|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Emekdar Üye,Açılış Tarihi: 18 Aralık 2007 (21:39), Konuya Son Cevap : 09 Ekim 2023 (19:39). Konuya 3 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
18 Aralık 2007, 21:39 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Nasibinin üstünde adın yazılı Nasibinin üstünde adın yazılı Ömrün, nasip aramakla geçtiğini söyleriz; acaba bu doğru mu? Biz uğrun uğrun onu ararken, o da gizliden gizliye bizi takip ediyor olmasın... Sıcak yaz günlerindeyiz. Kahvaltı sofrasında hafif yiyecekler var... “Bismillah” deyip elimi sofraya uzatacağım sırada, mahmur yüzünden gülücükler saçılan oğlum beliriyor karşımda... Teklifsiz oturduğu sofrada, buz gibi kirazlara uzanıyor ilk önce... “Hayrola oğlum!” diyorum. “Bu saatte seni tatlı uykularından kim uyandırdı, yoksa bu kirazlar mı çağırdı seni sofraya? Nasip bazen ayağına gelir, bazen ayağına çağırırmış insanı... Anlaşılan bu gün nasibin gür olacak. Bir nasibin de şu hikaye olsun: Eski zamanlardı... İmkanların kıt olduğu vakitlerdi. Herkes her şeyi uzun uzadıya sorgulamazdı; anlatılana kolayca inanırdı. İnsânî ilişkilerde güvensizlik değil, güven hakimdi çünkü... “Bu iş nasip meselesi” deyince akan sular dururdu. Hekimlik hizmetleri günümüzdeki kadar yaygınlaşmamıştı. İnsanlar başı daraldığında en yakınındaki hoca efendiye giderdi. İşlerin böyle yürüdüğü günlerde... Bir derviş kişi evinde pilav yemekte iken, genizine bir pirinç tanesi kaçtı. Zavallı derviş uğraştı, didindi: fakat onu çıkarmaya muvaffak olamadı. Komşuları başına toplandılar. Ne yaptılarsa inatçı pirinç tanesini yerinden oynatamadılar. Sanki oraya çakılmıştı; ne ileri gidiyor, ne de geri... Sonunda o da herkes gibi yaptı; tanıyıp güvendiği hoca efendiye başvurdu... Hoca efendi kendisine arz edilen meseleyi sükûnetle dinledikten sonra; başını öne eğip bir müddet sessizce bekledi. Ve sonra; “Sizin işinizin halledileceği yer, burası değil” dedi... Bağdat'a gitmeniz gerekiyor. Oradaki filan hoca efendiyi bulup; onun dediğini yapacaksınız. Derdine çare arayan kişi, bu sözleri hiç tereddütsüz kabul etti. Ve derhal Bağdat'ın yollarına revân oldu. Günler süren yorucu bir yolculuktan sonra menzil-i maksûduna vasıl oldu. Sorup, soruşturdu; tarif edilen hoca efendiyi buldu. Varıp karşısına diz çökünce, ziyaretinin sebebini anlattı. O salih kişi, anlatılanları huşu ile dinledi... Bir müddet sustu. Sonra, başını kaldırıp aydınlık yüzünü dervişe gösterdi. Gözlerinin içine muhabbetle baktı.... “Bak evlat!” dedi misafirine. “Zahmet edip buralara kadar geldiniz. Gelişinizle bizleri mesrûr ettiniz. Lakin sizin daha gidilecek yolunuz var... Biliyorum; sizi bize gönderdiler. Ve çok uzaklardan geldiniz buraya... Ne çare ki derdinizin dermanını değil; çarenin yerini söyleyebileceğim sadece... Tez vakitte Semerkant'a gitmelisiniz; oraya varıp, filanca zatı bulmanız gerekiyor. Bu sözler, muhatabını tekrar yollara düşürdü. Ve meşakkatli bir yolculuğun ardından Semerkant’a varıldı... Çare, o şehirde, filanca zatın meclisinde denilmişti çünkü... Derviş, tarif edilen zatın meclisine katılmak üzere destur aldı. Buyur edilince baktı ki, söylenen kişi kapının karşısında bir kürsü üzerinde oturmakta; etrafını saran talebeleri ile sohbet etmekte... Sohbetin insicamını bozmamak için kapı girişine yakın bir yere çöküverdi. Mevzu bitince maruzatını söyleyecekti... Hoca efendi konuşmasını sürdürmekte... Çok geçmeden yol yorgununda bastırılamaz bir aksırma isteği belirdi. Aylardır gelmesini beklediği bir şey, oracıkta ortaya çıkıverdi. Öyle şiddetli bir hapşırma isteği ki... “Hapşuuu!” demesiyle boğazında takılı duran pirinç tanesi dışarı fırlayıverdi... Kapı ağzında duran bir kedicik, sanki onu bekliyordu. Hemen gelip o pirinç tanesini yedi. Hatip o sırada tam da şöyle diyordu: “Yiyeceğin lokmanın üzerinde mânen adın yazılıdır. Kimse kimsenin nasibini yiyemez...” Bunu derken, kapı ağzında olup bitenler nazar-ı dikkatinden kaçmamıştı. Misafire dönerek; “Bak işte azizim!” dedi. Nasip hususundaki esrarengiz tecellîyi görmüş oldun!... Başından geçenleri anlat ki, burada bulunanlar da hissedar olsunlar...” Şimdi oğlumun ne diyeceğini gayet iyi biliyorum: “Ama baba, bu kirazların üstünde yazı yok ki!” Evet, o yazı kolaylıkla görünmüyor. Çünkü gördüğü yazıları satır satır okuyan insan göremediğini, yazgıyı bilemez. Belki de bu günkü insanın yüzeysel bakışı, çocuklarınkinden farklı değil... |
Konu Sahibi Emekdar Üye 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Hz. Ali ile Fatıma'nın Aç Kalmaları | İslam/Dinler/Mezhepler | Emekdar Üye | 0 | 2413 | 31 Temmuz 2008 02:53 |
Seleme bin el-Ekvâ'nın Hz Peygambere Ölüm Üzerine... | Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader | Emekdar Üye | 0 | 2278 | 31 Temmuz 2008 02:52 |
Mekke, Savaşılmadan Nasıl Fethedildi? | İslam/Dinler/Mezhepler | Emekdar Üye | 0 | 2698 | 31 Temmuz 2008 02:51 |
Hz. Peygamber'in Hac Esnasındaki Hutbeleri | Hacc-Umre-Kurban | GÖKCEN_AZRA | 1 | 3037 | 31 Temmuz 2008 02:49 |
Bu Mübarek Zat kimdir ?? | Hz.Muhammed(s.a.v) | Mihrinaz | 4 | 2824 | 31 Temmuz 2008 00:27 |
18 Aralık 2007, 23:23 | Mesaj No:2 |
Cvp: Nasibinin üstünde adın yazılı öğrenciyken bir abla yiyeceğimiz nimetin üzerinde ismimizin yazılı olduğunu söylediğinde hepimiz en güzel yiyeceklere saldırıp 'üzerinde benim adım var' diye uzun bi süre malı götürmüştük (tabiri caizse)
__________________ Dünyayı Güzellik Kurtaracak. Bir İnsanı sevmekle başlayacak herşey... | |
19 Aralık 2007, 02:27 | Mesaj No:3 |
Cvp: Nasibinin üstünde adın yazılı bizde de tatil dönüşü herkes yiyecek getirirdi... kimi fransa, kimi almanya, kimi makedonya, kimi kars, kimi çanakkale, kimi karadeniz kimi akdeniz.......... dahası o rızık bizim nasibimizdi ve bırak türkiye 'yi, taa dünyanın nerelerinden gelip bizi bulmuştu... o esnada bu tefekkür bizi bir sis gibi kaplayıvermişti....... diyelim bir yemekteki bütün olan bir sebze yahut neyse şu zerresi a nın, şu zerresi b nin... adres öyle bir işliyor ki zerresi zerresine yol şaşmıyor......... | |
09 Ekim 2023, 19:39 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 59105 Üyelik T.:
03 Şubat 2018 | İyi fikirmiş
__________________ Ben yalnızca sevdiklerimden korkarım. Çünkü beni sadece onlar incitebilirler |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Senin Adın Ne :) | MERVE DEMİR | Fıkralar-Hikayeler | 12 | 21 Temmuz 2019 00:39 |
Siyasetin üstünde... | EyMeN&TaLhA | Makale ve Köşe Yazıları | 1 | 26 Şubat 2015 10:42 |
Adın ne senin? | YaŞuHa | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 13 Kasım 2013 12:26 |
Ağaçlar kaya üstünde Bismillah diyerek büyürler | EyMeN&TaLhA | Bilgi Dağarcığı | 0 | 16 Temmuz 2013 09:58 |
adın cennet(göz yaşı yok) | MescidiAksa | Şiirler ve Şairler | 11 | 12 Ağustos 2008 21:05 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|