|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 06 Ocak 2008 (01:11), Konuya Son Cevap : 21 Mart 2016 (18:56). Konuya 6 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
06 Ocak 2008, 01:11 | Mesaj No:1 |
Bidat Bidat BİD'AT Daha önce mevcut olmayan, sonradan ortaya çıkan amel ve inançlar. Hz. Peygamber ve Ashâb-ı Kirâm dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilmeyen, hattâ bir benzeri olmayan ve İslâm'dan olmadığı halde sonradan ortaya çıkan ve ibâdet kabûl edilen görüş ve ameller, sünnete aykırı davranışlar. Bid'at'ın kapsamı konusunda farklı bakış açılarının olmasından dolayı İslâm bilginleri tarafından farklı tarifler yapılmıştır. Kimi âlimlere göre bid'at, Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra meydana gelen her şeydir. Bu tarifi yapan âlimler bid'ate sözlük anlamından daha geniş bir anlam yüklemişlerdir. Bu sebeple de sonradan çıkan amel ve inançları iyi ve kötü olmak üzere ayırmak mecburiyetinde kalmışlardır. Sonradan ortaya çıkıp Kur'ân ve Sünnet'e muhâlif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan şey(ere bid'at-i hasene (güzel bid'at); muhâlif olanlara ise, bid'at-i seyyie (kötü bid'at) ismini vermişlerdir. Ayrıca bid'at-i haseneyi kendi arasında, bid'at-i seyyieyi de kendi arasında ayrı kısımlara tabi tutmuşlardır. Böylece bid'at, vacib, mendub, mübah, mekruh ve haram olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır. Meselâ Kur'ân ve Sünnet'in anlaşılması için zorunlu olan Arap gramerini bilmek, fıkıh, fıkıh usûlü gibi ilimlerle uğraşmak vâcib; Ehl-i Sünnet itikadına muhalif sapık fırkaların ileri sürdükleri görüşler ise, bu âlimlere göre, haram bid'at kapsamında mütalaa edilmektedir. (Tahânevî, Keşşâfu İstilahâti'l-Funûn, İstanbul 1984 I, 133). Bid'ati bu şekilde tarif edip taksimata tabi tutanlar, Kur'an ve Sünnete muhalif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan"şeylere bid'at isminin verilmesine dayanak olarak, Hz. Ömer'in şu sözünü ileri sürerler: Hz. Ömer, Übey b. Ka'b'in, (r.a.) sekiz rekât olan terâvih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasûlüllah (s.a.s.) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde kılındığını gördüğünde: "Bu ne güzel bid ât"demiştir. (Muhammed Revvâs Kal'acî, Mevsüatu Fıkhı Umar b. e!Hattâb, Kuveyt 1984, s. 125). Diğer âlimlerin bid'at tarifleri ise şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra ortaya çıkan, din ile alâkalı olup bir ilâve veya eksiltme mahiyetinde olan her şeydir. (Hayreddin Karaman, İslâmın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 248). Bu âlimlere göre önceki gruptakilerin "bid'at-i hasene" kaps----- soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir. Onlara bid'at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur'ân ve Sünnet'te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz. Rasûlullah (s.a.s.), şu hadislerinde bid'atin tarifini yapmışlardır: "Sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler. "(Müslim, Cumua, 43; Ebû Davud, Sünnet 5; Nesâî, lydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7). Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: "Allah bid'at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar. " (İbn Mace, Mukaddime, 7/49). Bu ikaz karşısında müslümanların dikkatli davranacakları ve bid'atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır. Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur: "Allah, bid'at sahibinin amelini, bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mâce, Mukaddime, 7/50). Amellerinin kabul edilmeyeceğini bilen bir müslüman korkar ve neyin bid'at olup, neyin olmadığını araştırır. Meselâ, Rasûlullah'a selam ve salât Allah'ın emridir. Ama Rasûlullah'ı anmak için dini törenler yapmak ve mevlit okutmak kimin emridir? Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Ama ölüler için mevlit okutup, kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek İslâm'ın hangi hükmüne dayanır. Allah için sadaka vermek, zekât ve fitre dağıtmak Allah'ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir, yani ölünün ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne, iplik dağıtmak kimin emridir? Aslında her iki gruba göre de dinin aslına olan ilâve ya da aslından yapılan eksiltmeler yasaklanmış olup, kötü bir bid'attir. Ancak ikinci grup âlimlerin bid'atin tarifi konusunda daha tutarlı oldukları görülmektedir. Çünkü ilk grubun bid'at-i hasene kaps----- soktukları şeyler, aslında sonradan çıkmış şeyler değildir; onların Kur'an ve Sünnet'te dayanakları vardır. Şu da bir vakıadır ki, birinci gruba tâbi olan fakat bu âlimlerin ne demek istediklerini hakkıyla anlamayan mukallidleri, dinde eksiltme ya da fazlalık durumunda olan şeyleri de bazen bid'at-i hasene kaps----- sokmuşlar; ikinci gruptakilerin mukallidleri ise, bid'at sayılmaması gereken bazı hususları bid'at kaps----- sokarak onlara karşı çıkmış ve hemen hemen her ictihada bid'at demeye başlamışlardır. Kur'ân-ı Kerîm'i bir mushaf içerisinde toplamak, hadisleri derleyip toplayarak kitap haline getirmek, camilerin yanında minare yapmak, her ne kadar Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra olmuş birer bid'at iseler de, bunlar bid'at kaps----- girmeyen güzel şeylerdir, İslâm'a aykırı değildir. Bunun aksine yukarıda sözkonusu ettiğimiz hususlar kötü bid'at olup câiz değildir. Çünkü bu âdetler sonradan meydana çıkmış ve İslâmî itikatlarla çelişmektedir. Bid'atlar alanları itibariyle de kısımlara ayrılmaktadır. İtikadî konularla ilgili olanlara "itikadî bid'atler", iş ve hareketle ilgili olanlara da "amelî bid'atler" denir. Ayrıca mahiyetleri itibariyle küfrü gerektiren ve gerektirmeyen bid'atler vardır. Günümüzde pek çok bid'at, müslümanların hayatına girmiştir. Bu sebeple dininin emirlerini yerine getirmek isteyen her kişi, bu hususa dikkat etmeli; dinde eksiltme ya da ilâve mahiyetinde olan söz, tavır ve davranışların yasaklanmış şeyler olduğunu bilerek bunları hayatından ayıklayıp atmalıdır. Burada müracaat edilecek yegane kaynak ise, Kur'ân ve Sünnet'tir. M. Sait ŞİMŞEK | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2904 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3645 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3285 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7827 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7287 | 02 Ekim 2012 21:16 |
16 Ocak 2008, 11:16 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Bidat
BİDAT NEDİR?Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) zaman-ı saa*detinden uzaklaştıkça sünnetler örtülmekte, yalanlar çoğaldığı için bid'at yayılmaktadır. Bid'ati yaymak, din-i islâmı yıkmak*tır. Bid'at çıkarana ve işliyenlere hürmet etmek, onları büyük bilmek, İslâmiyetin yok olmasına sebep olur. Hadis-i şerifde Bid'at işliyenlere büyük diyen, müslümanlığı yıkmağa yardım etmiş olur.) buyurulmuştur. Bunun ne demek olduğunu iyi düşünmelidir. Bir sünneti meydana çıkarmak ve bir bid'atı ortadan kaldırmak için son gayretle çalışmak lâzımdır. Her zaman hele müslümanlığın çok zaiflediği bir zamanda, İslâmiyeti kuvvetlendirmek için sünnetleri yaymak ve bid'atleri yıkmak lâzımdır. İmâm-ı Rabbani Hazretleri hiç bir bid'atde güzellik görmemiş ve hepsini karanlık ve bulanık bulmuştur. Zira Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" Bid'atlerin hepsi dalâletdir, yoldan çıkmakdır buyurdu. Bugün cehennem*den kurtulmanın tek şartı sünnete yapışmak ve bid'atlerden kaçınmaktır. İşlenen bid'atlerin herbiri İslâm binasına vurulan bir kazma gibidir. Çoğaldıkça tahribatı fazla olacakdır. Sünnetler ise karanlık gecede yol gösteren parlak yıldızlar gibidir. Tâbi olan, yolunu bulur ve kurtulur. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" (bid'at sahibi olanlara [yani Peygamberimizin zamanında ve onun dört halifesi zamanlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkarı*lan, uydurulan sözleri, yazıları usûl ve işleri, ibâdet olarak yapanlara ve yaptıranlara hürmet eden, dirilerini ve ölülerini medh eden, bunları büyük bilen, din-i islâmı yıkmağa, dünyadan kaldırmaya yardım etmiş olur) [/B]buyuruyor. Din-i İslâm bize dört vesika ile gelmişdir. Bu dört vesikaya (Edille-i Şer'iyye) denir. Kurân-ı kerîm, Hadis-i şerifler, İcmâ-i ümmet, Kıyas-ı Fükahâ. Bunların dışında kalan her şey bid' atdir Kâfirlerin yaptığı, kullandığı şeyler iki kısımdır. Biri âdet olarak, yani her kavmin, her memleketin âdeti olarak yaptığı şeylerdir. Bunlardan haram olmayıp, insanlara faideli olanları yapmak ve kullanmak günah değildir. Çatal, kaşık kullanmak, yemeği masada yemek ve bıçak ile dilimlere ayırmak ve çeşitli eşya ve âletleri kullanmak hep âdete bağlı şeyler olup mubahdır*lar. Bunları kullanmak bid'at olmaz, günâh olmaz. Resûlullah ''Sallallahü Aleyhi ve Sellem" papazlara mahsus ayakkabıyı kullanmışdır. Bunlardan faideli olmayanları, çirkin ve mezmûn olanları kullanmak ve yapmak haram olur. Fakat iki müslüman bunlan kullanınca (Âdet-i İslâm) olur ve üçüncü kullanan müslümana haram olmaz. Birinci ve ikinci müslüman günahkâr olursa da başkaları olmaz. Kâfirlerin kullandıkları şeylerin ikinci kısmı, ibâdet olarak yaptıkları ve kâfirlik alâmeti olan ve İslâmiyeti inkâr etmek ve inanmamak alâmeti olan, tahkir etmemiz vacip olan şeylerdir. Bunları yapan ve kullanan kafir olur. Kaynak: Bir Bilene Soralım, Cilt 1 |
16 Ocak 2008, 11:18 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Bidat Bid'at nedir, ne değildir? Bid'at, sonradan çıkarılan şey demektir. Bunlar ya âdette olur veya ibâdette olur. Âdette bid'at, sevap beklenilmeden, dünya menfaati için yapılan şeylerdir. Âdette bid'at, bir ibâdeti bozmazsa veya dinin yasak ettiği bir şey değilse günah olmaz. Âdette olan bid'at, ceket, pardesü giymek, çay ve kahve içmek gibi dinin yasak etmediği bir şey ise, günah değildir. Peygamber efendimizin papaz ayakkabısı ve Rum cübbesi giydiği hadis-i şerifle bildirildi. (Tirmizi) Fen ve fen bilgileri dinde bid'at değildir. Fenni buluşlara sahip çıkmak, dinimizin emridir. (İlim Çin'de de olsa alın! Fen ve sanat, müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın) hadis-i şerifleri, kâfirlere uymayı değil, fenni onlarda bile olsa, arayıp bulmayı emrediyor. (Mevduat-ül-ulum) İbâdette bid'at, Resulullahın ve dört halife zamanında bulunmayıp da, dinimizde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere, şekillere ve âdetlere denir. İbâdetlere bid'at karıştırmak büyük günahtır. Bid'ati sünnet diye işlemek haramdır. Bunların hepsini din diye, ibâdet diye uydurmak veya dinin önem verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bid'attir. Bid'atlerin bazıları küfür, bazıları büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Her bid'at sapıklıktır) buyuruldu. (Müslim) Bid'at çıkaran, dinde noksanlık görüp bazı hükümleri değiştirmeye, yeni hükümler koymaya çalışır. Sahih hadisleri uydurma zanneder, İslâm âlimlerini beğenmez. Bid'at ehli kibirlidir. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Kibrin diğer günahlardan daha büyük olmasının sebebi şudur: Büyüklük ancak Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak suç işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak, onun tahtına oturup emirler vermek arasında elbette büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allahın emrini yapmamak gibi bir suç değil, bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor. Bid'atin de hırsızlık, katillik, , içki içmek gibi haramlardan daha büyük olmasının sebebi budur. Günah işleyen kimse, Allahın emrine isyan etmiş olur, büyük günah işler. Fakat bid'at çıkaran kimse, Allahın, Resulünün ve Resulullahın varisleri olan âlimlerin bildirdiği hükümleri beğenmeyip yeni hükümler koymaya, bizzat dinin sahibi olmaya çalışıyor. Yani Allah adına, Resulü adına hareket ediyor, hatta onları beğenmeyip kendi görüşünü din gibi ortaya koymaya çalışıyor. Bu bakımdan bid'at ehli, hırsızdan, eşkıyadan, katilden daha büyük günah işliyor. İşte bunun gibi sebeplerden dolayı Peygamber efendimiz, (Ben onlardan değilim, onlar da benden değildir. Onlara karşı cihad, kâfirlerle cihad gibi önemlidir) buyuruyor. (Deylemi) İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki: (Bid'at ehli, yapacağı değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid'at çıkarıyor, bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid'atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmal eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâmiyeti vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260) |
16 Ocak 2008, 11:20 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Bidat Bid'at: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hadîslerindeki "kültür" mefhumunu daha mükemmel, daha bütün bir şekilde kavramamıza yardım edecek mühim tâbirlerden biri de "bid'at" kelimesidir. Bid'at lügatte "daha önce bir örneğine rastlanmaksızın yapılan -iyi veya kötü- her yeni şey" manasına gelmektedir. Din kemâlini bulduktan sonra, (onu uzak veya yakından ilgilendirmek üzere) vazedilen (konan) her bir yeni şeye şer'i örfde bid'at denmektedir. İslâm âlimlerinin, ilgili bahislerde, "bid'at"a verdikleri -hadîslerin tedvini (yani kitap hâline konulması), tefsir, kelâm vs. ilimlerin tedvîni, eski Yunan hikemiyatından tercümeler, kelâmî mezheplerin çıkışı, batıl fikirleri çürütücü kitapların te'lifi, ribât ve medreselerin inşası gibi örneklere bakınca, bu tâbirle, ister cemiyetin tabiî gelişmesinin sonucu bir ihtiyâca mebnî olarak, isterse taklid ve teşebbüh yoluyla zaruret olmaksızın cemiyette zuhur eden her şeyin ifade edildiği görülür. Bu bir fikir, bir müessese, bir davranış şekli veya bir teknik, bir eşya olabilir, yani, ortaya çıkan her yeni şey. Nevevî'nin tarifiyle, dinî açıdan bid'at: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde bulunmayan bir şeyin bilâhare ihdâsı, ortaya konmasıdır". Bir başka ifadeyle, ümmetin kültür hamûlesine Hz. Peygamber (aleyhisselâtu vesselâm)'den sonra girmiş bulunan iyi veya kötü her çeşit müktesebâtdır. Anlaşıldığı üzere, şe'ninde terakkî bulunan içtimâî heyet için bu umumî manada bid'at kaçınılmaz bir durumdur. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den vârid olan: "Bu dinde olmayan bir şeyi ihdâs eden kimse bilsin ki o, merdûddur." "Kim dinimize muvâfık düşmeyen bir amelde bulunursa bilsin ki, o merdûddur." "Sonradan çıkan şeylerden kaçının, zira, en fena şey sonradan çıkan şeydir, her sonradan çıkan şey, bid'attir, her bid'at ise dalâlettir" gibi muhtelif hadîsler, herhangi bir kayda yer vermeksizin "bid'at"ı alelıtlak reddeder. Ancak, bu babta gelen başka ifâdeleri de göz önüne alan İslâm âlimleri, onu, "iyi" ve "kötü" olmak üzere ikiye ayırmıştır. Bazıları ise, yine aynı neticeye ulaşmakla birlikte, daha da teferruâta inerek bid'atı, "vâcib, mendûb, haram, mekrûh ve mübah" olmak üzere beşe ayırmıştır[1] . İmâm Şâfiî, "dalâlet" olarak ifâde ettiği kötü bid'ayı: "Kitap, sünnet, eser veya icmâya muhâlif olarak ihdâs edilen şey" olarak, kötü olmayan bid'ayı da bu sayılanlardan herhangi birine muhâlif olmaksızın sonradan ihdas edilen hayırlı şey olarak açıklar. İbnu Hacer, şeriatçe, müstahsen addedilen bir sınıfa sokulabilen her bid'anın "iyi"; kabih addedilen bir sınıfa sokulabilen her bid'anın "kötü", bunlar dışında kalanların da "mübah" olacaklarını belirtir. Aslında bizzat Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hadîslerinde faydalı ve hayırlı bid'aların ihdasına teşvik buluruz. Nitekim sahîh bir rivâyette O (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurur: "İslâm'da kim güzel bir çığır (sünnet) açarsa ona, bu amelinin ecri ile, kendisinden başka onunla amel eden diğerlerinin ecri de -onlarınkine herhangi bir noksanlık gelmeksizin- aynen verilir." Hz. Ömer Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde kısmen münferid, kısmen cemaat halinde kılınan terâvih namazının tamamının cemaat halinde kılınmasını emreder ve öyle yapılmaya başlandığını görünce: "Bu ne güzel bid'attır" der. Şu halde, hülâsa etmek gerekirse bir bid'at, ya dine muvâfık ve bir ihtiyâcı karşılayan bir şeydir ki, bu bid'at-ı hasene adı altında tahsîn edilmiştir (güzel bulunmuştur); veya bir ihtiyacı karşılamayan, daha önce zaten mevcut bir şeyi kaldırarak yerine geçecek olan -bir başka kültürden alınma, yahut beşerî hevâya uyularak, yokdan ihdâs edilme- bir şeydir. Bid'at-ı seyyie denen bu ikinci kısım, bütün müslümanların müşterek kültürleri yani onların birlik ve vahdet vesileleri olan "sünnet"e ters düştüğü için merdûddur. Bu çeşit bid'atler yani yabancı kültürlere ait unsurlarla ferdî hevâdan kaynaklanan unsurlar müstakillik esasına müstenid ümmet şahsiyetini haleldar edeceği için hiç bir müsamaha tanınmaksızın şiddetle reddedilmiştir. Böylesi bir bid'atın alınması, bizzat Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından, "mevcut bir sünnetin atılması" olarak değerlendirilmiştir: "Yeni bir bid'at ihdas eden her kavm onun bir mislini Sünnet'ten kaldırıyor demektir." Ümmetin hârice karşı dahilî vahdetinin korunması için bu çeşit bid'atın şiddetle yasaklanması, "sünnet"in, bir başka ifadeyle "ümmetî kültür"ün korunması için ağır müeyyide konması gerekmektedir. Bu sebeple, sünneti terkedenler, bid'at ihdas edenler hakkında bir mü'min için en değerli varlık olan "imân"ın selbi gibi tehdîdler ifade edilmiştir. Nevevî, İbnu Hacer gibi âlimler her çeşit bid'atın reddini ifade eden "Her bid'at delâlettir", "Bu dinde olmayan bir şeyi ihdas eden kimse bilsin ki, o, merdûddur" gibi hadîsleri "İslâm'ın öğrenilmesi ve icra edilmesi gereken mühim ve küllî kaidelerinden biri" olarak tavsif etmişler, ehemmiyetlerine dikkat çekmişlerdir. Bid'at-ı Seyyie'nin Modern Karşılığı: Kültürel Tezad: Yukarıdaki açıklamalardan şu husus vâzıh olarak anlaşılmış olmalıdır: Müslümanın hayatında bid'at-ı seyyie, Batılı sosyologlarca medeniyetin yaşı için ölçü, yıkıma gidişin alâmet ve habercisi (symptome) kabûl edilen kültürel tezadlar'ı temsil eder. Ümmetin ihtilâfını rahmet kabul eden hadîsle, mürtede (dinden çıkan) hayat hakkı tanımayan fıkıh kaidesinin bu noktada iyi değerlendirilmesi lazımdır. İslâm'ın temel esasları tarafından çizilen çerçeve (medenî hudud) içerisinde kaldığı müddetçe yapılacak fikrî münâkaşalar (ihtilâf, medeniyetin gelişmesini, yenilenmesini, değişen hayat şartlarına -esâsat ve İslâmî sıbga (boya) değiştirilmeden, medenî şahsiyet bozulmadan- adaptesini sağlıyacaktır. Bu sebeple bu, "rahmet" olarak tavsîf edilerek tahsîn edilmiştir. Bu çerçevenin dışına çıkılması ise, bünyenin çatlaması, temelin oynamasıdır. Buna müsâmaha edilmesi bu çatlağın büyüyerek tehdîdkâr vaziyet almasına, yıkıma götürecek şartların hazırlanmasına seyirci kalmak demektir. Halbuki, hikmeten kabul edilen umumî bir kaideye göre, hiç bir hayatî organizma kendi ölümüne seyirci kalmaz. Muhafaza-i hayat ve ibka-i vücut her bir organizmanın temel insiyaklarından (iç güdü) biridir. İşte bu sebepledir ki, İslâm hey'et-i içtimaiyesi de varlığının ibkası için, kültürel bünyesinde bir çatlama telâkki ettiği -ve ilmen de öyle olduğu görülmüş olan- bid'at-ı seyyie'yi şiddetle takbîh etmiş, müsâmaha edilmemesini kesinlikle emretmiş, tedâvi ve tâmir kabul etmeyecek dereceye gelmiş olan "mürted"e de hayat hakkı tanımamıştır. Tıpkı kangren olan bir uzvun kesilip atılması gibi. Her çeşit yabancı kültür mensuplarının varlığına ve kültürleri çerçevesinde tam bir hürriyetle yaşamalarına müsâmaha gösteren, İslâm'ın, kendi bünyesinden kopmuş olan mürtede hakk-ı hayat tanımaması tamamen içtimâi bünyeyi korumaya mâtuf bir tedbirdir. Aksini düşünmek, cemiyetin, kendi ölümüne seyirci kalması demek olacaktır. Bu mevzûyu en açık şekilde 1968-1980 yılları arasında yurdumuzu kasıp kavurmuş, devletimizi ciddî bir şekilde tehdîd etmiş bulunan anarşi gerçeği isbat etmiştir. Bu hadîseyi, temel kültürel değerlerin tahribine seyirci kalmanın, zamanında tedbir almamanın bir sonucu olarak izah etmeyen her çeşit izah gerçekten uzaktır, aldatmacadır, ilmî değildir. -------------------------------------------------------------------------------- [1] İbnu Hacer, Fethu'l-Bâri'de aynen şöyle der: "Vâcibe misal nahivle meşgûliyettir, zira Allah ve Resûlunun sözleri onunla anlaşılır. Zira şeriatın hıfzı vâcibdir, bu iş ise o suretle hâsıl olur; böylece o meşguliyet bir vâcibin mukaddimesi olmuş olur. Garîb (anlaşılması zor) kelimelerin şerhi, usûl-i fıkhın tedvîni, sahîh ve zayıf hadîslerin temyîzine tevessül dahi bu guruba girer. Harama misal: Sünnete muhâlif olan Kaderiye, Mürcie ve Müşebbihe'nin tanzîm ettiği kitaplardır. Mendûba misal: Hz. Peygamber devrinde bizzat yapılmamış olan iyi işler: Terâvihin topluca kılınması, medrese ve ribatların inşâsı, güzel olan tasavvuf hakkında söylenenler, Allah'ın rızâsını gözeterek akdedilen münâzara meclisleri vs. Mubah bid'ata misal: Sabah ve ikindi namazlarının peşi sıra yapılan musâfaha, yeme ve içmede, giyecek ve meskende genişlik ve bolluğa yer vermek. Mekrûha gelince: Yukarıda söylenenler bâzan mekrûh ve evvelkinin hilâfı olur". (İbrahim Canan) |
16 Ocak 2008, 11:21 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: Bidat BiD’AD VE HURAFELER Hurafelere Yönelişin Sebepleri: 1-İslam öncesi inanç kalıntıları, 2-Başka kültürlerin etkileri, 3-Cehalet, 4-Umudun tükendiği yerde son çare arama, Bid’adler inançta ve amellerde görülür. İnanç ve düşüncede İslam dışına sapmalar, ehl-i bid’ad mezhepleri ni doğurmuştur. Uygulamada görülen İslam dışı icatlar da ameli bid’adları doğurmuştur. فل يحذرالذين يخالفون عن امره ان يصيبهم فتنة24/63 “Peygamberin emrine muhalefet edenler, başlarına bir bela ve çok elemli bir azap gelmesinden sakınsınlar.” Mevlid’in Kur’an’dan daha fazla önemsenmesi, Kur’an’a fal kitabı gibi bakılması. Bunu yapanlar bir karar verecekleri zaman Kur’an’ın bir sayfasını açıyor ş ve hı harflerini sayıyor, ş harfi fazla ise işin şerli, hı harfi fazla ise hayırlı olduğuna karar veriyor. Mehmet Akif bu olayı şöyle tenkit eder: [CENTER] İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkı ile bilin Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için. Bid’ad ve Hurafelerin en çok görüldüğü alanlar: 1-Kısmeti açılması istenen kızlar için yapılanlar, 2-Hamile,loğusa ve yeni doğan çocuk için yapılanlar, Beşiğine süpürge bağlama, yatıra götürme, ballatma vs. 3-Çocuğu olmayan kadınların arayışları. Bir türbede kadınlar oynayarak “Al sana göbek ver bana bir bebek” diyorlardı. Çocuğu peş peşe ölenler hamileyken yada çocuğu olmayanlar, türbeye gidip bunu sana sattım diyorlar diyorlar Hatta çocuk doğduğunda Satı,Satılmış ismi konuluyor. 4-Ölülerin arkasından yapılanlar. 5-Falcıların yaptıkları da bütünüyle hurafedir. Bazı Batıl ve Hurafeler: 1-Kutsal sanılan yerlere bir dilek için çaput bağlamak: Şamanizmden kalma bir adettir. 2-Türbelerde mum yakmak, Fenikelilerden kalma bir adet, 3-Nazara karşı kurşun dökmek. Şöyle deniliyor: “Üzerlik havasın/Her dertlere devasın Ak göz kara göz/Kim nazar etmişse onların nazarını boz. Elemtere fiş, kem gözlere şiş Üzerlik çatlasın, nazar eden patlasın. 4-Baykuş ötmesini,köpek ulumasını uğursuz saymak, 5-Gün ve sayılarda uğur yada uğursuzluk aramak. Cuma günü çamaşır yıkamayı,ev süpürmeyi, Mesela, Hırıstıyanlar 13 rakamını uğursuz sayarlar. 6-Yatırlardan medet ummak, yatıra adak adamak vs. 7-1231 kere ya Müğni diyen zengin olurmuş. 8-Kaynana dili bağlama: Kaynanasının çok konuşmasından rahatsız olan bir gelin, bir tesbihi, ya Settar diye çekip kaynanasının yattığı odaya asarsa kaynananın dili bağlanırmış. 9-Yürümeyen çocuğun ayağına ip bağlayıp cami etrafında yedi kez döndürdükten sonra ipi keser ve poposunu cami kapısına üç kez vurursanız çocuk yürürmüş. 10-Konuşmayan çocuğun ağzını imam, caminin anahtarı ile açarsa çocuk konuşurmuş. Peygamberimiz; “Efsun yapmak,nazar boncuğu takmak, karı koca arasında muhabbet için sihir yapmak şirktir.” buyurmuştur. (Feth’ul-Kebir,I/304) Yine Peygamberimiz; “Kahin ve falcılara inanan bana indirileni inkar etmiştir.” buyurmuşlardır. Nazar; bir realitedir. Genellikle hasetçi ve mavi gözlü kimselerin nazarı çok değer. Böylesi kimselere “maşallah”ı hatırlatmak gerekir. Hasetçiler gözlerinden negatif enerji saliyorlar. Bu ilmen de ispat edilmiştir. Bu da nazara yol açıyor. Buna karşı Kalem suresinin son iki ayeti, ihlas felak ve nas sureleri okunabilir. Hurafeler bölgelere göre farklılık arz etmektedir. Bu sebeple bu konuda daha spesifik araştırma yapmak gerekiyor. Bazı alimler bid’atı, bid’at-ı hasene(iyi bid’ad), bid’at-ı Seyyie( kötü bid’ad) şeklinde ikiye ayırmıştır. Dini değer ifade eden bazı örfler ve hayatı kolaylaştıran teknik gelişmelere (Minare, höparlör, camideki halı vs) bid’at-ı hasene demişlerdir. Oysa bunlar bid’ad kavramı kaps----- girmez. İmam Rabbani, “Bid’atın hasenesi seyyiesi olmaz.” demiştir.Bidat-ı hesene tavsifi, Hz Ömer’in teravih namazının gruplar halinde kılınmasına son verip sonra tek cemaat halinde kılınmasını temin ettikten sonra “bu bid’attir” diyenlere “Hayır bid’ad değildir. Bid’atse bile güzel bir bid’attir.” şeklindeki sözünü delil getirmektedirler. Bid’at, İslam dışı adetleri ve inanışları İslam’a yamamaktır. Bunu bazen safça ve iyi niyetle yapanlar, dine ne kadar zara verdiklerinin farkında bile değillerdir. Surelerin faziletine dair çokca hadis rivayet eden Nuh bin Meryem’e Kimsenin duymadığı bu kadar hadisi hangi kaynaktan aldığını soranlara şu itirafı yapmıştır: “Baktım ki insanlar, İmam-ı azamın fıkhını,İbn-i İshak’ın siretini okuyorlar. Kimse Kur’an okumuyor. Ben de insanları yeniden Kur’an okumaya teşvik için uydurdum, fena mı?” Bu sebeple surelerin faziletine,tıbba ve ziraata dair bir çok uydurma hadis vardır. Bu hususta Türkçe eserlerden Arif Pamuk ve Yusuf Tavaslı’nın kitaplarına dikkat edilmelidir. Süfyan-ı Sevri nin bid’at konusundaki görüşü: “Bid’at, şeytan için günahtan daha sevimlidir. Çünkü bid’atin tevbesi olmaz. Bid’atin tevbesi olmaz demek şu anlamdadır: Bid’atı yapan yapmaya devam ettiği sürece dini bir görev yaptığını düşünür ve bu işi sever. Dolayısı ile insan sevdiği bir işten tevbe etme gereği de duymaz.” (İbn-i Teymiyye, Takva Yolu,s.14) Bid’atlerden sakınabilmek için Kitap ve Sünneti iyi bilmek, delilli konuşmak ve uygulamaları sağlam bir delile dayandırmak gerekir. Teknik bazı gelişmeleri ve dinen bir mahzuru olmayan bir örfü dahi bid’at sayarak hayatı yaşanmaz hale getirmeye hakkımız olmadığı gibi sünneti ortadan kaldıran İslam’ı gayesinden uzaklaştıran adetlere de hoşgörü gösterilmesi mümkün değildir. |
07 Mart 2014, 21:41 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 20781 Üyelik T.:
10 Ekim 2012 | Cevap: Bidat
Bid'at Değil Hadis ilminde, diğer islamî ilimlerin hemen hepsinde sıkça rastlanan bir terimdir. Sözlükte bir şeye başlamak, ibda ve ihdas etmek, yani bir şeyi ilk defa ortaya atmak; inşa etmek manalarına gelir. Genellikle İslâmiyet'in kemale ermesinden so a ortaya atılıp dine nisbet ve izafe edilen şeylere denir. Bu şeyler Hz. Peygamber (s.a.s) 'in sağlığında yoktur. Sahabiler tarafından bilinmemektedir. So adan ortaya çıkmış ve dine sokulmuşlardır. Şu halde “dinin kemale ermesinden so a ortaya- çıkan nesneye bid'at denir. Bir görüşe göre de bid'at, Hz. Peygamber'den so a dinde ortaya çıkan işlere, heva ve heveslere de ıtlak edilir. Çoğulu bida' gelir.”120 Genel manada bid'ate, emirlerin halk arasına karışmaktan çekinmeleri misal verilebilir. Hz. Peygamber hayatta iken böyle bir şey yoktur. Bizzat o, aile hayatı dışında devamlı olarak sahabilerin arasına karışmış, onlarla birlikte olmuştur. Sahabe zamanında da durum değişmemiştir. Toplum içinde söz sahibi herkes, özellikle emirler halk arasına girmemeleri lazım geldiği ileri sürülmüş; bu iddiayı desteklemek üzere bir takım deliller getirilmiştir. Hatta bu konuda hadis uyduranlar da olmuştur. Böylece bu iş, dinî bir kalıba sokulmaya çalışılmıştır. Bid'atte en mühim noktayı Hz. Peygamber'in ebedî aleme göç edişinden so a ortaya çıkan şeyler oluşu ile bunlara islâmî bir görünüm verilmesi teşkil eder. Birinci noktayı bazı İslâm âlimleri mutlak manada anlamışlar ve muhdes yani dinde so adan ortaya konan her şeyi bid'at saymışlardır. Buna karşılık kimi âlimler de bid'at tarifîndeki ihdas edilen şey esasının mutlak manada alınmaması gerektiği görüşüne varmışlardır. Bunun sonucu olarak bid'at telakkisinde oldukça farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu görüşler münakaşalara yol açmıştır. Sonunda bid'at, bid'at-ı hasene ve bid'at-ı seyyi'e olarak iki grubda mütalaa edilmiştir. Bid'at-ı Hasene, iyi ve yararlı bid'at manasıyle “cinsine İslâm Şeriatinde bir asim şahidi olduğu” bir diğer ifadeyle “dini bir asılla izah edilebilen” Bid'at-i seyyi'e ise dinle ilgisi olmayan, çok kere dinî asıllara zıt düşen zararlı bid'atlerdir. Bunlara bid'ati dalâl (saptıran, sapık bid'at) da denir. 121 Hadis ilminde bid'at, ravinin akidesiyle ilgili ta'n sebeplerindendir. Özel terimiyle bid'atu'r-râvî, ravinin bid'ad ehlinden olması manasınadır ve metâ'in-i aşere denilen ravinin cerhinde göz önünde bulundurulan on tenkid noktasından biridir. Ravinin adaletiyle ilgilidir. Ravinin bid'ati genel olarak iki grupta mütalaa edilir. Bunlardan birincisi, bid'at-i mükeffire denilen ve sahibini -Allah korusun- küfre götüren; sonunda tekfir edilmesine sebep olan bidattir. İkincisi küfre götürmese de sahibinin fâsık sayılmasına sebep olan bid'attir. Böyle bidatlere bid'at-i gayr-i mükeffire denilmiştir. ez-Zehebî'ye göre ravinin bid'ati iki türlüdür. Birisi bid'at-i suğrâ, yani küçük bid'attir. Tâbi'în ve Tebe'u't-Tâbi'în dönemlerindeki şekliyle aşırı olmayan Şia taraftarlığı, yahut Hz. Ali'ye karşı harbedenler hakkında ileri geri söz söylemek gibi aşın Şi'a taraftarlığı küçük bid'at kabilindendir. İkincisi bid'at-i kubrâ (büyük bid'at) denilenidir. Rafızîlik, aşın Rafızî taraftarlığı, Hz. Ebu Bekr ile Hz. Ömer'e sövmek ve bu mezhebe davet etmek bu tür bidattir. 122 Hadis İlminde kimlerin bid'at ehlinden sayıldıklan ve mübtedi' denilen bidate kapılmış ravilerden hadis rivayeti ya da rivayetlerinin değerlendirilmesi için ehlu'l-bid'a maddesine bakılabilir. ALINTI |
21 Mart 2016, 18:56 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: Bidat
En bahtiyar odur ki, İslâm'ın ve Müslümanların garip düştüğü bir zamanda terk ve ihmal edilmiş sünnetlerden birisini ihya edip yaygın olan bid'atlerden birisini yok edip kaldıran insandır. Şimdi öyle bir zaman ki, Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem gönderileli bin seneyi geçmiştir, kıyamet alametleri de teker teker çıkmaya başlamıştır. Resûlullah'ın (a.s.m.) Saadet Asrından uzaklaştıkça sünnetler perdelenmiş, bid'atler yalan illetinin yaygınlaşmasıyla çoğalmıştır. Şimdi öyle bir mücahide ihtiyaç vardır ki, sünnetleri ihya etsin, bid'atleri kaldırsın. Çünkü bid'atlerin revaç bulması dinin tahribine sebep olur." (Mektubat, 1/34-35) Alıntı
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
BiDAT VE GÜNCEL HAYATTAKİ ÖRNEKELRİ... | bilinmez | Hurafeler-Bi'datlar | 4 | 02 Nisan 2019 22:45 |
Bidat ehli hocalara dikkat | vertyucek | Videolar/Slaytlar | 14 | 04 Aralık 2014 09:16 |
Aşure tatlısı bidat midir? | muallime | Soru Cevap Arşivi | 0 | 30 Ekim 2014 11:59 |
Tasavvuf**bidat mi | tevhit06 | Hurafeler-Bi'datlar | 3 | 11Haziran 2014 12:37 |
Ehl-i Bidat | MERVE DEMİR | Hurafeler-Bi'datlar | 1 | 16 Mayıs 2009 01:17 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|