|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Ene Garip,Açılış Tarihi: 25 Kasım 2012 (21:08), Konuya Son Cevap : 25 Kasım 2012 (21:08). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
25 Kasım 2012, 21:08 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 20682 Üyelik T.:
08 Ekim 2012 | uryan uryan Var imdi miskin Yunus uryan olup gir yola Yüz çakallı gelir ise yalıncağı soyamaz (Bizim Yunus) Tasavvufa meraklı, özüne hasret, kendini arayan dostlarda haftalardır gözlediğim soru, üzerine yoğunlaşılan konu aynı: “Bilgimizi Nasıl Yaşama Dönüştüreceğiz?!..” “Bu iş nasıl yaşanacak?” sorusuna cevap vermeden önce “Bu işe nasıl girilecek, girerken neler olacak?” diye sorsak sanırım daha yerinde olur. Tabii çoğumuz kendimizi olayın içinde yıllarımızı verdik diye gördüğümüz için, en azından mesafe kat ettik diye kabul ettiğimiz için, nasıl başlanacak sorusu işimize gelmiyor. Ne var ki, nasıl yaşanacak sorusunun cevabı büyük ölçüde nasıl başlanacak sorusunun cevabında saklı. Bu sahada kendinizi bir mevkide, bir mertebede, epeyce de yol almış farz ettiğiniz an, düştüğünüzün resmidir! Hepimiz öğrenciyiz ve hepimiz yolcuyuz! Yol çok uzun. Çünkü yol ebediyete akıyor. Durağan bir hedef olsa varacağımız; egonun vitamin tadında mikropları başarı ve kazanç kavramlarına odaklanabilirdik. Durağan bir hedefi yok bu yolun, devran dönüyor, sistem işliyor, her an yeni şanda prensibince seyr-i alem an be an devam ediyor!.. Evet, çok uzun bir sohbetle şu sıcakta sizi yormak istemem. Kısa ve öz tutalım elden geldiğince. Nasıl başlanacak?.. Cevap: SOYUNACAKSINIZ!.. Üstünüzde ne varsa çıkaracaksınız! Çırılçıplak kalana dek!.. Niçin? “Giyinik olsak, hani üşütür yada rüzgara çarpılırsak hasta oluruz, birkaç parça kalsa!” Hayır, hepsini çıkaracak, bir parça kalmayasıya soyunacaksınız!.. Niçin? Cennet giyiniklerin meskenidir dostlar! Örtülülerin, perdelilerin yaşamıdır cennet. İstediğin cennetse, istediğin ticaret yaparcasına ibadet etmekse, hiçbir şeyi çıkarmana gerek yok! Öylece, üzerindekilerle devam edebilirsin. Yok eğer talebin; hakikatine varmaksa, soyunacaksın! Nelerden? Kendini tanımladığın ne varsa onlardan! Ben anneyim! Ben babayım! Ben mesleğinde uzmanım. Benim ilmim var! Benim prensiplerim var! Ben ilkeli insanım! Ben şuralıyım! Ben filan yola baş koydum! Vesaire vesaire… Başı BEN, sonu M ile biten ne kadar şey varsa çıkaracaksın dostum! İlk planda iyi, ahlaki, kabul görmüş olsa da, atacaksın! Çıkaramazsam ne olur mu diyorsun? Yola girmişsen iki seçenek dışında tercih yoktur: - Ya soyunursun! - Yada zorla soyarlar! … Yıllar evveldi. Katıldığım bazı dost meclislerinde tanışırken tahsilimi söyler, tevazu kılığında örtülü bir gururla “İlahiyat Fk. mezunuyuz naçizane” derdim. Bizi çok seven bir büyüğümüz şöyle uyarmıştı: “Tahsilini her yerde söylemek zorunda mısın?” Anlayamadık hikmetini. Devam ettik aynı alışkanlığa. Öyle sahneler geldi ki, ilahiyat okumayanlardan din öğrendik!.. Hem de ne öğrenme! Onların bildiği ayetleri hatırlamamak, onların indiği kadar derine inememek, ezik ezik eziyordu benliğimi. Ve bugün, değil tahsil, meslek söylemek; adımı söylemeye korkuyorum. İlmin zekâtını görev bilmesem, bu sütunlarda arz-ı endam etmeyi de çok istiyor değilim… Neyse bırakalım beni de şu soyunma işini az daha konuşup toparlayalım. Başlığa URYAN kavramını çektik. Osmanlı Türkçesinde ve Tasavvuf literatüründe çıplak demek Uryan! Giyinik gelen hakikat kapısından içeri alınmıyor. İki yol var dedik, ya gönüllü soyunacaksın örtülerden, yada zorla soyacaklar! Kim soyacak?.. Önüne gelen hayat sahneleri!.. Birileri değil!.. Düşmanların değil. Zaten hala kafanda karşıdakiler, zarar verenler, düşmanlar, darbe vuranlar, aleyhine davrananlar varsa, bu işe girme dostum. Dön git, ibadetine devam et, takvanı güçlendir. Önüne gelen hayat sahnelerinde, eşim- dostum- yakınlarım dediklerin var ya, işte onlar yapacak sana bu iyiliği. Önceleri canın acıyacak biraz. Anlayana kadar, iyilik ettiklerini fark edene kadar epey kıvranacaksın. Anladığında, sevineceksin. Fark etmek; ateşi gül, narı nur eyler çünkü. Ben titizim mi dedin? Bilesin ki; karşına pasaklı, disiplinsiz, lakayt şahıslar çıkacak! İlmim var, uzmanım mı dedin? Hazır ol, öyleleri çıkacak ki, okutacaklar seni! Hiç de kendine denk görmediklerin, paha biçilmez ilimler serecek önüne. Disiplinli, planlı, düzenlisin öyle mi?.. Seyret, kimler geliyor yanına. Değerlerin, kutsalların, vazgeçilmez bağların var öyle mi?.. Hepsini yıkmak için etraf seferber olacak! Deliye döneceksin önce. Ama sonra? Benlik depremi geçtikten sonra teşekkür edeceksin onlara. Tabii fark edebilmişsen… Kısacası dostum; iki tür öğrenme var bu seyirde; - Ya Lütuf yollu öğrenir, alınmadan, gönüllü verirsin! - Yada Mekr yollu öğrenir, vermesen de bir bir alınışını acı acı seyredersin! Elbisesiz dışarı çıkılmaz, diye öğrendin. Burada içerisi dışarısı yok ki, yanına çıkılacak başkaları olsun!?.. Kimlik, bağ, aidiyet, mensupluk adına ne varsa soyunacaksın dostum! “Nelerden soyunacağımı, neleri bırakacağımı henüz kestiremiyorum” diyorsun değil mi? İpucu verelim. Karşına çıkan ve içimi acıtıyor dediğin sahneler var ya! Kızdıkların var ya! Hangi yönüne doğru kazma vuruyorlar dikkatle bakıver! Yumruklar nerene çalışıyor, fark ettiğinde, orayı ver gitsin! Verdiğin an, koparken biraz acı çeksen de azap duymazsın artık!.. Malum, soyunmadan yıkanılmaz! Kirliler atılmadan arınılmaz! Bırak, ortalıkta eskiiiiiciiiii diye bağıranlar çok zaten, ver gitsin. Verdiğin kadar güvendesin. Çıplaksan, bil ki kimse bir şey alamaz senden. Yok ki, neyini alacaklar? Bağlanmadın ki, neyini koparacaklar?.. Ne diyordu Bizim Yunus? Var imdi miskin Yunus uryan olup gir yola/ Yüz çakallı gelir ise yalıncağı soyamaz (Miskin Yunus, şimdi soyunarak yola gir / Yüz eşkıya gelse de çıplağı soyamaz) İşte sır burada! Soyunmuşsan, emniyettesin! Alacak bir şey bulamayacak şeytan! Bir başka sır daha ister misin?.. Soyunabilmiş, her şeyi atabilmişsen, bil ki giyindirileceksin yenilerle! Neden mi? Burası kesret alemi dostum, kimseyi kendi haline bırakmazlar. Sen hiç sokağa çırılçıplak fırlayanı çarşıda kendi haline bıraktıklarını gördün mü? Tutar, mutlaka giydirirler! Sıcak yer, temiz elbise getirirler, hiç merak etme! Sohbet biraz acı ve karamsar oldu diyorsan, işte bu da işin müjdeli yanı. Uryan olarak yola çıkmayı göze alanları ehlinin sözleri ile selamlayalım: Sen, "sen"liğini bırak!.. Ben, "ben"liğimi! "Sen"siz, "ben"siz olalım!. "Hiç"likde buluşalım!... Mehmet DOĞRAMACI
__________________ Hüzünle titreyen gönüle ince bir âh dokunur, Kalbi kırık olanın kalbine Allah dokunur... |
Konu Sahibi Ene Garip 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
selamün aleyküm | Dua Bölümü | Ene Garip | 15 | 6563 | 11 Nisan 2013 11:35 |
kabir sualleri | Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader | Ene Garip | 0 | 1934 | 01 Nisan 2013 03:02 |
kimi dinleyim | Soru Cevap Arşivi | zambak... | 14 | 6230 | 22 Mart 2013 10:28 |
Annenin ilk 11'i | Komik Paylaşımlar | mehmet akif2 | 4 | 2044 | 22 Ocak 2013 22:28 |
dini bilmeceler :) | Yarışmalar/ Bilgi Yarışmaları | Mihrinaz | 8 | 4285 | 20 Ocak 2013 21:02 |