını yapmışlar dönecekleri günün şarkısını mırıldanarak kanatlarındaki ritme uyarak havalanmışlardı. Güz sancısı kuş yüreklerine vurmadan, ürkek bakışları ele vermeden son şarkılarını bir serçenin kanatlarının altına bırakıp gitmişlerdi, bozulmuş mevsimlerin hüzünlerini yanlarına alarak.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ne vakit bu kalp ağrısı, hüzün sancısı dinecek…Mustafa Cilasun | Mustafa CİLASUN | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 11 Ağustos 2013 21:04 |
Bebeğiniz gaz sancısı çekiyorsa.. | KuM TaNeSi | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 0 | 08Haziran 2009 22:54 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|