|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Esadullah,Açılış Tarihi: 12 Nisan 2012 (19:18), Konuya Son Cevap : 15 Nisan 2012 (15:33). Konuya 6 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
12 Nisan 2012, 19:18 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Kurandaki Sünnet Kurandaki Sünnet KUR'AN'DAKİ SÜNNET İSLÂMÎ EDEBİYAT - Temmuz-Eylül 2001 Bismillâhirrahmânirrahîm Evvelemirde burada "Sünnet" tabiriyle neyi kasdettiğimizi ortaya koyalım: Bizim burada "Sünnet" tabiriyle kasdettiğimiz, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, Din'in tebliği ve hayata aktarılması bağlamındaki söz ve fiilleridir. Konunun sağlıklı bir zeminde ele alınabilmesi için öncelikle Sünnet'in bağlayıcı olup olmadığının, doğrudan Kur'an'a dayanarak ortaya konması gerekmektedir. Ancak mesele bununla bitmemektedir. İkinci aşamada yapılması gereken, Sünnet'i bize nakleden unsurların tesbiti ve güvenilir olup olmadıklarının tayinidir. Üçüncü aşamada ise "Sünnet'i bağlayıcı bir din kaynağı olarak görmezsek bunun pratik sonuçları neler olur?" sorusunun cevabı gelmektedir. I- Sünnet'in Bağlayıcılığı Burada soru şudur: Sünnet, Hz. Peygamber (s.a.v) döneminden başlayarak kıyamete kadar bütün tarihleri ve bütün coğrafyaları kuşatacak şekilde bağlayıcı mıdır? Biz, Ehl-i Sünnet Ve'l-Cemaat olarak bu soruya tereddütsüz "evet" diyoruz. Bir noktaya dikkat çekelim: Kur'an da aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.v) döneminden başlayarak kıyamete kadar bütün tarihleri ve bütün coğrafyaları kuşatacak şekilde bağlayıcıdır. Yani yukarıdaki cümlede yer alan "Sünnet" kelimesini çıkarıp, yerine "Kur'an" kelimesini koymamız halinde değişen birşey olmayacaktır. Buradan şu sonuca varıyoruz: Üstünlük, fazilet, lafızlarının değişmezliği, namazda kıraat edilmesi gibi hususiyetlerde Kur'an'ın Sünnet'e göre tartışmasız bir otoritesi var ise de, bağlayıcılık bakımından Sünnet de tıpkı Kur'an gibidir; bu noktada aralarında herhangi bir fark yoktur. Sünnet'in bağlayıcılığı konusundaki Kur'an ayetlerini şöyle sınıflandırabiliriz: A- Resul'e İtaati emreden ayetler 1. "De ki: "Allah'a ve Resulü'ne itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah kâfirleri sevmez."[1] Burada Allah Teala, kendisiyle birlikte Resulü'ne de itaat edilmesini emir buyurmakta ve bundan yüz çevirenlerin kâfir olduğunu beyan etmektedir. Buradan elde ettiğimiz sonuç, tıpkı Allah Teala'ya itaate yanaşmayan kimseler gibi, Resulullah'a (s.a.v) itaate yanaşmayan kimselerin de kâfir olacaklarıdır. 2. "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; Resul'e ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Herhangi bir konuda ihtilafa düşerseniz, eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allah'a ve Peygamber'e arz edin. Bu hem hayırlı, hem de sonuç itibariyle daha güzeldir."[2] Bu ayetteki "itaat" vurgusu, "itaat edin" ifadesine Allah Teala ve Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında tekrarlı bir şekilde yer verilmesinde kendisini göstermektedir. Ayetteki vurgu sadece bundan ibaret değildir. Burada mü'minler için şiddetli bir uyarı da yer almaktadır: Ayet, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, aranızda çıkan ihtilaflı işlerin çözümünü Allah Teala'ya ve O'nun Resulü'ne götürün" demektedir. Demek ki, böyle yapmayanların iman iddiası havada kalmaya mahkûmdur. 3. "Kim Resul'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (aldırma), çünkü seni onlar üzerine muhafız göndermedik."[3] Bu ayetin, Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat bağlamındaki diğer ayetlerden önemli bir farkı vardır. Burada Resul'e itaat edenin, bu hareketiyle Allah Teala'ya itaat etmiş olacağı belirtilmektedir. Hatta bir adım daha ileriye giderek şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Allah Teala'ya itaatin yolu, O'nun Resulü'ne itaatten geçmektedir ve Resul'e itaat olmadan Allah'a itaat olmaz. Nitekim Resul'e itaat olmadan da Allah Teala'ya itaat edilebileceğini "işareten" dahi anlatan bir tek Kur'an ayeti bulmak mümkün değildir. Bu gerçek dolayısıyladır ki, kimi ayetlerde Allah'a itaat zikredilmeksizin, sadece Resul'e itaat olgusunun emredildiği görülmektedir. Örnek olarak, 4. "Namazı kılın, zekâtı verin ve Resul'e itaat edin. Umulur ki merhamet olunursunuz."[4] ayetini zikredebiliriz. Hatta bu ayette şöyle bir incelikten de bahsedilebilir: Burada "namaz" ve "zekât" gibi iki farzın yerine getirilmesi emredildikten sonra "Resul'e itaat" emri verilmektedir. Bu durum, Resul'e itaatin de tıpkı namaz ve zekât gibi bir farz olduğunu gösterir. Ve nihayet bu ayet ile ilahî rahmete nailiyet, namaz ve oruç yanında Resul'e itaate de bağlanmış olmaktadır... 5. "Eğer mü'min kimselerseniz, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin."[5] Ganimet taksimi konusunda Hz. Peygamber (s.a.v)'e soru soran mü'minler hakkında nazil olduğu, metninin bizzat kendi ifadesinden anlaşılan bu ayet, imanı, Allah'a ve Resulü'ne itaate bağlamasıyla dikkatimizi çekmekte ve hitap edilen kimselerin mü'minler olduğu açık bir şekilde görülmektedir. 6. "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin ve amellerinizi iptal etmeyin."[6] Buraya kadar örnek olarak zikrettiğimiz ayetlerde –ve diğer benzerlerinde– "Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat" hususu, gerek mü'minlere, gerekse inanmayanlara yönelik kesin bir Kur'anî emir olarak karşımıza çıkmaktadır. B- Resul'e tabi olmayı emreden ayetler Sünnet'in bağlayıcılığı konusunda bir diğer kategori olarak "Resul'e ittiba"yı ihtiva ve emreden ayetlerin mevcudiyeti dikkatimizi çekmektedir. Bir-iki örnek zikredelim: 1. Yüce Allah şöyle buyurur: "De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana ittiba edin ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın."[7] Bu ayet, Allah Teala'nın sevgisine ve bağışlamasına nail olmanın tek yolunun Resul'e ittiba olduğunu, hiçbir tevile, yoruma ve zorlamaya mahal vermeksizin alabildiğine açık bir şekilde ortaya koymaktadır. 2. "O kimseler ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları Resul'e, o Ümmî Peygamber'e tabi olurlar; O onlara ma'rufu emreder ve onları münkerden sakındırır ve onlara temiz olan şeyleri helal kılar, pis olan şeyleri haram kılar; sırtlarından ağırlıkları indirir, üzerlerindeki zincirleri, bağları söküp atar. O'na inanan, O'na ta'zimde ve yardımda bulunan, O'na yardım eden ve O'nunla beraber indirilmiş olan nura tabi olanlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."[8] Her ne kadar bu ayette Ehl-i Kitab'ın bahse konu edildiğini görüyor isek de, ayet, aynı zamanda Efendimiz (s.a.v)'in konumunu ve fonksiyonunu anlatması bakımından konumuz noktasında önemlidir. Zira burada O'nun, ma'rufu emrettiği, münkerden sakındırdığı, temiz olan şeyleri helal ve pis olan şeyleri haram kıldığı bildirilmektedir. Bu yetkinin genel olduğu ise izahtan varestedir. C- Resul'e muhalefeti yasaklayan ayetler 1."Her kim, kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber'e muhalefet eder ve mü'minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu takip ettiği o yola sevkederiz ve onu cehenneme daldırırız."[9] Bu ayette Yüce Allah, Hz. Peygamber (s.a.v)'e muhalefet ederek mü'minlerin yolundan ayrılıp, başka bir yola girenlerin sonunun cehennem ateşi olduğunu haber vermekle, adeta şöyle buyurmuş olmaktadır: Ey insanlar! Gidilecek yolun doğrusu eğrisi belli olduktan sonra artık Peygamber'e muhalefet etmeyin. Yani dosdoğru yol, Peygamber'e muhalefet etmemektir ve mü'minler de böyle yapmaktadırlar. Eğer bu yoldan saparsanız, sonunuz cehennemdir. 2. "Onun (Peygamber'in) emrine muhalefet edenler, kendilerine bir fitnenin ulaşmasından veya elim bir azabın çarpmasından sakınsınlar."[10] Hz. Peygamber (s.a.v)'in emrine muhalefet eden kimselerin, ya bir fitneye veya çetin bir azaba muhatap olacakları bu ayette net bir şekilde ifade buyurulmaktadır. Buradaki "fitne"yi müfessirler, kişinin, kalbine gelecek küfür, nifak veya bid'at sebebiyle fitneye düşmesi tarzında açıklamışlardır. Burada geçen "azap" ise dünyada başa gelecek çeşitli bela ve musibetler olarak açıklanmıştır. 3. "Allah ve Resulü bir işte hüküm verdikleri zaman mü'min bir erkekle mü'min bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse, apaçık bir sapıklık ile sapmış olur."[11] Bu ayette doğrudan mü'minlere yönelik bir ikaz görüyoruz. Buyuruyor ki Rabbimiz: Allah ve Resulullah bir konuda hüküm verdikleri zaman, mü'minlerin artık o konuda başka bir hükmü ve görüşü seçme hakları yoktur. Ben mü'minim diyen insanların bu noktada tam bir teslimiyet göstermeleri gerekir. 4. "Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra da vereceğin hükümden dolayı nefislerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar."[12] Muhtemel İtirazlar Buraya kadar zikrettiğim ayetlerden başka Hz. Peygamber (s.a.v)'in mü'minler için "güzel örnek" olduğunu[13], O bize ne verirse onu almakla ve bizi neden sakındırmışsa ondan uzak durmakla yükümlü bulunduğumuzu[14] bildiren ayetler bulunduğunu da hatırlatarak, burada zikrettiğim ayetlere itiraz sadedinde ileri sürülebilecek bazı yaklaşımlara değinmek istiyorum. 1 Özellikle ilk iki kategoride zikrettiğim ayetlerin mutlak ifadeleri sebebiyle, bunların muhataplarının inanmayanlar olduğunu ileri sürenler çıkabilir. Ancak bu itiraz, cevabını kendi içinde barındırmaktadır. Zira ifadelerin mutlak olması, mü'min olsun kâfir olsun bütün insanlara hitap edildiğini gösterir. Durum böyle olmakla birlikte, yukarıdaki itirazın yerinde olmadığını daha doğrudan gösteren ayetlerden bir-iki örnek verecek olursak: "Eğer mü'min kimselerseniz, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin."[15] Ganimet taksimi konusunda Hz. Peygamber (s.a.v)'e soru soran mü'minler hakkında nazil olduğu, metninin bizzat kendi ifadesinden anlaşılan bu ayet, imanı, Allah'a ve Resulü'ne itaate bağlamasıyla dikkatimizi çekmekte ve hitap edilen kimselerin mü'minler olduğu açık bir şekilde görülmektedir. "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin ve amellerinizi iptal etmeyin."[16] Bu ayet, bir taraftan "itaat" kelimesini (yukarıda 2. sırada zikrettiğim ayette olduğu gibi) hem Allah Teala'ya, hem de Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaati vurgulamak için ayrı ayrı zikretmesiyle dikkat çekerken, diğer taraftan da her iki merciye itaati mü'minlere yönelik bir emir olarak ifade etmesiyle öne çıkmaktadır. Son iki sırada zikrettiğim ayetler dolayısıyla yukarıdaki türden bir itirazın Kur'an açısından makul ve yerinde olmadığını söylemek durumundayız. 2 Sünnet'in bağlayıcı olmadığını iddia edenler, bütün bu ayetlerde zikredilenin, Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat ve ittibanın emredildiği ve O'na muhalefetin yasaklandığı hususlarından ibaret olduğunu ileri sürerek, şöyle derler: Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat ve ittiba ile O'na muhalefet etmemekten maksat, onun Sünneti değil, Kur'an'dır. Bütün bu ayetlerde Kur'an'ın değil de Sünnet'in kastedildiğini gösteren açık ve kesin bir delil yoktur. Buna cevap olarak şöyle deriz: Bu yaklaşım, ilgili ayetlerin mana ve mefhumlarına ya tam vakıf olamamanın, ya da bilinçli bir saptırmanın ifadesidir. Bunun böyle olduğunu ortaya koymak için fazla uzağa gitmeye gerek yok. Örnek olarak yukarıda zikredilen ayetlerden bazılarını ele almamız yeterlidir. Mezkûr ayetlerden birisi, hatırlanacağı gibi, "Namazı kılın, zekâtı verin ve Resul'e itaat edin. Umulur ki merhamet olunursunuz."[17] ayeti idi. Burada önce namaz ve zekâtın emir buyurulduğunu görüyoruz. Bu durum, ayetin hitap ettiği kimselerin Kur'an'a itaat ve ittiba emri doğrultusunda bu iki ibadet ile mükellef tutulduğunu anlatmaktadır. Bu ibadetleri yerine getirenler zaten Kur'an'a itaat etmiş olacaklardır. Bu durumda Resul'e itaatin ayrıca vurgulanması ne anlama gelmektedir? Dolayısıyla eğer Resul'e itaat, sadece Kur'an'da gördüğümüz emir ve yasaklara itaatten ibaret olsaydı, namaz ve zekât emirleri yanında Resul'e itaatin de ayrıca vurgulanmasında hiç bir mana olmazdı. Bir diğer ayet: "Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra da vereceğin hükümden dolayı nefislerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar."[18] Burada mü'minlere, aralarında çıkan ihtilaflarda Kur'an'ın değil de Hz. Peygamber (s.a.v)'in hakem tayin edilmesinin emir buyurulduğu açıktır. Oysa Hz. Peygamber (s.a.v) onlara Kur'an'ı eksiksiz olarak tebliğ etmektedir ve dolayısıyla Kur'an ayetleri onlar tarafından da bilinmektedir. Hal böyleyken Kur'an'ın değil de Hz. Peygamber (s.a.v)'in hakem tayin edilmesinin emir buyurulmasını Sünnet'e ittibanın emredilmesinden başka nasıl anlayabiliriz? Burada ayetin mazmunundan şu iki noktayı rahatlıkla çıkarmamız mümkündür: Hz. Peygamber (s.a.v) kendisine getirilen davaları ya Kur'an ayetlerine göre çözecek veya Kur'an'da yer almayan bir hükmü icra edecektir. Üçüncü bir ihtimal sözkonusu olamaz. Eğer bu ihtimallerden ilkini benimseyecek olursak bunun bizi götüreceği nokta şurasıdır: Hz. Peygamber (s.a.v) Kur'an'ın hükümlerine diğer insanlardan daha fazla nüfuz etmekte ve ayetlerden, onların çıkaramayacağı hükümleri çıkarabilmektedir. Bu ise Hz. Peygamber (s.a.v)'in, murad-ı ilahiye, yani Kur'an'ın mana ve maksatlarına diğer insanlardan daha fazla vakıf olduğunun kabulünden başka birşey değildir. Öyleyse Allah Teala'ya itaatin yanında Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaati de vurgulayan ayetlerden, sadece Kur'an'a ittiba hükmünü çıkarmak doğru değildir. Kur'an'ı bizden daha iyi ve doğru anlayan bir Peygamber'in varlığını kabul ettikten sonra böyle bir iddianın geçerliliği olabilir mi? İkinci ihtimali kabul etmemiz halinde ise, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, Kur'an'da yer almayan hükümler getirebileceğini söylemiş oluruz ki, bu durumda sözkonusu itiraz tamamen havada kalmaktadır. 3 Sünnet'in bağlayıcılığına itiraz eden çevrelerin ileri sürdüğü bir diğer iddia da, Kur'an'ın "herşeyi açıklayıcı" olduğunu[19], "hiçbir şeyi eksik bırakmadığı"[20], "ihtilafları açıklamak için" gönderildiği[21], Hz. Peygamber (s.a.v)'in bile Kur'an'dan başka hakem aramadığı[22] gibi hususları anlatan ayetlerin, Kur'an dururken Sünnet'e veya bir başka kaynağa müracaat edip onu bağlayıcı kabul etmenin yanlış olduğunu anlattığı şeklindedir. Bu iddiaya karşı herşeyden önce şunu söyleyelim ki, itiraza delil olarak ileri sürülen ayetler, her halukârda bir önceki itirazı cevaplandırırken Resul'e itaatı, ittibayı emreden ve O'na muhalefeti yasaklayan ayetler ile birlikte düşünülmek zorundadır. Aksi halde Kur'an'ın bir kısmıyla amel edilmiş, diğer bir kısmı ise terkedilmiş olur. İkinci olarak; eğer Kur'an'ın eksik hiçbir şey bırakmadığını ve herşeyi açıkladığını ifade eden yukarıdaki ayetler mutlak manada alınmaya müsait olsaydı, nazil olduğu günden bugüne insanoğlunun bilgi dağarcığına giren fizik, kimya, astronomi, biyoloji, tıp, felsefe, mantık, gramer, psikoloji, sosyoloji... vs. ile ilgili ne varsa, hepsinin Kur'an'da açık-seçik bir şekilde yer aldığını görebilmemiz gerekirdi. Yine bu yaklaşımın doğruluğunun kabul edilebilmesi için, bizzat Kur'an'ın emrettiği namaz, oruç, zekât, hac gibi pekçok ibadetin, bütün detaylarıyla Kur'an'da yer almış olması icabederdi. Oysa vakıanın bunun tam tersi olduğu ortadadır. Şu halde yukarıdaki itiraz sadedinde ileri sürülen bu türlü ayetleri şu şekilde anlamamızın daha doğru olacağını düşünüyorum: Allahu a'lem bu ayetler ve benzeri içerikteki diğerleri, gerek Din'in muhtevasının, gerekse varlık ve eşyaya ilişkin bilgilerin Kur'an'da öz ve nüve olarak yer aldığını anlatıyor olmalıdır. Yahut da Kur'an'da, sözkonusu muhteva ve bilgileri doğru bir biçimde elde etmenin yolları ve yöntemleri gösterilmiştir. Yani bu ayetler, temel dinî ve ontolojik gerçekleri işaret etmektedir. Dolayısıyla bunların, Kur'an'ın herşeyi açıkladığı ve bu sebeple Sünnet gibi bir kuruma ihtiyaç bırakmadığı şeklinde anlaşılması mümkün değildir. 4 Diyelim ki, buraya kadar zikredilen bütün ayetlerde bizzat Resul'e ittiba ve itaat emredilmekte, ve O'na muhalefet yasaklanmaktadır. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v) artık aramızda değildir ve O'nun dünya değiştirmesinin üzerinden 1400 küsür sene geçmiştir. Şu halde bu ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.v) ile ilgili olarak yer alan vurguları, O'nun hayatta bulunduğu dönem ile sınırlandırmamız gerekir. Zira bu ayetler bize, O'nun Sünneti'ne değil, bizzat O'nun kendisine ittiba ve itaat etmemiz emredilmektedir. Bu yaklaşımı doğru kabul edenlerin şu sorulara tatminkâr bir şekilde cevap vermeleri gerekir: 1- Kur'an'da, Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat ve ittibanın, O'nun hayatta olduğu dönem ile sınırlı bir sorumluluk olduğunu gösteren bir ayet mevcut mudur? 2- Bu soruyla bağlantılı olarak, "Seni ancak bütün insanlık için bir müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik"[23], "Ve seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik"[24] gibi ayetler, Hz. Peygamber (s.a.v)'in misyonunun evrensel olduğunu göstermez mi? 3- Eğer Hz. Peygamber (s.a.v)'in insanlara rehberliği yeryüzünde vahyin maksatlarını gerçekleştirmek için vazgeçilmez bir şart ise, O'nun vefatından sonra dünyaya gelen insanlar böyle bir rehberlikten niçin mahrum bırakılmış olabilirler? Bu durum adl-i ilahîye ve murad-ı ilahînin dünya hayatında tecellisine aykırı değil midir? 4- Hz. Peygamber (s.a.v)'in Sünneti demek, O'nun söyledikleri ve yaptıkları demektir. Eğer O'na ittiba ve itaat, O'nun söylediklerine ve yaptıklarına uymakla oluyorsa, bu itiraz sahiplerinin tavrı yanlıştır. Zira Hz. Peygamber (s.a.v)'in Sünneti, bu Ümmet'in takva ve vera ahli, mütehassıs, Peygamber aşığı alimleri tarafından Sahabe döneminden itibaren muhafaza edilmiş ve bizlere kadar intikal ettirilmiştir. Yok eğer Sünnet Hz. Peygamber (s.a.v)'in söyledikleri ve yaptıkları değildir denecekse, o zaman bu itiraz sahiplerninin, Hz. Peygamber (s.a.v)'e ittiba ve itaatten ne anladıklarını ilmî bir şekilde izah etmeleri gerekir. II- Sünnet'i Bize Ulaştıran Unsurların Tesbiti Ve Güvenilirliği Meselesi Şu ana kadar ortaya koymaya çalıştığım hususlar, meselenin bir veçhesini aydınlatmaya yönelikti. Ancak sözün başında da altını çizdiğim gibi, mesele bununla bitmemektedir. Maksadın hasıl olması için, bugün Sünnet'i bize ulaştıran unsurların güvenilir olup olmadığı hususunun aydınlığa kavuşturulması gerekmektedir: Malum olduğu üzere, Hz. Peygamber (s.a.v)'in Sünneti'ni bize nakleden iki önemli unsur vardır. Bunlardan birisi uygulama (tatbikat), diğeri de hadislerdir. Şu halde meselenin birinci kısmı hallolduktan sonra, ikinci kısmı teşkil eden bu iki unsurun nasıl tesbit edildiği ve güvenilir olup olmadıkları hususuna gelelim. Bilindiği gibi pek çok Kur'an ayetinde Hz. Peygamber (s.a.v)'e, Kur'an'ı insanlara beyan etme, yani açıklama görevi verildiği belirtilmektedir. Bir-iki örnek zikredecek olursak; 1. "Sana Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın; ta ki düşünüp anlasınlar."[25] Bu ayette Hz. Peygamber (s.a.v)'in, insanlara indirilen hükümleri açıklamak gibi bir görevinin bulunduğu açık bir şekilde ifade buyurulmuştur. Bu ayet dolayısıyla iki husus gündeme getirilebilir: 1- Eğer Kur'an, Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından ayrıca açıklanmaya muhtaç bir alan bırakmış değilse, Hz. Peygamber (s.a.v) neyi niçin açıklayacaktır? 2- Hz. Peygamber (s.a.v) bu "açıklama" görevini nasıl yerine getirecektir? Burada iki ihtimal sözkonusudur: A- Hz. Peygamber (s.a.v), Kur'an'ı yine Kur'an ayetleriyle sınırlı kalarak açıklayacaktır. B- Kur'an'ı, Kur'an'da açıkça yer almayan bir çerçeve getirerek açıklayacaktır. Bu şıklardan hangisini kabul ederseniz edin –ki bir üçüncü şık sözkonusu olamaz–, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, herhangi bir ayeti açıklarken Kur'an'da yer almayan kimi hususları gündeme getirmesinin, kendisine verilen bir görev ve yetki dahilinde vuku bulduğunu söylemek zorundasınız. Şöyle ki; İlk ihtimal, Kur'an'ın yine Kur'an ile açıklanması idi. Burada Hz. Peygamber (s.a.v)'e beyan görevi verilmiş olması gösterir ki, Hz. Peygamber (s.a.v) Kur'an'ı, sıradan insanların ulaşamayacağı bir seviyede idrak ve ihata etmektedir. Bu ise Kur'an'ın anlaşılmasında O'nun açıklamalarına mutlak surette ihtiyacımız bulunduğunu gösterir. İkinci ihtimal ise doğrudan "gayri metluvv vahiy" olgusunu gündeme getirir. Gayri metluvv vahiy olgusunun kabul edilmesi halinde ise Sünnet'in Kur'an'ı beyan fonksiyonu konusunda herhangi bir şüphe sözkonusu değildir. 2. "O Kur'an'ı hemen kapmak için dilini aceleyle kımıldatma. Şüphe yok ki onu (senin kalbinde) toplamak da, onu okutmak da bize aittir. Öyleyse biz onu okuyunca sen onun okunuşuna uy. Sonra şüphe yok ki, onun açıklaması da bize aittir."[26] Hz. Peygamber (s.a.v)'in Kur'an dışı bir vahiyle Kur'an'ı açıkladığının en kuvvetli delillerinden birisi olan bu ayette dikkatimizi şu noktaya yoğunlaştıralım: Allah Teala, Kur'an'ı açıklama işinin kendisine ait olduğunu, hem de tekitli bir ifade ile beyan buyurmaktadır. Buradan ilk bakışta Kur'an'ın yine Kur'an'la açıklanacağı sonucu çıkar gibi görünse de, acele davranıp ayetin bu hususu anlattığı konusunda son kararı vermeden şöyle bir soru soralım: Eğer böyleyse Kur'an'ın bütün ayetlerinin yine Kur'an tarafından açıklanmış olması gerekmez mi? Oysa görüyoruz ki, Kur'an'da, diğer ayetler tarafından açıklanmamış pek çok ayet mevcuttur. Yukarıda da değindiğim gibi namaz, oruç, zekât, hacc gibi ibadetlerin nasıl eda edileceği konusunda Kur'an'da detaylı bilgi bulmak mümkün değildir. Öyleyse şunu söylemek zorundayız: Hz. Peygamber (s.a.v), Kur'an'ı açıklama görevini yerine getirirken, bir yandan murad-ı ilahînin ne olduğunu beyan etmiş, diğer yandan da tabii olarak Kur'an'da yer almayan ilave hususlar getirmiştir. Nitekim gerek Hadis müdevvenatı, gerek rivayet tefsirleri ve gerekse Fıkıh kitapları, Hz. Peygamber (s.a.v)'in bu türden beyanlarıyla doludur. Muhtemel bir itiraz Şimdi meselenin can alıcı noktasına gelmiş bulunuyoruz. Buraya kadar söylediklerimize itiraz etmeyen bir kısım çevreler, işin bundan sonrasında problem bulunduğunu söylemekte ve şöyle demektedirler: Evet, Hz. Peygamber (s.a.v)'in böyle bir görevi vardır ve bu görev gayri metluvv, yani Kur'an dışı vahiyle yerine getirilmiştir. Ancak özellikle sözlü rivayetlere, yani hadislere dayanan Sünnet'in bize kadar güvenilir bir şekilde geldiğine dair elimizde bir güvence yoktur. Zira hadis ravileri rivayetlerin Hz. Peygamber (s.a.v)'in mübarek ağzından çıktığı gibi, aynı kelimelerle naklinde gerekli titizliği göstermemişlerdir. Sahabe neslinden itibaren hadisleri orijinal lafızlarıyla aynen nakletmediğini, sadece manayı aktardığını söyleyen pek çok kimsenin mevcudiyetini kaynaklardan öğreniyoruz. Üstelik mesele sadece mana ile rivayet de değildir. Hadis uyduruculuğu dediğimiz vakıa –ki İslam kaynakları da bu vakıanın varlığını kabul etmektedir–, hadisler konusunda daha dikkatli olmamız gerektiğini ikaz etmektedir. Şu halde geçmiş ulema tarafından sahih kabul edilmiş olsa da, elimizdeki hadislerin tümüne güvenmemiz sözkonusu olamaz. İşte bu, günümüzde hadisler hakkında müslümanların kafasında oluşturulmuş en ciddi ve tehlikeli itirazdır ve hak ettiği ciddiyetle üzerinde durmayı gerekli kılmaktadır. Bu itiraza cevap sadedinde öncelikle şunu söyleyelim: Allah Teala Kur'an'da "Zikr"in kendisi tarafından indirildiğini ve yine kendisi tarafından korunacağını belirtmektedir: "Muhakkak ki Zikr'i biz indirdik; onun koruyucusu da bizleriz."[27] Bu ayet üzerinde dururken şu hususların düşünülmesi gerekmektedir: Buradaki "Zikir" kelimesinin, metluvv olsun, gayri metluvv olsun her türlü vahyi anlattığını söyleyen İbn Hazm[28] gibi alimlerin bu görüşünden sarf-ı nazar edelim ve bu kelime ile Kur'an'ın kastedildiğini kabul ederek soralım: 1- Bu ayetten yola çıkarak Kur'an dışında başka hiçbir şeyin ilahî koruma altında bulunmadığını söylemek doğru mudur? Eğer bu doğruysa şunu söylememiz mümkün hale gelecektir: Bugün Müslümanlar'ın kıldığı namazlar, Kur'an'ın emrettiği ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in mahiyetini Kur'an dışı vahiy kanalıyla öğrenerek kıldığı namazın aynısı olmayabilir. Aynı şeyi hacc, oruç, zekât vd. ibadetler için de söylemek pekala mümkün olmalıdır. O zaman Allah Teala'nın Kur'an'da emrettiği bu ibadetler, murad-ı ilahî hilafına icra ediliyorsa Kur'an'ın bu konudaki ayetlerinin fiilen ilahî koruma kapsamının dışında kaldığını söylememizin engeli nedir? 2- Yine bu ayette geçen "Zikir" kelimesinin Kur'an'ı anlattığını varsayarak söyleyelim: Kur'an, ayetlerin açıklamasının Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından yerine getirileceğini bildirdiğine ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in bu açıklamaları da bize kadar hadisler kanalıyla geldiğine göre, eğer hadislere güvenemeyecek isek şu sorunun cevabını kim verebilir: Hz. Peygamber (s.a.v)'in, ilahi garanti altındaki beyan fonksiyonu hakkında böyle bir şüphe mevcut iken Kur'an'ın sadece ayetlerinin koruma altında olmasının ne manası vardır? Onu bize en güvenilir şekilde beyan eden Sünnet şüphe altında bulunuyorken ve Kur'an'ı Sünnet mevkiinde beyan edecek ikinci bir kuvvet de mevcut değilken, Kur'an ayetlerini dileyenin dilediği gibi yorumlamasının önüne nasıl geçebiliriz? Böyle bir durum tahrif kapsamına girmez mi? 3- Yine yukarıdaki ayette geçen "Zikir" kelimesinin Kur'an'a münhasır olduğunu varsayarak soralım: Kur'an'ın korunması ne suretle olmuştur? Bu soruya, "onu ezberleyerek kitlesel rivayet şeklinde nesilden nesile aktaran hafızlar sayesinde olmuştur" şeklinde cevap verilirse buna şöyle mukabele ederiz: Burada işin içine beşer unsurunun girmesi nasıl Kur'an'ın ilahî korunmuşluk niteliğine halel getirmiyor ve hatta bu korunmuşluğun yegâne vasıtası oluyorsa, hadisleri de bize kadar nakledenler aynı nesiller değil midir? Hatta Ulûmu'l-Kur'an kitaplarından öğrendiğimize göre, Kur'an'ın mütevatir okunuş şekillleri olan 7 veya 10 mütevatir kıraat, istisnasız bütün unsurlarıyla her tabakada tevatür seviyesinde nakledilmiş değildir. Hatta daha enteresan birşey söyleyeyim: Bilindiği gibi Kur'an, Hz. Ebu Bekir (r.a) döneminde cem edilmiş, Hz. Osman (r.a) döneminde de istinsah edilerek birkaç nüsha halinde çoğaltılmıştır. Her iki aşamada da bu işi yapmakla görevlendirilen komisyonun başında bulunan Zeyd b. Sâbit (r.a) şöyle demiştir: "Ebu Bekir döneminde yapılan cem işleminde Tevbe suresinin iki ayetini sadece Ensar'dan Ebû Huzeyme'nin yanında bulabildim. Keza Osman dönemindeki teksir esnasında da Ahzab suresinin bir ayetini sadece yine Ensar'dan Huzeyme'nin yanında bulabildim." Müsteşrikler'in, Kur'an'ın her ayetinin her tabakada sayıları tevatür seviyesine ulaşan kitleler tarafından birbirlerine nakledildiği gerçeğine itirazları da bu noktada vuku bulmaktadır. Bir şey daha söyleyeyim: Şia mezhebine mensup olan bir kısım kimseler, Kur'an'da Velayet suresi diye bir surenin var olduğunu ve Ehl-i Beyt'in faziletlerini anlatan bu uzun surenin Hz. Ebu Bekir (r.a) tarafından mushaftan çıkarıldığını iddia ederler. Şia'nın elindeki bir kısım yazma Kur'an nüshalarında bu sure mevcuttur ve müsteşrik Nöldeke tarafından 1842 tarihinde neşredilen "Târîhu'l-Mesâhif" adlı çalışmaya (II, 102) dercedilmiştir. Meşhur Şii alim et-Tabressî, "Faslu'l-Hitâb fî Tahrîfi Kitâbi Rabbi'l-Erbâb" adlı eserinde (s. 180) böyle bir surenin varlığını doğrular ve bu surenin aslının Farsça "Debistân-ı Mezâhib" adlı eserde mevcut olduğunu söyler. Yine Şia'nın meşhur ve muteber kaynaklarından el-Kuleynî'nin "el-Kâfî" (II, 643.) isimli eserinde Cebrail (a.s)'ın Hz. Peygamber (s.a.v)'e getirdiği Kur'an ayetlerinin sayısının 17.000 (onyedibin) olduğu söylenmektedir. Bu durumda elimizdeki Mushaflar, Kur'an'ın 3'te 1'inden daha azını ihtiva etmiş olmaktadır. Burada Şia'nın bu iddialarını cevaplandırarak sözü uzatmak istemiyorum. Söylemek istediğim şu: Kur'an'ın tahrif edildiği hususunda böyle iddialar sözkonusu iken bizler Ehl-i Sünnet Müslümanlar olarak Kur'an'ın korunmuşluğu noktasında kalbimizde en küçük bir tereddüte bile yer vermeyiz ve bu gibi durumların, Kur'an'ın korunmuşluğu gerçeğine en küçük bir halel getiremeyeceği inancını tam bir itmi'nan ile taşırız. Peki buna benzer iddialar hadisler hakkında varit olduğu zaman niçin hemen şüpheye kapılalım ve hadislerin uydurulmuş olabileceği ihtimaline yer verelim? Kaldı ki, geçmişten bu yana sahih kabul edilen hadislerin uydurulmuş olabileceği ihtimalini gündeme getirenler –en azından bunların bir kısmı–mütevatir hadisleri bu iddianın dışında tuttukları halde, ulema tarafından mütevatir olduğu tesbit edilmiş olan hadisler hakkında bile aynı iddianın devam ettiriliyor olmasını nasıl açıklayacağız? Sonuç Yukarıdan beri söylediklerimizin, Sünnet'in bağlayıcı bir din kaynağı olduğu konusundaki şüpheleri ortadan kaldırmaya yeteceğini umarak diyoruz ki: Bütün bu tartışmaların ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in Sünneti'nin bağlayıcı olup olmadığı münakaşalarının ötesinde biz, Sünnet-i Seniyye'yi kurtuluşumuz için bir sığınak, bir melce olarak görüyoruz. Çünkü eğer bu gelip geçici dünya hayatında bize düşen, Allah Teala'nın muradına uygun yaşamak ve O'nun rızasına ulaşmak ise, bunun yolunu iki cihanın Efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) en güzel şekilde yaşayarak göstermiş ve öğretmiştir. Her türlü akademik ve metodolojik tartışmanın ötesinde şu gerçeği inkâr edecek birisi bulunacağını düşünemiyorum: Kur'an'ı en doğru şekilde anlayan ve en ideal biçimde hayata aksettiren insan Hz. Peygamber (s.a.v)'dir. Şu halde O'nun Kur'an'ı anlama ve yaşama biçimi konusunda bize kadar intikal etmiş olan haberlere müstesna bir hassasiyet ve titizlik göstermemiz gerekir. Elimizdeki bu Hadis külliyatı, başka hiçbir sebep olmasa bile sırf bu sebeple böyle bir itina ve dikkati hak etmekkedir. Bize kadar intikal etmiş olması bile başlı başına bir mucize olan Hadis külliyatının içinde yer alan ve ulema tarafından sahih addedilmiş olanları, "ya gerçekten sahih ise ve Efendimiz öyle buyurmuş, öyle davranmışsa?!" tarzındaki bir endişe ile, Nebevî emanete varis olmanın kıvanç ve sorumluluğu ile hareket etmeli değil miyiz? Öyleyse hepimizin, Hadisler hakkında konuşurken Allah Teala'dan korkması ve Efendimiz (s.a.v)'den gelecek en küçük bir azarlamayı, sitemi ve daha da kötüsü O'nun şefaatinden mahrum bırakılmayı hesaba katması gerekir diye düşünüyorum. -------------------------------------------------------------------------------- DİPNOTLAR [1] 3/Âl-i İmrân, 32. [2] 4/en-Nisâ, 59. [3] 4/en-Nisâ, 80. [4] 24/en-Nûr, 56. [5] 7/el-Enfâl, 1. [6] 47/Muhammed, 33. [7] 3/Âl-i İmrân, 31. [8] 7/el-A'râf, 157. [9] 4/en-Nisâ, 115. [10] 24/en-Nûr, 63. [11] 33/el-Ahzâb, 36. [12] 4/en-Nisâ, 65. [13] 33/el-Ahzâb, 21. [14] 59/el-Haşr, 7. [15] 7/el-Enfâl, 1. [16] 47/Muhammed, 33. [17] 24/en-Nûr, 56. [18] 4/en-Nisâ, 65. [19] 16/en-Nahl, 89. [20] 6/el-En'âm, 38. [21] 16/en-Nahl, 64. [22] 6/el-En'âm, 114. [23] 34/Sebe', 28. [24] 21/el-Enbiyâ, 107. [25] 16/en-Nahl, 44. [26] 75/el-Kıyâme, 16-19. [27] 15/el-Hicr, 9. [28] Bkz. el-İhkâm, I, 121-2. alıntı |
Konu Sahibi Esadullah 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Bu Zaman Manevi Fetrettir | Esadullah | Esadullah | 2 | 107 | 09 Kasım 2024 12:40 |
Kuantum Belirsizlik (Heisenberg) İlkesi Kuranda... | Esadullah | Esadullah | 0 | 102 | 08 Ekim 2024 16:38 |
Gayb Alemine Açılan Kapılar... | Eserler/Yazarlar | Kara Kartal | 1 | 448 | 29 Ocak 2023 13:22 |
Hiperaktif ve Otizm Çocuklar İçin ... | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | Mihrinaz | 1 | 470 | 14 Ekim 2022 01:49 |
Tabiat ve Burçlara Göre Beslenme-Hangi Tabiat... | Alternatif Tıp | Esadullah | 2 | 584 | 14 Ekim 2022 01:38 |
14 Nisan 2012, 01:00 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: Kurandaki Sünnet
Esedullah Kardeşim Usul-u Kafi kaynağı olarak Şiaya atfedilen kısma baktım ve Kaynak şu an elimde iddia edildiği gibi bir söz mevcut değildir İman Ve Küfür Kitabı kısmı olarak geçiyor ve böyle bir şeyden bahsedilmiyor Şiayı karalamayı kendilerine marifet bilenlerin iddiaları yalandan öteye geçmemektedir Bir şeyi eklediğinizde veya savunduğunuzda yazının içeriği verilen kaynaklar hakkında bilgi sahibi olmanız gereklidir bakın bende bahsetmiş olduğunuz kaynaklar mevcut ve iddia edilen söylemin aslı yoktur İFTİRADIR bunu yaymak ve dillendirmekte aynı kategoriye girer ... Sünnet hususunda Kur'an/Sünnet et ve tırnak gibidir birbirinden ayrı düşünülemez ... Kitabın isminide ben yazayım bilmeyen öğrensin Sünni ismi ile kendilerini iftira görevlisi olarak atamış olanlarıda Allah'a havale ediyorum keşke Şiaya düşman oldukları kadar Kafirlere düşman olsa idiler kendilerini bilmez Sünni isminin ardına sığınanlar Gerçek Sünni Allah ve Resulüne itaat eden herkestir ... (Fitneden uzak Allah'ın berrak dinini yaşamaya Çalışan Kardeşlerimi tenzih ederim) (Usul-u Kafi Sigatul İslam Ebu Cafer Muhammed B Yakub B İshak El Kuleyni ) (Ölm H.329) Darul Hikem Cilt 2
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
14 Nisan 2012, 18:19 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: Kurandaki Sünnet Sevgili yitik sevda kardeşim konunun yazarı öyle basit ve görülür hatalar yapacak birisi değil kardeşim, bu gibi eserler tercümelerinde bir çok hata ve bilinçli kesintilere maruz kalmakta orjinal eserden yada sıkı bir araştırmadan geçmelidir. Yalnız ben aynı eserde şöyle bir yer gördüm ; 40) SAHİFE, CİFR, CAMİA VE FÂTIMA'NIN MUSHAFI BABI l-(630) ...Ebu Basir şöyle rivayet etmiştir: .............................. ................................ Dedim ki: Fâtıma'nın mushafı nedir? Buyurdu ki: «Sizin şu Kur'ân'ınızın üç misli bilgi kapsayan bir mushaftır. Al*lah'a yemin ederim ki, sizin şu Kur'ân'ınızdan bir tek harf yer almaz o mushafta.» Dedim ki: Allah'a yemin ederim ki, ilim budur. ...................... .......................... bu ilk cilt ikinci ciltine nette rastlayamadım bilgi edineceğim inşaallah .. vesselam kardeşim |
14 Nisan 2012, 23:44 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: Kurandaki Sünnet
Esedullah kardeşim bakın hepimizin hatası konuyu ya başından ya sonundan ya da ortasından alma hastalığıdır…Kişiler genel itibari ile kendilerini haklı çıkarma adına nakillerde parçacı yaklaşım sergilemekte ve almış oldukları parçanın devamını vermeyerek sözde haklı olduklarını ispat eder ve karalamak istediklerini karalarlar… Sizin sözünü ettiğiniz 630 Hadis numarası olup Usul-u Kâfi kitabının birinci cildinin 418 sahifesinde geçer… Burada kastedilen olay Kur’an ile alakalı bir mevzuu olmayıp sözde İsmine cifr ebced ve benzeri dedikleri Kabalizmden gelme ilimden bahsedilmekte Ve orda geçen ilmi bilgilerin Kur’an mushaflarında geçmediği izah edilmekte… 40) SAHİFE, CİFR, CAMİA VE FÂTIMA'NIN MUSHAFI BABI l-(630) ...Ebu Basir şöyle rivayet etmiştir: Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın yanına gittim ve ona dedim ki: "Sana kurban olayım! Sana bir soru sormak istiyorum, acaba burada sözlerimi işitecek başka biri var mıdır?" Ebu Abdullah bulunduğu yerle evin başka bir bölmesini ayıran perdeyi kaldır¬dı, oradan başını uzatıp baktıktan sonra şöyle dedi: «Ey Ebu Muhammed! Ne istersen sor.» Dedim ki: Sana kurban olayım! Senin Şiilerin, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’nin Ali (aleyhisselâm)'a bir ilim kapısını öğrettiğini ve bu kapının da ona bin kapı açtığını söyleyip duruyorlar, acaba bu söylenenler doğru mudur? İmam şöyle buyurdu: «Ey Ebu Muhammed! Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) bin kapı öğretti ve bunların her biri de bin kapı açar.» Dedim ki: Allah'a yemin ederim ki, ilim budur. İmam bir saat boyunca düşünceye dalarak yeri çiziktirdi. Sonra şöyle dedi: «Evet, bu ilimdir; ama ilim sadece bundan ibaret değildir.» Ardından şunları ekledi: «Ey Ebu Muhammed! Camia (bütün ilimleri kapsayan) bizim yanımızdadır. Camia'nın ne olduğunu biliyorlar mı?» Dedim ki: Sana kurban olayım! Camia nedir? Buyurdu ki: «Bir sahifedir ki, uzunluğu Resûlullah'ın zirasıyla yetmiş zira eder. Peygamberimiz yazdırmış, Ali de yazmıştır. Orada bütün helâller ve haramlar, insanların ihtiyaç duydukları her şey vardır. Hatta birini tırmalayıp yaralamanın ce¬zası bile onda yazılıdır.» Sonra İmam (aleyhisselâm), elini omzuma koydu ve dedi ki: «Bana izin verir misin ey Ebu Muhammed?» Dedim ki: Sana kurban olayım! Kendimi size adamışım, dilediğinizi yapın. Bunun üzerine İmam, beni çimdikledi ve ardından, «İşte bu çimdiğin cezası bile orada yazılıdır.» O sırada İmam bir parça öfkelenmiş görünüyordu. Dedim ki: İlim budur. Buyurdu ki: «Bu, ilimdir; ama ilim sadece bundan ibaret değildir.» Sonra bir saat kadar sustu, ardından şöyle dedi: «Cifr ilmi bizim yanımızdadır. İnsanlar cifr ilminin ne olduğunu nereden bilecekler?» Dedim ki: Cifr nedir? Buyurdu ki: «Deriden bir kaptır ki, peygamberlerin, vâsilerin ve İsrail oğullarının geçmiş ulemasının ilimlerini kapsar.» Dedim ki: Hiç kuşkusuz ilim budur. Buyurdu ki: «Bu, ilimdir; ama ilim sadece bundan ibaret değildir.» Sonra bir saat kadar konuşmadı, ardından şöyle buyurdu: «Hiç kuşkusuz Fâtıma (selâmullahi aleyha)’nın "mushafı" da bizim yanımızdadır. Fâtıma'nın mushafının ne olduğunu nereden bilecekler?» Dedim ki: Fâtıma'nın mushafı nedir? Buyurdu ki: «Sizin şu Kur'ân'ınızın üç misli bilgi kapsayan bir mushaftır. Al-lah'a yemin ederim ki, sizin şu Kur'ân'ınızdan bir tek harf yer almaz o mushafta.» Dedim ki: Allah'a yemin ederim ki, ilim budur. Buyurdu ki: «Bu, ilimdir; ama ilim sadece bundan ibaret değildir.» Sonra bir saat kadar sustu, ardından şöyle buyurdu: «Bu güne kadar olanlara ve bundan sonra kıyamete kadar olacaklara ilişkin ilim, bizim yanımızdadır.» Dedim ki: Sana kurban olayım. Allah'a yemin ederim ki, ilim budur. Buyurdu ki: «Bu, ilimdir; ama ilim sadece bundan ibaret değildir.» Dedim ki: Sana kurban olayım. Peki, ilim nedir? Buyurdu ki: «İlim, gece ve gündüz, bir işten sonra meydana gelen bir başka işle ve bir şeyden sonra meydana gelen bir başka şeyle ilgili olarak ortaya çıkan şeye denir.» 2-(631) ...Hammad b. Osman şöyle rivayet etmiştir: Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Zındıklar yüz yirmi sekiz senesinde ortaya çıkacaklardır. Ben bunu Fâtıma (selâmullahi aleyha)’nın mushafında gördüm.» Dedim ki: Fâtıma'nın mushafı nedir? Buyurdu ki: «Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi) vefat edince, Fâtıma, Allah Azze ve Celle'den başka hiç kimsenin bilmediği bir üzüntüye kapıldı. Allah, kederi¬ni dindirip, teselli etmek ve onunla konuşmak üzere bir melek gönderdi. Fâtıma (se¬lâmullahi aleyha) bu olayı Emir'ül-Mü'minin (aleyhisselâm)'a şikâyet etti. Emir'ül-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib aleyhisselâm) dedi ki: «Meleğin geldiğini hissettiğin, sesini duyduğun zaman, bana haber ver.» Fâtıma meleğin gelişini Emirül-Müminin'e haber verdi, o da duyduklarının tü¬münü yazdı. Sonunda bu sözlerden bir mushaf meydana geldi. Bu mushafta helâl ve harama ilişkin her hangi bir şey yoktu. Sadece ileride olacaklara ilişkin bilgiler vardı. 3-(632) …Hüseyin b. Ebu'l-A'lâ şöyle rivayet etmiştir: Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Bende beyaz "Cifr" vardır.» Dedim ki: İçinde ne vardır? Dedi ki: «İçinde Davud'un Zebur'u, Musa'nın Tevrat'ı, İsa'nın İncil'i, İbrahim'¬in suhufu, helâl ve harama ilişkin bilgiler vardır. Ayrıca Fâtıma (selâmullahi aleyha)’nın mushafı da vardır. Onda Kur'ân'dan her hangi bir şey olduğunu iddia etmiyorum. Onda insanların bizden öğrenme, ihtiyacını duydukları şeyler vardır. Bizimse bu hu¬susta kimseye ihtiyacımız yoktur. Hatta bu mushafta bir kırbaç vurmanın veya yarım kırbaç vurmanın, aynı şekilde birini tırmalayıp yaralamanın bile cezası bildirilmek¬tedir. Bende bir de "kırmızı Cifr" vardır.» Dedim ki: Kırmızı Cifr'de neler vardır? Buyurdu ki: «İçinde kılıç vardır. Bu Cifr, sadece kan dökmek için açılır. Kılıç sahibi (Mehdî aleyhisselâm), onu savaş için açar.» Abdullah b. Ya'fur dedi ki: Allah seni salih kılsın Hasan (aleyhisselâm)’ın so¬yundan gelenler bunu bilirler mi? Buyurdu ki: «Evet, Allah'a yemin ederim ki, gecenin gece, gündüzün gündüz olduğunu bildikleri gibi onu bilirler. Fakat kıskançlık ve dünya nimetlerini elde etme hırsı, onları redde ve inkâra yöneltmiştir. Eğer hakkı, hak yöntemlerle talep etseler¬di, bu onlar için daha hayırlı olurdu.» 4-(633) ...Süleyman b. Halid, Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'dan şöyle rivayet etmiştir:«Sözünü ettikleri Cifr'de onların hoşuna gitmeyecek şeyler vardır Çünkü on¬lar, gerçeği söylemiyorlar, oysa gerçek, o Cifr'dedir. Eğer doğru söylüyorlarsa Ali'nin kararlarını ve mirasla ilgili hükümlerini çıkarsınlar ortaya. Onlara teyzelerin ve halaların mirasını da sorun. Fâtıma'nın mirasını ortaya çıkarsınlar bakalım. Onda Fâtıma'nm vasiyeti ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’nin silahı vardır. Nitekim Allah Azze ve Celle, bir âyette şöyle buyurmuştur: "Eğer doğru söyleyenlerden ise¬niz bundan evvel bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa, onu bana getirin." (Ahkâf, 4)» Bu iddialara akliselim bir insanın onay vermesi kabullenmesi Kur’anı devre dışı bırakmaktan öteye gitmez …İddialara bakıldığında,İlim alma ve hükmetme konusunda Kur’anın bir çok rakibi varmış gibi gösterilmekte…’’Sizin Şu Kur’anınız ‘’ İfadesi Kur’anı dışlayıp küçümseyen şuursuzca kullanılmış bir ifadedir..Kur’an muazzam bir kitaptır zerre kadar Şüphe yoktur Allah tarafından korunmaktadır bu korumayı bozmaya hiçbir yaratılanın gücüde yetmez haddine de değildir… Camia adı ile bir kitap ve metni ortaya koyanlar Cifr ve Ebced hesaplamalarını İmam Aliye mal edenler Kur’anın zahirinin Allah resulüne Bâtıni yönünün ise İmamlara ve benzerlerine bırakıldığını ve sadece onların anlayacağını iddia etmek dahi Kur’an kelamına Allah resulünün sünnetine aykırıdır edepsizliktir. Mehdi rivayetlerinin yalan ve asılsız olduğu ne kadar aşikâr ise cifr ebced ve benzeri ilim dalları olarak lanse edilenlerde yalandır hurafedir Yahudileşmekten başka bir şey değildir kim kullanırsa kullansın Yahudiliğe hizmet etmektedir. Çünkü Kur’an ilmi üzere Kur’an belağatı Ahkâmı Hukuku ve benzeri her husus açıktır kapalı kısımları ise Tefsir âlimlerince verilmektedir… Hüküm ve Gaybı bilme hususlarında Sünni ve Şia kesimde var olan Allah’tan çok Allah kesilme cüreti Kur’an nizamına aykırıdır… Şia Uydurmaları ile İmamlarını kutsarken bunun altında kalmayan Sünniler ise, Sahabeleri kutsamaktadır iki kesimde ifrat ve tefrit boyutunu aşmada çok hünerlidirler. Gayb Allah’ın indindedir gaybi hususlarda konuşmak yazmak sınırları aşmaktır.Allah isterse Peygamberlerine bildirebilir bu bildirme ise risalet ile alakalı olur. Cifr Ebced Camia Ve benzeri uydurmalar kimden gelirse gelsin reddedilmelidir… Şia Fatıma Annemizi İmam Aliyi yüceltmek ve benzeri şeyler için haddini aşmıştır bunu kabul ediyorum Zaten onlar yüce insanlarda bizim övgümüz onlara bir şey kazandırmaz kaybettirmez Allah onları en iyi bilendir. (Ey Peygamber) de ki: "Allah dilemedikçe, kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim elimde değil. Eğer insan kavrayışının ötesinde olanı bilseydim, muhakkak ki, bahtiyarlık adına ne varsa ondan payıma daha çoğu düşerdi ve kötülük asla yaklaşamazdı bana. (Ama) ben sadece bir uyarıcıyım ve inanan bir topluma iyi haberler getiren müjdeci". (A’raf-188)
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
15 Nisan 2012, 14:57 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: Kurandaki Sünnet Sevgili yitik sevda zaten bu kitabın birinci cildinden alıntı yaptığıma dikkat çektim bu kısmı almam sizi iddanıza istinadan değildi zaten sadece Eserdeki olabilecek kavramları izah içindi her sakallıyı dede sanmamak lazım amacımız sizi yalancı çıkarmak için sahtekarlığa başvurmak değil kardeşim, bilmemek ve bunu söyleyebilmek erdemdir biz bunu öğrendik hamd olsun, Ayrıca ikinci cildin henüz tercüme edilmediği bilgisini aldım bunun aslını bilemem elbet, ama araştırmalrımda bir çok yerde aynı sayfa numarasında aynı hitabı kaynak vermişler.Dediğim gibi bu makaleyi yazan kişi bu şekilde küçük hatalar yapabilecek bir zat değil... Son satırlarınızda belirttiğiniz gibi bu tip sapmalar olmuştur.Zaten konunun ana teması şia değil kardeşim bu yüzden bunu şia yı hedef alan bir yazı göstermek yersiz.Sizide zaten şia daki sapkınlıklara değinmişsiniz... vesselam |
15 Nisan 2012, 15:01 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 2 Üyelik T.:
10 Nisan 2008 | Cevap: Kurandaki Sünnet
Bende 2 cildi mevcut Kardeş hurafeler haddinden fazla farkındayım Benim yararlandığım kısımlar sayıldır Farsça mevcut 2 cildi türkçeye çevrildi yanlış değilsem ben farsçasından faydalanıyorum şimdilik...
__________________ Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır . -İmam Ali- (a.s) |
15 Nisan 2012, 15:33 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 15316 Üyelik T.:
18 Aralık 2011 | Cevap: Kurandaki Sünnet |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Kurandaki Şifa Ayetleri | Medine-web | Kur'ân-ı Kerim Genel | 1 | 31 Mayıs 2018 00:13 |
Kurandaki hükümlerden cinler de sorumlu mudur ? | BEDİİ HAMİT | Soru Cevap Arşivi | 6 | 22 Şubat 2012 01:20 |
kurandaki kavramlar: hikmet kavramı | sevginin_bedeli | Kur'ân-ı Kerim Genel | 4 | 31 Ekim 2009 00:30 |
Kurandaki 4 eş Kavramını İyi Anlayalım !... | Arın | Kur'ân-ı Kerim Genel | 0 | 22 Kasım 2008 23:44 |
Kurandaki Sebep Sonuç İlişkileri | MERVE DEMİR | Kur'ân-ı Kerim Genel | 0 | 04 Ekim 2008 13:53 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|