|
Konu Kimliği: Konu Sahibi AŞK'ÜL İSLAM,Açılış Tarihi: 18 Ekim 2007 (20:10), Konuya Son Cevap : 30 Ocak 2023 (14:55). Konuya 10 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
18 Ekim 2007, 20:10 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Taif duası.... Taif Duası Yağmur ve Taif.. Hani o taşlanan güzel insanların mekanı vardı ya, en derinlerden gelip de yüreğime nakşeden.. Ve Resullah'ın sav Duası.. O duayı yürek labirentlerinden geçirip de, onunla kaleme alınmış bir yazıyı paylaşıyorum sizlerle.. Sevgileri hissederek okumanız duasıyla... Syglr... YAĞMUR "Taif Duası” bir dinin mübelliğinin en zor şartlarda, belki bir tıkanma anında bile ana misyonundan kopamayacağı gerçeğini sergileyen bir tarih notu... Bir siyer-i Muhamedi harikası... Hatırlayalım: Mekke’de Muhammed Mustafa’nın (s.a.) hüzün senesi... En yakınları irtihal-i dar-ı beka eylemiş... Sevgili eşi Hatice, en zor günlerinde sırtını dayadığı amcası göçmüş. Baskılar artmış, Mekke daralmış... Taif Mekke’ye iki günlük mesafede bir yerleşim merkezi... Oraya gitse, acaba bir nefes alma imkanı bulabilir mi? Mukaddes emaneti taşıyacağı bir yürek çıkar mı karşısına? Taif...Eşrafın kapısı çalınıyor. Bir yürek aranıyor... Yok... Üstelik alay var, aşağılama var, hatta öfke var... Sonra ayak takımını örgütleyip O güzeller güzelinin üstüne sürme var... Yollarda taş sağnağı... Nereni savunacaksın... Baş, göz, beden... Bir Peygamber kan revan içinde kalıyor. “Ayakkabıları kanla dolmuştu” diye yazıyor tarih kitapları... Zulmün, barbarlığın, acımasızlığın uç noktası... Şu dua o ana ait: “Allahım, Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi, her kesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı? Allahım! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir. Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!” Bu duayı yaptı... Bir bağ evine sığınmıştı. O gün bir başka şey daha oldu. Onu Hazreti Aişe’den dinleyelim: Bir gün “Uhud savaşından daha fazla daraldığın gün oldu mu?” diye soruyor Allah Rasûlune... Uhud, varoluş – yokoluş berzahı gibi bir ortam... Allah Rasulü’nün yaralandığı bir ortam... İslam’ın dağ gibi yiğitlerinin, Rasulullah’ın amcası Hamza gibi, Medine’ye İslâm nurunu taşıyan Mus’ab gibi yıldızların söndüğü bir ortam... Acaba ondan zoru yaşanmış mıydı? Allah Rasulü işte bu Taif darlığını hatırlıyor: - Kureyş’ten gördüğüm baskı üzerine Taif ’e gitmiş, korunmamı İbnu Abdi Yalil’e teklif etmiştim. Yanaşmadı. Ben de kederli ve elemli bir halde Mekke’ye dönmüştüm. İşte bu dönüş esnasında “Karn-ı Sealib” mevkiine gelince, başımı kaldırıp gök yüzüne baktım. Bir bulutun beni gölgelendirdiğini gördüm. Buluta dikkatlice baktığımda içinde Cebrail’in bulunduğunu farkettim. Cebrail bana: “Ya Muhammed, Allah, kavminin dediklerini işitti. Seni korumaktan çekindiklerini gördü. Allah sana şu dağlar meleğini gönderdi, emrindedir. Kavmin hakkında ne yapılmasını dilersen, emredebilirsin.” dedi. Bunun üzerine dağlar meleği seslenip bana selam verdi ve sonra: -Ya Muhammed, Cebrail doğru söyledi. Ne emredersen yerine getirmeye hazırım ben. Eğer Ebu kubeys ve Kaynakan denilen şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine çökerek birbirine kavuşmasını (ve müşrikleri topluca yok etmesini) dilersen (onu da emret), dedi. Ben şöyle cevap verdim: -(Hayır bunu istemem.)Ben Allah’ın, bu müşriklerin soyundan yalnızca Allah’a ibadet eden ve O’na hiçbir şeyi eş - ortak koşmayan tevhide gönül vermiş (muvahhid) bir nesil getirmesini dilerim. (Buhari, Bed’ül halk, 7 – Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan’ın Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi isimli kitabından naklen, c. 3, s. 182) Uhud’dan daha zorlu bir gün ve o günün Peygamber lisanına yansıyan duası... “Kahrolsunlar” değil, “kendileri tevhidle buluşup kurtulamasa bile nesilleri kurtulsun!” İslam’ın insanla buluşma cehdinde, yani tebliğde Peygamber tavrı bu. Sünnetin hayatın her safhasını kuşatan rahmet boyutunda temel çizgi bu... Bir temel çizgi, arızı bir tercih değil. Çünkü böyle zor zamanların tercihi, eğer insanın nefsine bırakırsanız sadece öfke, intikam ve boğazlaşma olur... “Ne olursa olsun” dedirtir nefis böyle zamanlarda insana... Bundan ancak, nefsini bir ebedi misyonun çerçevesinde terbiye edenler – terbiye edilenler korunur. Peygamber odur, Hazreti Muhammed –sallalahü aleyhi ve sellem- o ebedi misyonun bayrak taşıyıcısıdır. Bu ebedi misyonu yürek kıvamı haline getirenlerdir ki, nefsi sedlere, onun ortaya çıkaracağı her türlü dirence, karşı koymaya, hatta gaddarlaşmaya rağmen, insana ulaşmanın zaruretini bilir, idrak eder ve ona göre kişilik kuşanır. Onun için “kahır” yerine “kurtuluş” dilemek arızi, sun’i bir davranış değildir. Misyonun en zaruri gereğidir. Misyon, İslâm’ı insanla – insanı İslâm’la buluşturmaktır. Misyon, insanın Rabini - Yaratıcısını tanımasına rehberlik etmektir. Onun için insan yaşamalı ki hep fırsatı olsun Rabbi ile buluşmak için, Yaratan’ını tanımak için. Çünkü [HIGHLIGHT=#ffff00]“doğan her gün insan için bir ümit demektir” misyonu idrak hedefinde... Allah’ın insanoğluna İslâm’ı temel hayat çerçevesi olarak göndermesinin özünde de kahır değil kurtuluş ve rahmet vardır. Bütün Peygamberler İslâm’la gelmişler... Son Peygamber’le gelen Kitab-ı Kerim, önce geçen bütün ilâhi mesajlara sahip çıkmış... İslâm, Yaratıcı’nın insanoğluna verdiği yol haritası olmuş... Yaratıcı insan için İslâm’ı seçmiş... Kitab-ı Kerim’in bildirdiğine göre melekler Yaratıcı’ya “Yeryüzünde fesad çıkaracak ve kan-lar dökecek bir varlık mı yaratacaksın?” diye soruyorlar... (Bakara, 30) Allah “Siz bilmezsiniz, ben bilirim” diyor meleklere insanı yaratırken... İnsana “din” diye bir yol haritası veriyor. İnsanın içinde bulunan “kan dökücülük – fesad çıkarıcılık” potansiyelini, kendi haline bırakmıyor. Ayrıca o potansiyellere gün yüzüne çıkma imkanı verecek, besleyecek bir yol haritası değil Yaratıcı’nın verdiği... Din o değil. Eğer hiç yol haritası verilmeseydi olmazdı, başıboş bırakılması anlamına gelirdi bu, insanın, eğer insanın kan dökücülüğünü özendiren, hatta belki sadece serbest bırakan bir yol haritası verseydi, yeryüzü mezbahaya dönerdi. Oysa Yaratıcı hem “din” veriyor hem de “İslâm” gibi bir din veriyor yol haritası olarak.... “Topluca silm iklimine girin” (Bakara, 208) çağrısını yapıyor. “İslâm’dan başka din - yol haritası aramayın” (Al-i İmran, 85) diyor. İslâm: silm, selm kökünden gelen bir kelime. Kelimenin bütün anlamlarında barış, güven, huzur, selâmet muhtevası var. “İslâm ol, kurtul” diyor Peygamber aleyhisselam, taa Bizans Kralına yazdığı mektupta... O bir rahmet peygamberi... “Alemlere rahmet...” Sadece Mekke’ye, Arap toplumuna değil... Ulaştığı yere “rahmet” taşımakla donatılmış onun yüreği... İnsanına her işe başlarken “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” başlamayı öğretiyor. O’nun bütün misyonu, insanı İslâm’la, yani barışla, güvenle, sulh, selametle buluşturmak... İnsanı yokettiğinde hiçbir şeyle buluşturmanın mümkün olmadığı açık olduğu için, yoketmenin O’nun misyonu ile alâkası yok. O diriltmek üzere gelmiş... “Allah ve Rasulü, sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında o çağrıya uyun...” (Enfal, 24) diyor O’nun Kitabı... Çağrı “diriltici” bir çağrı... “Ey Ali, senin elinle bir kimsenin İslâm’la buluşması senin için dünyanın her türlü zenginliğinden daha değerlidir” diyor Hazreti Ali’ye... Bir insanın “İslâm’la buluşması”, bir “sayı çoğalması, tebaa büyümesi” demek değil O’na göre... O, asla bununla ilgili değil. O dünya iktidarı peşinde değil. “Dünya ile ilişkisini bir ağaç altında gölgelenip giden insanın hali”ne benzeten bir insanın, dünya hesabı olur mu? “İslâm’la buluşmak” insan için, yaratılış gayesiyle buluşmak demek. Gerçekten insan olmak demek. “Kan dökücü ve fesad çıkarıcı” eğilimleri terbiye edip, Yaratıcı’nın “halifem” diye onur - izzet bahşettiği bir varlık haline dönüşmek demek. İslâm, insanlar olarak bir arada yaşamanın gerektireceği en sert cezalarda bile “hayat” arar, ölüm, yokedicilik değil.En uç cezalar bile sulhla, selametle, barışla, hayatla bir ilişkisi varsa anlamlıdır, insanın kan dökücülük damarını besleyenler İslâm’ın ceza hukukunun dışındadır. Cihad, bir kan dökücülük tatmini değildir, asla, bir iktidar alanı genişlemesi, İstanbul Fatihi Muhammed Han’ın unutulmaz ifadesiyle “Kuru kavga ve cihangirlik davası” değildir. Çünkü bu “dünya iktidarını bile Allah’a kulluk için vesile addeden” (Hacc, 41) İslâm’ın ruhuna aykırı olurdu. Onun için kızgın savaş ortamında bile insanlara İslâm’la buluşma fırsatı verilmesi öngörülmüş, savaşçıların bu hassasiyeti unutmamaları tenbihlenmiş, bunda gaflet edilip, “lâilahe illallah” diyen bir insanın öldürülmesi en büyük Peygamberi muahezeyi mucip olmuştur. Onun için, İslâm güçsüz zamanlarda barış, güven isteyip, güçlü zamanlarında zorbalaşmaya izin veren bir disiplin değildir. İslâm bütün zamanlarda, bütün yer yüzünde ve bütün insanlara sulh, barış, güven getirmeyi amaçlar. Çünkü İslâm, Yaratıcı’nın insan ve evrenle ilgili iradesinin bir boyutudur. Ve Yaratıcı yer yüzünü fitne - fesad ortamı olsun diye değil, İslâm’ın evrensel barışına tanık olsun diye var kılmıştır. “En güzel davranış” (Mülk, 2) sınavına sokuyor Yaratıcı insanı, hem de neredeyse bir hayat misyonu çerçevesinde... [HIGHLIGHT=#ffff00]Taif duasını bir kere de böyle okumak var Müslüman için, başkaları için... İslâm’ın hayat bahşedici misyonunun hayat bulması için Müslüman’ın İslâm’ı bu hüviyetiyle içselleştirmesi gerektiği açık. Her anlamda damarınıza basıldığı –mazlumiyetin tüm İslâm dünyasını kasıp kavurduğu- bir zamanda, insan için dua edebilmek, onun Yaratıcı ile irtibatını yenilemesi için yakarmak, bu, kolay kazanılacak bir iç disiplini anlamına gelmiyor... Öfkeleri yenebilmek, gayzları, kinleri yutabilmek, ve tüm duvarları aşıp dua edebilmek... “En mazlum” zamanlarda Hazreti Peygamber’in “en mazlum” zamanındaki bu sünnetini hayat disiplini yapabilmek... Müslüman olmak bazan çok sade, suyun akışı kadar kolay, bazan çok çetin bir kalbi disiplin demek... (Mazlumiyeti tevhid duası ile aşmayı başarabilenlere Mirac ikram ediliyor, unutmamak lazım. Mirac Taif daralmasının tesellisidir.) Ve İslam dışından İslam’ı doğru okuyabilmek için onun Peygamberi (s.a.)’nin "Taif duası”ndaki insanı sımsıcak kuşatan kalbi vüs’atini derinliğini, enginliğini- anlamak... Allah Rasulü’nün Taif' i aşan “Rabbim, tevhidle buluştur” duası tüm nesilleri içine alıyor: Kahır duygularından kurtulup O’nun duasına amin diyebildiğimiz takdirde neden bize de Mirac yücelişleri armağan edilmesin... ?? Miraç'a Ulaşmanız dileği ile.... |
Konu Sahibi AŞK'ÜL İSLAM 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
İnsana Tapmanın Kuranı Kerimdeki Karşılığı | Kur'ân-ı Kerim Genel | Medineweb | 1 | 2913 | 01 Ocak 2013 16:58 |
Muhammed ve İnançlılar / Röportaj | Anket'ler-Röportaj'lar | EyMeN&TaLhA | 1 | 2770 | 02 Kasım 2010 01:14 |
Ebuzerr / (Ali Şeriati) | Ashab-Kiram(r.a) | Mihrinaz | 5 | 4969 | 16 Temmuz 2010 01:33 |
BAKMAK YETMEZ.... | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | Mihrinaz | 4 | 2236 | 24 Nisan 2010 15:15 |
İN'SANLARDAN... | Serbest Kürsü | Beytül Ahzan | 3 | 2266 | 02 Mart 2010 22:27 |
18 Ekim 2007, 22:45 | Mesaj No:2 |
Cvp: TAİF DUASI....
MİRAC-I NEBİ -1 Gözleri tövbe ile gözyaşını akıtırken Yalnızlığı hiç bu kadar hissetmemişti gönlünde Tarif’in zorlamasının ardından Oturup bahçenin subaşında Siliyordu yaralanan bacaklarındaki kanları Yeter ki sen” diyordu hıçkırıklarında Yeter ki sen yaRab sen hoşnut ol benden” Başka bir şey istemiyorum… Kulluğuna kabul buyur, Gönül âlemimi sevginle doldur yeter…” Dostu Cebrail’le birlikte bir melek iniyordu Rabbin sana güç verdi yeter ki dile… Şu dağları ve tarif’i ikiye katlayayım… Rabbin sevdalısının düşmanlarını yok edeyim Gam etme, mutlu ol ve dile Sözler çok anlamlıydı dökülürken dilinden Hayır” diyordu sitemli bir edayla Onlarda ümmetimin özü var” Bilemediler ah bir bilselerdi… Ah bir bilselerdi horladıkları insanı… Gözlerinde hüzün damlalarıyla dönüyordu Taif’ten Mekke karanlıklara soyunmuştu Vize verecek müminler sükûtta idi Korkunun beli kırılamamıştı henüz Müşrik ama mert bir adam çıkıyordu yüreklilikle Benim” diyordu Muhammed’in mevlası Ve üç oğlunu çıkarıyordu kılıçlarıyla Sahipleniyordu Mekke’ye karşı Resulü… Onur adına, insanlık adına… MİRAC-I NEBİ–2 Dönüyordu vatanına Bir yabancı olarak Gurbette acıları damıtıp Öz vatanında yaşarken Yetimliğine öksüzlükle beraber Tadılmayan acılarını da katarken Bir umulmaz hüzün Çöküyordu gönlüne Bir geceydi daralmış gönlünde Fırtınalar eserken birden sükûna ermişti Makam-ı İbrahim’de gözünde yaş O makamın İbrahim’inden Makam-ı Mahmud’a erişiyordu Rabbine kul olmak adına… En karanlıkların en aydınlıkla karışması En büyük acıların huzur ile devşirilmesi Ve en layık kul olarak selamlanıyordu Tevhitleşirken tahiyyatın cezbesinde… Bütün âlemlerden yüceltilip Sırlar faş ediliyordu tüm âlemlerde La ilahe illallah Muhammed en Resulullah” diye… Peygamberler ve meleklerin hayranlığında Muhammed (as) inandığı Rabbi Allah’a cezboluyordu Ve miraç tahakkuk ediyordu Müminlerin gönüllerinde… sevgi değer yağmur bu güzel tarih şuuruna katılan duygulara buhabbet inşirahları katışına bir tatlı demde biz katalım istedik rabbim işbu taif duasıyla rabbe gönlünü açanların hacetlerini en karibuzzamanda muradına erdirsin amin | |
16 Şubat 2008, 16:28 | Mesaj No:3 |
taifdeki peygamber duası
Allahım kuvvetimin tükendiğini sana arzediyorum gücümün azaldığını insanların gözünde küçük düştüğümü ya erhamerrahimin sensin ezilmişlerin rabbi sensin benim rabbim beni kimlerin eline bıraktın bana gaddarlık yapan yabancıların eline mi yoksa davamı ipotek edecek bir düşmana mı eğer sen bana gücenmedinsekesinlikle bunlara aldırmıyorum lakin iyiliğin beni rahatlatacaktır senin nuruna sığınıyorum karanlıkları aydınlatan nuruna gelecek azabından bana ulaşacak öfkenden kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum sana sığındım yeter ki razı ol güç ve kuvvet sendendir yalnız senden sizce bizim böyle bir dua yapabildiğimiz bir an oldumu | |
16 Şubat 2008, 19:24 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Cvp: taifdeki peygamber duası ALLAH RAZI OLSUN Ne demişler Duâ, mü’min’in silahıdır. Duâ, ibadetin aslı ve özüdür. Duâ, ömrün bereketini artırır. Duâ, dinin temel ilkelerindendir. Duâ, Allah katında duâdan makbul bir şey yoktur. Duâ, kısaca... istemektir... İstemesini de bilmektir Bir duada ben ekliyim Allah'ım! Kulun, habibin, nurlarının deryası, sırlarının naşiri, saltanatının dellalı olan Muhammed'e salat ve selam eyle! [B]Allah'ım! Hastalığı artan, şifası güçleşen, çaresiz kalan ve Senden başka sığınak ve ümidi olmayan kullarına merhamet et! Allah'tan başka ilah yoktur, ancak Ona ibadet ederiz. Kafirler hoşlanmasalar da Onadan başkasına ibadet etmeyiz. Allah'ım! Helalinle beni haramdan sakındır, taatinle masiyetinden uzaklaştır, falz u kereminde Senden gayrısını bana unuttur! Allah'ım! Kalbime ümidini yerleştir, Senden başkasına umut bağlatma, Senden gayrısından birşey istetme! Allah'ım! Gökten inen, göğe çıkan, yerde dolaşan ve yerden çıkan bütün mahlukatın şerrinden Sana sığınırım! Ey Rabbim! Anne ve Babam beni çocukken nasıl terbiye ettilerse Sen de onlara öyle merhamet et! Ey Rabbim! Varlığını hissettir bana ve lütfunun ışığıyla hoşnutluğunun yolunu göster! Allah'ım! Bize Recep ve Şabam ayında bereket ver ve bizi Ramazan ayına ulaştır! Allah'ım! Cehennem ateşinin fitnesinden ve onun azasından sadece Sana sığınırım! Rabbim Bize, yeryüzüne sevgiyi, barışı, huzuru ve neşeyi yaymak nasip eyle! |
15 Ekim 2008, 22:06 | Mesaj No:5 |
Taif Duası
[SIZE=4]Taif Duası” bir dinin mübelliğinin en zor şartlarda, belki bir tıkanma anında bile ana misyonundan kopamayacağı gerçeğini sergileyen bir tarih notu... Bir siyer-i Muhamedi harikası... Hatırlayalım: Mekke’de Muhammed Mustafa’nın (s.a.) hüzün senesi... En yakınları irtihal-i dar-ı beka eylemiş... Sevgili eşi Hatice, en zor günlerinde sırtını dayadığı amcası göçmüş. Baskılar artmış, Mekke daralmış... Taif Mekke’ye iki günlük mesafede bir yerleşim merkezi... Oraya gitse, acaba bir nefes alma imkanı bulabilir mi? Mukaddes emaneti taşıyacağı bir yürek çıkar mı karşısına? Taif...Eşrafın kapısı çalınıyor. Bir yürek aranıyor... Yok... Üstelik alay var, aşağılama var, hatta öfke var... Sonra ayak takımını örgütleyip O güzeller güzelinin üstüne sürme var... Yollarda taş sağnağı... Nereni savunacaksın... Baş, göz, beden... Bir Peygamber kan revan içinde kalıyor. “Ayakkabıları kanla dolmuştu” diye yazıyor tarih kitapları... Zulmün, barbarlığın, acımasızlığın uç noktası... Şu dua o ana ait: “Allahım, Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi, her kesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı? Allahım! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir. Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!” Bu duayı yaptı... Bir bağ evine sığınmıştı. O gün bir başka şey daha oldu. Onu Hazreti Aişe’den dinleyelim: Bir gün “Uhud savaşından daha fazla daraldığın gün oldu mu?” diye soruyor Allah Rasûlune... Uhud, varoluş – yokoluş berzahı gibi bir ortam... Allah Rasulü’nün yaralandığı bir ortam... İslam’ın dağ gibi yiğitlerinin, Rasulullah’ın amcası Hamza gibi, Medine’ye İslâm nurunu taşıyan Mus’ab gibi yıldızların söndüğü bir ortam... Acaba ondan zoru yaşanmış mıydı? Allah Rasulü işte bu Taif darlığını hatırlıyor: - Kureyş’ten gördüğüm baskı üzerine Taif’e gitmiş, korunmamı İbnu Abdi Yalil’e teklif etmiştim. Yanaşmadı. Ben de kederli ve elemli bir halde Mekke’ye dönmüştüm. İşte bu dönüş esnasında “Karn-ı Sealib” mevkiine gelince, başımı kaldırıp gök yüzüne baktım. Bir bulutun beni gölgelendirdiğini gördüm. Buluta dikkatlice baktığımda içinde Cebrail’in bulunduğunu farkettim. Cebrail bana: “Ya Muhammed, Allah, kavminin dediklerini işitti. Seni korumaktan çekindiklerini gördü. Allah sana şu dağlar meleğini gönderdi, emrindedir. Kavmin hakkında ne yapılmasını dilersen, emredebilirsin.” dedi. Bunun üzerine dağlar meleği seslenip bana selam verdi ve sonra: -Ya Muhammed, Cebrail doğru söyledi. Ne emredersen yerine getirmeye hazırım ben. Eğer Ebu kubeys ve Kaynakan denilen şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine çökerek birbirine kavuşmasını (ve müşrikleri topluca yok etmesini) dilersen (onu da emret), dedi. Ben şöyle cevap verdim: [COLOR=black]-(Hayır bunu istemem.)Ben Allah’ın, bu müşriklerin soyundan yalnızca Allah’a ibadet eden ve O’na hiçbir şeyi eş - ortak koşmayan tevhide gönül vermiş (muvahhid) bir nesil getirmesini dilerim. (Buhari, Bed’ül halk, 7 – Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan’ın Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi isimli kitabından naklen, c. 3, s. 182) Uhud’dan daha zorlu bir gün ve o günün Peygamber lisanına yansıyan duası... [COLOR=black]“Kahrolsunlar” değil, “kendileri tevhidle buluşup kurtulamasa bile nesilleri kurtulsun!” İslam’ın insanla buluşma cehdinde, yani tebliğde Peygamber tavrı bu. Sünnetin hayatın her safhasını kuşatan rahmet boyutunda temel çizgi bu... Bir temel çizgi, arızı bir tercih değil. Çünkü böyle zor zamanların tercihi, eğer insanın nefsine bırakırsanız sadece öfke, intikam ve boğazlaşma olur... “Ne olursa olsun” dedirtir nefis böyle zamanlarda insana... Bundan ancak, nefsini bir ebedi misyonun çerçevesinde terbiye edenler – terbiye edilenler korunur. Peygamber odur, Hazreti Muhammed –sallalahü aleyhi ve sellem- o ebedi misyonun bayrak taşıyıcısıdır. Bu ebedi misyonu yürek kıvamı haline getirenlerdir ki, nefsi sedlere, onun ortaya çıkaracağı her türlü dirence, karşı koymaya, hatta gaddarlaşmaya rağmen, insana ulaşmanın zaruretini bilir, idrak eder ve ona göre kişilik kuşanır.
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
15 Ekim 2008, 22:06 | Mesaj No:6 |
Cvp: Taif Duası
[SIZE=4][FONT=Comic Sans MS]Onun için “kahır” yerine “kurtuluş” dilemek arızi, sun’i bir davranış değildir. Misyonun en zaruri gereğidir. Misyon, İslâm’ı insanla – insanı İslâm’la buluşturmaktır. Misyon, insanın Rabini - Yaratıcısını tanımasına rehberlik etmektir. Onun için insan yaşamalı ki hep fırsatı olsun Rabbi ile buluşmak için, Yaratan’ını tanımak için. Çünkü “doğan her gün insan için bir ümit demektir” misyonu idrak hedefinde... [FONT=Comic Sans MS][COLOR=black]Allah’ın insanoğluna İslâm’ı temel hayat çerçevesi olarak göndermesinin özünde de kahır değil kurtuluş ve rahmet vardır. Bütün Peygamberler İslâm’la gelmişler... Son Peygamber’le gelen Kitab-ı Kerim, önce geçen bütün ilâhi mesajlara sahip çıkmış... [COLOR=black]İslâm, Yaratıcı’nın insanoğluna verdiği yol haritası olmuş... Yaratıcı insan için İslâm’ı seçmiş... Kitab-ı Kerim’in bildirdiğine göre melekler Yaratıcı’ya “Yeryüzünde fesad çıkaracak ve kan-lar dökecek bir varlık mı yaratacaksın?” diye soruyorlar... (Bakara, 30) [FONT=Comic Sans MS][COLOR=black]Allah “Siz bilmezsiniz, ben bilirim” diyor meleklere insanı yaratırken... İnsana “din” diye bir yol haritası veriyor. İnsanın içinde bulunan “kan dökücülük – fesad çıkarıcılık” potansiyelini, kendi haline bırakmıyor. Ayrıca o potansiyellere gün yüzüne çıkma imkanı verecek, besleyecek bir yol haritası değil Yaratıcı’nın verdiği... Din o değil. Eğer hiç yol haritası verilmeseydi olmazdı, başıboş bırakılması anlamına gelirdi bu, insanın, eğer insanın kan dökücülüğünü özendiren, hatta belki sadece serbest bırakan bir yol haritası verseydi, yeryüzü mezbahaya dönerdi. [FONT=Comic Sans MS][COLOR=black]Oysa Yaratıcı hem “din” veriyor hem de “İslâm” gibi bir din veriyor yol haritası olarak.... “Topluca silm iklimine girin” (Bakara, 208) çağrısını yapıyor. “İslâm’dan başka din - yol haritası aramayın” (Al-i İmran, 85) diyor. İslâm: silm, selm kökünden gelen bir kelime. Kelimenin bütün anlamlarında barış, güven, huzur, selâmet muhtevası var. “İslâm ol, kurtul” diyor Peygamber aleyhisselam, taa Bizans Kralına yazdığı mektupta... O bir rahmet peygamberi... [COLOR=red]“Alemlere rahmet...” Sadece Mekke’ye, Arap toplumuna değil... Ulaştığı yere “rahmet” taşımakla donatılmış onun yüreği... İnsanına her işe başlarken “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” başlamayı öğretiyor. O’nun bütün misyonu, insanı İslâm’la, yani barışla, güvenle, sulh, selametle buluşturmak... İnsanı yokettiğinde hiçbir şeyle buluşturmanın mümkün olmadığı açık olduğu için, yoketmenin O’nun misyonu ile alâkası yok. O diriltmek üzere gelmiş... [COLOR=black]“Allah ve Rasulü, sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında o çağrıya uyun...”[FONT=Comic Sans MS] (Enfal, 24) diyor O’nun Kitabı... Çağrı “diriltici” bir çağrı... “Ey Ali, senin elinle bir kimsenin İslâm’la buluşması senin için dünyanın her türlü zenginliğinden daha değerlidir” diyor Hazreti Ali’ye... Bir insanın “İslâm’la buluşması”, bir “sayı çoğalması, tebaa büyümesi” demek değil O’na göre... O, asla bununla ilgili değil. O dünya iktidarı peşinde değil. “Dünya ile ilişkisini bir ağaç altında gölgelenip giden insanın hali”ne benzeten bir insanın, dünya hesabı olur mu? “İslâm’la buluşmak” insan için, yaratılış gayesiyle buluşmak demek. Gerçekten insan olmak demek. “Kan dökücü ve fesad çıkarıcı” eğilimleri terbiye edip, Yaratıcı’nın “halifem” diye onur - izzet bahşettiği bir varlık haline dönüşmek demek. İslâm, insanlar olarak bir arada yaşamanın gerektireceği en sert cezalarda bile “hayat” arar, ölüm, yokedicilik değil.En uç cezalar bile sulhla, selametle, barışla, hayatla bir ilişkisi varsa anlamlıdır, insanın kan dökücülük damarını besleyenler İslâm’ın ceza hukukunun dışındadır. [FONT=Comic Sans MS][COLOR=black]Cihad, bir kan dökücülük tatmini değildir, asla, bir iktidar alanı genişlemesi, İstanbul Fatihi Muhammed Han’ın unutulmaz ifadesiyle “Kuru kavga ve cihangirlik davası” değildir. Çünkü bu “dünya iktidarını bile Allah’a kulluk için vesile addeden” (Hacc, 41) İslâm’ın ruhuna aykırı olurdu. Onun için kızgın savaş ortamında bile insanlara İslâm’la buluşma fırsatı verilmesi öngörülmüş, savaşçıların bu hassasiyeti unutmamaları tenbihlenmiş, bunda gaflet edilip, “lâilahe illallah” diyen bir insanın öldürülmesi en büyük Peygamberi muahezeyi mucip olmuştur. [FONT=Comic Sans MS]Onun için, İslâm güçsüz zamanlarda barış, güven isteyip, güçlü zamanlarında zorbalaşmaya izin veren bir disiplin değildir. İslâm bütün zamanlarda, bütün yer yüzünde ve bütün insanlara sulh, barış, güven getirmeyi amaçlar. Çünkü İslâm, Yaratıcı’nın insan ve evrenle ilgili iradesinin bir boyutudur. Ve Yaratıcı yer yüzünü fitne - fesad ortamı olsun diye değil, İslâm’ın evrensel barışına tanık olsun diye var kılmıştır. “En güzel davranış” (Mülk, 2) sınavına sokuyor Yaratıcı insanı, hem de neredeyse bir hayat misyonu çerçevesinde... Taif duasını bir kere de böyle okumak var Müslüman için, başkaları için... İslâm’ın hayat bahşedici misyonunun hayat bulması için Müslüman’ın İslâm’ı bu hüviyetiyle içselleştirmesi gerektiği açık. Her anlamda damarınıza basıldığı –mazlumiyetin tüm İslâm dünyasını kasıp kavurduğu- bir zamanda, insan için dua edebilmek, onun Yaratıcı ile irtibatını yenilemesi için yakarmak, bu, kolay kazanılacak bir iç disiplini anlamına gelmiyor... Öfkeleri yenebilmek, gayzları, kinleri yutabilmek, ve tüm duvarları aşıp dua edebilmek... [B]“En mazlum” zamanlarda Hazreti Peygamber’in “en mazlum” zamanındaki bu sünnetini hayat disiplini yapabilmek... Müslüman olmak bazan çok sade, suyun akışı kadar kolay, bazan çok çetin bir kalbi disiplin demek... (Mazlumiyeti tevhid duası ile aşmayı başarabilenlere Mirac ikram ediliyor, unutmamak lazım. Mirac Taif daralmasının tesellisidir.) Ve İslam dışından İslam’ı doğru okuyabilmek için onun Peygamberi (s.a.)’nin “Taif duası”ndaki insanı sımsıcak kuşatan kalbi vüs’atini derinliğini, enginliğini- anlamak... Allah Rasulü’nün Taif’i aşan “Rabbim, tevhidle buluştur” duası tüm nesilleri içine alıyor: Kahır duygularından kurtulup O’nun duasına amin diyebildiğimiz takdirde neden bize de Mirac yücelişleri armağan edilmesin... (Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi )
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
05 Ağustos 2009, 14:22 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 5998 Üyelik T.:
02 Ocak 2009 | RE: Taif Duası
“Allahım, Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi, her kesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı? Allahım! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir. Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!” |
30 Ocak 2023, 14:38 | Mesaj No:9 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
Allahım, Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi, her kesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı? Allahım! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir. Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!”
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
30 Ocak 2023, 14:39 | Mesaj No:10 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Market Duası !!! | muallime | Dua Bölümü | 1 | 21 Mayıs 2013 11:53 |
Diyar-ı Muhammed’in Diyar-ı Taif’inden sabır dersleri | ahmetmeydani | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 17 Nisan 2013 13:03 |
Taif Uhud'dan da Beter | Esadullah | Hz.Muhammed(s.a.v) | 1 | 03 Mayıs 2012 17:55 |
Gazveler - Taif | Huzurİslam | Hadis-i Şerif | 0 | 24 Kasım 2008 01:51 |
Haftanın duası | SONSUZNUR | Dua Bölümü | 0 | 17 Ekim 2008 15:39 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|