|
Konu Kimliği: Konu Sahibi CaferTayar,Açılış Tarihi: 25 Şubat 2008 (17:18), Konuya Son Cevap : 27 Şubat 2008 (00:48). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
25 Şubat 2008, 17:18 | Mesaj No:1 |
muhterem rahmetli hocamızın biyografisi muhterem rahmetli hocamızın biyografisi PROF. DR. MAHMUD ES'AD COŞAN RH.A (14 Nisan 1938 - 4 Şubat 2001) 14 Nisan 1938 tarihinde, Çanakkale'nin Ayvacık ilçesinin Ahmetçe köyünde doğdu. Babası Halil Necâti Efendi, annesi Şâdiye Hanım'dır. Anne ve baba tarafından soyu, Buhàra'dan Çanakkale'ye göç etmiş seyyidlere dayanır. Küçük yaşta iken ailesi İstanbul'a taşındı. 1950'de İstanbul Vezneciler İlkokulu'nu, 1956'da Vefa Lisesi'ni bitirdi. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi Bölümü'ne girdi. Arap Dili ve Edebiyatı, İran Dili ve Edebiyatı, Ortaçağ Tarihi ile Türk-İslâm Sanatı sertifikalarını alarak, 1960 yılında Edebiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı yıl, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi'nde açılan asistanlık imtihanını kazanarak, Klasik-Dinî Türkçe Metinler Kürsüsü'ne asistan olarak girdi. Fakülte yayın komisyonunda iki yıl sekreterlik yaptı. 1965 yılında, XV. Yüzyıl şairlerinden olan Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri konusunda doktora tezi vererek ilâhiyat doktoru ünvanını aldı. 1967-1968 yıllarında Ankara Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu'nda Türkçe ve Hümaniter Bilgiler derslerini verdi. Askerlik görevine Tuzla Piyade Okulunda başladı (15 Ekim 1971). Ağrı Patnos'ta yedeksubay olarak tamamladı (31 Aralık 1972). 1973 yılında, Hacı Bektâş-ı Velî, Makàlât adlı doçentlik tezi ile doçent ünvanını aldı ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü'ne öğretim üyesi olarak tayin edildi. 1977-1980 yıllarında Sakarya Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi'nde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. Yurtdışında çeşitli üniversitelerde misafir öğretim üyeliklerinde bulundu. 1982 yılında, "İbrâhim-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye" isimli takdim teziyle ilâhiyat profesörü oldu. Sosyal ve kültürel faaliyetlere daha fazla zaman ayırabilmek düşüncesiyle, 1987 yılında emekliliğini isteyerek üniversiteden ayrıldı. * * * İlk dînî eğitimini ailesinde gördü. Dedesi İstanbul'da medreselerde ilim tahsil etmiş ve Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddin Hazretleri'ne intisab etmiş bir kimseydi. Çanakkale Savaşı'nda şehid olmuştur. Babası Halil Necâti Efendi, küçük yaşta köyünde hafızlığını tamamladı. Gençliğinde Gümüşhaneli dergâhına mensub Çırpılarlı Hacı Ali Efendi'nin medresesine devam etti. İlk tasavvuf dersini de ondan aldı. Medreseler kapandıktan sonra tekrar köyüne döndü. Şadiye Hanım'la evlendi (1928). Şâdiye Hanım da aynı sülâleden zikir ehli, bilgili bir hanımdı. Bu evlilikten beşi erkek, ikisi kız, yedi çocukları oldu. Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocaefendi, ailenin dördüncü çocuğudur. Halil Necâti Efendi, çocuklarını okutmak amacıyla 1942 yılında İstanbul'a taşındı. Bir süre ticaretle meşgul oldu. O sırada, Şehzâdebaşı Damat İbrahim Paşa Camii'nde Serezli Hasîb Efendi'nin sohbetlerine devam etti. Onun vefatından sonra, Kazanlı Abdül'aziz Efendi'ye intisab etti. Onun Ümmügülsüm Camii'ndeki sohbetlerine katıldı. Abdül'aziz Efendi'nin tavsiyesi ile girdiği müezzinlik imtihanını kazanarak, Fatih Müftülüğü'nde göreve başladı. Abdül'aziz Efendi'nin vefatından sonra (1952), irşad görevini sürdüren Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin sohbetlerine devam etti. Onun yakın dostlarından oldu. Bu münasebetle, Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocaefendi, küçük yaşta hocaefendilerin meclislerinde bulundu, onların maddî ve manevî ilgilerine mazhar oldu. * * * Edebiyat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra, 1960 yazında Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin kızı Muhterem Hanım'la evlendi. Aynı yılın sonbaharında, Ankara İlâhiyat Fakültesi'ndeki asistanlık görevi dolayısıyla Ankara'ya taşındılar. İlâhiyat Fakültesi'ndeki öğretim üyeliği yıllarında, Hocaefendi'nin kapısı herkese açıktı. Öğrencilerin çok sevdiği ve saygı gösterdiği bir kimseydi. Talebe gelir, kapıyı çalar, derdini anlatır, cevabını alır, müsterih bir çehre ile ayrılırdı. Olaylı ve kavgalı zamanlarda öğrencilerin arasına girer, onları akl-ı selime davet eder, kavgaları önlemeye çalışırdı. 1960'lı yıllarda fakültede resmî ders olarak Kur'an-ı Kerim dersi yoktu. Öğrenciler kendi gayretleriyle, Arapçadan, Farsçadan faydalanarak Kur'an-ı Kerim öğrenmeğe çalışıyordu. Bunu gören Hocaefendi, müsait zamanlarında hasbî olarak, isteyenlere Kur'an-ı Kerim ve Osmanlıca dersleri veriyordu. Öğrencilerini bilimsel araştırmalara, master ve doktora yapmaya teşvik ederdi. Öğretim üyeleri arasında saygınlığı vardı. Sahasında söz sahibi idi. Özellikle Türk-İslâm edebiyatında, ilk müracaat edilen kimseydi. Kendisinden önce profesör olmuş hocalar bile, ağır bir parça, çetin bir şiir oldu mu, "Es'ad Bey, şuna beraber bakabilir miyiz?" diye kendisine gelirlerdi. Herkese yardımcı olmaya çalışırdı. İlk yıllar Kurtuluş'ta oturuyorlardı. Daha sonra Kalaba'ya taşındılar (1963). Evlerinin yakınında cami yoktu. Bir mescid açılması için önderlik etti. Daha sonra onun gayretleriyle bir dernek kurulup, cami yeri alındı. Üstte Kur'an Kur'an Kursu, altta cami olmak üzere cami inşaatının yapılmasına gayret etti. Buralarda zaman zaman hadis ve tefsir sohbetleri yaptı. Komşuluk ilişkileri çok mükemmeldi. Bütün yorgunluklarına ve yoğunluklarına rağmen, komşularına da vakit ayırırdı. Karşılıklı ziyaretleşmeler olurdu. Ziyaretlerde tebessümü eksik etmezdi. Ziyaret sırasında, kütüphaneden uygun bir kitap alır, orada bulunanlardan birisine bir yer açtırırdı. Sonra oradan bir miktar okuyarak sohbet ederdi. Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, hemen her yıl Ankara'ya gelir, evlerinde bir süre misafir kalırdı. Ankara'nın çeşitli semtlerinde, çevre ilçelerde sohbetler, ziyaretler olurdu. Bazen da M. Es'ad Hocaefendi'yi de yanına alır, Anadolu'nun muhtelif şehirlerine beraber seyahat ederlerdi. * * * Mehmed Zâhid Kotku Efendi'nin bizzat elinden tutarak kürsüye oturtması ile, İskenderpaşa Camii'nde hadis derslerine başladı (1977). Hafta sonlarında İstanbul'a gidiyor, hadis dersini yapıp Ankara'ya dönüyordu. Mehmed Zâhid Efendi'nin hastalığında, ameliyatında hep yakın hizmetinde bulundu. Son demlerinde de yanıbaşındaydı. Onun arzusu üzerine, 13 Kasım 1980 günü vefatından sonra, cemaatin eğitimiyle ve her türlü meselesiyle ilgilenme, tebliğ ve irşad görevini üstlendi. (5 Muharrem 1401) Tasavvufî nisbeti; hocası Mehmed Zâhid Efendi vasıtasıyla Nakşibendî Tarikatı'nın, Hàlidiyye kolunun, Gümüşhâneviyye şubesidir. Ayrıca Kàdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Mevleviyye, Halvetiyye ve Bayrâmiyye tarikatlarından da irşada me'zundu. Onun döneminde hadis derslerine ilgi daha da arttı. Cemaat yer bulamadığı için camiye ilâveler yapıldı, ders dinlenilecek yerler beş-altı kat genişletildi. Caminin yanındaki eski binalar alınarak camiye katıldı. Ayrıca Ankara, İzmir, Bursa, Sapanca, İzmit ve Eskişehir'de mutad hadis dersleri başlatıldı. Mehmed Zahid Kotku Efendi'nin emri üzerine kurduğu "Hakyol Vakfı"nın çalışmalarıyla bizzat ilgilendi, muhtelif yerlerde şubeler açtırdı. Eğitim ve yardımlaşma faaliyetini yaygınlaştırmak için çalışmalar yaptı. Sanat ve kültürle ilgili çalışmalar yapmak üzere "İlim, Kültür ve Sanat Vakfı"nı, sağlık hizmetleri için "Sağlık Vakfı"nı kurdurdu. Hanımların eğitimiyle ilgili olarak "Hanım Dernekleri"nin; çevre ile ilgili çalışmalar yapmak üzere "İlim, Ahlâk, Kültür ve Çevre Dernekleri"nin kurulmasını ve yaygınlaştırılmasını teşvik etti. Bu çalışmalarla toplu-mun güzel amaçlar için bir araya gelmesini, organize olmasını sağlamaya çalıştı. Vakıflara ait, harabe haline gelmiş birtakım ecdad yadigârı eserlerin tamir ve tecdidiyle ilgilendi. Onların gayesine uygun olarak tekrar faaliyete geçmesini temin etti. (Ahmed Kâmil Tekkesi, Selâmi Mustafa Efendi Tekkesi, Şeyh Murad Efendi Dergâhı, Şadiye Hatun Şifâ Külliyesi... ) Eğitimin yaygınlaştırılması için basın ve yayın çalışmalarıyla ilgilendi. 1983 Eylülünde İslâm dergisi, 1985 Nisanında Kadın ve Aile ve İlim ve Sanat dergisi yayınlanmaya başladı. Daha sonra Gülçocuk dergisi çıkartıldı. Sağlık ve bilimle ilgili konularda ise Panzehir dergisi yayınlandı. Vefa Yayıncılık adına yayınlanan bu dergilerle yakından ilgilendi ve makaleler yazdı. Bu dergiler ilgilendikleri sahalarda kamuoyuna önderlik ettiler. Yayınladıkları yazılarla, araştırma dosyalarıyla ve İslâm dünyasından haberlerle halkımızın bilgilenmesine ve bilinçlenmesine katkıda bulundular. İyimser, ümit verici, yol gösterici yazılarla pek çok hayırlı gelişmelere sebep oldular. Haklarında sempozyumlar, doktora tezleri yapıldı. Bir ara İslâm dergisinin tirajı yüzbini aştı. İslâm ve Kadın ve Aile dergileri, 1998 Haziranına kadar aksamadan yayınlarını sürdürdüler. Kitap yayıncılığı için Sehâ Neşriyat'ı kurdu; çeşitli dinî, edebî, tarihî, kültürel eserler neşredildi. Yayıncılığın geliştirilmesi, haftalık ve günlük yayınlara geçilebilmesi için çalışmalar başlattı. Onun gayretleriyle bir matbaa tesis edildi (Ahsen), dizgi tesisleri kuruldu (Dehâ). Sesli ve görüntülü yayıncılık alanında hizmet etmek, millî ve mânevî değerlerimize uygun yayınlar yapmak üzere, Ak-Radyo (AKRA) adı altında bir müessesenin kurulmasına öncülük etti (1992). Halen İstanbul'dan radyo yayınları yapılmakta; bu yayınlar uydu vasıtasıyla Türkiye'nin her yerinden, Orta Asya'dan ve Avrupa'dan dinlenebilmektedir. Onun teşviki ile Ak-Televizyon adı altında Marmara Bölgesine yönelik bölgesel televizyon yayını başlatıldı (1997). Basın-yayın alanında Sağduyu isimli günlük bir gazete yayınlandı (3 Mayıs 1998 - 11 Temmuz 1999). Kaliteli bir eğitimi temin etmek amacıyla, özel eğitim kurumlarının kurulmasını teşvik etti. Çeşitli illerde ilkokul öncesi, ilkokul ve orta öğrenime yönelik eğitim tesisleri, okullar ve dersaneler kurdurdu. (Asfa) Halka güvenilir bir sağlık hizmeti verilmesi için poliklinikler ve hastaneler açılmasını teşvik etti. Buna bağlı olarak başta İstanbul olmak üzere bir çok ilde sağlık kuruluşları hizmete açıldı. (Hayrunnisâ Hastanesi, Esmâ Hatun Hastanesi, Afiyet Hastanesi...) Yurtdışındaki müslümanlarla diyaloğu sağlamak, ziyaretleri kolaylaştırmak amacıyla İskenderpaşa Turizm (İSPA) adı altında bir seyahat acentası kurulmasına öncülük etti. Bu şirket vasıtasıyla hac ve umre programları, çeşitli yurt içi ve yurt dışı geziler; aile ve eğitim toplantıları düzenlendi. İlmî seviyesi yüksek hocalar yetiştirmek amacıyla İstanbul'da, Ankara'da, Konya'da ve Bursa'da hadis ve fıkıh enstitüleri açtırdı. Buralarda ilâhiyat fakültelerinde okuyan veya mezun olan kimselere, özel hocalardan Arapça, hadis, tefsir ve fıkıh dersleri verdirilmesini temin etti. Sohbet ve vaazlarına yurt içinde ve yurt dışında büyük ilgi gösterilmesi ve çeşitli yerlere davet edilmesi, onun çok seyahat etmesine neden oldu. Avrupa'da, Kuzey Amerika'da, Afrika'da, Orta Asya'da ve Avustralya'da pek çok ziyaretler, vaazlar, sohbetler yaptı; eğitim programlarına katıldı. Her yıl hac ve umre dolayısıyla değişik ülkelerden gelen müslümanlarla görüştü, diyalog kurdu. Hakkı ve hayrı, iyiyi ve güzeli tebliğ etme yönünde şumüllü ve verimli çalışmalar yapmaktan bir an bile geri kalmadı. Çevresini de daima bu tür çalışmalara teşvik etti. 1997 Mayıs'ından itibaren hizmetlerini yurtdışında sürdürdü. 1998 yılında Avustralya'nın Brisbane şehrine yerleşti. Tebliğ ve irşad çalışmalarını Avustralya'nın her tarafına yaygınlaştırdı. Pek çok yerde camiler, kültür merkezleri açıldı. Brisban'daki camide, her gün sabah ve yatsı namazlarından sonra, hadis sohbeti yapıyordu. Radyo sohbetleri yine devam etti. Cuma günleri Ak-Radyo'da yapmakta olduğu hadis sohbetlerine ilâve olarak, salı günleri tefsir sohbetleri yapmaya başladı (29 Eylül 1998). Fâtiha Sûresi'nden başladı. Her sohbette birkaç ayet-i kerime okuyup, izah ediyordu. Vefat etmeden önce yaptıkları son tefsir sohbetinde, Bakara Sûresi 224. ayetine kadar gelmişlerdi. 4 Şubat 2001 (10 Zilkade 1421) Pazar günü, bir cami açılışı yapmak için Grifit şehrine giderlerken, Avustralya yerel saatiyle 12'de (Türkiye saatiyle 04'te) Sydney civarında, Dubbo kasabası yakınlarında geçirdikleri elim bir trafik kazası sonucu, yanında bulunan damadı Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel'le birlikte ahirete irtihal eylediler. Ani ölümleri ailesi, yakınları, sevenleri ve bütün müslümanlar tarafından derin bir üzüntüyle karşılandı. Mübarek naaşları, Sydney'de Auburn Gelibolu Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra Türkiye'ye getirildi (8 Şubat Perşembe). 9 Şubat Cuma günü, Fatih Camii'nde yüzbinlerin iştirak ettiği muhteşem bir cenaze namazından sonra, tekbirlerle, salevatlarla, dualarla, gözyaşlarıyla, Ebû Eyyûb el-Ensàrî Hazretleri'nin kabri civarında, Eyüp Mezarlığında toprağa verildi. Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan Rh.A, doğu dillerinden Arapça ve Farsça'yı, batı dillerinden Almanca ve İngilizce'yi bilmekteydi. Yurt içinde ve yurt dışında çok yönlü sosyal faaliyetlerini, tebliğ ve irşad çalışmalarını vefat edinceye kadar devam ettirdi. Kendisinden sonra bu hizmetleri, emir ve işaretleri üzere oğlu Muharrem Nureddin Coşan üstlendi. Rûhu şâd, mekânı cennetî a'lâ olsun... Yayınlanmış Eserleri 01. Matbaacı İbrâhîm-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiye (1982) 02. Hacı Bektâş-ı Velî, Makàlât 03. Gayemiz (1987) 04. İslâm Çağrısı (1990) 05. Yeni Ufuklar (1992) 06. Çocuklarla Başbaşa 07. Başarının Prensipleri 08. Türk Dili ve Kültürü 09. İslâm'da Nefis Terbiyesi ve Tasavvufa Giriş (1992) 10. Avustralya Sohbetleri-1 (1992) 11. Avustralya Sohbetleri-2 (1994) 12. Avustralya Sohbetleri-3 (1995) 13. Avustralya Sohbetleri-4 (1996) 14. Yeni Dönemde Yeni Görevler (1993) 15. Haccın Fazîletleri ve İncelikleri (1994) 16. Zaferin Yolu ve Şartları (1994) 17. İslâm, Sevgi ve Tasavvuf (1994) 18. Sosyal Çalışmalarda Organizasyon ve Başarı (1994) 19. Güncel Meseleler-1 (1994) 20. Güncel Meseleler-2 (1995) 21. Hazret-i Ali Efendimiz'den Vecîzeler (1995) 22. Hacı Bektâş-ı Velî (1995) 23. Yunus Emre ve Tasavvuf (1995) 24. Başarı Yolunda Sevginin Gücü (1995) 25. İslâmî Çalışma ve Hizmetlerde Metod (1995) 26. Sosyal Hizmetlerde Hanımlar (1995) 27. Ramazan ve Takvâ Eğitimi (1996) 28. Tebliğ ve İrşad Çalışmaları (1996) 29. İslâm, Tasavvuf ve Hayat (1996) 30. Haydi Hizmete!.. (1997) 31. İslâm'da Eğitimin İncelikleri (1997) 32. Tasavvuf Yolu Nedir? (1997) 33. İmanın ve İslâm'ın Korunması-1 (1997) 34. İmanın ve İslâm'ın Korunması-2 (1998) 35. Allah'ın Gazabı ve Rızası (1997) 36. Mi'rac Gecesi (1998) 37. Doğru İnanç ve Güzel Kulluk (1998) 38. Ramazan ve Güzel Ameller (1998) | |
Konu Sahibi CaferTayar 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Hacet kapısın tıklarken | Şiirler ve Şairler | CaferTayar | 0 | 2037 | 13 Eylül 2008 11:34 |
geçmiş zaman aynası | Şiirler ve Şairler | CaferTayar | 0 | 2142 | 13 Eylül 2008 11:29 |
Cuma Günü Selevat Getirmenin Önemi: | Dua Bölümü | Seyyid | 1 | 2494 | 12 Eylül 2008 12:39 |
rahmet katrelerinde bir cuma soluğunda dua | Dua Bölümü | CaferTayar | 0 | 2369 | 12 Eylül 2008 12:31 |
Hayat ve kulluğumuz açısından Ramazan | Cuma-Bayram-Kandiller | CaferTayar | 0 | 2051 | 06 Eylül 2008 13:07 |
27 Şubat 2008, 00:47 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: muhterem rahmetli hocamızın**biyografisi Allah yoluna adadığı hayatını cami yolunda noktalayan adam Esad Coşan Hocaefendi Bundan dört sene önce 4 Şubat 2001'de ajanslara düşen bir haber, dünyanın birçok ülkesinde özellikle Türkiye'de çok sayıdaki insanı derinden sarstı. Gelen haberde Avustralya'da meydana gelen bir kazada Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan Hoca ve damadının vefat ettiği belirtiliyordu. Kimse bu haberi kabul etmek istemedi. Bir yanlışlık olmasını temenni etti. Ama kısa zaman sonra gerçek, hocaefendinin yakınları tarafından 'Prof. Dr. M. Esad Coşan Hocaefendi geçirdiği elim bir trafik kazasında alem-i bekaya irtihal etmiştir. Milletimizin başı sağolsun.' şeklinde duyuruldu. Allah yoluna adanan bir ömür, yine Allah yolunda son bulmuştu. Çünkü hocaefendi ve damadı Prof. Dr. Ali Yücel Uyarel, Dubbo şehrine bir caminin temel atma merasimine gidiyordu. Türkiye için önemli bir şahsiyetin çok uzakta ve gurbette vefat etmesi herkesi derinden etkilemişti. Cenazesi Süleymaniye Camii haziresine, kayınpederi ve şeyhi olan M. Zahid Kotku'nun yanına defnedilmek istendi. Bunun için Bakanlar Kurulu’nun kararı imzalamasıyla medyada büyük bir tartışma başlatıldı ve Süleymaniye'ye defnedilmesi engellendi. Eyüp Sultan Mezarlığı'na defnedilmesine karar verilen Esat Coşan Hocaefendi kayınpederi ve şeyhi olan M. Zahid Kotku'ya komşu olamasa da Eyüp Sultan Hazretleri'ne komşu olma şerefine nail oldu. O gün Fatih Camii, İstanbul tarihinde benzeri görülmeyen muazzam bir cemaati ağırladı. Avluda toplanan binlerce insan vakar ve tevekkül içisinde onu ebedi istirahat gahına uğurladı. Kotku Hazretleri’nin feyziyle yetişti Esad Coşan Hocaefendi, üniversite hocalığından geliyordu. Merhum Mehmed Zahid Kotku Efendi gibi alim ve fazıl şeyhin sohbet ve feyzinden istifade ederek yetişen bir mutasavvıf ve aynı zamanda Mehmed Zahid Efendi’nin damadıydı. Mehmed Zahid Kotku Efendi’nin 13 Kasım 1980 günü vefatından sonra, cemaatin eğitimi ve her türlü meselesiyle ilgilenme, irşad ve tebliğ görevi ona devredilmişti. 1997 yılına kadar sürekli yurtiçi ve yurtdışında çalışmalarını sürdürdü. Yaşanan '28 Şubat' siyasi krizinden önce Türkiye'de hizmet alanlarının tıkandığını sezdi. Bunu çevresindekilere "Ben Türkiye'nin durumunu halatı kopmuş bir asansöre benzetiyorum. Buna engel olunmazsa düştüğünde çok zayiat olacak." diyordu. 28 Şubat’la birlikte medya tarafından diğer cemaat önderleriyle birlikte hedef gösterildi. Bu olayların akabinde Türkiye'den ayrıldı ve çok uzaklara, Avustralya'ya yerleşti ve sağlığında da tekrar dönmek nasip olmadı. Esad Coşan Hocaefendi arkasında gözü yaşlı bir eş, biri erkek üç evlat, oğlunun ismini duyduğunda gözyaşlarını tutamayan yüz yaşına yaklaşmış bir baba bıraktı. Yine bunlar yanında kardeşleri ve yakınlarıyla beraber binlerce manevi evlat derecesindeki gönül dostu da geride kaldı. Şekil ve merasimden çok ruh ve muhtevaya önem verirdi Prof. Coşan, millî-manevî değerlere son derece bağlı münevver bir ilim adamıydı. Aynı zamanda, mensubu bulunduğu Nakşibendi tarîkatının en belirgin özelliklerinden olan, ilmi esas alıp, dînî kurallara sıkı sıkıya bağlanma düsturuna sıkı sıkıya bağlıydı. Aksiyoner, dışa açık, toplum hizmetlerine önem veren, aşırılıklardan uzak, makûl ve mu'tedil bir yapıya sahipti. Şekil ve merasimden çok ruh ve muhtevayı öne çıkaran, dünya-ahiret dengesini gözeten ve muhabbet yolunu benimseyen bir tarîkat anlayışına sahipti. Kendi şahsında ve faaliyetlerinde yüklendiği misyonu liyakatle temsil eden kâmil bir insandı. Bağlı bulunduğu gelenekten kopmadan, çağın ilmî, fikrî, kültürel ve teknolojik şartlarını göz önüne almış ve onları en iyi şekilde değerlendirmek için çaba sarf etmişti. Prof. Dr. Osman Türer: Kardeşlik ve yardımlaşma için tasavvuf kültürünü yaşatmaya çalışıyordu Kendisi de akademisyen olduğu ve üniversitelerde görev aldığı için eğitim camiasında önemli bir yeri var. Onu öğrenciliğinden beri tanıyan ve yakınında bulunan Atatürk Ü. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Türer, Hocaefendi’nin tarikat kültürüne verdiği önemi şöyle anlatıyor: "Hocaefendi, tarihte olduğu gibi, toplumsal barış ve huzurun sağlanmasında insanlarımızın gerçek tasavvuf ve tarîkat kültürünü tanıyıp yaşamalarının son derece önemli olduğuna inanıyordu. Kardeşlik, yardımlaşma, sevgi,saygı, adalet, dürüstlük, fedakârlık, merhamet, hoşgörü vb. millî ve dînî değerlerin yaşatılmasında ve toplum olarak arzu edilen refah ve mutluluğun yakalanabilmesinde tasavvufun önemli bir yeri vardır. Ona göre, insanlarımızı kıskacına alan ve aslî kimliğinden uzaklaştıran akımlar karşısında insanlarımızı sevgi, kardeşlik ve hizmet atmosferinde bir araya getirecek olan gerçek tasavvuf kültürü ve ahlâkıdır. Bu yüzden, hizmet alanlarını Avrupa, Asya, Amerika ve Avustralya kıtalarına kadar yaygınlaştırmıştı. Üstelik, bu uğurda başarılı olabilmek için, teknolojinin ve modern pedagojinin sağladığı tüm imkân ve vasıtalardan yararlanmaya çalışmış, müntesiplerine de bunu tavsiye etmiştir." Prof. Dr. Ramazan Ayvallı: İlmî çalışmalara önem veriyordu Esad Coşan Hocaefendi'nin talebesi olan Prof. Dr. Ramazan Ayvallı, onun gayretlerinin çok eskilere dayandığını belirterek şöyle diyor: "1969-1970 yıllarında, rahmetli Es'ad Coşan Hocaefendi’nin evinde, bazı arkadaşlarla (takriben 12 kişi) birlikte ilmî çalışmalar yapıyorduk. Hatta millî ve manevî değerlerimizi, bu aziz vatanın çocuklarına doğru bir şekilde ulaştırmak için "Seher Yayınevi" adıyla bir kitabevi kurmayı ve orada ilmî, dinî, ahlâkî kitaplar yayınlamayı planlamıştık." |
27 Şubat 2008, 00:48 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: muhterem rahmetli hocamızın**biyografisi [B]Üniversitede birçok öğrenci yetiştirdi 938 yılında Çanakkale'de doğdu. Babası Halil Necati Efendi, annesi Şâdiye Hanım'dır. 1950'de İstanbul Vezneciler İlkokulu'nu, 1956'da Vefa Lisesi'ni bitirerek aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi bölümüne girdi. Arap dili ve edebiyatı, Fars dili ve edebiyatı, Ortaçağ tarihi ile Türk-İslam Tarihi sertifikalarını alarak 1960 yılında Edebiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde açılan asistanlık imtihanını kazanarak Klasik-Dînî Türkçe Metinler Kürsüsü'ne asistan olarak girdi. Fakülte yayın komisyonunda iki yıl sekreterlikte bulundu. 1965 yılında XV. yüzyıl şâirlerinden olan "Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri" konusunda doktora tezi vererek "İlahiyat Doktoru" unvanını aldı. 1967-1968 yılları arasında Ankara Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksek Okulu'nda "Türkçe ve Hümaniter Bilgiler" dersini okuttu. 1973 yılında ise, "Hacı Bektaş-ı Veli, Makâlât" adlı doçentlik tezi ile doçentlik unvanını aldı ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk-İslam Edebiyatı Kürsüsü'ne öğretim üyesi olarak tayin edildi. 1977-1980 yıllarında Sakarya Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi'nde Türk dili ve edebiyatı dersleri verdi. 1982 yılında profesörlüğe yükseldi. Sosyal ve kültürel faaliyetlere daha fazla zaman ayırabilmek düşüncesiyle, 1987 yılında emekliliğini isteyerek üniversiteden ayrıldı. Her şeyin başı eğitim Ona göre her şey İslâmî eğitime bağlıdır. Hem dünyanın huzur ve saadeti; kalkınma, yükselme, gelişme, düzen, temizlik, verim, dürüstlük, sadâkat, başarı... Hem de âhiretin hayrı, sevabı, mükafatı, saadeti, selameti, izzeti, nimeti, cenneti... Eğitim müesseseleri yanında iyi bir dinî eğitim verilecek yerlerin başında ailenin geldiğine de dikkat çekerek aile reislerine şöyle seslenmişti: "Ey aile reisleri! Allah celle celaluh ailenizi ve çoluk çocuğunuzu sizden soracak; eğer kendinizi düşünüyorsanız, sorumluluğunuzu bilin; onları İslâm şuuru ve sağlam iman ile yetiştirin! Eğer onları seviyor ve istikballerini düşünüyorsanız, ahiretlerinin mahvolmasına meydan vermeyin, göz göre göre onları ateşe atmayın! İman ve İslâm, sizler ve onlar için hava ve sudan, yiyecek ve giyecekten de önde bir ihtiyaçtır. Önce bu ihtiyacı karşılamaya girişin, dünyaya dalıp ahireti ihmal etmeyin!" Prof. Dr. Orhan Çeker Onun konuşması, dinlendiren bir esinti nağmesi gibiydi Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker, Hocaefendi’nin çok güzel hitabet tarzının bulunduğunu, bu sayede kendini dinleyen kimseleri etkileme gücüne sahip olduğunu belirtiyor. “Türk-İslam Edebiyatı Kürsüsünde görev yapması nedeniyle o bir ‘Türkçe’ ustasıdır.” diyen Prof. Çeker, merhum Coşan’ın dildeki hakimiyetini ve konuşma üslubunu şöyle değerlendiriyor: "O konuşurken sanki yorucu bir konuşma dinlemiyorsunuz da dinlendiren bir esinti, bir nağme hissedersiniz. Bir kelimenin bazen beş altı tane eş anlamlısını aynı anda duyabilirsiniz. O, karşılaştığı uygunsuz fiiller ve tavırlar karşısında tepkisini hemen ortaya koyar, bunu sergilerken de kalp kırmamak için son derece kibar ve edibane bir şekilde davranırdı. Hangi tür ve inançtan olursa olsun insanlarla ilişki kurmaktan çekinmezdi. Son derece medenî davranırdı. Karşısındaki insan ya doğru söyleyecekti ya yanlış. Doğru söylüyorsa kalkar destekler, yanlış söylüyorsa yanlışını hatırlatır, doğrusunu ona söylerim diye düşünür, herkesin de böyle davranmasını tavsiye ederdi.” İsmail Durak Ünlü (Eski milletvekili) Haksızlığa tahammülü yoktu Eski Milletvekili İsmail Durak Ünlü, Hocaefendi’nin çok hassas bir insan olduğunu anlatıyor. Sur dibinde bulunan ve ölmek üzere olan yaşlı bir teyze ile özürlü oğlunun durumu onu derinden sarsmış. Onların her bakımının yapılmasına rağmen kurtarılamaması üzerine "Bunlara karşı hepimiz sorumluyuz. Birilerinin böylelerine bakması farzı kifayedir. Bu yapılmadığı için hepimiz de mesulüz." der. Yine Ünlü, karşılaştığı haksızlıklar karşısında da celallenip tepkisini hemen yansıttığını anlatıyor. Cezayir'de demokratik yollarla seçimi kazanan partinin devrilmesi ve karışıklıkların çıkartılması üzerine adeta köpürerek, "Büyük bir miting düzenlense en önde ben yürüyeceğim!" der. Yine bacanağı Esad Işıldar'ın vefat haberi üzerine duygularına engel olamaz ve hıçkıra hıçkıra gözyaşı döker. Biz Allah'ın rızasını istiyoruz Hayatının gayesini "Allah rızası" olarak belirleyen merhum Esad Coşan, amacını, "Biz Allah'ın rızasını istiyoruz; fakirlik ve sefaletin yenilmesini; huzur ve refahın yaygınlaştırılmasını; herkesin mutlu ve bahtiyar olmasını; inananların birleşmesini; yalan-yanlış din ve inançların bırakılmasını, Müslümanların şuurlu olmasını, aralarındaki ihtilaf ve tefrikaların sona ermesini, karşılıklı sevgi ve saygıya, işbirliğine, yardımlaşma ve dayanışmaya ulaşmayı istiyoruz." diyordu. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Merhum Mehmet Hocamızın Son Paylaşımı | nurşen35 | Serbest Kürsü | 0 | 07 Eylül 2020 20:09 |
Rahmetli mahlasını kullanan aziz nefese itafen…/Mustafa Cilasun | Mustafa CİLASUN | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 26 Eylül 2013 14:45 |
Dr. Şerafettin KALAY Hocamızın Yapmış Olduğu Bir Dua | enderhafızım | Dua Bölümü | 0 | 06 Kasım 2012 18:54 |
Rahmetli İmam Humeyni’den bir şiir | İmamHüseyin | Şiirler ve Şairler | 0 | 09 Mayıs 2009 14:04 |
sufi gönlün biyografisi | CaferTayar | Tasavvuf-Tarikat | 1 | 06 Temmuz 2008 00:13 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|