|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 11 Nisan 2008 (02:26), Konuya Son Cevap : 02 Ocak 2012 (19:01). Konuya 8 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
11 Nisan 2008, 02:26 | Mesaj No:1 |
Tin Suresinin Meal Ve Tefsiri Tin Suresinin Meal Ve Tefsiri TİN SURESİNİN MEAL VE TEFSİRİ -1- Tin suresi Kur’an’ın 95’nci suresidir. Sekiz ayetten oluşan ve Mekke de inen surelerdendir. Mekke de inen bu sure, şu iki konuyu ele alır. 1-Yüce Allah’ın insan nevini değerli kılmasından, 2-Hesap ve Cezaya inanma hususundan bahseder. Sure dört mukaddes şeye (incir, zeytin, Turi Sina ve emin belde olan Mekke’ye) yemin ederek başlıyor ve muhatabı önemli bir şeyin söyleneceğine dikkat çektiriyor. Sonra insanın en güzel kıvamda yaratıldığından ve yaratılış gayesini yerine getirmediğinde aşağıların en aşağısına düşeceğinden bahsediyor. O güzel şekilde yaratılan insanın iman ve ameli Salih’le devam edeceğini bildiriyor. Sure müminlere mükâfat ve kâfirleri cezalandırmak suretiyle adaletle muamele edeceğini açıklayarak sona eriyor. Şimdi surenin ayetlerini tek tek ele alalım. “İncire ve zeytine andolsun ki,” (Yemin ederim ki) bu bir yemindir. Yani incire ve zeytine yemin ederim ki. Yüce Allah bereketli oldukları ve çok yararları bulunduğu için yemin etti. İbn-i Abbas (r.a) derki; bu, yediğimiz ve yağını çıkardığımız incir ve zeytindir. Hakikaten bu ikisinin faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Şimdi isterseniz önce bu iki meyvenin yararlarına bir göz atıp, sonra İkrime (r.a)’ın ayetin bu kısmıyla alakalı olan yorumuna geçelim. İNCİRİN FAYDALARI İncir hoş bir meyve, latif bir gıda ve çabucak hazmedilir. Aynı zamanda ilaçtır. İnsanın tabiatını yumuşatır. Balgam söker ve böbrekleri temizler. Mesanedeki kumların atılmasını sağlar. Beden şişmanlatır. Karaciğer ve dalakta kapalı olan damarları açar. Sütle kaynatıldığında ses kısıklığına iyi gelir. Kalbe ferahlık verir. Sindirim organı sancılarını giderir. İncirde şeker organik asitler, sabit yağ ve vitaminler (A,B,C) vardır. (Yeni Rehber Ansiklopedisi, c–10, s–90) ZEYTİNİN FAYDALARI Zeytin güzel bir katıktır. Zeytin, yağından faydalanılan bir meyvedir. Aydınlatmada ve tıpta kullanılır. Zehirlere karşı faydalıdır. İnsanın içini sürdürür ve asalak yaşayan kurtçukları düşürür. Deriyi yumuşatır ve ihtiyarlamayı geciktirir. Zeytinin tuzlu suyu, yanık yerin şişmesini önler ve diş etlerini sertleştirir. Zeytinin yaprağı kızarıklığa, karıncalaşmaya, kirli yaralara, kurdeşen hastalığına fayda sağlar ve terlemeyi engeller. Zeytin ağacı uzun ömürlüdür ve 200–300 sene yaşaya bilir. Peygamberimizde yılda bir defa vücudunu zeytinyağıyla yağlardı. Zeytin ve yağının bu sayılanlardan daha fazla faydaları vardır. (Tıbbı Nebevi, İbn-i Kayyim el-Cevziyye, s–480) İkrime ( r.a )’de derki; yüce Allah incir ve zeytinin bittiği yerlere yemin etti. Çünkü incir Dimaşk bölgesinde, zeytinde Beyti Makdis’de çok olur. Bu mana daha açıktır. Böylece bu yemin, Allah’ın; vahiy ve semavi emirlerle şereflendirdiği mukaddes yerlere yapılmış bir yemindir. Dolayısıyla, İsa ( a.s )’ın doğduğu, Peygamberlik vazifesini yaptığı ve oradan göğe yükseltildiği mukaddes beldeye; ilahi kitaplardan İncil’in, Tevrat’ın ve Zebur’un indiği o beldelere yemin olsun ki. | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2898 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3640 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3281 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7794 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7261 | 02 Ekim 2012 21:16 |
11 Nisan 2008, 02:26 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tin Suresinin Meal Ve Tefsiri
TİN SURESİNİN MEAL VE TEFSİRİ -2- “Sina dağına yemin ederim ki.” Musa ( a.s )’ın Rabbi ile konuştuğu o ağaçlı ve meyveli dağa yemin olsun ki. “Şu emin beldeye yemin ederim ki.” İçine girenlerin canları ve malları konusunda güvende oldukları emin beldeye, yani şehirlerin anası Mekke’yi Mükerremeye yemin ederim ki. Çünkü Kâbe cahiliyet döneminde de, İslam döneminde de insanlığa emniyet ve güven telkin etmiştir. Al-i İmran suresinin 97. ayetinde “…oraya giren emniyette olur.” İşte böyle bir emin beldeye ve kıyamete kadar insanlar için bir hidayet ve rehber olan Kur’an’ın indiği Mekke şehrine yemin ederim ki. Sonuç olarak şunu diyebiliriz: Hz. İsa ( a.s )’nın doğduğu ve İncil’in indiği zeytin ağaçlarıyla kaplı Beyti Makdise. İncir ağaçlarıyla kaplı ve Peygamberler diyarı olan Dimaşk bölgesine. Hz. Musa ( a.s )’nın Rabbi ile konuştuğu, Tevrat’ın indiği bölgeye ve Turi Sina’ya. Hz. Muhammed’in doğduğu, Peygamberliğe başladığı, Kur’an’ın indiği vahyin merkezi ve medeniyetin beşiği olan o beldelere yemin ederim ki. Bu dört bölgeye yeminlerden sonra Allah ( c.c ) asıl konuya dikkatimizi çekiyor. Oda insanın en güzel kıvamda yaratılması olayıdır. “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” Gerçekten biz insan cinsini en güzel yani, olması gereken kıvamda yarattık. Dış ve iç şekli güzel, boyu düzgün, uzuvlar birbiriyle uygun ve boya göre orantılı; bilgi, beceri, anlayış, kavrayış, akıl erdirme, iyiyi kötüyü ayırma, konuşma, düşünme ve edep sıfatlarıyla yarattık. “Ahseni takvim”den maksat: En güzel biçimde ve eşsiz bir yaratılışta yarattık demektir. Burada şu hususa da dikkatlerimiz çekiliyor ve satır aralarının iyi okunmasının gerekliliği vurgulanıyor. Biz insanı en güzel biçimde yarattık derken; erkeği en güzel şekilde yarattık demiyor. İnsan cinsini en güzel kıvamda yarattık. Dolayısıyla kadın erkek eşitliğinden de bahsediyor. Fiziki yapıları farklılık arz etse de her ikisinin birbirlerinden çok farklı yönleri vardır. Kadının fizik olarak erkekten güçsüz yaratılışı, onun evde dövülme ya da sövülme sebebi asla olamaz. Aksine onun güçsüz oluşu toplum tarafından korunma ve saygı duyulma sebebidir. Allah kadın ve erkeği işlevleri ve sorumlulukları bakımından farklı yaratsa bile, neticede Allah katındaki inanç bakımından yükümlülükleri aynıdır. İnsan nevi bütün yaratıklardan üstün yaratılmış ve diğer yaratılan her şey insanoğlunun hizmetine amade kılınmıştır. İnsan kendini küçük görmemeli ve vahyin inşasına muhatap değerli bir varlık olduğunu hiç unutmamalıdır. Hz. Ali (r.a)’yi bu ayet coşturuyor ve insanı tarif ederken şöyle diyor: “Devan kendindendir. İlacın kendindendir. Hastalığın kendindendir. Sen kendini küçük bir şey zannedersin, ama bütün bir kâinat sende toplanmıştır.” Tabiattaki bütün elementler insanın vücudunda mevcuttur. İşte insan böylesine mükemmel bir varlık. “Sonra onu aşağıların aşağısı kıldık.” İnsan Allah’ın kendisine verdiği bunca nimeti unutunca, aşağıların aşağısı durumuna düşüyor. Niçin aşağıların aşağısı kılındı denilirse, cevabımız şu olur. Allah’ın kendisini yarattığı güzel sıfatlarla hareket etmedikleri için aşağıların aşağısına indiler. Şayet insan, kendisine verilen bunca güzel sıfatların gereğini yerine getirip amel etseydi yücelerin yücesi olurdu. Zira o, Allah’ın nimetine şükretmedi. Kendisine verilen bu özellikleri Allah’a itaatte kullanmadı. Cenab-ı hakta onu cehennemin en alt tabakasına indirdi. İnsan zulmüyle dünyada alçalırsa ahirette de alçalır. İnsan imanla yücelir. Eğer iman olmazsa aşağıların aşağısına düşer. Bu gün bu aşağılıkları birçok ülkede çağdaşlık ve uygarlık adına sergilendiğini üzülerek görmekteyiz. Bugün Avrupa’nın birçok ülkesinde erkek erkeğe evlenmenin serbest olduğu, çıkardıkları kanunlarıyla yasallaştırılmıştır. İşte bu aşağılıktır. Çocuk yaştakilerin seks tuzağına düşürülüp pazarlandığı ve bunun bir sektör olduğu dünyamızda birileri kalkıp ta medeniyetten bahsedemez. Bu aşağılığı yaşayan ve yaşattıranların uygarlıktan, medeniyetten ve çağdaşlıktan dem vurmaları; kendi aşağılıklarından haberi olmayan zavallılardan başkası değildir. Dünyada aşağılık bir hayat yaşayan, ahirette de cehennemin en alt derekesine atılacaktır. Çünkü dünyada sergilenen tüm aşağılıklar yaratılış gerçeğine yani, sünnetullaha aykırıdır. Gelin şimdi hep beraber ahirette yükseleceklere bakalım. |
11 Nisan 2008, 02:27 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Tin Suresinin Meal Ve Tefsiri
TİN SURESİNİN MEAL VE TEFSİRİ -3- “Ancak iman edenler…” Allah’a saf ve katıksız bir imanla inananlar. Yaratıcı, yaşatıcı ve yönetici olarak sadece yüce kudreti bilen ve ona boyun eğenler yükselecektirler. Burada özellikle “iman eden” değil de “iman edenler” denilmesinin birçok sebepleri vardır. Ama biz burada sadece bir hususuna dikkatinizi çekelim. Oda şu: Yeryüzünde izzetli ve onurlu yaşamanın, emperyalistlerin sömürüsünden uzak kalmanın, aç kurtların yemi olmaktan ve terörizmin kurbanı olup onların emellerine hizmet etmekten kurtulmanın tek yolu cemaat halinde yaşamaktır. İmanımızı ancak bu halde koruyabiliriz. Sağlam bir imana sahip olduktan sonra, bizden imanın göstergesi olan Salih amel isteniyor. Çünkü kul iman ettikten sonra Cenab-ı Hak, hadi kulum imanını amelinle ispat et. Salih amel: İman sözleşmesinin hayata geçirilişidir. Bir başka deyişle, dünya ve ahirete yönelik değerli işler üretmenin ve ortaya koymanın adıdır. Kısaca Kur’an’a göre yaşamaktır. Bugün bizler Salih ameli, sadece namaz, oruç, zekât ve hac olarak anlıyoruz. Hâlbuki: Yoldan bir taşı kaldırmak Salih ameldir. Müslümanların birbirlerine yardımı Salih ameldir. Müslüman’ın kardeşine tebessümü hem sadaka hem de Salih amel olarak değerlendirilir. Müminin din kardeşine duası Salih ameldir. İslam’ın helal ve haram kavramındaki sınırı gözeterek yaşamak Salih ameldir. En güzel şekildeki yaratılışın gereği olarak yaşamak ve dünyaya gönderiliş gayesinin bilinci içerisinde olmak Salih amel işlemektir. İman edip ve onun icrası olan güzel işleri yapanlara, Mevla Teâlâ sonsuz mükâfatlar vereceğini ayetin devamında şöyle beyan ediyor: “Onlar için kesintisiz mükâfat vardır.” Bu mükâfat hem dünyada hem de ahirette kesintisiz devam edecektir. Bizlere kendisini tanıma ve iman etme bahtiyarlığını vermesi bir mükâfattır. <FONT face="Times New Roman"><FONT size=3>Peygamberimize ümmet kılması bir mükâfat değil midir? İslam dininin bir mensubu olmak bir mükâfat değil midir? Kur’an talebesi olmak bir mükâfat değil midir? Terörist olmamak bir mükâfat değil midir? Hülasa namaz, oruç, hac, zekât, cömertlik, merhamet ve yardım severlik dünyada bize verilen bir ikramiye değil midir? Elbette bir ikramiyedir. Ama bugün bu ümmetin bazı ikramiyeleri imanın sağlam, amelin düzgün olmayışından kesintiye uğramıştır. Bu ikramiyelerin kesintisiz verileceği Allah tarafından garanti altına alınmasına rağmen böyle olması, günahlarımız ve gafletimizdir. Kesilen ikramiyelerimiz ve mükâfatlarımız şunlardır. 1-Nusret (yardım) ikramiyesi. 2-Fetih ikramiyesi. 3-Bereket ikramiyesi. Şimdi bu kesilen ikramiyeleri başlıklar altında kısaca inceleyelim. Nusret (yardım) ikramiyesi. Üzerimize düşen vazifeleri yapmadığımızdan Allahın yardım kanalları kesildi. Bu yardım kanallarının kesilmesine sebep ise, günahlarımız ve gafletimizdir. Yaşadığımız ülkeyi göz önüne alalım. Örtülerinden dolayı okula alınmayan kız çocukları, namaz kıldığı için amiri tarafından irticacı diye fişlenip atılanlar, andıçlarla iftiraya uğrayıp mağdur olanlar ve yeşil sermaye diye ayrım yapılıp dışlananlar bu memlekette kan ağlıyor. Yine şöyle bir İslam coğrafyasına baktığımızda; Çeçenistan, Filistin, Afganistan, ırak ve diğer yerlerdeki Müslümanlar kan ve gözyaşı içerisinde. Müslümanlar hendek savaşı sırasında, savaşın çetin geçmesinden dolayı gözleri yılmış, canları boğazlarına gelmişti. Peygamberimize gelip: Ya Rasulallah! “Allah’ın yardımı ne zaman” demişlerdi. Allah Rasulü de, ikindi namazından sonra Allah’a dua ediyor ve ardından bir rüzgâr bir fırtına kopuyor ve kâfirlerin çadırları allak bullak oluyor. Müslümanlar böylelikle zaferi elde ediyorlar. Bugün bunca zulme rağmen hala Allah’ın yardımını göremiyorsak, bunda biz Müslümanların kusur ve ihmali olduğunu hiç unutmayalım. Çünkü Allah müminlere yardım edeceğini Rum suresinin 47. ayetinde beyan ediyor. Buyuruyor ki: “…Müminlere yardım etmek bizim üzerimize bir hak olmuştur.” Bu ayet bize büyük bir müjdedir. Biz üzerimize düşeni yaptığımızda Allah yardımını gönderecektir. Hiçbir mümin bu iltifatı ilahiyyeden ümidini kesmemelidir. Çünkü her şeye gücü yeten kadiri mutlak olan Allah vadinden dönmez. Fetih ikramiyesi. Allah’ın kullarına olan yardımının neticesinde her türlü zorluklara karşı açılan rahmet kapıları da bir bir kapanmıştır. Hepimiz biliyoruz ki; Allah’ın yardımı geldiğinde açılamayacak kapı, geçilemeyecek vadi ve aşılamayacak hiçbir dağ yoktur. İslam tarihinde bunun birçok örneğini görebiliriz. Mekke’de başlayan kutlu dava Medine’de devlete kavuştuktan sonra, müminlerin inanç ve gayretiyle gönülleri fethetme adına geniş topraklara ulaşmıştır. Osmanlı imparatorluğu döneminde ise İslam toprakları daha da genişlemiş ve viyana kapılarına kadar dayanmıştır. Müslümanlar bu seferleri beldeleri fethetmek için değil, gönülleri fethetmek için yapmışlardır. Allah da yardım ve fetih kapılarını ardına kadar açıp kullarına yardım etmiştir. Bugün sanki ardına kadar açık olan kapılar, günahlarımız yüzünden bir bir yüzümüze kapanmış ve tüm ilahi ihsanlardan mahrum kalmış durumdayız. Şairin dediği gibi: “Eskiden ünümüz vardı Asya’da Avrupa’da / Şimdi sıkışıp kaldık küçücük bir karada. Gönülleri fethetmeyi terk edince, beldeleri bir bir kaybettik. İdeallerimizi beş paralık arzu ve dünyalıklarımıza satınca, hem dünyamızı hem de ahiretimizi mahvettik. Bereket ikramiyesi. Tasdik ve ikrarımızı eyleme dönüştürüp her halükarda yüce yaratıcıya hamd ve teşekkür etmeyince, Allah’ta üzerimizden bereketi kaldırdı. Aslında bireysel ve toplumsal birikimimiz olmasına rağmen; paylaşma, yardımlaşma ve kanaat gibi yüce değerlerimizi kaybettiğimizden dolayı yoksulluk içerisinde yaşıyoruz. Bunun tek nedeni, bireysel ve toplumsal doyumsuzluğumuz yani açgözlülüktür. Yoksa Türkiye’nin tarıma açık toprakları Türkî’ye gibi bir ülkeye daha bakar. Bu yeraltı ve yer üstü zenginlikleri tüm Müslüman ülkeler için söyleyebiliriz. Cezayir böyle, Fas böyle, Arabistan böyle, Sudan böyle ve birçok altın yataklarıyla kaplı Afrika ülkeleri böyle… Ama buna rağmen Müslüman ülkelerin ekserisi yoksulluk, sefalet, iç karışıklık, ekonomik ve siyasi çekişmeler yüzünden kan ağlıyor ve bir türlü kendilerine gelemiyorlar. Sebebi: Gelin birlikte Rabbimize kulak verelim. “O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, bizde ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik” (A’raf, 7/96) buyurmaktadır. Yani Müslümanlar nefislerine ve şeytana uymada son derece ileri gidip peygamberlerinin uyarılarını da dikkate almayınca, Allah’ta, o azan toplumlar için yerin ve göğün bereket kapılarını kapatıverdi. İnşallah bundan böyle günahlardan arınır, gaflet uykusundan uyanır ve yeniden bir diriliş gerçekleştiririz. Ve böylece yeniden üzerimize kapanan yardım, fetih ve bereket kapılarını açar, hem dünyamızı hem de ahiretimizi kurtarırız. |
11 Nisan 2008, 21:52 | Mesaj No:4 |
Cvp: Tin Suresinin Meal Ve Tefsiri
sağolaınız ecrin hocam bizlere ne kadar da faideli bilgiler vermektesinizRabbim ilminizi artırsın selam ve dualarımla
| |
07 Eylül 2008, 22:49 | Mesaj No:7 |
Cvp: Tin Suresinin Meal Ve Tefsiri
kuran da üzerine yemin edilen şeyler dikkatimi çekmiştir.tin suresi de böyle surelerden biri...burada özellikle üzerine yemin edilen mekke, güvenilir şehir, kalplerin huzur bulduğu şehirlerin anası... birde iki kavram var tin suresinde: ehseni tegviimm, yani Allahın insanı olabileceklerin en mükemmeli şeklinde yaratılması, gerek fiziki, gerek iç dış güzellik, akıl ,anlama yetisi, sorumluluk gibi özelliklerle bezesi şeklinde açıklanabilir. bir de esfele safilin var...buna gelince yaratılmışların en aşağısı, aşağıların aşağısı. bu kavram bazı tefsirlerde hayvanlardan da aşağı bir mertebe olarak nitelendirilmektedir. hal bu iken, eşrefi mahluk olmak ta bizim elimizde, esfele safilin olmakta...iki potansiyel de her insanda mevcut.ama meylimiz, fıtratımız yaratılmışların en şereflisi olmaya doğruudur.iş ki, bunu bilip bu doğrultuda yol almak...
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Mal ve Evlat İmtihanı ENFAL Suresinin 28. Ayet/medineweb | MusabBinumeyr | Konular İle İlgili Ayetler | 1 | 08 Şubat 2019 21:41 |
A râf Sûresinin 46. - 49. âyetlerinde bahsedilen A’râf ehli kimlerdir? | Belgin | Kur'ân-ı Kerim Genel | 1 | 07 Şubat 2010 23:15 |
Bakara Suresinin Temel Mesajları | Yitiksevda | Kur'ân-ı Kerim Genel | 0 | 21 Kasım 2009 01:09 |
vakıa suresinin meali.(ali bulaç) | inzar | Tefsir Çalışmaları | 14 | 31 Temmuz 2009 14:00 |
vakıa suresinin fazileti | akgün | Kur'ân-ı Kerim Genel | 2 | 06 Nisan 2008 00:43 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|