Yüksek müsaadelerinizle
Benzim safran gibi sarardı... Boynum büküldü, çene düştü... Beden mezarında sıkıştım kaldım...Ey ruhu darlıktan kurtaran, rahata kavuşturan! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar! Hz. Muhammed’i gözleyen gözüm, gamınla sana müştakım diyor “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” ayetinin sırrı, gel de o dağınık saçlar arasından yüzünü göster!” Ey azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her şeyi bilen gönül! Gel! Dünyada mevcut bütün canlar, sana karşı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar Halbuki sen, cansın, canlar canısın, cansız beden ne işe yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermiştim Gel, ey sevgili gel de simdi sana canımı da vereyim! Ey sevgili, ilacım da sensin, çarem de sensin Yüz parça olmuş gönlümün nuru da sensin, çaresiz gönlümde senden başka ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Ne olur Gel artık!
İşte hâli, her dem hata ve isyan olan fakirin, yağmurdan sonra Hakk’ın rahmetinin tuğyân ettiği Ramazan-ı Şerif’te, haremi pâkinden niyâzı o dur ki:
Mevlam, cümlemizi, Resulu efendimizin şefkat nazarıyla gelen şifâ, hidâyet ve rahmetiyle buluşturup huzur içinde vuslat-ı ilâhîye koşan bahtiyar kullarından eylesin!
Muhabbet-i Ehli beyt-i Mustafa üzerlerimize sâyebân,
Vakt-i şerif, sebeb-i gufran, aleme bayram olan Cuma, Mâh-ı Nebi olan Şaban-ı Şerif, ömür ve şahsiyetlerimiz, ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola, aşk ola, aşk ile dola, Aşkullah, Muhabbettullah, Marifetullah, Şevkullah ve Zikrullah gönüllere nakşola erenler
Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun,
sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun
Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle
Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim
BİR ÜMİT.........