Ey nurcular! Dinleyin bakalım
Üstad Said-e Kurdi Molla Said, Molla Said-i Meşhur, Said-i Nursi, savunduğu ve dillendirdiği hakikatleri seslendirmeye cesaret edemeyen ve başlarını deve kuşu misali kuma gömerek duyarsız bir nesil haline gelen Nur! culara ithaf olunur:
Ey Asuriler ve Keldanilerin cihangirlik zamanında öncü, kahraman askerleri olan arslan Kürtler! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız. Yoksa vahşet sahrasında vahşet ve gaflet sizi boğacaktır.
"Hikmet-i İlahi" denilen, kainat merkezinin nizamı ve telgraf hattı gibi bütün aleme uzanmış ve dağılmış Nurlu İlahi Kanun'un esası olan İlahi Hikmet, ufukların ötesinden kader elini kaldırmış, size emrediyor ki: "Parçalanmışlık sonucu su gibi damla-damla olmuş hamiyet ve kuvvetinizi, İslamiyet'in milliyet fikri ile 'bir ve beraber' ediniz. Atomların birbirini çektiği gibi (siz de birbirinize yapışıp) milli ve umumi bir gücü teşkil ederek Kürt gibi büyük bir kitleyi küre gibi çeviriniz. İslam güneşinin ışıklarına bağlı olmanın ölçüsü ile de umumi düzeni (oluşturup) muhafaza ediniz.
(Divan-ı Harbi Örfi, Hatime İçtima-i Reçeteler )
“…Sakın, sakın! Dünya cereyanları, özellikle siyaset cereyanları ve bilhassa “dışarıya” bakan cereyanlar sizi ayrılığa atmasın. Karşınızda ittihat (yekvücut) etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin
“Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek” Rahmani yerine (Allah muhafaza) “Siyaset için sevmek, siyaset için buğz etmek” şeytani ilkeye dönüşüp, melek gibi bir hakikat kardeşine düşmanlık ve elhannas (şeytan ve şer taifesi) gibi bir siyaset arkadaşına sevgi ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen ortak eylemesin.
Evet, bu zamanda siyaset, kalpleri ifsat (kötülüğe sevk) eder ve asabi ruhları azap içinde bırakır. Kalbin selâmeti ve ruhun dinlenmesini isteyen adam, siyaseti bırakmalı.
Kastamonu Lahikası
“Zalimlere sakın sempati duymayın/meyil etmeyin; yoksa ateş size de dokunur.”
(Hud, 13)
Evet, hak ve hakikat ve din ve adalet hesabına olmadığına ve belki inat ve ırkçılık damarı ve menfaat-i cinsiye(kendisi gibi olanların çıkarını) ve nefsin benliğine dayanan, dünyada örneği bulunmayan gaddarcasına bir zulüm hesabına olduğuna kesin bir delil şudur ki:
Bin masum çoluk çocuk, ihtiyar, hasta bulunan bir yerde, bir iki düşman askeri bulunmak bahanesiyle bombalarla onları mahvetmek ve sosyal sınıflar akımları içinde, burjuvaların en dehşetli bağlıları ve Sosyalistlerin ve Bolşeviklerin en aşırıları olan anarşistlerle(hiçbir kayıt ve kural tanımayanlarla) ittifak etmek ve binler, milyonlar suçsuzların kanlarını heder etmek ve bütün insanlara zarar olan bu savaşı devam ettirme ve barışı reddetmektir.
İşte böyle hiçbir adil kanuna ve insaniyete ve hiçbir hakikat ilkesine ve hukuka uygun gelmeyen boğuşmalardan, elbette İslam alemi ve Kur'ân uzak durur. Yardımcılıklarına tenezzül edip zillete düşmez. Çünkü onlarda öyle dehşetli bir firavunluk, bir kendini beğenmişlik hükmediyor; değil Kur’ân 'a, İslâm’a yardım, belki kendine tâbi ve âlet etmekle elini uzatır. Öyle zalimlerin kılıçlarına dayanmaya, Kur’an hakkaniyeti elbette tenezzül etmez.
Ve milyonlarla masumların kanıyla yoğrulmuş bir kuvvet yerine, Kâinat Yaratıcısı’nın kudret ve rahmetine dayanmak, Kur’an bağlılarına farz ve vaciptir. Gerçi zındıka ve dinsizlik o boğuşanların birisine dayanıp ehli diyaneti ezer. O zındıkanın baskısından kurtulmak, onun aksi cereyanına taraftar olmak bir çaredir. Fakat şimdiye kadar o taraftarlık bir menfaat vermeyerek çok zararları dokunmuş.
Hem zındıka, nifak özelliği ile her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip sana düşman eder. Senin taraftarlık sebebiyle kazandığın günahlar, faydasız boynunda kalır. Risale-i Nur şakirtlerinin vazifeleri iman olduğundan, hayat meseleleri onları çok alakadar etmez ve merakla baktırmaz. İşte bu hakikate binaen, değil on üç ay, belki on üç sene dahi bakmasam hakkım var. Sizler baktınız, günahlardan başka ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim?
SAİDE KURDİ RUS KOMUTANA NASIL KARŞILIK VERDİ?
Ruslara esir düşmüş, Tiflis, Kilograf yoluyla Kosturma'ya sevke dilmişlerdir. O'nun yüzlerce örnek gösterilecek kahramanlıklarından birini teşkil eden, Rus Başkumandanına meydan okuması hadisesi de işte bu esareti sırasında cereyan etmiştir.
(Büyük İslam Tarihi) yazarı olan Abdurrahim Bey diyor ki: "Ben Birinci Dünya savaşında Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken Üstad’da o gün esir düşmüştü. O, Sibirya'ya gönderilmiş, en büyük esir kampında idi. Ben de Bakü’nün Nangün adasında idim. Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Üstadın önünden geçen Nikola Nikolaviç'e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldamıyor, Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahane ile önünden geçiyor, yine kımıldamıyor. Üçüncü defasında da önünde duruyor. Tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir konuşma geçiyor:
- Beni tanımadılar mı?
- Evet tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çarın dayısıdır. Kafkas Cephesi başkumandanıdır.
- O halde ne için hakaret ettiler!
- Hayır, ben kendilerine hakaret etmiş değilim.
- Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.
- Mukaddesatınız ne emrediyormuş?
- Ben Müslüman alimiyim. Kalbimde iman vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan daha üstündür. Ben O'na ayağa kalksaydım, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için
ben ayağa kalkmadım.
- Şu halde bana imansız demekle benim şahsıma, hem orduma, hem de milletime ve Çara hakaret etmiş oluyor. Derhal Divan-ı Harb Kurulunda sorguya çekilsin.
Bu emir üzerine Divanı Harb kuruluyor. Karargahtaki Türk, Alman ve Avusturya subayları ayrı ayrı Bediüzzaman'a rica ederek başkumandandan özür dilemesi için ısrar ediyorlar.
Verdiği cevap şu oluyor:
- Ben ahiret diyarına göçmek ve Resülullah'ın huzuruna
varmak istiyorum. Bana bir pasaport lazımdır.
Ben imanıma muhalif hareket edemem.
Buna karşı kimse sesini çıkaramıyor. Neticeyi bekliyor. Sorgulama bitiyor. Rus Çarını ve Rus Ordusunu tahkir (hakaret) maddesinden idam kararı veriyorlar. Kararı infaz için gelen bir manga askerin başındaki subaya yüksek bir ağırbaşlılık hali içerisinde,
-Müsaade ediniz 10 dakika vazifemi ifa edeyim, diye abdest alıp iki rekat namaz kılarken
Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben:
- Beni affediniz, sizin bana hakaret için bu hareketi yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanuni muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatın emirleri ile ifa ediyorsunuz. Hükmünüz iptal edilmiş, dini salâhatınızdan (Salihliğinizden) dolayı takdire şayansınız. Sizi rahatsız ettim, tekrar-tekrar rica ediyorum beni affediniz.
Üstad Saide Kurdi hiç bir zaman zalimlere baş eğmemiş biri olarak Müslüman’ın izzet ve onuruna leke sürmediği halde günümüzde Eserlerinden bir kaç sözü cımbız ile çekerek, Yok Peygamberlik iddiası, Yok Eserlerini Kuran gibi gördüğü, Şirke girdiği vb yaftalamaları Üstadın dik duruşunu düşünmeden bir bütün olarak ele almayanlar ne yazık ki gözlerini hakikatlere kapamış ve TEVHİDİ anlayamamışlardır.
Üstad Saide Kurdiyi model olarak aldıklarını iddia eden NurÇular, siz asla Üstadın ortaya koymuş olduğu modele uymuyor, bilakis kendinize uydurmaya çalışıyorsunuz. Rahat bırakın Üstadı o sizin gibi Laik ve Kemalist rejim ile ortak bir yaşam sergilemediği aşikar iken bugün sizler Laikliğin, Kapitalizmin taşeronluğunu yapmaktasınız.
Eğer gerçek manada Üstad'ın benimsediği çizgide olduğunuzu iddia ediyorsanız buyrun sizi de görelim. Yıllarca zindanlarda kalarak onun sergilediği ve pekiştirdiği İmanın kaçta kaçını gösterebilirsiniz. Zihniyetinizin bulanıklığını bari Üstadın adına kullanarak fındık bıyıklarınız ile Allah razı olsunlar sözleri ile din satmayınız...
Şunu da belirteyim Kusursuzluk yalnıza Allah'a mahsustur. Üstad beşerdir hata yapması olağandır ama binlerce doğrusunu es geçip hataları ile meşgul olmak üstada ön yargı ile yanaşmaktır. Üstadın bir çok eserini insanlardan saklayanlar elbet gün gelecek hesabını da vereceklerdir.