|
Konu Kimliği: Konu Sahibi nurşen35,Açılış Tarihi: 30Haziran 2015 (17:18), Konuya Son Cevap : 13 Şubat 2016 (12:29). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
30Haziran 2015, 17:18 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | Türk İslam Edebiyatı 6. Ünite Özeti Türk İslam Edebiyatı 6. Ünite Özeti XVI- XX. YÜZYIL Türk İslam Edebiyatı, Türklerin İslam'ı kabul etmelerinden başlayarak , klasik olarak değişikliğe uğramadan Tanzimat Dönemine ve oradan da çeşitli değişiklerle günümüze kadar ulaşan din ağırlıklı edebi ürünlerle müellif ve şairleri inceleyen bir bilim dalıdır. Bu alanında ilk kaynakları Kur'an-ı Kerim ve hadislerdir. Ayrıca diğer kaynakları da Kısas-ı Enbiya, Tasavvuf, devrin ilimleri ve İran Edebiyatıdır. Eski Türk Edebiyatı , İslam kültürü ve İran edebiyatı etkisiyle Anadolu'da XIII. yüzyıldan başlayarak klasik dönemin sona erdiği Tanzimata kadar olan zamandır. Türk İslam Edebiyatı ise Türklerin Müslüman olmalarından başlayarak günümüze kadar gelen zamandır. Eski Türk Edebiyatı, manzum eserlerde İran şiirinin bütün geleneklerini benimsemiş ve onu kendisine yegane örnek almış olan eserler bu edebiyatın ilgi alanıdır. Türk İslam Edebiyatı ise bu dönem içerisinde meydana getirilen eserlerde bir ayrıma gitmez ve hepsini kendi bünyesinde kabul eder. XVI. yüzyıl Osmanlı'nın en güçlü olduğu ve hemen her alanda mükemmeliyete eriştiği dönemdir. XIX. yüzyılın ortalarında klasik dönem sona ermiş , Tanzimat ve Yeni Türk Edebiyatı dönemleri başlamıştır. Divan şiiri geleneğinin tekrar başlaması, eski edebiyatımızın kaynaklarından yararlanarak yeni ve modern tarzda eser veren şairlerin edebiyatımızda görülmesi 1950'den sonraki yıllara rastlar. Hisar, Büyük Doğu , Diriliş, Edebiyat , Türk Edebiyatı, Dergah, Yedi İklim ve Hece gibi edebiyat dergileri gelenekten beslenen şair ve yazarların ürünlerinin yayınlandığı dergilerdir. XVI. YÜZYIL Divan edebiyatı ve şiir için XVI. yüzyıl bir ihtişam dönemi, bir altın çağıdır. Bu yüzyılın usta şairleri ; Fuzuli, Baki, Zati, Hayali, Nev'i , Hayali Bağdadi 'dir. Fuzuli : Divan-ı Leyla vü Mecnun Baki : Sultanü'ş - Şuara Lamii Çelebi : Şevahidü'n -Nübüvve , Nefehatü'l -Üns , Risale-i Tasavvuf ve Hüsn-i Dil Fuzuli, Taşlıcalı Yahya , Lamii Çelebi ve Kara Fazlı mesnevi tarzında eser yazan şairlerin başında gelmektedir. Hz. Peygamber'in (sav) fiziki yapısı, tavrı ve ahlakı hakkında hadislerden derlediği esasları genişleterek mesnevi tarzında kaleme Hilye Hakani Mehmed Bey'e aittir. Bu yüzyılda Edirneli Nazmi ve Tatavlalı Mahremi adlı bu iki şair aruzla yazdıkları bazı şiirlerde, Arapça ve Farsça kelime ve terkip kullanmayarak Türk-i-basit adını verdikleri bir tarz oluşturmuş ve sade Türkçe ile şiir yazmışlardır. M. Fuat Köprülü'nün '' Milli Edebiyatın İlk Mübeşşirleri'' diye vasıflandırdığı ve haklarında makale yazdığı bu iki şairden biri olan Tatavlı Mahremi, Türk-i basit hareketinin öncüsü kabul etmektedir. Ayrıca M. Fuat Köprülü, Tatavlalı Mahremi için milli edebiyat tarihinde ona ayrı bir yer verilmesinin gerektiğini vurgulayarak şöyle demiştir: '' Her nereden mülhem olursa olsun, önce Türk-i basit ile şiirler yazdığından, milli lisan ve edebiyat cereyanının adeta ilk müjdecisi sayabileceğimiz bu şair için Milli Edebiyat tarihimizde çok mühim bir yer ayırmak mecburiyetindeyiz'' XVII. YÜZYIL XVII: Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselişinin hemen ardından gelen bozgun, yenilgi ve iç karışıklıklarla siyasi ve ekonomik gücünü giderek kaybetmeye başladığı duraklama dönemidir. Dönemin en önemli gelişmesi musiki alanında olmuştur. Bayati makamındaki Mevlevi bu dönemde bestelenmiştir. Edirneli Derviş Mustafa Dede, Zakiri Hasan Efendi, Bezcizade Mehmed Muhiddin ile Kovacızade Mehmed Efendi bu yüzyıldaki dini musikinin gelişmesinde büyük katkısı bulunanlardandır. Hafız Post'un öğrencisi olan Itri ise devrin üstad şahsiyetlerindendir. Divan edebiyatında , 1603 yılında klasik devir sona ermiş, onun yerine ''Sek-i-Hindi'' diye yeni bir akım başlamıştır. Türk edebiyatı, bu dönemde gazel ve kaside alanında altın çağını yaşar. Bu yüzyılın kaside temsilcileri ; Nef'i , Nabi Şeyhülislam Yahya , Naili , Neşati , Bahai, Fehmi Kadim , Sabit , Nadiri'dir. Bu dönemde yazılan mensur edebi eserlerin başında '' Şuara Tezkireleri'' yer almaktadır. Dönemin nesir alanındaki temsilcisi Evliya Çelebi'nin '' Seyahat-name''sidir. Ayrıca Syer-i Veysi ve Keşfü'z-zu eserler bu dönemde kaleme alınmıştır. Koçi Bey, 1631'de telif edilip IV. Murad'a sunduğu 22 adet lahiyadan oluşan Risale'sinde yöneticilerin zülüm etmekten kaçınmalarına dair şunları söyler: '' Memalii İslamiyye'den bir memlekette zerre kadar bir ferde zulm olsa ruz-ı cezada müluktan sual olunur.... Küfr ile dünya durur, zulm ile durmaz. Adalet tul-ı ömre sebebdir ve intizam-ı ahval-ı fukara padişahlara mucib-i cennettir'' Bu dönemde birçok divan şairide tasavvufun etkisi altındadır. İlahi aşkı temiz bir dil ve uslüpla anlatan Şeyhülislam Yahya, halvetiye tarikatına bağlı yoğun hayallere , orijinal mazmunlara ve güçlü bir söyleyişe sahip Naili, divan ve hilye-i enbiya sahibi Edirne, Muradiye mevlevihanesi şeyhi Neşati Ahmed Dede dönemin tasavvuf etkisindeki başlıca divan şairleridir... XVIII. YÜZYIL XVII. yüzyıl, divan edebiyatı bir hazırlanma ve geçiş devri, XVIII. yüzyıl ise verim devridir. Bu dönemin en belirgini Nedim'in öncülüğünde başlayan Mahallileşme Akımı'dır.... Divan Edebiyatının iki önemli ismi Nedim ve Şeyh Galip hece vezniyle türküler kaleme alarak Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatı arasındaki bağları güçlendirmiştir. Edebiyatımız , İran edebiyatının tesirinden kurtularak kendi benliğine kavuşmuş ve mahallileşmiştir. İstanbul Türkçesinin başta gelen temsilcisi ve büyük şairi Nedim'dir. Şeyh Galip ise, Sebk-i Hindi akımının ve bu dönemin en güçlü temsilcisi ve şairidir. Bu yüzyılda anılması gereken diğer şairler ; Nazim Yahya, Sünbül-zade Seyyid Vehbi , Nahifi Süleyman, Fıtnat Hanım, Koca Ragıp Paşa , Endurunlu Fazıl ve Süruri'dir. Dönemin önemli mutasavvıf şairlerinden ikisi Bursalı İsmail Hakkı ile Erzurumlu İbrahim Hakkı'dır... XIX . YÜZYIL XVIII. yüzyılda divan edebiyatı en büyük üstadlarını vermişti. Şeyh Galib, İran'ın neo-klasik şiirini Türkçede örneği görülmemiş bir tarzda kullanılmış ve başarıyada ulaşmıştır. Kadise , gazel, mesnevi nazım şekilleri işlenmiştir. Bu yüzyılın başında Arapça'dan Firuzabadi'nin el- Kamusu'l - muhit'ini , Farsçadan Burhan-ı Katı isimli lügatleri dilimize çeviren Mütercim Asım'dır.. Keçeci-zade İzzet Molla , divanında güçlü bir divan şiiri temsilcisi olmakla beraber, Mihnet-keşan isimli mesnevisinde İstanbullu ile taşralının görüş, düşünüş, anlayış , hatta anlatış özelliklerini belirtmiştir. Bu yüzyıl , Batı tesirindeki Türk edebiyatı karşısında Divan edebiyatının gerilemeye yüz tuttuğu dönemdir. Bu dönemin nesir yazarları : Şani-zade Ataullah ile Mütercim Asım ve Esad Efendi'dir. XX. YÜZYIL XIX. yüzyılın ortalarında edebiyatımıza daha önceden kullanılmayan yeni tür ve şekiller girmeye başlamış ve edebiyatımız klasik tür ve nevilerin dışında eserler vermeye başlamıştı. Tanzimat , Servet-i Fünun , Edebiyat-ı Cedide gibi adlarla devam eden edebiyatımız, XX. yüzyılda Milli Edebiyat akımıyla devam etti. XX. yüzyılın ortalarına kadar Mehmed Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Asaf Halet Çelebi Türk -İslam edebiyatı sahasında eser veren şairlerdir... Ayrıca Yahya Kemal Beyatlı , geleneğe uygun ve tasavvufi neş'eyle eser veren şairdir... XX. yüzyılda aruz veznini kullanarak geleneğe uygun şiirler kaleme alan ve Divan teşkil eden mutasavvıf şairlerde bulunmaktadır. Erzurumlu Muhammed Lütfi, Osman Kemali, Şeyh Halid, Mustafa Fehmi Geçeker, Darendeli Osman Hulusi bunlardan birkaçıdır... Necip Fazıl'ın Esselam- Mukaddes Hayattan Levhalar adlı eseri, Hz. Peygamberimiz (sav)'in hayatının devrelerini konu alan 63 ayrı şiirden oluşan manzum siyer diyebileceğimiz modern bir mesnevidir... Necip Fazıl'ın başlattığı bu hareketin diğer temsilcisi Sezai Karakoç'tur... Sezai Karakoç , Leyla ile Mecnun tarzıyla yazmış olduğu eserler edebiyat geleneğimizin yeniden inşası yolunda örnekler meydana getirmiştir. Diriliş Dergisini de 1960 'da kurmuştur.. Hisar, Türk Edebiyatı ve Dergah dergileri de önemli dergilerdendir... [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] hazırlayan nurşen35..
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Gündem Korona Aşısı | Gündem/ Manşetler | Esma_Nur | 6 | 1498 | 10 Aralık 2020 12:20 |
DHBT Muhteşem Özetler | DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler | nurşen35 | 4 | 2274 | 08 Aralık 2020 18:40 |
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | nurşen35 | 1 | 982 | 08 Aralık 2020 17:46 |
TENKİD | Serbest Kürsü | nurşen35 | 0 | 867 | 08 Aralık 2020 12:44 |
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... | Namaz-Abdest-Teyemmüm | nurşen35 | 0 | 1000 | 04 Aralık 2020 13:56 |
13 Şubat 2016, 12:29 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | Cevap: Türk İslam Edebiyatı 6. Ünite Özeti Türkler’in İslâm’ı kabul etmelerinden başlayarak Tanzimat Dönemi’ne ve oradan da çeşitli değişiklerle günümüze kadar ulaşan din ağırlıklı edebî ürünlerle müellif ve şairleri inceleyen bir bilim dalıdır. ilk kaynakları Kur’ân-ı Kerîm ile hadislerdir Kısas-ı Enbiyâlar ve Tasavvuf devrin ilimleri, yerli malzeme ve İran Edebiyatı da bu edebiyatın diğer kaynaklarıdır. Türk-İslâm Edebiyatı, Eski Türk Edebiyatı yaygın adıyla Divan Edebiyatı’ndan bazı farklarla ayrılan bir edebiyattır. Eski Türk Edebiyatı Anadolu’da XIII. yüzyıldan başlayarak klasik dönemin sona erdiği Tanzimat’a kadar gelen, Türk şair ve müelliflerinin oluşturduğu bir edebiyattır. Türk-İslâm Edebiyatı ise Türklerin müslüman olmalarından başlayarak günümüze kadar gelir Birincisi tarihi temel alırken, ikincisi dini merkez kabul eder. Her iki alanın ortak çalışma sahası Anadolu’da XIII. yüzyıldan Tanzimat Edebiyatı Dönemi’ne kadar olan dönemdir XVI. Yüzyıl Osmanlı’nın en güçlü olduğu ve hemen her alanda mükemmeliyete eriştiği dönemdir XV. Yüzyılın ortalarından itibaren edebiyatımız kurallarıyla, remiz ve mazmunlarıyla klasik bir hale gelmiş ve XVI. yüzyılda zirve şairlerin eserleri edebiyat dünyamızda kendilerini göstermişlerdir. Osmanlı’nın duraklama ve gerileme dönemleri diğer alanlara olduğu kadar edebiyatımıza da yansımıştır. XVII. yüzyıldan itibaren edebiyatımızda görülen bu duraklama XVIII. yüzyılın iki büyük şairi Şeyh Gâlib ve Nedim ile bir soluk almışsa da XIX. yüzyılın ortalarında klasik dönem sona ermiştir. XX. yüzyılın başlarında aruz Mehmet Akif, Yahya Kemal gibi şairlerce mükemmeliyete ulaşmışsa da hece karşısında hayatiyetini devam ettirememiştir. Şekil açısından olmasa da içerik açısından Divan şiiri geleneğinin tekrar başlaması, eski edebiyatımızın kaynaklarından yararlanarak yeni ve modern tarzda eser veren şairlerin edebiyatımızda görülmesi 1950’den sonraki yıllara rastlar bu dönemin dergileri Hisar, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Türk Edebiyatı, Dergah, Yedi İklim, Hece XVI. YÜZYIL Divan edebiyatı ve şiiri için XVI. yüzyıl bir ihtişam dönemi, bir altın çağı mesâbesindedir Bu yüzyılın başta gelen şairleri, ·Âzerî lehçesiyle şiir yazan bütün Türk ülkesinde tanınan, sevilen ve okunan, şiirdeki kudret ve şöhretleriyle yaşadıkları çağı aşan Fuzûlî ·gazelde ileri giden ve İstanbul Türkçesi’ni genel bir şiir dili hâline getiren Bâki ·geniş hayal gücüne sahip olan Zâtî ·aşk ve rindâne hayatın usta sözcüsü Hayâlî ·sâde diliyle Nev‘î ·insan ruhunu tahlilde gerçekten başarılı olan tenkitçi ve terkîb-i bendleriyle isim yapmış olan Rûhî-i Bağdâdî (ö. 1605) bu yüzyılın usta şairleridir. Fuzûlî Divan’ı, Leylâ vü Mecnûn mesnevisi ile önem arz ederen, devrinin “sultânü’ş-şuarâ”sı olan Bâki Divan’ı ile, Câmî-i Rûm lâkabıyla anılan Lâmii Çelebi (ö. 1532) Şevâhidü’n- Nübüvve, Nefehâtü’l-Üns Tercümesi, Risâle-i Tasavvuf ve Hüsn-i Dil gibi eserleriyle şöhret bulmuştur. Hz. Peygamber’in fizikî yapısı, tavrı ve ahlâkı hakkında hadislerden derlediği esasları genişleterek mesnevî tarzında kaleme aldığı Hilye’siyle Hâkânî Mehmed Bey Bu yüzyıl, nesir alanında da önemli temsilcileri olan bir yüzyıldır. Tezkire alanında Sehî Bey (ö. 1548), Lâtîfî (ö. 1582), Âşık Çelebi (ö. 1572), Kınalızâde Hasan Çelebi (ö. 1603), Beyânî (ö. 1597) ve Ahdî (ö. 1593); tarih alanında Lütfi paşa, Hoca Sadeddîn (ö. 1599), Gelibolulu Mustafa Âlî (ö. 1600) ve Kemâlpaşazâde (ö. 1534); denizcilik alanında Seydi Ali Reis (ö. 1562) ve Pîrî Reis (ö. 1554); münşeât alanında Feridun Bey (ö. 1583) Osmanlılarda nesrin birdenbire gelişmesinde yardımcı olmuşlardır. Bu yüzyılda, Edirneli Nazmî (ö. 1555) ve Tatavlalı Mahremî (ö. 1535) Bu iki şair, aruzla yazdıkları bazı şiirlerde arapça ve Farsça kelime ve terkip kullanmayarak Türkî-i basit adını verdikleri yeni bir tarz oluşturmuş ve sâde Türkçe ile şiir yazmışlardır. Arûzla öztürkçe şiir yazmanın güçlüğü ve bu veznin Türkçe’ye uygulanabilmesinin mümkün olmayışı, diğer yandan, şairlik yönlerinin zayıf olması nedeniyle,Türkî-i basit hareketini bir heves olmaktan öteye götürememişlerdir M. Fuat Köprülü milli edebiyatın ilk mübeşşirleri diyerek TÜRK-İ BASİT HAREKETİNİN KURUCUSU OLARAKTA KABUL ETTİĞİ TATAVLALI MAHREMİ İLE EDİRNELİ NAZMİ HAKKINDA MAKALE yazmıştır AŞIK ÇELEBİ TATAVLALI MAHREMİ İÇİN BASİT BİR NAMESİ VARDI ELFAZ TEŞBİHAT TEMSİLATI TÜRKİDİR İÇİNDE ARABİ VE ACEMİ YOKTUR demiştir ·İbrahim Gülşenî (ö. 1534), ·Ahmed Sârbân (ö. 1546), ·Muhyiddin Üftâde (ö. 1580), ·Şah Hatâyî (ö. 1524), ·Vâhib Ümmî (ö. 1595), ·Pir Sultan Abdal (ö.1590), ·Hâşimî Emir Osman (ö. 1595), ·Şemseddin Sivâsî (ö. 1597), ·Kul Himmet ·ve Muhiddin Abdal bu dönemin mutasavvıf şairlerindendir. XVII. YÜZYIL XVII. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun bozgun, yenilgi ve iç karışıklıklarla siyasi ve ekonomik gücünü giderek kaybetmeye başladığı duraklama dönemidir Nihat Sami Banarlı bu dönemi anlatırken şöyle demektedir: “Bir cemiyette idarî, medenî ve ictimâî hayat ileri ise sanat ve edebiyat hayatı da ileridir, diyen Edebiyat Tarihi’nin bu asırda yanıldığı görülür: XVII. asırda idarî ve ictimaî hayattaki gerilemenin edebiyat hayatına tesiri olmamıştır XVII. yüzyıl, ilim ve fikir adamları ile sanatkârlar açısından oldukça zengin bir görünüm arz eder. Bu dönemde, mimarî, musikî ve edebiyat alanlarında önemli temsilciler yetişmiştir. Dönemin en önemli gelişmesi musikî alanında olmuştur. Mûsikî, en parlak yıllarından birini Sultan IV. Murad’ın saltanatı sırasında yaşamıştır. Başta Mevlevîlik olmak üzere bütün tekkelerde dinî mûsikîmizin her formunda eserler verilmiştir. Bayatî makamındaki Mevlevî âyini bu dönemde bestelenmiştir ·Edirneli Derviş Mustafa Dede, ·Zâkirî Hasan Efendi, ·Bezcizâde Mehmed Muhiddin ·ile Kovacızâde Mehmed Efendi bu yüzyıldaki dinî mûsikînin gelişmesinde büyük katkısı bulunanlardandır. Hafız Post’un öğrencisi olan Itrî ise devrin üstad şahsiyetlerindendir şiirde de en gelişmiş bir dönemdir. Dönemin padişahlarından ·III. Murad “Murad, Muradî”, ·III. Mehmet “Adnî, Muhammed”, ·I. Ahmet “Bahtî”, ·II. Osman “Fârisî”, ·IV. Murat “Murâdî” ·IV. Mehmet “Vefaî” mahlaslarıyla şiir yazan birer şairdirler. Divan edebiyatında, 1603 yılında klasik devir sona ermiş, onun yerine “Sebk-i Hindî” diye isimlendirilen yeni bir akım başlamıştır Türk edebiyatı, bu dönemde gazel ve kasîde alanında altın çağını yaşar. ·Kasîde ustası Nef‘î (ö. 1635)’yi, ·hikemiyât şairi Nâbî (ö. 1712)’yi, ·samîmî edâlı Şeyhülislâm Yahya (ö. 1644) ·ve Sebk-i Hindî akımının ilk temsilcileri olan Nâilî (ö. 1666) ·ile Neşâtî (ö. 1674) bu yüzyılın usta şairleridir. Bunlardan ayrı ·Bahâî (ö. 1654), ·Fehîm-i Kadîm (ö. 1648), ·Sâbit (ö. 1712) ·ve Nâdirî (ö.1626) de ilk akla gelen diğer şairlerdir. Dönemin önemli hamse yazarları ·Gani-zâde Nadirî (ö. 1626), ·Nev‘î-zâde Atâyî (ö. 1635), ·Nergisî (ö. 1635), ·Müftî Aziz (?) ve Hulvî Mahmud mensur edebî eserlerin başında “Şuarâ Tezkireleri” yer almaktadır. Tamamı yedi adet olan bu tezkireler şunlardır: 1.Sadıkî’nin Mecmau’l-Havâs, 2.Riyâzî (ö. 1644)’nin Riyâzu’ş-Şuarâ, 3.Kaf-zâde Fâizî (ö.1622)’nin Zübdetü’l-Eş‘âr, 4.Rızâ (ö. 1671)’nın Tezkire-i Şuarâ, 5.Yümnî (ö. 1662)’nin Tezkiretü’ş-Şuarâ, 6.Âsım (ö. 1675)’ın Zeyl-i Zübdetü’l-Eş‘âr 7.ve Güftî (ö. 1677)’nin Teşrifâtü’ş-Şuarâ’sıdır. Nesir alanında sâde ve süslü eserler verilmiştir. Bu yüzyılın nesir ürünleri olarak ·bir tarafta Evliya Çelebi (ö. 1682)’nin Seyâhat-nâme’si, ·diğer yanda ise Veysî (ö. 1628)’nin Siyer-i Veysî’si vardır. 1631’de telif edip IV. Murad’a sunduğu 22 adet layihadan oluşan Risale’ koçi beye aittir Tezkireci ·Sadıkî, Yümnî (ö. 1662), ·Riyâzî (ö. 1644), ·Kaf-zâde Fâizî (ö. 1622), ·Rızâ (ö. 1671), ·Âsım (ö. 1675) ·ve Güftî gibi isimleri sayabiliriz XVII. yüzyıl tekke mensupları ile medreselilerin birbirlerini suçlayarak hararetli münakaşalara giriştikleri bir dönemdir Dönemin tasavvuf etkisindeki başlıca divan şairleri ·Şeyhülislâm Yahya, ·Nâilî, ·divan ve hilye-i enbiya sahibi Edirne, ·Muradiye mevlevihanesi şeyhi Neşati Ahmet Dede dir. Bu asırda yaşayan önemli mutasavvıf şairler ·Hüseyin Lâmekânî (ö. 1624), ·Aziz Mahmud Hüdâyî (ö. 1628), ·Ankaravî İsmail Efendi (ö. 1631), ·Abdülmecid Sivâsî (ö. 1639), ·Abdülahad Nûrî (ö. 1650), ·Akkirmanlı Nakşî (ö. 1651), ·Oğlan Şeyh İbrahim (ö. 1655), ·Elmalılı Ümmî Sinan (ö. 1657), ·Sarı Abdullah Efendi (ö. 1660), ·Fenâyî (ö. 1665), ·Sun‘ullah Gaybî (ö. 1676), ·Niyazi Mısrî (ö. 1693) XVIII. YÜZYIL Divan edebiyatı, XVIII. yüzyılda her alanda usta şairlerini vermiştir. Bu yüzden XVII. yüzyıl bir hazırlanma ve geçiş devri, XVIII. yüzyıl ise verim devridir. Nazım ve nesir alanında önemli eserler verilmiştir. III. Ahmet ve III. Selim’in de sanatçı kişilikleri sayesinde edebi hayat canlı kalmıştır. Nedim’in öncülüğünde başlayan Mahallileşme Akımı’ bu dönemin en belirgin özelliğidir Şiirin merkezi Bağdat’tan İstanbul’a taşınmıştır Divan Edebiyatı’nın iki önemli ismi Nedim ve Şeyh Galip hece vezniyle türküler kaleme alarak Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatı arasındaki bağları güçlendirmişlerdir Daha önce XVI. yüzyılda Edirneli Nazmi ve Tatavlalı Mahremi’nin de ortaya attıkları ama başaralı olamadıkları bu düşünce XVIII. yüzyıla damgasını vurmuştur Edebiyatımız, İran edebiyatının tesirinden kurtularak kendi benliğine kavuşmuş ve mahallîleşmiştir Şeyh Gâlib (ö. 1799) Sebk-i Hindî akımının ve bu dönemin en güçlü temsilcisi ve şairidir Bu yüzyılda anılması gereken diğer şairler ise ·Nazîm Yahya (ö. 1727), ·Sünbül-zâde Seyyid Vehbî (ö. 1736), ·Nahîfî Süleyman (ö. 1738), ·Koca Râğıb Paşa (ö. 1763), ·Haşmet (ö. 1768), ·Fıtnat Hanım (ö. 1780), ·Esrâr Dede (ö.1796), ·Enderunlu Fâzıl (ö. 1810), S ·ürûrî (ö. 1814), gibi şairlerdir XVIII. yüzyıl tasavvuf şiirinde Lale Devri’nin etkisiyle genel olarak bir duraklama söz konusu olmuştur Dönemin önemli mutasavvıf şairlerinden ikisi Bursalı İsmail Hakkı (ö. 1724) ile Erzurumlu İbrahim Hakkı (ö. 1772)’dır. XIX. YÜZYIL Artık Türk divan edebiyatının ekseni İran değil, Batı dünyası veya Fransız edebiyatı idi. Türk edebiyatı, İran edebiyatından nasîbini aldığı kadar, bu edebiyattan, Fransız edebiyatından da alacaktı. Arapça’dan Fîrûzâbâdî (ö. 817/1414)’nin el- Kâmûsu’l-muhît’ini, Farsça’dan Burhân-ı Kâtı‘ isimli lügatleri dilimize çeviren Mütercim Âsım (ö. 1819)’ı görüyoruz Mahallîleşme cereyanının hızla ilerlemiş ve gelişmiştir Enderunlu Vâsıf (ö.1824), örnek alıp taklit ettiği eskiyi giyim-kuşama, kadın konuşmalarına, mahallî tabirlere varıncaya kadar yerlileştirerek döneminin özelliklerini tespit ediyordu. Keçeci-zâde İzzet Molla (ö. 1829) da, divanında, güçlü bir divan şiiri temsilcisi olmakla beraber, Mihnet-keşân isimli mesnevîsinde İstanbullu ile taşralının görüş, düşünüş, anlayış, hatta anlatış özelliklerini belirtmiş, bize, henüz sosyal hayatımızda ele alınıp incelenmemiş fakat, incelenmeye hazır bir belge vermiştir Bu yüzyıl, Batı tesirindeki Türk edebiyatı karşısında Divan edebiyatının gerilemeye yüz tuttuğu dönemdir. Artık, önceki yüzyıllar gibi usta şair ve yazarlar yetişmemekte, son demlerini yaşamaktadır Daha sonra yetişecek ve Tanzimat dönemini temsil edecek olan Şinâsî (ö.1871), Ziya Paşa (ö. 1880), Nâmık Kemâl (ö. 1888) gibi şairler ise, Divan edebiyatını çok iyi bilen ve o kültürle yetişen kişiler olmakla beraber, yüzyıllarca devam eden Divan edebiyatının yıkılışına zemîn hazırlayan ve yardımcı olan kişilerdir. XX. YÜZYIL XIX. yüzyılın ortalarında edebiyatımız klasik tür ve nevilerin dışında eserler vermeye başlamıştır. Tanzimat, Servet-i Fünûn, Edebiyat-ı Cedide gibi adlarla devam eden edebiyatımız, XX. yüzyılda Milli Edebiyat akımıyla devam etti. XX. yüzyılın ortalarına kadar, ·Mehmed Akif Ersoy, ·Yahya Kemal Beyatlı, ·Asaf Halet Çelebi (ö. 1958) gibi bir kaç şairi istisna edersek, Türk-İslâm edebiyatı sahasında eser veren şair sayısı oldukça sınırlıdır. Cumhuriyet sonrasında yeni estetik anlayışın tesiriyle eskiye ait ne varsa kötülenmeye tabi tutulmuş, özellikle klasik edebiyatla ilgili olumsuz bir hava oluşturulmuştur Ağustos 1930’da Ankara’da düzenlenen Türkçe ve Edebiyat Muallimleri Kongresi’nde klasik şiirimizin lise ders müfredatından çıkarılması hususunda Ahmet Hamdi Tanpınar bir önerge vermiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Nihat Özön ve Abdülbaki Gölpınarlı gibi klasik şiirimizi çok iyi bilen ve o kültürle yetişmiş olan edebiyatçılar tarafından savunulan bu görüş toplantı sonunda oy çokluğuyla reddedilmiştir Geleneksel edebiyatın yeniden ve fakat öncekinden farklı bir tarzda gündeme gelişi Necip Fazıl (ö. 1983) ile başlar. Necip Fazıl, Nur Harmanı isimli eseriyle geleneksel edebiyatımızdaki manzum kırk hadis türünü yeniden gündeme getirmiştir . Necip Fazıl’ın Esselâm –Mukaddes Hayattan Levhalar- adlı eseri Hz.Muhammed’in 63 yaşında vefat etmesi dolayısıyla Hz. Peygamber’in hayatının devrelerini konu alan 63 ayrı şiirden oluşan manzum siyer diyebileceğimiz modern bir mesnevîdir. Necip Fazıl’ın çıkarmış olduğu Büyük Doğu mecmuası (1943), özellikle ikinci dönemi olan 1945’ten sonra geleneğin dirilişi anlamında önemli bir görev üstlenmiştir. Necip Fazıl’ın başlatmış olduğu bu hareketin ikinci ismi ise hiç şüphesiz Sezai Karakoç’tur. Şiirinde kullanmış olduğu sembollerle geleneği güne ve geleceğe taşıyan Sezai Karakoç, Leyla ile Mecnun gibi modern anlamda mesnevi tarzında yazmış olduğu eserler ve denemeleri, hikaye ve monografileriyle edebiyat geleneğimizin yeniden inşası yolunda örnekler meydana getirmiştir. Kurmuş olduğu Diriliş dergisi (1960) gençlerin yetiştiği bir okul olmuş, Diriliş Yayınları ile de Türk-İslâm edebiyatının günümüzdeki örneklerini vermiştir. Türk-İslâm edebiyatının XX. yüzyıldaki üçüncü adımı ise Maraş’ta başlayan ve Nuri Pakdil’in Ankara’da çıkardığı Edebiyat dergisi (1969) etrafında devam eden edebî harekettir. Hazırlıklarına 1949 yılı sonlarında “eski şiirimizden millî kültür ve edebiyatımızdan kopmadan yeni ve güzel bir şiir sergilemek o yıllarda şiirimizi çıkmaza sokanlara ve yozlaştıranlara karşı çıkmak ve tavır almak” parolasıyla başlanan Hisar dergisi ilk sayısını 16 Mart 1950'de yayımlamıştır. F. Köymen (Alıntı)
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Türk islam edebiyatı 5.7.8.9.10. ünite özetleri | HİRA | Türk İslam Edebiyatı | 6 | 17 Mayıs 2016 15:15 |
Türk İslam Edebiyatı 2013 Tek Ders Sınavı | nurşen35 | Türk İslam Edebiyatı | 3 | 01 Mart 2016 22:30 |
Türk İslam Edebiyatı ünite özetleri ve çıkmış sorular | MERVE DEMİR | Türk İslam Edebiyatı | 12 | 27Haziran 2015 12:47 |
Türk İslam Edebiyatı Sınav Soruları | f_kryln | Türk Dili ve Edebiyatı Tarihi | 0 | 01 Kasım 2013 16:51 |
Türk İslam Edebiyatı Ünite Özetleri 8- 9-10.üniteler | Medineweb | Türk İslam Edebiyatı | 2 | 29 Eylül 2012 21:22 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|